~ Asrevya! ~

  • Konbuyu başlatan Sadece benja
  • Başlangıç tarihi

benja

Asistan
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
282
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Asrevya! (X)

asrevyabitmeliydibt4.jpg


Büyük bir çığlık çiziyorum son kullanımı geçmiş suskunluğuma… Hiç bitmiyorsun Asrevya…

Asrevya!..
İçimin acı yanından uğurladım adını. Yine kıyıma vurdu harflerin. Nisanın eşiğinde beslediğim düşleri hüzünler sarıp sarmaladı şimdi. Ben, benliğimin hangi parantezi arasında yaşıyorum Asrevya? Kaçıncı durakta bekliyorum düşlerimi kuşatan hayatımı?

Yok Asrevya..
Ömrümün çıkmaz sokağındayım. Yıkık satırlara çarpıyor nazarım. Biliyorum Asrevya, biliyorum kendime denizaşırı uzağım.

Farklı kalemlerle çizilmiş bir hayatın ocağındayım şu demlerde. Tuvaldeki karanlığı simgeliyorum. Asrevya puntolu yazılar doluyorum kaleme. Geçiyorum tüm gidiş satırlarından.

Yaşadığımı unutuyorum Asrevya… Bana ölmediğimi ispat et!

Kızıl bir gün doğarken yüzüme, avuçlarımdan düşüyor hayat çizgilerim, ölümleri barındıran toprağın eline.

“Ne günlerdi gülüm ey!” diye geçen günleri anımsıyor şimdim. Ne çok şey öğrenmiştim Asrevya. Deneme- yanılma yöntemlerinin deneyip yanılan failiydim. ‘Güller eflatun düşlerin yamacında kokar’ demiştim. Ardından yanıldığımı resmetmişti öğrendiklerim. Oysa güller siperde bile kokuyormuş Asrevya.

Acı oluk oluk akarken damardan, ‘adı saklı biri’ son nefeslerine bile aynı düşü eklemeyi hayal edebiliyormuş. Ölüm denilen son, tek kendini düşündürtmüyormuş. ‘Adı saklı biri’ saklandığı adın ardında gerçeğinden başka birçok isim doluyormuş kendine.bu yakanın Kız Kulesi saklıyormuş bir adını. Diğer adını, o yakanın Sultanahmet’i. İki yakayı birleştirmek için hırçın bir isim daha takıyormuş yakasına. Onca isme rağmen ‘adı saklı biri’ kalıyormuş her bilende. Zor sorular seçiyormuş hayat onun için. “Sen hanginsin?” diyormuş, “hangisi sensin?”… ‘Adı saklı biri’ susuyormuş uzunca.

Bu masalda hangi o var Asrevya? Hangi adıyla yer buldu satırlarda? Kız Kulesine saklanmış adıyla mı? Sultanahmet’te unutulmuş adıyla mı? Yoksa boğazdaki hırçın adıyla mı? Bu masalda hangi adın sahibi o, Asrevya?

‘Adı saklı biri’ bu masalın neresinde Asrevya?

İçimde git git bitmez bir yol.. Yürü yürü aydınlığa kavuşmaz bir karanlık…

Ben hangi aydınlığı israf ettim ki bu denli karanlığa duçar oldum Asrevya?

Artık ardıma bakmaya gerek yok. İçimde kopuyor tüm kıyametler. İçimde söylenecek binlerce hece, satırlarca söz… Bense sadece susuyorum. Konuşmadıklarımı sen anla Asrevya…

Söylediğin gibiydi belki; “imkânsız diye bir şey yok”tu. Ben imkânından korkmuştum hep.

Ağzımın kıyısında kalan son direnişimle yazıyorum. Belki günümün ardı ölüm Asrevya. Belki bir daha masala düşmeden musallaya düşeceğim. Varsın olsun Asrevya. Gelen gider ve her şey biter… Varsın olsun… Uzun denilmeyecek yaşamımıza bir son yazılacak elbet. Ki belki bugün, belki… “kim bilir?”…

Ölüm yudumlamış şehirlerden geliyorum.
Yaşadığımı unutuyorum Asrevya… Bana ölmediğimi ispat et!
Efsane yaşatacak halim yok. Elimde bir ceket sevdaya dair, biçilmiş bir şehre. Olmuyor Asrevya!.. İstanbul’dan gayrı hiçbir şehre olmuyor. Biliyorum cellâtlar kapıda bekliyor. Hani bir olsa, ölecek şehir. Yerlere düşüp ayaklar altında ezilecek ceket. İyisi mi belirsizliğiyle askıda kalsın Asrevya.

Öyle ya bu düşlere kimi şehirler küçük gelir Asrevya. Her şehir taşıyamaz minik bedeniyle ağır yükleri…

Zaman, hayata adadığım fiilleri hep geçmişle çekimliyor Asrevya. Gelmişti… Gitmişti… Bitmişti… Oluyor hep. Okunaklı hayatlardan okunulası bir hayat dizmek istiyorum kendime. Bildik geçmişimden dem vuruyorum ilkin. Ve ömrümün asıl satırı geliyor… Susuyorum… Bol üç noktayla satırlar atlıyorum. Okunulası olması gereken hayatım, susulası satırlarda can buluyor. Vazgeçiyorum beni bana yazmaktan. İki satırdan fazlam yok çünkü…

Bir kalem kendine neden dönmez Asrevya?


Haziran sıcağı vururken üzerime, içime neden bu denli kara soğuklar düşüyor Mart tadında? Kulağım yine ‘adı saklı biri’ ne yaslıyor tüm duymalarını; “ Yazmak tutsaklıktır” diyor “ yazılan özneye… Yazınca kalem bencil değildir artık. Yazılandan başka kimseye dönmez çünkü. Kendine bile satırlarca uzaktır. Yazarsın… Tükenmez yazılacaklar…” öğrenmekten korktuğum gerçekleri yüzüme fırlatıyor sözcükleri.

Ölümlerden açılıyor yine konu. Ben, biriktirdiğim hüzünleri bir yana, tebessümleri bir yana koyuyorum. ‘Bu kadar hüzün ölmem için yeterli sebep değilmiş meğer’ diyorum. Peki, neden tebessümlerim silip süpürmüyor canıma yapışmış acıları? Üzerime yürüyor yazdıklarım.

Yaşadığımı unutuyorum Asrevya… Bana ölmediğimi ispat et!

Bir masal parmaklarımın altında çırpınıyor. Bitmenin eşiğine dahi getiremiyorum. Güncem masalla doluyor.

“Ve Yaren’liğim gider… Ve Asrevya biter…” diye bir cümle kalemimden hayatıma sunulmayacak mı Asrevya?

Düşlerin enseme yığılmışlığı ardında çırpınan ben portresinin hüzünden başka çizgisi olmayacak mı? Özlemlerimi yollara üflüyorum. Giden- dönen karışıyor birbirine. Kim gitmişti ki? Ya da kim kalmıştı yanımda? Sağım, solum, ardım boştu Asrevya. Denenmiş yalnızlıklardan farklı yalnızlıklar kurdum kendime. ÖDÜNÇ DEĞİLDİR TEKLİĞİM… HİÇBİR KAÇIŞTAN ALINTI DEĞİLDİR FİRARÎLİĞİM…

Mutluluk senfonisini artık amatör müzikçilerin elleri işliyor Asrevya. Şimdilerin geleceğini katiller düşlüyor. Bir tebessüm öldürmek için yaşıyorlar Asrevya. Bizse her şeye rağmen hep aynı felsefe ile susmakta…

İçimde sobeleşen nidâlar içimi dağlıyor Asrevya. Yaşımla ölçülüyor ölümler. Ben ne kadar doğduysam birileri o kadar ölmüş oluyor.
Ne zor! Doğumuma ulanmış ölümleri bilmek…

Ben ömrümün tüm çığlıklarını adının yanına çizdim Asrevya. Ben, tüm susmalarımı sende öğrendim. Ve yazmayı… Gecelerden sabahlara kapatmadan gözleri bu şehre düşler dizmeyi öğrendim. Meğer kalem tutarmış elim dedim. Meğer konuşmaları unutup susunca dilim, konuşurmuş dilim yerine elim…

Ayaklanır içimde mısralar yeni bir direnişe. Yine kalemin kırılana dek yazacağı masala satırlar döker benliğim.

Yorgunum Asrevya…
Yıkık şehirler geçiyor sanki üstümden. Bir enkazın altında kalıyor kalemim. Demir parmaklıklarla hırsızlardan korunuyor düşlerim.

Kalbimi kırabilme ihtimalini dillendiriyor harfler. Bilir misin ki Asrevya bu kalpte kırılmamış yer yok… Kaç canım var ki ağzımda? Kaçıncı soluğumda ölürüm?

