Bediüzzaman said nursi hazretleri "mehdi" değildir.

co.

Profesör
Katılım
25 Ara 2010
Mesajlar
959
Tepkime puanı
12
Puanları
0
kardeşçe bir uyarı idi. Allah (cc) nin köpeği olacağına, Allah (cc) nin arslanı olsana be güzel kardeşim.

şimdi sana birşey söyleyeceğim, kalbin kırılacak. neyse. sen kendini nasıl biliyorsan öyle kal.

la havle...
Allah'ın olduktan sonra, Allah'ın köpeği olmak,aslanı olmak ne farkeder?yeterki olayımda ister köpeği ister aslanı olsun isterse kedisi olayım

bide aslanlar sürüyle yaşamıyormuş yalnız yaşıyorlarmış:) öyle diyor Said Nursi

kendisi bunu ilhamla yazdırıldı dediği kitaplarda yazmış

ben ilham almıyorum ama aslanların nasıl yaşadığını biliyorum
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
nickimi ne olarak anladın,köpek ismi gibi mi eğer öyleyse ben bundan memnunum.Allah'ın kapısında sadık bir köpek olmaya çalışıyorum.dine zarar vermeye çalışanlara çokuyorum

ahh yazııııık seni iyi eğitememişler comar :) :) :p:p
sen dine zarar vermeye çalışanlara hırlayacaksan, şu forumda sünnet münkirlerine,tasavvuf alimlerine "kafir" ,namaz 2 vakit diyenlere, veli diye birşey yoktur diyenlere hırladığını hiç görmedik..yoksa senin dişin onlara yetmiyormu ? ancak fino olur senden heeee, sesin var etkin yok :)
(not: köpek olmaya çalışıyorum dediğin için bunları yazdım latife babında :) )
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Allah'ın olduktan sonra, Allah'ın köpeği olmak,aslanı olmak ne farkeder?yeterki olayımda ister köpeği ister aslanı olsun isterse kedisi olayım

bide aslanlar sürüyle yaşamıyormuş yalnız yaşıyorlarmış:) öyle diyor Said Nursi

kendisi bunu ilhamla yazdırıldı dediği kitaplarda yazmış

ben ilham almıyorum ama aslanların nasıl yaşadığını biliyorum

Bir de balıkların kuşların da leş yediklerini bilsen senden tam zoolog olurmuş,Nurlar'a eleştirileri çok duyduk gördük de böyle kedi ile köpek ile karga ile kuş ile aslan ile eleştirenleri de yeni görmüş olduk :)
 

Enfüsî

Asistan
Katılım
4 Nis 2012
Mesajlar
314
Tepkime puanı
7
Puanları
0
SN, Bulunduğu şartlarda (tamamen batılı ateist ve hırıstiyan ürünü olan)afrika belgesellerini izlememiştir. Ama işkembesi de yoktur ki "işkembeden atsın". Kendi gözlem ve bilgileri vardır; lakin bunları bile bilmekten uzak olduğu halde kimi insan konuşuyor işte. Bağışlayınız, Küstahca nimetlere bulanmış 21. yyın "toy bakış açısı"ndan olsa gerek...

ben ilham almıyorum ama aslanların nasıl yaşadığını biliyorum
Bu konuda bir şey bilmiyorsun. O kadar(?) belgesel bilgisine rağmen. Yüzyılın bir nimeti televizyondan da duymadıysan... Geçen birkaç yıl içinde gaziantep'te görülmüş ve habere konu olmuştu. zaman zaman yalnız takılırlar.

Aslanlar sadece afrikada yaşmaz. Çöl ve kurak/ağaçsız iklimlerde, afrika dışında başka başka coğrafyalarda, çifteşme dışında sürü halinde yaşamadıkları da olur. hatta afrika dışındaki bazı çöllerde erkek aslan yalnız yaşadığı görülür. Bu konuda güneydoğu anadoluda dahi tek tük vaziyette aslanlar görülür. Hatta sanıyorum kendisi de görenlerden biridir..:

bide aslanlar sürüyle yaşamıyormuş yalnız yaşıyorlarmış
smile%5B2%5D.gif
öyle diyor Said Nursi
Dediği tam olarak öyle bir şey değildir. "tek halinde yaşadıklarını nazara vermek", "sürü halinde yaşamaz demiş" demek değildir. Ve hiç bir yerde onun amacı aslanlar hakkında bilgi vermek olamaz. Ancak ve ancak Aslana dair, (doğru veya yanlışlığının herhangi bir yanlış senteze/fikre kapı/yol açmayacağı) doğru bir gözlem bilgisini kullanarak başka hususu anlatmak için misallendirme yapmıştır. (Misal, bu tarz, ilhama açıklığı getiren örgünün ilmeklerindendir. Burada esasında ilim, bilim ve ilhamın farklarına temas vardır. Lakin Üstünde düşünmeyeceğiz.)

İnsanın okuduğu içinde, "bilmediği bir şey" veya "bildiği bir şeye dair bir yanlışlama önermesi" bile yoksa istifade yok gibidir(Bu durum bir şey yoktur anlamına delil teşkil etmez) Kendinize göre, çelişki bulduğunuza göre sizin için istifade var; ümitsizliğe kapılmayınız; ama dikkat nazarları ve tecrübelerin kısıtlılığı itibariyle şimdilik çok zayıf kalacaktır. Aslan'ın geçtiği paragrafta aklınıza aslan yaşamı takılmışsa çok genç birisi olduğunuzu tahmin ediyorum. aynen araştırmanıza devam ediniz. yanlış veya doğru sonuçlarınızla size kesinlikle faydası dokunacaktır inşallah. (bunları risale i nurlara yer yer bayağı atıf yapmış olduğunuzu zannettiğim için söylüyorum)


SÜREGELEN TARTIŞMA DOĞRULTULARINA DAİR DEĞERLENDİRME

Bu konu haddini aşan yönlere sapabilmektedir. 41 sayfa olmuş. Fikrime göre mütalaa başlığınan çıkabilecek fayda olarak, amacını fazlasıyla gerçekleştirmiştir.

Lütfen başka başlıkları kullanınız: S.N. veya R.N. hakkında tamamen lüzumsuz ve konunun fazlaca dışındaki meseleleri bu başlıkta ortaya armayınız. Bulandırma yapmayınız.

Özel mesaj kullanınız:Gereksiz nick yorumları ile bulandırmayı körüklemeyiniz.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
SAID NURSI BİR TANRI DEĞİLDİR.

SN, Bulunduğu şartlarda (tamamen batılı ateist ve hırıstiyan ürünü olan)afrika belgesellerini izlememiştir. Ama işkembesi de yoktur ki "işkembeden atsın". Kendi gözlem ve bilgileri vardır; lakin bunları bile bilmekten uzak olduğu halde kimi insan konuşuyor işte. Bağışlayınız, Küstahca nimetlere bulanmış 21. yyın "toy bakış açısı"ndan olsa gerek...

Bu konuda bir şey bilmiyorsun. O kadar(?) belgesel bilgisine rağmen. Yüzyılın bir nimeti televizyondan da duymadıysan... Geçen birkaç yıl içinde gaziantep'te görülmüş ve habere konu olmuştu. zaman zaman yalnız takılırlar.

