Güneydoğuda Neler Oluyor?

MüGe

Ben, Keyfim ve Kâhyam
Katılım
22 Ağu 2009
Mesajlar
2,423
Tepkime puanı
583
Puanları
0
Konum
İZMİR / K.YAKA
Bunlar Mavi Marmara dan sonra israile yapılan tepkinin misillemesidir...

Ne zaman israille ilgili gerginlik yaşansa hemen terör denen bela iş başına geçiyor...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
- Baykal'ın alaşağı edilip yerine Kılıçtaroğlu'nun getirilmesi ve gandi (!) Kemal'in malum Medya tarafından şişirelerek pazarlanması
- Mhp-Chp koaliasyonu senaryoları
- İsrail'in Uluslararası karasularda Türk vatandaşlarını katletmesi
- Türkiye'nin İsrail katliamına ve Gazze ablukasına karşı dünyayı harekete geçirme ve İsrail'i cezalandırma (yanlızlaştırma) çabaları
- İsrail yandaşlarının, "Mavi Marmara" katliamında sivil toplulukları ve hükümeti suçlayarak haklı hareketlerinde onların ayaklarına çelme takma ve onları (kamu oyunu da) geriletme manevraları
- İskenderun'daki Deniz Kuvvetlerimize organize ve görülmemiş bir saldırı ve şehidlerimiz
- Ondan önce Tokat'taki saldırı ve yine şehidlerimiz
- Abd'nin, İran'a yaptırıma hayır kararımızdan sonra Türkiye'de ve Dünyada "eksen kayması" tartışmalarını başlatması
- Yüksek yargının, hukuk dışı yöntemlerle Ergenekon soruşturmasına müdahil olarak davayı kendi inhisarına alması (ve sonrasında sanıkları yargıdan kurtarma niyetleri)
- Anayasa mahkemesinin, Meclis üstüne çıkıp Anayasa referandumunu sulandırmaya çalışması
- Artan Pkk (aslında İsrail ve Abd) saldırıları ve şehidlerin çoğalması
- Siyasiler dahil bir takım çevrelerin Pkkyı (ve dış desteklerini) ve de olaydan en başta sorumlu olması ve hesap vermesi gereken Genelkurmayı bırakıp doğrudan Hükümete yüklenmeleri ve terörün sorumlusu olarak Hükümeti göstermeye çalışmaları; hatta diğer partilerden olduklarını gizlemeyen kimilerinin Başbakanı İSTİFAYA çağırmaları

Bu ana başlık gelişmeleri alt alta yazıp hep birlikte okuyunca Türkiye'nin bir darbe sürecinden daha geçtiğini söylemek mümkündür. Kirli ve kanlı bir oyun oynanıyor.

(Yanlış anlaşılmasın kimi siyasileri kirli oyunun "bilinçli" bir parçası olarak görmek ve göstermek istemem. Ancak, kimi siyasilerin, hassas bir dönemden geçtiğimiz şu zamanda Pkk yani İsrail ve Abd suçlarını alelacele Hükümete fatura etmeye çalıştıklarını dikkate alınca kirli ve kanlı o oyuna hemencecik alet oldukları da aşikardır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Eldiven Pkk, içindeki el Siyonist sermaye ve İsraildir. Aşikar olarak görülüyor artık. Terörün tırmanmasıyla İsrail sorunu eş zamanlı... Görmemek için kör olmak lazım.

Kalbinize fütur vermeyiniz, ümitsizlik yok, dehşet hissine yer yok. Korkmak da yok. İstedikleri zaten Müslümanlar tırssın, maneviyatları kırılsın. Aldanıyorlar. İnşallah her şey Müslümanların lehine iyi olacak.

Şehidlerimize rahmet, yaralılarımıza şifa, Askerimize şecaat ve hidayet, kalanlarımıza Allah Teala'dan sabırlar diliyorum.
 

oguz

Yeni
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
36
Puanları
0
Türkliye zor bir dönemde,bağımsız bir politika izlemenin bedeli var
İsrail'i ve abd yi karşımıza almanın bir bedeli var
pkk bir taşeron örgüt olduğunu bir kez daha gözterdi.
Dışarıda ki düşmanların içeride ki silahlı güçleri ile türkiyeye karşı örtülü bir savaş içindeler
Ancak elimizde çok güçlü kozumuz silahımı yok
Çaresiziz..