Yazdım… Satırlarca uzadı kâğıt. Ne çok anlatacağım varmış… Ne çok söylemediğim… Ama olmadı. Uzanamadı o mektup ellerimden. Yazdım içimi… Ve ellerimle dizdiğim tüm satırlarımı kendim yaktım…

Varlığıma özür dilemek için sunulmuş bir yazı ardından nefeslerime düğüm atan bir gecedeyim. Ağlıyorum… Gözyaşlarım neyi yıkıyor Asrevya? Acının doyasıyası bu mu oluyordu acaba?

Hayat, düşür satırlarından beni!
Hayat, sonumu sonbahara ulayan bu düşe büyük bir çizik at hadi!

Ömrüme sağır bir “mim” düşüyor ebkemliğimden. İçim yara bere oluyor. Yıllar ne ağır gidiyor, çabuk geçti zannederken ben. Acım, elimden yüzüme bulaşıyor bu gece. Elimden dökülen harfler gözyaşlarımla can buluyor. Dünden artık uykusuzluğumu bu gece de iade edemeyeceğim göz kapaklarıma. Canımı içimden ayırıyor sanki bir el. Durduğum yere çöküp kalıyorum. Nefeslerimi duymak zor… Baktığım yeri görmek güç…

Ölüyor muyum Asrevya? Cayıyor muyum?

HAYIR!..

Uzun bir hüzün kaplıyor tüm yanlarımı. Sabaha az kalıyor. Gece son karanlığını oynuyor gözbebeklerimde. Nefesim daralıyor. Bir bıçak alıyor eline hüznüm ve delik deşik ediyor tüm nasırlarını. Kırıyorum benliğimin kuruyan dallarını.

İlk kez bu kadar tanımsız kalıyorum Asrevya. “Neden” diye sorulan sorulara cevapsız…

Keşke güçsüzlüğümün ardına bu kadar saklanmayıp sesine ses verebilseydim… Keşke senin pencerenden de bakabilseydim…



Ve sabah vuruyor şehre… Gözlerimde, uzunluğunun bilmem kaç gün daha süreceği karanlık…

Hep diyorum ya “Ahh bu ben!..”



Sen yaşarken ölmek masala ihanet mi olur Asrevya?

Yaşadığımı unutuyorum Asrevya… Öyleyse bana ölmediğimi ispat et!

Dilimde aynı şarkı dönüyor saatlerdir… En hüzün yanında, masalı buluyorum o şarkının. En hüzünlü rotasında Asrevya çıkıyor karşıma.

Boynumda idamımı bekleyen bir sürü dilekçem var Asrevya… Cellât görünümlü birileri kalemime sarılıyor, ya sen diyor ya masal… Es geçiyorum tüm sözleri… Yazıyorum…


Aşk kaybolmuştu bu şehrin kuytularında. Anlatamazdım sana içinden onun geçtiği sözcükleri.

Çözülmesi zor bir bilmece gibiydi harflerim. Aşikârlığımdan korkak!...
İğreti bir duruştu simgelediğim “ben sende gitmeyi beceremedin.”

Ömür hep aynı soruları doluyor kalemime; Zaman mıydı intihar soluklarımı yâr dolu bir tümceyle yarınlara kazıyan?

Ömür hep aynı satırlarda yaşatıyor beni; Dünler tüm tebessümlerimi esir alırken yarınlara doğru koşan ben, ne kadar da her acıya müşterekti imgem…

Suçluluğum parmak uçlarıma siniyor yine.
ACIMA NOTA YAPIYORUM SESSİZLİĞİMİ.
İstanbul yine yüreğimi ayaklarına doluyor, pranga gibi. O düşüyor, ben kanıyorum en masal yanımdan.

Ahh İstanbul! Sende bir masal büyütmek ne kadar dokunuyor acılarıma. Ki hangi yanına assam gözlerimi, kalemime sığınıyorum.
Ve gözlerimde dolanan İstanbul başlıyor Asrevyayı yazmaya…

Lâl bir ömrün çığlıklarıdır bu kelimeler Asrevya. Ne çok şey anlatır…

Aynı temennilerde bulunuyorum yine: bilenler bilmeyenlere seni anlatmasın Asrevya; bilenler bilmeyenlerden seni saklasın. Sen hep hayatıma düşmüş büyük bir sırlanmışlıkla kalmalısın.

Asrevya!..

Masalın ilk satırlarında yazdıklarım geliyor aklıma;
‘Bin bir zırhı büründüm ve sana yazdım. Bir daha kalemin ucuna seni dolayacak kadar cesurluk payı biçemem kendime.’

Demek ki biçebiliyormuşum Asrevya. Onuncu yüzünü gösteriyor masal satırlarda…

Asrevya!..

İç bükey bir harf karmaşasında beynimin anlamlandırdığı tek gerçekti Asrevyalığın. Masalsı düşlerimdeki ‘büyük’tün sen. Bense o düşleri yazmakla büyümeye çalışan, her yazdığımda kara kalemlerin insafsızlığına uğrayan düş’çü’…

Uzunca yazdıktan sonra şimdi yine susmalıyım.
Sustuklarımın ardındakileri sen anla!...

Parmaklarıma yeniden yazılacaklar dolayana dek çekiliyorum masaldan…

Unutma!.. Yeniden gelecek ve sonsuza dek seni yazacak kalemim… ASREVYA!..


~Tuba Özdemir~
 

benja

Asistan
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
282
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Asrevya! (XI)

asrevyaasrevyawt1.jpg


Tüm keşkelerimi yuttum… Yazdım ve sadece susuyorum…

Gün ikindiye doğru uzatmaya başlıyor ellerini. Hüzünlerime farklı desenlerde motifler oyalıyor gözyaşlarım. Aklıma düşen nedenlerin gözünü bağlayıp gönderdim körebe oyunlarına. Küf kokulu günler sindi adımın harf boşluklarına. Sesimin yazıya ödünç verilen kısmına alfabesizliğim düştü.

Yorgunluğum vurdu, yağmurun camlara usulca vuran fonunda canıma. Ben yaşamaktan yoruldum Asrevya. Yazmaktan yoruldum. Bitti mi sanıyorsun? Hayır, bak hala yazıyorum ve yaşıyorum hayat dışı bir cümlede.

Kimseye suç atfetmiyorum. Tüm suçları kestim kendi hesabıma ve astım alnımın kırık dökük satırlarına. Hangi nefesimi döksem hayata, içim çığlık çığlığa susar “beni affet kendim” dercesine. Beni affet kendim! Beni affet!..

Bilemezdim küçük sandığım düşümün ömrüme mâl olacağını…

Şimdi karşıma çıkan hiç kimse neden diye başlayan sorular sormasın bana. Cevabı bol soru işaretli bir susuş olur. Nedenini bilecek kadar yetkin olsaydım, bildiğim o nedeni silebilecek kadar da cesurluk rolü oynayabilirdim belki. Ama neden yok… Cevap yok…

Asrevya sen nedensizliğimin adı mıydın?

Hiç sevmediğim gün yırtmayı unuttum yine. Dünü yırtıp atıyorum takvimimden, bugün yüzüme çarpıyor; 7 Temmuz 2007… Elim eski defterler arasında dolanıyor. Asrevyaya ilk seslenişlerimi barındıran defterlerde. Sararmış takvim yaprakları hatırlatıyor yazdıklarımın tarihini; yıl 2001…

Yıllar ne çok üst üste yürümüş Asrevya. Ne çok yaşamışım. Büyüdüm sanırken her defasında meğer yaşlanmışım.

Benim masalımda senden başka yarın yok Asrevya.
Senden ayrı bir dün yok.

Bildik tarih saymalarım isminle başladı hep. İlk harfinle düştüm günsüzlüğüme gün biriktirmeye. İlk hecenle asıldım masalın darağacına. İlk satırda yazar çekildi masaldan. Bu masalda sadece Asrevya yaşadı.

Al Asrevya! Masal senin. Kendime pay çıkarmam. Her satırında her hecesinde yaşayan sensin. Her yüklemin öznesi, her yüklemsiz cümlenin üç noktası… Al Asrevya!..

Yine yazıyorum… Gelip yeniden yazılacağının sözünü vermiştim. Yine geldim… Gör her heceye eklediğim seni!..

Yine yazıyorum… Yine karışıyor yazdıklarım gözümden akan yaşlara. Uzun bir ağıt düşüyor kalemime. Yitiyorum… Bitiyorum…

Her defasında masal düştüğünde düşlerimin köşesine, masalsılığının başladığı yerden kanıyor yaralarım. Yazılmamış mektuplara adres arıyor bakışlarım. Oysa İstanbul’dayım. Kaç kapıyı tıklatmak gerekir doğru adresi bulmak için? Doğru adres yok Asrevya. Yanlış düşümde her adres yanlış bir tariftir şehirsizliğime.

İçim derinden derine söyleniyor; hadi ben yorulmuşluğumla yazabilecek kadar güç topluyorum. Ya sen Asrevya, ya sen?
Yorulduysan ve bıktıysan bu masalın kahramanı olmaktan o zaman ne yapar yarenliğim? Ki o vakit “kır” demelisindir kalemimi. “ben yoruldum sus” demelisindir.

