Luha
Üye
Hür Adam, Şeyh Said ve filmde ki çarpıtmalar
Henüz vizyona girmeden önce bile, epey konuşulan, üzerinde tartışılmaya başlanılan ve daha da konuşulacak gibi görünen, Bediüzzaman Said Nursi (Kurdî)’nin hayatından kesitlerin yer aldığı ‘’Hür Adam’’ filmi, belki bir sinema eleştirmeni olmadığımdan görsel ve teknik olarak yorumlamam oldukça zor. Fakat yine de Said Nursi (Kurdî) gibi bir din alimi ve bütün dünyaya ismiyle, fikirleriyle ve eserleriyle meydan okuyan bir düşünürün, hayatından kesitlerin sinemaya uyarlanması oldukça ümit verici ve güzel bir çalışma olarak değerlendirilebilinir. Fakat bununla beraber daha çok tartışmaya açıklabilecek eksikliklerin ve yanlışlıkların olduğunu da gündeme getirmek yararlı olacaktır. Filmin senaryosu oluşturulurken tam olarak nasıl ve hangi kaynaklardan yararlanıldığını bilmiyorum ama, maalesef ki filmde Bediüzzaman’ın hayatı ve fikirleriyle ilgili bazı konularda çarpıtmalar, kaynaksız ve tamamen yanlış veyahut eksik kısımların olduğunu söylemeliyim. Her ne kadar Bediüzzaman gibi bir şahsiyetin ismiyle gündem oluşturulması olumlu bir şey olarak görünse bile, filmde ki asılsız ve ne olduğu belirsiz ve kaynaksız veya orjinal kaynaklar kullanılmadan söylenilen ifadelerin oluşturduğu yanlış bilgilerinde düzeltilmesi için sanırım birazda eleştirel gözle bakmak gerekiyor.
İsterseniz ana başlıklar altında birkaç konuya değinelim.
İlk olarak Şeyh Said Efendinin kıyam hareketine karşı Bediüzzaman’ın güya filmde aktarılan bir takım yanlışlıklara göz atalım.
Başta nurcular olmak üzere bu konuda derinlemesine araştırıp tahlilde bulunmayanların her defasında karıştırdıkları veya illa ki öyle inanmak istedikleri birkaç nokta var. Güya filmde Bediüzzaman ‘’Bin yıldır İslama hizmet etmiş bir milletin torunlarına kılıç çekmek haramdır’’ diyor. Allah aşkına Bediüzzaman’ın bunu söylediğine dair risalelerin hangi yerinde böyle bir ifade geçiyor. Veyahut bunu ne zaman ve kime söylemiştir. Ama biraz daha analiz edecek olursak bizi buna götürecek iki yol vardır. Birincisi; Bediüzzaman’ın bu konudan tamamen uzak, başka bir ifadeyi Şeyh Said Hadisesine karşı söylediğini veya bununla karıştıranlar var. Halbuki mevzubahis ifadeleri Bediüzzaman, Şeyh Said Hadisesinden 13 sene evvel olan, yani Birinci harbi umumiden evvel, yani cumhuriyetten evvel vukuu bulan Bitlis Hadisesi için söylemiştir ki, aynen o ifadeleri Şualar kitabından (Afyon Müdafaları) nakledelim:
“Eski harb-i umumîden biraz evvel, ben Van’da iken bazı dindar ve muttaki zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: ‘Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor, gel bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz.’ ”
Ben de dedim: ‘O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onun ile mesul olmaz. BU OSMANLI ORDUSUNDA belki yüzbin evliya var. BEN BU ORDUYA KARŞI KILINÇ ÇEKMEM VE SİZE İŞTİRAK ETMEM.’ O zatlar benden ayrıldılar, kılınç çektiler, neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi. (…)
Ve hatta daha sonra, Kastamonu Lahikasında konuyla ilgili başka ifadeler kullanılmıştır ki, mevzubahis konu daha da açıklığa kavuşmuştur.
