H.Kâmi Büyüközer :Ekmekte, yoğurtta bile katkı maddeleri var!

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
En az bir küçük domuz yedik!

GİMDES başkanı Dr. Hüseyin Kâmi Büyüközer’in söyledikleri sizi şaşırtacak




Geçenlerde gıda işiyle uğraşan bir tanışımız; “Herkes en az bir küçük domuz yemiştir” diye bir laf etmişti. Bu doğru olabilir miydi? Yediğimiz içtiğimiz gıdaların içerisinde domuz parçacıkları mı vardı gerçekten?..
Bu konuyu araştırmak üzere GİMDES’e yani Gıda ve İhtiyaç Maddelerini Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği’ne gittim ve dernek başkanı Dr. Hüseyin Kâmi Büyüközer Bey ile görüştüm. Her ne kadar konu hakkında önceden bir fikir sahibi olsam da bu görüşmeden sonra Müslümanların “helal gıda” konusundaki sorunlarının çok daha ciddi bir boyutta olduğunu fark ettim. Mesela önceden çikolata gibi ürünleri alırken Müslüman olarak bildiğim büyük bir firmanın ürünlerini alırdım, şimdi ise ona da şüpheyle bakmaya başladım.
Jelatinin tamamı ithal ediliyor
Çikolatadan, bisküviye, yoğurttan dondurmaya kadar birçok ürününün içindekiler kısmını okuduğumuzda “sığır jelatini” diye bir maddeye rastlıyoruz. Hüseyin Kami Büyüközer Bey’den öğrendiğime göre gayrimüslimlerin icat ettiği bu maddeyi dünyada yalnızca gayrimüslimler üretiyorlar. Yani yılda üretilen toplam 380 bin ton jelatinin yüzde doksan dokuzunu Müslüman olmayan ülkeler üretiyor. Ve bu jelatinin 180 bin tonu da Müslüman ülkelere ihraç ediliyor. Türkiye ise bu maddeden yılda iki bin ton ithal ediyor.
Hüseyin Kâmi Bey diyor ki; “Bu ürünü domuzla haşir neşir olan Batı ülkeleri üretiyorlar ve satıyorlar. Onların ‘bu ürünü Müslümanlar yiyecek içine domuz karıştırmayalım’ diye bir hassasiyeti yok.” Şöyle bir düşünecek olursak Avrupa’nın çeşitli mezbahalarından toplanan et, kemik ve deri gibi maddeler jelatin fabrikasına gönderiliyor. Jelatin fabrikası suda bu kemik ve sakatat parçalarını bir müddet beklettikten sonra jöle kıvamında bir madde oluşuyor. Bu da buharlaştırılınca geriye jelatin dediğimiz madde kalıyor.
Şimdi Avrupa’yı şöyle bir düşünelim. Domuz günlük çok miktarda tüketilen bir ürün… Ve bu
huseyin-kami-2.JPG
kesimhanelerde sadece sığır kesimi yapılmıyor. Oradaki insanlar bu jelatini Müslümanlar yiyecek diye düşündükleri düşünülemeyeceği gibi zaten Müslümanların da böyle bir talebi yok…
Neticede ülke olarak iki bin ton jelatini ithal ediyoruz. Bu jelatinin içinde domuz, at ve eşekten yapılan jelatin olmadığına dair kimse bir garanti veremiyor. Hatta Hüseyin Kami Bey bir şekerleme firmasına (hani lastik gibi şekerlerden üreten) bir mektup gönderiyor. Bu jelatinin domuzdan yapılmadığının garantisini verebilir misiniz diyor. Kendisine verilen cevabi yazıda böyle bir garanti veremeyeceklerini söylüyorlar.
İşin can alıcı yanı
Hüseyin Kâmi Bey şuna dikkat çekiyor: “Gıdalarda kullanılan jelatin sığır jelatini bile olsa yine haramdır çünkü bunun helal olması için helal usullerle kesilmiş hayvanların yan ürünlerinden yapılması lazım.”
Yani uzun lafın kısası Brezilyada veya başka bir ülkede ne şekilde ve ne usulde kesildiğini bilmediğimiz hayvanlardan üretilen jelatini güvenilir sandığımız markaların amblemleri altında her gün tüketiyoruz. Bu büyük firmalar Allah’tan korksalardı, bu jelatini kendileri üretmeye bakarlardı. Yetkililer de Allah’tan korksalardı bu konuyu araştırır ve gerekli denetimi yaparlardı. Demek ki acı ama gerçek bir durumla karşı karşıyayız.
Büyük bir çarpıklık
