En BÜyÜk Şİrk Budur.bu Dİnden Ve Taraftarlarindan Teberrİ İmandandir.

Katılım
4 Ara 2006
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Web sitesi
www.ehlisunnet.biz

Bil ki çirkin bir söz olan demokrasi kelimesinin aslı, Yunancadır. “Halk” anlamındaki “Diymos” ile, hüküm, otorite ya da kanun koyma anlamındaki Kratos kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Dolayısıyla “Demokrasi” kelimesinin tercümesi harfiyen şöyle olur: “Halkın egemenliği” veya “Halkın kanun koyması.”
Demokrasinin taraftarlarına göre, “Halkın egemenliği”, demokrasinin en büyük özelliğidir… Bu niteliğine binaen demokrasiyi sürekli överler. Muvahhid kardeşim! Onların övdükleri bu nitelik; İslam dinini, Tevhid dinini ortadan kaldıran küfür, şirk ve batılın özelliklerinden biridir… Yukarıda aktarmış olduğumuz gibi, insanların yaratılmasındaki, kitapların indirilmesindeki, peygamberlerin gönderilmesindeki en yüce esas ve İslam’daki en sağlam kulp, ibadetlerde Allahu Teala’yı birlemek ve O’ndan başkasına ibadet etmekten kaçınmaktır. Yasama konusunda itaatin Allah’a has kılınması da, bu yüce esasın kapsamındadır. Demokrasi taraftarlarının hayallerinde olduğu gibi, halkın egemen olması niteliğinin tam olarak uygulanıyor olması ile, günümüzde olduğu gibi egemenliğin, halkın belli kesimi ya da yönetim kadrosu için sözkonusu olması arasında herhangi bir fark yoktur. Demokrasi, her iki durumda da, göklerin ve yerin Rabbi olan Allahu Teala’ya küfürdür, şirktir, Tevhid dini ve peygamberlerin dinini yok saymaktır… Bunun nedenlerinden bazıları şunlardır:
Birincisi: Demokrasi, Allahu Teala’nın hükmü değil, çoğunluğun
ya da tağutun hükmüdür… Allahu Teala, Rasulü’ne
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisine indirilmiş olan şeriat ile
hükmetmesini emretmekte, çoğunluğun hevasına ve indirmiş olduğu bazı hükümleri uygulamaktan, kendisini saptırmaya çalışanlara tabi olmaktan da sakındırmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına da dikkat et.” Maide/49 ‘Demokrasi dini’ ve onun şirk yoluna gelince, ona kulluk yapanlar der ki: “Aralarında, halkın arzusuna göre hükmet, onların isteklerine uy. Onların isteklerini yerine getirmeye mani olacak her türlü şeyden sakın.” Dolayısıyla demokrasi, açık bir küfür ve Allahu Teala’ya açık bir şirktir. Bununla birlikte daha da hakikate bakıldığında, onların lisan-ı halleri ile şunu söyledikleri görülür:
“Onların aralarında tağutun ve tağutun dostlarının istekleriyle hükmet. Tağutun onayladığı ve kabul ettiği kanunları ortaya çıkar…”!!!
Bu açık bir sapıklıktır ve bellidir Üstelik o, Yaratan’a düşmanca şirktir...
İkincisi: Çünkü demokrasi, Allahu Teala’nın şeriatına
değil, anayasalara uygun olan çoğunluğun ve tağutun hükmüdür…
Kur’an’dan daha fazla önemsedikleri ve değer verdikleri
anayasalarında, kendi hükümlerinin, Allahu Teala’nın hükümlerinin
önünde ve kanunlarının da, Allahu Teala’nın kanunlarının
üzerinde hakim olduğu açıkca geçmektedir…Kuveyt anayasasının 6. maddesi: “Bütün otoritelerin kaynağı halktır.” 51.maddesi: “Kanun koyma yetkisi, yönetici ve anayasaya uygun olarak millet meclisine aittir.” Ürdün anayasasının 24. maddesi: “Otoritelerin kaynağı halktır.”