Olur da bir gün seni yazmayı bıraktıysam ben, bil ki elimden düşmüştür kalem… Yazmaktan yılmıştır…

Senin soru işaretlerin cevabını bulmuştu; ama benim cevapsız kalan sorularım çok hala kendime sorulmuş. Neden bu masal? Nerden başladı? Neden bitmiyor? Ne zaman bitecek?

Bu masaldan düşmem için yaşamaktan mı düşmeli Asrevya?

Yineliyorum hep dilimi söyleyemediği haykırışları; bu masalda geçmişim yok, yediveren acılarım yok, bildiğim eskiler yok, başka yarınlara kazınmış düşler yok, geçmişte kalmış dün denilmiş cümleler yok, bu masalda ben yok… Acılarımı biriktirip adının eşiğine dayayarak yazılmadı bu masal Asrevya. Kendimi dahi aforoz ederken masaldan başkalarına birikmişliğimi nasıl adına haykırırdım?

Hüzünlerimin koşar adım herkesten kaçarken haykırdığı bir masal değildi Asrevya’lığın. Ki o denli basit olabilseydi ne çabuk ifşa olunurdu. İçimin bir yanı bile diğer yanımdan saklıyor oysa.

Zor bir masal Asrevya yazdığım. Bil ki seni yazmak için acımak gerekiyormuş en derinlerden.

Büyük bir çığlık çiziyorum son kullanımı geçmiş suskunluğuma. Azraili yamaçlarda yaşayan kent kırıklarım ölümün sonsuzluğundan taç takıyor başına. İmlâsı yitik bir lehçenin dilsizliğini oynuyorum. Kopuk yaşamlardan bol bağlaçlı cümleler atıyorum kalemime. Düşlerimin iç ceplerine fısıldanmış sırlarım yarenliğimin aslını çiziyor beyaz sayfalara. Kâğıttan gemiler yapmaya benzemiyor kalemden harfler dökmek. Uslanmış yanlarım direnişe kalkıyor kalemin karasından satırlara bulaşan cümlelerde.

Şimdi söylesene şair; yazdığın kadar mı yaşadın? Yoksa yaşayamadıklarını mı yazdın? Satırlarda düşemedin mi içinin uçurumlarını? Gözlerin kirpik mahkûmluğunda mı hâlâ? Söyle şair; bu diyarda hüzün kaç renktir? Kaç desen? Ve onu yansıtmak için kaç dil gerekir? Öğrendiğin hangi dil hüznümü satır atlamadan dillendirir?

Bildiğim uzaklar kadardı, bilinmedik uzakları tarifim. Oysa gidince dönülmesi olmayan uzaklarım olsun isterdim. Çocukluk masallarıma sıkışan ana fikir gibi miydi; bilebileceğim en uzaklara götürecek tek şey zümrüd-ü anka… Ne yapmalıydı o halde? Ya benliğimden çıkıp zümrüd-ü ankaya doğru koşar adım ilerlemeliydim ya da bir zümrüd-ü anka dilemeliydim, tarifi nâmümkün uzakların eşiğine düşmek için.

Yanlıştı cevaplar. Onun bile gidebileceği uzak, bir Kaf Dağı boyuydu nihayetinde. Ötesi yoktu… Bilmediğim uzak an kadar yakınmış meğer. Nefes alsa nefesime çarparmış. Uzak; kendimden başka bir diyar değilmiş. Gölgeme saklanmakla geçen ömrümün, gerçeğimi göz ardı etmişliğinden habersiz geçiyormuş soluklar.

Notası yok demlenmiş hüznün. Bilmedik bir tonda çınlayıp durur kulakları.

SUSMAK Kİ KULAĞI SAĞIR BİR HAYAT İÇİN EN BÜYÜK HAYKIRIŞTI ASREVYA. SUSMAK Kİ ELİMİZDEN TUTUP BÜYÜTECEKTİ BİZİ KELİMELERİN YAMACINDA.

Asrevya! Harabe minderlere bağdaş kurup oturuyor acılarım. Dilim yıllanmışlığıyla aynı türkünün elinden tutuyor. Sınırları belli olmayan bir savaşta sınırlarımı nasıl koruyabilirim Asrevya? Sınır ötemi nasıl anlayabilirim? Yaşadığım cümlelerin hangisinde hayata iz düşümümü bulabilirim?

Gecelerden sabahlara ulanan günümde güneş yıkıyor üstü çapak kaplamış anılarımın yüzünü. Ay, satırdan satıra vuruyor hecelerimi. Akordu bozulmuş nefesler dizesi sunuluyor ellerime. Düzeltmek için tuttuğumda nefesler tırnaklarıma saklanıyor kaçış diye. Ve her düzeltişimde biri eksik kalıyor.

Ateşten gömlek giyiyor benliğim ve yıldızlar tutuşturuyor alevimi. Bu masala cümleler kurmak direnişimdi tanka karşı avuç kadar bir taşla.

Rüzgâr vuruyor çehreme. Üşüyen halim hüzünlerden örülmüş bir zılgıt geçiriyor tarihten aklıma yamalananlara. Bir nokta düşüyor, “ bitsin bu cümle” dercesine kalemimin yanına. Dilimin ucuna bir söz gelip oturuyor; “yirmi dokuz harfini azımsadığım hayatım bir son yazamıyor masala…”

Gümanlı bir güzergâhtan ilerliyorum ırak şahikalara. Şebden bir libas biçiyorum kendime. Adımı adından soruyorum…

Vakit gece…
Uykum otursun diye göz kapaklarıma masalını yeniden okuyorum…
Kaldığım satırdan yazamadığım sonlara devamlar çiziyorum yine…

Adımı unutuyorum adını yazmaktan…
Ve yine sesleniyorum sonsuz bir fısıldayışla;
Al Asrevya masal senin… Senden başka kimseyi bulamazsın satır aralarında… Senden başka kimseye çıkmaz bu sonsuz masalın kayıp adresi…

Asrevya… Bitmez masalıma bir solukluk daha ara veriyor kalemim… Düşlerimde geçen adını alfabemin en güzel harflerine ulayıp yine geleceğim… Bak tüm harf boşluklarına, adından kurulma düşler çıkar karşına… Asrevya!...


~Tuba Özdemir~
 

serair

Asistan
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
498
Tepkime puanı
2
Puanları
0
kalemim adına en büyük nişanem olan masalım...

Esselamün aleyküm...
Hoşgeldiniz...

Beni internet dünyasının bir yabancısı olarak senelerini Türkiye'den uzaklarda geçirmiş çoğu konulardan bihaber biri olarak görünüz yazdıklarımı okurken...

Dikkatimi çeken bilmediğim kelimelerin anlamlarına bakarım herzaman,arSilya gibi...Anlamına baktığımda rüyasında gördüğü harflerin birleşimi olduğunu anladım.Eklediği ve sizin yazdığınız Asrevya diye zengin bir kelime hazinesiyle kaleme alınan duygular zincirinin çizdiği hoş dairelerden bir kaçını okudum...Anlamaya çalıştım kendimce,anlamaya çalışmadan sormak istemedim.Bakındım bir kaç yere ama bulamadım anlamını...

Bakınırken Nuri Can diye bir isimde çıktı karşıma ve onunda Asrevya'yı kendi kaleminden kağıda dökmüş olduğunu gördüm.

Anladımki internet dünyasında yer almış Asrevya...
Anlamını bilense yok ama...
Kendimizcemi anlamalıyız onu yoksa varmıdır bir anlamı?

Nedir Asrevya?
Neden Asrevya?
Ne zaman döküldü kağıda...
Hangi ara?

Asrevya'yı yazarken kullandığınız kelime hazinenize hayran kaldım(yaşınız çok değil çünkü,dün doğum gününüzmüş tebrik ederim...Daha nice senelere güzel kalemlerle)...
 

sualsiz

Üye
Katılım
3 Ara 2007
Mesajlar
12
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
İstanbul
Defalarca sorulmuş bir sorudur bu. Bense her defasında anlamının mahfi kalması kararımda ısrarlı… Anlamını açıklamayacak olsam da bir muhabbet bir tanışıklık sunabilirim size.

