Elbet Bir Gün! Kötülüğü Cezalandırmak Bir İyiliktir

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Naber kaynatasız.

Yapacak daha iyi bir işin yoksa oku, öyle çok büyük şeyler vadetmiyorum sana, şöyle bir-iki laf edeceğim.

Üniversite hazırlık sınıfındaydım yıllar önce, üniversite hazırlık da lise 5 gibi bir şeydir anasını satayım, iğrenç bir şey böyle. Hoca yoklama alır, ilkokul çocuğuymuşsun gibi ödev kontrolü yapar. Her neyse, bir gün hafif burnum akıyordu, hafif de boğazım ağrıyordu, böyle hasta değildim ama hasta olacak gibiydim. Sınıftan bir kız elimdeki pet şişedeki sudan içmek istedi, hayır diyemeyen bir embesil olduğum için verdim suyumu. O zamanlar da yarı inançlıydım ama içimden "inşallah bir şey olmaz" diye mırıldandım o suyu verirken.

O zaman fark etmedim bunu ama yıllar sonra fark ettim ki, ben aslında rol yapıyordum. Benim amacım iyi bir insan olmak değil, diğer insanlara iyi bir insanmış gibi gözükmekti.

Zira esas amacım iyi biri olmak olsaydı, ben "acaba suyunu bile vermek istemeyen pinti bir kişi durumuna düşer miyim?" tereddütüne kapılmadan "hastayım, veremem" demeliydim. Oysaki ben, karşımdakinin beni iyi biri sanması için rol yapıyordum, ona iyilikten çok kötülük etmiştim o suyu vermekle.

Kız sonra hasta falan olmadı ama ben yine de unutamadım yediğim o haltı.

En son Kuran'la ilgili uzun bir yazı yazmıştım ya, bu yazının üstüne "keşke yazmasaydın, insanların önyargıları var zaten, diğer yazdıklarını da okumayacaklar" gibi tepkiler aldım.

Bak hacım, ben biliyorum ki şu an Lady Gaga'nın son klibiyle ilgili bir yazı yazsam –ki çok güzel yazarım- acayip okunur o yazı. Fakat mesele o değil.

Zaman zaman yanlış şeyler söylemiş olabilirim ama ben size hiçbir zaman yalan söylemedim, bu fark önemli. Yine aynı samimiyetle bir şey anlatacağım.

Bir gün ben geberip gideceğim ve anamın babamın kim olduğundan daha da emin olduğum "o saat" gelip çatacak. Ne zaman bilmiyorum, ama o gün eninde sonunda gelecek. O gün ne olacak biliyor musun? Ben diriltilip sorguya çekileceğim ve bana o gün belki de şunlar söylenecek, "Sen 6 yaşındaydın, Karagümrük'te kirada oturuyordunuz ve babanın 6 aylık ömrü kaldığını öğrendin. Evin tek çalışanı baban olmasına rağmen hastanelere ve babanı ameliyat etmek için bilenen kasap doktorlara paralar yağdırdınız. Baban esas mesleğini yapmayı bıraktı, daha hafif işlerde çalışmaya başladı ve buna rağmen sen, tek bir gün bile başkasına muhtaç duruma düşmedin. Hatta ilkokul 5'e gittiğinde sana Playstation alınmıştı ki o zamanlarda bir çocuğun sahip olabileceği en lüks şey bir Playstation'dı. Sonra 6 ay yaşar dedikleri baban, bir şekilde sen 18 yaşına gelene kadar yaşadı. Senin baban parasızlık yüzünden üniversiteye gidemedi, hatta liseyi bile bitiremedi ki okumayı deliler gibi seven bir insandı. Ne gariptir ki senin baban, senin üniversiteye girdiğini gördükten birkaç hafta sonra öldü. Yine ne gariptir ki sen, o ÖSS'ye oturup 2 saat bile ders çalışmadan iyi bir derece yaptın. Hayatın boyunca ekmek elden su gölden yaşadın. Üniversiteye de girdin, bir it gibi yaşadın. Sonra nasıl olduysa, birdenbire sen kendi başına bir şeyler okumaya başladın. Bir sürü şey okudun, fakat en önemlisi Kuran'ı okudun. Müslüman olmaya karar verdin ve namaz kılmaya bile başladın. Hatta bazı şeylere tövbe bile ettin. Oysaki sen bunlara o kadar uzaktın ki... Ve sen o yaşına kadar -belki bundan sonra da -, tek bir gün bile Allah'tan başka kimseye muhtaç olmayacak şekilde yaşadın. Peki, şimdi soruyoruz sana, bunun karşılığında ne yaptın?"

İşte ben o gün boynumu bükerek "insanlardan korktum, insanların tepkisinden çekindim" veya "işlerim vardı Allah'ım" diyebilecek büyüklükte bir gerizekâlı olmayı reddediyorum kaynatasız.