Demokrasi’de, anayasalarının metinlerine bağlı kalmadıkça ve maddelerine uygun olmadıkça, halkın isteği ve kanun koyması asla kabul edilmez. Zira onlara göre anayasa, çıkacak olan kanunların temeli ve bu kanunların ‘mukaddes kitabı’dır… Demokrasi dininde, Kur’an ayetlerine ya da Rasul’ün Sallallahu Aleyhi ve Sellem hadislerine itibar edilmez. Mukaddes kitapları olan anayasaya uygun olmadığı sürece, Kur’an’a ya da hadislere uygun olarak kanun ortaya koymak mümkün değildir. Allahu Teala şöyle buyurur:
“Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz (Allah’a ve ahirete gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün. Bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.” Nisa/59
Demokrasi dini ise şöyle der: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, sonradan konulan kanunlara ve anayasaya uygun biçimde, halka, meclise ve krala götürün.”
“Yuh size ve sizin Allah’tan başka taptıklarınıza! Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız?” 2 21 Enbiya/67. Kur’an-ı Kerim’de, Allahu Teala bize İbrahim’in, kavminin mabudlarının ve tağutlarının sefihliğini açıkladıktan sonra bunu söylediğini haber veriyor.
Dolayısıyla halk, kanunlar çıkaran şirk meclisi aracılığıyla ve demokrasi yoluyla Allahu Teala’nın şeriatıyla hükmetmeyi istese dahi, bu mümkün olmaz. Halkın isteklerinden de, sadece anayasa maddeleri ve metinlerine uygun olanlar için izin verilir. Çünkü anayasa, demokrasinin mukaddes kitabı, heva ve isteklerine uygun olarak tahrif edilmiş olan Tevrat ve İncil’leridir… Üçüncüsü: Demokrasi, kokuşmuş laikliğin meyvelerinden biridir. Zira laiklik, dini gündelik hayattan çıkarmak ya da dini, devlet ve hükümden ayırmak için ortaya atılmış olan bir küfür yoludur.
Demokrasi, halkın ya da halkın idaresini ele geçirmiş olan tağutun egemenliğidir… Hiçbir yönü ile Allahu Teala’nın egemenliği değildir. Demokrasi, anayasa maddelerine ve halkın isteklerine uygun olmadığı sürece, Allahu Teala’nın muhkem olan şeriatından herhangi bir hükme asla itibar etmez. Tabi ki gerek anayasa ve gerekse de halkın isteklerinden önce, yönetimdeki baş tağutun ve çevresindekilerinin isteklerine bakılır… Halkın tamamı, yönetimdeki tağuta ya da demokrasinin efendilerine; “Allah’ın indirdiğiyle hükmedilmek istiyoruz... Ne halkın, ne de onların temsilcilerinin ve yöneticilerinin kanun koyma hakkı yoktur… Mürtedlere karşı Allah’ın hadlerini uygulamak istiyoruz. Zina eden, hırsızlık yapan, içki içen kimse hakkında Allah’ın hükmünü uygulamak istiyoruz… Kadının örtünmesini ve iffetli olmasını istiyoruz… Fahişeliği, ahlaksızlığı, zinayı ve diğer kötü olan şeyleri yasaklamak istiyoruz…” demiş olsa dahi, derhal şöyle cevap verirler: “Bu talepleriniz, demokrasi dinine ve özgürlüğe aykırıdır…” Dolayısıyla demokrasinin özgürlük anlayışı, Allahu Teala’nın dini ve şeriatından ayrılmak ve bu şeriatın sınırlarını çiğnemekten ibarettir. Anayasa ve sonradan ortaya koydukları her türlü kokuşmuş kanunlar ise koruma altındadır. Hatta bu anayasa ve kanunlara düşman olan ve karşı gelenler cezalandırılır.
Helak olun, helak olun, helak olun...
Dilim kuruyuncaya kadar helak olun...
