Hz. Sâbit bin Kays (r.a)

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Medine-i münevvere'de hicretten önce İslâm'a ilk girenlerdendi. Mus'ab b. umeyr'in delaletiyle ve dinlediği Kur'an'ın tesirinde kalarak mülümanlığı kabul etmişti. Hazrec kabilesine mensup olup Hatib-i Rasûlullah lakabıyla anılırdı. Zeki, hazır cevap, gür sesli ve güzel konuşan biriydi.
Konuştuğu zaman, konuşmacılara üstün gelir, dinleyicileri de büyülerdi. Kabilesi ve ashab-ı kiram arasında saygın bir yeri vardı.

Rasûlullah (s.a.v.) Medine'ye teşrif buyurduklarında, Sâbit b. Kays büyük bir süvari grubuyla onu ve arkadaşı Ebu Bekir (r.a.) güzelce karşılamış ve Peygamberimizin önünde şu konuşmayı yapmıştı:

-Ya Rasûlallah! Biz canlarımızı, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruduğumuz gibi seni koruyacağımıza söz veriyoruz. Bunun karşılığı olarak bize ne var? deyince; Rasûlullah (s.a.v.), "Cennettir." diye cevap verdi. Cennet kelimesini duyunca, oradakilerin yüzlerini sevinç kaplamıştı. Kabul ettik, razıyız, Ya Rasûlallah demişlerdi.

Rasûlullah (s.a.v.) o günden itibaren Sabit b. Kays'ı katibi yaptı, Hassan b. Sabit'i şairi yaptığı gibi. Nitekim hicretin dokuzuncu yılında Medine'ye gelen Beni Temim heyetinin katibine cevap vermesi görevini Sabit'e, şairlerine cevap vermesi görevini de Hassan'a havale etmiş ve Beni Temim'lilerin ikisinin de hayranlıkları sonucu Müslüman olmalarına vesile olmuşlardı.

Hz. Sabit b. Kays'ın Rasûlullah (s.a.v.)'a karşı sevgi ve saygısı sonsuzdu. Peygamberimiz'de onu sever, hastalandığında da ziyaretine giderdi. Bu ziyaretlerinin birinde ona şöyle dua buyurdular: "Ey İnsanların Rabbi! Sabit b. Kays b. ¥onu Hz. Ammar b. Yasir ile kardeş yaptı. Elçilere gönderilen emirnameleri ona yazdırdı.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in katıldığı bütün muharebelere katıldı. Yaşının ilerlemiş ve kulaklarının da biraz ağır duyar hale gelmiş olmasına rağmen sırf şehit olmak niyetiyle katıldığı muharebelerde üstün başarılar gösterdi. Hicretin beşinci yılında katıldığı Müreysi Gazvesinde, Beni Mustalik kabilesinin reisi Haris b. Ebi Dırar'ın kızı Cüveyriye esir alınmıştı ve Sabit'in hissesine düşmüştü. Rasûl-i Ekrem bu esiri ondan satın alıp azad etmiş, sonrada ezvac-ı ahirât arasına dahil etmişti. Bu izdivaç üzerine ashab onun kabilesinden alınan tüm esirleri serbest bırakmışlardı. "Rasûlullah'ın akrabaları esir olmaz" diyen ashabın bu alicenap davranışı unutulmaz.

Beni Kureyş yahudilerinin erkeklerine ölüm cezası verilmişti. Onların arasında bulunanlardan Zebir'in canının bağışlanmasını Sabit b. Kays (r.a.) Rasulullah'tan istemiş idi. Zira geçmişte yapılan Buds harbinde Sabit'i esaretten o kurtarmıştı. Rasûlullah (s.a.v.), "O senin" buyurdular. Fakat adam karısı ve çocuklarını istedi. Onlar da verildi ama bu seferde mallarını istedi. Zırh ve silahı dışındaki bütün malları verildi. Ancak adam kabilesinin tüm büyüklerinin öldürüldüğünü öğrenince; "Bundan sonra yaşamanın manası yok. Bana iyilik yapmak için beni onların yanına gönder." diye ısrar etti. İnadından vazgeçmeyince infaz yerine getirildi. Karısı ve çocukları serbest bırakıldı ve malları Sabit'in velayeti altında onlara iade edildi.

Hz. Sabit b. Kays (r.a.) hakkında bir çok âyet nazil oldu. Bunlardan bazıları şunlardır. En'am suresi 141. ayetinde, "Hasad zamanının da hakkını verin. İsraf etmeyin." deniliyordu. Sabit'in, topladığı beş yüz hurma ağacının ürününü bir gün içinde dağıtıp aile efradına bir şey bırakmadığı rivayet edilir. İşte bu şekilde "israfa etmeyin" ikazı bu vesile ile nazil olmuştur.

