Apaçık Küfrü İzhar Ettiği Taktirde Yönetici İle Çarpışmak Farzdır

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
Apaçık Küfrü İzhar Ettiği Taktirde
Yönetici İle Çarpışmak Farzdır
Yöneticiye itaatı emreden mutlak emirden yalnızca masiyetle emretmesi hali istisna edilmişti. Aynı şekilde yöneticiye karşı çıkıp ona kılıç çekmenin haramlılığından da yalnızca bir durum istisna edilmiştir. Bu durum, yöneticinin apaçık küfrünü izhar etmesidir. Apaçık küfrü ortaya çıkarsa yöneticiye karşı savaşmak farz olur. Çünkü muayyen olarak bu durum hakkında nasslar varid olmuştur. Nass ile bu özel durum istisna edilmiştir. Avf b. Malik Eşcai'den şöyle bir hadis rivayet edilmektedir: Rasulullah (s.a.v)'i şöyle buyururken dinledim: "İmamlarınızın hayırlıları kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven, kendilerine dua ettiğiniz ve size dua edenlerdir. Kötü imamlarınız ise kendilerine buğzettiğiniz ve size buğzedenlerdir. Ey Allah'ın Rasulü böyle bir durumda biz bunlara karşı çıkmayalım mı? Allah'ın Rasulü: Aranızda namazı kıldırdıkları sürece hayır.” [1] cevabını verdi. Burada namazın ikame edilmesinden kasıt, İslâm’ı uygulamaktır, yani şeriatın hükümlerini uygulamaktır. Bu da bir şeyin bütününün bir cüzünün adıyla adlandırmak babındandır. Yüce Allah'ın (köleyi kastetmek üzere): "Bir boynu özgürlüğüne kavuşturmak"[2] ayetinde olduğu gibi. Maksat ise kölenin tümünün özgürlüğüne kavuşturmaktır, yalnızca boynunun özgürlüğe kavuşturulması değildir. Hadiste ise aynı yaklaşımla, "Aranızda namazı kıldırdıkları sürece" diye buyurmaktadır. Maksat ise yalnızca namazı kılmak ve kaldırmak değil, bütünüyle şeriat hükümlerini uygulamaktır. Bu da paçanın zikredilerek bütünün kastedilmesi türünden bir mecazdır.
Ebu Seleme'den gelen rivayete göre de Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Bir takım emirler olacaktır (yaptıklarının bir kısmını) maruf olarak, bir kısmını münker olarak göreceksiniz. Her kim maruf bilirse onlardan uzak durur (münkerlerine) tepki gösterirse esenlik bulur, fakat razı olup tabi olan ise... Onlarla savaşmayalım mı?" denilince Allah’ın Rasulü: "Namaz kıldıkları sürece hayır!” dedi."[3]
Yani şeriat hükümlerini uyguladıkları sürece onlara kılıçlarınızla karşı çıkmayınız. Namaz kılmak da şeriat hükümlerinden birisidir. Bu da cüzü zikredip bütünü kastetmek kabilindendir. Übade b. Samit'den: Dedi ki: "Rasulullah (s.a.v) bizi çağırdı biz de ona biat ettik. Biatında bizden aldığı sözler arasında şunlar da vardı: Biz ona, hoşumuza giden ve gitmeyen hallerde zorluk ve kolaylık zamanlarımızda ve başkalarının bize tercih edilmesi halinde dahi onu dinleyip itaat etmek ve emir sahipleri ile yönetim hususunda çekişmemek üzere biat ettik. Ancak yanımızda, hakkında Allah'tan apaçık bir delilin bulunduğu, apaçık bir küfür görmemiz hali müstesna.” [4]
İşte bu üç hadis-i şerif yani; Avf b. Malik yoluyla gelen hadis ile Ümmü Seleme ve Übade b. Es-Samit yoluyla gelen hadis-i şeriflerin konusu imama karşı çıkmaktır. Bu hadis-i şerifler imama karşı çıkmayı kesin olarak yasaklamaktadır "Kılıçla onlara karşı çıkmayalım mı" denilince "Hayır” dedi. "Onlarla çarpışmayalım mı?" dinelince yine "Hayır” dedi. Ve "Yöneticilerle yönetim hususunda çekişmemek üzere..." ifadesini kullandı.
İşte bütün bunlar yöneticiye karşı çıkmayı kesinlikle yasaklamaktadır. Çünkü burada yasaklayıcı ifadeler vardır. Eğer karşı çıkmak, kötü ve çirkinliği ifade etmek üzere varid olmuş diğer hadislerle birlikte ele alınacak olursa bunun kesin bir yasak olduğu anlaşılır. Mesela şu hadis bu kabildendir. "Her kim itaatin dışına çıkar ve cemaatten ayrılır ve ölürse, onun ölümü cahili bir ölümdür...” [5] Hadis, imama karşı çıkmayı kesinlikle yasaklamaktadır. Zira imama karşı çıkma halindeki durumu cahili bir durum olarak değerlendirmiştir. Bu benzetme, yasağın kesin olduğunun bir karinesidir. Bundan dolayı bu hadis-i şerifler yöneticiye karşı çıkmanın haram olduğunun delilidir.
