Düşmanı gösteriyorlar, ona saydırıyoruz // Saliha Sultan

Leylifer

Kıdemli Üye
Katılım
7 Ocak 2011
Mesajlar
5,987
Tepkime puanı
1,626
Puanları
113
Maddeyle münasebetimiz arttıkça, insanla ilişkimiz kesiliyor. Elimizdeki telefon yanı başımızdaki insanın gözlerinin içine bakmaktan; önümüzdeki bilgisayarda açılı pencere, odamızın penceresinden sokağa bakmaktan alıkoyuyor bizi. Televizyonda gördüğümüz insanı nerede görsek tanıyoruz, her sabah bindiğimiz minibüsün şoförü belki yan komşumuz, bilemiyoruz.
Maddenin etrafımıza ördüğü çelik ağlara takılıp kaldığımızda, hayat bir balık gibi kayıp gidiyor ellerimizden. Güneş her gün fıtratına uygun doğup, battığı halde; biz sadece karanlığı hatırlıyoruz. Hem güneş, bilincimizde en yüksek faktörlü kremlerle korunmamız gereken bir şeydir artık.
Maddeyle münasebetimiz arttıkça, işaret parmağımız güçleniyor. Aklımız, insafımız, vicdanımız zayıflıyor. Kendi ellerimizle kurup, krallığımızı ilan ettiğimiz sanal bir dünyada buyruklar veriyoruz insanlığa. Camdan bir fanusun ardındaki dar alandan uzun söylevler çekiyoruz. Sözlerimiz parmaklara dokunuyor lakin kimsenin kalbine dokunmuyor.
Sanal dünyaya bağlandıkça, insandan öyle kopuyoruz ki; daha dün övündüğümüz, övdüğümüz insan bir başkası işaret parmağıyla gösterdiğinde bir yabancı haline geliyor. İsmet Özel’in deyimiyle; “Düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz.” Saldırmak da değil; sadece saydırıyoruz…
Sonra atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Ben at dediysem, siz bizi sanal dünyaya hapseden mucitleri anlayın. İnsanlık Ortadoğu’da her gün güneş kızıllığında batarken, bizi kanlı resimleri duvarlarımıza yerleştirdikçe duyarlı insanlar olacağımıza inandıranları. Mukaddesata hakareti sanat boyasına bulayarak önümüze sürüp, bizi olumlu veya olumsuz sözlerimizle bir şekilde çirkinliğin resminin bir figürü yapanları. Kaloriferli evlerimizden soğuktan donmuş çocuk bedenlerinin fotoğraflarını paylaşarak buz kesmiş bir kalbi ısıtacağımızı sandıranları. Gösterdikleri düşmanı anında linç ettiğimizde oturduğumuz yerden level atlayacağımızı anlatanları. İnsana kötülüğün sesini yükseltmeye çalıştığı korosuna katıldığımızda bize yeryüzünde cenneti vadedenleri anlayın.
Anlayın işte… İnsanla aramıza kurulan barikatlarda oyalandıkça, maddenin buyurduklarının kölesi oldukça; güneş yüzümüze değmeden doğup batıyor. İçine düştüğümüz karanlığı işaret parmaklarımız aydınlatamıyor. Ellerimizle kurduğumuz dünyanın çelik kabloları yanı başımızdakinin kalbine ulaşmıyor. Mazlumun adı her gün değişiyor, resmi duvarlarda hep aynı kızıllıkta kalıyor.
Anlayın işte… Gün geçtikçe
artan insansızlığımız insanı yaralıyor…


http://www.gazetevahdet.com/dusmani-gosteriyorlar-ona-saydiriyoruz-690yy.htm
 
Üst