Erdem Beyazıt Şiirleri

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
YOK GİBİ YAŞAMAK

gvercinff5.jpg


Boğuk bir bakışın oluyor senin,

Bir girdap derinliğinde kayboluyor gibiyim..

Yok gibi yaşamak bu; kalkıp kurtulmak kalabalıktan

Durma bana türkü söyle Anadolu olsun..

Susuz dudak gibi çatlak olsun..

Karanfil gibi olsun, kara çiçek gibi solgun yüzün..

Durmadan akıyor kalbim ayaklarına, bana karanlık bakma

Ağlıyorum, bir karanlık karayel saçlarına

Çekme ülkemden nar yangını gözlerini...

Beni bu kentten kurtar, yalnız koy git beni

Arıyorum arıyorum, o ilk çağ ırmaklarında sedef ellerini...



Susmam seni ürkütmesin, içimde çağlar var bilmelisin..

Katı bir yalnızlık bu bilmelisin..

Kaçmam kendimi bulmam, ben senden yoksunum iyi bilmelisin.



Şu yalnızlık çıkmazında önümde niye sen varsın?

Niye herşey bir anda kayıyor, sen kayıyorsun

Kalbim niçin bu kadar yabancı, sen niye yoksun

Bir sam yüklü geceleri içimden atamıyorum

Niye bunları bir anda unutamıyorum



Hadi tut elimden gök gibi, ölü kadar yalnızım.


ERDEM BEYAZIT
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
ÖNSÖZ

4546431mdhi0.jpg

Aziz kardeşim Yusuf Erzincani'nin anısına​

Damla damla oluşuyor hayat

Ölüm kımıl kımıl

Duymak kolay

Anlatmak değil


Her an

Farkındayım

Az az öldüğümün


Bilincindeyim doğan ayın

Eriyen karın, akan suyun

Ve usul usul tükenen zamanın


Tekrarlayıp duruyor saat

Vakit de mahluktur

Vakit de mahluktur.


İşliyor kalbim

Eskiyor saçlarım

Ve gözlerimin en ince hücreleri


Okuyorum hayatı

Toprağın üstünden çok

Altındakilerle var olduğunu


Toprak ölüme aç

Ölüme muhtaç

Hayat


Ölüm muhakkak

Ve ölüm mutlak

Tek kapısıdır ölümsüzlüğün


Ölümle tanıştıktan sonra anladım

Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın​

Erdem Beyazıt​
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com


AŞK RİSALESİ

akkti9.jpg


Dirilmek yeniden

Yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın

Bulutları yarması gibi gün ışığının

Yağmurun ansızın boşanması

Binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması

Erimesi gibi karların ve buzulların

Patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların




Dirilmek yeniden

Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi

Kandan kinden öfkeden

Üstümüze bir sağnak boşanmış gibi

Sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz

Bir bataktan çıkar gibi.


Yürürken otururken yatarken

Hep çürümek durumunda kalmış

Duyduklarımızdan dolayı kulaklarımız

Gördüklerimizden ötürü gözlerimiz

Dokunduklarımız için ellerimiz.



Belli bir bozgun yaşamışız

Her şeye ölüm dadanmış sanki

Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar

Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar

Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar

Çocukluk kalkmış dünyadan gibi

Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.

Aşkın son saltanatını yaşamak içinmi ey kalbim

Ruhun serüvenine bir kale olmak için mi?

Bu başkaldırma kanatlanma.




Durmadan geçiyordu o zamanlar

Üstümüzden tanklar toplar binler tonluk arabalar

Boğuk bir ses madeni bir böğürme

Bir metropol devinin içimiz titreten iniltisi

Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan

Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği

Bir sam yeli gibi bedenimizi yüzümüzü saçlarımızı

Yalayarak

Çekiyordu bizi ve herkesi.




Ama sen uzaklardaydın ey kalbim

Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı

Ayın ve yıldızların çağlayarak

Berrak şelaleler yaparak

Coşku içinde aktığı

Bir yerlerdeydi.




Hani bir gün bir çobana rastlamıştık

Kavalıyla bir sümbülü emziriyordu

Adı ferhat mıydı neydi

Koyunların kurtların böceklerin ve çiçeklerin

Sadakatten mest oldukları

Her birinin gözlerinde

Kaybolur gibi kayar gibi

Dalıp gittiğimiz o saadet evreni

Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç

Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan.




Yaslan göğsüme sevdiğim

Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir

Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir

Sen ki bulut gibisin

Ay gibisin güneş gibisin bazan.




Usul usul inen

Yağmur tıpırtılarını

Dinler gibi

Dalıp gitmiştik

Sen konuşuyordun

İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun

Onlar ki konuklarımızdı

Adları Keremdi Yusuftu Kaystı

Hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.




