Hikmet Nedir?

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Hikmet Nedir- Hikmet Felsefe İlişkisi

Eskiden beri İslam kültüründe felsefe yerine, ya da birlikte kullanılan “hikmet” terimini inceleyeceğiz. Bugün aynı anlamı karşılamasa da yüzlerce yıl “hikmet” adıyla felsefe yapılmıştır. Bugün felsefe terimine tenezzül etmeyenlerce sık sık başvurulan sözcüğü tarihsel gelişimi içinde inceledik. Baştan söylemek gerekir ki: şimdiki anlamı tarih boyunca değişmiş ve devinmiştir. Güncel sözlüğümüzde: 1. Bilgelik. 2. Tanrı’nın insanlarca anlaşılamayan amacı. 3. Gizli sebep 4. Öğüt verici söz 5. eski dilde Fizik. 6. eski dilde Felsefe anlamlarına gelir. Yargıda bulunmak anlamındaki Arapça hükm masdarı ve köken olarak gemlemek; sağlam olmak(ihkam) köküyle ilişkilidir. Arapçada insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan alıkoyan kastıyla kullanılmıştır. İbranice ustalık anlamına gelen hokhmah kelimesiyle aynı Semitik köke dayandığını belirtir. Hikmet ve hüküm kelimeleri “bilmek” (ilim) ve “anlamak” (fıkıh) anlamlarında da kullanılmıştır. Yunan felsefe eserlerinin çevirisi sırasında Araplar tarafından felsefe karşılığı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Philo- Sophia(felsefe) terimi hikmet sevgisi olarak çevrilir. “falsafa” şeklinde Arap sürümü de kullanılır. Zamanla anlam genişlemesine uğrayarak İslam felsefi ilimleri, metafizik, tıp ve mekanik gibi ilimlerin adı olarak da varlığını sürdürür.


sokrat-arap-minyaturu.jpg


13. yüzyıl Arapça el yazmasında Sokrates (kayanın üzerinde oturan kişi).


İSLAM FELSEFESİNDE HİKMET NEDİR

Filozoflara: hükema, felsefeye: hikmet tabiri kullanılmıştır. İslam öncesi felsefe akademilerine “büyûtü’l-hikme” denmektedir. Kindî, el-Hârizmî, Şehristânî, Âmirî gibi alim ve düşünürler felsefeyi hikmetin kendisi değil hikmet sevgisi, hikmetin talep edilmesi ve sistemli şekilde araştırılması olarak anlamışlardır. Filozof cemiyeti İhvân-ı Safâ’ya göre felsefe, hikmetin araştırılmasıdır. İbn Miskeveyh de hikmeti onu araştıranlar için Allah’ın en büyük lutfu olarak değerlendirerek hikmeti araştıran kimselerin aydınlanıp arınacağını, hikmete ulaşıp bu bilgiyle kurtuluşa ereceklerini söyler. İslam filozofu Kindi, felsefe ve hikmet terimin eş anlam gibi kullanıyor, metafiziği “hikmetlerin hikmeti olarak adlandırıyordu. Farabi’ye göre hikmet anlamları idrak etmekti.
Farabi, Allah’ın hem âlim hem hakim olduğunu belirtirken hikmeti “en üstün ilimle en yüce şeyleri akıl etmek” şeklinde tanımlar.

İbn Sînâ metafizik anlamdaki hikmetin: yönteminin bir şeyi her yönden düşünme, amacının ise insanın ulaşabileceği nihaî sebepleri kavramak olduğunu söyler. Platon ile Aristo’yu uzlaştırdığı eserde onlardan “hakimler” diye söz eder. İbni Sina’ya göre gerçek anlamda hikmet metafiziktir. en üstün malumun en üstün bilgisi, en doğru ve en kesin bilgi, varlıkların ilk sebeplerinin bilgisi, metafizik hikmet tanımlarıdır. Matematik, fizik, mantık, siyaset ve ahlak hikmet sayılmaz onlar metafizikten faklı olarak dar varlık alanlarını inceler.Hikmet: İnsani gücün elverdiği oranda, insani nefsin kavramları tasavvur etmek, kuramsal ve maddi doğruları tasdik ederek incelemektir. Ünlü optik bilgini İbnü’l-Heysem‘e göre hikmet: bütün doğruları bilmek, yararlı bütün şeyleri yapmaktır. İnsan, hayvanlardan farklı, akıllı bir varlık olarak mutluluğu talep eder. Hikmetin kavranması mutluluğun kendisidir. Hikmetsiz insan eksik insandır. Hikmetli olan kendini gerçekleştirmiş ve öteki canlılardan ayrılmış demektir.

Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Fususü’l-hikem eserinde hikmeti tanımlar. Bir bilgiyi hikmet kılan ondaki yönlendirici ve hükmedici niteliktir. Gerçek anlamda hakim, hikmetin bilgisine sahip olmakla kalmayıp bu bilgiyi kullanan, uygulayan ve onunla hükmedendir. Her şeyin hakkını vermek, her şeyi yerli yerine koymak hikmet gereğidir. Allahın kulları varlıktaki ilahi hikmetin farkına vardıkça bu bilginin hükmü altına girerek bilgelik yolunda ilerler. İbnü’l-Arabi’ye göre hikmet, varlığın ilkelerinin yahut bu ilkelere dayalı sabit düzenin bilgisidir ve bu çok değerli özel bilgi hikmetlinin davranışlarında somutlaşır. Hikmetli kişi varlığın düzen ve işleyişinin hikmete uygun düştüğünü yani her şeyin bulunması gereken çizgiyi takip ettiğini bilir; bunun sonucu olarak da razı olur.


TÜRKİYE’DE

Erzurumlu İbrahim Hakkı hikmeti: ilahi ilhamdan kaynaklanan ve öğretimle değil, perhizle elde edilen bir bilgi sayar. Hikmet Allah’ı bilmekten ibaret olmalıdır. Ahmet Vefik Paşa Hikmet-i Tarih isimli tarih felsefesi kitabı yazar. Ali Suavi hikmeti felsefeyle aynı anlamda kullanır. Ahmed Midhat Efendi Schopenhaur’ın Hikmet-i Cedîdesi adlı eseriyle batı felsefesi yerine hikmet terimini kullanır. Ahmed Şuayip pozitivizme Türkçe müspet hikmet adını verir.2. Meşrutiyet’ten sonra hikmet yerine felsefe kullanımı yaygınlaşır.Mustafa Şekip Tunç gibi yazarlar iki terimi ayırma yoluna gider. Bugün felsefe, hayata karşı takınılan objektif bir tavır iken hikmet, insanın iç dünyasını aydınlatan bilgi için kullanılır. Felsefe çözümleme ve nedenselliğe dayanırken hikmet sezgiyle daha alakalıdır. Ayrıca felsefe terimini kullanmak istemeyenlerce felsefi çabaları anlatmak için hikmet sözcüğü kullanılmaktadır.


alıntı
http://www.dmy.info/hikmet-nedir-felsefe/
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Yazıyı bi ara okuyayım inş
Hikmet kazanç ve kayıp noktasında iradeyi kemalata taşıyan sebep olabilir mi ?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Yazıyı bi ara okuyayım inş
Hikmet kazanç ve kayıp noktasında iradeyi kemalata taşıyan sebep olabilir mi ?
Olabilir. Bir de, ''Diyalektik'' kavramının açılımına bakmak lazım. Her bir filozof, bu kavrama farklı anlamlar yüklemiş. Bu kavramdan ilk bahseden kişi Sokrates'tir. Daha sonra İmmanuel Kant buna başka bir anlam yüklemiş. Hegels, üzerine bir şey eklemiş. Marks, ikisinide tenkit edip kendi tarifini geliştirmiş. Bütün bunlar literatüre ''Kant'ın diyalektiği, Marks'ın diyalektiği'' diye geçmiştir. Aralarındaki farkları iyi kavramak lazım. Bütün bu filozoflar, insana, ''hayvani nefis'' önkabulüyle yaklaşıyor. İnsan-ı kâmili, bizim anladığımız anlamda amaçlamıyorlar. Tam tersine, insana, mutlu olması için ihtiyaçları, dünya rezervlerinden karşılanması gereken bir hayvan türü olarak ele alıyorlar. İnsan-ı kâmil diyalektiği sadece islam tasavvufunda mevcut. Lakin bunu da tartışmak lazım!!! İnsanı Kâmil, sorgusuz sualsiz itaat eden koyun sürüsüne mensup olmak değildir. Yazılıp izah edilmesi lazım... Şu kadarını söyleyim ki SÜRÜ-ÇOBAN nizâmı, koyun postuna bürünmüş kurtları başa getirir. Manipüle edilmesi en kolay toplumlar, bu nizâma uyan toplumlardır. Zira kontrol etmeniz gereken tek merci, baştır. Siz bilir misiniz ki, İngilizler Hilafetin kaldırılmasına razı değillerdi! İstanbul işkalini ve İngiliz arşivinde mevcut olan yazışmaları araştıranlar bunu biliyorlar! Bunu Kemalizmin avukatlığını yapmak için söylemiyorum. Neyin ne olduğunu bilmek zorundayız.. Ben üstünkörü anlattım ama mevzular daha derin aslında.. Bunları bilmek lazım.