Ey muvahhid kardeşim! Demokrasi, Allahu Teala’nın dini dışında bir dindir… Demokrasi, tağutun egemenliğidir, Allahu Teala’nın egemenliği değil… Birbiri ile kavga eden ve ayrılık içerisinde olan farklı ilahların şeriatıdır; tek ve kahhar olan Allahu Teala’nın şeriatı değil… Halktan bu demokrasiyi kabul eden ve onunla uyum içerisinde olan kişi, yasama hakkını kendisinde görmüş olmaktadır. Ve bu yasaların tek ve kahhar olan Allahu Teala’nın şeriatından önde olduğunu kabul etmiş olur... Kişinin, demokrasi dininin bir gereği olarak yapılan seçimlere katılması halinde, bizzat kanun koyması ile koymaması ya da seçimlerin kazanılması ile kazanılmaması arasında hiçbir fark yoktur. Demokrasi dini üzere müşriklerle birlikte ilerlemek, egemenliğin ve yasama hakkının insanlara ait olduğunu, insanların egemenliğinin, Allahu Teala’nın, Kitabı’nın ve şeriatının egemenliğinden üstün olduğunu kabul etmek bizzat küfürdür, açık bir dalalettir ve Yaratan’a düşmanca şirk koşmadır. Demokrasi dininde halk, kendi içinden vekiller seçer. Her topluluk, cemaat ya da kabile, kendi istek ve arzularına uygun hükümler koymaları için birbirinden farklı rabler edinir. Bu seçmenlerden bazıları, fikir ve ideolojisine uygun olarak mabudunu ve kanun koyucusunu seçer. Bazıları, kabile ve milliyetçilik adına bu seçimlere katılır. Bazıları ise, Müslüman olduğunu iddia ettiği ve İslam adına olduğunu öne sürdüğü bir takım efendiler seçer... Bütün bunlar maalesef, Kuveyt, Ürdün, Mısır, Türkiye ve birçok ülkede vardır…
Halbuki Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden şeriat yapan ortakları mı vardır? Eğer ayırdedici söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm olunmuştu bile.” Şura/21
Aslında bu vekiller, putperest barınaklarında belli bir mevkide bulunan putlar, ibadet edilen mabudlar, kabul edilen sahte ilahlar konumundadırlar. Onlar ve onları seçenler, demokrasi dini ve anayasaya boyun eğmektedirler. Anayasanın maddelerine uygun olarak hüküm için onlara başvurulur ve onlar da anayasaya uygun olarak hüküm ve kanun koyarlar. Anayasadan da önce, onların bu kanunlarını onaylayan, doğrulayan, reddeden ya da kabul eden büyük putlarına, ilahlarına ve efendilerine başvururlar. Bu putun ismi ise, bazen kral olur bazen de cumhurbaşkanı… Ey muvahhid kardeşim, demokrasinin ve demokrasi dininin hakikatı budur… Demokrasi; tağutların dinidir, Allahu Teala’nın dini değil… Müşriklerin yoludur, rasullerin ve nebilerin yolu değil… Birbirleriyle çatışma içerisinde olan farklı ilahların ve rablerin şeriatıdır, tek ve kahhar olan Allahu Teala’nın şeriatı değil… “Darmadağınık bir çok rabler mi hayırlıdır, yoksa bir tek olan ve herşeyi hükmü ve iradesi altında tutan (kahhar olan) Allah mı? Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı bir takım isimlerden başkası değildir. Allah bunlara dair hiçbir delil indirmemiştir.
Hüküm ancak Allah’ındır. O kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru
din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Yusuf/39-40
“Allah ile birlikte bir ilah mı var? Allah, koştukları ortaklardan çok yücedir.” Neml/63
Ey Allah’ın kulu tercih sana ait… Ya Allahu Teala’nın dini, temiz şeriatı, aydınlığı ve dosdoğru yolu; ya da demokrasi dini, demokrasi şirki, küfrü, kapalı ve karışık yolu… Tek olan Allahu Teala’nın hükmü ya da tağutun hükmü…
“Doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tağutu inkar edip Allah’a iman ederse, sağlam kulpa yapışmıştır ki o hiçbir zaman kopmaz.” 3 2 Bakara/256
“De ki: (O) Rabbinizden gelen haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen kafir olsun. Gerçekten Biz zalimler için etrafını saran duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmış bir ateş hazırlamışızdır.” 1 18 Kehf/29
“Yoksa Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürüleceklerdir. De ki: Allah’a iman ettik. Bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Esbat’a indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere de iman ettik. Onların hiçbirinin arasında fark gözetmeyiz ve biz O’na teslim olanlarız. Kim İslam’dan başka bir din ararsa
ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette de en büyük zarara uğrayanlardandır.” Al-i İmran/ 83-85

DEMOKRASİ SAVUNUCULARININ ŞÜPHELERİNDEN BİRİSİ, DAVETİN MASLAHATI
Şirk parlamentoları ve bu parlamentoların üyeleri hakkında
batıl iddiaların sahipleri olan bu kimselerden bazıları ise, bu
parlamentolara katılmanın, İslami davetin yayılması açısından
birçok faydasının olduğunu söylemektedirler. Bu tür kişiler, “Allah’a
davet”, “Hakkı söylemek”, “Bazı kötülükleri bu meclisler
aracılığı ile değiştirmek ve davet ve davetçiler üzerindeki baskıları
azaltmak” gibi sloganlarla insanların önüne çıkmaktadırlar. Bu
meclislerin ve makamların Hristiyanlara ya da komünistlere
bırakılmaması gerektiğini söylerler. Hatta onlardan bazıları aşırıya
kaçar ve Allahu Teala’nın şeriatını hakim kılmanın tek yolunun bu
meclisler olduğunu iddia eder.