Aslanlar sadece afrikada yaşmaz. Çöl ve kurak/ağaçsız iklimlerde, afrika dışında başka başka coğrafyalarda, çifteşme dışında sürü halinde yaşamadıkları da olur. hatta afrika dışındaki bazı çöllerde erkek aslan yalnız yaşadığı görülür. Bu konuda güneydoğu anadoluda dahi tek tük vaziyette aslanlar görülür. Hatta sanıyorum kendisi de görenlerden biridir..:

Dediği tam olarak öyle bir şey değildir. "tek halinde yaşadıklarını nazara vermek", "sürü halinde yaşamaz demiş" demek değildir. Ve hiç bir yerde onun amacı aslanlar hakkında bilgi vermek olamaz. Ancak ve ancak Aslana dair (doğru veya yanlışlığının herhangi bir yanlış senteze/fikre kapı/yol açmayacağı*) doğru bir gözlem bilgisini kullanarak başka hususu anlatmak için misallendirme yapmıştır(Misal, bu tarz, ilhama açıklığı getiren örgünün ilmeklerindendir. Burada ilim, bilim ve ilhamın farklarına temas vardır.)

İnsanın okuduğu içinde, "bilmediği bir şey" veya "bildiği bir şeye dair bir yanlışlama önermesi" bile yoksa istifade yok gibidir(Bu durum bir şey yoktur anlamına delil teşkil etmez)

Kendine göre çelişki gördüğüne göre senin için istifade var. ümitsizliğe kapılmayınız. ama dikkat nazarların ve tecrübelerinin kısıtlılığı itibariyle şimdilik çok zayıf kalacaktır. Aslan'ın geçtiği paragrafta aklına aslan yaşamı takılmışsa çok genç birisi olduğunuzu tahmin ediyorum. aynen araştırmanıza devam ediniz. yanlış veya doğru sonuçlarınızla size kesinlikle faydası dokunacaktır inşallah. (bunları risale i nurlara bayağı atıf yapmış olduğunuzu zannettiğim için söylüyorum)


SÜREGELEN TARTIŞMA DOĞRULTULARINA DAİR DEĞERLENDİRME

Bu konu haddini aşan yönlere sapabilmektedir. 41 sayfa olmuş. Fikrime göre mütalaa başlığınan çıkabilecek fayda olarak, amacını fazlasıyla gerçekleştirmiştir.

Lütfen başka başlıkları kullanınız. Nick yorumları ile veya başka gereksliz, alakasızlıklarla bulandırma yapmayınız; kesinlikle başka başlıklarda yazılabilecekken S.N. veya R.N. hakkında bu gibi meseleleri burada ortaya armayınız.

Allah razı olsun..
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
kimse aksini söylemiyor ki.

"sıdk" peygamberlere mahsus bir haslettir.

kuran ve sünnet ışığında, üstadın fikirlerini nazara alarak , görüşlerini mihenge vurabiliriz...üstad dahi böyle yapmamızı söylüyor zaten.
 

co.

Profesör
Katılım
25 Ara 2010
Mesajlar
959
Tepkime puanı
12
Puanları
0
SN, Bulunduğu şartlarda (tamamen batılı ateist ve hırıstiyan ürünü olan)afrika belgesellerini izlememiştir. Ama işkembesi de yoktur ki "işkembeden atsın". Kendi gözlem ve bilgileri vardır; lakin bunları bile bilmekten uzak olduğu halde kimi insan konuşuyor işte. Bağışlayınız, Küstahca nimetlere bulanmış 21. yyın "toy bakış açısı"ndan olsa gerek...

Bu konuda bir şey bilmiyorsun. O kadar(?) belgesel bilgisine rağmen. Yüzyılın bir nimeti televizyondan da duymadıysan... Geçen birkaç yıl içinde gaziantep'te görülmüş ve habere konu olmuştu. zaman zaman yalnız takılırlar.

Aslanlar sadece afrikada yaşmaz. Çöl ve kurak/ağaçsız iklimlerde, afrika dışında başka başka coğrafyalarda, çifteşme dışında sürü halinde yaşamadıkları da olur. hatta afrika dışındaki bazı çöllerde erkek aslan yalnız yaşadığı görülür. Bu konuda güneydoğu anadoluda dahi tek tük vaziyette aslanlar görülür. Hatta sanıyorum kendisi de görenlerden biridir..:

Dediği tam olarak öyle bir şey değildir. "tek halinde yaşadıklarını nazara vermek", "sürü halinde yaşamaz demiş" demek değildir. Ve hiç bir yerde onun amacı aslanlar hakkında bilgi vermek olamaz. Ancak ve ancak Aslana dair, (doğru veya yanlışlığının herhangi bir yanlış senteze/fikre kapı/yol açmayacağı) doğru bir gözlem bilgisini kullanarak başka hususu anlatmak için misallendirme yapmıştır. (Misal, bu tarz, ilhama açıklığı getiren örgünün ilmeklerindendir. Burada esasında ilim, bilim ve ilhamın farklarına temas vardır. Lakin Üstünde düşünmeyeceğiz.)

İnsanın okuduğu içinde, "bilmediği bir şey" veya "bildiği bir şeye dair bir yanlışlama önermesi" bile yoksa istifade yok gibidir(Bu durum bir şey yoktur anlamına delil teşkil etmez) Kendinize göre, çelişki bulduğunuza göre sizin için istifade var; ümitsizliğe kapılmayınız; ama dikkat nazarları ve tecrübelerin kısıtlılığı itibariyle şimdilik çok zayıf kalacaktır. Aslan'ın geçtiği paragrafta aklınıza aslan yaşamı takılmışsa çok genç birisi olduğunuzu tahmin ediyorum. aynen araştırmanıza devam ediniz. yanlış veya doğru sonuçlarınızla size kesinlikle faydası dokunacaktır inşallah. (bunları risale i nurlara yer yer bayağı atıf yapmış olduğunuzu zannettiğim için söylüyorum)


SÜREGELEN TARTIŞMA DOĞRULTULARINA DAİR DEĞERLENDİRME

Bu konu haddini aşan yönlere sapabilmektedir. 41 sayfa olmuş. Fikrime göre mütalaa başlığınan çıkabilecek fayda olarak, amacını fazlasıyla gerçekleştirmiştir.

Lütfen başka başlıkları kullanınız: S.N. veya R.N. hakkında tamamen lüzumsuz ve konunun fazlaca dışındaki meseleleri bu başlıkta ortaya armayınız. Bulandırma yapmayınız.

Özel mesaj kullanınız:Gereksiz nick yorumları ile bulandırmayı körüklemeyiniz.

"SN, Bulunduğu şartlarda (tamamen batılı ateist ve hırıstiyan ürünü olan)afrika belgesellerini izlememiştir" demişsinn.ben samanyolundaki belgeselleri izliyorum


aslan konusunda dediklerine bi sen bide seinin gibi düşünenler inanır.aslanıda yalnız yaşar hale getirdinizya helal olsun.peki yeleleri gözüktüğü için,ava yaklaşamadığı için avlanamayanerkek aslan ne yapacak(bunu daha önce anlattım istersen o linkdekileri oku)

aslan deyince anadoludaki nadir görülen aslanlarımı afrikadaki aslan sürülerinimi dikkate almak gerekir.aslan deyince afrika akla gelir.
bi arkadaşında köpekbalıkları için akvaryumda yaşayanları örnek vermişti:)işinize nasıl geliyosa ona göre yorum yapıyosunuz.