GİMDES yurt dışına ihraç ettiğimiz yüz altmış kalem ürüne helal sertifikası vermiş. GİMDES ihraç edilen ürünlere “helal” damgasını veya kendi helal sertifikası logosunu rahatlıkla basıyorken, kendi ülkemizdeki üretilen ürünlere bu logoyu basamıyor. Çünkü devletin ve kanunların ürünlerin üstündeki “helal” kelimesine tahammülü yok.
Bir firma ürününe “helal sertifikalı” olduğuna dair bir işaret koymaya kalkarsa ağır para cezasına çarptırılıyor. Ama “domuz eti yoktur” gibi bağlayıcı olmayan bir ifade koyduklarında kimse bir şey demiyor. Bu konudaki hukuki sıkıntıları GİMDES başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer Bey’e sorduk ve şu yanıtları aldık?
GİMDES’in karşılaştığı hukuki sıkıntılar neler?
Türkiye şuanda Müslümanlara göre düzenlenmiş bir devlet düzenine sahip değil. Gerçek manada laik bir devlet de değil. Müslümanları kendi haline bırakmıyor herkese kendi inancına göre yaşama imkânını tanımıyor. Türkiye’deki Yahudiler bugün Müslümanlardan daha hür ve bağımsız bir şekilde hayat sürebiliyorlar. Ama Türkiye’deki Müslümanla bağımsız bir şekilde dini faaliyetlerini yürütemiyorlar. Devlet müdahale etmeye çalışıyor. Bugün siz bu ürünlerin üzerine, İslamî bir işaret logo, amblem veya bir işaret koyamıyorsunuz. Haksız rekabeti önlemek için bu yasağı getirdiklerini savunuyorlar. Koymak isteyenlere de para cezası kesiyorlar. Ama bu firmalar ürünlerini yurt dışına götürdükleri vakit rahatlıkla bu işaretleri koyabiliyorlar. Mesela Hamidiye suları 35 ülkeye ihracat yaparken logomuzu koyuyor. Bu yasağın kalkması lazım… Ürünlerin üzerine logo konabilmesi lazım. Şuanda hiçbir bağımsız kurumun onayı ve denetimi olmadan 1995’ten beri bütün firmalar etiketlerine; “Ürünümüzde domuz veya domuzdan yapılmış maddeler yoktur” diye yazı koyuyorlar. Bunu yazanlara bir ceza vermiyorlar. Tarım Bakanlığı bunu sadece seyrediyor. Ama bizim logomuzu veya helal ismini yazan bir işareti görünce hemen para cezası veriyor.
Bu sıkıntının nedenleri nedir?
Yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülkede maalesef devletin hukuk sisteminde helal haram kavramlarının bir izahı ve karşılığı yok. Anayasasından bütün kanunlara varıncaya dek hiçbirinde helal ve haramın tarifi yok. Bu konuya tamamen kör ve sağır durumda olan bir devlet düzeninde bizim çalışmalarımız yurt dışına dönük olarak yürütülebiliyor. Verdiğimiz belgeye de; “ihracat maksadıyla veriyoruz” diye yazıyoruz. Biz kendi amblemimizi ürünlerin üzerine koyamadığımız için bizim şuurlu tüketicimiz bizim sertifika verdiğimiz firmaların listesini internetten veya broşürlerimizden buluyor ve markete gittiği zaman bu ürünleri tercih ediyor. Böylece helal sertifikalı ürünleri tüketmiş oluyor. Bugüne kadar yüz altmış firmaya biz sertifika verdik. Bu ürünleri tercih edince gönül rahatlığı ile helal olduğu belgelenmiş olan bir ürünü evine götürmüş oluyor.
Bu işte Yahudi parmağı olabilir mi?
Zorluk çekmemizin sebebi Yahudi ile alakasından çok Müslümanların kendi haklarının farkında olmamaları.. Biz bunun sıkıntısını çekiyoruz. Eğer bugün tüketici olarak Müslümanlar haklarının ne kadar güçlü bir kaynağa dayandığını bilseler bu marketlerin hiçbirisi bu haliyle satış yapamaz. On tane Müslüman marketteki yetkiliye diyecek ki: “Helal sertifikalı şu ürünleri markete getir.” Veya “Şu şekerlemede domuz jelatini var; bunu neden satıyorsun.” Bunu on kişi söylerse o adam o ürünü bir daha satamaz.
Bazı büyük firmalar var, bunların size müracaatı oldu mu?
Her firma bize gelmiyor. Çünkü ayıbı çok… İnat ediyor ve “ben bu tatlı parayı nasıl kaybederim” diye düşünüyor. Mesela binlerce ürün üreten büyük bir firma bize gelmiyor, çünkü getirdiği ürünlerin çoğunda ithal maddeler var.

