Bana göre Özal…

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Temas edilesi konular –2Bana göre Özal…

Muhafazakȃr isimlendirmesiyle anılan kesimi birçok özelliğine göre tasnif etmek mümkün…

İtikȃdȋ farklılaşmalar, maddȋ konulardaki tavır alışlar, kurumsallaşmaya bakış, çağa intibak düzeyi vs…

Bir de mezkȗr grupların belli şahsiyetler üzerinden ayrıştığına tanık oluruz.

Mesela Turgut Özal’a bakış meselesi, bir turnusol işlevi görecek kertede tanımlayıcı muhtevȃya sahiptir.

Müşȃrünileyhi ‘dindar cumhurbaşkanı’ nitelemesiyle anarak ondan sitȃyişle bahseden dinȋ gruplar da vardır; müslümanlık algısının içini boşalttığı türünden ithamlarla şahsına ve politik çizgisine mesafeli duranlar da…

Müslümanların önünü açtığını söyleyerek onu yere göğe sığdıramayanlara da rastlarsınız; ehl-i din mȃbeyninde kapitalistleşmenin fitilini ateşlediği iddiasıyla tavrını amansızca eleştirenlere de…

Doğrudur, Özal’ın cȃrȋ dünya düzenine muvȃfık ve konjonktüre yaslanan siyaset üslȗbu bazı İslȃmȋ kesimlerin ‘önünü açmıştır’.

Daha doğrusu sistemin iplerini ellerinde tutanlar, siyasetin dine yansımaları üzerinden, Özal gerçeğini yerli yerinde kullanarak, istedikleri İslȃmȋ eğilimlere ivme kazandırmış, ‘tekere çomak sokan’ dinȋ grupların da önüne set çekmiştir.

Dikkat ediniz, Özal’lı yıllar ve sonrası, bu topraklarda, müslümanların cȃrȋ düzene itiraz vurgularının gitgide azaldığı, sisteme muvȃfakat söylemi üzerinden adı konulmamış bir yozlaştırıcı dönüşümün bünyeye nüfuz ettiği döneme tekabül eder.

Kayda değer bir başka husus ise, Özal’la beraber, onun siyasetteki liberal eğilimine tetȃbuk eden İslȃmȋ yorumların da önünün açılmasıdır.

Siyasetle içtimȃȋ atmosfer birlikte dizayn edildiğinde daha hızlı sonuç alındığını gösteren spesifik bir örnektir bu durum.

Hayatın siyah ve beyazdan ibȃret olmadığını bilen, gri tonların varlığından da haberdar bu satırların yazarının Özal yorumuna gelince…

Benim nazarımda Özal,

Müslüman zihinleri ekonomi merkezli bir hayat anlayışına rabtettiği için, yaşadığımız yozlaşmanın siyȃsȋ cenahtaki en önemli ȃmillerinden biridir…

Faizin haram oluşuyla uğraşacağınıza, ekonominin kuralları olduğunu görüp zenginleşmeye bakın!” meȃlindeki vurgularıyla müslümanların en ehemmiyetli kırmızı çizgilerinden birini buharlaştıran politik bir aktördür…

Ehl-i dine liberalizm virüsü aşılayanlar sıralandığında listenin başlarında yer alandır.

Bugün muhafazakȃr kitlede can yakan bir kapitalistleşmeden bahsedilebiliyor oluşunun baş müsebbibidir.

Müslümanların katledildiği meş’um bir savaşta, “bir koyup üç alma” etiketiyle zȃlimin yanında konuşlanarak pragmatizmin en pespȃye örneğini sergileyendir…

Çevrenize bir bakınız…

İtiraz melekeleri dumura uğramış, köksüz uzlaşma sevdalarına gönül eğdirmiş, küfürle problemi olmayan, ȃhiret diye yola çıktığı halde baştan ayağa dünya kesilenuyumlumüslüman tipler göreceksiniz

Bunların sosyolojik sahada kimlerin tezgȃhında yetiştiğini, kimler eliyle piyasaya sürüldüğünü biliyoruz ama bu işin bir de siyaset ayağı var.

Özal’a ‘meftun’ ehl-i dini bir de bu açıdan düşünün ve zihninizde fotoğrafı tamamlayın.

İsmet Özel, neden anlaşılmadığına dair bir suale, boşuna “Özal’ı anlayanlar beni nasıl anlasın!?” diye cevap vermemiştir herhalde!

Hangi uhuvvetten bahsediyorsunuz?

Yakışmışlar mı diyelim?

Allah ayırmasın diye temennide mi bulunalım?
Tencere-kapak metaforlarına mı müracaat edelim?