Bakara süresi 229. âyetinde muhalaa usulu ile kadınların kocasından boşanabileceği hususundan da bahsediliyor. (Kadının kocasından boşanabileceği bir kaç yoldan biri olan muhalaa, mal vermediği teklif ve kocanın kabuluyle gerçekleşen bir boşanma ve boşama şeklidir.) Rivayete göre Abdullah b. Übey b. Selül'ün kızı Cemile Rasûlullah'a geldi ve kocasından boşanmak istediğini söyledi. Mehir olarak bana verdiği bahçeyi tekrar kendisine vererek boşandı. İşte bu, İslâm'da meydana gelen ilk hulu' olayıdır.

Hucurat süresinin ilk ayetlerinde Rasulullah'ın yanında yüksek sesle konuşulmaması isteniyor. Sabit (r.a.) bu ayetler nazil olunca evine çekildi. "Ben cehennemliğim, amellerim boşa gitti, zira sesim yüksek ve O'nun yanında yüksek sesle konuştum." dedi. Rasulullah ona adam gönderdi. Rasulullah'ın yanına gelince, hem sesinin yüksekliği hem de Allah'ın bizi yapmadığımız şeylerle övülmekten nehyetmesi sebebiyle helak olmaktan korktuğunu söyledi. Zira güzel ve şık giyinmeyi ve övülmeyi severdi. O zaman Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Ya Sabit, güzel bir hayat sürüp (uzun ömürlü olup) sonunda şehit olmayı ve Cennet'e girmiye istemez misin?" O da "tabii isterim" dedi.

Hz. Sabit b. Kays (r.a.) Müseylemetü'l-Kezzab'la yapılan Yemame savaşında şehid düştü. Bir Peygamber müjdesi böylece tahakkuk etmiş oldu. Sabit'in şehit düştüğü gece onu bir müslüman rüyasında gördü. Ona vasiyet etti ki zırhımı çaldılar. Falan yerde saklı, onu oradan alın. Borçlarım şu kişilere şu kadardır. Halife Ebu Bekir (r.a.) onları ödesin ve iki kölemi serbest bıraksın. Hakikaten araştırıldı ki bunlar aynı ile vakidir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) onun vasiyetini yerine getirdi. Ölümünden sonra vasiyet edip de vasiyeti yerine getirilen Sabit hariç hiç kimse bilinmemektedir. Radıyallahû anhu.

Hamdi Boydak​
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
"Sesinizi Peygamberin Sesinden Yüksek Çıkarmayın" Ayetini İşitince...

NEBİLER Sultanı tarafından cennetle müjdelenen bahtiyarlardan. Ensar'ın ve Allah Rasûlünun hatibi. ..Yüksek şecaat ve ulviyet sahibi ve Hazreç kabilesinin büyüğü...

Cennetle müjdelenişi en güzeli menkıbelerin...

Şöyle:

Bir gün, varlığın sebebi olan Cenab-ı Peygamber (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'e ayet indi. Yüce ve Kerîm olan Allah buyuruyordu ki:

"Ey iman edenler, seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın. Ona sözle birbirinize bağırdığınız gibi bağırmayın ki, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir!.." (1).

Mü'minlere Allah'ın emri buydu. Bu mübarek ayetin nazil olmasından sonra Sabit b.Kays'ın yüreği korkularla ürperdi.. Birden gözden kayboldu. Çünkü işin ciddiyeti ortadaydı... Kainatın Efendisinin yüksek huzurunda bir hata ediverirse hali nice olurdu. Üstelik kendisi gür sesli ve kulağı az işitir bir zattı.. Bu sebeple gözden silinmiş, Resûlü Ekrem'in huzuruna çıkmaktan korkmuştu. Ve bu ürperişle evine kapanıvermiş, bir daha ortalarda görünmemişti...

Rahmet Peygamberinin güzel adetlerinden biri de, sahabilerinden birini göremediğinde nerede olduklarını, niçin gelmediklerini araştırmaktı. İşin farkına varan Allah'ın Resûlü bir gün Sa'd b.Muaz Hazretlerine:

-Ya Eba Amr, dedi, Sabitten ne haber, hasta mı yoksa?..

Ay yüzlü sahabî:

-Ey Allahın Resûlü, dedi, o benim komşumdur, bir şikayetini bilmiyorum (Emir buyurursanız gidip bakayım)...

Ve Sa'd b. Muaz Hazretleri Peygamber huzurundan çıkıp yola revan oldu. Az sonra Sabit'in kapısının önüne varıp tokmağı tuttu:

-Tak, tak, takkk!..

İçeriden Sabit Hazretlerinin gür sesi aksetti:

-Kim o

-Cevap verdi:

- Benim, ya Sabit!..

Sabit (Radıyallahü Anh), yaralı bir keklik gibi sekerek kapıya koştu, Sa'd b.Muaz Hazretlerini hemen içeri aldı, gözlerini gözlerine dikip derin derin baktı. Sa'd Hazretleri sordu:

- Bu ne hal ya Sabit? Allahın Resûlü seni sorup duruyor. Niçin evine kapanıp kaldın?..