“Eski Said’in İttihad Terakki Komitesi’ne şiddet-i muhalefetiyle beraber, onların hükûmetine ve bilhassa orduya karşı tarafgirâne yüksek takdiratı ve iltizamları ise, bir hiss-i kablelvuku ile, YAĞI İÇİNDE BULUNAN O CEMAAT-İ ASKERİYEDE ve o cemiyet-i milliyede bir milyona yakın evliya mertebesinde olan şüheda altı yedi sene sonra tezahür edeceğini hissetmiş, ihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlara dört sene tarafgir bulunmuş. sabık HARB-İ UMUMÎ ÇALKAMASIYLA O MÜBAREK YAĞI ALINDI, YAĞI ALINMIŞ BİR AYRANA DÖNDÜ. Yeni Said dahi Eski Said’e muhalefet edip mücahedesine döndü.”
Görüldüğü gibi Bediüzzaman bu ifadeleri Şeyh Said hareketinden tamamen ayrı, Bitlis Hasisesi ile alakalı söylemiştir. Ama nedense filmde geçen veya birçok kimse tarafından hep söylene gelen şey her defasında bu ifadeleri Şeyh Said hasisesiyle bağlamaya çalışılarak, Bediüzzaman ile Şeyh Said karşı karşıya getirilmek isteniyor.
İkinci olarak; bizzat Bediüzzaman’ın Şeyh Said Hadisesi karşısındaki tavrına ve fikirlerine gelelim. Yine üzülerek söylüyorum ki filmde geçen Şeyh Said hareketiyle alakalı güya Bediüzzaman’a ait sözlerin hiçbir delili olmamasına karşın, yanlış bilenler veya filmdeki söylemlerin delillendirilebilecekleri tek bir kaynak var, o da maalesef tamamen geçersiz bir kaynak olmakla beraber, defalarca çürütülmesine rağmen hala tutup aynı ifadeleri aynı kitaplarda bulmanız mümkün. Konu önemli olduğundan bizzat isim vermek daha uygun düşer ki, bunlar her ne kadar N.Şahiner’in nerden delillendirdiğini bilmediğimiz kitaplarında geçen ifadelerdir. Nitekim bu konuda Molla Hamid abenin söylemlerine ikazlarına rağmen o yanlış ifadeler, malum şahıs tarafından yanlış olduğunu kabul etmesine rağmen düzeltilmedi! Konunu daha açıklığa kavuşması için, Şeyh Said Hadisesi yeni başladığı vakitlerde Bediüzzaman ile beraber Erek Dağı’nda bulunan Molla Hamid Abenin konuyu aktarımına bizzat kendi anlatımıyla bakalım: ‘’Bediüzzamanla beraber Erek Dağı’ndayken Kör Hüseyin Paşa’nın yanlarına gelip Bediüzzaman’a ‘’Şeyh Said’in size selamı vardır. Sizden, yapılan harekete iştirakınızı istemektedir’’ deyip, Bediüzzaman ise istihareye yatacağını cevabını daha sonra vereceğini söyler. İstihare sonrası ‘’Ben hadiseye karışmayacağım. Size de ne katılın derim, ne de katılmayın derim’’ der.Kör Hüseyin Paşa ise kürdçe ‘’Seyda, ti niha pitêmi keştand’’ yani ‘’Seyda, Sen şimdi benim belimi kırdın’’ dediğini ifade ediyor. (A.Yılmayan/gazetekurd)
