Gıpta damarını tahrik etmeden hizmet etmeye dair...

Tarık

Üye
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
avcılar
Yaptıklarınızı gıpta damarlarını tahrik etmeden, hased ettirmeden tevazu ile yapmış olsaydınız, hakiki ihlasa kavuşmuş olacaktınız. Gıpta ile hayırda, infakta, ilimde üstün olan gibi olmayı istemek İslam'da caiz görülmüş; hased yani "onda olmasın bende olsun" düşüncesi sakıncalı bulunmuştur.

Ancak bizim yolumuz "Haliliye, dostluk yolu", mesleğimiz "hıllet, kardeşliktir." Kardeşin kardeşe şeyhliği, hükümranlığı olmaz. Bu nedenle bizim mesleğimizde gıpta etmek bile ihlası bozan ince bir hastalıktır. Şirketi maneviyeye ortak iseniz, kardeşin kardeşe rekabeti olmaz, yoksa ortaklık bozulur. Kardeşinin başarısını kıskanmak, çekememezlik yoktur. "Ben öndeyken o geride kaldı" diye arkasına bakıp fahirlenmekte yoktur. Önde giden atlılar arkasına bakmazlar. Çünkü arkasında olan gariblerin duasına yaslandıklarını bilerek giderler. Bu şirketde kimin hayrının daha ihlaslı ve hayırlı olduğu bilinmez. Bir batman ihlaslı amel, binlerce batman hayırdan daha hayırlı olabilir. Milyonlarını bağışlayan, 4444 kurban verenin mi daha hayırlı, yoksa olmayan varlığından bir tas çorbayı mı bağışlayanın amelinin daha değerli olduğunu bilemezsiniz. Gücü, kudreti olmasa bile ümitle "Biz yaparız" diye öne atılan "olmasa bile buluruz" diye umut saçan ve savaşta çatlayana kadar koşan at gibi ölümüne koşanların geride durup malını servetini verenden daha üstün olması, ancak takva ve ihlas sırları ile açıklanabilir. Kimin önde, kimin arkada olduğunu, siz bilemezsiniz. O halde, şevkinizin kırılmaması için siz en önde koştururken kendinizi "üstün, seçilmiş" görmeyerek, ferdlerden "bir ferd, bir er" görerek ümitsizlik girdabından kurtulabilirsiniz, ki reçetemizdeki ilaç budur.


Hakkın davasında husumet yoktur, yarış vardır; ama kıskançlık yoktur. Birden sağ cenahtan tek hak davanın sizin yolunuz olduğu iddiası ayağınıza takılır. Oysa hakka giden yollar zerratın adedi miktarındadır. "En kısa, kestirme yol" demeye, mesleğinizi hak görmeye hakkınız vardır, ama başkasının mesleğini, yolunu küçümsemeye hor görmeye hakkınız yoktur.

Cemaat gururu, ne büyük bir hastalıktır. Nefsi başkalarının gıpta damarlarını tahrik edecek biçimde konuşturur, yazdırır; menfi duygularla harmanlanmış rekabete ve cedelleşmeye vardırdığı için hayra değil şerre hizmet eder. Oysa İslam'a hizmetin pek çok daireleri vardır. Kimisi siyasetden şeytandan kaçar gibi kaçar, kimisi Kuran öğretmeyi en üstün görür; kimisi geçmişteki tarikatların yoluyla ferdi kurtarmayı toplumun geneline tercih eder; kimisi müslüman olmayanların hidayetine vesile olmayı hedef seçer, kimisi ise hepsini yapar, ama başka meslekteki kardeşlerinin yoluna, mesleğine ilişmez. İhlas dairesinden çıkmamanın yolu, cemaatin sunduğu şahsi maneviyi suistimal etmemek ve kendi nefsini yüceltmek için caka satmamak, hava atmamak, pek faziletli görünüp fahirlenmemektir.

Başka bir cemaati acımasızca eleştirip adeta yıkmaya çalışan harici ruhlar, işledikleri amelleri zir ü zeber eder; münafıklıkla suçladığı hak yolunun yolcularının hakkına girdiği için münafık olmadan veya imanını kaybedip, şanslıysa ve liyakatlıysa kazanmadan ölmez. Bazende tamamen kaybeder.