( Ara Çağrı )

Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım

Her gelişin bir taze haberdi unutmadım




Aşktı alıp verilen altın bir vakitti yaşadığımız

Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki

unutmadım




Can oynanırdı evlerde yollarda meydanlarda

Can alınıp can verilirdi hiç unutmadım



Sen uyurdun uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi

Kıyısından seyredilen bir denizdi sanki unutmadım




Ah sevgili ! Hayat görünürdü kapından, bir çırpınış

yüreklerimizde

Sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde

unutmadım




Toprağa düşen tohum onda gizlenen renk şekil koku

Senin için biçimlenirdi renklenirdi kokardı senin için

unutmadım



Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri

İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah

unutmadım



O dirildi O dirildi diye birden çalkalanan sokaklar

Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım

Ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı

Nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.




Haydi gel sevgilim

Uzanalım toprağın altına

Çiçekler mayalansın göğsümüzde

Bu akıp giden bu kör gidip yol giden

Kalabalıkları bu insanları

Ezen çiçekleri, bir kere bile farkına varmayan

Dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerine

Çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları

Uyarmak için bir an durdurmak için

Bu bizi terkeden, bacaları öksüz ve boynu bükük

İçimizde sonsuzluk kavislerinden izlerini taşıdığımız

Ama şimdi kendimizi zorlasak da

anımsayamadığımız tasarlayamadığımız o kırlangıçları

Ah tekrar dönülebilir mi? yaşayabilirmiyiz ?

Uzansak yerin altına ve toprak olsak.




Haydi gel sevgilim

Bir daha deneyelim

Bir kere daha kesmek için yolunu kalabalıkların

Yüreğimizden gönlümüzün derinliğinden

Vermek hep vermek için

Çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz

Aşkın bir adı da berekettir

En iyi anlatandır o

Hirada bir mağarada

Gözden döküleni

Gönülden geçeni.




Ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu

Çabalarım

Seni çağıracak olan.



Nasıl da unuttuk

Oysa daha anar anmaz adını

Ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi

Kış ortasında çıkıveren güneş gibi

Birden sıyrılıverip bulutlardan

Üryan görülen can gibi

Doldururdun içimizi

Ve eviçlerimizi.



Ah oruçlu bir ağustos vaktinde

Bir kayanın dibinden kaynayan

Soğuk ve berrak sulara

Uzanıp kana kana

Avuç avuç alıp

Yüzümüzde içimizde

Duyduğumuz

Gibi

Aşk.




Ah bir yalnızlık vaktinde

Herkesle birlikte olduğumuz

Gene de yalnız olduğumuz

Bir parkta

Ta uzaklardan gelir gibi

Bir tamburdan bir ezginin

Bizi bizden ve herşeyden

Alıp götürdüğü gibi

Aşk.




Haydi gel sevgilim gene arayalım

Makam-ı İbrahimde rastlanan ayak izlerini

Dedesinin elinden tutup Kubays dağına götürdüğü

Yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği

Yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği

Develerin coşarak çöllerde

Ayak sesleriyle şiirler bestelediği

O vakitleri.



Haydi gel bir daha bir daha

Arayalım

Herkesin ve herşeyin uykuya vardığı

Bir vakitte

Gürül gürül

Bardaktan boşanır gibi

Yeryüzünü ve gökyüzünü

Dünyanın bu yüzünü ve öbür yüzünü

Geceyi ve gündüzü

Dolduran

Yüreğimizi kuşatan

O kitaptan

Okunanı.




Yaşamak, avını gözleyen

Sessiz gergin

Soluk soluğa

Bir atmaca

Sağ elimin

Parmakları ucunda.




Ve ölüm

Bir güvercin

Beyaz

Süzülen masmavi gökten

Berrak sulara.




Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor

Bir dal uzuyor uzuyor

Bir gül kanıyor bir seher vaktinde

Yanıyor bir ateş için için

İçimde içimin de içinde

Bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor

Bir ney eriyor dudaklarımda




Aşkın bir adı da yorulmamaktır.



ERDEM BEYAZIT
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
KENDİ ÖLÜMÜME AİT BİR DENEME
mrrzp3.jpg

Aziz kardeşim Yusuf Erzincani'nin anısına​

Bir gün öleceğim biliyorum

Bunu her an ölür gibi biliyorum



Anamın yüreğinde bir kor

Ölene dek sönmeyecek bir ateş

Kımıldanıp duracak hep



Karım bomboş bulacak dünyayı

--- Nolurdu birlikte ölseydik, deyip duracak

Oysa insan yalnız ölür

Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak



Kızlarımın gırtlaklarında bir düğüm

Bir süre kaçacaklar insanlardan

Boşluğa düşmüş gibi bir duygu içlerinde

Sonunda onlar da kabullenecekler öylesine



Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar

--- Yaşayıp gidiyorduk yahu

Ne vardı acele edecek!