iş sadece belgesel izlemeyle olmuyor gerekde yok.diğer konularda geçen örümcek,sinek,balık çevremizde mevcut onlara bakabiliriz

misal dediğiniz olay bir çıkarım çalışmış,buna örnek veririken aslanları (hadi bunu geçtim afrikaya gitmeye gerek yok,belgesel izlemeye gerek yok) bari yabani keçileri anlatırken kurtlar konusunda doğru yazsaymış.sonra bide konuyu ayetlere bağlamaya çalışmış

http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=116240 burda oku istersen



aslında ilhamada gerek yok.bi belsgesel izleseydi yada o konuyla ilgili gezginlerin bir kitabını okusaydı öğrenirdi aslında aslanların nasıl yaşadığını

bak biz ilham almıyoruz ama aslanların sürüyle yaşadığını biliyoruz


"Arslanlar, tilkiler gibi ittifaka muhtaç olmadıkları için ferdî yaşıyorlar. Yabanî keçiler, kurtlardan muhafaza için, bir sürü teşkil ederler.
Demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavî olduğu gibi, kavîlerin cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi ise zayıftır." demiş Said Nursi. demek aslanların(o bilmiyor ama aslanlarda sürü halinde yaşar,bu konuda ilham alamamış kendisi) cemiyeti ve şahsı manevisi zayıfmış hemde yabani keçilerinkinden zayıfmış:)

sonrada şunları diyerek bu anlattıklarını Kuran'a bağlamaya çalışmış:
"Demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavî olduğu gibi,kavîlerin cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi ise zayıftır. Bu sırra bir işaret-i lâtife ve zarif bir nükte-i Kur'âniyedir ki, ferman etmiş..."


ama yinede Said Nursi'nin alim olduğunu unutmayalım


birde şunada takıldım:kurtlar sürü olarakda avlanır,şimdi yabani keçilerin cemiyeti kurtlarınkinden güçlümü yani:) ( zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavîymiş ya hani)
 

Enfüsî

Asistan
Katılım
4 Nis 2012
Mesajlar
314
Tepkime puanı
7
Puanları
0
aslan deyince afrika akla gelir.
Hangi akla ne gelir? Zaman dairesini genişlet bakalım. Az geniş düşün.
Senin aklına en sevdiğin belgesel kanalı samanyolunun belgesellerindeki aslanlar gelir.
Said nursinin aklına gördüğü ve duyduğu "yalnız aslan" gelir.

Şimdi sen mi haklısın Said mi? El insaf. Tamam o kendi bölgesini bildi ve görmedi afrikaları. Sen nasıl haklı oluyorsun anlamadım. "enel hak" deyip duruyorsun başka bir şey değil.


_____________________________________________________
NOT: Sadece aslan konusuyla ilgili co'nun yaşının küçük olduğu fikrine kapıldım ve bazı mesaj başlıklarından risale i nur kitabını bir şekilde incelediğini gördüm. Ama ayrıntılı baktığımda yanılmışım.
NOT2: Risale inura saygım ve muhabbetim risalecilere olanınkinden fazladır. Belki ekser risaleciler için durum tersidir ve ben risale i nurcuların içinde veya dışında bile değilim. Uzağındayım.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
bediüzzaman mehdidir diyen ahmed akgündüze de reddiyedir. videonun son 60 saniyesinde söylüyor. ( http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=lHVgK7jXU2k )



1- Sayın hocam, “bediüzzaman hazretlerinin mehdi olmadığı” ile ilgili ekteki metni kimin yazdığını merak edeceğinizi düşünüyorum. İşin aslı kimin yazdığını bulamadım ancak merak ederseniz diye internet adresini mesajın başına ekledim. Kimin yazdığını bilmiyorum ama metnin altına imza atıyorum bu kapsamda benim yazdığımı düşünerek okuyabilirsiniz.

....

blog'a Gönder
18-01-2007 20:03 #30
sancaktar..
Üye


Bir kısmını alıntıladığım yazı, nurcuların Büyük Mehdi as. üstadımızdı, artık Mehdi gelmeyecek, kalan vazifelerini cemaatleri (şahs-ı manevi) yapacak şeklindeki inançlarına karşı reddetmek maksadıyla yazılmış uzun ve okuması güç bir yazı... İki gündür fırsat buldukça okuyorum. Doğru bir fikirden yola çıkarak hazırlanmış ancak, bu doğru fikri çürütecek risale ifadelerine de güya öyle değilmiş gibi yer verilmiş. Özensiz. Bu yazıya nurcular gibi, onları yakından takip eden bizim gibi nurcu olmayanlar da gülmüşlerdir. :)

Tuhaf olan, bu yazınızın buram buram Adnan Oktar kokuyor olması. Hazırlarken ya da hazırlayan Oktar'ın sözlerinden yararlanmış olmalı. Gördüğümüz şu, forumda sürekli Oktar'ın aleyhine konular açan birisisiniz. Alıntılarınızda dikkatsizlik olmuş olabilir.

Oktar, neden bu doğru fikri savunuyor? O, batıl bir dava için bu doğru fikri savunuyor. Davası da kendi Mehdiliğine zemin hazırlamak için hem risaleyi bir basamak olarak kullanmak hem de güya nurcuları doğru fikre ikna etmek... Bu da beyhude bir uğraştır. Bu maya yoğurt tutmaz. Bizden söylemesi... :)
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Bir kısmını alıntıladığım yazı, nurcuların Büyük Mehdi as. üstadımızdı, artık Mehdi gelmeyecek, kalan vazifelerini cemaatleri (şahs-ı manevi) yapacak şeklindeki inançlarına karşı reddetmek maksadıyla yazılmış uzun ve okuması güç bir yazı... İki gündür fırsat buldukça okuyorum. Doğru bir fikirden yola çıkarak hazırlanmış ancak, bu doğru fikri çürütecek risale ifadelerine de güya öyle değilmiş gibi yer verilmiş. Özensiz. Bu yazıya nurcular gibi, onları yakından takip eden bizim gibi nurcu olmayanlar da gülmüşlerdir. :)

Tuhaf olan, bu yazınızın buram buram Adnan Oktar kokuyor olması. Hazırlarken ya da hazırlayan Oktar'ın sözlerinden yararlanmış olmalı. Gördüğümüz şu, forumda sürekli Oktar'ın aleyhine konular açan birisisiniz. Alıntılarınızda dikkatsizlik olmuş olabilir.

Oktar, neden bu doğru fikri savunuyor? O, batıl bir dava için bu doğru fikri savunuyor. Davası da kendi Mehdiliğine zemin hazırlamak için hem risaleyi bir basamak olarak kullanmak hem de güya nurcuları doğru fikre ikna etmek... Bu da beyhude bir uğraştır. Bu maya yoğurt tutmaz. Bizden söylemesi... :)


özensiz olduğu doğru.

oktar mevzuna gelince kısmn haklısınız. ancak islamı savunan biri, komünist ideolojiji savunan birinin hazırladığı, kapitalizmin nosanlıklarını otaya koyan, bir videodan istifade ettiği zaman, o kişi de komünist mi olur. tabi ki hayır.