Aydın Başar helali arıyor
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,118
Tepkime puanı
1,428
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Çoban bizden deyip kaale almadıkları konularda tepkimizi göstermez , hata ettikleri meselelerde suspus olursak daha çok yedirirler.. Hassasiyet de bir yere kadar.. Bir noktaya varınca tıkanıp kalıyorsunuz.. Ya gidip köylerde tamamen kendi üretimin olan mamullerle yaşayacaksın ya da ne kadar çırpınırsan çırpın sana haram lokma yedirmeye azmettik deniyor. Ortadoğuya rejim ihraç etmeye çalışanlar içerdeki kangrenden bihaber yaşıyorlar. Adama önce kendi kapının önünü süpür demezler mi???
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Ekmekte, yoğurtta bile katkı maddeleri var!



80'lerde 'Gıda Raporu' kitabını yazan, bugünlerde GİMDES Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Dr. Hüseyin Kami Büyüközer ile 'helal gıda' üzerine konuştuk..


Dr. Hüseyin Kami Büyüközer. Bu ismi yıllar önce duymuştuk. Gıda Raporu isimli bir kitabın yazarıydı. Yıl 1986. O gün bu gün bizim yediğimiz içtiğimiz gıdalar üzerindeki hassasiyeti ve titizliği hiç azalmadı; hatta artarak devam etti. Şimdi kendileriyle o günlerden bu günlere yaptıklarını, yapacaklarını, projelerini ve değişen gıda hassasiyetlerimizi konuştuk. Seminerlerden, konferanslardan vakit bulamayan, sürekli bunun için il il ülke ülke gezdiğini bildiğimiz Hüseyin Bey’e sorularımıza cevap verdiği için teşekkür ederiz.
Hüseyin Kami Bey, biz sizi Türkiye’de toplatılan “Gıda Raporu” isimli kitabınızdan tanıyoruz. Hatta o kitabı bulamayıp da daha önce satın alan bir dostumuzdan fotokopi yaptırmak suretiyle okumuştuk. Neydi sizi böyle bir kitap yazmaya yönelten şey?

img24412747141984bfa98567a7d412797720384c47c5865e7b3-1.jpg


Ben Almanya’da uzun süre kaldım. Bu konunun önemini akademik çalışma için Almanya’da bulunduğum yıllarda fark ettim. İnsan yabancı bir ülkeye gidince daha hassas oluyor. Almanya’da bir Müslüman olarak, yediğimiz, içtiğimize hassasiyet göstermeye başladım. Çevremizde de bu hassasiyete sahip bir toplum oluşunca bu konuyu daha çok araştırmaya başladım. Bu konuyla ilgilendiğim fark edilince etrafımdaki insanların benden beklentileri arttı. Benim de araştırmalarım arttı.
1985 yılında Türkiye’ye döndüm. Baktık ki Türkiye daha kötü durumda. Aynı ürünler Türkiye’deki marketlerin raflarında da var ama buradaki Müslümanlar içeriklerinden habersiz tüketiyorlar. Bunun üzerine bu konuları ele alan Gıda Raporu kitabını yayınladık. Tabii kitap hemen etkisini gösterdi. Kitabımın beşinci baskısının yapıldığı 1992 yılında ise en yüksek noktasına çıktı. Halk tarafından pek çok ürünün boykot edilmesi üzerine bu ürünleri üreten firmalar ve bunların toplandığı meslek teşkilatları, besleme medyalarını da yanlarına alarak, büyük bir suçlama ve karalama kampanyasına soyundular. Bir yandan TV kanalları, kameramanlarını sıraya dizip bizimle röportaj yaparak, suç unsuru yakalatmaya çalıştılar. Bir yandan da bazı margarin firmaları “haksız rekabete” sebep olduğumuz iddiaları ile mahkemelerde davalar açtılar. Biz mücadelemizden yılmadık, “Helal gıda, ille de Helal gıda” dedik.
Kitabınızın ilk baskısı 1986 yılında yapıldı. O günlerden bugünlere geldik. Sizin gözlem ve çalışmalarınız ile Türkiye’de halkımızın, helal gıda bilincinde ne gibi değişiklikler oldu?
Bu noktada rahatsızlığımız artarak devam ettiği için bir grup arkadaşımızla 2005 yılında GİMDES’i kurduk. Çünkü işin geldiği nokta şahısların yapacağı çalışmaların boyutunu aşmıştı. Önce dernek olarak faaliyetlerimizi yürüttük. Gimdes’in gayesi, Türkiye’de bilinçli bir Müslüman tüketici ve üretici kitlesi oluşturmak. Bu yolla üretimin kontrol altına alınabilir bir noktaya getirilmesini sağlamak. Tabii derneği kurunca dünyada bu sahada çalışmalar yapan kuruluşlarla irtibatımız başladı. Türkiye’de kamuoyu oluşturabilmek ve konunun önemini vurgulamak için 2008 ve 2009 yılında iki defa uluslararası konferans organize ettik. Tabii bu konferanslar, hem üretici, hem de tüketiciler üzerinde ciddi bir etki yaptı. Hatta bu konularla ilgili resmi kurumları da harekete geçirdi.
Bu son konferanstan sonra da baktık ki artık sertifika vermemiz gerekiyor. Çünkü hem tüketicilerden, hem de üreticilerden talep var. Onun üzerine biz de ihracata dönük sertifika verme kararı aldık. Bunu yapabilmek için de Gimdes’i dışarda kabul ettirmemiz gerektiği ortaya çıktı. 2008 yılında Tayland’da, World Helal konusunda dünyada söz sahibi olan çatı kuruluşunun 7. kongresi yapılıyordu.

