İmanî devalar

Dergaz

Profesör
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
1,685
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Ne fark eder ki
Üstad, Denizli hapsi mektuplarından birinde, “Ben bu fecirde her birinize karşı bir acımak hissettim. Birden, Hastalar Risalesi hatıra geldi, tesellî verdi” dedikten sonra “Evet, bu musîbet dahi içtimaî bir nevi hastalıktır. O risaledeki ekser imanî devalar, bunda da vardırlar” diye devam ediyor (Şuâlar, s. 495).
Demek ki, bu risaledeki imanî devalar, bilinen maddî hastalıkların dışında, insanı sıkıntıya sokan diğer bilumum hallere karşı da bunalan ruhları ferahlatacak tesellî mesajlarını ihtiva ediyor.
Onun için, bu eseri sadece grip, nezle veya başka bir hastalık sebebiyle yatağa düştüğümüzde değil, şu veya bu sebeple bunaldığımız her an okumamız gereken bir başucu kitabı olarak sürekli elimizin altında bulundurmamız gerekiyor.
Esasen, Risale-i Nur’un tamamı bu nitelikte.
Nitekim çağın özelliklerini sıralarken “hasta, gaddar ve bedbaht asır” ifadelerini kullanan Üstad (Kastamonu L., s. 144), “Biz Kur’ân’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz” mealindeki İsra Sûresi 82. âyetin tefsirinde, Risale-i Nur’u “bu asrın manevî ve müthiş hastalıklarına şifa” olarak niteliyor (Şuâlar, s. 1084).
“Kur’ân, iman edenler için bir hidayet rehberi ve şifadır” mealindeki Fussilet Sûresi 44. âyetin tefsirinde de “Şu şifalı âyet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve ilâcı olduğu gibi, eczahane-i kübra-yı İlâhiye olan Kur’ân-ı Hakîmin tiryakî ilâçlarından, Risale-i Nur eczalarının kavanozlarından alarak belki bin manevî dertlerime bin kudsî şifayı buldum ve Resaili’n-Nur şakirtleri dahi buldular” (a.g.e., s. 1081) ifadeleri yer alıyor.
Aslında Risale-i Nur’daki tesirin sırrı, içindeki devaları yazarın önce kendi nefsinde tatbik edip, yeni tabirle “test ve onay” sürecinden geçirdikten sonra umumun istifadesine sunmasında saklı.
Külliyatta konunun farklı ve derin boyutlarına ışık tutan birçok bahis var. Onlardan biri de şu:
“Yazılan eserler, risaleler, ekseriyet-i mutlakası, hariçten hiçbir sebep gelmeyerek, ruhumdan tevellüd eden (doğan) bir ihtiyaca binaen, ânî ve def’î olarak (bir anda) ihsan edilmiş. Sonra bazı dostlarıma gösterdiğim vakit demişler: ‘Şu zamanın yaralarına devadır.’ İntişar ettikten (yayıldıktan) sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvafık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.” (Mektubat, s. 637)
Bu mânâyı tamamlayan bir diğer ifade:
“Hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devaen Kur’ân-ı Hakîmin esrarından (sırlarından) manevî ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse, elbette o ulûm-u imaniye (iman ilimleri) ve edviye-i ruhaniye (ruhanî devalar), ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlâs ile istimal edenlere (kullananlara) yeter, kâfi gelir.” (a.g.e., s. 599)
Ve Üstadın saff-ı evvel talebeleri içinde iki öncü ismin, Hulûsi Beyle Sabri Efendinin örnek vasıflarından söz ederken vurguladığı şu husus da yine aynı çerçevede dikkatimizi celb ediyor:
“Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’âniyeden aldığım ilâçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilâçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Aynı hissiyatımla mütehassis oluyorlar.” (Barla L., s. 49)
Bu ifadelerin devamında da, söz konusu iki öncü ismin şahsında tüm Nur Talebelerinin taşıması gereken çok önemli bir vasıf vurgulanıyor:
“Ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmek gayreti, en yüksek derecede taşımaları ve ehl-i imanın kalbine gelen şübehat ve evhamdan (şüphe ve vehimlerden) hâsıl olan yaraları tedavi etmek iştiyakı, yüksek bir derece-i şefkatte hissetmeleri.”
İşte Risale-i Nur hizmetinin özü, hulâsası, özeti bu. Onun için, bu hizmete ömrünü vakfetmiş iman ve ihlâs kahramanları, müşfik birer hekim hassasiyeti ile insanlara muhatap oluyor; hayatın her alanında inançsızlıktan kaynaklanan hastalık ve yaraları tedavi edecek imanî devaları yerine ulaştırma idealiyle, sonu gelmeyen bir manevî seferberliği ilânihaye devam ettiriyorlar. Nesilden nesile taşınan bir bayrak yarışı gibi.



Kazım GÜLEÇYÜZ
Yeni Asya Gazetesi


 
Üst