Asrevya uzun bir ağıttır. Sancılı bir mazinin ardına düşülmüş masalsı bir tanık… Bazen yalnız kalır insan bazı insanlara göre ise sürekli yaşanılan bir olgudur yalnızlık. Yaşam felsefesi olabilecek kadar. Bir yalnızlığın ardına düşülmüş tek sestir Asrevya. Yazmasaydım asla bilinmeyecek olan içimin harfi haykırışlarıdır. Bilirsiniz konuşmanın fayda vermeyeceği bir yerde susmak en büyük çığlıktır. Yapayalnız geçirilen bir çocukluk ve yapayalnız karşılanan bir gençlik ardından yapılabilecek en güzel şey yazmaktı belki. Bir evde tek çocuk olmanın kazandırdığı lüksün ne kadar büyük bir eksiklik olduğunu fark edişlerim çoktu aslında. Ama hep tek kalmaya dair alnıma biçilmiş bir yazgı kalemle yüzleştirdi beni. Ve Asrevya… Bilinen yüzü bir yıldır ortalıklarda. Öncesi ilk karalanışı ise 6 yıl evveli…

Çocukluk masallarıyla okumayı öğrenen birinin bir gün çocukluk masallarına hiç denk düşmeyecek bir masalı karalamasıydı her şey. Ve benim masalımda mutluluk yok diyebilecek kadar dik başlı bir sanrı… Kesinlikle bir anlamı var, literatürde olmasa da bende… Hiçbir kalemden alınmış hiçbir yerden bakılıp da yazılmış da değildir üstelik. Ben söyleyerek ne sizdeki asrevya olgusunu değiştirmek istiyorum ne de oluşacak bir asrevya olgusunu engellemek. En güzeli sizdeki tanım bulmuş hali olur çünkü. Yani sizde hangi acı varsa onun adı olsun asrevya. Neyi arıyorsanız o bulunmuşluk neyde bulunduysanız oradaki kayıplık… Siz seçin sizdeki anlamını. İçimdeki hep içimde kalsın..

Yıllarca sakladım yazdıklarımı. Özellikle asrevya ya dair olanları. Ben yazdıklarıma yabancı ellerin değmesini sevmeyen bir kalem kuşandım sağıma. Her yazım için geçerli değildir bu ama asrevya için. Hep ve her daim olacağına da inandığım bir koruyuculuk kaplar içimi. Lakin bu minvalde yayınlayınca yazıları hoş olmayan şeyler gördü gözlerim. Ne çok kaleme dem vurmuştu sözcüğüm. Hani bir parçamdı asrevya. Ve paylaşılmış bir parça ardından biraz yitik bir parçanın yetimliğinde kaldım. Bu nedenle 13. sü son olmak üzere bu seri karşınızda. Bende saklı olan daha uzun bir seri bu fakat asrevya yazılarını artık sanal ortamda paylaşmama kararı almak zorunda kaldım birçok kalemden dökülen asrevya yazıları ortaya çıkmaya başladığı için. Bir susma kararı aldım kendimce.

Asrevya bir iç dökümüdür. Her şeye herkese rağmen… Hep düşmeye rağmen yeniden diyebilmek kadar duraksız, karakalem bir masal. Kalemimin ucuna can kılınmış bir düş.. Ki ne dem kalem düşse elime Asrevya diye başlar sözcükler ard arda sayfa iplerine dizilmeye…

Umarım tatmin etmiştir sizi yazmaya çalıştığım cevaplar… Aslında daha uzun ve farklı sözcüklerden oluşan bir metindi ama tam gönderecektim ki bilgisayarın azizliğine uğradım tüm metin silindi :)

Bunlar kabulünüz olsun inşallah… Her ne kadar tam açıklamamış olsam da…

Güzel yorumunuz için de teşekkürler…

 

serair

Asistan
Katılım
20 Eki 2007
Mesajlar
498
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Güzel yorumunuz için de teşekkürler…
Ben teşekkür ederim...

Bunlar kabulünüz olsun inşallah… Her ne kadar tam açıklamamış olsam da…
Kabul ne demek öyle duygulandımki anlatamam...

Ruh benzerliği olsa gerek bu...

hep tek kalmaya dair alnıma biçilmiş bir yazgı kalemle yüzleştirdi beni.
Yazgı aynı...

Ben yazdıklarıma yabancı ellerin değmesini sevmeyen bir kalem kuşandım.
Kalem aynı...

Aslında daha uzun ve farklı sözcüklerden oluşan bir metindi ama tam gönderecektim ki bilgisayarın azizliğine uğradım tüm metin silindi :)
Banada olur bu...
Hep aynı:)...

Umarım tatmin etmiştir sizi yazmaya çalıştığım cevaplar…
Tatmin etmek ne demek...

Bendede saklıki o satırların duygu yükü...

Çok teşekkür ederim...Çok...
 

yüz akı

Profesör
Katılım
28 Şub 2007
Mesajlar
792
Tepkime puanı
114
Puanları
0
Yaş
41
Konum
diyar-ı gül
çok duygulandırdınız kardeşler beni bugün...

yalnızlığıma yoldaş dertlerime sırdaş oldu bu gün yazınız...

hazandayım hüznü yaşıyorum gönlüm öyle yorgun ki yorgunluğun anlamı kayboldu içimde...anlamlar anlmsızlaştı dimağımda...

çok güzelmiş yazı emeğine sağlık...

yazı tarzınız beni iyi sardı çünkü bende aynı tarzdayım diyebilirim bu duygu derinliğni yaşayan kardeşimle tanışmak isterim...

rabbime emanet olasınız yalnızlıklar içinde yalnız bırakmayan dost olsun size....

muhabbet baki....
 

benja

Asistan
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
282
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Asrevya! (XII)

asrevyaasrevya4zd8.jpg


Başımı kaldırınca denizi görebilmenin verdiği hazla elime alıyorum kalemi ve masalıma masalsı bir sahil kasabasından devam ediyorum.

Vakit öğleye yetişmek adına koşar adım ilerliyor. Yarışta yine akreple yelkovan… Karadeniz’in asi hırçınlığı gözlerime çarpıyor. Bir adım sonra dolanacak ayak bileklerime. Ve işte… Karadeniz’den bir parçada benim bileklerim asılıyor.

Sonsuz maviye bakıp içime yazıyorum. İzin vermiyorum sesimin suskunluğumu tahrip etmesine. “ya ölürsem” li kötü ihtimaller geçiyor kuruntulu yanlarımdan. Ya ölürsem ne olur masal? Çıtı çıkmayan suskunluğumu azarlıyorum. “Hem ölümden bahsediyorsun hem de hâlâ masal diyorsun” diye kızıyorum kendime. İyi de ben bu masalı yazarak yaşadığımı bilinir kılmıştım Asrevya. Bir yerlerde varlığımı düşünenler olmasa da varlığımın yaşayış çağrısıydı bu masal. Ya hiç yazmasaydım? Kalemde dile gelemeyen sözsüz bir özneyi oynayacaktın. Yazılmamış özneliğine yüklemler biriktirecektim kötü gün niyetine. Kıyıya köşeye kefen cümlem diye ölüm sebepleri saklayacaktım. Ama yazdım Asrevya…

Seni yazdım, sana yazdım…

Ben bu masalın sır halini karalıyorum Asrevya. Bilinmiyor adında asılı kalanlar. Bilemiyorsun da belki…

Deniz en güzel maviliğini giydiriyor masalıma. Dalgalar bir bir çarpıyor satırlarıma. Boğuluyorum kendi yazdıklarımda.

İki mavinin birbirini teğet geçtiği yerde gözlerim. Ayaklarımda hâlâ dünkü yağmurların toprakla dans edip çamura dönüşmesinden kalan lekeler. Büyük bir dalga geliyor öteden. Çıkarıp kalbimi sunuyorum önüne, alıp götürsün diye. O ise sadece ayaklarımdaki lekeleri götürüyor gitmek istemediğim yere. Islak ayak izlerimi düşürüyorum kayalara. Herkes ve her şey tadına varıyor günün. Bense, aynı kayada, elimde kalem kâğıt içimi deşifre etmenin korkularının “hazır ol!” komutunda ve her şeye rağmen Asrevya yazmanın “rahat” lığında uygun adım ilerliyorum. Farkındayım, sahte mutluluklarla yüzünü güldürenlerden yazarak daha mutlu kılıyor beni mutsuzluğum.

Bir insan mutsuzluğunu nasıl mutlulukla adlandırır Asrevya?

Bir insan hüzünlerine nasıl mutlu sıfatı ekler? Mutlu hüzün nerde görüşmüştür?

Seni yazmanın tanımsızlığıydı mutlu hüzünlerim Asrevya. Ne kadar yazarsam yazayım anlamayacaklardı anlamını. Sözcüklerime sağır kalacaklardı belki. Kimliğini soran herkes bir soruyla çözülmeni bekleyecekti hep.
Neydi Asrevya?
Sonsuz kere aldığım bu sorunun cevabı her zaman sırdı bende. İstedim ki okuyanın hangi düş yanığı varsa o olsun onda Asrevya. Herkeste farklı bir acının mahlası olsun. İstedim ki okuyan bu masalda yazanı unutsun. Yazanın yazdığı sebepleri uyutsun. Beni ve benden satırlara dökülmüş kimliği belirsiz Asrevyayı unutsun, kendini bulsun.