yıllardır BOP porojesinden Amerika ,AB ve siyonistlerin oyunları ve tuzaklarından bağsetdik ,yapmayın etmeyin bunlardan dost olmaz dedik
o koltukda oturmak için taviz vermekle bu işler çözülmez dedik ,ABD ye Irak olayında destek olmakla ilk golü kendi kalemize atmış olduk
Afganistanda destek olmaklada yine kendi kalemize gol atmış olduk.
madenlerimizi kaynaklarımızı o emperyalist siyonistlere peşkeç çektik yine yaranamadık ,çünkü bizler Allah'ın ayetini unutduk ,kafiri dost saydık ,cihadı unutduk .
gemi baskını ve iran konusunda batının izinden gitmediğimiz van münit diyerek dikleştiğimiz için ,düşmanlarımız dişini bölücü satlık pkk lı itleri kullanarak gösterdi.
bizlere Türkiye sen ne oluyorsun sen nasıl bizim politikalarımızın dışında bağımsız hareket edersin ,80 yıldır,ordunuzu ,bürokrasinizi siyasetçilerinizi istediğimiz gibi kullandık ,kullanmayada devam edeceğiz demek istemektedirler .
terörün arkasında Amerikanın ,israilin AB nin olduğunu dağdaki çobanımız biliyor Ankara ise ne hikmetse yıllardır görmemezlikten gelerek
bu güçlere bizati yardım ederek ülke bütünlüğüne çok büyük zararlar vermiştir .
terörle mücadele konusunda TSK kendi fikrimce (başarısızdır)suçludur ancak ,terör kanunlarını AB istemiyor diye kaldıran siyasetçiler suçlu değillermi elbetde onlarda suçludur .
hergün iki ,üç ,sekiz .on öleceğimize top yökün saldıralım şu işi Allah aşkına bir sonuca bağlayalım ,terör hem evlatlarımızı alıyor ,hemde
ekonomimize büyük zararlar veriyor.
 

Duha

Profesör
Katılım
13 Ocak 2007
Mesajlar
794
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Web sitesi
www.risaletalim.com
Hani her yer BBG evi gibi izleniyordu.
Tabiki sen bütün teknolojini Yahudi'den alırsan lazım olduğu zaman bir düğmeye basar seni kör eder.

Ayrıca, halkımızın hususan AKP'lilerin ve ulusalcıların medyanın A dediğine A, B dediğine B dediği bu saldırı ile ortaya çıkmıştır.

Her iki medyanın suskun kalması ile taraftarlarının da suskun kalması gösteriyor ki, bunları medya yönlendiriyor.

Acaba, İsrail'in gemilere yaptığı menfur saldırıdan daha az kalır bir saldırı mıdır ki suskun kalınıyor; örtbas edilmeye çalışılıyor.

Sorsanız diyecekler; bu hal farklı, iç kargaşa tehlikesi var.

Ben de derim: Devekuşu gibi kafayı kuma sokmakla , bu saldırı olmamış gibi davranmakla mı bu mesele hal edilecek?

Suçlu ve kusurlular cezasız mı kalacak?

Suçlu ve kabahatli kim? Niye hesap vermiyorlar?

Evet, suçlu, her açılımı "bölücülük" diye yaftalayarak Türkiye'nin önünün tıkan sözde ulusalcılar ve tepkilerden ürküp bir ileri iki geri giden hükümettir. Demokratik açılım, AB reformlarını yapamayan , her işi yüzüne gözüne bulaştıran ve türbünlere oynamaktan gayrı hiç bir icraati gözükmeyen hükümet istifa etmelidir.
Kusurlu ise, Fransız- İngilizlerin bile ortaçağ yokluğunda 30 yılda bitirebildikleri savaştan daha kötüsü , tüm teknoloji ve haberleşme, iletişim ve teçhizat ve silah kaynakları rağmına PKK'yı 30 senedir bitiremeyen Ordu yönetimidir. Evet, başarılar neferin, başarısızlıklar komutanlarındır.
Hükümet ve Genel Kurmay Yönetimi istifa etmelidir.

Çünkü, muz cumhuriyetlerinde dahi böyle olurdu. En azından istifa etmeleri için baskı yapılırdı.

Ayrıca, merak ediyorum, bu saldırıdan AKP hükümetinin bir rantı olsa idi, medyası ve taraftarları bu kadar suskun kalır mıydı? Bunlar gerçekten iç kargaşa için suskun kalsalardı, ne olursa olsun "yargıya güven bitmiştir" diyerek en büyük bir kaosun fitilini ateşlemezlerdi.

Evet, buların tek derdi iktidar. İktidar için kan üstünden de siyaset yaparlar, gerek olsa kan dizlerine gelse suskun kalır, görmzden gelirler.