Benim üzüldüğüm taraf, biz bu ''hikmet üretme ve sebebin bilme'' piyasada hiç yokuz yahu!!! Müslümanlar felsefeye, dolayısıyla hikmet üretmeye '''elveda'' dedikten sonra doğal olarak bizim dünyamızı başkaları belirlemeye başlamış. Bu başkalarının belirlediği dünya, haliyle hikmet üretemeyen toplumlara kendisini hissettiriyor. Sorgulayamadığı için anlayamıyor, ama bir şekilde ''bu benim dünyam değil'' diye hissediyor! Bu his, bir tavra dönüşüyor! Bu tavrın adı, sisteme yabancı olmak.. Bu yabancılıktan ise yalakalık, üçkağıtçılık, dolandırıcılık, güvensizlik gibi olumsuz yan sorunlar oluşuyor. Çünkü herkes, kısadan köşeyi dönmeye enerjisini harcıyor. Bencil oluyor. Benim olmayan düzene niye enerjimi harcayım ki, diyor. Olumlu gözüken, ama aslında yıkıcı olan oluşumlar ve örgütlenmeler meydana geliyor. Bunların hepiside duygusal tepki çıkışlıdır. Bu yüzden yapıcı değildir. Bu kimin suçu? Aynayı kendimize tutmadığımız için hikmet üreterek dünyaya şekil verenleri suçlama yoluna gidiyoruz. Günah keçisi bulup her şeyi oraya bağlama sendromu!!! Hikmet üretemeyen toplumların emaresi budur! Toplum içinde ki uyanıklar, işte tamda bu ''tutar''a oynuyor! Samimi değiller.. Bakın, başı çeken bu tiplerin konuşmalarında sık sık ''Ermeni, Yahudi, Pakraduni, Kripto, ...'' gibi kavramlara rastlarsınız. Bakın, bu ağız var ya, kendi haininide otomatikmen üretiyor aslında! Bu, aynı zamanda içimizde yaşayan Ermeni ve Yahudilere hainlikten başka bir seçenek bırakmamaktadır. Ve bilhassa KOYUN-ÇOBAN nizâmı hazır ortada dururken bizimkilerede ÇOBANLIĞA YARIŞ kavgasından başka bir şey kalmıyor. Bu kavga o kadar ucuz ki, birbirlerini satmalar, dışarıya şikayet etmeler, hainlikler, iftira kampanyaları, ....., ..., aklına gelecek her türlü entrika falan filan.. Niye? Çünkü ortada hem etinden hem sütünden istifade edebileceğiniz muazzam bir kitle var. Sen ne dersen de, onlar inanacak, sen önden yürü, bu millet yürüyecek arkandan, vatan millet sakarya...

Burada suç, bence bizimdir. Suçumuz, hikmet üretememektir. Dolayısıyla dünyamızı şekillendirenlere kızmaya hakkımız yok! Hem hangi argümanla kızacağız? Niye hikmet üretiyorsun, niye dünyaya sen şekil veriyorsun, diye mi? Batının ürettiği felsefeleri kabul etmek zorunda değiliz. Fakat anlamadan etmeden ''kabul etmiyorum'' argümanıyla meydanı boş bırakmak, meydanı batı felsefesine açmak demektir. Bizde batı hayranlığı böyle oluştu ve ne yazık ki elimizde neyin ne olduğunu merak eden değerleri -ki nitelik üretecek dimağlar bunlardır- batıya kaptırdık, kaptırıyoruz da! Nasıl mı? Batı, sorgulamalara cevap verirken bizimkilerin bu sorgulamalara verdiği en lüks cevap ''caiz değil'' tarzında olmuştur.. Hatta ''niye caiz değil?'' sorusuna cevap bulamayınca cehennemle ve küfre düşmekle korkutmuşuz.. Osmanlının son döneminde ulemanın yayınladığı bildirilere ve gazetelerde çıkan yazılarına bir bakın Allah aşkına. Gülmekten kırılırsınız yahu! Şu an gene iyiyiz.. Yahu her cümlenin sonu ''.. kafirliktir'' diye biter mi? Bu hâl, doğal olarak anlamayı erdem sayan dimağları zamanla kendisine düşman etmiştir. Said-i Nursi bu durumu fark etmiş ve Risale-i Nur külliyatını kanımca bu noktadan çıkışla yazmıştır. Lakin iş işten çoktaaan geçmişti.. Bu külliyat, Tanzimat Fermanından bir 40 yıl öncesinden yazılabilmeliydi.. Bu başarılabilinseydi şu an durum Allahu alem çok farklı olabilirdi.. İddia ediyorum, Kemalizim dış güçlerin dizaynı değildir; bilakis ümmetin sosyolojik olarak kendi içinde ürettiği bir oluşumdur. Dış hacme rağmen iç hacmi koruyamazsınız; zira iç hacim, dış hacmin ona açtığı mekanla vardır! İç hacmin tarifi, dış hacmi anlamaktan geçer! Mesela şu sarkaç bilyeler vardır, hani bir tarafından tokuşunca ta öbür taraftaki bilyeyi teptiriyor. Ortada ki bilyeler hiç oynamadığı halde hepisinin içinden bir ruh gibi esip öbür taraftan tepkiye sebep olan şey nedir? Aynı bu sarkaç bilyelerde olduğu gibi toplumlar nesilden nesile hiç hissetmeden bir şeyleri taşırlar. Mesela taaa 1000 yıl önceden bir şeyi toplum kabul etmiştir. Ama tepkisi, 1000 yıl sonra oluşur. Ortadaki nesillerin hiçbirisi, sona doğru neyi taşıdğını hissetmeyebilir!!! Bu taşınan şeyler olumsuz olabileceği gibi olumlusuda vardır. Olumlu anlamda gelecek olan ruha işaret olarak; ümmetin başındakiler ve sonundakiler, hadis-i şerifi üzerinde kafa yorulabilir..
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Tarih aslında insanlara ve fikirlere hep bir rol biçmiş
Belki bilerek belki bilmeden ...
Bizler de var olduğumuz ve yaşadığımız kulvar doğrultusunda kendimize ve çevremize
bir rol biçmişiz .. O rolü öyle kabul etmişiz ki dışında olanları içimize alamamışız
Şimdi dediğin gibi içsel bir şekilde bu dünya bana ait olamaz demeye kalkınca
Neden diye sorulmadan ihraç ediliyorsun
delillerini zaten kabul bile etmiyorlar

