lafons7275
Kıdemli Üye
Allah'ın Sıfatları Kullar Gibi Vasıtalı Değildir:
Allah'ın bütün sıfatları ezelde vardır. Yaratıkların sıfatları böyle değildir. Allah bilir, fakat bizim bilgimiz gibi değil. Allah'ın gücü yeter, fakat bizim gücümüz gibi değil. Allah görür, fakat bi*zim gördüğümüz gibi değil. Allah, konuşur, fakat bizim konuşma*mız gibi değil. Bizler âletler, uzuvlar ve harfler yardımı ile konu*şuruz. Allah Teâlâ ise aletsiz ve harfsiz olarak konuşur. Harfler ya*ratılmıştır. Allah Kelâmı ise yaratılmış değildir. Allah Teâlâ'nın bilgisi bizim bilgimiz gibi değildir. Bizler eşyayı aletler yardımıyla ve anladığımız kadarıyla zihinlerimizde meydana gelen şekilleri tasavvur etmek suretiyle biliriz. Allah Teâlâ ise, eşyanın hakikatlerini bütünü ile, parçası ile, açığı ve gizlisi ile, zatî olan samedî ve ebedî olan ilmi ile bilir. Allah Teâlâ'nın kudreti bizim gücümüz gibi değildir. Çünkü Al*lah'ın kudreti kadîmdir. Alet yardımı ve bir şeyin ortaklığı ile de*ğildir. O, her şeye gücü yetendir. Bizler ise ancak bazı eşya üzerine muayyen bir ölçüde güç yetirebiliriz. Bu da yine aletler ve yardım*cılar aracılığı ile oluyor. Amma Allah Teâlâ, fâil-i muhtardır (diledi*ğini yapandır.) Kadirdir, hakimdir, kudret ve ihtiyarı ile her şeyi yerli yerinde idare edendir. Allah'ın görmesi bizim, görmemiz gibi değildir. İşitmesi de bizim işitmemiz gibi değildir. Zira bizler, muhtelif şekilleri ve renkleri, de*ğişik kelimeleri, kendi fiilimiz olmaksızın, Allah'ın göstermesine uy*gun biçimde teşekkül ettirilmiş bulunan azalarda yaratılmış âletler aracılığı ile görürüz. O'nun göstermesi ile görürüz, işittirmesi ile işi*tiriz. Allah’ın gör*mesi herhangi bir âlet yardımı ile, yahut kâinattan başka bir varlı*ğın ortaklığı ile değildir. Her ne kadar görülenler ve işitilenler yara*tılmış ise de, Allah Teâlâ'nın görülecekleri görmesi, işitilecekleri duy*ması bizzat kadimdir. Görmüyor musun ki; sen rüyanda dimağının kuvve-i bâtınesi ile çeşitli şekiller ve renkler görürsün, çeşitli sesler işitirsin! Halbuki esasta ne renk vardır, ne de şekil. Sonradan uyanık halde iken aradan zaman geçer. O renkleri ve şekilleri görürsün, işittiğin o sesleri işitirsin. Sonra uykuda gördüğün ve işittiğin o ses ve renkleri aynen uya*nıklık halinde de eksiksiz olarak, gelecekte görürsün. Bununla beraber, kemal sıfatları ile vasıflanmış olan Allah Teâlâ'nın eşyayı yaratmadan, renk ve şekillerini nasıl gördüğü, seslerini nasıl işittiğini acayib karşılıyorsun; kelime ve sesleri nasıl işitir? di*yorsun. Halbuki Allah uyku halinde iken sana o şekil ve renkleri gös*teren, vukuundan önce o kelime ve sesleri işittiren yüce Allah'tır. Allah Teâlâ'nın konuşması, boğaz, dil, dudak ve dişler yardımı ile değildir. Kelimeler ve sesler, harflerin mahreçlerine muhtaç değil. İmam Tahavî diyor ki: “Kim Allah kelâmını işitir de onun beşer sözü olduğuna inanırsa kâfir olur. Allah Teâlâ böylelerini Cehen*nem ateşi ile korkutmuştur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ben muhakkak onu Cehennem'e sokacağım.” Cenabı Allah, “Bu Kur'an, ancak bir beşer sözüdür.” diyeni ce*hennem ateşi ile korkutunca, kesinlikle bildik ki Kur'an, beşerin ya*ratıcısının sözüdür. Dolayısıyla beşer sözüne benzemez.”
Hulâsa, dört mezhebe bağlı Ehl-i Sünnet, selef ve halef âlimleri Kur'an'ın yaratılmış olmadığında ittifak halindedirler. Ancak, son*radan gelen âlimler Kur'an, Allah'ın zatı ile kaim olan bir mana mı, sonradan konuştuğu ses ve harfler mi, yahut dilediği zaman dilediği şekilde konuştuğu bir kelâm mı olduğu hususunda ihtilâfa düşmüş*lerdir. Fakat, şüphe yok ki Allah'ın kelâmı kadîmdir. İmam Tahavi’nin tercih ettiği görüş de budur. Kıble ehli arasındaki münakaşa ise, Allah'ın yarattığı bir yaratık mı, yoksa Allah'ın konuştuğu ve kendi zatı ile kaim olan kelâmı mı olduğudur.
