Elli Iki Gün

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
Alemlerin Rabbi olan Allah
Bir peygamber gönderecekse eğer
Yıldızlarla duyurdu bu haberi
Kamer menzillerinde üç yıldız doğa,


Şimdi son kez doğacak yıldızlar
Müjde üstüne müjde
Nur üstüne nur gibi,
Şimdi son kez müjdeleyecek
O son aziz Peygamberi…

Elli iki gün var…
Hane-i Saadet’te hüzün ve sevinç iç içe
Tesellisini bekliyor annelerin annesi,
Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla
İncisini bekliyor
Belki o minik kalp atışlarını duyuyor.
Belki gözyaşı döküyor,
Babasız dünyaya geleceğine,
Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz. Amine…
Tam elli iki gün var.
Ve yıldızlarında ötesinde hazırlıklar…
Kuşlar var,
Kuşlar…
Bakışlarıyla mesafeler aşmakta…
Kuşlar;
Dünyadan çok uzakta;
Ama hızla dünyaya yaklaşmakta…

Tam elli iki gün var…
Mekke-i Mükerreme’de bir felaket haberi;
Yemen valisi Ebrehe, Kabe’ye saldıracak!
Abdülmuttalib’in alınan iki yüz devesi…
Mekke reisi, develerini istiyor,
Kabe’nin sahibi Kabeyi koruyor!

Ebrehe öfkeli; ‘Onu bana karşı kimse koruyamaz’ diyor.
Kureyş’in Ulusu son sözünü söylüyor;
Ben Ona karışmam, işte Sen işte O…
Elli iki gün var…
Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına
Mekke boşaltılır, Harem-i Şerif mahsun, Abdülmuttalib mahsun…
Kureyş’in Ulusu Kabenin halkasına tutunur,
İlahi, dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru…
Kabe’yi ve Kabe Halkını Koru…

…Ve ardından O’da yürür Dağlara,

Bir tek örtüsü kalır Kabe’nin
Yemen alacası bir örtü…
Hane-i Saadet yalnız, makam-i İbrahim yalnız…
Hicri İsmail, Hacer-ül Esvet,
Ve Kabe-i Muazzama yapayalnız…

Ve Kuşlar;
Ayak yapılarından belli ki, sadece uçmak için yaratılmışlar,
Bir yere kesinlikle konmayacaklar…
Kuşlar… hızla dünya semasına yaklaşmakta.

Elli iki gün var…
Muassaf vadisinde Ebrehe’nin ordusu,
En önde devasa bir fil, ardında altmış bin sefil,
Kabe’yi yıkmak için harekete geçiyor.
Daha adımını atmadan fil, Ebrehe’nin yol göstericisi Tufeyl,
Yaklaşıp kulağına bir şeyler fısıldıyor…

‘Mamut, sağ ve selametle geldiğin yere dön!,
Çünkü sen, Allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin…’
Ve Tufeyl’de çekilir dağlara…
Ve fil dizlei üstüne çöker… orduda bir kargaşa.
ne oldu bu file?, yönü başka tarafa çevrilince koşuyor,
Hem de delice bir süratle…
Ama Kabe’ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne.
Ucu sivri demirler sokuluyor burnuna, Mamut kalksın ve yürüsün diye,
Ama nafile…
Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı,
Kapkara bir bulut gibi, deniz üzerinden git gide yaklaşan,
Yaklaştıkca netleşen bir karartı…
Ve dehşetle açılan gözler…

Ve sapsarı kesilen yüzler…
Bir ses:
‘Dayana bilecekseniz bakın’ diyor. Çünkü,
Gökten Ebabiller yağıyor…

Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar, irili ufaklı, bölük bölük, fırka fırka,
Birbiri ardınca,
Başları vahşi hayvanların başı gibi, gagalarında ve ayaklarında taşlar,
Pişirilmiş çamurdan.
Kanatları benek benek karbeyazı,
O ilahi nur’dan, ve alınlarında bir yazı…
EL KAHHAR

Belli ki azap için yaratılmışlar.
İşte başlıyor azap…
Ebrehe ile altmışbin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar…
Taşlaşmış yürekleri söküp çıkaran taşlar.

Elli iki gün var,
Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil.
Ve haykırıyor Kabe;

Hani nerede ordunuz?
Hani gururlanıyordunuz?
Hani kaçış yurdunuz?
Hem nereye kaçıyorsunuz?…

Takip eden Allah, nereye kaçıcaksınız?
Takip eden Allah…

Bu gün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak.
Ebrehe malup, galip olan Allah,
Biliniz ki sonunuz alevli bir ahtır.
İntikam alanların en hayırlısı Allah’tır.

Yarabbi;
Bu gün ve bu günden sonra,
Eğer bir Ebrehe ruhu, toplayıp ordusunu, yürürse haremine…
Ne olur Ebabillerini gönderme.
Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpde duruncaya dek gönderme kuşlarını.

O gün dağlara çekilen halk,
Nasıl korku içinde izlediyse Onları,
Bu gün Ebabiller izlesin bizi,
Ve yeryüzü duysun sesimizi…

Kabe’i Muazzamanın koruyucusu biziz,
Çünkü biz Ümmeti Muhammediz…

Ebabiller uzaklaşırkan Mekke’den
Kabe’i Muazzama Gönüller Sultanı’nı bekkliyor.
Anneler Anne’si Gül’ünü bekliyor…

Tam elli iki gün var…

Dursun Ali Erzincanlı
 
Üst