Buna karşılık biz deriz ki:
Dinin ve kulların maslahatlarını kim belirler ve bu maslahatları
hakkı ile bilen kimdir? Latif ve her şeyden haberdar olan
Allahu Teala mı? Yoksa siz mi?
Eğer, “Biz” diye cevap verirlerse, deriz ki: O zaman sizin
dininiz size, bizim dinimiz bize. Siz benim kulluk ettiğime kulluk
etmiyorsunuz. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.
Allahu Teala şöyle buyurur:
“Biz o Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” En’am/38
Allahu Teala, bu demokratları ve onların benzerlerini kötüleyerek
şöyle buyurur:
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” Kıyamet/36
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza
geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” Mü’minun/115
Bizim dinimizde ve akidemizde bu böyledir! Demokrasi
dini ve milletinde bu muhkem ayetlerin yeri yoktur, çünkü onlara
göre insanın kendisi kanun koyucudur… Onlar derler ki: Evet,
insan başıboş bırakıldı, onun din ve kanun koymada dilediğini
seçme, onaylama ve dilediğini de terketme konusunda mutlak bir
özgürlüğü vardır… Seçmiş olduğu bu kanunun Allah’ın Kitabı’na
uygun ya da karşı olup olmadığına önem vermezler. Ancak, küfür
olan anayasa ve kanunlarına aykırı olmamasına dikkat ederler.
“Yuh size ve sizin Allah’tan başka taptıklarınıza! Hala aklınızı
başınıza almayacak mısınız?” Enbiya/67
Eğer, “Evet, sınırları belirleyen, maslahatları en güzel şekilde
takdir eden Allahu Teala’dır. Çünkü insanları o yaratmıştır,
onların maslahatlarını en iyi O bilir. Zira Allahu Teala şöyle buyurur:
“O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır” En’am/103
derlerse; onlara sorarız: Allahu Teala’nın, Kitabı’nda belirlemiş
olduğu, onun için peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiş,
cihadı ve şehadeti teşri kılmış olduğu, İslam devletinin, kendisi
için kurulduğu en büyük maslahat nedir ey hilafet davetçileri?
İkincil meseleler ile uğraşmayı bırakın! Oturun, dininizin
aslını öğrenin. Kendisini bilmeksizin ve gerçekleştirmeksizin davetin,
cihadın ve şehitliğin kabul olunmayacağı “La İlahe İllallah”ın
anlamını öğrenin…
Eğer, “Varolan en büyük maslahat, Tevhid’in Allahu
Teala’ya has kılınması, O’na karşı olan ve O’nu ortadan kaldıran
şirk ve putperestlikten kaçınılması” derlerse, onlara şunu söyleriz:
Bu ikrarınız ile, Allah’ın dini dışında bir din (demokrasi) üzerinde
tağutlarla birlikte ilerlemenizi, Allah’ın emri dışında bir şeyi kabul
etmenizi, ona saygı göstermenizi, bir olan Allah ile birlikte kanun
koyan farklı rabler edinmenizi nasıl bağdaştıracağız… Sizler,
ikincil bir takım maslahatları elde edebilmek için, Tevhid ve
tağutu inkar olan en büyük maslahatı yok etmektesiniz. Küfür
olan demokrasi dini dışında hangi mizan, hangi akıl, hangi şeriat
ve hangi din bunu kabul eder?