örneğin zeitgeist - para nedir??

http://www.youtube.com/watch?v=18hA6FYXu5I



biz amacımıza hizmet eden her doğRuDaN İSTFADE EDERİZ.


not: özensizlik mevzu önemli. en kısa sürede bu durumu düzelteceğim, inşaallah.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
"
22 Ocak 2013 Salı 08:57
Bediüzzaman'ın soy ağacı belgelerinde hata var iddiası


Said Nursi Hazretlerinin soy ağacı ile ilgili tartışmalar devam ediyor

Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin soy ağacı ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Soy ağacı belgelerini inceleyen Feyzi Güzelsoy, belgelerde yanlışlık olduğunu iddia etti. Belgeleri tercüme eden Güzelsoy, Bediüzzaman Hazretlerinin seyyidliğine itiraz etmediğini ancak belgelerdeki yanlışlıklara dikkat çekmek istediğini belirtti.
Güzelsoy'un çalışması şöyle:
بسم الله الرّحمن الرّحيم
اَلْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالمَيِنَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَعَلىَ آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِين
Hz. Üstadın ve Risale-i Nur’u telif etmesiyle ‘Nur Talebeleri’ adı altında mühim bir cemaat teşekkül etmiş ve ağır şartlara rağmen tarih boyunca kudsi hizmetini ifa etmişlerdir. Ancak gün geçtikçe ve Hz. Üstadın yıldızı parladıkça zaman zaman siyadet meselesi ortaya çıkmış ve seyyid olup olmadığı taharri edilmiştir. İşte ondan sonra Nur Camiası içerisinde farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
Bir grup Nur Talebeleri Hz. Üstadın adem-i siyadetine dair Risale-i Nur’daki sarih ve kat’i ibaresine bağlı kalarak ve Nur’un cerhedilmez imani hüccetlerine kanaat ederek iktifa etmişlerdir.
Diğer grup ise Risale-i Nur’un dışındaki rivayetlere bakarak ve bir derece hak ve hakikat telakki ederek Üstadın seyyid olduğuna kanaat etmişler ve Risale-i Nur’daki adem-i siyadetine dair sarih ibareleri te’vil etmişlerdir. Ta 20.12.2012 tarihinde Ahmet Akgündüz Hocamız’ın iddia ettiği Üstadın şeceresini bazı mübarek Nur Talebelerinin huzurunda basın yoluyla ilan ettikten sonra Nur Camiası içerisinde birinci gündem maddesini teşkil etmiş ve zaman zaman muhtelif fikirler ortaya çıkmıştır.
Ben de buna binaen fikrimi beyan etme ihtiyacını hissettim ve gelecek hakikatları kaleme aldım. Eğer hata etmiş isem, affımı Erhamürrahimin’den niyaz ederim. Eğer doğru yapmışsam Mün’im-i Kerim’ime şükranlarımı ifade ederim.
Evet siyadet meselesi imani bir mesele olmadığı için inşaallah Nur Cemaatine zarar vermez ve cemaati tefrikaya götürmez. Ancak gelecek izahatlardan gayem Üstadın adem-i siyadetini ispat etmek değil, belki siyadeti hakkında ortaya atılan iddianın ve belgelerin ilmen ne mahiyette olduğunu tahlil etmektir. Öyle ise önce ayet ve hadise bakalım, bize ne emretmektedirler:
Allahu Teala Ahzab Suresinin 5. ayetinde buyuruyor ki;
ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ
Yani: ‘Onları babalarına nisbet ederek çağırınız’
Resul-i Ekrem (A.S.M) da bir hadis-i şerifinde diyor ki:
: ليس من رجل ادعى لغير ابيه وهو يعلمه الا كفر ومن ادعى قوما ليس له فيهم نسب فليتبوأ مقعده من النار
(Buhari, 3508) Yani: ‘Herhangi bir adamdan birisi bilerek kendisini babasının dışında birisine nisbet ederse kat’iyyen küfre girmiş oluyor ve kim neseben başka bir kavmi iddia etse cehennemden yerini hazırlasın.’
İşte bütün ulema-i ilm-i hadis bu işin haram ve tehlikeli olduğuna ittifak etmişlerdir. Üstad-ı Zişan olan Bediüzzaman Hazretleri dahi aynını söylüyor ve diyor ki: ‘Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler ikisi de günahkar ve duhul ile huruc haram oldukları gibi hadis ve Kur’an’da dahi ziyade veya noksan etmek memnu’dur.’ (Muhakemat)
Kıymetli kardeşlerim, bu hakikatlerden sonra Üstad-ı Zişanı dinleyelim, kendi siyadeti hakkında ne diyor: Bak fasih bir dille ifade eder ve der ki:
‘Lillahilhamdü vela fahr ihlas-ı niyeti ihlal eden ve anasır-ı garaz olan neseb ve nesil ve tama’ ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira meşhur bir nesebim yok ki mazisini muhafazaya çalışayım..’ (Münazarat)
Hem asil bir hanedandan olmadığımdan hısset derecesinde iktisada düşkün ve pest ahlaklar görülüyor. Sizi bütün bütün kaçırmamak için bu şahsiyetimin gizli çok fenalıklarını ve sû'-i hallerini söylemeyeceğim” (Mektubat, 26. Mektub)
“Hem neşrettiğimiz aleyhimizde yazılan kararnamenin elli dördüncü sahifesinde ahir zamanın o büyük şahsı neslen Âl-i Beyt’ten olacak. Biz nur şakirdleri ancak manevi Âl-i Beyt’ten sayılabiliriz.” (Şualar, 14. Şua)
“Hem mahkemede Denizli ehl-i vükufu bazı şakirdlerin bu itikadlarına göre bana karşı demişler ki, eğer Mehdilik dava etse bütün şakirdleri kabul edecekler. Ben de onlara demiştim, ben kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki ahir zamanın o büyük şahsı Âl-i Beyt’ten olacaktır. Gerçi manen ben Hazret-i Ali'nin (R.A.) bir veled-i manevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım ve Âl-i Muhammed Aleyhisselâm bir manada hakikî Nur şakirdlerine şamil olmasından, ben de Âl-i Beyt'ten sayılabilirim; fakat bu zaman şahs-ı manevî zamanıdır.” (Emirdağ Lahikası-1)
Ey merak-aver kardeşim ve ilm-i hikmetten tok olmaz arkadaşım, eğer burada tetimme babından bir hakikatı daha ifade etmezsem bence kelâm nâ-tamam olur. İşte bak, savcı iddianamesinde: “Said, Hazret-i Ali'nin (R.A.) ilm-i hakikat itibariyle şakirdi olduğumdan, manevî evlâdı olabilirim, demesiyle kendine atfedilen makamlara liyakatını kabul etmiş görülmektedir.” (Şualar, 14. Şua) demesine karşı üstad diyor ki: “Ben de manevî Âl-i Beyt'ten sayılabilirim demekten maksadım; bir kısım müçtehidlerin وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ duasında, "Seyyid olmayan fakat ehl-i takva bulunanlar, o duada dâhildirler" dediklerinden, o umumî duada benim de bir hissem bulunması için ricakârane bir te’vildir. Yoksa o hatakârane mana hiç hatırıma gelmemiş.”(Şualar, 14. Şua)
İşte bak üstad diyor ki: ‘İddianamede benim hakkımda dört esas var:
Birinci Esas: “Güya bende tefahur ve hodfüruşluk var ve kendimi müceddid biliyorum. Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. Hem Mehdilik isnadını hiç kabul etmediğime bütün kardeşlerim şehadet ederler. Hattâ Denizli'deki ehl-i vukuf, "Eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirdleri kabul edecek" dediklerine mukabil, Said itiraznamesinde demiş ki: "Ben seyyid değilim. Mehdi seyyid olacak." diye onları reddetmiş. Yoksa ben seyyid olmadığım gibi hiçbir vakit böyle haddimden yüz derece ziyade hallerde bulunmamışım.” (Şualar, 14. Şua)
İşte bakın kardeşlerim, Üstad-ı Zişan kaç üslub-u beyan bize takdim etti, bir taraftan dedi ki: Ben asil bir hanedandan değilim bir taraftan dedi ki meşhur bir nesebim yoktur, bir taraftan dedi kiAhir Zamanın o büyük şahsi neslen Âl-i Beyt’ten olacak, biz nur şakirdleri ancak manevi Âl-i Beyt’ten sayılabiliriz, bir taraftan dedi ben kendimi seyyid bilemiyorum, bu zamanda nesiller bilinmiyor, bir taraftan dedi ben seyyid olmadığım gibi hiçbir vakit böyle haddimden yüz derece ziyade hallerde bulunmamışım. Diğer bir taraftan da dedi, ben seyyid değilim, Mehdi seyyid olacak.