logo.jpg


Biz de katıldık. 2009 yılında aynı kongre Çin’de yapıldı. Oraya da katıldık. Ondan sonra bu kuruluşlara müracaat ederek akreditasyon aldık. Bugün dünyada tanınmış sertifika kurumlarının ileri gelenlerinden akreditasyon almış bulunuyoruz. O ülkelere mal göndermek isteyenlerin mutlaka o kurumlardan birisinin belgesini alması gerekiyor. Böylece Gimdes, otomatikman uluslararası platforma katılmış oldu.
Biz bu sertifikaları vermeye başlayınca yurt içinden de talep hızla artmaya başladı 2008 yılında GİMDES’e bağlı “Helal Gıda Araştırmaları Enstitüsü”nü kurduğumuz bu dernek ile Müslüman toplumun artık helal gıda ihtiyacını fark ettiğini anladık. O zamandan bu zamana halkımızın da üreticilerimizin de bilinçlenmeye niyet etmiş olduğunu görüyoruz. Helal sertifika ihtiyacı doğanlar sertifika alıyor ve gıda üretimini de İslâmî esaslara göre ve sağlıklı bir şekilde üretmeye önem veriyorlar.
Yıl 2012. Bugün yine de gıda maddelerinin üretiminde kullanılan katkı maddeleri üzerindeki kaos ve şüphe bulutları henüz tamamen bertaraf edilmemiştir. En kötü olay, insan sağlığına zarar verme veya vermeme boyutunu da içine alarak Müslümanın inancında yasaklanmış katkı maddelerinin kullanılması olayıdır. Bugün Türkiye’de GİMDES Helal Sertifikasına sahip 200 firma bulunmaktadır. Toplumumuzun helal gıda istekleri neticesinde, “Helal Gıda” ve “Helal Sertifikalama’’ toplumumuzun hemen hemen her kesimi tarafından duyularak anlaşılmaya başlandı; öyle ki artık helal gıda marketlerinin “Helal Lokma’’ isteklisi önemli bir kitle tarafından faaliyete geçirilmesi kaçınılmaz oldu. 1982 yılında bilimsel ve sistematik fakat yalnız olarak başladığımız “Helal Gıda’’ arayışımız 30 yılı geride bırakırken, geldiğimiz nokta, artık bugün 2000’li yıllarda ve bundan sonra da “Helal Gıda’’ arayışımızda yalnız olmadığımızı göstermektedir.

gimdes-1.jpg


GİMDES’in açılımı nedir?

Kısa adı GİMDES olan bu ismin açılımı: Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği’dir.
Dünyada helal gıda konusunda ilk çalışmalar nasıl ve hangi ülkede başladı?
Dünyada helal gıda üzerine yapılan ilk çalışmalar Amerika’da başladı. Amerika’daki Müslümanlar bu ülkedeki Musevilerin “Koşer logosu” ile market raflarını dolduran ürünleri görünce böyle bir çalışma başlattılar. Amerika’daki Müslümanlar Amerikan asıllı değil. Birçoğu dünyanın değişik coğrafyalarından oraya gelip yerleşmiş insanlar. Buradaki çalışmalarını geldikleri ülkelere de taşıdılar. Dolayısıyla Amerika’daki bu Müslümanların uyanışı bu bilgilerin asıl memleketlerine de taşınmasını sağladı. Bunda haberleşme vasıtalarının gelişmesi de etkili oldu.
Bütün dünyada toplam bir avuç olmasına rağmen, bilinçli, ilgili ve sorumluluk içerisindeki Musevi toplumu için gerek Avrupa'da gerek Amerika'da "KosherFood" damgası altında Yahudilerin dinî inançlarına uygun gıda maddeleri üretilmektedir. Amerika’daki Museviler daha önceden kendi inançlarına uygun helal gıda sistemini kurmuşlar ve Amerika’da bütün eyaletlere de kabul ettirmişler. Hatta bu Koşer belgesine ihanet eden bir üreticiyi cezalandıran kanunu bile meclislerden geçirtmişler. Şimdi Amerika’daki Müslümanlar helal sertifikası için Musevilerin yolunu takip ediyor. Sorarım sizlere; Müslümanlar olarak, bizim de en az Museviler kadar inançlarımıza uygun yaşama, yeme, içme ve tedavi olma hakkımız yok mudur?
Gimdes helal sertifikalama işini nasıl yapıyor? Bünyenizde hangi nitelikte insanlar çalışıyor? Din adamı, kimyager, fıkıhçı v.b. bu işin içinde mi?