Görüldüğü gibi maalesef ki Bediüzzaman’a isnad edilen sözlerin hiçbir geçerliliği yok. Bir de yine en çok tartışılan şeylerden biri olan, ki filmde de aynen o şekilde aktarılan ‘’Şeyh Said’in Bediüzzaman’a mektubu’’… Yahu Allah aşkına, böyle bir mektub var diyorlar, peki hani nerde? Sadece mektub var deniliyor, ama mektubun kendisi yok. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Maalesef bu da tamamen delilsiz bir şey olarak filme dahil edilmiş. İlla ki Bediüzzaman ile Şeyh Said’i karşı karşıya getirmek isteyenlerin uydurdukları bu şeyleri birazda bizzat birinci elden, mesela risalelerden kaynaklandırsalar ve binlerce insanı yanlış fikriyata götürecek şeylerde bulunmasalardı daha güzel olurdu. Yine filmde dikkatimi çeken bir diğer sahne Bediüzzaman’ın yanına gelip Şeyh Said ile ilgili fikrini soranlara ve destek isteyenlere Bediüzzaman cevaben güye ‘’İsyan etmeyin’’ ve ‘’şeriata muhaliftir’’ tabirlerini kullanıyor ve gruptan biri de ‘’hayır isyan değil, kıyam edeceğiz’’ diyor. Gerçekten söylenilecek bir şey bulamıyorum. Bu kadar trajedi-komik bir söylem olabilir mi? Haydi siz söyleyin o zaman Bediüzzaman’ın risalelerinin hangi yerinde konuyla alakalı ‘’isyan’’ tabiri kullanılmış. Tam tersi ‘’Şeyh Said Hadisesi’’ olarak kullanıyor. Hiç mi dikkat edilmiyor bunlara. Şeyh Said Efendi gibi, dini ve milleti için kıyam etmiş ve hakiki şehid olmuş birini (‘’Şeyh Said hakiki şehiddir’’ tabirini Bediüzzaman kullanıyor. Dava dergisi), yine Bediüzzaman gibi Kürdistan’ın bağrında yetişmiş bir dehayı, karşı karşıya getirmeyi ve güya Bediüzzaman’ın Şeyh Said kıyamına karşı çıktığını (hem desteklememek, karşı çıkmak demek değildir) hangi cüretle ve neye dayanarak yapabiliyorlar! Onlar ki (Saideyn) her zaman kürd halkının aynı davayı belki farklı yollarla sahiplenen en önemli önderlerinden olmuşlardır...
***
Şimdi defilmde geçen diğer çarpıtmalara bakalım:
Güya Bediüzzaman filmde geçen ifadeye göre, ‘’Bugüne kadar bu milleti Türkler idare etmiştir, bundan sonrada Türkler idare edecektir’’ demiş. Yahu Allah aşkına, el insaf! Hani sizin Nur risalelerinden aldığınız kültür bu mu? Nasıl ki hadiste geçen ifadeyle, hadis olmayan bir ifadeyi Peygambere isnad etmek cehennemde yer hazırlamak gibidir, aynen öyle de Bediüzzaman’a ait olmayan ve kitaplarının hiçbir yerinde geçmeyen ve ne zaman, kime, niçin ve nasıl olmuşta böyle bir söz söylediğine dair hiçbir geçerli delil ve kaynak olmadan, tutup böyle birşeyi Bediüzzaman’a isnad etmekte ne demek oluyor. Birine ait olmayan herhangi bir sözü (belki saçma sapan delillerle) ona isnad etmek, hele ki Bediüzzaman gibi bir şahsiyete buna yapmak bizzat kendi mesleğine ihanetten başka nedir, ayrıca bu vebalin altında nasıl kalkacaklarını merak ediyorum. Bediüzzaman’ın yolundan giden veya eserlerini gazete okur gibi okuyanların edindikleri ve sahip oldukları fikirler bunlar mı? Belki bu yazdıklarım hakkında tereddüt edecek kardeşlerim olacaktır, buyursunlar araştırsınlar ve gerçekten daha derinlemesine, inceleyerek, sorgulayarak ve belki akıllarını abilerin ceplerinden çıkararak yapacakları tahliller benim söylediklerimden daha etkili olacaktır kanısındayım.