Herkezin foyası ortaya çıkıyor.
vesselam
 

feridun41

Asistan
Katılım
21 Ara 2006
Mesajlar
341
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.turaneli.net
gelen daltabanlar il il dolaşıp pkk propagandası yapmasa idi hele de şaşaalı bir şeklilde tutklanmazlardı. onlarda ortamı epey bir zorladılar. tutuklanmak için ne gerekiyorsa yaptılar adeta. bu grçeği göz ardı etmeyin.... iyi oldu, hak ettileri yok öyle şamata. biz sustukça onlar azıtıyorlar. artık yete yahu. sabır sabır sabır. ya bizde de sabir taşarsa... kim kazanır kim kaybeder. bunu düşünemeyecek kadar zavallı bunlar. gavurun ekmeğine yağ sürüyorlar düşünmüyorlar.
 

tommy

Profesör
Katılım
16 Eyl 2007
Mesajlar
1,064
Tepkime puanı
599
Puanları
0
iletisimsizlik had safhada.
"kurtlerin resmi olarak taninmasi" ne demek? insanlar duyduklarinda ne anliyorlar yada ne anlamiyorlar? hepsi mechul.

kurt acilimi, kurtlerin taninmasi tamamen yanlis kullanilan isimlendirmeler.
Anayasal haklarin saglanmasi konusu bunlar, olayin kurt, ermeni, turk konusuna cevrilmesi cok hatali. Anaysal meseleler, bolge, sehir, etnik koken uzerinden konusulamaz.

&

cocuguna yunanca/ingilizce isim koyanlar var bu ulkede (melissa : balarisi). kurtce neden yasak olsun? bu topraklarin dili.
universitelerde kurtce egitim de olmali
kurtce sarkilar da soylensin, ingilizce caliyor heryerde, kurtcenin neyi eksik?
butun bunlari teror bitsin diyemi oyle dusunuyorum? tabiki hayir.. terorun T si olmasa, yine oyle dusunurdum. o yuzden biz haklarimizi silahla aliyoruz komikligine dusmesin kimse.

ama su ici belli olmayan kurtlerin taninmasi, bayrak, toprak ayriligi anlamina geliyorsa, orda duracaksin arkadas.