Bünyemizde farklı alanlardan insanlar istihdam edilmiş durumda. Bunların içerisinde teknik elemanlar ve fıkıh konularını bilen hocalar var. Fıkıh eğitimi almış insanlarımız, günlük yaşantımızın teknik tarafını bilmiyorlar. Teknik tarafını öğrenmiş insanlarımız da fıkıh konusunu bilmiyor. Ancak bunları bir araya getirerek çözüm bulabiliyoruz. İlk aşamada bu çalışmaları yürüttük. 4 yıllık bir çalışmadan sonra hem teknik hem de fıkıh konularını bilen ve araştıran, 65-70 kişilik bir ilim heyeti oluşturduk. Teknik kısımda veterinerler, kimya mühendisleri, gıda mühendisleri, biyologlar, hatta genetik biyologlar var. Fıkıh sahasında da ilahiyatçı uzman arkadaşlarımız var.
Ayrıca biz konuları onlara gönderiyoruz, çalışıp bize geri gönderiyorlar. Bu çalışmalar neticesinde bu konunun anayasası diyebileceğimiz ‘helal standardı’nı oluşturduk. Burada genel prensipleri bütün açıklığıyla bir araya getirmiş bulunuyoruz. Mesela bir büyük baş hayvanın yetiştirilmesinden başlayarak, kesilmesi, kesildikten sonra uygulanacak şartlar nelerdir, bunların hepsini madde madde belirtiyoruz. Bu standartlar, her saha için ayrı ayrı tespit edilmiş durumda.
Tabii iş bununla da bitmiyor. Ardından uygulama kısmını ilgilendiren ‘iç tüzük’ dediğimiz bir süreç başlıyor. Mesela böyle bir sertifika alacak firmanın, vereceğimiz bu belgenin geçerlilik süresi boyunca bizim denetimimize açık olması gerekiyor. Yani bizden gizli kapaklı hiçbir şeyinin olmaması gerekiyor.
Yani gizli kapaklı iş yapmalarını nasıl engelliyorsunuz? Nasıl güveniyorsunuz firmalara?
Firma sahiplerinden Müslümanların inançlarına ve bizim Gimdes olarak ortaya koyduğumuz standartlara uygun çalışacaklarına dair taahhütname alıyoruz. Böyle bir taahhütnameyle işe başladıktan sonra, o firmanın bütün işleyişinden haberimiz oluyor. Girdisi, çıktısı, deposu, hammadde deposu, katkı madde deposu, mâmul madde deposu, üretim bandı ne varsa bütün işlemleri bizim kontrolümüzden geçiriliyor. Bundan sonra bizim bu standardımıza uygunsa, o zaman sertifika veriyoruz. Tabii sertifika vermekle iş bitmiyor. Eğer sertifika bir yıl geçerli ise, o firmadan, kendi bünyesinde, bir yıl boyunca bizim şartlarımıza uygun çalışmasını takip edecek bir güvence sistemi oluşturmasını istiyoruz. O güvence sistemi hem bizim hem de firmanın kontrolünde oluyor. GİMDES, helal sertifikalandırma uygulamalarında, helal güvence sistemi dâhilinde aşağıdaki denetimleri yapmaktadır.
1.İlk denetim ve sertifika yenileme denetimi: Firmalara sertifikalandırma yapılabilmesi için gerekli olan ve haberli yapılan denetimlerdir.
2.Ara denetimler: Denetim tarihi ve saatleri belli değildir ve her firma için senede en az 2 defa düzenlenir.
3.HGS belge denetimi: Helal sertifika güvence sistemi içerisinde gerçekleştirilen belge denetimleri örneğin; bizim belirlediğimiz gün aralıklarının üretim formları, satın alma formları, girdi kontrol formları, geri çekme tatbikatları, izlenebilirlik uygulamaları, eğitim raporları ve temizlik takip formları vb.
4.Numune analizi: Firmaların üretimde kullandıkları yarı mamul, mamul, katkı maddeleri ve piyasada bulunan ambalajlı ürünlerinden numuneler alınıp akredite laboratuarlarda analiz yaptırılması.
5.Kameralı denetim: Kanatlı ve hayvan kesimleri internet üzerinden online olarak izlenmektedir.
Helal sertifikalamanın yararları nelerdir? Helal sertifika, ürünlere neler kazandırıyor?
Bir kere “helal sertifika”, o üreticinin hem dünya hem de ahiret hayatını temizleme niyetini ortaya koyuyor. Neden? Kendi adına, ihtisas sahibi bir heyet kendi ürünlerini inceliyor ve üretimde, “İslamî şartlara uymayan şu şu eksiklerin var. Bunları düzeltmelisin” uyarısını yapıyor. Bunları düzeltmek için de yol gösteriyor. Dolayısıyla bu kendisi için çok önemli bir adım.