Eğer denilse ki: Siyadetle ilgili Üstad’ın izahatlarını bazı mesalihe bina etmek ve mahkeme müdafaalarının makamını nazar-ı itibara almak, ona bir nev’i mazeret teşkil etmez mi?
Elcevap: Bu vehm-i faside birkaç cevabım var:
Birincisi: Bu vehm-i faside ihtimal verenler bir kere üstadı takdir değil tenkid ederler. Zira şecaatte darb-ı mesel haline gelmiş ve havf nedir hayatında hiç bilmemiş olan bu kahraman-ı İslam ve mücahid-i dini manen takiyye yapmakla ittiham etmek, şeni’ ve kabih bir isnattır, çirkin ve menfur bir ittihamdır. Halbuki, bütün ülema-i İslam içinde bu sıfattan en çok nefret eden de odur. Görmüyor musun ki, Şîalara bu sıfatla yükleniyor ve diyor ki: “Bunlar Hazret-i Ali'yi (R.A.) fevkalâde sevmek davasında oldukları halde tenkis ediyorlar ve sû'-i ahlâkta bulunduğunu onların mezhebleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki: ‘Hazret-i Sıddık ile Hazret-i Ömer (R.A.) haksız oldukları halde Hazret-i Ali (R.A.) onlara mümaşat etmiş, Şîa ıstılahınca takiyye etmiş; yani onlardan korkmuş, riyakârlık etmiş. Acaba böyle kahraman-ı İslâm ve ‘Esedullah’ ünvanını kazanan ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı, riyakâr ve korkaklık ile ve sevmediği zâtlara tasannu'kârane muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümaşat etmekle haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet midir? O çeşit muhabbetten Hz. Ali (R.A.) teberri eder.” (Lem’alar, 4. Lem’a)
Ben de buna binaen derim ki: Hz. Ali’nin (R.A.) veled-i manevisi ve Alem-i İslam’ın medar-ı iftiharı ve tek başına bütün dünyaya meydan okuyan ve havf, korku nedir hayatında hiç bilmeyen bu kahraman-ı İslam ve sertac-ı enam olan bu zat-ı muhterem ve insan-ı muazzamı böyle takiyye gibi, çekinme gibi, pest ahlakla muttasıf görmek bence
عَدَوٌ عَاقِلٌ خَيْرٌ مِنْ صِدِّيقٍ جَاهِلٍ
olan darb-ı mesele mâsadaktır. Bediüzzaman Hazretleri böyle iğrenç, çirkin vasıflardan müberra ve muallâdır, münezzeh ve mücellâdır ve bu gibi medh-i tahtazama muhtaç değil, hiç ihtiyacı da yoktur.
İkincisi: Bu gibi fasid tevillere cür’et edenler meselenin hakikatına vâkıf değiller, ben de bunun gibi zatları bir kere daha başta zikir edilen ayet ve hadîs-i Nebeviye’yi okuyamaya ve gözden geçirmeye davet ediyorum. Bir baksınlar ve meseleyi basit zannetmesinler ve Üstadı Zişanı gelen tehditlerden nasıl kurtaracaklarını iyice düşünsünler. Zira hadis çok tehditkar gelmiştir.
Üçüncüsü: Mezkur olan tevil-i fasid Risale-i Nur’un mühim bir esasını zir ü zeber eder. Zira biz o gayr-ı meşru tevili kabul ettikten sonra üstadın kelâmından olan “Ben kendimi seyyid bilemiyorum, ben seyyid değilim” gibi kelâmları kelam-ı gayr-ı sadık kabul etmemiz gerekir. Yani, açık bir tabirle Üstad-ı Zişan bir maslahata binaen hâşâ ve hâşâ bin defa hâşâ orada sıdkı terk ederek kizbi tercih etmiştir dememiz îcab eder. Halbuki bir maslahata binaen yalan söylemek caizdir hükmünü zaman neshetmiştir ve nesh meselesi bu asırda Kur’an’ın dellâlı ve sözcüsü olan Risale-i Nur’un suhuf-u mükerrereminde defalarca yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İstersen yalan bir lafz-ı kâfirdir ünvanı altında biraz okuyalım: “Bir dane sıdk, yakar milyonla yalanı. Bir dane-i hakikat, yıkar kasr-ı hayali. Sıdk büyük esastır, bir cevher-i ziyalı. Yeri verir sükûta, eğer çıksa zararlı... Yalana yer hiç yoktur, çendan olsa faydalı. Her sözün doğru olsun, her hükmün hak olmalı. Lâkin hakkın olamaz, her doğruyu söz etmek. Bunu iyi bilmeli. «خُذْ مَا صَفَى دَعْ مَا كَدَرْ»kendine düstur etmeli.” (Lemaat)
Dördüncüsü: Siyadetle ilgili kelâmlar hep mahkeme müdafaalarında söylenen kelâmdan ibaret değildir. Belki mühim bir kısmı daha önce söylenmiş mahkeme müdafaalarında dile getirilmiştir. Bence bunu teker teker belgelerle isbat etmek ve izleyicilerin önüne koymak israf-ı kelâm nev’inden sayılır. Buna binaen ben bu hakikatı zeki nur talebelerinin ferasetlerine ve şakird-i Kur’an’iyenin zekâvetlerine havale ederim.
«اِنْ كُنْتَ ذَكِيًّا فَكَفَاكَ وَاِلاَّ فَلاَ»
sırrınca arife tarif gerekmez, ehl-i hikmet her meseleye heveslenmez.
Kıymetli Kardeşlerim, Urfalı Seyyid Salih Özcan ve Mehmet Çalışkan Ağabeylerimiz gibi zatlardan rivayet edilen ve Üstada atfen isnad edilen, ‘Hem Haseniyim hem Hüseyniyim’ cümlelerini de bir derece tahlil etmeden geçemeyeceğim. Şöyle ki:
Eğer, ‘Hem Haseniyim hem Hüseyniyim’ cümlesinden maddi ve nesebi siyadet murad ise Risale-i Nur’da geçen ibarelere muhalif ve çelişkili olduğu için Risale-i Nur’da zikredilen rivayetleri esas tutup ötekileri tevil etmemiz gerekir. O zaman, ‘Haseniyim Hüseyniyim’ kelimesinden murad nesebi değil manevi siyadet murad olması gerekir. Zira Hz. Üstad, Hz. Ali’nin veled-i manevisi olduğuna ve alem-i manada hakikat dersini aldığına göre Hz. Ali’nin manevi veledi sayılabilir. Hem Haseni hem Hüseyni olabilir.
Kıymetli Kardeşlerim, bakın, dikkat edin iki mesele var: Birisi: Maddi siyadet, ötekisi: Manevi siyadet. Manevi siyadet kesbi ve amel-i saliha mütevakkıf olduğu halde Hz. Üstad zor ve çetin olan o manevi siyadetini pervasızca ilan ettiğine göre gerçekten maddi siyadetine vakıf olsaydı, en az inkar etmeyecekti kanaatındayım. Zira Hz. Üstad bilerek asla hilâf söylemez ve bunu bir maslahata bağlamaz. Tarihçe-i Hayatı sıdkına bir şahid-i kat’ıdır.
Bak Üstad-i Zişan diyor ki: ‘Bu cüz’i aklınızla hüsn-ü külliyi ihata edemezsiniz. Evet bir zira’ kadar bir burun altından olsa yalnız ona dikkat edilse, güzel gören bulunur.’ (Muhakemat) Ama eğer diğer aza-yı insaniyle mülahaza edilirse çirkin görünür. Zira vücud-u insan onu kaldırmaz ve insan onunla güzel olmaz. Aynen bunun gibi, eğer Hz. Üstadın kendi siyadeti hakkında sarih ibaresi olmasaydı ve Üstad net, açık olarak Risale-i Nur’da ifade etmeseydi, bir derece maddi siyadet libası ona uygun olabilirdi. Bu nedenle dışarıdan idhal edilen gayr-ı tabii libas, Üstadın nurani olan o kamet-i muallasına münasip olmaz. ‘Ve libasut-takva zalike ğayrun’ ayet-i kerimesi bu işe cevaz vermez. Ben eminim ki, bazı mübarek zatlar tebei bir nazarla değil hakiki bir nazarla baksalar ve bunun lazım-ı mezhebini mülahaza etseler farkına varacak ve tehlikenin boyutunu müşahede edeceklerdir.
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Hocanın mühim bir meselesine gidelim. Kendisi Hz. Üstadın siyadet şeceresini Musul’da bulduğunu iddia ediyor ve gittiği her yerde müjde vererek Nur Cemaatinin nazar-ı dikkatini çekmeye çalışıyor. Hatta 20.12.2012 tarihinde iddiasını meşrû göstermek maksadıyla, birkaç mübarek nur talebelerinin huzurunda ve bazı basın mensuplarının karşısında iddia edilen Üstadın şeceresini Türkiye’ye ilan etti.
Eğer bu iddia doğru olsaydı, elbette ben bütün ruh u canımla ona taraftar olacaktım. Fakat maalesef bu konuda ciddi kuşkularımla beraber, bildiğim çok şeyler vardır. Her neyse, haydi Ahmet Hocanın iddia ettiği şecereye bakıp gözden geçirelim ve bu müşkil mesele-i muammayı akl-ı selim çerçevesinde hal ve keşfedelim. İnşaallah memnun olacaksınız ve bu hadiselerden bir ders-i ibret alacaksınız.

