bayramda getirilen tekbirler

Risale-i Nur Talebesi

Diyar-ı Bekirli
Katılım
30 Haz 2006
Mesajlar
1,460
Tepkime puanı
11
Puanları
0
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ



Şüphesiz İlyas da Peygamber olarak gönderilenlerdendi. Kavmine demişti ki: “Siz Allah'tan korkmaz mısınız?”


Sâffât Sûresi: 123-124





HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ



Güvenilirliği olmayanın kâmil imânı yoktur, ahdine sadakati olmayanın dine bağlılığı yoktur.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3848







Bayramda getirilen tekbirler...



Dördüncü Şuâ

İşte, ey tenbel nefsim! Bir nevi miraç hükmünde olan namazın hakikati, sabık temsilde bir nefer, mahz-ı lütûf olarak huzur-u şâhâneye kabulü gibi, mahz-ı rahmet olarak Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ve Mâbûd-u Cemîl-i Zülcelâlin huzuruna kabulündür. Allahu ekber deyip, mânen ve hayâlen veya niyeten iki cihandan geçip, kayd-ı maddiyattan tecerrüd edip, bir mertebe-i külliye-i ubudiyete veya küllînin bir gölgesine veya bir sûretine çıkıp, bir nevi huzûra müşerref olup, “İyyâke na’büdü” hitabına, herkesin kabiliyeti nisbetinde, bir mazhariyet-i azîmedir. Adeta, harekât-ı salâtiyede tekrarla Allahu ekber, Allahu ekber demekle kat-ı merâtib ve terakkiyât-ı mâneviyeye ve cüz’iyattan devâir-i külliyeye çıkmasına bir işarettir ve marifetimiz haricindeki kemâlât-ı kibriyâsının mücmel bir ünvanıdır. Güya herbir Allahu ekber bir basamak-ı miraciyeyi kat’ına işarettir. İşte, şu hakikat-i salâttan mânen veya niyeten veya tasavvuren veya hayâlen bir gölgesine, bir şuâına mazhariyet dahi büyük bir saadettir.

İşte, hacda pek kesretli Allahu ekber denilmesi şu sırdandır. Çünkü, hacc-ı şerif, bilasâle herkes için bir mertebe-i külliyede bir ubûdiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir yevm-i mahsusta, ferik dairesinde, bir ferik gibi padişahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur. Öyle de, bir hacı, ne kadar âmi de olsa, kat-ı merâtib etmiş bir velî gibi, umum aktâr-ı arzın Rabb-i Azîmi ünvanıyla Rabbine müteveccihtir, bir ubûdiyet-i külliye ile müşerreftir. Elbette, hac miftahıyla açılan meratib-i külliye-i Rububiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i Ulûhiyet ve şeâiriyle kalbine ve hayâline gittikçe genişlenen devâir-i ubûdiyet ve merâtib-i kibriyâ ve ufk-u tecelliyâtın verdiği harâret, hayret ve dehşet ve heybet-i Rubûbiyet, Allahu ekber, Allahu ekber ile teskin edilebilir. Ve onunla, o merâtib-i münkeşife-i meşhûde veya mutasavvire ilân edilebilir.

Hacdan sonra, şu mânâ-yı ulvî ve küllî muhtelif derecelerde, bayram namazında, yağmur namazında, husûf, küsûf namazında, cemaatle kılınan namazda bulunur. İşte, şeâir-i İslâmiyenin—velev Sünnet kabilinden dahi olsa—ehemmiyeti şu sırdandır.

Sözler, s. 182, Y.A.N.


Lügatçe:


tecerrüd: Sıyrılma.

iyyâke na’büdü: Ancak sana ibâdet ederiz. (Fatihâ: 5)

harekât-ı salâtiye: Namazdaki hareketler.

kat-ı merâtib: Mertebeler kesmek, ilerlemek.

devâir-i külliye: Geniş ve umûmî daireler

kemâlât-ı kibriyâ: Sonsuz büyüklük sahibi Allah’ın kemâlâtı.

bilasâle: Bizzat, kendisi, kendi eliyle, asâletiyle.

ferik: General, korgeneral, tümgeneral.

merâtib-i münkeşife-i meşhûde: Görünen, açılıp genişleyen mertebeler.

husûf: Ay tutulması.

küsûf: Güneş tutulması.
 
Üst