Çok denyo bir herifim, maalesef ki öyleyim, ama o kadar da gerizekâlı değilim. Ben yıllarca rol yaptım bu hayatta, "insanlar hakkımda ne der" diye kasılıp durdum, fakat sonra bıktım bu durumdan.
Rol yaparak geçmez koca bir ömür, anasını satim dedim.

Ben bu hayatta hiçbir şeyi başarmış görmüyorum kendimi ki zaten başarmadım da. CV dolduracak olsam kalem bile oynatamam , inan bana.

Fakat "hiçbir şey yapmamak" ve "çabalamak" arasında bir fark olduğunu da biliyorum. Bunun farkındayım.

Hani gökyüzüne veya açık renkli bir duvara baktığında uçuşan siyah noktalar görürsün. O siyah noktalar ölü göz hücreleridir aslında ve o siyah nokta şeklinde gördüğün hücreleri tam olarak karşında görmeyi başaramazsın çoğu zaman. Zira sen göz bebeğini nereye oynatırsan oynat, o siyah noktalar da aynı yönde hareket eder.

İşte bu hayat da öyle bir yer anasını satayım, o siyah noktalar gibi. Ne kadar uğraşırsan uğraş, o uğraşın ve çabanın bir sonu olmayacak, zira o siyah nokta sürekli kaçıp duracak.

Fakat önemli olan husus şu ki, senin o çabalarını gören birisi var.

Sen bu dünyada bir şeyler başarabildin mi, sonuçlarını görebildin mi, bunun o kadar da önemi yok. Zira nasılsa sonu var bu dünyanın. Bu dünyada ölüm var.

O sebeple şunu söyleyebilirim size, bu hayatta özünüzden, kim olduğunuzdan ve ne yapmanız gerektiğinden utanmayın.

Ben kimseye nasihat verebilecek kapasitede birisi değilim, ama verebilecek tek bir tavsiye hakkım olsa şunu söylerdim karşımdakine: "utanma lan, utanma".

Utanma kaynatasız, yalnız değilsin. Kafayı en az senin kadar sıyırmış başkaları da var. Hem de çok var, fakat sesleri çıkmıyor, çünkü utanıyorlar.

Topluluk içerisinde insanlara soracak olsan "idam bir insanlık suçudur" derler.

Fakat "Barda" filmini seyreden herkes, gençlere tecavüz eden adamların hapishaneye girince şişlenmelerine içten içe sevinir bu hayatta.

Zira insanlar bu hayatta rol yaparlar. Topluluk içinde, insanların arasında, tanımadığı veya az tanıdığı kişiler arasında rol yapar herkes.

Son bir örnek verip kapatıyorum mevzuyu.

"Allah sonsuz merhamet sahibiyse neden kullarını cehenneme atıyor?" sorusu çok geliyordur aklınıza, zira aldığım mail'lerde, spiritüalist insanlarda, hatta akademik kariyeri olan profesörlerde bile görüyorum bu sorunun sorulduğunu.

Allah kullarını neden cehenneme atıyor biliyor musunuz?

Münevver Karabulut'u canice öldüren Cem Garipoğlu'nun annesi, oğlunun ceza almasını istemez. Zira o bir annedir ve ne olursa olsun oğlunun iyiliğini ister.

Zira Cem Garipoğlu'nun annesi "merhametli" değil, duygusaldır.

Oysaki Cem Garipoğlu'nun annesi "merhametli" olsaydı, oğlunun ceza almasını isterdi.

Cem Garipoğlu'nun annesi düşünemez karşı taraftaki annenin neler hissettiğini, kendi annelik içgüdüsü daha baskın gelir. O sadece kendi oğlunun menfaatini ister, başka evlatlarınki ikinci planda gelir ona, geniş düşünemez.

İşte Allah, bir insani zaaf olan "duygusallığa" sahip değildir. Evet Allah çok merhametlidir, fakat Allah aynı zamanda adildir.

Nasıl ki iyiliği ödüllendirmek bir iyilikse, kötülüğü cezalandırmak da bir iyiliktir.

Yani senin anlayacağın kaynatasız, kötülüğü cezalandırmak da iyilikten gelir.

Yoksa sizler hakimlerin ve mahkemelerin olmaması gerektiğini mi savunuyorsunuz? "Hakimler, kötüleri cezalandırmakla kötülük yapıyor" mu diyorsunuz?

Ne gariptir ki Tin suresi 8. ayet de şöyle der
"Allah, yargıçların en güzel hüküm vereni değil midir?"

Bence öyledir paşam ehehe.

Ulan denyo, çok kafa yoruyorsun bu din mevzularına diyorsan da, yoruyorum moruk. Ben buyum ve hayatımda belki de ilk defa halimden memnunum.

Sapmamak dileğiyle, kaynataya selamlar.

michaelsikkofield
 
Üst