Hakka hizmetde bulunanlar, karşıt olamaz, bine kadar bir olan davalarında rızayı tahsil dairesine girerler. Hak için konuşur, Hak için işitir, Hak için davranır, Hakkı tutup kaldırırlar ve hak iddia etmezler. Gurura kapılan bir cemaate Allah'ın indirdiği inayetler kesilebilir. Tüm dünyada hakkın temsilcisi olmak yolunda yürüseler, vaad edilen ahirzamanda çıkacak kutsiler ordusu da olsalar, kural değişmez. Hak, adaletsizliğe izin vermez. Hakim ve Kadir ismiyle kuşatıcıdır. Şahsi maneviyeye inen yardım ve inayet, tek başınıza olsanız zaten inmeyecekti. O halde bu gurur neden? Dünyayı fethetmek mi, yoksa Allah'ın rızasını kazanmak mı, daha önemli? Elbette O'nun rızası. O halde gururunu ayaklar altına al ve sus!. Tüm müslümanlar kardeştir ipine sarıl, ihlasını kaybetme!


"Önde görünme arzusu", "herşeyi ben bilirim edası", "kimseyi dinlememe belası", "kendini seçilmiş sayıp tepeden bakıp başkalarından üstün sayma hastalığı", "tenkitlere kapalı olma, yapıcı tenkit edenleri duymamak için elimine etme"ler öyle onulmaz bir yaradır ki, ekser idarecilerde Hak yolunda en başta olsalar bile bulunabilir. Herkesin kendisini dinlemesini isterler. "Başka biri bu makamı daha iyi temsil edebilir" diye aklından geçirmez ve hak ettiği için bu mansıbın kendisine sunulduğunu sanabilirler. Başkalarının görüşlerine değer vermezler; istişare yapar gibi yaparlar ama aslında asla danışmazlar. Kararlarını çoktan vermişlerdir, çünkü en iyisini kendileri bilir, başkasının önerileri anlamsızdır. İstişare ettiklerini çocuk, bilgisiz, tecrübesiz görür, başındaki ak saçların, tecrübelerinin, çektiği çilelerinin kendisine yetkinlik kazandırdığını zannedebilirler. Hep önde oldukları için hep önde kalacaklarını hesap ederler.
Peygamberimizin geçmişte köle ve siyahi olan Zeyd Bin Harise'nin oğlu Usame Bin Zeydi 20 yaşında bir delikanlı iken Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Halid Bin Velid, Hz.Sad Bin Ebi Vakkas gibi kumandanların başına başkomutan yaptığını unuturlar.

Kendini "üstün ırk" sanan Yahudileri, Allah'ın Kuran'ın beyanıyla bu şerli amellerini bırakmadıkca lanetlediğini göz ardı edebilirler. Peygamberimizin bir çocuk olan Enes Bin Malik ile dahi istişare yaptığını, peygamber olmasına ve danışmaya bir manada ilahi mevhibe ile beslendiği için ihtiyacı olmamasına rağmen sahabelerine danışmadan en küçük bir karar bile almadığını kulak ardı ederler. "Ben bu makamı hak etmedim, bu yolun önünde çakıl taşıyım, engelim, tüm eksik ve noksanlarıma karşın, bana abi diyorlar" deyip yelkenleri suya indirmeden, ayaklarını yere basıp, secdeye alnını koyup, Hz. Yunus (A.S) misali, "Yarabbi! Seni eksik ve noksan sıfatlarından tenzih ederim. Ben zalimlerden oldum." duasını etmeden, iflah olacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Nefsinize zulmetmeyi bırakmadan ve sadece kul olmadan felaha erişmek ne mümkün! Hakkı eğer çelimsiz bir çocuk daha iyi anlatıyorsa bırakın, o anlatsın. Kalbinde zerre miktar kibir bulunanları cennetine koymayan Rabbim, günde 70 defa tövbe ve istigfar etmenizi bekliyor. Bunları kendi nefsime söyledim, hissesi olanlar hissesini alır, yoksa garazım, kinim, düşmanlığım kimseye yok, olamazda. Şahıslara, kurumlara değil inkar fikrine, küfre sebebiyet verecek hasletlere ve küfre götüren yollara düşmanız. Firavunlaşmış buz parçası hükmündeki enaniyetini kardeşlik havuzuna at, kurtul. Ben hiç ender hiçim dersen; hiçliğinde O'na dayanmanın önemine, azamatli gücüne teslim olur, tam tevekkül edersen hakiki imanı elde ederek bir varlık olursun.

Faruk Arslan
 
Üst