Batı her yönden kötüdür bizim damarlarımıza işlemiş

sahi caiz ya da caiz değil ifadesini ne kadar banelleştirmişiz ...
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Reaksiyonel olarak yetişen islamcılarda ne hikmetse hikmete ve felsefeye hiç merak yok yahu! Oysa İslam davası, reaksiyon değil aksiyon davasıdır. Bu yüzden Siyasal İslamın ümmete hiçbir şey kazandırmayacağını düşünenlerdenim.

Sanatta ve edebiyatta ortaya ciddi bir şeyler koyamayışımızın sebebi budur. Necip Fazıl mı? Unutmayın ki Üstad Sorbon Üniversitesi Felsefe bölümünden mezundur. :) O da olmasa kocaman bir hiçiz!.. Muhammed İkbal mi? Felsefeden... Günümüzde adamakıllı analizler yapan ve öneriler sunan tek kişi var; Yusuf Kaplan hoca.. O bile Felsefe profesörüdür..

Ümmet, kerih gördüğü bu ilmin kıymetini, ne derece üretken bir niğmet olduğunu ne zaman anlayacak? Yahu, insan bi merak edip, bu neymiş beyinde nasıl bir değişikliğe yol açıyor diye bakmaz mı?

Bu sitede elimden geldiğince Hikmete merak ve felsefeye eğilim oluşturmaya çalıştım. Faydalı olabildimse ne mutlu. Beni sevindiren, yeni yetişen nesillerde bu işlere marak oluşması. Yetmez ama her şeye rağman bir kıpırdama var..

Dücane Cündioğlu piyasada felsefe dersleri veriyor. Keşke sayıları artsa, keşke..


Bu seriyi izlemenizi tavsiye ediyorum. Şu an 14. dersteler. Umarım daha detaylı mevzulara girerler..




Size tavsiyem, dinlerken tenkit etmek için dinlemeyin. Allah akıl vermiş; eleyin, yorumlayın, kafa yorun, düşünün!!!
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Sanatta ve edebiyatta ortaya ciddi bir şeyler koyamayışımızın sebebi budur. Necip Fazıl mı? Unutmayın ki Üstad Sorbon Üniversitesi Felsefe bölümünden mezundur. :) O da olmasa kocaman bir hiçiz!..