Bakın kardeşlerim, iddia edilen şecere, Irak’ta bir veya birkaç kişi tarafından hazırlanmış. Yakından uzaktan resmiyetle hiçbir alakası olmamakla beraber mevsuk bir sıfatı da yoktur. Şecereyi okuyanlar garipliği görecektir. İsterseniz gelin bu acip ve garip tabloyu beraber gözden geçirelim:
secere_guzelsoy_1.jpg

Öyle ise en evvel şecerenin tercümesine bakalım:
Ş E C E R E T E R C Ü M E S İ D İ R
Şeyh Şemseddin Muhammed bin Şeyh Muhyeddin Abdulkadir bin Şeyh Nureddin Ali’nin zürriyeti
LİSTESİDİR:
Şeyh Abdulkadir? biraderi şeyh Alauddin’den iki yaş büyüktür.
Şeyh Abdulkadir
Melik El’eşref Bersbay’in 9 muharrem 836 h. de Amed (Diyarbekir)’den Şam’a avdetinden sonra Şam Diyarına girmiştir. 841 h. Yılında taun(Kolera) dan Şam’da vefat ederek sofiye kabristanına defn edilip geriye hiç bir zürriyet bırakmamıştır. O)Şeyh Abdulkadir( ile braderi Alauddin öz kardeştirler ve anaları Şeyh Hayder’in kızı şerife Fatma hatun’dur. Hamed El’ Hiyali mührü
Şeyh Alauddin Ali:
Şeyh Alauddin Ali, Sencar Dağına bağlı El’Hiyal köyünde, hicri 785, miladi 1383 te doğmuş ve kendi zamanında Mısır diyarında kadiriyye (Tarikatının) kaynağı durumunda gelmiştir. Mukaddes toprakları ziyaret ederek iki kez hacc yapmıştır. Kendisi ve çocukları Melik El’eşref Bersbay‘in Amed(Diyarbekir)den avdetinden ve Kahire’ye girişinden sonra Mısır’a yerleşmişlerdir. Hicri 10 Safer 853 miladi 1449 de Perşembe günü öğle vakti Taun(Kolera)dan şehit olarak vefat etmiştir. Kahire’de Babül’karafe’ de üzerine namaz kılınmış Türbetül’Arune mezarlığında seyyidim Adiyy bin Misafir yanında defn edilmiştir. Ayni yerde birkaç çocuğu da defn edilmişlerdir? hem orada adı geçen amcası şeyh Şemseddin Muhammed bin Nureddin Ali bin İzzeddin Hüseyin bin Şemseddin Muhammed el’ekhal de defn edilmiştir.
Hicri 841’de Taun’dan sonra Şeyhimiz Alauddin’nin bir oğlu oldu. Onu alıp Hicaz’a götürdü Tur(Tur-i Sina)ya varmadan yolda taun’a yakalandı ve yirmi yaşına varmadan vefat etti ve oranın camisinde defn edildi. Şu ana kadar da ziyaret edilmektedir. Bundan sonra da Şeyhimiz Alauddin’in bazı çocukları oldu? ama kimileri(Ondan önce)öldü. Kendisi ise iki erkek bir kız çocuk bırakarak vefat etti. Kalan çocuklarından birisi babasının ölümünden hemen sonra vefat etti? diğerlerinin ise nesilleri Mısır’da şu ana kadar devam etmektedir.
(Ebu İshak İbrahim el’Kadiri) olarak bilinen kişi de Şeyh Alauddin’in müritlernden idi ve Kahire’de Karafe’deki Zaviye’de günümüze kadar Şeyh Abdulkadir Geylani’nin neslinden büyük bir gurup bulunmaktadır. Şeyh Ala… Ali’nin torunlarından biri olan Abdurrezak da Mısır’dan ayrılarak Davudiye’den amcası çocukları olan ve yukarıda adı geçen şeyh Abdulkadir Geylani zürriyetinden Davut bin Seyfeddin Süleyman bin Şeyh Abdulvahhab ile beraber Suriye/Hama’ya bağlı Ma’arratün’nu’man’a yerleşti.
Şeyh Ahmet bin Hasan bin Davud bin Ahmet bin Mansur bin Süleyman bin Davud bin Seyfuddin Süleyman bin Şeyh Abdulvahhab kızı ile evlendi. Hanımı da Şeyh Sadaka’nın kız kardeşi ve şeyh Abdulkerim’ in babası olan şeyh Abdulvahhab’ın halasıdır.
Geriye üç oğul iki kız evlat bıraktı En büyük oğlu şeyh Abdullah Harran’da Hüseyni büyük seyitlerden birinin kızı ile izdivac etti. Evlendikten bir süre sonra Kürtlerin memleketi olan Bitlis’teki Hakkari’ye gitti ve 50 yaşında iken vefat ederek Tursinc’te defnedildi. Geriye Sermit’te medfun oğlu Şeyh Abdurrahman’ı o da Şeyh Abdulvahhab’ı o da Şeyh Abdullah’ı o da Mirza Reşan’ı o da Mirza Halid’i o da Hıdır’ı o da Ali’yi o da Sofi Mirza’yı bıraktı.
Bunlar Hakkari’de Kürtlerle beraber İsparit aşireti içinde ve Nurs köyünde kaldıklarından kürt adı ile isim aldılar. Sofi Mirza Hakkari Kürtlerinden Bilikan köyünden ve Hakif aşiretinden olan mulla Tahir’in(kızı) Nuriye ile evlendi. Onlar da Hüseyni seyitlerindendirler ki Sermit’te medfun küçük Ali’nin oğlu Ahmet’in neslindendirler. O da el’hadid ve sumayd’i seyyitlerinden olan Şemseddin Muhammed Ucanul’hadit’ten gelirler ve bunlar da Irak’ta dağılmışlardır. Bu ikisinin büyük bir ünü ve güzel şöhretleri olup cömertlikle? asalet ve cesaretleri ile tanınırlar. Şemseddin Muhammed Ucanul’hadit geriye beş çocuk bıraktı: Mısır’da medfun Büyük Ali? Erbil’de medfun İsa? Ahdesiye’de medfun Hüseyin? Irak/ El’Enbar’da medfun Ahmet ve Sermit’te medfun küçük Ali. Küçük Ali’den de Sumayd’i’de medfun Abdurrahim ve Muhammed ve Ahmet olmuştur.
Sofi Mirza ise Nur Risaleleri müellifi olan ve Said-i Kürdi olarak bilinen ve lakabı Bediuz’zaman olan Said el’Nursi’nin pederidir. Hicri 1293? miladi ise 1876 yılında doğmuş ve Sofi Mirza’nın ondan başka 3 erkek ve üç de kız çocuğu daha vardır.
Nakabetüs’sadetil’ eşraf mührü Hüseyin Sumaydi’i mühür ve Verşan Halit El’Hadit mührü.
Şimdi bu belgedeki tutarsızlıkları 10 madde ile izah edelim:
1- Sözde Hz. Üstad, Şeyh Abdülkadir-i Geylani’ye bağlanılıyor ve bir veledi gösteriliyor. Fakat tanzim eden kişi çok acemi, çok aceleci davranmış. Zeki, nakkad-ı ehl-i hadisin ferasetini hiç nazar-ı itibara almamış. Zira başta Şeyh Abdülkadir-i Geylani’den bahsederken diyor ki: ‘Hicri 841 yılında Taun(Kolera) hastalığından Şam’da vefat ederek Sofiye Kabristanına defnedilip geriye hiçbir zürriyet bırakmamıştır.’ Oysa bütün tarihçiler Geylani’nin dört hanımla evlendiğini ve on iki veya on sekiz evladının olduğunu hepsi de o zamanın alimlerinden ilim tahsili yaptıklarını ve babalarından hırka giydiklerini kaydederler. Farzedelim ki, Geylani geriye hiç evlad bırakmadı. O zaman Üstad Bediüzzaman nasıl onun neslinden geldi? Hem belge Şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin Şam’da vefat ettiğini gösteriyor. Oysa yüzlerce yıldan beri Şeyh Abdülkadir-i Geylani’ye ait olduğu herkesçe bilinen Bağdat’taki kabri milyonlarca Müslümanlar tarafından ziyaret edilegelmiş ve hiçbir ilim adamı mekanı hakkında itiraz etmemiş.
2- Şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin Hicri 841’de vefat ettiğini yazıyor ve annesinin ismini Fatıma bint-i Haydar, babasının isimini de Şeyh Nureddin Ali olarak kaydediyor. Halbuki Şeyh Abdülkadir-i Geylani 500 küsur hicri yıllarında vefat ettiği tarihçe malumdur. Hem annesi Fatıma Bint-i Haydar değil belki Fatıma bint-i Abdullah’ül Esmai’dir. Babası da Şeyh Nureddin Ali değil belki Musa bin Abdullah’tır ve Zengidost lakabıyla meşhurdur. Acaba biz yanlış mı tercüme ettik? Halbuki uzmanlar tarafından dikkatle tercüme edilmiştir. Yahut zikredilen Şeyh Abdülkadir-i Geylani değil de başka bir Abdülkadir mi? Bence son şık kaviyyen muhtemeldir. Herkes buraya çok dikkat etsin ve bir şey anlamaya çalışsın. Zira şecere metninin başında sadece Şeyh Abdülkadir ismini kullanırken sonra gelen Abdülkadir ismine Geylani lakabını da ekliyor. Bence bu bir hatadır ve Hz. Üstad, Şeyh Abdülkadir-i Geylani değil başka bir Abdülkadir’e bağlanmıştır.
