Bir ramazan hatırası

Alper...

MarmaranınKralı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
9,574
Tepkime puanı
452
Puanları
0
Konum
İsLamBol
Web sitesi
cennetsarayi.blogcu.com
BİR RAMAZAN HATIRASI

Bismillah.Elhamdulillah.Bizlere bu güzel ziyareti yapmamız için güç ,kuvvet veren Rabbıma sonsuz hamdu senalar olsun."Ümmetimin alimleri beni israil'in peygamberleri gibidir" buyurun Hazreti Muhammed Mustafa'ya da Sallallahu aleyhi vessellem sonsuz salatu selamlar olsun.Ehlibeyte, Dört halifeye ve ashabı kiram ile bu ümmetin alimlerine de selam olsun.

Bu fakire ikinci kez İsmailağa camiini ziyaret etmeyi nasip ettiği için ,Allahu Teala Hazretlerine ne kadar hamdu senalar etsem, tam manasıyla hamdımı eda ettim diyemem.Zira burnumuzun dibinde diyebileceğim kadar yakın, ama maddi anlamda bir o kadar uzak olan bir mabedi ziyaret etmek,oranın manevi atmosferini solumak, güzide cemaatiyle birlikte olmak cidden her arayanın bulamadığı nimetlerdendir.

Ramazan-ı Şerif ayı içerisinde İstanbul’un Fatih ilçesinin Çarşamba semtine yaptığım ziyaretimden bahsetmek istiyorum.Zira “FATİH,EYÜP VE İSMAİLAĞA CAMİİ ZİYARETLERİM” başlıklı yazımda belirttiğim gibi “ismailağa camisi ile ilgili özel bir makalem olacak inşaAllah”Tabi ki yazmaya niyetlendiğim bu makale kusursuz ve noksansız olmayacak elbette.Belki de tam bir bilgi vermeyecek sizlere.Ama benim yaptığım ziyaretleri nakledecek sizlere.

Ramazan-ı Şerif Ayında iki defa Fatih , Çarşamba’ya geçtim.Evvela ilk ziyaretimden notlar sunayım.Sonra ikinci ziyaretimden birkaç not anlatırım.İlk ziyaretim Fatih camisine olmuştur.Fatih camii ve külliyesi hakkında bilgi vermek istiyorum.İstanbul’u fetheden komutan Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin yaptırdığı ibadethanedir.Bizans devrinde, caminin bulunduğu tepede I. Constantinus'un döneminde yapılan Havariyun kilisesi vardı. Bizans imparatorlarının bu tepede gömüldüğüne inanılır. Constantinus'un o zamanlar şehrin dışında kalan bu tepede gömüldüğü bilinmektedir. Fethin ardından bu bina Patrikhane kilisesi olarak kullanılmıştı. Fatih Sultan Mehmet buraya cami ve külliye inşa etmek isteyince patrikhane Pammakaristos Manastırı'na taşındı.

Yapımına 1462 yılında başlanmış ve 1470 yılında tamamlanmıştır. Mimarı, Sinaüddin Yusuf bin Abdullah'tır (Atik Sinan). Cami 1509 İstanbul depreminde büyük hasar görmüş ve II. Bayezid döneminde onarılmıştır. 1766 yılında yaşanan bir depremden dolayı harabe haline geldiği için Sultan III. Mustafa, 1767 ve 1771 yılları arasında camiyi Mimar Mehmed Tahir Ağa'ya tamir ettirdi. Bu nedenle cami orijinal görünümünü kaybetmiştir. 29 Ocak 1932'de ilk Türkçe ezan bu camide okunmuştur.

Külliye 16 adet medrese, darüşşifa (hastane), tabhane (konukevi) imarethane (aşevi), kütüphane ve hamam bulunmaktadır. Şehrin yedi tepesinden birinde inşa edilmiştir. Cami 1766 depreminde yıkıldıktan sonra onarılarak 1771'de bugünkü halini almıştır. 1999 Gölcük Depreminde zemininde kaymalar tespit edilen camide 2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından zemin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarına başlandı ve bu nedenle kısmi olarak ibadete açıktır. Restorasyonun 2010 yılı içinde bitmesi planlanmaktadır.

Başta Fatih Sultan Mehmed'in türbesi olmak üzere, Osmanlı tarihinin bir çok önemli isminin mezarı buradadır. Fatih'in eşi ve II. Bayezid’in annesi Gülbahar Valide Sultan'ın, "Plevne Kahramanı" Gazi Osman Paşa'nın, ve mesnevi şarihi Abidin Paşa'nın türbeleri hazirededir.Ve daha nice önemli şahsiyetin kabirleride bulunmaktadır.

Tabi mevzu Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine gelince , birazda Padişahımızın hayatından bahsetmekte fayda görüyorum.Nede olsa “ İstanbul feth olunacaktır” diye başlayan o meşhur hadis, kendisine uygun düşmektedir.Yani peygamber müjdesini almış bir komutan ve yine peygamber müjdesi almış bir ordudan bahsediyoruz.Allah başta Akşemseddin Hazretleri olmak üzere,Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine,Muzaffer ordusuna ve Manevi Sultanlara Rahmetini sağanak sağanak yağdırsın.

II. Mehmed veya sık kullanılan unvanıyla Fatih Sultan Mehmed, yedinci Osmanlı padişahıdır. Sultan II. Murad ve Hüma Hatun'un oğludur. İstanbul'u fethetmesinden sonra "Fatih" lakabıyla anılmıştır. İstanbul'un fethi, Orta Çağ'ın sonu Yeni Çağ'ın başlangıcı olmuştur.Bundan dolayı Fatih, "çağ açan hükümdar" olarak da tanınır.