hem bu islerin arkasinda israyilin mezopotamya topraklarina yayilmasi plani var bence, o yuzden osmanlinin son donemlerindeki ayni taktik, parcala, bol ve ele gecir. bu tuzaga dusene de yaziklar olsun. bekleyelim ve gorelim, bu halk aklini basina almazsa gelecekte neler cekecek, I. dunya savasi araplarinin yaptiklari hataya dusenler, malum ulkenin cizmeleri altinda ezildigi zaman, pismanlik cok fayda vermeyecek. kuzey irakla birlesip buyuk kurt devletini kuralim diye hayal edenlerin, bahtina ne dusecegini de simdiden tahmin edebiliyorum. tarihten ders almazsan o sana ders vermesini bilir.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Asker terörü neden önleyemiyor?
Şemdinli’de 23 terörist tabur basıyor, katırlarla getirilen roketatarlar kullanılıyor, istihbarat çalışmamış ve birlik savunmasız, 11 er şehit, 14 er yaralı. Aşağıda Genelkurmay Başkanlığı’nın yalanlamadığı iki olayı okuyacaksınız. Birincisi Bugün gazetesinden Erhan Başyurt’un 17 Haziran tarihli “Ezan andıçı” yazısı, ikincisi Yeni Şafak’tan Dücane Cündioğlu’nun “dipnot” yazısında kendisine yazılan teyid edilmiş mektup.
İki olguda TSK’nın işini gücünü bırakmış terörle mücadele görevi yerine, siyasi mücadele ile meşgul olduğunun iki canlı örneğini göreceksiniz.
Emin olunuz durum şu anda da aynıdır ve TSK üst yönetimi ve karargahı terörle mücadele adına ‘yetkisini aşarak’ siyasi mücadelenin aktörü olduğu için koskoca ordumuz birkaç çapulcuyla baş edemiyor. Keşif, istihbarat, emniyet, harekat gibi asli görevlerini yapamıyor.
Birinci olgu Jandarma Karargahından:
”Nisan 1999'da hazırlanan andıç 28 Şubat darbesinin planlandığı yasadışı merkez, Batı Çalışma Grubu (BÇG) için kaleme alınmış. 60 yıl önce Demokrat Parti tarafından ezanın yeniden Arapça okutulması kararına bakış açısı çok korkunç: "Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından bu yana irticanın devrimlere karşı sağladığı ilk ilerleme budur."
Raporu Jandarma Kurmay Binbaşı Mehmet Ülger hazırlıyor. Kurmay Kıdemli Albay Halil Helvacıoğlu, Harekat Başkanı Tümgeneral Çavdaroğlu, Kurmay Başkan Korgeneral Haspişiren ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Rasim Betir’de paraf ile onaylıyor...”
İkinci olgu da Kahramanmartaş’tan:
“...Yıl 1999 yılı. Kahramanmaraş'ın Aksu ilçesinde askerliğimi yazıcı olarak yapmaktayım. Yazıhaneden ve bütün yapılan yazışmalardan tek sorumluyum. Aynı zamanda da mescid sorumlusu idim. Mescidin temizliği, açılış kapanış saatleri, vs. vs.
O dönemin Tugay Komutanı, şimdi ismini hatırlayamadığım yeni bir şahıs görevine başlamıştı ve bütün taburu tek tek denetlemekteydi. Ben de o dönemde yeni nişanlanmış ve nişanım nedeniyle de bir tane platin yüzük takmaktaydım.
Komutan öncelikle yazıhaneye geldi ve ben kapıda yüksek sesle "Piyade er O. Ç., Konya!" diyerek tekmilimi verdim. Bana teşekkür etti, incelemelerini yaptı ve tekrar teşekkür ederek, beni 1 hafta mükâfat izniyle ödüllendirdi.
Oradan çıkıp birkaç yer daha denetledikten sonra mescidi denetlemek üzere mescide doğru hareket etti. Ben de tabii ki oranın da sorumlusu olduğum için kapının önünde beklemeye başladım. Yaklaşınca yine aynı yüksek sesle selâm verip tekmilimi verdiğimde elindeki sopayı yüzüğümün takılı olduğu parmaklarımda hissettim. Tek duyduğum "Siz irticacısınız, siz Erbakancısınız, siz şöylesiniz, siz böylesiniz" diye lâflar ve küfürler... Sebebi ise parmağımda gümüş sandığı yüzüğüm ve Konyalı olmam. Ben de acizane parmağımdaki yüzüğü çıkartıp "Komutanım, yüzük platindir ve bu altından da pahalı bir malzemedir!" dedim ve ardarda üç tokat daha yedim. "Asker üç şey bilir: Emret, emredersin ve komutanım. Sen kimsin de bana cevap veriyorsun!" dedi.
Mescide ayakkabılarıyla girdi. Bir müddet sonra beni tekrar çağırdı. "Emredin komutanım!" dedim ve botlarımı çıkarmak istediğimde, arkamdaki çok saygı duyduğum ve değer verdiğim (inancı da Alevî olan ve benim inançlarıma son derece saygı gösteren bir insan olan) Bölük Komutanım, "Oğlum, belâya bulaşma, botlarını çıkarmadan yanına varıver, bu suç senin değil!" dedi ve haklı gördüm. Ben de botlarımla o güzelim halılara basarak içeriye girdim. İçeriye girdiğimde, komutan, eline bir tane değerli kitabımız Kur'an-ı Kerim almış ve Cami içerisinde ağıza alınmayacak birtakım küfürler yağdırıyor.
"Emredin komutanım!" deyince bana dediği, "Burada Diyanet'in mühürlü Kur'an'ı haricinde hiçbir kitap görmeyeceğim, yasak!" dedi. "Kimmiş bu Dücane Cündioğlu? Ne olduğu belli olmayan insanların yazdıklarını buraya koymayacaksınız!" dedi. Ben de sabırlı davranamadım ve "Komutanım! Bu Kur'an-ı Kerim'de Diyanet'in mühürü var" dedim. Açtım ve gösterdim.
Ve o an kendimi mescid içerisinde yerde tekmelenirken hatırlıyorum. Ve bu kelimem yüzünden, yarım saat önce çalışmamdan dolayı bana mükafat izni veren kişi yarım saat sonra bana 28 gün oda hapsi cezası vermişti.
O gün bu gündür isminizi aslâ unutamadım. Size bunu yazıp paylaşmak istedim. Nasip bugüneymiş. Dua etmemin en büyük sebeplerinden birisi, ne mutlu size ve bana ki ahirette sizin de benim de yakasına yapışabileceğimiz bir insan var. Sizinle ilgili her konuya Allah huzurunda ben şahitlik edeceğim, hem sizin hakkınızı, hem de kendi hakkımı alacağım o kişiden. O.Ç.
DİP-NOTLAR
1) İçimi acıtan bu mektubun sahibini telefonla aradım ve kendisiyle görüştüm. Mektubu yayımlamak konusunda iznini aldım. Metnin diline ve üslûbuna —bazı uygunsuz ifadeleri kaldırmak dışında— müdahale etmedim.
2) Bu mektupta bahsi geçen eser, 1925 yılında TBMM'nin isteğiyle Diyanet İşleri Riyaseti tarafından Elmalılı Hamdi Yazır'a tevdi edilen ve 1935-1942 yılları arasında neşredilen HAK DİNİ KUR'AN DİLİ adlı Türkçe tefsirin Meal kısmıdır. Bu eseri 1993 yılında notlandırarak yayıma hazırlamıştım...”
Şu anda Erzincan Erzurum hattında yaşanan olaylar Üçüncü Ordu Komutanının yeni andıçlar nedeniyle sanık olması ve Yargıtayın hukuk kavramını yok sayan uygulamaları devlet içindeki Gladio tipi çetenin aktif olduğunu gösteriyor.
Bu derece siyasete boğulmuş bir Ordu iç tehdit hassasiyetini TBMM’ye paralel yapamaz ve maalesef “gönülsüz” bir şekilde terörle mücadele eder. OHAL söylentileri başladı bile.
Yeni darbelerin olgunlaşması için daha çok şehit vermeyelim. Şehitlerimiz maalesef ‘önlenebilir hatalar’dan ölmektedirler. Sahte mesajlara doyduk. Üzülerek acı konuşmak zorunda kaldım. Çünkü ordum yanlış yönetiliyor.
Hükümetten bir şey beklemeyelim, Milli Savunma Bakanı turist gibi, GNK karargahı denetlenemiyor. ‘Dışarda aslan evde kedi’ bir siyasi irade ordunun içindeki çetelere bilemediğimiz bir nedenle bir şey yapamıyor. Bu nedenle vatandaş çocuğunu askere gönderdiğinde birlik komutanının yakasına yapışmalı yoksa işini yapmayan subayları uyandıramayız.
Nevzat Tarhan - Haber 7
 

