Before The Rain / Yağmurdan Önce

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
220px-Before_the_Rain_(1994)_afi%C5%9F.jpg




"Kuşlar çığlık atarak siyah gökyüzünde kaçışıyor, insanlar sessiz, beklemek kanıma acı veriyor"

1994 yılında Makedon yönetmen Milcho Manchevski tarafından çekilen film, farklı bölgelerdeki insanların içler açısı dramını en realist şekilde yansıtıyor. Innaritu tarafından sinema severlere kabul ettirilen kesişen yollar kurgusu, bu filmde zirveye çıkıyor. Film; Words(Kelimeler), Faces(Yüzler) ve Photos(Fotoğraflar) olarak üç kısma ayrılmış. Milcho Manchevski eski bir fotoğrafçı olduğu için çok güzel kareler yakalamış. Filmin müzikleri ise bize oldukça aşina gelecektir. Özellikle ikinci bölüm olan Faces'in bitişiyle birlikte çalmaya başlayan müziği çok beğendiğimi belirtmeliyim. Filmde Balkanlarda yaşanan iç savaşı çok iyi şekilde yansıtmış perdeye Manchevski. Özellikle savaşa dair atıflar iz bırakacak kadar edebi ve ağır. Aşka verilen kutsal manaya ise bu filmde hayran kalıyoruz sadece. Özellikle genç bir rahip olan Kiril'in mavi gözlü Zdrave için yaptığı fedakarlığın Alex'in Hana için girdiği fedakarlıkla kesiştirilmesi filmin en vurucu temalarından biri. Keşke aşk kadar temiz kalsaydı insanlık diyor bir bakıma Manchevski.


Filmde birbirinden bağımsız gibi gözüken üç hikaye mevcut. Bu hikayeler birbirinden bağımsız gibi gözükse de aslında tam orta yerden kesişiyorlar.

Birinci hikayede genç bir ortodoks rahip olan Kiril, Müslüman olan Arnavut kızı Zdrave için kiliseyi karşısına alıyor. Ve aşkı uğruna kiliseden ihraç ediliyor. Ve Zdrave'nin öldürdüğü söylenen çobanın ailesi kızı Kiril'in gözleri önünde öldürüyor.

İkinci hikayede Londra'da yaşayan genç bir kadın kocası ve fotoğrafçı sevgilisi arasında ikilemler, bocalamalar yaşıyor. Ve nihayetinde kocası psikopat biri tarafından barda öldürülüyor.

Üçüncü hikayede fotoğrafçı Alex, Londra'dan doğduğu yere yani Makedonya'ya geliyor. Ve buradaki değişime şaşırıyor. İç savaşla karşılaşıyor doğduğu yerlerde. Ve bir Müslüman olan Hana'ya aşık.