Yine onlardan bazıları bu şirk meclislerinin “maslahat-ı
mürsele”den olduğunu iddia etmektedirler. Halbuki fıkıh usulünde
maslahat-ı mürseleyi kabul edenler şöyle bir şart belirtmektedirler:
“Kitap ve Sünnet’te her hangi bir nassın bulunmaması
halinde maslahat-ı mürsele ile amel olunabilir.” Buna göre onlar,
Kitap ve Sünnet’te şirki ve küfrü yasaklayan deliller olmadığını mı
iddia ediyorlar?...
İslam davetinin esası olan Tevhid ve tağutu inkarı yok ettikten
sonra, bu şirk meclislerinde hangi hakkı haykıracaklar ve
hangi hakka insanları davet edecekler? Bu en temel esas ve en
temel maslahat yok edildikten sonra, İslam adına dinin cüz’i ve
tali olan meseleleri hakkında mı mücadele edeceksiniz?
Sonra, içkinin yasaklanması gibi, bu cüz’i ve tali meseleler
hakkında mücadele ederken, yasaklanması talebiniz için sunduğunuz
dayanak nedir? Bu dayanağınız Allah ve Rasulü’nün sözleri
midir? Hayır, sizin dayanaklarınız demokrasi dininin kutsal
kitabı olan anayasa ve kanunlardır. “Anayasanın şu maddesine
aykırı, anayasının bu maddesine aykırı” demekten başka hiçbir
dayanağınız yoktur. Dolayısıyla yolu bu olan bir kişinin, Tevhid’i
gerçekleştirdiği ve tağutu inkar ettiği söylenebilir mi? Allahu Teala
şöyle buyurur:
“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini
ileri sürenleri görmedin mi? Tağuta iman etmemeleri kendilerine
emrolunduğu halde, tağutun önünde muhakemeleşmek
istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” Nisa/60
Bize cevap verin… Küfür ve şirk yolları dışında bu putperest
barınaklarında kanun koymak mümkün müdür? Bunun küfür
ve yasaklanmış bir yol olduğunu bilmiyor musunuz?… Bu barınakların
birinde, hedeflediğin bir kanun maddesinin çıkarılmasında
başarılı olsan dahi, bu Allah’ın hükmü olmayacaktır, aksine
anayasanın, halkın ve çoğunluğun hükmü olacaktır… Allah’ın
hükmü, ancak Allah’ın sözüne, onun şeriatına ve kulluğuna teslim
olduğunda olacaktır. Demokrasi dinine, anayasa hükmüne,
halkın ve çoğunluğun hevasına teslim olunursa, çıkan kanunlardan
bazıları Allah’ın hükmüne uygun dahi olsa, asıl itibari ile
tağutun hükmü olacaktır. Allah Teala “Hüküm ancak Allah’ındır”
Yusuf/40 ve 67 buyurmaktadır, “Hüküm ancak halkındır” buyurmamaktadır.
Yine Allahu Teala “Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma” 2 5 Maide/49
buyurmaktadır, “Allah’ın indirdiği hükmün bir benzeri ile” veya “İnsanlar arasında kanun
ve anayasanın belirttiği gibi hükmet” buyurmamaktadır. Sonra siz, şirk parlamentoları vasıtası ile gerçekleştirmeyi
düşündüğünüz hedeflerinizin ne kadarına ulaştınız? Başlarınızı kuma mı gömüyorsunuz… Çevrenizde size benzeyen kimselerin sonlarının nasıl olduğuna bakmıyor musunuz? Bu durumlardan hiç ibret almıyor musunuz? İşte Cezayir, Kuveyt, Mısır ve diğerleri…
Bu meclislerin tağutun elinde bir oyuncak olduğunu, dilediği zaman açıp, dilediği zaman kapatacağını ve dilediği zaman tamamen ortadan kaldıracağını, tağut onaylayıncaya ve kabul edinceye kadar herhangi bir kanunun çıkartılamayacağını kabul etmiyor musunuz? Neden bu açık küfür ve alçaklık üzerinde ısrar ediyorsunuz?