feridun41

Asistan
Katılım
21 Ara 2006
Mesajlar
341
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.turaneli.net
korkmadan abd ve israille iplerin koparılması gerekiyor. onlarka soğuk savaşı göze almak gerek; adamlar terörü şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Heronlar 200 teröristi tespit etti, Ama...

Doç. Dr. Önder Aytaç, kendisine ulaşan bir bilgiyi aktarırken, Heron`ların (insansız istihbarat uçağı) saldırıdan günler önce sınırı geçen yaklaşık 200 teröristi tespit ettiğini, ancak teröristlere askerî müdahale talebinin reddedildiğini ileri sürdü. Star Gazetesi`nde yayımlanan haberde Aytaç, Batman`da Heron`lardan sorumlu bir al-bayın teröristlerin görüntüsünü gördüğünü ve komutanlarına `Bunları şimdi vurmayacağız da ne zaman vuracağız?` diye tepki gösterdiğini anlattı. Albayın öfkeyle kafasını duvara vurduğunu da belirten Aytaç, Heron`ların hafızalarının silinmediğini, son iki haftalık kayıtlara bakılması halinde 150-200 teröristin görüleceğini vurguladı.

Star gazetesinde dün yayımlanan haberde Doç. Dr. Önder Aytaç, karakola saldırı yapacak yaklaşık 200 teröristin sınırdan geçişinin günler önce tespit edildiği yönünde iddiada bulundu. Aytaç, kendisine gelen çok önemli bir bilgide, Batman`da Heron`lardan sorumlu bir albay, teröristlerin görüntüsünü görünce komutanlarına "Bunları şimdi vurmayacağız da ne zaman vuracağız?" diyerek kafasını duvara vurmuş. Önder Aytaç, bir uçuşta yaklaşık 400 kilometreyi tarayan Heron`ların hafızalarının silinmediğini belirterek, "Son iki haftalık hafızasına bakarlarsa 150-200 teröristi göreceklerdir. Bu kayıtlar, saldırıların nasıl arttığını, Mehmetçiğin nasıl öldüğünü ortaya koyacak." dedi. Haberde, güvenlik uzmanı Emre Uslu da TSK yetkililerinin `operasyona eğitimli ekiplerin gönderildiği` şeklindeki sözlerinin doğru olmadığını ileri sürdü. Uslu, "Eğitimsiz çocukları ağaç gibi oraya dikiyorlar. Doğrudan ihmal var. Sorumlular hesap vermeli." şeklinde konuştu.