helal-logosu-300x300-1.jpg


Aslında Türkiye’de firmalarımız tembellik yapmasa, bir takım endişelerden dolayı geride kalmayıp, bir an evvel helal sertifikalı üretime geçse, çok kazançlı çıkacak. Yeni oluşan büyük bir piyasanın içerisine girmiş olacak. Dünyada şu anda sadece helal gıda sektörünün yıllık ürün talebi 850 milyar dolar. Bu çok büyük bir pazar. Buna, “Helal finans”, “Helal ilaç”, “Helal kozmetik”, “Helal temizlik”, “Helal hizmet” gibi sektörleri de ilave ettiğimizde muazzam bir ihtiyaç ortaya çıkıyor. Sadece helal finans talebi 2 trilyon doları aşmış durumda. Bir de biz bu helal sertifikayı verince bu bütün dünyada ilan ediliyor. Bunu Endonezya’daki, Amerika’daki, Brezilya’daki, Ortadoğu’daki, Afrika’daki bütün helal sertifikalı ürün arayan firmalar öğrenmiş oluyor. Dünyanın bir ucunda, mesela helal sertifikalı peynir arayan bir firma, hemen Türkiye’deki böyle bir üründen haberi oluyor ve sipariş veriyor. Böylece kendiliğinden bir pazar oluşuyor.
Biz bu manada bir dünya ailesi içindeyiz. World Halal Council adlı kurulun içerisindeyiz. Dünyada elliye yakın ülkedeki helal sertifika kurumlarının bir araya gelmesiyle oluşturulmuş bir kurul. Bizim Türkiye’de yaptığımız bir hizmet otomatikman bu ülkedeki kurumlara da ulaşıyor. Tabii bunun çok farklı sonuçları olabiliyor. Mesela Romanya’dan bir firma böyle bir ihtiyaçtan helal sertifika aldı. Firma Endonezya’ya mal satmak istediğinde oradaki firma, “ürünlerini alırız ama helal sertifikalı olması gerekiyor. Onu da Türkiye’de bulunan Gimdes’ten alabilirsin” demişler. O firma geldi müracaat etti. Şartlarını yerine getirince helal sertifika verdik. Bunun gibi Arnavutluk’tan ve Kosova’dan helal sertifikası başvurusunda bulunan firmalar var.
Ülkemizde ‘gıda güvenliği’ ne durumda, problemler neler?
Gözle görünen kısımda bile büyük bir felaket var. En basit sahada bile gıdalarımızı sağlıklı üretemiyoruz. Üniversitelerin yaptığı araştırmalar sonucunda hazırladıkları öyle vahim raporlar var ki insan inanamıyor.
Ülkemizde katkı maddeleri çok önemli bir problem. Katkı maddelerinin bazılarının zararlı olduğu uluslararası kuruluşlar tarafından ortaya çıkarılmış ve yasaklanmış. Ama Türkiye’de halen kullanılıyor. Pastahane ürünleriyle ilgili yapılan bir araştırmada, kullanılan katkı maddelerinin yüzde kırkı yasaklanmış maddeler. Bunların alerjiden tutun da kansere neden olan birçok madde var içerisinde. Mesela sodyum benzoate (E210), çürümeyi, bozulmayı, küflenmeyi önleyici koruyucu madde olarak kullanılırdı. İngiltere’de yapılan araştırmalar sonucu kanserojen olduğu ortaya çıktı ve bütün Avrupa bu maddeyi tamamen yasakladı. Ama Türkiye’de hâlâ kullanılıyor.
Yine yapılan araştırmalarda kullanılmasında sakınca olmayan katkı maddelerinde de sıkıntı var. Kullanılmasına izin verilmiş ama o dozaj içerisinde yüzde 0.1 oranında kullanılması gerekiyor. Oysa bu göz kararı 0.7, hatta yüzde 1 gibi dozu çok aşan oranlarda kullanılıyor. Bu katkı maddeleri neredeyse göz kararı kullanılıyor. Oysa o yüzde 0.1 oranı, fareler üzerinde uzun yıllar yapılan deneyler sonucu insanda zarar vermeyecek en üst limit olarak tespit edilmiş. Onun aşılması insanda birçok yan etkiler ortaya çıkarıyor. Ülkemizde maalesef bir kontrol mekanizması yok. Ayrıca firmalar bunların kullanımını, bu işin eğitimini almamış işçilere bırakıyor. Katkı maddelerinin zaten riskleri varken, bir de böyle dikkatsizliklerden dolayı riski ikiye, üçe katlıyoruz. Böyle ciddi bir problemimiz var.
Ülkemizde bu işin kontrol mekanizması Tarım Bakanlığının elinde. Kendilerinin ifadelerine göre, ülkemizde yaklaşık elli bin üretici firma var. Bunların ancak yirmi bini tescillenmiş. Bunlar da yılda iki, üç defa denetlenmiş. Ondan sonra da, daha berbat olan merdiven altı dediğimiz sistem devreye girmiş oluyor. Bu yüzden gıda sektörünün sağlık yönüyle, güvenilirlik bakımından çok ciddi sıkıntıları var. Ayrıca helallik şartları da bunun üzerine yükleniyor.
Tabii bu noktada bir tespitimi de sizinle paylaşmak isterim. Bugün Müslümanlar, helal kazanma noktasında, eskisi kadar olmasa bile belli bir hassasiyete sahipler. Ancak maalesef helal şeylere harcama konusunda bu hassasiyeti gösteremiyorlar. Bu dikkatsizlik, cahil olanda olduğu gibi, en okumuş olanlarımızda da var.
Geçtiğimiz yıllarda bir üniversitenin ev sahipliğinde bazı ilahiyat hocalarının bir araya geldiği ‘helal gıda’ toplantısı yapıldı. Beni de çağırdılar. Toplantı büyük bir otelde yapıldı. Orada bir profesör çok güzel bir sunum yaptı. Gerçekten konuyu tam da bizim ele aldığımız gibi sundu. Sunumunu yaptıktan sonra, yüz elliye yakın fıkıh hocasına şunları söyledi: “Burada sizlerle bir müşahedemi paylaşmak istiyorum. Biz aynı otelde kaldık. Sabah açık büfe kahvaltıya indik. Ortaya çok çeşitli yiyecekler koymuşlardı. Ama dikkat ettim, peynir, salam, sucuk, sosis gibi yiyeceklerden bütün hocalarımız bol miktarda aldılar. Hiç biri de sorgulamadı. Türkiye’nin bu konuyu en iyi bilen, en hassas olması icap eden grubu bu. Biz böyle olduktan sonra vay benim Türkiye’min haline.” Önemli bir tespit. Ama maalesef doğru…
Günlük olarak tükettiğimiz gıdalardan hangileri içerisinde katkı maddeleri en fazla kullanılmaktadır?