Gelin bir başka çarpıtmaya daha bakalım. Yine filmde güya Bediüzzaman ‘’Cemiyetin, milyonlarca Türk evladının imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun’’ diyor. Artık bu kadarına da söylenecek söz yok. Allah hakkı için, tamam buna benzer bir ifade Tarihçe-i Hayatta geçiyor, ama tahrif edilmiş. Maalesef ki bazı Risale-i Nur’larda ki tahrifatları da göz önüne alacak olursak, böyle bir hatadan beri olmak onlar için zor olacak galiba. Ama gelin, Tarihçe-i Hayatta Eşref Edib’in yazdığı ‘’Tahliller’’ kısmında (sf:616) filmde geçen ifadenin orjinaline bakalım:
‘’… Ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, YALNIZ YİRMİ MİLYON TÜRK CEMİYETİNİN DEĞİL, yüzlerce milyon İSLAM CEMİYETİNİN imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur…’’
Sözü bizzat Bediüzzaman’a bıraktıktan sonra bize söz düşmez heralde..
Tabi filmde ki çarpıtmalardan ayrı, bir çok yanlışlıklara ve eksikliklere rastlamak mümkün. Maddeler halinde bakalım:
-- Mesela Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal’le görüşme sahnesinde maalesef ki o ünlü ‘’Paşa.. Paşa! İslamiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.’’ İfadesi kullanılmamıştı. Peki Bediüzzaman İman ve namazdan bahsetmeyecekse, filmde Mustafa Kemal ile olan görüşme sahnesine ne gerek var ki.
-- Bediüzzaman’ın ‘’medrese nâm, … ‘medrese’ ismiyle tesmiye’’ diye bahsettiği ve hayatının gayesi olarak gördüğü Medresetü’z-Zehra için neden ‘’okul’’ tabiri kullanılmış, anlamış değilim.
-- Bediüzzaman gibi bir dehanın şapka kanunundan sonra o şapkayı giymediği ‘’bu sarık, bu başla çıkar’’ dediği ve zannımca talebelerine de giydirmeyecek kadar, ve hatta şapka ile ilgili şer’i olarak fetva verdiği halde, celallendiği bir konu olmasına rağmen filmde kendi talebelerinin başlarında neden şapka takmış olarak gösterilmiş.
-- Bediüzzaman hayatı boyunca kendisine özgü olan ve kürd kıyafetlerinden olan şeyler giymesine rağmen, filmde Bediüzzaman’a ne olduğunu anlamadığım bi pantolon giydirilmiş o da yetmemiş güneş gözlüğü taktırılmış.
-- Bediüzzaman anadili kürdçe olmasına rağmen, filmde kendisiyle kürdçe konuşanlara neden türkçe cevap verdiğini de anlamış değilim.
-- Yine Bediüzzaman’ın babasının bir mahkeme duruşmasında olduğu ve daha sonra da anne ve babasının beraberce Bediüzzaman’ı hapishanede ziyaret ettikleri gösterilmiş. Böyle bir görüşme olduğuna dair delillendirilen şeyi de merak ediyorum.
-- Ayrıca belki bir ayrıntı olacak ama, yine Bediüzzaman mahkeme salonunda hakimlere karşı o mahkemeden ‘’Yüce’’ mahkeme diye bahsediyor, ki Bediüzzaman eserlerinde ‘’yüce’’ tabirini kutsal şeyler dışında hiç kullanmıyor!
Başta da söylediğim gibi, Bediüzzaman gibi bir dehanın gündeme gelmiş olması, belki ismini sinemalarda görmek elbette olumlu bir şey, fakat bu çarpıtlmaları ve yanlışlıkları da görmezden gelmemiz anlamını taşımıyor. Yoksa her ne durumda olursa olsun, bu konuda bir takım çalışma yapılmış ve emek sarfedilmiş bu eleştirilerimin buna saygısızlık olarak değerlendirilmemesini umuyorum. Ve inşallah daha güzel çalışmalarla Bediüzzaman’ın daha iyi ve en doğru şekilde tanıtılmasına vesile olunur. Vesselam.