!
"İslamiyet’te felsefe diye bir şey yoktur. Hikmet vardır, fikir vardır, tefekkür vardır, felsefe yok… Vakıa, felsefe ‘Hikmet dostluğu’ demek ama, onunki bağımsız bir arayıcılık, İslam’ınki de tam bağımlı tefekkür olduğu için, felsefeyle hiçbir alaka kabul etmez. Onun içindir ki ‘Kur’an felsefesi’ denemez. ‘Kur’an hikmetleri’ denir. İslam felsefesi değil, İslam hikmetleri…

Felsefe, hakikati başı boş bir merkezden yola çıkarak, sayılar boyunca ‘bir çok’ da aramanın; din ise, onu, tam bağımlı olarak ‘Tek’i de bulduktan sonra ‘birçok’ da tefekkür etmenin müessesesi… Bu bakımdan, din ve felsefe, biri şimale ve öbürü cenuba doğru iki zıd hareket… Ve elbette ki, İslamiyet’çe kıymet hükmü bu… Felsefe, hakikati bulmanın değil, ancak birbirinin yanlışını bulup çıkarmanın ve ebediyen hakikatten mahrum kalmanın aleti…"


(O ve Ben,Sh.163)
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
"İslamiyet’te felsefe diye bir şey yoktur. Hikmet vardır, fikir vardır, tefekkür vardır, felsefe yok… Vakıa, felsefe ‘Hikmet dostluğu’ demek ama, onunki bağımsız bir arayıcılık, İslam’ınki de tam bağımlı tefekkür olduğu için, felsefeyle hiçbir alaka kabul etmez. Onun içindir ki ‘Kur’an felsefesi’ denemez. ‘Kur’an hikmetleri’ denir. İslam felsefesi değil, İslam hikmetleri…

Felsefe, hakikati başı boş bir merkezden yola çıkarak, sayılar boyunca ‘bir çok’ da aramanın; din ise, onu, tam bağımlı olarak ‘Tek’i de bulduktan sonra ‘birçok’ da tefekkür etmenin müessesesi… Bu bakımdan, din ve felsefe, biri şimale ve öbürü cenuba doğru iki zıd hareket… Ve elbette ki, İslamiyet’çe kıymet hükmü bu… Felsefe, hakikati bulmanın değil, ancak birbirinin yanlışını bulup çıkarmanın ve ebediyen hakikatten mahrum kalmanın aleti…"


(O ve Ben,Sh.163)
Üstadı anlayabilmen için 40 tekne ekmek yemen lazım.

Şu kadarınıs söyleyim sana.. Felsefeyi bilen ve üreten hakiki filozofların bir özelliği vardır!!! >>> Ellerinden geldiğince Felsefeyi tenkit ederler. Bu Gazali'ye mahsus bir hal değil!!!! Eflatun, Aristo, Kant ve hemen hemen hepisinde bu vardır.. Bunun niye yaparlar biliyor musun? :D... Neyse, söylemeyeceğim.

Bu kafayı aş lütfen!..
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
"İslamiyet’te felsefe diye bir şey yoktur. Hikmet vardır, fikir vardır, tefekkür vardır, felsefe yok… Vakıa, felsefe ‘Hikmet dostluğu’ demek ama, onunki bağımsız bir arayıcılık, İslam’ınki de tam bağımlı tefekkür olduğu için, felsefeyle hiçbir alaka kabul etmez. Onun içindir ki ‘Kur’an felsefesi’ denemez. ‘Kur’an hikmetleri’ denir. İslam felsefesi değil, İslam hikmetleri…

Felsefe, hakikati başı boş bir merkezden yola çıkarak, sayılar boyunca ‘bir çok’ da aramanın; din ise, onu, tam bağımlı olarak ‘Tek’i de bulduktan sonra ‘birçok’ da tefekkür etmenin müessesesi… Bu bakımdan, din ve felsefe, biri şimale ve öbürü cenuba doğru iki zıd hareket… Ve elbette ki, İslamiyet’çe kıymet hükmü bu… Felsefe, hakikati bulmanın değil, ancak birbirinin yanlışını bulup çıkarmanın ve ebediyen hakikatten mahrum kalmanın aleti…"


(O ve Ben,Sh.163)
Bu tür ifadeleri okuyunca ne hikmetse =) aklıma hep
zamanında oy kullanmanın küfür olduğunu söyleyenlerin
daha sonradan devletin üst mercilerinde rol almaları geliyor ...

kim ki bir düşünceyi topyekün yoktur bazında ele alıyorsa
o düşüncenin içerisine düşüveriyor çok ilginç öyle değil mi ...
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Üstadı anlayabilmen için 40 tekne ekmek yemen lazım.
aynen hadi başla ekmek yemeye :D

Şu kadarınıs söyleyim sana.. Felsefeyi bilen ve üreten hakiki filozofların bir özelliği vardır!!! >>> Ellerinden geldiğince Felsefeyi tenkit ederler. Bu Gazali'ye mahsus bir hal değil!!!! Eflatun, Aristo, Kant ve hemen hemen hepisinde bu vardır.. Bunun niye yaparlar biliyor musun? :D... Neyse, söylemeyeceğim.

Bu kafayı aş lütfen!..
Bana itiraz etme Üstad dediğin Necip Fazıla itiraz et.. :) Necip Fazıl felsefe kafasını aşmış darısı senin başına ..