beyaz-ekmek-1.jpg


Mesela, ekmekte var. Bir zamanlar içinde un, su ve tuzdan başka hiçbir katkı maddesi içermeyen mayalı ekmeklerimiz vardı. Tandırda pişirilen tandır ekmeklerimiz vardı. Her şeyimizi Batıdan ithal etmeye başladığımızdan beri en temel gıda maddemiz olan ekmek de değişikliğe uğratıldı. Balon gibi şişirilmiş, içi kof, tadı lezzeti kalmamış, ekmek görüntüsü verilmeye çalışılmış bir garip nesne haline getirildi.
Bugün katkılı ekmek ürünlerinde kullanılabilen katkı maddeleri: Enzimler, E 300 Askorbik Asit(C vitamini), Bitkisel Yağlar, Emülgatörler(E 471-E477 Mono- ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları), E 282 kalsiyum propiyonat, E 281 sodyum propiyonat, E 262 Sodyum diasetat, sirke, E 260 asetik asit, E 280 propiyonik asit, E 202 potasyum sorbat, E 200 sorbik asit, E 202 potasyum sorbat ve E 203 kalsiyum sorbat, E 283 potasyum sorbat, Şekerler (Sakaroz, Maltoz, Fruktoz, glukoz), E170 kalsiyum karbonat, E332 Potasyum sitrat, E481 Sodyum stearol-2-laktilat. Ayrıca, daha beyaz görünen un elde etmek için E928 benzoil peroksit ve E924 potasyum bromat gibi kanserojen ve alerjik maddeler, E920 Sistain gibi insan saçından ve domuz kılından üretilen ve hacim artırıcı olarak kullanılan katkı maddeleri de söz konusudur.
Birkaçının içeriği şu şekildedir.
E920 Sistain: Un işleme ajanı. İnsan saçı, başta domuz olmak üzere hayvan kılı ve tavuk tüyünden elde edilir.
E170 kalsiyum karbonat: Hem renklendirici hem mineral tuz; kaya minerali veya kemikten elde edilir; diş macunu, beyaz boya, temizleme tozları, bisküvi, ekmek, kek, dondurma, dondurulmuş konserve sebze ve meyvede ve ilaçlarda kullanılır; yüksek dozlarda zehirlidir; safra, böbrek taşı, hemoroid, kabızlık ve fistül kanamalarına sebep olabilir. Ayrıca kemikten elde edilmesi ihtimali bu katkı maddesini en azından şüpheli hale getirir.
E 471-E477 Mono- ve digliseridler ve modifiye edilmiş formları: Homojenleştirici: Bitkisel ve hayvani kökenli olabilir. Bitkisel kökenden türetilirse, helaldir. Hayvani unsurlardan türetilirse, şüphe arzeder. Eğer, eti helal ve kesimi İslâmî usulle yapılmış hayvani yağlardan türetilmiş ise helal kabul edilir. Aksi halde haram olur.
“Yoğurdumuzu jelatin ile kirlettiler” diyorsunuz. Yoğurt kirlenir mi? Nasıl?
Evet, Yoğurdumuzu Jelatin ile kirlettiler. Yoğurt bizim geleneksel bir ürünümüz, ama adamlar almışlar içine jelatin koyarak tabiri caizse yoğurdumuzu kirletmişler. Maalesef Türkiye’de jelatin üretimi henüz yok. İthal edilen jelatin maddesi çeşitli şekerlemelere, ilaç kapsüllerine, yoğurtlara, dondurmalara, pastalara ve envai türde gıdalara karıştırılıyor. Özellikle jel şeklinde olan pastalara hiç yaklaşmasınlar. Pastacılarımız bilmeden jelatin kullanıyor. Görüştüğümüz pastacılardan aldığım bilgiler doğrultusunda bunu söylüyorum. Yoğurt üreticileri jelatin kullanıyorlar, ama bunun nereden hangi şartlarda elde edildiğini bilmiyorlar. Özellikle çocuklarımıza yedirdiğimiz bisküvi, yumuşak şekerlerde bu madde kullanılmaktadır.
GİMDES, helal sertifikalandırmada jelatin maddesine kesinlikle sertifika vermemektedir. Türkiye’de olsun, başka ülkelerde olsun Batının bu endüstriyel gıda üretim kültürü bu şekilde işliyor. Kursağımızdan geçecek gıdanın helalliğinden sorumlu olan bizler, yediğimize içtiğimize çok dikkat etmek zorundayız. Kur’an’da bizlere helal ve temiz olanları yememiz tavsiye edilmiştir. Biz sağlıklı olmak için helal gıdalarla beslenmek zorundayız.
Son yıllarda ülkemizde gıdalarımızda GDO problemi de ortaya çıkmıştır. Türkiye GDO’lu ürün ithal etmektedir. Bu konuda düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