Diyecekler



Biliyorum yaklaşıyoruz her an

Biliyorum oruçlu doğar insan

Ölümün iftar sofrasına.​


ERDEM BEYAZIT​
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Sonra bir çağ geldi / baktım kafamda karıncalar vardı /
sonra yapılardan yollardan bıkmıştım / ıssız
sokaklar beni ürkütüyordu / kötü meydanlarda
boğuluyordum / suları borulara almalarına
kızıyordum / hele hele hep düğmelere basıp
...yaşamalarına çok çok içerlemiştim
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Sabah Koşusu

Bazen bir serinlik doluyor içimize
Ayaklarımızdan
Göğü kapatan çatıları yıkıyoruz ellerimizle
...Ve şunu iyi anlıyoruz
En iyisi yürüyerek gidilir yaşamağa
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0


Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti

Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti

Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma

Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma

Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından

Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından

Erdem Beyazıt
 

berraksu

Aşafatlı
Katılım
2 Eyl 2006
Mesajlar
3,652
Tepkime puanı
85
Puanları
0
Yaş
36
ismi erdem olcakta şiir yazcak bi yaşıma daha girdim :p
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
BULMAK

Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti

Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma

Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından

Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde

Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş

Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine

Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar

Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın

Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi

Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım

Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm

Erdem BEYAZIT
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
O BİR YAĞMUR DUASIYDI!
25548.jpg

Erdem Beyazıt bir isyan idi!
Onu özlüyoruz. Sessiz bir bomba idi konuşan derinlerde. Ne güzel bir Müslüman idi o!


Bir kıyam nezaketi ile durdu bir gülün sessizliğine. Mabedleri tüketen şehre inat, kendi göğünün göğsünde teheccüd vakti dinginliğiyle çiçeğe durdu.

Aşkı koydu destek noktasına. Bir tohum nasıl taşırsa koca bir çınarı o da öylece saydamlaştırdı acıyı. Ölümle mayaladı sözünü, sesindeki ayet; Buradan…
Yokluğa ve karanlığa usta bir isyandı o. Damarları hızlandıran bir şeyden öte kalabalıklaştıran. İçinde taşıdığı mahşer; Vahyin soluğundan.
Avuç içleriyle emzirdi gökkubbesi çatlamış kırlangıçları, ölüm bir güvercinin beyazıydı öyle bir şiirdi ki o, içine İstanbul’u sığdırdı.
O hep yağmuru aradı, aradı sonra tekrar aradı. Yediiklim tuttuğu ağustos orucuyla yarım kalmış acılar adına hüznü taşıdı. Çocukluk çağına suskun bir kıyıydı.
Ve ölüm:
Hep taze kalmış bir haberdi onun için. Sonsuzluk kumaşından teslimiyet dokulu hayat biçti Mavera’ya.
Bahar muştusuyla yürüdü damarları kınalı toprağına. Ölüme iz bıraktı.
Onu ne zaman okursanız, denize usul usul inen yağmur dualarını duyarsınız.


Bedrettin Kara özlemle yazdı

dünyabizim.com
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
VEDA

Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soy atlar gibi
...Bu şehirden gidiyorum

İnsanlar taş gibi bana yabancı
Ağaçlar bensiz hüküm giyecek bulvarlarda
Bir tambur bir yalnızlığı anlatıyorsa
O ışıksız pencereden
Ben onu bile bile duymuyor gibiyim.

Bu şehirden gidiyorum
Gömerek geceyi içime
Sabahın hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu şehirden.


Erdem Beyazıt
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Dünyanın en uzun hüznü yağıyor

Yorgun ve yenilmis insanligimizin üstüne
Kar yagiyor ve sen gidiyorsun
Aglar gibi yürüyerek gidiyorsun
...Belki bulmaga gidiyorsun kaybettigimizi
O insan ve tabiat cagini
Dön bana ve dinle
Kuslar ucusuyor icimde
Los bir keman solosu gibi
Kuslarin ucustugunu icimde
Dön bana ve dinle

Erdem Beyazıt..
 

Rosasepia

Ordinaryus
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
2,427
Tepkime puanı
787
Puanları
0
Konum
Seyyâh-ı âlem
Yaratana hamd olsun
Yaratıp imtihan edene
İmtihandan geçirip zafere erdirene
Bilinçleri bileyip sabırlar verene
Rahman olana
Rahim olana
Muin olana
Hamd olsun.

/Erdem Beyazit
 
Üst