Zaman


Bu korkunç iddialar doğruysa çok vahim

Dün gazetelerde yer alan bir haber, 7 yıl önce öğrendiğimde “bu kadar da olmaz“ diye düşündüğüm bir olayı hatırlamama ve “demek ki söylenenler doğruymuş” diye düşünmeme neden oldu. İddialar karşısında insan, ülke güvenliği kime emanet diye sormadan edemiyor...
Önce güncel olan bilgiyi aktaralım.
8 şehit 14 yaralının verildiği yaklaşık 5 saat süren Şemdinli'deki çatışma birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. En çok merak edilen konu, onlarca teröristin elini kolunu sallayarak karakolun dibine kadar nasıl gelebildiğiydi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, 2007 yılı Aralık ayında Kuzey Irak'taki terör yuvalarına yapılan operasyonların başarısını anlatırken "Bizim için PKK’nın her adımı ve hareketi BBG evi gibidir" demişti. Pekala nasıl oluyor da, TSK için BBG evi gibi denilen arazilerden bu kadar çok sayıda terörist sızabiliyor ve karakollarımızı basabiliyor?
Dün Milliyet gazetesinde yer alan bir haberde, PKK’ya karşı havadan istihbarat sağlamak için İsrail’den satın alınan insansız Heron’ların Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim sonrası İsrailli mühendislerin Türkiye’den ayrılması nedeniyle uçamadığı iddiası gündeme geldi.
Ülke güvenliği açısından fevkalade önemli olan hava istihbaratının İsrailli mühendislerin Türkiye’den ayrılması neticesinde işlevini yitirmesi ne kadar vahimse, 7 yıl önce dinlediğim benzer mealde bir ayrıntı da o kadar düşündürücüydü. Şu ana kadar aktarmak için birçok defa fırsat kolladığım ve ilgililere, “acaba söylenenler doğru mu?” diye sormak ve teyit almak istediğim konu şuydu:
2003 yılında bir grup genç işadamı ile birlikte, araştırma ve yazılım geliştirme amacıyla birçok firmayı bünyesinde bulunduran ve Türkiye’nin ilk bilim ve araştırma parkı olan ODTÜ-Teknokent’te inceleme gezisi yapmıştık. Türkiye’nin en iyi korunan yazılım geliştirme merkezindeki ziyaretimiz sırasında savunma sanayimiz için yazılım üreten firmalardan bazılarına da uğramıştık. O gün bize aktarılan bilgiler arasında dinleyenleri en çok etkileyen konu, savaş uçaklarımızdan bazılarının düşman tanımlama sistemlerinin İsrail tarafından programlandığına ilişkin ayrıntı oldu.
O tarihlerde İsrail ile ilişkiler fevkalade olumlu seyrediyordu. İki ülke arasında hemen her alanda yakın işbirliği vardı. Buna rağmen, savaş uçaklarımızın düşman tanımlama sistemlerinin İsrail tarafından gerçekleştirildiği bilgisinin ziyarete katılan herkeste rahatsızlık oluşturduğunu gözlemlemiştim.
Şimdi yetkililere sormak isterim: O tarihlerde gerçekten de bazı savaş uçaklarımızın düşman tanımlama sistemleri İsrail tarafından mı gerçekleştiriliyordu? Eğer bu iddia doğruysa, bu çalışmalar hala bu minval üzere sürüp gidiyor mu?
Kime emanet?
İsrail ile dost ve düşmanımız müşterek mi ki, uçaklarımızın düşman tanımlama sistemlerini geliştirme ve programlama işi İsrail’e havale edilmiş olsun. Böyle bir konu farzımuhal bir referandumda Türk halkına sorulsa, acaba halkımızın ne kadarı, böylesine bir işbirliğine sıcak bakar?
Eğer dün medyada yer alan, PKK’ya karşı havadan istihbarat sağlamak için İsrail’den satın alınan insansız Heron’ların Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim sonrası İsrailli mühendislerin Türkiye’den ayrılması nedeniyle uçamadığı iddiası doğruysa, ODTÜ-Teknokent’te bize söylenenlere inanmamak için bir neden bulunmuyor?
Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine İsrail tarafından yapılan terör saldırısından sonra bu ülkeye yönelik savaş tamtamları çalanlar için de küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum:
Olası bir Türk – İsrail savaşında kullanılacak uçakların, kalkacak helikopterlerin, yürütülecek tankların, atılacak mermilerin ve bombaların ne kadarı Türk malı, yani yerli üretim acaba? TSK bu malzemeleri nerden alıyor?
Daha net bir ifade ile sormak gerekirse, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) savunma sistemleri açısından İsrail’e ve onun ağababası ABD’ye ne ölçüde bağımlı?
Ünlü savunma dergisi Defence News’da yer alan iddiada, Türkiye’ye havadan istihbarat desteği sağlamak üzere alınan Heron insansız uçaklar, İsrail ile son dönemde gerilen ilişkiler nedeniyle uçağın üreticisi Israel Aerospace Industries ve Elbit Systems şirketlerinde görevli İsrailli mühendis ve uçuş eğitmenlerinin Türkiye’yi terk etmesi nedeniyle uçurulamıyormuş. Türk subaylara Heron konusunda eğitim veren İsrailliler “can güvenliğimiz yok” diyerek ülkelerine geri dönmüşler.
Bu arada, Şemdinli’de askeri birliğe yapılan saldırı, Türkiye ile ABD arasında, terörle mücadele çerçevesinde sürdürülen “anlık istihbarat işbirliğinin” ne ölçüde verimli işlediği iddialarını da gündeme getirmiş.
PKK’nın bölgedeki faaliyetlerine yönelik istihbarat için ABD’ye, havadan istihbarat desteği sağlamak üzere alınan Heron’lar konusunda İsrail’e bağımlı olduğumuz düşünülürse yazıyı bitirmeden şu soruyu sormak herhalde yerinde olacaktır:
Sahi, Başbakan Erdoğan PKK için bir taşeron örgüt tanımlaması yaparken, örgütün kimin taşeronu olabileceği konusunda aklınıza hangi devletler geliyor acaba?
Aklınızdan geçen ülkeleri tahmin etmek güç değil ama, size de bu konuda büyük bir çelişki var gibi gelmiyor mu? Hangi ülke, çok da işine yaradığını düşündüğü taşeronunu bitirmek için gayret sarf eder ki? Acaba bu türden dostların sağlayacağı destekle gerçekten de bu topraklarda terör biter mi?
Türkiye savunma alanında kendi kendine yeterli olmadan bu topraklarda ne kadar güvenli olabilir ki?
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
“Açılım Devam Etmeli, OHAL Felaket Olur”