Fırat Özkan
Henüz vizyona girmeden önce bile, epey konuşulan, üzerinde tartışılmaya başlanılan ve daha da konuşulacak gibi görünen, Bediüzzaman Said Nursi (Kurdî)’nin hayatından kesitlerin yer aldığı ‘’Hür Adam’’ filmi, belki bir sinema eleştirmeni olmadığımdan görsel ve teknik olarak yorumlamam oldukça zor. Fakat yine de Said Nursi (Kurdî) gibi bir din alimi ve bütün dünyaya ismiyle, fikirleriyle ve eserleriyle meydan okuyan bir düşünürün, hayatından kesitlerin sinemaya uyarlanması oldukça ümit verici ve güzel bir çalışma olarak değerlendirilebilinir. Fakat bununla beraber daha çok tartışmaya açıklabilecek eksikliklerin ve yanlışlıkların olduğunu da gündeme getirmek yararlı olacaktır. Filmin senaryosu oluşturulurken tam olarak nasıl ve hangi kaynaklardan yararlanıldığını bilmiyorum ama, maalesef ki filmde Bediüzzaman’ın hayatı ve fikirleriyle ilgili bazı konularda çarpıtmalar, kaynaksız ve tamamen yanlış veyahut eksik kısımların olduğunu söylemeliyim. Her ne kadar Bediüzzaman gibi bir şahsiyetin ismiyle gündem oluşturulması olumlu bir şey olarak görünse bile, filmde ki asılsız ve ne olduğu belirsiz ve kaynaksız veya orjinal kaynaklar kullanılmadan söylenilen ifadelerin oluşturduğu yanlış bilgilerinde düzeltilmesi için sanırım birazda eleştirel gözle bakmak gerekiyor.
İsterseniz ana başlıklar altında birkaç konuya değinelim.
İlk olarak Şeyh Said Efendinin kıyam hareketine karşı Bediüzzaman’ın güya filmde aktarılan bir takım yanlışlıklara göz atalım.
Başta nurcular olmak üzere bu konuda derinlemesine araştırıp tahlilde bulunmayanların her defasında karıştırdıkları veya illa ki öyle inanmak istedikleri birkaç nokta var. Güya filmde Bediüzzaman ‘’Bin yıldır İslama hizmet etmiş bir milletin torunlarına kılıç çekmek haramdır’’ diyor. Allah aşkına Bediüzzaman’ın bunu söylediğine dair risalelerin hangi yerinde böyle bir ifade geçiyor. Veyahut bunu ne zaman ve kime söylemiştir. Ama biraz daha analiz edecek olursak bizi buna götürecek iki yol vardır. Birincisi; Bediüzzaman’ın bu konudan tamamen uzak, başka bir ifadeyi Şeyh Said Hadisesine karşı söylediğini veya bununla karıştıranlar var. Halbuki mevzubahis ifadeleri Bediüzzaman, Şeyh Said Hadisesinden 13 sene evvel olan, yani Birinci harbi umumiden evvel, yani cumhuriyetten evvel vukuu bulan Bitlis Hadisesi için söylemiştir ki, aynen o ifadeleri Şualar kitabından (Afyon Müdafaları) nakledelim:
“Eski harb-i umumîden biraz evvel, ben Van’da iken bazı dindar ve muttaki zatlar yanıma geldiler. Dediler ki: ‘Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor, gel bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz.’ ”
Ben de dedim: ‘O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onun ile mesul olmaz. BU OSMANLI ORDUSUNDA belki yüzbin evliya var. BEN BU ORDUYA KARŞI KILINÇ ÇEKMEM VE SİZE İŞTİRAK ETMEM.’ O zatlar benden ayrıldılar, kılınç çektiler, neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi. (…)
Ve hatta daha sonra, Kastamonu Lahikasında konuyla ilgili başka ifadeler kullanılmıştır ki, mevzubahis konu daha da açıklığa kavuşmuştur.
