Bazı Meseleler Üzerine Bir Tartışma
(A. Dâvudoğlu Hoca'nın yazısına cevaptır.)
Dini Tamir Dâvasında Din Tahripçileri isimli kitabın müellifi Sayın Ahmet Dâvudoğlu hocamız kitabının son baskısında (İst. 1978) bize 16 sayfa ayırarak tenkitlerini serdetmiş6, bu arada ilim ve sadet dışı, hissî sözler söylemiş, hakaretler etmiştir. Bizim büyüklerimize ve hocalarımıza saygımız, bu yazının bütününe, aynı üslûpta cevap vermemize engel olduğu için burada yalnızca ilmî meseleleri münâkaşa edecek ve bazı ithamlara cevap vereceğiz.
1. Nikâh meselesi:
Mukayeseli İslâm Hukuku isimli kitabımda (I, 233-236) evliliğin dinî yönünü mukayeseli bir şekilde incelerken, hrıstiyanlıktaki telâkkisi ile (bu mânâda) İslâm'da dinî evlenme anlayış ve tatbikatının bulunmadığını, İslâmî evlenmede hoca ve câmi şartlarının yer almadığını, nikâh akdinin rükün ve şartları yerine gelince bu akdin mûteber olacağını... ifâde etmiştim. Bazı kötü niyetli çevreler, bu bölümün bütününü gözönüne almadan bazı cümleleri seçip çıkararak aleyhimize kampanya açmışlar. Dâvudoğlu hocamız da kitabı okumadan, Sabah gazetesinde ve Büyük Gazete'de aynı istikamette yazılar neşretmişti. Biz bu yazıya bir cevap hazırlayarak aynı gazetelerde neşretmek istedik. Gazeteler yazımızı neşretmeyince biz de bu yazıyı halen basılmakta olan bir kitabımıza koyduk, orada çıkacaktır. İşte bu sebeple burada nikâh meselesine fazla yer ayırmıyor, ancak birkaç noktaya dokunmak istiyoruz:
a) "Bana Ehl-i Sünnet ulemâsından bir tek âlimin, nikâh ibâdet değildir dediğini nakletsin" diyorlar.
Ben de aynı üslûbu kullanarak "Ehl-i Sünnet ulemâsından bir tek âlimin, nikâh -namaz, oruç... gibi- ibâdettir dediğini nakletsin" dersem herhalde demagoji yapmış olmam. Âlimlerimiz fıkıh kitaplarında ibâdât, muâmelât, ukubât gibi ana bölümleri birbirinden ayırmış ve nikâh bahsine muâmelât içinde yer vermişlerdir. Ayrıca Şürünbülâlî, Dürer hâşiyesinde (İst. 1319, c. I, s. 387, rec'at bahsi) nikâhın muâmelâttan olduğuna işâret etmiştir.
"Nikâh benim sünnetimdir, her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir," hadîsi de -üstadın iddia ettikleri gibi- nikâhın ibâdet olduğuna delâlet etmez. Eğer bu sünnet ibâdet olsaydı "onu ilân edin, tefler çalın" buyurulmazdı. Çünkü tef çalınarak ibâdet yapılmaz ve ibâdet ilân edilmez.
Resûl-i Ekrem Efendimiz'in (sav) her fiili, sözü ve tasvibi sünnettir; fakat bunların hepsi -namaz, oruç... cinsinden- ibâdet değildir.
b) "Nikâhın bir de rüknü var arkadaş!.. Rükün olmasa bütün şartların bulunması hiçbir mânâ ifade etmez. Nikâhın rüknü kızın 'sana vardım', oğlanın da 'seni aldım, diyerek icab ve kabul yapmalarıdır... Siz bunlardan hiçbir yerde tek kelime ile olsun bahsetmiyorsunuz..." diyorlar. (s. 195).
Eğer kaleme sarılmadan önce kitabımızdan, yalnızca kendisine gösterilen birkaç satırı okumakla iktifa etmeyip, 263-267. sayfaları da okusalardı, nikâhın rükünlerinden tek kelime ile değil, sayfalar ile bahsettiğimizi görürlerdi. Şimdi okurlarsa söylediklerini nasıl telâfî edecekler, merak ediyorum.
c) "Verilecek cevaplar mutlaka muteber Hanefî kitaplarından nakledilsin. Kendi içtihatlarına kat'iyen itibarımız yoktur" diyorlar. (s. 195).
Hanefî mezhebini anlatırken veya bir Hanefîye (Hanefî mezhebinden fetvâ isteyen bir müslümana) fetvâ verirken mûteber Hanefî kitaplarına dayanmak, fetvâyı bunlardan nakletmek tabiîdir ve biz de böyle yapıyoruz. Ancak İslâm hukukunu yazan veya anlatan bir kimsenin yalnızca Hanefî kitaplarına dayanması gerektiğini ilk defa hocamızdan duymuş olduk. Bizim bildiğimiz şudur: İslâm hukuku sahâbeden zamanımıza kadar binlerce âlimin göz nuru ve fikir çilesi sayesinde gelişmiş, tükenmez bilgi ve hüküm hazinelerine kavuşmuştur. Sünnî mezheblerden hangisine mensup bulunursa bulunsun her âlimden nakil yapılır ve içtihatları, açıklamaları nazar-ı itibara alınır. Bunu sınırlamaya kimsenin hakkı yoktur. Yeri geldikçe, icâb ettikçe gayri Sünnî mezahip ulemâsının sözleri de nakledilir; İslâmî esaslara göre alınır veya reddedilir. Bizim takip ettiğimiz yol da bundan ibarettir. Biz hiçbir yerde kendi ictihadımızdan söz etmediğimize göre "üstâdın bu mevzûudaki sözlerine kat'iyen itibarımız yoktur." |