dedekorkut1
Doçent
ÇİFT YARATILIŞ MUCİZESİ
SELİM GÜRBÜZER
Her şey zıddıyla bilinir sözü yaratılışın çiftler üzerine kurulduğunun bir göstergesidir zaten. Dahası on sekiz bin âlemde nice bilmediğimiz çiftler söz konusudur. Neyse ki kâinatta sayısını bilmediğimiz nice canlı cansız her bir çiftin manyetik etkileşimlerinden kopan gürültülerini kulağımızın belli bir frekans aralığına endekslenmiş olması hasebiyle pek işitmiyoruz. Bu yüzden bu gürültü kıyametinden uzak bir halde sonsuzluğun sahibi olan Yüce Allah'ın mükemmel sanatını seyre daldığımızdan dolayı ne kadar şükretsek azdır. Bakınız Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Mucizül Beyanda; ‘O Allah ki, her şeyden münezzehtir. Arzın bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha nice bilmediklerinizden bütün çiftleri yaratmıştır’ (Yasin suresi, 36) diye beyan buyurmakla çiftler gerçeğine işaret etmiştir.
Malumunuz 40 voltun altındaki akım hafif akımdır. Bir insanın vücuduna 1 amper akım verildiğinde (1/4- 250 mA) sinir sisteminin hemen alarma geçeceği muhakkak. Zira sinir hücrelerinin dış yüzeyi pozitif ve iç yüzeyinin negatif elektron yüklü olması yönüyle de çift başlı yük teşkil ederler. Öyle ki sinir hücrelerinin bu çift başlı yüklü olması sayesinde bir bakıyorsun hücre içeresinde 60–70 mili volt elektrik akımla çok rahatlıkla iletişim sağlanabiliyor. Aslında vücudumuzun hemen her alanı elektrik kablo ağıyla donatılmıştır dersek yeridir. Zira vücudumuzun sarıp sarmalayan sinirlerimiz elektrik kablosunun misyonunu yüklenmiş bir halde görev ifa etmektelerdir. Düşünebiliyor musunuz vücut içerisinde ister hücreler arasında ister dokular arasında ister organlar arasında isterse tüm vücudu kapsayacak bir iletişimde volt’un binde birine tekabül eden bir elektrik akımı sinir hücresinin eşik değerini aşan sinyaller karşısında gelen mesajının niteliğine göre ya ‘evet’ kodunda ya da ‘hayır’ kodunda cevabi karşılığını bulabiliyor. Şayet sinir hücrelerinin herhangi bir mesajla uyarılma durumu söz konusu olmazsa ne evet ne de hayır kodunda refleks göstermeyip nötr halde kalacaktır. Ne zamanki sinir hücreleri stabil halden uyarılıp aktif hale geçer, işte o zaman sodyum iyonlarının hücre zarından iç kısma doğru adeta cepheden cepheye akın yaptıkları görülecektir. Böylece bu durumda uyarılan nokta negatifleşecektir. Bu bir anlamda iç ve dışın birbirine zıt pozisyonda iyonlaşmasıyla birlikte elektrik akımının meydana gelmesi hadisesidir Ve oluşan bu elektriklenme aynı zamanda elektrik akımının sinir hücresinin dendritinden aksona doğru akmasıyla birlikte tüm vücut hücrelerine sirayet edeceği anlamında bir akım hadisesidir. Örnek mi? İşte yayılan elektrik akımının sinir hücrelerini hareket geçirmesiyle birlikte kasların kasılmasında ya da gevşemesinde etkin rol oynaması bunun en bariz örneğini teşkil eder. Kelimenin tam anlamıyla oluşan elektrik akımının kasların kasılmasında ya da gevşemesinde ön ayak olup harekete geçmede en etken unsur olduğu gibi her hal ve şartta tüm vücut için de harekete geçmede mesaj yüklü akım olur. Ta ki elektriklenmeyle oluşan mesaj yüklü uyarımlar sonlanana dek bu söz konusu gevşemeler ve kasılmalar devam eder de. Uyarım sonrası malum elektrik akımının yönü hem potasyum iyonlarının hücre içerisine alınmasının gerçekleşeceği yöne hem de sodyum iyonlarının dışarı tahliyesinin gerçekleşeceği yöne doğru kayacaktır. Yani başlangıçtaki konuma geçiş yapılır. Ancak bazı istisnai durumlar da vardır ki; mesaj yüklü uyarımlar sonlandığı halde vücut içerisinde her hangi bir organa ait hücre faaliyeti durdurulamayabiliyor. Olsun yine de hemen pes edilmeyip bu durumda o söz konusu hücrenin faaliyetine son verilerekten istirahate çektirilir. Öyle anlaşılıyor ki bir sinir teli eşik değer ve üzerindeki uyarılara ayan beyan bir şekilde tepki verir vermesine ama eşik değerin altındaki uyarılara hiç tepki verememe durumuyla karşı karşıya kalındığında ister istemez ‘olmak ya da olmamak’ denen ya hep ya hiç kanunlarına tabiilik denen bir durum vuku bulur.