"İslamiyet’te felsefe diye bir şey yoktur. Hikmet vardır, fikir vardır, tefekkür vardır, felsefe yok… Vakıa, felsefe ‘Hikmet dostluğu’ demek ama, onunki bağımsız bir arayıcılık, İslam’ınki de tam bağımlı tefekkür olduğu için, felsefeyle hiçbir alaka kabul etmez. Onun içindir ki ‘Kur’an felsefesi’ denemez. ‘Kur’an hikmetleri’ denir. İslam felsefesi değil, İslam hikmetleri…

Felsefe, hakikati başı boş bir merkezden yola çıkarak, sayılar boyunca ‘bir çok’ da aramanın; din ise, onu, tam bağımlı olarak ‘Tek’i de bulduktan sonra ‘birçok’ da tefekkür etmenin müessesesi… Bu bakımdan, din ve felsefe, biri şimale ve öbürü cenuba doğru iki zıd hareket… Ve elbette ki, İslamiyet’çe kıymet hükmü bu… Felsefe, hakikati bulmanın değil, ancak birbirinin yanlışını bulup çıkarmanın ve ebediyen hakikatten mahrum kalmanın aleti
…"

(O ve Ben,Sh.163)
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Bu tür ifadeleri okuyunca ne hikmetse =) aklıma hep
zamanında oy kullanmanın küfür olduğunu söyleyenlerin
daha sonradan devletin üst mercilerinde rol almaları geliyor ...

kim ki bir düşünceyi topyekün yoktur bazında ele alıyorsa
o düşüncenin içerisine düşüveriyor çok ilginç öyle değil mi ...

Anlamadım bağlantı kuramadım şahsen yorumunla yazı arasında.. =)
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
@Büşra

Bizim islamcılar hep bu toptan yargılama yüzünden kaybediyor..

Bakın, Platon ve Aristoteles'i ortadan kaldırın, ortada düşünce diye bir şey kalmaz. Bu cümle çok iddialı gibi duruyor lakin Platon ve Aristoteles'i okuyan insan bunun böyle olduğunu hemen anlar..

İlminin özünü bilen kelamcılar ve fıkıhçılar bunu söylemiyor lakin islam uleması bile özünde Aristocu ve Eflatuncu diye ikiye ayrılırlar. Hatta çoğu bunun farkında bile değil..

İslam literatüründe Eflatu'un adı İbnül Hikme (yanılıyor olabilirim, bakmam lazım!), Aristo'nun adı Muallim-i Evvel'dir.. Bu ilk öğretmen bize neyi öğretmiş? Kıyas, usül, gramer, adalet ve devlet felsefesi gibi ilimlerin hangi mekteplerden devşirdiğimizi bilmiyor Müslümanlar.. Ulema belki şundan korkuyor olabilir: Biz yapmadık da başkaları yaptı biz onlardan aldık!.. Ben bu korkuyu yersiz hatta zararlı buluyorum. Zira hikmet müslümanın yitik malıdır. Nerede bulsa onu alır.. Bir Müslümanda bu şuur yoksa ümmete faydasından çok zararı olur..

İlim ve hikmet konusunda kendimizi diğerlerinden soyutlamanın zararlarını çektik çekiyoruz.

_______________________

Geçen Aristoteles'in bir cümlesini okuduğumda nelerin nerelere dayandığını daha net anladım!.. Bu iki üstad müthiş temeller atmış yahu!.. Kadim zamanda (M.Ö. 400'ler) filozoflar arasında köleliği tartışmışlar. Bir kısmı kölelik kalksın diyor, bir kısmı da kalkmasın diyor.. Son noktayı Aristoteles koyuyor. Cümlesi şu:

Dokuma tezgahlarımız kendiliğinden çalışmaya başlayana kadar köleliği kaldıramayız.

Bu cümle bugünün değil, dünün değil, aloo, 2500 sene evvelinin cümlesi!..

Hz. Ömer radiyallahuanh, Irak ve Şam fethedildiğinde kölelik, cariyelik ve ganimetle ilgili ayetleri askıya almış. Sahabe bu duruma çok kızmış. O derece ki, neredeyse isyan başlayacak!.. Hz. Ömer'in gerekçesi müthiş! Diyor ki, İslam dini insanları köleleştirmek için değil, selameti için inmiştir.

Hz. Ömer acaip bir deha! Bir avuç sahabe milyonlarca kilometrekare bir alanda milyonlarca insanı nasıl köle, cariye ve ganimet yapabilir? Bu mümkün müdür? Diyeceksiniz ki Allah böyle emretmişse bize amel etmek düşer.

