Risale-i Nur Talebesi
Diyar-ı Bekirli
- Katılım
- 30 Haz 2006
- Mesajlar
- 1,460
- Tepkime puanı
- 11
- Puanları
- 0
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ
İbrahim: "Siz Âlemlerin Rabbini ne sanıyorsunuz?" Derken yıldızlara bir göz attı. Sonra "Ben hastayım" dedi.
Sâffât Sûresi: 87-89
10.12.2006
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Güçsüzleriniz olmasa, siz yardıma mazhar olabilir ve rızıklanabilir miydiniz?
Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3827
10.12.2006
Dinin emirlerinde müsamaha ile medenîlere yanaşmayın
İ’lem eyyühe’l-aziz!
“Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuştu. Ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım” mealinde olan şiirin şümulüne dahilim. Çünkü gençliğimde en yüksek bir intibah şahikasına çıktığımı sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki, o intibah, intibah değilmiş. Ancak, uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaretmiş. Binaenaleyh, medenîlerin iftiharla dem vurdukları tenevvür-ü intibahları, benim gençlik zamanımdaki intibah kabilinden olsa gerektir.
Onların misâli, rüyasında güya uyanıp, rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Halbuki, rüyasında onun o intibahı uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir; yarı buçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?
Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünkü, aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz, veya dalâlete düşer, boğulursunuz.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Mâsiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünkü, o mâsiyete devam eden, ülfet peyda eder, sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mûcip olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı ve gerek dârü’l-ikabı inkâra sebep olur.
Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle, o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hattâ şiddet-i hacâletten, yevm-i hesabın gelmeyeceğini temenni eder. Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder. En nihayet nedâmet edip terk etmeyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur, gider. El-iyâzü Billâh
Mesnevî-i Nuriye, s. 107
Lügatçe:
umûr-u diniye: Dinî emirler, dine ait işler.
teşebbüh: Benzeme, zorla benzemeye çalışma.
hatt-ı muvasala: Birbirine kavuşup buluşma ve birleşme yeri. Biriyle münasebet kurabilme yolu.
iltihak: Karışma, katılma, eklenme.
dalâlet: İman ve İslâmiyetten ayrılmak.
şümul: İçine alma, kaplama.
intibah: Uyanıklık, uyanma.
tenevvür-ü intibah: Uyanarak aydınlanma.
nâim: Uyuyan.
i’lem eyyühe’l-aziz: Bil ey aziz.
mâsiyet: Günah.
ikab: Şiddetli azap, ceza.
dârü’l-ikab: Azap yeri.
terettüp: Sıralanmak, gerekmek, netice olarak çıkmak.
yevm-i hesab: Hesab günü; Mahşer.
Bediüzzaman Said NURSÎ
10.12.2006
kaynak:Yeni asya gazetesi
__________________
İbrahim: "Siz Âlemlerin Rabbini ne sanıyorsunuz?" Derken yıldızlara bir göz attı. Sonra "Ben hastayım" dedi.
Sâffât Sûresi: 87-89
10.12.2006
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Güçsüzleriniz olmasa, siz yardıma mazhar olabilir ve rızıklanabilir miydiniz?
Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3827
10.12.2006
Dinin emirlerinde müsamaha ile medenîlere yanaşmayın
İ’lem eyyühe’l-aziz!
“Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuştu. Ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım” mealinde olan şiirin şümulüne dahilim. Çünkü gençliğimde en yüksek bir intibah şahikasına çıktığımı sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki, o intibah, intibah değilmiş. Ancak, uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaretmiş. Binaenaleyh, medenîlerin iftiharla dem vurdukları tenevvür-ü intibahları, benim gençlik zamanımdaki intibah kabilinden olsa gerektir.
Onların misâli, rüyasında güya uyanıp, rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Halbuki, rüyasında onun o intibahı uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir; yarı buçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?
Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünkü, aramızdaki dere pek derindir; doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz, veya dalâlete düşer, boğulursunuz.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Mâsiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünkü, o mâsiyete devam eden, ülfet peyda eder, sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetinin ikaba mûcip olmadığını temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı ve gerek dârü’l-ikabı inkâra sebep olur.
Ve keza, mâsiyete terettüp eden hacâletten dolayı, o mâsiyetin mâsiyet olmadığını iddia etmekle, o mâsiyete muttali olan melekleri bile inkâr eder. Hattâ şiddet-i hacâletten, yevm-i hesabın gelmeyeceğini temenni eder. Şayet yevm-i hesabı nefyeden ednâ bir vehmi bulursa, o vehmi kocaman bir bürhan addeder. En nihayet nedâmet edip terk etmeyenlerin kalbi küsufa tutulur, mahvolur, gider. El-iyâzü Billâh
Mesnevî-i Nuriye, s. 107
Lügatçe:
umûr-u diniye: Dinî emirler, dine ait işler.
teşebbüh: Benzeme, zorla benzemeye çalışma.
hatt-ı muvasala: Birbirine kavuşup buluşma ve birleşme yeri. Biriyle münasebet kurabilme yolu.
iltihak: Karışma, katılma, eklenme.
dalâlet: İman ve İslâmiyetten ayrılmak.
şümul: İçine alma, kaplama.
intibah: Uyanıklık, uyanma.
tenevvür-ü intibah: Uyanarak aydınlanma.
nâim: Uyuyan.
i’lem eyyühe’l-aziz: Bil ey aziz.
mâsiyet: Günah.
ikab: Şiddetli azap, ceza.
dârü’l-ikab: Azap yeri.
terettüp: Sıralanmak, gerekmek, netice olarak çıkmak.
yevm-i hesab: Hesab günü; Mahşer.
Bediüzzaman Said NURSÎ
10.12.2006
kaynak:Yeni asya gazetesi
__________________