RaBiA
Asistan
İslamiyet kıyamete kadar devam edecek bir dindir. Bu devamlılıkta, öğretmen-talebe ilişkisi şarttır.
İslamiyet'e göre yeryüzü bir okul, bu okulun temel kitabı Kur'an-ı Kerim, baş muallim Peygamberimiz (sas), kâinat laboratuvar, Müslüman beşikten mezara kadar talebedir.
Said Nursi, yeryüzü hastanesine baştabip olarak çıkarılmış, hastalığı teşhis etmiş: İman zayıflığı. Buyurmuş ki: "Mariz bir hayatın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-i Kur'an'dır."
Said Nursi'ye göre Kur'an maddi ve manevi dertlere dermandır. İman zayıflığını tedavi edecek, tahkiki iman dersleridir. İman meselesi birkaç şekilde ele alınır.
Taklid-i iman: Annesi, babası Müslüman olanların, onlardan gördüğünü taklit ederek Müslüman olması taklid-i imandır.
Tahkik-i iman: İmanla ilgili konuların, ispatlı öğrenilmesi, kalben tasdik edilmesidir.
Risale-i Nur talebeleri, imanın esaslarını ispatlı öğrenip ispatlı anlatırlar. Hal böyle olunca dalalet fırtınaları onların imanlarına zarar vermez. Risale-i Nurların her cümlesinde, geniş manalar vardır. İnsanlara tesir eden bir tarafı vardır. Her meslek sahibi Risale-i Nurlardan faydalanır. Cemaatler, İslam üniversitesinin fakülteleridir. Müminler kardeştir. Müslümanlar tek millettir.
Vahiy, peygamberlere aittir. İlham ise umumidir. Risale-i Nurlar, ilham-ı ilahiyle yazılmıştır. Bediüzzaman'ın hayatını okuyanlar garip şeylerle karşılaşabilirler. Ona Bediüzzaman denmesinin sebebi de budur. Malı, mülkü yoktu. Çocukları, yardımcıları yoktu. Bazen dağın başında haftalarca kalırdı. Su yok, ekmek yok, yatak-yorgan yok. Bu şartlar altında dağın başında, tek başına kalabilirdi. Manevi değerlerle bütünleşenler, maddiyattan uzak kalınca, zor duruma düşmezler. İslam büyüklerinin hayatları, anlatılmakla anlaşılmaz. Öylesine bir hayatı yaşamaya çalışan, gerçeği anlar. Bunun için müsteşrikler her konuda kitap yazmıştır. Fakat iman konusunda kitap yazmamışlardır. Çünkü iman meselesini kitaplardan anlamak zordur. Onu yaşayarak anlayabiliriz.
Yazın sıcak günlerinde oruç tutan adamın çektiği sıkıntıları oruç tutanlar anlar. Bu sıkıntılara, kişi iman kuvvetiyle dayanır. İman kuvvetini de müminler anlar. Allah etten beyin yaratıyor. Problem çözen beyinleri yaratan Allah, bazı kurallarının beynine ilim koyabilir. Mademki her canlı Allah'ın emrindedir. Allah'ın nizamı içinde yaşar. Öyleyse Said Nursi'ye (rahmetullahu aleyh) imana hizmet vazifesini de Allah vermiştir. Tarihçi Cemal Kutay, İsmet İnönü'yle Said Nursi'yi mukayese ederken diyor ki: "Said Nursi'nin diploması, mevkisi, makamı, serveti yoktu. İsmet İnönü'nün her şeyi vardı. Nasıl olur da hiçbir şeyi olmayan insan, her şeyi olan insana galip gelir?"
Allah bazı kullarına "yürü" demiştir. Onları hiç kimse durduramaz. Onlar İslam'a hizmette başarılı olurlar. Said Nursi'nin vazifesi İslam'a hizmetti. Bu hususta başarılı oldu ki bugün dünyanın her tarafında onun kitapları basılıyor, dağıtılıyor ve okunuyor. Allah'ın hakimiyetini her şeyde görenler, Risale-i Nur çalışmalarını daha iyi anlarlar. Bir şair şöyle demişti:
"Çık nerdesin zuhur et, biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında, yorgun emekliyoruz.
Musa ol Hakk'a yüksel, tecelli et de Tûr'a
Zulmet yıkılsın, cihan gark olsun nura."
Işık zahiri âlemi aydınlatır. Nur manevi âlemimizi aydınlatır. Müslümanların kurtulmasına sebep olur.
Diyorlar ki: "Risale-i Nurları anlayamıyoruz." İlkokula giderken lise derslerini anlamazdık. Tahsile devam ederken, lise derslerini anladık, sınıf geçtik. Hatta akademik çalışmalara bile başladık. Risale-i Nurları anlayamıyoruz diyenler, ısrarla derse devam etmeliler. Allah insana öyle bir beyin vermiş ki, insan her konuyu anlayabilir.