Evet, biz müslümanlar neyin ne olduğunu unuttuk!.. Ve bu BÜYÜK UNUTMAnın tek sebebi hikmet düşmanlığı, düşünce yoksunluğu..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
:) Necip Fazıl felsefe kafasını aşmış darısı senin başına ..

Amin, aşmak için tırmanmak gerek!..

Ben tırmanıştayım elhamdülillah, lakin aşağıdan bu şekil sırtararak seslenmekle senin eline ne geçiyor? :p
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Amin, aşmak için tırmanmak gerek!..

Ben tırmanıştayım elhamdülillah, lakin aşağıdan bu şekil sırtararak seslenmekle senin eline ne geçiyor? :p

tırmanmış da boşa tırmandığını anlamış işte Üstad..
senin boş kayalıklarda debelenişine gülüyorum :D gel düz yeşillik ovalar var ne diye kafanı kaşını gözünü kayalıklara çarpıp duruyorsun..
:halay: :)
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
tırmanmış da boşa tırmandığını anlamış işte Üstad..
senin boş kayalıklarda debelenişine gülüyorum :D gel düz yeşillik ovalar var ne diye kafanı kaşını gözünü kayalıklara çarpıp duruyorsun..
:halay: :)
İmam Gazali'nin ve nice üstadların olmazsa olmazlığını anlayıp tırmanıp aştığı bu yokuşları cırmalamak şereftir. Sen yeşil ovalarda halay çekmeye devam et kardeş..
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Hikmet, fıkıh dilinde ya da tefsir dilinde ya da genel ilim dilinde "sünnet" olarak takdim edilir... Ve Kur'an'ın fevkinde de ona bir anlayış biçilir...

Peygamberimiz'in hayatında, muhatapları ile hayatı paylaştığı o zaman diliminde ise, "hikmet"i çok da öne olan değil...

Diyeceksiniz ki, "Kur'an'la karıştırılmasından" korkuldu... Bu cevap zaten dediğim için yetiyor da artıyor...

"Hikmet", beyanda ve tefsirde gündeme gelmelidir... Ayetleri tırpanlar vaziyette hikmet kullanılmamalıdır... Zaten bu durum Efendimiz tarafın da lağvedilmiştir...

Günümüz ve geçmiş İslam toplumu "hikmet"te "dengeli" (itidal) hemen hemen hiç olamamıştır...

Garip doğrusu...
 

kilicarslan

Kıdemli Üye
Katılım
14 Mar 2013
Mesajlar
4,054
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Hikmet : isabetli hüküm verebilme kabiliyeti


Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: «Andolsun ki size kitap ve hikmet verdim….. (3/81)

Allah hikmeti (İsabetli hüküm verebilme yeteneğini (hak edene)vermeyi diler; kime hikmet (isabetli hüküm verebilme yeteneği) bahşedilmişse, doğrusu ona tarifsiz büyüklükte bir servet bahşedilmiştir; fakat derin kavrayış sahiplerinden başkası bunu düşünüp kavrayamaz (2/269).

Ezcümle hikmet, Rabbimizin Esma-i İlahiyesiyle ahlâklanmak, bu manada usve-i hasene olarak rabbimizin bizlere canlı bir model olarak sunduğu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûl-i zîşana tabi olmaktır.



*alintidir/Kurani Hayat Dergisi
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
İmam Gazali'nin ve nice üstadların olmazsa olmazlığını anlayıp tırmanıp aştığı bu yokuşları cırmalamak şereftir. Sen yeşil ovalarda halay çekmeye devam et kardeş..
İmam Gazalinin tırmanış ve çıkardığı sonuçları şurada bir paylaş bakalım..

Bir İslam alimi,
batıl bir yola reddiye için o yolu öğrenir ki ona göre reddiye hazırlar..sen bunu yanlış anlamışsın..

senin sakat mantığınla, ateizme veya gayri müslimlere reddiye hazırlayan ve o batıllar hakkında malumat edinen tüm alimler o batıl yoldaymış gibi sakat bir çıkarım yapıyorsun..

yokuşu tırmanıyorsa,o yokuştaki tehlikeleri göstermek için tırmanıyor..
kafanda uydurduğun GAzali ile felsefeye ve filozoflara meydan okuyan,eleştiren Gazali arasında uçurum olduğunu göreceksin kardeş..

 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
97-.......Bize Abdulvâris (bu hadîsi senediyle) tahdîs etti. Peygamber bunda: "Yâ Allah, buna Kitâb'ı öğret" diye duâ etti, demiştir.
(Buhari, Fedailu's ashab, Bab 26, hadis no: 98)


Ve bize Mûsâ ibn îsmâîl tahdîs etti. Bize Vuheyb, Hâlid el-Hazzâ'dan olmak üzere, geçen senedle o hadîsin benzerini (yânî Ebû Ma'mer'in rivayetinin benzerini) tahdîs etti.
el-Buhârî bu hadîsin sonunda: "Hikmet", peygamberlik dışındaki re'y ve ictihâdda İsabet etmektir, tefsirini nakletmiştir.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
@Büşra

Bizim islamcılar hep bu toptan yargılama yüzünden kaybediyor..

