bâzen,virâneye dönmüş, yıkık dökük, sessiz ve terkedilmiş yüreğime gelişinin ayak seslerini işitir olurum şu yalnızlığın çığlıkları arasında.
bâzen olur; bir bülbülün sesi, kimi zaman da bir güvercinin kanatlarının şakırdaması kalbime öyle bir ümit verir ki, gözlerimde anlık heyecanlı bir arayış belirir hayallerimin üstüne çöken karabulutların altında..
bâzen, gitme!... gitme!... diye haykırışlarımla irkilirim sensiz ve sessiz gecelerimin deminde bir sis gibi göz kapaklarıma çöken uykularımda...
bâzen olur, gidişin iner göz perdelerime;göz kapaklarımın içine sinmişcesinedir şu gidişin..gözlerimi her kapatışımda görürüm o gidişini..
ah şu gidişini..;
arkanı dönüp sessiz sessiz, en derin ve en ıssız koylardan bensizliğe doğru adım adım, yavaş yavaş, tek bir hecesiz, tek bir nefessiz şu inişini..
bâzen birtek güvercinin bile uğramadığı aylar olur şu dar,devrik,mâzinin rutubeti karışmış sokaklara..
yaşamak..eğer,hüzünle beslenen koca bir etin içine gömülmüş bir çift gözle her an şu duvarlara bakmaksa;
bâzen çok yaşadığımı hissediyorum hem de doya doya...ama nefessiz,ama sensiz!
eğer bu yaşamaksa!...[1]
[1] Hz. Enes, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
"Üç haslet vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar: Allah ve Resûlünü bu ikisi dışında kalan herşeyden ve herkesten daha çok sevmek, bir kulu sırf Allah rızası için sevmek, Allah, imansızlıktan kurtarıp İslâm'ı nasib ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak." (Buhârî, İman 9)
يا ليل