Bilindiğinde bile bilinmez kalsın Asrevya…

Bilindiğinde bile bulunmasın…

Vakit akşamı geçiyor hızla. Gözlerimde maviliğini karanlığa bırakmış bir deniz ve kulaklarımda dalga fısıltıları. Masalıma bir kahveyi katık yapıyorum. Biliyorum, bol mide sancılı bir geceyi getirecek katığım. Kabul ediyorum. Bir yudum daha içiyorum.

Uzaktayım… Masalımın kentinden –İstanbul’umdan- kilometrelerce uzakta… Burada karşısına geçip hüzünlere dalacağım Kız Kulesi yok, çok anım olmasına rağmen tüm anıları es geçip tek anıyla hatırlayacağım Sultanahmet yok, Sultanahmet’ten Beyazıt’a uzanan o yolu hece hece adımlamak yok. Kanlıca’da serseri adımlar düşürmek maviliğin yanına, Beylerbeyi’nde aklıma düşürmek hiç unutmadıklarımı, Beşiktaş’ın altını üstüne getirmek ve Ortaköy’den boğaza bırakmak tüm içini… Üsküdar- Eminönü seferlerini sayısızca yapmak yok…

Burada şehrim yok…
Burada şehrin yok Asrevya…

Gurbetindesin satırlarımın…

Zılgıt yemiş hırçın dalgalar var kıyıda. Kaç adam yutmuş deniz karşımda. Bir düşün içine en güzel haliyle sızacak liman var burada. Kendine bilindik; ama herkese yabancı olmak var.

Şehrim gibi olmasa da burada şehirsizliğimin ahı beni satırlarda tutar…

Her düşündüğümde cevaplarım tükendi, sorularım arttı kendime Asrevya.

Unutmalı diyorum… Kalemi, kâğıdı, yarenliğimi, düşümü, masalı unutmalı… Satır atlamadan uyumalı… Unutmam için uyumalıyım. Uyanıkken beceremeyeceğim aklımdakileri silmeyi / öldürmeyi. Uyuyorum hiç satır atlamadan. Bugün uyuyup yarına gözlerimi açıyorum. Hafızam yine “aynı” lığında… Önümde sayfalarca yazılmış masal, adımda yarenlik, düşümde hüzün…

Yine olmadı diyorum.

Temmuzdayken Eylül dokunuyor kalemimin ince saçlarına. Bir karayel yiyorum sol yanımdan. Kasım üşüyorum bir an. Ve her Aralık inadına doğuyorum…

Fakat bilmiyorum, doğduğum kadar yaşıyor muyum Asrevya?

Hayatımdan tümleçleri kaldırdım. Onları bulduracak soruları sildim imlâ kılavuzumdan. Çünkü korktum… Korktum ayıklanacak tüm cümlelerimden. Oysa suskun bir “elif” kadardım. Ne kadar evirilip çevrilirsem çevrileyim “se” den ötem yoktu. “re” de dalmıştım uzaklara. Birden “vav” yerleşti masalın ortasına. Kaçışımda “ye” ye takıldım ve uzunca ağıtlarıma uzun bir “elif” hediye etti alfabem. “elif” ile başlayıp “elif” ile son buldu Osmanlı Türkçesi düş yazım. İki “elif” arasını karalamakla ilerliyor masal. İki hemze arasına döküyorum harf nehirlerimi.

Geleceğimi çalıyor hırsızlar. Yaşanmamış yarınlara kayıp ilanı veriyorum. Ki ben bir kayıbım, yarınlarımın bulunması için önce kendimi bulmalıyım.

Yeniliyorum düş kokan savaşımda. Çocukluğumun oyunlarına dalıyorum. Saklanıyorum satırlarda. Hadi kaybet beni bul kendini Asrevya!..
Hadi kaybet beni, bul kendini…

Masalla kapatıyorum gözlerimi. Körebeyim… Seni kaybedip kendimi yakalamalarım da yok, kendimi kaybedip seni bulmalarım da… Yine de oyuna devam ediyorum. Elime koluma çarpılıyor. Birini yakalamış olmanın heyecanıyla sımsıkı tutuyorum. Can çekişen bir ses “Bırak! Yanlış bir yakalayış, ben senin yazdığım masalın paragrafıyım” diyor. Meğer gözümü kapattığım masalım paragraf paragraf düşüyormuş yere ve her düşüşünde çarpıyormuş ellerime. Yakalaya yakalaya kendi cümlelerimi yakalıyorum. Yine sözüme kalıyor oyun. Yine körebeyim, gün ışığına hasret… Saklambaçlarımda hep kendime sobeyim…

Asrevya, acemiydim konuşmalara. Sustum… Söyleyecek çok sözüm vardı. Yuttum… Unuttum…

Sen sendeki seni bil Asrevya!

Seni yazdım, sana yazdım oku ve sil!

Uçsuz bucaksız denizin kıyısındaki kalemim İstanbul ile buluşuyor yine. Günler sonra şehrime dönmenin huzurunda yaslıyorum kendimi yorgunluğumla kelime yamaçlarına. İçime sesleniyorum; “ hadi konuş ne dersen yazıyorum”

Meskenimin şehrime en iyi bakan yerine geçip masalsı karanlığıma gömülüyorum. Dindirecek, dillendirecek yaralarımı tırnaklarımla kazıyorum yazarak.

Göğüme haykırıyorum masalı, gelip buluyor beni çığlığım. Kaç türküyü yakıp geçiyorum Asrevya. Kaç notadan suskunluk olarak düşüyorum. Korkma suskunluğumu sessiz bir masalla sunmuyorum. Masala ağıtlarımı ekliyorum enstrüman olarak. Şimdi ne kadar ağıt eklersem yedi katlı semaya o kadar yandaş bulur masalım sesine.

En sevdiğim tütsülerim artık genzimi yakıyor Asrevya. En sevdiğim güllerin dikenleri bürüyor gözlerimi. Dünya döndükçe değişiyor gün, mevsim… Masalımda tek mevsim var oysa. Ben mevsimlerimi sildim Asrevya.

Yüzümdeki sahte tebessümleri tutan çengelli iğneler düştü avuçlarıma. Artık bilinsin yüzüm. Adım yıllar öncesine düşmüş bir düşün çizgisiz satırlarında, yok sözüm… Ön adım hüzün…

Yağmur renkli bir türkünün son notasında asılı kalıyor nazarım Asrevya. Baktığım yer “kara” nın zıttı olarak öğrendiğim renkte beyaz bir tavan. Bu düşte her durağımda acıya yasladıkça kendimi, tüm bakışlarımı satıyorum tavanıma. İçimin soru işaretleri küçük devrimler oynuyor kendimle.

Sesim tokatlanıyor her susuşumda. Hangi yolu yürüsem çıkmaz sokaklara düşer adımlarım. Adıma yürüme payı biçilmiş sonsuz asfaltlar yok Asrevya. Bir adım ileri-bir adım geri boşlukta düşüp kalkmalarla geçiyor ömür. Yürümem düşmemdir Asrevya. Geçirip ayaklarıma yürünmüş yolların yorduğu takunyaları, ilk adımımda bin “ahh” la yıkılmamdır kendi üstüme. Düştüğümün nişanesi yaralar kalır üstümde. Gözyaşlarıma aldırış etmeden ayaklanıp silkelerim üstümü başımı, yaralar kalmasın diye. Yollara bırakırım tüm yaralarımı, içerisine kimliğimin kopyasını düşürüp…

Yine bir çıkmaz sokaktayım. Yürüyorum… Düşmüyorum… Yıllar öncesinden terk ettiğim yaralarım karşılıyor beni. Meğer tüm yaralar ayakta kalabilmem içinmiş Asrevya.

Güneş yine yumuyor gözünü aydınlığa. Nidâlarım ünlemlerde asılı kalıyor. Yine harabe olmuş şehir düşleri kokan ceketim üstümde. Anılardan yapılma düğmeleri düşme kalma arası ince çizgide. Bak artık sormuyorum. Çünkü farkındayım, yıkık şehirlerin yakaları anılarla iliklenir.

Yol ayrımlarına düşürüyorum ağır gelen yanlarımı. Geceye yadigâr bırakıyorum karanlığımı. Susuyorum… Pusuyorum…

Ben cevapsız yaşarım Asrevya. Kendimi bile unuturum bir yerlerde. Bitirdikçe yeniden başa sardığım kitabın en sevdiğim satırındayım şimdi. Söylemeyeceğim kitabı. Bilinmeyecek sayfam ve satırım. Ve masal bitene dek hep aynı kitabın aynı satırında kalacağım. Aynı satırı içimde binlerce kez haykıracağım.
Asrevya!
Ne düşürdüyse seni kalem ucuna, git demekle gitmiyor harflerin.

Yüksek düşlerin uzun koridorlarından geçiyorum. Kulağımda “ahh!.. vahh!..” larla kundaklanmış hayata yeni göz açmış bebek ağıtlar… Aşağı her inmek isteyişimde el yordamıyla derme çatma yapılmış merdivenlerden yuvarlanıyorum.