Bakın, Platon ve Aristoteles'i ortadan kaldırın, ortada düşünce diye bir şey kalmaz. Bu cümle çok iddialı gibi duruyor lakin Platon ve Aristoteles'i okuyan insan bunun böyle olduğunu hemen anlar..

İlminin özünü bilen kelamcılar ve fıkıhçılar bunu söylemiyor lakin islam uleması bile özünde Aristocu ve Eflatuncu diye ikiye ayrılırlar. Hatta çoğu bunun farkında bile değil..

İslam literatüründe Eflatu'un adı İbnül Hikme (yanılıyor olabilirim, bakmam lazım!), Aristo'nun adı Muallim-i Evvel'dir.. Bu ilk öğretmen bize neyi öğretmiş? Kıyas, usül, gramer, adalet ve devlet felsefesi gibi ilimlerin hangi mekteplerden devşirdiğimizi bilmiyor Müslümanlar.. Ulema belki şundan korkuyor olabilir: Biz yapmadık da başkaları yaptı biz onlardan aldık!.. Ben bu korkuyu yersiz hatta zararlı buluyorum. Zira hikmet müslümanın yitik malıdır. Nerede bulsa onu alır.. Bir Müslümanda bu şuur yoksa ümmete faydasından çok zararı olur..

İlim ve hikmet konusunda kendimizi diğerlerinden soyutlamanın zararlarını çektik çekiyoruz.

_______________________

Geçen Aristoteles'in bir cümlesini okuduğumda nelerin nerelere dayandığını daha net anladım!.. Bu iki üstad müthiş temeller atmış yahu!.. Kadim zamanda (M.Ö. 400'ler) filozoflar arasında köleliği tartışmışlar. Bir kısmı kölelik kalksın diyor, bir kısmı da kalkmasın diyor.. Son noktayı Aristoteles koyuyor. Cümlesi şu:

Dokuma tezgahlarımız kendiliğinden çalışmaya başlayana kadar köleliği kaldıramayız.

Bu cümle bugünün değil, dünün değil, aloo, 2500 sene evvelinin cümlesi!..

Hz. Ömer radiyallahuanh, Irak ve Şam fethedildiğinde kölelik, cariyelik ve ganimetle ilgili ayetleri askıya almış. Sahabe bu duruma çok kızmış. O derece ki, neredeyse isyan başlayacak!.. Hz. Ömer'in gerekçesi müthiş! Diyor ki, İslam dini insanları köleleştirmek için değil, selameti için inmiştir.

Hz. Ömer acaip bir deha! Bir avuç sahabe milyonlarca kilometrekare bir alanda milyonlarca insanı nasıl köle, cariye ve ganimet yapabilir? Bu mümkün müdür? Diyeceksiniz ki Allah böyle emretmişse bize amel etmek düşer.

Evet, biz müslümanlar neyin ne olduğunu unuttuk!.. Ve bu BÜYÜK UNUTMAnın tek sebebi hikmet düşmanlığı, düşünce yoksunluğu..
Şu söylediklerini gerçekten kendin de savunuyorsan yazıklar olsun!

Demek sen kumaş bulamayacaksın diye annesinden istemsiz, senin gibi Allah'ın kulu olarak doğmuş bir bireyi, duyguları olan , sevinebilen, üzülebilen, seçimleri olan bir bireyi kul kendini de efendi görebiliyorsun öyle mi?

Şu efendi kul, köle meselesini anlamayan birinden herşeyi bırak insan olamaz.
 

müttaki

Profesör
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
2,775
Tepkime puanı
75
Puanları
48
Konum
istanbul
Şu söylediklerini gerçekten kendin de savunuyorsan yazıklar olsun!

Demek sen kumaş bulamayacaksın diye annesinden istemsiz, senin gibi Allah'ın kulu olarak doğmuş bir bireyi, duyguları olan , sevinebilen, üzülebilen, seçimleri olan bir bireyi kul kendini de efendi görebiliyorsun öyle mi?

Şu efendi kul, köle meselesini anlamayan birinden herşeyi bırak insan olamaz.
yazı ilk bakışta sizin anladığınız gibi gözüksede biraz dikkatli bakınca öyle olmadığı anlaşılıyor. yazı sol gösterip sağ vuruyor. bi daha okumakta fayda var.

...
 
Üst