Başta MHP lideri Devlet Bahçeli olmak üzere bazı çevrelerden gelen 'olağanüstü hal' önerisi aydınları ayağa kaldırdı. Demokratik açılımın sona erdirilmesi ve OHAL gibi tekliflerin uygulanması halinde terörün amacının gerçekleşmiş olacağına, bunun da Türkiye'yi içinden çıkılmaz bir yola sürükleyeceğine işaret ediliyor. Türkiye'de demokratikleşme adına mesafe kat edildiği zaman PKK'nın sahneye çıktığını hatırlatan aydınlar, açılım ve Anayasa reformunun engellenmeye çalışıldığına dikkat çekiyor. Terör ve strateji uzmanları da, saldırılarla ilgili istihbarat alınamadığı iddialarını doğru bulmuyor. Bu söylemlerin terör propagandasına yarayacağı vurgulanırken, sorunun altında istihbarata rağmen gerekli tedbirlerin alınmamasının yattığı belirtiliyor. Kürt siyasetinin önemli isimleri ise PKK'nın amaçlarıyla, gündeme getirilen antidemokratik önerilerin örtüştüğünü dile getiriyor.
Hakkari'deki saldırının ardından bölgede olağanüstü hal ilan edilmesini isteyenlere OHAL döneminin bakanlarından tepki geldi. Özal hükümetinin bakanlarından Ekrem Pakdemirli, olağanüstü halden ülkedeki herkesin zarar gördüğünü söyledi. OHAL'de insanların hürriyetlerinin kısıtlandığına vurgu yapan Pakdemirli, artık Türkiye'nin o günlere geri dönmemesi gerektiğinin altını çizerek, "OHAL isteyen bir kesim var. Toplum olarak geriye mi yoksa ileriye mi gideceğiz? Artık o günlere geri dönülmemeli. OHAL'den birçok kişi zarar görmüştür, çünkü insanların hürriyetini ve ekonomik faaliyetini kısıtlıyorsunuz. Terör yüzünden 10 milyon insanı cendereye sokmaya hakkımız yok." diye konuştu.
Terörün yoğun olduğu 1991 yılında DYP-SHP koalisyon hükümetinin sözcüsü olarak görev yapan eski Devlet Bakanı Akın Gönen de bugünün Türkiye'sinde olağanüstü hali konuşmayı komik bulduğunu söyledi. Türkiye'de olağanüstü hal oluşturulacak bir durumun olmadığını ifade eden Gönen, OHAL rejiminin gelmesi için bir bölgede hayatın felce uğraması gerektiğinin altını çizdi. Ardından şöyle devam etti: "Bir ülke, her zaman iç ve dış provokasyonlarla karşı karşıya kalabilir. Güçlü devletler, bu tür problemler çıktığında hukuk devleti çerçevesinde olayları çözer." Eski Bakan Gönen, hükümetin başlattığı demokratik açılım sürecinde devletin somut adımlar atması gerektiğine dikkat çekti. Demokrasi ve temel hakların genişletilmesinin bütün Türkiye için ihtiyaç olduğunu hatırlatarak, demokrasinin gerekliliğini tartışmaya bile gerek olmadığını dile getirdi.
1993'te SHP genel sekreter yardımcılığı görevini yürüten Mehmet Kerimoğlu da, OHAL'in çözüm olmadığının yıllar öncesinde görüldüğünü kaydetti. Olağanüstü halin bölge insanını rahatsız eden, sistemin dışına iten ve ona zarar veren bir durum olduğunu vurguladı. OHAL yerine bu işin profesyonel bir ordu tarafından daha derli toplu bir şekilde yapılması gerektiğini düşünen Kerimoğlu, "25 yıldır yapılan bir yanlış var. Son bir iki yıldır terörle mücadelede profesyonel bir kadro yetiştirilmeye çalışılıyor, ama bu konuda gecikildi. Buna devam edilmeli." şeklinde konuştu.