Bütün bunlara rağmen “Bu meclisleri nasıl olur da komünistlere,
Hristiyanlara ya da diğer inkarcılara bırakırız?” diyorlar.
Yazıklar olsun size...Allahu Teala şöyle buyurur:
“Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Şüphesiz onlar Allah’a
hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiçbir nasip
bırakmamak istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.” Al-i İmran/176
Eğer siz inkarcılar topluluğuna katılmak istiyorsanız, onların
küfrüne ve şirkine ortak olun! Ancak şunu da bilin ki, onların
küfrüne ve şirkine ortak olmanız sadece dünya ile sınırlı kalmayacak.
Bilakis ahirette uğrayacakları azap konusunda da onlara
katılacaksınız... Allahu Teala şöyle buyurur:
“O, size Kitap’ta şunu indirdi: Allah’ın ayetlerinin inkar
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz vakit onlar başka bir
söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın. Çünkü o zaman siz
de onlar gibi olursunuz. Doğrusu Allah münafıkları da kafirleri de
cehennemde biraraya toplayacaktır.” Nisa/140
Bütün bunlardan sonra, neden küfür yollarından medet
umuyorsunuz… Onu, sahipleri olan tağutlara bırakın… Bütün bu
batıl yollardan kaçının... Müşriklerden olmayan, hanif olarak
İbrahim’in dinine uyun ki İbrahim asla müşriklerden değildi…
Hapishane parmaklıklarının arkasında müstaz’af konumda olan Yusuf’un Aleyhisselam dediği gibi deyin:
“Gerçekten ben Allah’a iman etmeyen ve kendileri ahireti
inkar eden bir kavmin dinini terkettim. Atalarım İbrahim, İshak ve
Yakup’un dinine uydum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız,
yapabileceğimiz bir iş değildir. Bu hem bize, hem insanlara
Allah’ın lütuf ve keremindendir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” İşte apaçık hak budur; ancak insanların çoğu bilmez… Yusuf/37-38
“Andolsun ki Biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” diye bir peygamber göndermişizdir.” Nahl/36
“Ey zindan arkadaşlarım! Darmadağınık bir çok rabler mi hayırlıdır, yoksa bir tek olan ve herşeyi hükmü ve iradesi altında tutan (kahhar olan) Allah mı? Sizin O’nu bırakıp da taptıklarınız, kendinizin ve babalarınızın adlandırdığı bir takım isimlerden başkası değildir. Allah bunlara dair hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır. O kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Yusuf/39-40
Vakit geçmeden tağutlar ve onların şirkinden uzaklaşın… Pişmanlığın ve hüsranın fayda etmeyeceği o büyük gün gelmeden önce bundan kaçının… “Uyanlar: “Keşke bizim için dünyaya bir dönüş olsa da,
bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak” derler. Böylece Allah onlara, hasretini çekecekleri işlerini gösterir. Onlar cehennemden çıkmayacaklardır.” Bakara/167
Tağutlardan ve onların şirk yollarından uzaklaşın ve eğer
İbrahim’in dini ve peygamberlerin yolu üzerinde iseniz, demokrasi ehline şu sözleri söyleyin:

Ey sonradan konulan kanunların ve yeryüzü anayasalarının
kulları…
Ey demokrasi dininin taraftarları…
Ey kanun koyan Rabler…
Biz sizden ve sizin dininizden Allah’a sığınırız…
Sizi, sizin şirk anayasalarınızı ve putperest meclislerinizi
inkar ediyoruz…
Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar
ebedi bir düşmanlık ve öfke başlamıştır…
Ebu Muhammed Asım El-Makdisi.

BUNLARI ÖĞRENEN BİR MÜ'MİN'E DÜŞEN ARTIK ADI NE OLURSA OLSUN BU SİSTEMLE YÖNETECEK OLAN BÜTÜN PARTİLERİ RED ETMEKTİR (SAADET VE AK'TA DAHİL) VE OYLARI İLE ONLARI DESTEKLEMEMEKTİR.
 
Üst