Bu hikayeler birbirinden bağımsız değil aksine hepsi birbirini tamamlayan olaylar. Yıllarca insanların kardeşçe yaşadığı bu coğrafyada emperyalistlerin körüklediği Bosna-Srıp savaşından sonra Balkanlar'da yaşanan iç savaş neticesiyle insanlar birbirine düşüyor ve büyük çaplı bir değişim yaşıyorlar. İlk hikayede Kiril'in aşkı uğruna yaptığı fedakarlık oldukça manidar ve kutsal. Aynı şekilde Alex'in, sevdiği kadın Hana'nın kızı olan Zdrave'nin, sülalesindeki erkekler tarafından öldürülmemesi için kendini feda etmesi de ayrıca manidar. Bu iki olay aşkın kutsal ve fedakâr yönünü oldukça stabilize şekilde ele alıyor. İkinci hikaye ayrı gibi gözükse de aslında o da Alex ile bağdaştırılmış durumda. Çarpık ilişkilerin, yalanların toprağı olan Londra'dan kendi memleketine, Makedonya'ya gidiyor. Kocasına ihanet eden Anne yerine iffetini, namusunu, samimiyetini koruyan dul Hana'ya dönüyor. İkinci hikaye bilhassa Alex'in yaşadığı içsel çatışma ve sürüklenmeyi kuvvetlendirmek için filme entegre edilmiş. İç savaş geçirmiş bir ülkenin sinemaya uyarlanması ancak bu kadar mükemmel olabilir. İç savaşta insanın önemi yoktur, aşkın önemi yoktur. Ve iç savaştan doğan bu çarpıklıklar tüm dünyayı etkiler. Londra'da bir bar köşesinde karısını ihanetine rağmen affeden ve seven Nick bir hiç uğruna öldürülür. Makedonya'da genç bir rahip olan Kiril'e sevdalanan Arnavut kızı Zdrave bir hiç uğruna öldürülür. Sevdiği Müslüman kadının kızını kendi sülalesindeki erkeklerden korumak için öne atılıp kurşunları yiyen Alex, bir hiç uğruna öldürülür. Eğer dünya savaş ve kaos üzerine yol alırsa, insana bir hayvandan dahi az değer verilir. Ne onun sevgisi, ne onun duygusu umursanır. Ve filmin sonunda Zdrave kurşunlardan kaçar, kurşunlar Alex'e isabet etmiştir. Ama ikinci de kaçamaz. Bu sefer genç rahip Kiril'in gözleri önünde kurşunlar Zdrave'yi bulur. Ve ölürken birbirlerini sevdiklerini söyleyecek kadar insandır onlar. Neticede Alex ölür, Zdrave ölür, Nick ölür. Hana dul kalmıştır ve sevdiği adam(Alex) ölmüştür. Kiril'in uğruna kiliseyi bile karşısına aldığı Müslüman kızı Zdrave ölür. Ve insanlar hala yağmuru bekler. Oysa yağmurdan önce o kadar kirlettiler ki bu dünyayı, temizlenmeye kalmadan bir hiç uğruna insanlar yok olup gitti.

"Barış bir istisnadır,kural değil"

Avrupa'ya ve insan hakları savunucularına da sağlam tokat atıyor Before The Rain. Birleşmiş Milletler nerede sorusuna "Gelecek hafta cesetleri toplamaya gelirler" gibi ironik bir cevap verilmesi yaşanan trajediye karşı yapılan sahtekarlıkların ve ikiyüzlülüğün adeta resmini çekiyor. Sinemada hareketlilikten çok mana ve mesaj arayan herkese tavsiye ederim bu mükemmel filmi.

"Ölümün gölgeli vadisinde yürümeme rağmen hiç bir şeytandan korkmuyorum, çünkü sen benimlesin"

(2008 - İlkbahar)
 

mira

Asistan
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
407
Tepkime puanı
49
Puanları
0
Hem kelimeler yarım bırakılmış hem de oyunculuk..bir cümle ve yine bir kare ile çok şey anlamamız bekleniyor evet aynen şiir gibi..ama bu şiirimsi dil sinemaya yakışmamış.. yorumunuz ile sinemanın bizzat kendisi birbirine denk gelmiyor, eksik bir film..hayal dünyanızın genişliğine emanet edilir cinsten..ben bu kadarını anlattım gerisini sen anla der gibi..
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Hem kelimeler yarım bırakılmış hem de oyunculuk..bir cümle ve yine bir kare ile çok şey anlamamız bekleniyor evet aynen şiir gibi..ama bu şiirimsi dil sinemaya yakışmamış.. yorumunuz ile sinemanın bizzat kendisi birbirine denk gelmiyor, eksik bir film..hayal dünyanızın genişliğine emanet edilir cinsten..ben bu kadarını anlattım gerisini sen anla der gibi..

Böylesi filmler insanı kendi dehlizlerin de bir yolculuk yapmaya zorlar.Şayet metazori yaparak dahi böyle içsel bir yolculuk yapmış olsanız,döndüğünüz de havsalanız da kalanlar ganimet olsa gerek.Bu ganimet bazıları için çok,bazıları için azdır.
 
Üst