Malumunuz Newton’un ortaya koyduğu dinamik kanunu test ettiğimizde gerçekten de herhangi duran bir cisme kuvvet etki etmedikçe o cisim durağan halde kaldığını görebiliyoruz. Bu demektir ki bir cismin durağanlıktan harekete geçmesi için dışarıdan mutlaka bir kuvvet etki etmesi gerekir. Ancak şu da var ki, söz konusu olan cisim şayet hareket etmekte olan bir cisimse, yani hareket halinde üzerine uygulanan net kuvvet sıfır ise bu durumda o söz konusu cisim sabit hızla yoluna devam edecek demektir. Nitekim Fizik dersinde gördüğümüz Dinamik kanunu; aslında kâinatın yaratılışında bir takım cismi varlıkların ilahi kudretin ‘ol’ emri doğrultusunda yüklendikleri kuvvet etkisiyle belli hızlarla yörüngelerinde hareket halinde olduklarının göstergesi bir kanun olduğu gibi aynı zamanda Yüce Allah’ın yarattığı madde ve cisimler üzerinde dinamik etkisini gösterende bir kanundur. Gerçekten de bu yaratılış dinamik kanunu sayesinde her hangi bir cisim üzerine uygulanan bir kuvvetle bir bakıyorsun eylemsizlik halden eylemli hale gelebiliyor. Keza bu kanun sayesinde bir cismin üzerine etki eden net kuvvet sıfır ise cisim duruyorsa durmaya, hareket ediyorsa sabit hızla yoluna devam edebiliyor. Değim yerindeyse hareket halinde bir cisim kendisinin can suyu olan elektrik yüklü parçacıklarıyla birlikte dinamizminden hiçbir şey kaybetmeksizin adeta ötelere doğru yol kat etmiş olur. Dolayısıyla siz siz olun en basit bir cismi içi boş cıscıbıl sanıp hafife almayın, işte görüyorsunuz seyir halinde durağan sandığınız bir cisim sıfır kuvvetle bile yerinde çivili kalmayıp, bilakis durağan kalmayı kendine zül addetmekte.
Bilindiği üzere maddelerde çift kanununa tabidirler. Bu yüzden metalleri iletkenlik yönünden metal ve ametal diye tasnif edilirler. Metaller elektriği iletip ametaller ise iletmezler. Ayrıca metaller arasındaki bir ya da daha çok atomu bir arada tutan üçüncü bir kuvvet bağı daha vardır ki, hiç kuşkusuz o kuvvet bağı metalik bağdan başkası değildir elbet. Kelimenin tam anlamıyla metalik bağ, kovalent bağ ve iyonik bağ ile birlikte üç güçlü etkileşimden biri olarak adından söz ettiren bir bağdır. Dikkat edin metalleri tanımlarken özenle altını çizerekten atomları bir arada tutan metalik bağ ifadesiyle tanımlamaktayız, yani ‘metalik bağ’ yerine ‘hücre bağı’ ifadesi şeklinde tanımlamadık. Niye derseniz, çünkü metalik bağ cansız âleme özgü kuvvet bir bağıdır, sinir hücreleri hariç asla canlı âlem için metalik bağ söz konusu değildir. İşte metalik bağ bu ya, hele bilhassa pozitif yüklü atomlar arasında çekim kuvvetine yönelik etkin potansiyel bir güç olarak kendini gösterebiliyor. Zaten atomlar arasında hâlihazırda kimyasal bağlarla bağlı çekim kuvvetine yönelik ortada etkin bir güç olmalı ki elektrik yüklü atomları belli ölçüler çerçevesinde bir arada tutup kuvvet denge ayarı sağlanabilsin. Ki, atomlar arasında denge ayarı rastgele ve gelişi güzel bir şekilde yaratılmış değil, tam aksine yaratılış kodları itibariyle aralarında ki mesafenin belli matematik ölçüler çerçevesinde milim sapmayacak şekilde güçlü kimyasal bağlarla ayarlanan bir denge ayarı söz konusudur.