Asansör boşluklarında düşüyorum adından Asrevya!..

Kimse bilmez değil mi harflerinin kıyısına oturduğu uçurumu? Kimse duymaz…

İçimin sızlayan boş tarafını imlâ edemiyorum. Kasidemden beyitler düşüyor üst üste. Kafiyeler satır sonunda can çekişiyor. Mavzerler vuruyor hecelerine ayırıp mısraları. “Öl!” diyorlar kalemime. Yaşayacağım diyor kalem. İnatla kaçıyor kâşiflerce keşfedilmemiş meçhule.

Asrevya!..
Tersten kurulmuş bilmecem hangi yandan bakılırsa bakılsın doğruyu göstermeyecek. Eğri doğru karışırken birbirine adına doğru sıfatı eklenmiş tüm eğriler yaşatılmış ölümüne. Ve adına eğri denilmiş tüm doğrular asılmış kendilerine…

Bana doğruluğuna gözüm kapalı inanacağım doğrular söyle Asrevya, tüm yalanlardan arındırılmış… Bana masalını söyle Asrevya, diğer tüm gerçekler yalanlara kanmış…

Eldeleri ceplerimden dökülmüş bir hayatın duraksızlığında ilerliyorum Asrevya. Haydarpaşa’da içimi çiğneyip geçiyor trenler. Mademki minyatürleştiremeden yaşanıyor hüzünler, mademki rahlemde hep aynı masal, mademki adın geçiyor cinnetlerle süslenmiş beynimin hatırlayışlarından ya da hiç unutmayışlarından o halde sağanak olup dökülmeli bu masal. Oturup düş denizlerimin ben kıyılarına, yeni sahneler kurgulamalıyım masalına.

İstanbul masalını tanıyor Asrevya. İstanbul masalını seviyor, biliyorum. Boğazın eşsiz güzelliğinde, martıların kanadına asıyorum sonsuz seslenişlerimden birini. İsmini İstanbul’un dört bucağına duyuruyor martı, kanatlarında seslendirip…

Sonu gelmez İstanbul masalı oluyorsun…
Seni yazmaktan bıkmayacağımı biliyorsun…
Ve artık biliyorum masalından bıkmayacağını…
Asrevya!


~Tuba Özdemir~
 

benja

Asistan
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
282
Tepkime puanı
5
Puanları
0
ve son..

Asrevya Son!