“Eski Said’in İttihad Terakki Komitesi’ne şiddet-i muhalefetiyle beraber, onların hükûmetine ve bilhassa orduya karşı tarafgirâne yüksek takdiratı ve iltizamları ise, bir hiss-i kablelvuku ile, YAĞI İÇİNDE BULUNAN O CEMAAT-İ ASKERİYEDE ve o cemiyet-i milliyede bir milyona yakın evliya mertebesinde olan şüheda altı yedi sene sonra tezahür edeceğini hissetmiş, ihtiyarsız olarak, meşrebine muhalif, onlara dört sene tarafgir bulunmuş. sabık HARB-İ UMUMÎ ÇALKAMASIYLA O MÜBAREK YAĞI ALINDI, YAĞI ALINMIŞ BİR AYRANA DÖNDÜ. Yeni Said dahi Eski Said’e muhalefet edip mücahedesine döndü.”
Görüldüğü gibi Bediüzzaman bu ifadeleri Şeyh Said hareketinden tamamen ayrı, Bitlis Hasisesi ile alakalı söylemiştir. Ama nedense filmde geçen veya birçok kimse tarafından hep söylene gelen şey her defasında bu ifadeleri Şeyh Said hasisesiyle bağlamaya çalışılarak, Bediüzzaman ile Şeyh Said karşı karşıya getirilmek isteniyor.
İkinci olarak; bizzat Bediüzzaman’ın Şeyh Said Hadisesi karşısındaki tavrına ve fikirlerine gelelim. Yine üzülerek söylüyorum ki filmde geçen Şeyh Said hareketiyle alakalı güya Bediüzzaman’a ait sözlerin hiçbir delili olmamasına karşın, yanlış bilenler veya filmdeki söylemlerin delillendirilebilecekleri tek bir kaynak var, o da maalesef tamamen geçersiz bir kaynak olmakla beraber, defalarca çürütülmesine rağmen hala tutup aynı ifadeleri aynı kitaplarda bulmanız mümkün. Konu önemli olduğundan bizzat isim vermek daha uygun düşer ki, bunlar her ne kadar N.Şahiner’in nerden delillendirdiğini bilmediğimiz kitaplarında geçen ifadelerdir. Nitekim bu konuda Molla Hamid abenin söylemlerine ikazlarına rağmen o yanlış ifadeler, malum şahıs tarafından yanlış olduğunu kabul etmesine rağmen düzeltilmedi! Konunu daha açıklığa kavuşması için, Şeyh Said Hadisesi yeni başladığı vakitlerde Bediüzzaman ile beraber Erek Dağı’nda bulunan Molla Hamid Abenin konuyu aktarımına bizzat kendi anlatımıyla bakalım: ‘’Bediüzzamanla beraber Erek Dağı’ndayken Kör Hüseyin Paşa’nın yanlarına gelip Bediüzzaman’a ‘’Şeyh Said’in size selamı vardır. Sizden, yapılan harekete iştirakınızı istemektedir’’ deyip, Bediüzzaman ise istihareye yatacağını cevabını daha sonra vereceğini söyler. İstihare sonrası ‘’Ben hadiseye karışmayacağım. Size de ne katılın derim, ne de katılmayın derim’’ der.Kör Hüseyin Paşa ise kürdçe ‘’Seyda, ti niha pitêmi keştand’’ yani ‘’Seyda, Sen şimdi benim belimi kırdın’’ dediğini ifade ediyor. (A.Yılmayan/gazetekurd)