SELİM GÜRBÜZER
Her şey zıddıyla bilinir sözü yaratılışın çiftler üzerine kurulduğunun bir göstergesidir zaten. Dahası on sekiz bin âlemde nice bilmediğimiz çiftler söz konusudur. Neyse ki kâinatta sayısını bilmediğimiz nice canlı cansız her bir çiftin manyetik etkileşimlerinden kopan gürültülerini kulağımızın belli bir frekans aralığına endekslenmiş olması hasebiyle pek işitmiyoruz. Bu yüzden bu gürültü kıyametinden uzak bir halde sonsuzluğun sahibi olan Yüce Allah'ın mükemmel sanatını seyre daldığımızdan dolayı ne kadar şükretsek azdır. Bakınız Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Mucizül Beyanda; ‘O Allah ki, her şeyden münezzehtir. Arzın bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha nice bilmediklerinizden bütün çiftleri yaratmıştır’ (Yasin suresi, 36) diye beyan buyurmakla çiftler gerçeğine işaret etmiştir.
Malumunuz 40 voltun altındaki akım hafif akımdır. Bir insanın vücuduna 1 amper akım verildiğinde (1/4- 250 mA) sinir sisteminin hemen alarma geçeceği muhakkak. Zira sinir hücrelerinin dış yüzeyi pozitif ve iç yüzeyinin negatif elektron yüklü olması yönüyle de çift başlı yük teşkil ederler. Öyle ki sinir hücrelerinin bu çift başlı yüklü olması sayesinde bir bakıyorsun hücre içeresinde 60–70 mili volt elektrik akımla çok rahatlıkla iletişim sağlanabiliyor. Aslında vücudumuzun hemen her alanı elektrik kablo ağıyla donatılmıştır dersek yeridir. Zira vücudumuzun sarıp sarmalayan sinirlerimiz elektrik kablosunun misyonunu yüklenmiş bir halde görev ifa etmektelerdir. Düşünebiliyor musunuz vücut içerisinde ister hücreler arasında ister dokular arasında ister organlar arasında isterse tüm vücudu kapsayacak bir iletişimde volt’un binde birine tekabül eden bir elektrik akımı sinir hücresinin eşik değerini aşan sinyaller karşısında gelen mesajının niteliğine göre ya ‘evet’ kodunda ya da ‘hayır’ kodunda cevabi karşılığını bulabiliyor. Şayet sinir hücrelerinin herhangi bir mesajla uyarılma durumu söz konusu olmazsa ne evet ne de hayır kodunda refleks göstermeyip nötr halde kalacaktır. Ne zamanki sinir hücreleri stabil halden uyarılıp aktif hale geçer, işte o zaman sodyum iyonlarının hücre zarından iç kısma doğru adeta cepheden cepheye akın yaptıkları görülecektir. Böylece bu durumda uyarılan nokta negatifleşecektir. Bu bir anlamda iç ve dışın birbirine zıt pozisyonda iyonlaşmasıyla birlikte elektrik akımının meydana gelmesi hadisesidir Ve oluşan bu elektriklenme aynı zamanda elektrik akımının sinir hücresinin dendritinden aksona doğru akmasıyla birlikte tüm vücut hücrelerine sirayet edeceği anlamında bir akım hadisesidir. Örnek mi? İşte yayılan elektrik akımının sinir hücrelerini hareket geçirmesiyle birlikte kasların kasılmasında ya da gevşemesinde etkin rol oynaması bunun en bariz örneğini teşkil eder. Kelimenin tam anlamıyla oluşan elektrik akımının kasların kasılmasında ya da gevşemesinde ön ayak olup harekete geçmede en etken unsur olduğu gibi her hal ve şartta tüm vücut için de harekete geçmede mesaj yüklü akım olur. Ta ki elektriklenmeyle oluşan mesaj yüklü uyarımlar sonlanana dek bu söz konusu gevşemeler ve kasılmalar devam eder de. Uyarım sonrası malum elektrik akımının yönü hem potasyum iyonlarının hücre içerisine alınmasının gerçekleşeceği yöne hem de sodyum iyonlarının dışarı tahliyesinin gerçekleşeceği yöne doğru kayacaktır. Yani başlangıçtaki konuma geçiş yapılır. Ancak bazı istisnai durumlar da vardır ki; mesaj yüklü uyarımlar sonlandığı halde vücut içerisinde her hangi bir organa ait hücre faaliyeti durdurulamayabiliyor. Olsun yine de hemen pes edilmeyip bu durumda o söz konusu hücrenin faaliyetine son verilerekten istirahate çektirilir. Öyle anlaşılıyor ki bir sinir teli eşik değer ve üzerindeki uyarılara ayan beyan bir şekilde tepki verir vermesine ama eşik değerin altındaki uyarılara hiç tepki verememe durumuyla karşı karşıya kalındığında ister istemez ‘olmak ya da olmamak’ denen ya hep ya hiç kanunlarına tabiilik denen bir durum vuku bulur.