asrevyaasrevyaaph9.jpg


[FONT=Times New Roman, Times, serif]Kimse kahraman yapmasın seni masalına… Kimse seni ben kadar yazamayacak Asrevya. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Karanlığımdayım… Kimse ışık sunmasın.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Az daha gelmeyin, ölmeyi becereceğim bu kez. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Uzundur yaşamak denilen türkü. Ve bir ses ile düşer bazen notalarından. Söyleyeni susar, söyleteni gider, sözler biter…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir son için eline kalemi dolamak… Hadi yeniden / yenilmeden dercesine son diyebilmek…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Hadi son…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Sonsuza dek yazılabilecek masala son düşürmek istemezdim elbet. Isırganlar düştü ellerime / yüreğime… Sonuma susadım. Titrek ellerimle yazdığım şiirleri yırttım bugün. Dün ateşe verdim birikmiş yazıları. Genzimden hala harf kokuları ve ellerimde yıllanmış kelimelerin cinayet bulguları…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Kirpiğimde asılı kalıyor masal. Gözyaşlarıma takılıyor. Hadi dinin gözyaşlarım. Hatırlamıyor musunuz sizi kaç kez uslandırdım?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Benim masalımda ikinci tekil şahısla başlıyordu tüm çekimler. Varlığıma hiçbir satır aralığında rastlanılmıyordu. Kayıptım… Kayıbım…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Üstüme atılabilirdi tüm Mecnunluk masalları. Bitmeyen aşkların çekilmeyen çileleri yıkılabilirdi şahsıma. Ki kayıptım. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir masal yazdım. Müebbet hükmü giydirildi parmaklarıma. Şimdi üstüme bırakılan suçlar olsa ne yazar? Kayıbım… Bulunsam, önce kendi masalımdan hesap sorulacağım. Sonum müebbede bakar. Üstüme atılan düşler ancak müebbedimi idam yapar…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ölmeyi bile beceremeyecek kadar beceriksizken ben, hangi düşün yıkılışının becerilerindesin sen Asrevya?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir yanım dürtüyor dilimi. “Anlat!” diyor. “ Masalsılığını düşünün, Anlat!.. Bu kez susma. Madem bu bir sonsa ardında virgül bırakma, soru işareti kalmasın gözünü yumduğun yerde. Haykır! Ve bu sona kattığın tüm işaretleri noktalaştır.” [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Hayır diyorum. Susuyorum…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Üşüdüğümde yalnızlığım örtülüyor üstüme. Bu titremeler bitmez Asrevya. Ve zoraki de olsa yumulmalı gözlerim gecesini oynayan semaya. Ki artık uykusuzluğumu uykuya daldıracağım masalım yok. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir bahar göster bana Asrevya, dünsüz olsun. Unutulması gerekenler unutulsun. Bilinsin yine gözümden sızan kan, bileğimden damlayan yaş… Kötü gün niyetine saklanmış tüm hüzünler kullanılmalı şimdi. Gün, kötü gün…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]En iyi büyüme şeklidir hüzün Asrevya. Büyümeli ve hatırlamamalı hiçbir şeyi…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Sol omzumdan bir çığlık düşüyor yere. İrkiliyorum… Kuşdili cümleler savuruyorum nedensiz. Belki de en çok kendim anlamıyorum. Elim her zamanki kekemeliğini yapıyor. Ve kalemime pelteklik bulaşıyor, adın yazılacak diye Asrevya. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Boşluğa yazılar döküyorum içimden;[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir aşkı kaç kez gözlerinizden akıtabilirsiniz?[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ve gözyaşlarınızda kaç kez aynı imzayı görebilirsiniz?[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Hadi, içinizi toplayın da cevap verin[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Susabilir misiniz?[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Emeklerken düşsel kırıklarınızın yolsuzluğunda[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Düşebilir misiniz?[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Oysa düşmek için yürümek gerek,[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bilmektesiniz…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Korkmaktasınız,[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Aşk adına çıkılan her yoldan cayarken varlığınız [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Unutmayınız[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Siz aşkın en ortasındasınız…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ve bu savaşta payınıza sadece yenilmek düşer[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Farkında mısınız?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Cevapları yok yazımın… [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yankılanıyor sadece uzun koridorlu bir boşlukta.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Duyan yok…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Düşe düşe yara bere oldu masal. Şimdi son düşüşümü bekliyorum. Tutmayın… Düşmeye çabalıyorum.[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Tükendim mi Asrevya? Neden bu son?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yorgunum… [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Masala kapattım kalem uçlarımı…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Caymıyorum hâlbuki masaldan. Sadece susuyorum Asrevya. Artık bilinmeyecek sözüm…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Geldiğim yolları tekrar çiğniyorum.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bu kez denizim yok ayak diplerimde. İçimi yıkayacak, beni hayata yıkacak dalgalar yok. Olsun… Bu harf kalabalığında elbet boğulmak düşer payıma…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yazmak sen kadar hiçbir şeye yakışmıyor Asrevya. Bu kalem sen kadar kimseyi yazmıyor. Ama vakit susmak artık... Nasıl susacağımı bilemesem de…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Hani derdim ya; yazdıklarımın altındakiler sen anla Asrevya. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Şimdi yazamadıklarımı da sen anla…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Söz tutulacaktır şüphesiz; sonsuza dek yazılacaksın. Harfler resmetmeyecek sadece yazıldığını, içime karalanacaksın…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yaz bitti… Masaldı ya yazılanlar, masal kadardı bir yaz… Mevsim sonbahar, bilmekteyim… Bilmekteyim; zaman, alışkanlıklar diye başlayan can sıkıcı cümleleri…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Zamanlara devrilmeyeceksin Asrevya. Yüzüme doğan sayısızca gün, avuçlarına sıkıştıramasa da masalını, bitmeyeceksin… Alışılagelmiş olmayacaksın. Hep ince bir sızı kalacaksın. Gözlerimin kenarında hazır bekletilen gözyaşlarımda aranacaksın. Bulunacaksın da üstelik saklanılmayacaksın…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Son sözü defalarca söylenmiş bir yenilişti masal, Asrevya! Büyük yenilmek için masal yazmış gerçeğim. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Neydin Asrevya? Adım kadar bilirken nedendi bu giz? – Sebepsiz…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Kırık bir tebessüm iliştiriliyor zorla yanağıma. Oysa bilseler, gülmek için hiç savaş vermeyeceğim bir dilimdeyim. Ağlamanın elinden tutmuş yarenliğim. Bu sona sunulacak tek şey gözyaşlarım Asrevya. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Kendime dönük soruyorum, kendimi bana yabancılaştırıp;[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Siz gözleriniz kapalı masal yazabilir misiniz? Aşinaysa acılar tanırsınız kalemi. El yordamıyla bulabilirsiniz satırınızı ve yürekten sızan bir hüzün yoluyla dümdüz gidebilirsiniz. Yazdıklarınızı dönüp okumamak ve canınızı daha fazla yakmamak için kapalıdır gözleriniz. Yazabilirsiniz. Bu masalın okuru siz değilsiniz…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Seni yazarken kendimi nerde unuttum Asrevya? Nasıl oldu da kendime “siz” oldum?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Güneş suya düşüyor, titriyor varlığı. Gece doğuyor şehrime. Maviler kararıyor. Vapurlar denizi parçalarcasına geçiyor karşı kıyıya. Ortaköy’ e uzanıp gidiyor gözlerim. Serseri adımlarımı özlüyorum, sahil boyu düşülmüş. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ve SoN diyorum içimi yararcasına. Kız Kulesi şaşkın. Ve SoN diyorum. Kule ağıtlar iğneliyor masalımın sonuna. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Her şey bir Kız Kulesi düşüydü Asrevya. Ve düşü Kız Kulesi olan masallarda ağlamak çıkardı her adımda karşına. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Her şey rahat bir nefes daha almak içindi Asrevya. Şimdi ise az daha gelinmese ölüme düşülecek bir solukta varlığım. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yıldızım kaydığı an unutulacak olan her şeyi hatırımdan geçiriyorum sürekli. Unuttum demiyorum. O kadar büyük bir yalan dökmüyorum kalemimden. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]… Giden gider ve her şey biter!.. Yalan Asrevya, yalan!!![/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Kendi yalanımı ele veriyorum. Doğrular saklanırken masala, yanlışlar doldurmasın istiyorum kalan boşluğu. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ki artık susuyorum…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir sonu avuçluyorum ellerimle…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Son diyorum… Bitti… Parantez içlerine bitemedi yazıyorum.[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Masal parmaklarımın altında son çırpınışlarını gösterirken, büyük ağaçlar gölgesinde eskiyen gün itirafçısı oluyor içimin;[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]“Yaraların sarılmaz, karanlığın artık aydınlığa ulaşmaz…”[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif][/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Kefareti yok bu acının. Yüzüme astığı hazandan başka duruşu yok. Ertelenemiyor müsaitsizliğimde. Sen şurada dur acım, parça parça edip seni dirhem dirhem yaşayacağım cümleleri kabul görmüyor kaçışta. Ne garip, mutluluğum kolayca bırakılıyor yaşanılacağı tarih belli olmayan bir satıra… [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yine yarımım. Nasılsın deme Asrevya. Düşlerimin şah damarını kesiyorum bu sonla. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir son kadarım. Ağrılı, acılı, sancılı son çırpınışlarım…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir şehrin dar sokaklarında yazıyor adım. Hadi çiğne harflerimi, geriye bıkmadan seni yazan ben kalmasın Asrevya. Ne seni yorsun artık tükenmeyen yazılışların; ne de beni benden etsin her defasında…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ben hiç bitmeyecek bir masalı yazacak kadar cesurluk gösterirken varlığımda, neden hep cesaretsizlik düştü ki payıma? Yalandı… Bilmedin Asrevya!.. Varsın bana kalsın cesaretsizliğin yüzü. Varsın bende kalsın sustuklarım. Ne faydası var ki konuşmanın?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Karanlığımdayım… Kimse ışık sunmasın.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Az daha gelmeyin, ölmeyi becereceğim bu kez…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yutkunacağım ölümün en koyu halini. Öyle ya her renkten önce karaydım ben. Düştüm, kanadım masal yazınca; kırmızıyı öğrendim. Acıdım, susmadan ağladım; şeffaflığı öğrendim. Düş kurdum; pembeyi bildim. Seneler geçti üstümden; toz rengine kuşandım. Sonbaharda düştüm yere; sarardım. Ama ben hep karaydım.[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Gözlerimden damlayan siyahlarda düşümü ağladım. Masalsı sayıklamalarımdayım. Bilmediğin aralıkta, duymayacağın çığlıkta son/baharlaşıyorum. Yeni bir uykusuzluk kuşanıyorum gözlerime. Kırıklarımı toplayıp bütünleştiremiyorum. Adını saklıyorum hafızamın bir yanlarına. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Nerdesin? [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ne önemi var Asrevya. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Düştesin…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Giderayak ne demeli sana Asrevya. Yirmi dokuz harften kurulma en güzel düştün dünyama. Adından anlamlı değil hüznün tanımı bana. Üç heceydin satırlarda can buluşunda. Seni yazmak için kendimi bile silebilirdim Asrevya. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ben şiirsi bir ağlayışla otururken masalın kıyısında, bilmediğine döktüğüm yaşları toplamalıyım bu sonda…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Asrevya! Hayat cümlemin bozuk imlası…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Asrevya! Adımı unuttuğum adını yazmaktan…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Asrevya! İstanbulsu düş…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yitme bu şehrin büyük yalnızlıklarında. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Dağ gibi devrilirken ben harflerin musallasına, bil ki haykırışlarımda kanatlanıp savrulacaksın rüzgârlarda, boğazın bir kıyısından diğer bir kıyısına…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yollar parçalarken adımı, asılsız bir ihbardan sorgulanıyor asudeliğim.[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir mermi düşüyor alfabeme, delik deşik oluyor harflerim. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yokuşlar çıkıyorum, inişleri olmayan. Taşlara takılıp yuvarlanmaktan bıkmıyorum. Adını intihar koyuyorum yaşamanın. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Cam kenarlarında nereyi gördüğümü bilmeden bakıyorum. Yağmur çarpıyor yüzüme ve toprak kokusu bulaşıyor kalemime. Geldiğim yere yüzümü dönüyorum. Toprağın alnından öpüyorum.[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir şarkısı yok masalın; duyulduğunda hatıra geleceği. Sözleri de bitiyor ya şimdi… Ne desem boş… Ne desem sürükleniyor zifiri karanlıkta. Hiçbir sözün faydası olmasa da bu sona, bunca yazılmışlığın ardında bir son çizmeli dedim masala…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bir cellâda gülümseyecek kadar özlemek ölümü, ne demek bilir misin Asrevya? Bir son yazarken sonunu çizmek yaşam haritana…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ah-u zar! Ne dem diner gözümdeki yaşlar?[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Diyebilir misin ki geçecek? Diyebilir misin ki masallar unutulur, biter, yok olur…[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Desen ki inanır mıyım artık?[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bahar tükendi; sonbahar geldi. Dalından düştü masal… [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yapsam bozulmayacak; bozulsa yapılmayacak kadar darmadağın tüm hayaller. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bu sonu bırakıyorum ellerine Asrevya. İster sakla, ister yırt at![/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Masal sonlarında üç büyük elma düşer bilirsin. Birincisi sana, ikicisi sana, üçüncüsü de sana olsun Asrevya. Masaldan kendime pay ayırmadığım gibi bu son da düşmesin payıma…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bu sona bir kalem feda ettim Asrevya. Al götür kendini satırlarımdan…[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif][/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Ve Yarenliğim gider ve masal biter Asrevya.[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Unutma! Hep içime yazılacaksın[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]İçimde yazılacaksın…[/FONT]




[FONT=Times New Roman, Times, serif]Tuba Özdemir / Yaren..[/FONT]​
 
Katılım
26 Ara 2007
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sizinde ifade ettiğiniz gibi"İstedim ki okuyanın hangi düş yanığı varsa o olsun onda Asrevya. Herkeste farklı bir acının mahlası olsun. İstedim ki okuyan bu masalda yazanı unutsun. Yazanın yazdığı sebepleri uyutsun. Beni ve benden satırlara dökülmüş kimliği belirsiz Asrevyayı unutsun, kendini bulsun." Amacına ulaşmış asrevya. Herkesin içinde kendine ait bişeyler bulduğu harika bir deneme olmuş, kaleminize kelemınıza yüreğinize sağlık. Teşekkürler.
 

Ah Min'el AŞK

Kıdemli Üye
Katılım
7 Haz 2008
Mesajlar
5,481
Tepkime puanı
1,108
Puanları
113
Web sitesi
askinelinden.wordpress.com
Asrevya

Susmaktan çok yoruldum. Artık bildiğin sesler hatırına konuş dilim.