Mustafa İslȃmoğlu ile Yaşar Nuri Öztürk’ün yıllar önce televizyonda yaptıkları programın kısacık bir bölümünü izleyince aklıma üşüşen sorular bunlar…

“Aradan o kadar zaman geçmiş; şimdi gündeme getirmenin mȃnȃsı ne?” diyeceklere verecek cevabım şu:

Hep iddia edegeldiğimiz ve İslȃmoğlu’nda baskın bir hususiyet olarak göze çarpan ‘selefi tezyif’ tavrının çok net hissedildiği bir görüntü kaydı bu…
Bu nedenle bilinmesi lȃzım…

“İşiniz gücünüz bu adamları eleştirmek!” demeyiniz; koskoca İslȃm tarihini, hiçbir ihtirȃzȋ kayıt düşmeden ve televizyonda konuşmanın şehvetine kapılarak “Kitaba uymak yerine kitabına uydurmak” türünden, neye istinȃd ettiği belli olmayan genellemelerle karalamak, görmezden gelinebilecek bir tahrif değil…

Çokları bunlara uyup, din telakkilerini böyle türedi ve hoyrat yaklaşımlar üzerine binȃ ediyorlarken, bu zȃtları kendi köksüz beyanlarını afişe ederek tenkid etmenin yadsınacak bir tarafı var mı?

Bu dinin öncekiler tarafından yanlış anlaşıldığı, şimdiye kadar İlȃhȋ Kelȃm’a muhatap olanların vahye işkence ettiği, selefin ilmȋ emanet hissinden nasipsiz olduğu türüalȃkasızgenellemelerin yol açtığı zihnȋ savrulmaya hepimiz şȃhitlik etmiyor muyuz?

Her bȃtıl çıkışın içtihad etiketiyle sunulduğunda bu kadar kolay kabul görüyor oluşunun, insanların ahkȃma taallȗk eden her meseleye dudak bükecek noktaya gelmesinin, dinde reform abuklamalarının bu ölçüde taraftar toplamasının arka plȃnında, bu ‘selefi tezyif ve tahkir’ furyasının payı olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Değilse hakkaniyetli tenkidleri neden boğuyoruz?

Bu adamlar meydanı boş bulsun ve dilediklerince geçmişi karalasınlar, başkalarının payına hep uhuvveti tesis (!) adına susmak düşsün!

Ben yokum arkadaş!
İhsan Eliaçık nȃm zȃt, Üstadım Bediüzzaman’ı “Mucizȃt-ı Ahmediye yarışına girmek” türünden yakışıksız ve bayağı nitelemelerine meze yapsın…

İslȃmoğlu, icmȃ müessesesini hedef tahtasına oturtacak kertede selefi yok saysın…

Biz de bunları sineye çekip uhuvvet türküleri söyleyelim öyle mi!?

Bu işin böyle olduğu, şimdikileri tenkidin memnȗ, selefe saydırmanın meşrȗ olduğu hangi kitapta yazıyor Allah aşkına!?

Mısıroğlu ve Özel

Hep söylüyoruz; ȃhir zamanda kimden Din öğrendiğimize çok dikkat edelim diye…

Ben ıslah ediyorum diye ortada dolaşanlara, su-i zan ağırlıklı bir ihtiyatla yaklaşmak en doğrusu…

Serȃser bȃtıldan değil, içine hakikat nüveleri serpiştirilmiş bȃtıldan korkunuz.

Bu anlamda çağdaş müellifler içinde benim istifȃde ettiğim ve nȃçizȃne tavsiyeye medar gördüğüm iki ismi anmak istiyorum.

Kadir Mısıroğlu ve İsmet Özel…

Elbette peşinen her söylediklerini onaylıyor değilim.
Ancak…

Modern çağın kafası karışık fertlerine iki hususta yol gösterdikleri ȃşikȃr:

Bȃtıl karşısında bükülmez bir duruşun nasıl sergileneceğini ve ölçünün sadece Hak Din olduğunu derk etmek isteyenler Mısıroğlu’na…

Herkesin düzene ayak uydurma türküleri söylediği bir vasatta, sisteme esaslı bir itirazın nasıl olması gerektiğini görmek isteyenler de Özel’e baksınlar.

Siz siz olun, bir fikir adamını etrafındaki kalabalığa veya söylediklerinin çoklarınca alkışlanıyor oluşuna bakarak değerlendirmeyin.

Beşeriyet, “İnsanların çoğuna uyarsan seni doğru yoldan uzaklaştırırlar” fermȃn-ı Sübhȃnȋsinin tezȃhürlerini belki de tarihin hiçbir döneminde bu kadar net hissetmemişti.

Şu ikisine çok dikkat etmek gerek:
Bu meş’um dünya sistemini aya
kta tutanlar kimlerin önüne kırmızı halı seriyor, en çok kimlerin propagandası yapılıyor, kimlerin önü itinayla açılıyor…

Bir de kimler, sözleri sinsi ve organize bir marjinalleştirme ameliyesine tȃbi tutularak ademe mahkȗm ediliyor…
Dikkat edelim;
çünkü safımızı belirlerken ihtiyacımız olacak.
Burak Ertürk
 
Üst