Malumunuz Newton’un ortaya koyduğu dinamik kanunu test ettiğimizde gerçekten de herhangi duran bir cisme kuvvet etki etmedikçe o cisim durağan halde kaldığını görebiliyoruz. Bu demektir ki bir cismin durağanlıktan harekete geçmesi için dışarıdan mutlaka bir kuvvet etki etmesi gerekir. Ancak şu da var ki, söz konusu olan cisim şayet hareket etmekte olan bir cisimse, yani hareket halinde üzerine uygulanan net kuvvet sıfır ise bu durumda o söz konusu cisim sabit hızla yoluna devam edecek demektir. Nitekim Fizik dersinde gördüğümüz Dinamik kanunu; aslında kâinatın yaratılışında bir takım cismi varlıkların ilahi kudretin ‘ol’ emri doğrultusunda yüklendikleri kuvvet etkisiyle belli hızlarla yörüngelerinde hareket halinde olduklarının göstergesi bir kanun olduğu gibi aynı zamanda Yüce Allah’ın yarattığı madde ve cisimler üzerinde dinamik etkisini gösterende bir kanundur. Gerçekten de bu yaratılış dinamik kanunu sayesinde her hangi bir cisim üzerine uygulanan bir kuvvetle bir bakıyorsun eylemsizlik halden eylemli hale gelebiliyor. Keza bu kanun sayesinde bir cismin üzerine etki eden net kuvvet sıfır ise cisim duruyorsa durmaya, hareket ediyorsa sabit hızla yoluna devam edebiliyor. Değim yerindeyse hareket halinde bir cisim kendisinin can suyu olan elektrik yüklü parçacıklarıyla birlikte dinamizminden hiçbir şey kaybetmeksizin adeta ötelere doğru yol kat etmiş olur. Dolayısıyla siz siz olun en basit bir cismi içi boş cıscıbıl sanıp hafife almayın, işte görüyorsunuz seyir halinde durağan sandığınız bir cisim sıfır kuvvetle bile yerinde çivili kalmayıp, bilakis durağan kalmayı kendine zül addetmekte.
Bilindiği üzere maddelerde çift kanununa tabidirler. Bu yüzden metalleri iletkenlik yönünden metal ve ametal diye tasnif edilirler. Metaller elektriği iletip ametaller ise iletmezler. Ayrıca metaller arasındaki bir ya da daha çok atomu bir arada tutan üçüncü bir kuvvet bağı daha vardır ki, hiç kuşkusuz o kuvvet bağı metalik bağdan başkası değildir elbet. Kelimenin tam anlamıyla metalik bağ, kovalent bağ ve iyonik bağ ile birlikte üç güçlü etkileşimden biri olarak adından söz ettiren bir bağdır. Dikkat edin metalleri tanımlarken özenle altını çizerekten atomları bir arada tutan metalik bağ ifadesiyle tanımlamaktayız, yani ‘metalik bağ’ yerine ‘hücre bağı’ ifadesi şeklinde tanımlamadık. Niye derseniz, çünkü metalik bağ cansız âleme özgü kuvvet bir bağıdır, sinir hücreleri hariç asla canlı âlem için metalik bağ söz konusu değildir. İşte metalik bağ bu ya, hele bilhassa pozitif yüklü atomlar arasında çekim kuvvetine yönelik etkin potansiyel bir güç olarak kendini gösterebiliyor. Zaten atomlar arasında hâlihazırda kimyasal bağlarla bağlı çekim kuvvetine yönelik ortada etkin bir güç olmalı ki elektrik yüklü atomları belli ölçüler çerçevesinde bir arada tutup kuvvet denge ayarı sağlanabilsin. Ki, atomlar arasında denge ayarı rastgele ve gelişi güzel bir şekilde yaratılmış değil, tam aksine yaratılış kodları itibariyle aralarında ki mesafenin belli matematik ölçüler çerçevesinde milim sapmayacak şekilde güçlü kimyasal bağlarla ayarlanan bir denge ayarı söz konusudur.