Sabit'in dudakları bütün hüznünü aksettirircesine kıpırdadı ve tane tane konuşmaya başladı:

-Şu ayet nazil oldu.. Pekala bilirsin ki, Allah'ın Rasûlüne karşı sizin en yüksek sesle hitab edeniniz benim. Demek ki, ben, helak olanlardan biriyim!..

Sa'd b.Muaz (Radıyallahü Anh) tebessüm etti ve dedi:

-Yok, yok, ey Sabit, sen öyle olamazsın. Ben bunu Allah'ın Rasûlünden soracağım!..

Ve Sa'd Hazretleri izi üstüne derhal Sultan Nebinin nur bağışlayan huzuruna döndü ve olanları tek tek anlattı.. Herkesin imdadına yetişen Rahmet Peygamber buyurdular ki:

-Bilakis o cennetliktir (2).

Sabit b.Kays'a bu müjde uçuruldu. Koca sahabî sevinç ve saadetinden ne yapacağını bilemedi ve derhal Nebiyyi Zîşanın huzuruna canını attı, gözyaşı incilerini topraklara dökerek:

-Anam, babam sana feda olsun, ey Allahın Rasûlü, dedi, ben sandım ki...

Daha tek kelime konuşamadı. Nihayetsiz olan Mülkün Seyyidi ve Kevser Havuzunun sahibi:

-Ey Sabit, buyurdu, sen onlardan değilsin!.. Senin işin ve niyetin hayırdır. Sen hayır ile yaşar ve ölürsün.. Ve sen Cennet ehlindensin!..

Bu gökler dolusu devlet karşısında Hazret-i Sabit yavru kuşlar gibi kanat çırptı ve sonsuz sevince gark oldu...

Bu hadiseden sonradır ki sahabiler Sabit' i aralarında gezinen cennetlik bir zat olarak görmeye başladılar.

Enes b. Malîk (Radıyallahu Anh):

-Biz Sabit'i aramızda cennetlik bir zat olarak görüyorduk demiştir.

Gerçekten zaman gelecek, Nebiler Serverinin mübarek sözünün bir mucize olduğu anlaşılacaktır...

Nasıl mı?

Şöyle:

İslâmın nur serpen ordusu Yemame' de cenk ediyordu.. Ensarın hatibi ve Hazreclilerin alemdarı Sabit b.Kays da bu gazada bulunuyordu. Ne var ki bu defa bir başka hallerin içindeydi... Bir ara İslâm ordusunda ani bir sarsıntı... Saflar çözülmek üzere...

Sabit ise o demde (Hanut) denilen ve ölüye sürülen bir nevi koku sürünüyor ve şehid olmaya hazırlanıyordu.. Öyle bir felaketli andı ki, koku sürünmenin zamanı değildi.. Sahabilerden Enes bin Malik Hazretleri göz ucuyla bu manzarayı görüverince kendini tutamadı ve çığlığı bastı:

-Ey amca!.Seni ne tutuyor ki, askerin içindeki yerini almıyorsun?

Sabit Hazretleri gün kadar aydın yüzünü ona tutup cevap verdi:

-Geliyorum, ey Enes, sen kalbini hoş tut!.. Hem şimdi cenk nasıl yapılırmış gör!..

Bir taraftan da bedenine koku sürmedeydi. İyice kokulandıktan sonra iki kat beyaz elbise giydi, sanki kefenlendi... Yeleli arslanlar misali başını dik tutarak yürümeye başladı... Toprağa basmıyor, sanki sıcak kumları tepiyordu. Küt küt adımlarla ilerledi ve cenk edenlerin safına gelip yerini aldı. Şimdi bütün gözler ona dikilmişti. Derin bir nefes alıp sonra olanca sesiyle gürledi:

-Ey gaziler yol verin!.. Biz, Allahın Rasûlü ile birlikte harp ederken öyle telaşa kapılarak cenk etmezdik, saflar yerinden oynamazdı. Size bugün ne oldu ki, o zamanki şevki ve atılganlığı göremiyorum?.. Haydi ileri! Zafer bizimdir!..

Sabit Hazretlerinin gür sesi ruhlar üzerine yıldırımdan bir kamçı gibi şakladı.. İslâm ordusu birden oluklardan boşalan suya döndü ve Sabit' in ardınca aktı...

Yaman bir cenk oluyordu... Ne var ki, ay yüzlü sahabînin ömür nefesleri de artık düğümlenecekti.. Çünkü o daha harbin başında kefenini giyinmiş bulunuyordu.. Ebedî sevinç evi olan cennetin kokusunu çoktan almıştı... Safların önünde kahramanca çarpışan Sabit Hazretlerinin düştüğü görüldü... Birkaç kişi koşup baktılar, o çoktan Rahman'a yürümüştü. Yüzünde görülmemiş bir nur pırıldıyor ve dudakları taze çiçekler gibi gülümsüyordu.

Dipnotlar: (l) Hucurat:2 (2) Müslim

Mustafa Necati Bursalı​
 
Üst