Allah'ın bütün sıfatları ezelde vardır. Yaratıkların sıfatları böyle değildir. Allah bilir, fakat bizim bilgimiz gibi değil. Allah'ın gücü yeter, fakat bizim gücümüz gibi değil. Allah görür, fakat bi*zim gördüğümüz gibi değil. Allah, konuşur, fakat bizim konuşma*mız gibi değil. Bizler âletler, uzuvlar ve harfler yardımı ile konu*şuruz. Allah Teâlâ ise aletsiz ve harfsiz olarak konuşur. Harfler ya*ratılmıştır. Allah Kelâmı ise yaratılmış değildir. Allah Teâlâ'nın bilgisi bizim bilgimiz gibi değildir. Bizler eşyayı aletler yardımıyla ve anladığımız kadarıyla zihinlerimizde meydana gelen şekilleri tasavvur etmek suretiyle biliriz. Allah Teâlâ ise, eşyanın hakikatlerini bütünü ile, parçası ile, açığı ve gizlisi ile, zatî olan samedî ve ebedî olan ilmi ile bilir. Allah Teâlâ'nın kudreti bizim gücümüz gibi değildir. Çünkü Al*lah'ın kudreti kadîmdir. Alet yardımı ve bir şeyin ortaklığı ile de*ğildir. O, her şeye gücü yetendir. Bizler ise ancak bazı eşya üzerine muayyen bir ölçüde güç yetirebiliriz. Bu da yine aletler ve yardım*cılar aracılığı ile oluyor. Amma Allah Teâlâ, fâil-i muhtardır (diledi*ğini yapandır.) Kadirdir, hakimdir, kudret ve ihtiyarı ile her şeyi yerli yerinde idare edendir. Allah'ın görmesi bizim, görmemiz gibi değildir. İşitmesi de bizim işitmemiz gibi değildir. Zira bizler, muhtelif şekilleri ve renkleri, de*ğişik kelimeleri, kendi fiilimiz olmaksızın, Allah'ın göstermesine uy*gun biçimde teşekkül ettirilmiş bulunan azalarda yaratılmış âletler aracılığı ile görürüz. O'nun göstermesi ile görürüz, işittirmesi ile işi*tiriz. Allah’ın gör*mesi herhangi bir âlet yardımı ile, yahut kâinattan başka bir varlı*ğın ortaklığı ile değildir. Her ne kadar görülenler ve işitilenler yara*tılmış ise de, Allah Teâlâ'nın görülecekleri görmesi, işitilecekleri duy*ması bizzat kadimdir. Görmüyor musun ki; sen rüyanda dimağının kuvve-i bâtınesi ile çeşitli şekiller ve renkler görürsün, çeşitli sesler işitirsin! Halbuki esasta ne renk vardır, ne de şekil. Sonradan uyanık halde iken aradan zaman geçer. O renkleri ve şekilleri görürsün, işittiğin o sesleri işitirsin. Sonra uykuda gördüğün ve işittiğin o ses ve renkleri aynen uya*nıklık halinde de eksiksiz olarak, gelecekte görürsün. Bununla beraber, kemal sıfatları ile vasıflanmış olan Allah Teâlâ'nın eşyayı yaratmadan, renk ve şekillerini nasıl gördüğü, seslerini nasıl işittiğini acayib karşılıyorsun; kelime ve sesleri nasıl işitir? di*yorsun. Halbuki Allah uyku halinde iken sana o şekil ve renkleri gös*teren, vukuundan önce o kelime ve sesleri işittiren yüce Allah'tır. Allah Teâlâ'nın konuşması, boğaz, dil, dudak ve dişler yardımı ile değildir. Kelimeler ve sesler, harflerin mahreçlerine muhtaç değil. İmam Tahavî diyor ki: “Kim Allah kelâmını işitir de onun beşer sözü olduğuna inanırsa kâfir olur. Allah Teâlâ böylelerini Cehen*nem ateşi ile korkutmuştur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ben muhakkak onu Cehennem'e sokacağım.” Cenabı Allah, “Bu Kur'an, ancak bir beşer sözüdür.” diyeni ce*hennem ateşi ile korkutunca, kesinlikle bildik ki Kur'an, beşerin ya*ratıcısının sözüdür. Dolayısıyla beşer sözüne benzemez.”
Hulâsa, dört mezhebe bağlı Ehl-i Sünnet, selef ve halef âlimleri Kur'an'ın yaratılmış olmadığında ittifak halindedirler. Ancak, son*radan gelen âlimler Kur'an, Allah'ın zatı ile kaim olan bir mana mı, sonradan konuştuğu ses ve harfler mi, yahut dilediği zaman dilediği şekilde konuştuğu bir kelâm mı olduğu hususunda ihtilâfa düşmüş*lerdir. Fakat, şüphe yok ki Allah'ın kelâmı kadîmdir. İmam Tahavi’nin tercih ettiği görüş de budur. Kıble ehli arasındaki münakaşa ise, Allah'ın yarattığı bir yaratık mı, yoksa Allah'ın konuştuğu ve kendi zatı ile kaim olan kelâmı mı olduğudur.