01-1.jpg


GDO’lu ürün ve tohumun küresel kontrolü, DuPont, Monsanto, CalgeneInc., AventisCropScience, FlorigenePtyLtd, Asgrow-SeminisInc.gibi çoğu uluslararası Yahudi şirketlerinin elinde bulunmaktadır. Bu şirketler, dünyanın çeşitli yörelerindeki hizmetkârları vasıtası ile o yörenin doğal tohumlarını kullanımdan kaldırabilmek için büyük bir çaba sarf etmektedirler Dev tohum şirketlerinde hisse sahibi olan sadece bir avuç insanın çok kâr elde etmesi için, yeni bitkiler, yeni hayvanlar yarattığını düşünen teknokratlar, doğaya ve bütün bir insanlığa ihanet etmektedirler. Bu yapılan işi bilim diye kutsamaya çalışmak ise bol bol atom bombasının üretilip kullanılmasını savunmaktan pek farklı değildir.
Doğrudan tüketilmese de genetiği değiştirilmiş mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, früktoz içeren gıdalar; bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler, pudingler, bitkisel yağlar, mamalar, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk gibi günlük yaşamımızda yer alan çok çeşitli ürün yelpazesinde büyük bir risk oluşturmaktadır. Bir başka olumsuz etki ise sadece Türkiye'de yetişen binlerce doğal bitki türünün azalma, hatta yok edilme ihtimalidir. İnsanlığın geleceğini tehdit eden bu gelişmeler karşısında, keşke günlük hayatımızın tamamını tehdit altında tutan genetik yapıları ile oynanmış ve hormonlu ürün, tohum ve katkı maddelerinin kullanım ve ithalatına karşı neler yapabileceğimiz üzerinde yoğunlaşmış olabilseydik. GİMDES GDO’lu ürünlere de helal sertifika vermemektedir.
Piyasada “helal şarap”, “helal viski” adıyla ürünler bulunmaktadır. Bu ürünler sonucunda Müslümanları ne gibi tehlikeler beklemektedir?
İçki satan firmalar Müslümanları da müşteri portföyüne ekleyebilmek için viskinin, biranın, şarabın (güya) alkolsüzünü ürettiklerini iddia ediyorlar. Ambalajları dahi sahici viskinin, biranın, şarabın aynısıdır.
Ambalajından lezzetine kadar viskiyi, birayı, şarabı hatırlatacak her şey düşünülmüş. Sadece alkol engellenmiş. Ama hangi sınırda kalmış haberlerde bu bilgi yok. Hâlbuki en masum meşrubatlarda dahi bütün dünya kodeksinde % 0.3’e kadar alkole izin verilmektedir. GİMDES, bu tür haberlerin, bilgilerin ilk çıktığı günden itibaren bunun Müslümanlar için yeni bir tuzak olduğu, Müslümanların dikkatli olmaları gerektiği uyarılarında bulunmuştur. Hâlâ bu konuda gerçekleri Müslüman toplumumuza duyurmaya gayret etmektedir.
Müslümanlar olarak oyuna gelmememiz gerekir. Bilelim ki uzaktan yakından haramı hatırlatacak, harama götürecek bütün yollar da caiz değildir. Harama götüren yollar da haramdır.
Gelişen gıda sanayisi karşısında, “Helal gıda” konusundaki bilgilerimizin yetersiz kaldığını görüyoruz. Helal gıda konusunda toplum olarak neler yapmalıyız?
Öncelikle mutlaka üretici firmaları sorgulamalıyız. Daha sonra alışveriş önceliğimizi gözden geçirmeliyiz. Alışveriş yaparken nasıl fiyat araştırması yapıyorsak helal-haram araştırması da mutlaka yapmalıyız. Alacağımız ürünlerin helal sertifikalı olmasına dikkat etmeliyiz. Ürün etiketinin içindekiler kısmını mutlaka okumalıyız. Alışveriş yaparken dikkat etmemiz gereken noktalar:
1.Satın alacağınız ürünün içindeki maddeleri belirten etiketinin bulunduğundan emin olun. Etiketi olmayan ürünü satın almayınız.
2.Daima etikette yazan maddeleri tek tek kontrol edin. Sakıncalı madde bulunan gıda maddesini satın almayınız.
3.Helal kesim et ürünü sattığından kesin olarak emin olmadığınız market veya kasaptan et almayınız.
4. Fastfood lokantalarda çok dikkatli olun.
5.Özellikle şu ürünleri satın alırken dikkatli olun: Et ürünleri, peynirler, cipsler, kekler, pastalar, yemekler, margarinler, yoğurtlar, yağda kızartmalar, hazır çorbalar, kremşanti, soslar, çikolatalar, şekerlemeler, dondurmalar. E621 Monosodium glutamate (MSG), Jelatin, E951 Aspartame, E250-E251 Sodium Nitrite, E220-E228 Sülfitler, E210-E219 Benzoatlar gibi katkı maddeleri içeren ürünler tüketmeyiniz.
6.Bilmediklerinizi sağlam bilgi kaynaklarına ulaşarak öğrenmeye çalışınız.
7.Takva üzere yaşamak istiyorsanız, emin olmadığınız gıda maddelerini satın almayınız.
8. En son açıklanmış helal-haram katkı maddeleri listesini GİMDES sitesinden temin edebilirsiniz.
Son olarak, “Helal”, bir Müslümanın hayat standardının olmazsa olmazını teşkil eder. Doğumundan ölümüne kadar helal dairesi içerisinde yaşamak Kur’an’ın en önemli hedefidir. Bu hedefinin en önemli halkası ise ‘Helal lokma’dır. Bu sebeple, helal yaşam, helal yemek, helal içmek, kısaca helal lokma Müslümanın olmazsa olmazı, onun imanî bir meselesidir.
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 2/168)
“Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız.” (Bakara, 2/ 172)
Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerîm’de Müminleri uyarmaktadır. Müminlerin nasıl bir gıda tercih etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Biz Müslümanlar olarak bu ilahi emre kulak vermeliyiz. Sorumluluğumuzun bilincinde tüketmeliyiz.
Teşekkürler Hüseyin Kami Büyüközer Hocam, teşekkürler. İyi ki varsınız. Allah razı olsun sizlerden. Bizler de sitenizi takip ederek Helal olan gıdaları almaya özen gösteriyoruz. Göstereceğiz. Elimize aldığımız her ürünü artık sizlerin sayesinde sorgular olduk. Allah sizlerden, GİMDES çalışanlarından razı olsun.
Muhterem okurlarımız, sizler de helal konusunda duyarlısınız biliyorum, GİMDES ve GIDA RAPORU sitelerini ziyaret edebilir, orada sizlere sunulan helal gıda sertifikası almış firmaların kılavuzunu indirip inceleyebilir ve o firmaların ürünlerini tercih edebilirsiniz. Tercih sizin…

Fatma Toksoy konuştu
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Katkı maddeleri bugün gıda sanayinin olmazsa olmazıdır.. Market raflarında bu kadar bol çeşit görmemizin sebebi de yine katkı maddeleridir :)
 
Üst