Görüldüğü gibi maalesef ki Bediüzzaman’a isnad edilen sözlerin hiçbir geçerliliği yok. Bir de yine en çok tartışılan şeylerden biri olan, ki filmde de aynen o şekilde aktarılan ‘’Şeyh Said’in Bediüzzaman’a mektubu’’… Yahu Allah aşkına, böyle bir mektub var diyorlar, peki hani nerde? Sadece mektub var deniliyor, ama mektubun kendisi yok. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Maalesef bu da tamamen delilsiz bir şey olarak filme dahil edilmiş. İlla ki Bediüzzaman ile Şeyh Said’i karşı karşıya getirmek isteyenlerin uydurdukları bu şeyleri birazda bizzat birinci elden, mesela risalelerden kaynaklandırsalar ve binlerce insanı yanlış fikriyata götürecek şeylerde bulunmasalardı daha güzel olurdu. Yine filmde dikkatimi çeken bir diğer sahne Bediüzzaman’ın yanına gelip Şeyh Said ile ilgili fikrini soranlara ve destek isteyenlere Bediüzzaman cevaben güye ‘’İsyan etmeyin’’ ve ‘’şeriata muhaliftir’’ tabirlerini kullanıyor ve gruptan biri de ‘’hayır isyan değil, kıyam edeceğiz’’ diyor. Gerçekten söylenilecek bir şey bulamıyorum. Bu kadar trajedi-komik bir söylem olabilir mi? Haydi siz söyleyin o zaman Bediüzzaman’ın risalelerinin hangi yerinde konuyla alakalı ‘’isyan’’ tabiri kullanılmış. Tam tersi ‘’Şeyh Said Hadisesi’’ olarak kullanıyor. Hiç mi dikkat edilmiyor bunlara. Şeyh Said Efendi gibi, dini ve milleti için kıyam etmiş ve hakiki şehid olmuş birini (‘’Şeyh Said hakiki şehiddir’’ tabirini Bediüzzaman kullanıyor. Dava dergisi), yine Bediüzzaman gibi Kürdistan’ın bağrında yetişmiş bir dehayı, karşı karşıya getirmeyi ve güya Bediüzzaman’ın Şeyh Said kıyamına karşı çıktığını (hem desteklememek, karşı çıkmak demek değildir) hangi cüretle ve neye dayanarak yapabiliyorlar! Onlar ki (Saideyn) her zaman kürd halkının aynı davayı belki farklı yollarla sahiplenen en önemli önderlerinden olmuşlardır...
***
Şimdi defilmde geçen diğer çarpıtmalara bakalım:
Güya Bediüzzaman filmde geçen ifadeye göre, ‘’Bugüne kadar bu milleti Türkler idare etmiştir, bundan sonrada Türkler idare edecektir’’ demiş. Yahu Allah aşkına, el insaf! Hani sizin Nur risalelerinden aldığınız kültür bu mu? Nasıl ki hadiste geçen ifadeyle, hadis olmayan bir ifadeyi Peygambere isnad etmek cehennemde yer hazırlamak gibidir, aynen öyle de Bediüzzaman’a ait olmayan ve kitaplarının hiçbir yerinde geçmeyen ve ne zaman, kime, niçin ve nasıl olmuşta böyle bir söz söylediğine dair hiçbir geçerli delil ve kaynak olmadan, tutup böyle birşeyi Bediüzzaman’a isnad etmekte ne demek oluyor. Birine ait olmayan herhangi bir sözü (belki saçma sapan delillerle) ona isnad etmek, hele ki Bediüzzaman gibi bir şahsiyete buna yapmak bizzat kendi mesleğine ihanetten başka nedir, ayrıca bu vebalin altında nasıl kalkacaklarını merak ediyorum. Bediüzzaman’ın yolundan giden veya eserlerini gazete okur gibi okuyanların edindikleri ve sahip oldukları fikirler bunlar mı? Belki bu yazdıklarım hakkında tereddüt edecek kardeşlerim olacaktır, buyursunlar araştırsınlar ve gerçekten daha derinlemesine, inceleyerek, sorgulayarak ve belki akıllarını abilerin ceplerinden çıkararak yapacakları tahliller benim söylediklerimden daha etkili olacaktır kanısındayım.