3- Sonra Şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin biraderi olan Şeyh Alaaddin’den bahseder ve iki yaş daha büyük olduğunu gösterir. Sonra doğum ve vefat tarihini zikreder ve der ki: ‘Şeyh Alaaddin Ali Hicri 785, Miladi 1384 tarihinde Hayal Köyünde dünyaya gelmiş. Hicri 853, Miladi 1449 tarihinde vefat etmiştir. İşte asıl skandal burada. Çünkü bu tarihe göre Şeyh Abdülkadir Geylani’yle Hz. Üstadın arası takriben 500 sene oluyor.
Halbuki Bediüzzaman Hazretleri, Şeyh Abdülkadir Geylani’nin 800 sene bizden uzak olduğunu Risale-i Nur’da beyan ediyor ve tarih de öyle gösteriyor. İşte biz burada dahi çarpık bir hata müşahede ediyoruz. Benim kanaatimce bu fahiş hatadan dolayı Irak’taki uzman ve şecereyi hazırlayan zat aldanmış ve yakın mesafeyi nazar-ı itibare alarak dokuz babayla iktifa etmiş ve Sofi Mirza’yı sözde Şeyh Abdülkadir-i Geylani ile biraderi olan Şeyh Alaaddin’in bir veledine bağlamış. Fakat başarılı olamamış; zira o Şeyh Abdülkadir, Şeyh Abdülkadir-i Geylani olmadığı gibi ondan iki yaş büyük olan Şeyh Alaaddin dahi onun biraderi değildir çünkü tarih çok hatalıdır.
Acaibdendir ki, Ahmet Akgündüz Hocamız da bu tarihi hatayı görmeyerek sadece dokuz babadan ibaret olan şecereyi 04.09.2012 tarihinde kamuoyuna açıkladı. Sonra bazı itiraz ona gidince bir derece farkına vardı. Ancak Hz. Üstadın şeceresine ilave edilen on bir babanın hesabını soruyoruz. Acaba şecerede dokuz babanın haricinde var mı?
4- Benim kanaat-ı kalbiyem, o şecereye her ne kadar eski bir evrak havası verilmiş ise de, yeni yapılmıştır. Ama ona rağmen Ahmet Akgündüz Hoca, Diyarbakır’da dedi ki: “Şecere 1935 tarihinde yapılmıştır.” İsterseniz ben bu meselenin hakikatını size izah edeyim: Bakın kardeşlerim: Ahmet Akgündüz Hocamıza şecereyi getiren Mahmut adındaki zat önce Diyarbakır’da benim yanıma geldi ve bütün evrakları bana verdi. Ben de okumaya başladım. Baktım ki, çok eski bir evrak havası verilmiş. Buna binaen ben sordum: ‘Sanki yüz senelik bir evraktır.’ dedim O da dedi: ‘Evet yüz seneden fazladır’. Ben de buna binaen dedim ki: ‘Bediüzzaman Said-i Nursi’den bahsederken Risale-i Nur Müellifi ünvanıyla zikrediliyor. Halbuki o tarihte Risale-i Nur telif edilmemiştir.
Bu itirazdan sonra Mahmut kardeş bana dedi ki: ‘Şecereyi bana verenler her ne kadar o tarihi göstermiş iseler de, bence 1990’da yapılmıştır’. Yine itiraz ettim ve dedim ki: ’20 senelik bir şecere kağıdı bu kadar eski gözükmemesi gerekir’. Demek Ahmet Hocanın iddia ettiği şecerenin tanzim tarihi olan 1935 senesi Mahmut tarafından bile tasdik edilmemiştir. Evet o tarihte çendan büyük bir miktar Risale-i Nur eserleri telif edilmiş ise de, Üstad hapiste ve sürgünde olduğu ve Risale-i Nur’un telifi devam ettiği için, Risale-i Nur’dan fazla bir haber yoktur. İşte bu da çok düşündürücüdür.
5- Irak’tan getirilen sözde şecere sadece Üstada ait olduğu ve annesi Nuriye’ye ait bir şecere olmadığı halde, Nuriye dahi Hüseyni gösterildi ve çift siyadet Üstada isnad edildi. İşte buyurun; Hani Nuriye hanımın şeceresi? Nur camiası acilen talep ediyor, ibraz edilsin.
6- İddia edilen şecere, sadece Şeyh Abdülkadir adında bir zatın bir veledine kadar gittiği halde, İmam Ali’ye kadar gösterilmiş ve başka şemalar çizilmiş ve tamamlanmıştır.
7- Şecereyi hazırlayan kişi mevcud hale bakarak tanzim etmiş. Zira Üstadın pederi “Mirza” olduğu halde, Üstada hürmeten “Sofi Mirza” ismini zikretmiş ve Üstadın isimini de hem Said-i Nursi hem Said-i Kürdi olarak beyan etmiştir.
8- İddia edilen şecerede üstada yakın mesafede olan “Ali”, “Hızır”, “Mirza Halıd” ve “Mirza Reşan”ın sadece isimlerini zikretmekle iktifa etmişken Şeyh Abdülkadir’den sonra gelen o uzak babalara geniş yer verilmiş. Demek onlar internet ortamında varmış. Üstadın yakın ecdadları ise yokmuş. Evet evet, nişane-i ved’ ve sun’i müdahale güneş gibi görünüyor.
9- Irak’tan getirilen ve Üstad’a şecere olarak isnad edilen sayfanın yazısı eski zamanın yazı şekli olmayıp yeni neslin yazı türü olduğunu bütün Iraklılar şehadet etmektedirler. Ayrıca Arapça yazısı, Arap edebiyatına uygun olmamakla beraber lisan-ı mahalli lehçesiyle yapılmış. Nahiv-sarf kaidelerine de ters düşmüştür.
10- İddia edilen şecere, istersen şimdi, istersen 1935’te yapılmış olsun. Bizim için çok fark etmez. Çünkü 1400 sene uzakta olan bir babaya bir kişi tarafından tanzim edilecek bir şecerenin ne kadar sağlam olduğunu ehl-i ferasetin takdirine havale ederim.
İşte mezkûr 10 maddelik hakikatleri zeki, fetanetli, emin, ferasetli nur talebelerinin nazar-ı dikkatlerine takdim ediyorum ve onunla bana düşen vazifeyi yerine getirmiş oluyorum.
Bana taalluk eden mühim bir meseleyi de söylemek isterim ta su-i zanna medar olmasın. Şöyle ki: Ben şahsen bütün ruh-u canımla Hz. Üstadın hem maddi hem manevi siyadetini dergah-ı ilahiyeden temenni ve niyaz ederim ve hiçbir zaman Hz. Üstadın adem-i siyadetini isbat etmeye çalışmamışım ve çalışmıyorum. Halbuki eğer ben Hz. Üstadın Risale-i Nurdaki akvalını adem-i siyadetine delil ve hüccet olarak göstersem, elimdeki delil ve senet , yüz defa daha ziyade siyadetini isbat etmeye çalışanların ellerinde bulunan delillerden daha kuvvetli olur. Fakat buna rağmen gayem Üstadın edem-i siyadetini ispat etmek değil, belki siyadetine dair ortaya atılan iddianın ilmen ne kadar doğru olup olmadığını ve Risale-i Nur’un cerh edilmez kat’i hüccetlerinin karşısında ne mahiyette olduklarını tahlil etmektir.
Not: Kıymetli Kardeşlerim, Üstadın siyadeti hakkında yayınlanan belgelerin tümü yanımda mevcuttur. Hepsini dikkatle tetkik ettim. Sadece yukarıda tercümesini yazdığım belge Üstad ile alakalı olduğundan sizlere, onu takdim ettim. Diğer belgeleri tercüme gereği bile duymadım.Çünkü Üstad ile hiçbir alakası yoktur… Üstadın siyadeti hakkında geniş, izahatlı bir kitabım yakında yayınlanacaktır. Bilgilerinize sunmak isterim.
مُرادِ مَا نَصِيحَتْ بُودْ وَ گُفْتَمْ * حَوالَتْ بَا خُدا كَرْدَمْ وَ رَفْتَمْ
Yani: Muradım nasihattı söyledim, Allah’a havale ettim ve gittim."