Hekimoğlu İsmail 04.03.2006 tarihli zaman gazetesindeki köşe yazısı
İslamiyet'e göre yeryüzü bir okul, bu okulun temel kitabı Kur'an-ı Kerim, baş muallim Peygamberimiz (sas), kâinat laboratuvar, Müslüman beşikten mezara kadar talebedir.
Said Nursi, yeryüzü hastanesine baştabip olarak çıkarılmış, hastalığı teşhis etmiş: İman zayıflığı. Buyurmuş ki: "Mariz bir hayatın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-i Kur'an'dır."
Said Nursi'ye göre Kur'an maddi ve manevi dertlere dermandır. İman zayıflığını tedavi edecek, tahkiki iman dersleridir. İman meselesi birkaç şekilde ele alınır.
Taklid-i iman: Annesi, babası Müslüman olanların, onlardan gördüğünü taklit ederek Müslüman olması taklid-i imandır.
Tahkik-i iman: İmanla ilgili konuların, ispatlı öğrenilmesi, kalben tasdik edilmesidir.
Risale-i Nur talebeleri, imanın esaslarını ispatlı öğrenip ispatlı anlatırlar. Hal böyle olunca dalalet fırtınaları onların imanlarına zarar vermez. Risale-i Nurların her cümlesinde, geniş manalar vardır. İnsanlara tesir eden bir tarafı vardır. Her meslek sahibi Risale-i Nurlardan faydalanır. Cemaatler, İslam üniversitesinin fakülteleridir. Müminler kardeştir. Müslümanlar tek millettir.
Vahiy, peygamberlere aittir. İlham ise umumidir. Risale-i Nurlar, ilham-ı ilahiyle yazılmıştır. Bediüzzaman'ın hayatını okuyanlar garip şeylerle karşılaşabilirler. Ona Bediüzzaman denmesinin sebebi de budur. Malı, mülkü yoktu. Çocukları, yardımcıları yoktu. Bazen dağın başında haftalarca kalırdı. Su yok, ekmek yok, yatak-yorgan yok. Bu şartlar altında dağın başında, tek başına kalabilirdi. Manevi değerlerle bütünleşenler, maddiyattan uzak kalınca, zor duruma düşmezler. İslam büyüklerinin hayatları, anlatılmakla anlaşılmaz. Öylesine bir hayatı yaşamaya çalışan, gerçeği anlar. Bunun için müsteşrikler her konuda kitap yazmıştır. Fakat iman konusunda kitap yazmamışlardır. Çünkü iman meselesini kitaplardan anlamak zordur. Onu yaşayarak anlayabiliriz.
Yazın sıcak günlerinde oruç tutan adamın çektiği sıkıntıları oruç tutanlar anlar. Bu sıkıntılara, kişi iman kuvvetiyle dayanır. İman kuvvetini de müminler anlar. Allah etten beyin yaratıyor. Problem çözen beyinleri yaratan Allah, bazı kurallarının beynine ilim koyabilir. Mademki her canlı Allah'ın emrindedir. Allah'ın nizamı içinde yaşar. Öyleyse Said Nursi'ye (rahmetullahu aleyh) imana hizmet vazifesini de Allah vermiştir. Tarihçi Cemal Kutay, İsmet İnönü'yle Said Nursi'yi mukayese ederken diyor ki: "Said Nursi'nin diploması, mevkisi, makamı, serveti yoktu. İsmet İnönü'nün her şeyi vardı. Nasıl olur da hiçbir şeyi olmayan insan, her şeyi olan insana galip gelir?"
Allah bazı kullarına "yürü" demiştir. Onları hiç kimse durduramaz. Onlar İslam'a hizmette başarılı olurlar. Said Nursi'nin vazifesi İslam'a hizmetti. Bu hususta başarılı oldu ki bugün dünyanın her tarafında onun kitapları basılıyor, dağıtılıyor ve okunuyor. Allah'ın hakimiyetini her şeyde görenler, Risale-i Nur çalışmalarını daha iyi anlarlar. Bir şair şöyle demişti:
"Çık nerdesin zuhur et, biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında, yorgun emekliyoruz.
Musa ol Hakk'a yüksel, tecelli et de Tûr'a
Zulmet yıkılsın, cihan gark olsun nura."
Işık zahiri âlemi aydınlatır. Nur manevi âlemimizi aydınlatır. Müslümanların kurtulmasına sebep olur.
Diyorlar ki: "Risale-i Nurları anlayamıyoruz." İlkokula giderken lise derslerini anlamazdık. Tahsile devam ederken, lise derslerini anladık, sınıf geçtik. Hatta akademik çalışmalara bile başladık. Risale-i Nurları anlayamıyoruz diyenler, ısrarla derse devam etmeliler. Allah insana öyle bir beyin vermiş ki, insan her konuyu anlayabilir.
Hekimoğlu İsmail 04.03.2006 tarihli zaman gazetesindeki köşe yazısı