Gelin bir başka çarpıtmaya daha bakalım. Yine filmde güya Bediüzzaman ‘’Cemiyetin, milyonlarca Türk evladının imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun’’ diyor. Artık bu kadarına da söylenecek söz yok. Allah hakkı için, tamam buna benzer bir ifade Tarihçe-i Hayatta geçiyor, ama tahrif edilmiş. Maalesef ki bazı Risale-i Nur’larda ki tahrifatları da göz önüne alacak olursak, böyle bir hatadan beri olmak onlar için zor olacak galiba. Ama gelin, Tarihçe-i Hayatta Eşref Edib’in yazdığı ‘’Tahliller’’ kısmında (sf:616) filmde geçen ifadenin orjinaline bakalım:
‘’… Ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, YALNIZ YİRMİ MİLYON TÜRK CEMİYETİNİN DEĞİL, yüzlerce milyon İSLAM CEMİYETİNİN imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur…’’
Sözü bizzat Bediüzzaman’a bıraktıktan sonra bize söz düşmez heralde..
Tabi filmde ki çarpıtmalardan ayrı, bir çok yanlışlıklara ve eksikliklere rastlamak mümkün. Maddeler halinde bakalım:
-- Mesela Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal’le görüşme sahnesinde maalesef ki o ünlü ‘’Paşa.. Paşa! İslamiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.’’ İfadesi kullanılmamıştı. Peki Bediüzzaman İman ve namazdan bahsetmeyecekse, filmde Mustafa Kemal ile olan görüşme sahnesine ne gerek var ki.
-- Bediüzzaman’ın ‘’medrese nâm, … ‘medrese’ ismiyle tesmiye’’ diye bahsettiği ve hayatının gayesi olarak gördüğü Medresetü’z-Zehra için neden ‘’okul’’ tabiri kullanılmış, anlamış değilim.
-- Bediüzzaman gibi bir dehanın şapka kanunundan sonra o şapkayı giymediği ‘’bu sarık, bu başla çıkar’’ dediği ve zannımca talebelerine de giydirmeyecek kadar, ve hatta şapka ile ilgili şer’i olarak fetva verdiği halde, celallendiği bir konu olmasına rağmen filmde kendi talebelerinin başlarında neden şapka takmış olarak gösterilmiş.
-- Bediüzzaman hayatı boyunca kendisine özgü olan ve kürd kıyafetlerinden olan şeyler giymesine rağmen, filmde Bediüzzaman’a ne olduğunu anlamadığım bi pantolon giydirilmiş o da yetmemiş güneş gözlüğü taktırılmış.
-- Bediüzzaman anadili kürdçe olmasına rağmen, filmde kendisiyle kürdçe konuşanlara neden türkçe cevap verdiğini de anlamış değilim.
-- Yine Bediüzzaman’ın babasının bir mahkeme duruşmasında olduğu ve daha sonra da anne ve babasının beraberce Bediüzzaman’ı hapishanede ziyaret ettikleri gösterilmiş. Böyle bir görüşme olduğuna dair delillendirilen şeyi de merak ediyorum.
-- Ayrıca belki bir ayrıntı olacak ama, yine Bediüzzaman mahkeme salonunda hakimlere karşı o mahkemeden ‘’Yüce’’ mahkeme diye bahsediyor, ki Bediüzzaman eserlerinde ‘’yüce’’ tabirini kutsal şeyler dışında hiç kullanmıyor!
Başta da söylediğim gibi, Bediüzzaman gibi bir dehanın gündeme gelmiş olması, belki ismini sinemalarda görmek elbette olumlu bir şey, fakat bu çarpıtlmaları ve yanlışlıkları da görmezden gelmemiz anlamını taşımıyor. Yoksa her ne durumda olursa olsun, bu konuda bir takım çalışma yapılmış ve emek sarfedilmiş bu eleştirilerimin buna saygısızlık olarak değerlendirilmemesini umuyorum. Ve inşallah daha güzel çalışmalarla Bediüzzaman’ın daha iyi ve en doğru şekilde tanıtılmasına vesile olunur. Vesselam.
Fırat Özkan