kaynak:

http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-soy-agaci-belgelerinde-hata-var-iddiasi-168546h.htm
 

ahevrenah

Profesör
Katılım
26 Haz 2006
Mesajlar
2,682
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Konum
artık mersin...
copy pasteye devam..


ne yazıyorsunuz bu kadar şeyi...

kabul eden eder etmeyen etmez....

herkesin bir mehdisi varken bize karışmayın
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,191
Tepkime puanı
3,197
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
risaleinuru kutsal kitaba tebdil
saidi nursiyi de putlaştırmak için son kozlarıdır

çünkü mehdiyi ahir zamanının risaleleri ve saidi nursiyi ellerinden alacakmış zehabına kapılıyorlar
zira içlerinde Allah cc ı sever gibi risale ve saidi nursi sevgisi kaplamıştır

hadis olmadan yaşayabilirler ama risale olmadan asla
 

alı

Yeni
Katılım
12 Eki 2006
Mesajlar
1,784
Tepkime puanı
51
Puanları
0
Selamün aleyküm
Hz mehdi hakkında bir hadis vardır ki said nursi nin mehdi olmadığının kanıtıdır.Said nursi vefat edeli 54 yıl olmuştur. Resulullah (asm) bir hadisinde şöyle buyuruyor;
Mehdi zuhur ettiğinde 40 yıl boyunca adalet dünya üzerinde hakim olacaktır.
barış ve huzur bunun takipçileridir.
şimdi Resulullah ın bu hadisnde yola çıkarak şu söylenebilir. Eğer Said nursi Mehdi ise son kırk yılda resmi rakamlara göre 111 savaş meydana gelmiştir.yani bu durum Resulullah ın hadisine terstir. Ve bunu said nursi nin kendisi de söylüyor." Biz sadece O nun gelişine zemin hazırlayanlarız." Anlamına gelen r söz. Yani Bediüzzaman Said nursi ye atfedilen " mehdi lik" bediüzzamanın hiç bir zaman kabul etmediği bir durumdur. Bu bediüzaman a iftiradır, ihanettir.
Selametle...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ne oldu bizim cicişler hazreti Mehdi ilan edebildi mi :)

Tamamen enaniyet kokan hareketler, ne diyek...
 
Üst