Kürt aydınlar: PKK Kürtlere zarar veriyor
Kürt siyasetinin önemli isimleri, PKK'nın derin güçler ile işbirliğine dikkat çekiyor. Türkiye'de demokratikleşme adına mesafe kat edildiği zaman PKK'nın sahneye çıktığını hatırlatan aydınlar, asıl amacın demokratik açılım ve bununla birlikte gelişen anayasa değişikliğini içeren referandum olduğuna işaret ediyor. Kürt siyasetçiler, bu tür eylemler sonrası hükümetin bu süreçten geri adım atmaması gerektiğine vurgu yapıyor. OHAL tartışmalarına da değinen aydınlar, böyle bir sürecin Türkiye'yi çıkılmaz bir yola sürükleyeceğini anlatıyor.
Eski Halkın Emek Partisi Milletvekili İbrahim Aksoy, saldırıların demokratik açılım sürecini sabote etmeye yönelik bir çalışma olduğunu söyledi. Sürecin hükümet ya da siyasi partilere bağlanamayacağını anlattı. Yaşanan olayların 1924'ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir sorunu olduğunu belirtti. Gelişmeleri, anayasa değişikliği, bu olmazsa da eylül ayında yapılacak referandumu sabote etmeye yönelik olarak değerlendiren Aksoy, yaşananların hükümetin sorunu olarak görülmemesi gerektiğini ifade etti. AK Parti hükümeti öncesinde 4 bin tane Kürt köyünün yakıldığını, 3 bin de caminin yıkıldığını hatırlatan Aksoy, bu hükümet döneminde ne bir köyün yakıldığını ne de caminin yıkıldığını dile getirdi.



AYNI SENARYOLAR YİNE OYNANIYOR
Eski Değişim ve Demokrasi Partisi kurucularından Fehmi Demir ise demokrasi ortamının oluşturulmaya çalışıldığı zamanlarda bu olayların her zaman yaşandığı değerlendirmesinde bulundu. Eylemlerin barışçıl demokratik sürecin önünü tıkayan bir gelişme olduğuna dikkat çeken Demir, "Bu üzücü olayları tek başına PKK'nın eylemlerini tırmandırdığı bir olay olarak düşünmek doğru değildir. Bunun Türkiye'nin iç siyaseti ve iç mücadeleyle de doğrudan bir ilgisi var. Bazı milliyetçi çevrelerin olağanüstü hal ilan etme çabaları söz konusu. Bu 30 yıllık kirli savaştan geçinmek isteyen çevrelerin isteği doğrultusunda gelişen bir olay." diye konuştu.
Yazar Cemil Demircan ise PKK'nın yaptığı tüm saldırıların amacının hükümet tarafından yapılan açılımların sekteye uğratılması olduğunun altını çizdi. PKK'nın Kürt aydın ve politik çevrelerden tepki aldığını ve asla sempati duyulmadığını belirten Demircan, "Bazı çevreler hükümetin başarılı olmadığını savunurken bazıları da OHAL istiyor. Yaşananlara rağmen AK Parti hükümeti kesinlikle demokratik açılım çalışmalarına gevşeme olmadan devam etmelidir. PKK ne kadar güçlüyse hükümet daha güçlüdür. Hükümetin olanakları o kadar çok ki, aklıselimle Türk kamuoyunu ikna etmelidir. Bu biraz zaman alacak ama usanmamalıdır." dedi.


FATMA TURAN / ZAMAN
 
Üst