Vakit gecenin yarası. Gözümü açtım aydınlı niyetinde. Gündüzlere sığmayınca, geceyi kabullenir oldum. Gecenin en karanlık yerinden yarınlara aydınlıklar biriktirmekti amacım. Aydınlığı gecenin zifiri karanlığından biriktirmek, yarınlarıma karanlık ekmekti. Bildim; ama kulak ardı ettim. Ve geleceğimin portresine kara bir çerçeve biçtim.
Bir ölümün ardından tutulan yaslara hep siyah eklenirdi. Ölü siyahla uğurlanırdı. Ben hangi yanımı öldürmüştüm, hangi yanımı her gün öldürdüm de bu denli siyaha büründüm? Oysa tüm bildiğim siyahlar aynı beyazla kurşunlanıyor. Ve cesedi hep beyazı gölgelenmiş bir kefenle son buluyor.
Bir bir yok oluyorum. Yokluğum giderek 'faili meçhul'lere sığınıyor. Kalabalık bir sokak ortasından, günün en aydınlık anında vuruluyorum; ama nedense tutanaklarda sadece 'faili meçhul' kalıyorum.
Pılımı pırtımı toplayıp saniyelerin gözüne çarpıyorum hece hece yalnızlığı. Saliseler geçiyordu üstümden, kruvazör niyetinde. Zamanı öldürmeye yelteniyordu içimdeki akrep. Oysa yirmi dört saatten yirmi dört yaraya ulamıştım dünyamı. Yirmi dördü de içimi yaktı.
Bir bedende bir düzineyim Asrevya. Bir ruhta bin. Oyuncaklarla yaşama gülümsemek için geç bir zaman artık. Şimdi cümlelerle oynuyor beynim. Bu oyunda hep düşüp kalkıyorum. Her yanım yara bere. Her yanım vurgun. Tehlikeli bir oyunda ölüm kalım savaşı vererek mutsuzluk diziyorum. Dizgim hatalı, harflerim kırık.
Kelimelerimin kapısı aralı. Her an yazıya dönüşmeyi bekliyor içimdeki ses. Ne konuşacak kadarım ne de susmaktan yanayım Asrevya. Kendime tek muhalifim ben. Tezatlardan tezat beğenmem kendime. Kendim varken en karşımdaki bile yandaşım olur. Bana karşı ben savaşından ölüm aklar beni. Ki hangi yanımı tutsam ölümün kucağıdır zaten. Bir savaşsa yamaçlarımdaki, biri yok olmalı biri kalmalı. İkisi de benim. Bana karşı ben. Ya ben ölücem ya da yine ben. bir yanım sadece sağ çıkacak bu mübarezeden. Ölüm ardında, ölüm tadından koşturup duruyorum Asrevya. Yok, mu musalla suretindeki kelimelerden tabut ören?
Anlamı uzun olan bir cümle bulanıklığıyım. Hangi kelime beni özetleyebilir ki? Hangi dil lisanımı konuşur?
Ne demeliydi ki içim bunca yanmışlığı üzerine? Herkese ve her şeye rağmen yalnız değilim yalanının ardına saklanıp koyu bir yalnızlığı yudumladığında, ne söylemeliydi? Onda acıyı dem tutturan hayatına mı kızmalıydı? Ya da bitmez tükenmez ağıtları mı diline dolamalıydı? Kimden başlamalıydı ağıt yakmaya? En suçlusu kimdi bozulan hayatımın? En suçlusu gidenler miydi? Gitmeyip acı çektirenler mi? Bir bilinmezlik üçgeni arasından oradan oraya savruluyorum Asrevya. Kendime sorduğum soruların bile cevaplarını bulamıyorum. Aşikâr değilim. Hafi bir ömrün kalıntılarını taşıyorum. Yine ben mi suçluyum Asrevya. Yoksa tüm konuşmalarımı çalıp bana sadece susmayı bırakanlar mı?

Payıma bir son yazılmış. Ne kadar didinsem boş Asrevya. Öyle geçti ki vakit. Sen bile kurtaramazsın artık beni. Sen bile yarama merhem olmazsın Asrevya. Sen bile.
Oysa hep senden sanmıştım acılar. Yokluğunla varlığın arasında sürüp giden ömrüme. Bir yok olup bir de var olduğunu ispatlamak adına yollara düşmüştüm. Bilmeliydim ki tüm şüpheler, tüm ispatlama düşleri varlığın olunca oluyordu Asrevya.
Asrevya!..Geç bir zaman. Git desem gitmezsin belki şimdi. Ama gel desen ben de gelemem. Her şey için geç Asrevya. Yoruldum adına düşler biriktirmekten. Harflerin kalemime dolanmasın artık. Ki adımı unuttum adını yazmaktan. Yorgunum Asrevya. Sana susmayı kabullenecek kadar. Geç bir zaman. Artık düşme satırlarıma. Ki sen satırlarıma düştükçe ben acılara düşüyorum. Ki sen yazılınca ben siliniyorum.

Alıntı
 

MaiEf

Paylaşımcı
Katılım
13 Eyl 2013
Mesajlar
117
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Defalarca sorulmuş bir sorudur bu. Bense her defasında anlamının mahfi kalması kararımda ısrarlı… Anlamını açıklamayacak olsam da bir muhabbet bir tanışıklık sunabilirim size.

Asrevya uzun bir ağıttır. Sancılı bir mazinin ardına düşülmüş masalsı bir tanık… Bazen yalnız kalır insan bazı insanlara göre ise sürekli yaşanılan bir olgudur yalnızlık. Yaşam felsefesi olabilecek kadar. Bir yalnızlığın ardına düşülmüş tek sestir Asrevya. Yazmasaydım asla bilinmeyecek olan içimin harfi haykırışlarıdır. Bilirsiniz konuşmanın fayda vermeyeceği bir yerde susmak en büyük çığlıktır. Yapayalnız geçirilen bir çocukluk ve yapayalnız karşılanan bir gençlik ardından yapılabilecek en güzel şey yazmaktı belki. Bir evde tek çocuk olmanın kazandırdığı lüksün ne kadar büyük bir eksiklik olduğunu fark edişlerim çoktu aslında. Ama hep tek kalmaya dair alnıma biçilmiş bir yazgı kalemle yüzleştirdi beni. Ve Asrevya… Bilinen yüzü bir yıldır ortalıklarda. Öncesi ilk karalanışı ise 6 yıl evveli…

Çocukluk masallarıyla okumayı öğrenen birinin bir gün çocukluk masallarına hiç denk düşmeyecek bir masalı karalamasıydı her şey. Ve benim masalımda mutluluk yok diyebilecek kadar dik başlı bir sanrı… Kesinlikle bir anlamı var, literatürde olmasa da bende… Hiçbir kalemden alınmış hiçbir yerden bakılıp da yazılmış da değildir üstelik. Ben söyleyerek ne sizdeki asrevya olgusunu değiştirmek istiyorum ne de oluşacak bir asrevya olgusunu engellemek. En güzeli sizdeki tanım bulmuş hali olur çünkü. Yani sizde hangi acı varsa onun adı olsun asrevya. Neyi arıyorsanız o bulunmuşluk neyde bulunduysanız oradaki kayıplık… Siz seçin sizdeki anlamını. İçimdeki hep içimde kalsın..

Yıllarca sakladım yazdıklarımı. Özellikle asrevya ya dair olanları. Ben yazdıklarıma yabancı ellerin değmesini sevmeyen bir kalem kuşandım sağıma. Her yazım için geçerli değildir bu ama asrevya için. Hep ve her daim olacağına da inandığım bir koruyuculuk kaplar içimi. Lakin bu minvalde yayınlayınca yazıları hoş olmayan şeyler gördü gözlerim. Ne çok kaleme dem vurmuştu sözcüğüm. Hani bir parçamdı asrevya. Ve paylaşılmış bir parça ardından biraz yitik bir parçanın yetimliğinde kaldım. Bu nedenle 13. sü son olmak üzere bu seri karşınızda. Bende saklı olan daha uzun bir seri bu fakat asrevya yazılarını artık sanal ortamda paylaşmama kararı almak zorunda kaldım birçok kalemden dökülen asrevya yazıları ortaya çıkmaya başladığı için. Bir susma kararı aldım kendimce.

Asrevya bir iç dökümüdür. Her şeye herkese rağmen… Hep düşmeye rağmen yeniden diyebilmek kadar duraksız, karakalem bir masal. Kalemimin ucuna can kılınmış bir düş.. Ki ne dem kalem düşse elime Asrevya diye başlar sözcükler ard arda sayfa iplerine dizilmeye…

Umarım tatmin etmiştir sizi yazmaya çalıştığım cevaplar… Aslında daha uzun ve farklı sözcüklerden oluşan bir metindi ama tam gönderecektim ki bilgisayarın azizliğine uğradım tüm metin silindi :)

Bunlar kabulünüz olsun inşallah… Her ne kadar tam açıklamamış olsam da…

Güzel yorumunuz için de teşekkürler…


Asrevya yazısını ne kadar çok sevdiğimi anlatamam.Kifayetsiz kalacaktır,gönül haneme yansıttığınız izdüşümler.

Mısralarınıza hasret kalmış biri olarak defalarca Asrevya'yı okuyordum.Lakin bu açıklamanız benim için yeni bir nefes sundu.

Lütfen kaleminizi esirgemeyiniz.

Sonsuz şükranlarla Tuba Özdemir.
 
Üst