Bir kitapta İstanbul’un fethi hakkında şöyle bir rivayete rastladım.”İstanbul’un fethi kıyamet alametlerindendir.” Evet,kıyamet alametlerinin günümüzde aşikarane yaşanmasından biliyoruz ki eli kulağında ama acaba bu rivayet, istanbulun ikinci fethinden mi yoksa ilk fetihten mi bahsediyor o konuyu tam bilemiyorum…

Fatih Camii’nin Ramazan-ı Şerifte hali bir başka oluyor.Cemaat dolup dolup taşıyor ama hiç azalmıyor.Hele o avludaki kuşların toplandığı alan bir başka güzel.Keşke bu tarihi mirasımızı koruyabilsekde restorasyon adı altında yapılan tahribatlar sonucu elden kaçırmasak.Tabi bu sözüm sadece Fatih camii için değil.Son yıllarda yapılan bazı restorasyonların kiliseden camiye çevrilen ,Osmanlı camilerini restorasyon bahanesiyle tekrardan kiliseye çevirmelerinden endişe edilmesinden kaynaklanmaktadır.

İlk ziyaret ettiğim gün, Fatih camiinin dışında birde İsmailağa camii’ni ziyaret etmiştim.Fakat bu sefer beni bir sürpriz bekliyordu.Zira geçen sene(2009) ziyaret ettiğimde demiştim ki -” Dışarıdan binaya bakarken; " buraya da tadilat gerek, restore edilmeli " demiştim.Fakat içeriye girip de ,içerinin o güzelliğini görünce , şu mısralar geldi hatırıma; " harabat ehline hor bakma zakir,definelere malik viraneler vardır." İşte bu söz ismailağa camisi için tam uyuyor. Zira içerisinin düzeni ve dizaynı o kadar güzel ki anlatmakta zorlanıyorum...-“

Bu sene (2010) , restorasyon ediliyordu cami.Duvarları ne kadar parlak gelmişti bu sefer gözüme.Hani içi ayrı bir güzeldi de, bu sefer dışı da farklı gözüktü gözüme.Bilmiyorum “tadilat edilmeli” diyerek fısıldadığımı ,rüzgarlar alıp Fatih Belediyesine mi götürdü? Bir dilekçe olarak sundular mı acaba?

Bahçe kapısından içeri geçip, avlusunda oturup bekledim ikindi ezanını…Beklerken de seyrettim tadilatı.Ramazan-ı Şerif İsmailağada da bir farklıymış meğer.Sonra caminin içerisine girdim.Cemaat mukabele dinliyordu.Fakat gözlerime inanamadım.Mihrapta bir çocuk vardı adeta.Yaşı ( tahminen ) 10 civarındaydı.Ezberden okuyor yaşlı yaşlı adamlarda pür dikkat dinliyorlardı.

Sonra ikindi Vakti geldi.Namazı cemaatle kıldık.Camiden ayrılırken hatırıma geldi.Avludaki muhterem zatların isimlerini not edecektim.Ve not ettim.Geçen sene o isimleri not almadığımdan makalemde belirtememiş ve şöyle bir söz vermiştim.-“ İsmailağa cami haziresinde bulunan bir kabristanlık var.İnternetten yaptığım araştırmaya rağmen bu zatların isimlerini ve hayatlarına dair bir bilgiye rastlayamadım.Kendi ziyaretim sırasında da oranın bir resmini çekmeyi unuttuğumdan ve isimleri not almadığımdan bu makalemde bu zatlarla ilgili fazla malumat veremeyeceğim ama daha sonra ismailağa camisi ile ilgili özel bir makalem olacak inşaAllah ,o makalemde bu zatlara da yer vereceğim inşaAllah.-“
O mübareklerin isimleri sırasıyla şöyleydi.Şeyhül İslam İsmail efendi hazretleri, Şeyhül İslam ishak efendi hazretleri, Şeyhül İslam Muhammed Esad efendi hazretleri, Şeyhül İslam Muhammed Şerif Efendi hazretleri.Allah makamlarını cennet eylesin.

Tabi Bu ziyaretimin bir başka nedeni de Cübbeli Ahmet Hocayı Hayatımda ilk defa ziyaret edecek olmamdı.2010 Senesinin Ramazan-ı Şerif Ayını ,hoca efendi Flash Tv ekranlarında her iftar vakti yaptığı sohbetleriyle şereflendirmişti.Sohbetlerini de Ahmed Yesevi Derneğinden yapıyordu.Ve bu sohbetlere dileyen katılabiliyordu.İlk gidişim,14 Ramazan tarihinde oldu.İkinci ziyaretim ise 26 Ramazan tarihinde oldu.

Hocaefendinin sohbetine ilk defa katılıyordum.Daha evvel kasetlerden dinliyordum,radyodan, televizyondan, internetten dinliyordum ama ilk defa aynı mekanda yüz yüze geliyorduk.İlk defa aynı safta namaz kılıyorduk.Tabi bunun heyecanı ve güzelliği tarif edilemez bir duygu.Hocaefendiyi bir ara daha da yakından gördüm.Gözleri dikkatimi çekti,hayatımda ilk defa böyle dikkatimi çeken bir göz olmuştu.Allah nazardan muhafaza eylesin ve sağlık sıhhat afiyet üzere başımızdan ayırmasın….

Uzun bir süre önce kaleme almayı düşündüğüm bir yazıydı.Lakin Ramazan ayında bir türlü gerçekleştiremedim yazmayı.Ramazan bayramının akabinde de Bursa ziyaretlerim olduğu için şu zamana kadar tehir olundu.Yazma fırsatı veren ve ziyaretleri nasip eden Rabbıma Hamdu senalar olsun….

25 Eylül 2010
17 Şevval 1431
Cumartesi
Alper...
 
Üst