Fakat bu hadis-i şerifler tek bir durumu istisna etmiştir. İlk iki hadis-i şerif bunları, namazı kılmamak, kıldırmamak şeklinde ve namazı kılmamak gibi ifade ettiği gibi üçüncü hadis ise bunu apaçık küfür diye ifade etmiştir. Namazın kılınmaması veya ikame edilmemesi yani Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip, küfür ahkâmıyla hükmetmek anlamına gelir. Şüphesiz ki bu da küfrün apaçık ortaya çıkmasıdır. "Apaçık küfür" kelimesi genel bir ifadedir. Çünkü bu nekre (belirtisiz) ve cins isimdir. O bakımdan bu, onu ifade eden lafızlar arasında yer alır. Dolayısıyla yanımızda Allah katından bir delil bulunduğu zaman yöneticinin her türden apaçık küfrüne karşı çıkmak icap eder. Bu durum; açıkça Allah'ın indirdiklerinin dışındaki kanunlarla hükmetmek şeklinde olabileceği gibi, İslâm’dan dönüp mürted olanların küfürlerini açıkça sergilemelerine karşı sukut etmek ve buna benzer durumlar gibi de olabilir. Bütün bunlar apaçık küfür kapsamına girer. O halde bu tabir, küfrün her türünü kapsayan genel bir tabirdir. İşte istisna olunan durum da apaçık küfrün ortaya çıkması halidir. Apaçık küfür ortaya çıktı mı artık yöneticiye karşı savaşmak icap eder.
Böyle bir durumda yöneticiye karşı çıkışın vacip olduğuna dair bu hadis-i şeriflerdeki delalet şekline gelince: Rasulullah (s.a.v) onlara karşı çıkmayı, onlarla savaşmayı, yönetim hususunda onlarla çekişmeyi yasaklamakla birlikte sadece "açık küfür" görülmesi halini istisna etmiştir. Böyle bir halin istisna edilmesi bunu yasak kapsamının dışına çıkartmaktadır. Bunun mefhumu ise böyle bir şeyin emrolunmasıdır. Buna göre hadis-i şeriflerin mefhumu böyle bir durum ortaya çıktığı takdirde, yöneticiye karşı çıkmanın, onunla savaşmanın ve çekişmenin emrolunduğunu göstermektedir. Mefhumun delaleti, delil olmak bakımından kelamın delaleti gibidir. Böylelikle bu hadis-i şerifler de apaçık küfrün ortaya çıkması halinde bizden yöneticilere karşı çıkmayı, onlarla savaşıp çekişmeyi istediğinin delili olur.
Bu isteğin kesin bir istek olduğunun karinesine gelince o da şudur: Bunun konusu şeriatın terkip ederek ele aldığı bir husustur. İslâm ile hükmetmeyi şari farz kılmıştır. Bunu mendub kılmış değildir. Apaçık küfrün ortaya çıkmasını da şeriat haram kılmıştır, bunu mekruh kabul etmemiştir. Dolayısıyla bu isteğin konusu yapılan isteğin kesin bir istek olduğunun karinesi olur. İşte istisna edilen böyle bir durumda yöneticilere karşı çıkmak, yalnızca caiz olmakla kalmaz, aksine Müslümanlar üzerine bir farz olur.
Ancak apaçık küfrün ortaya çıkmasından kastın küfür olduğuna dair kat’î delilin ortada olduğu, yaptığı hareketin kesinlikle küfür olduğunun bilinmesi gerekir. Çünkü Rasulullah (s.a.v) "Apaçık küfür" demekle yetinmeyip hemen akabinde: "Yanınızda ona dair Allah'tan gelmiş açık bir delilin bulunması" kaydını getirmiştir. Hadiste yer alan "burhan" kelimesi ancak kesin delil hakkında kullanılır. Bundan dolayı apaçık bir küfür olduğuna dair kesin delilin ortada olması, savaşmanın şartlarındandır. Eğer bunun küfür olmadığına dair bir şüphe bulunuyor ise ya da küfür olduğuna dair -sahih dahi olsa- zanni bir delil var ise ona karşı çıkmak helal olmaz. Çünkü onlara karşı savaş ancak yapılan işin küfür olduğuna dair kesin delil bulunması halinde helal olur.
Bundan dolayı apaçık küfür ile kestedilen, küfür olduğunda hiç bir şüphe bulunmayan ve küfür olduğuna dair kesin delil bulunan ameldir. Yönetici, küfür olmadığına dair bir şüphenin söz konusu olduğu bir amel ya da bir tasarrufun yapılmasını emredecek olursa, yaptığı işin apaçık bir küfür olduğu gerekçesiyle silah çekmek caiz değildir. Çünkü ortada bir şüphe vardır. Mesela yönetici üniversitelerde diyalektik nazariyenin yahut da küfür inançlarının öğretilmesini emredebilir. Sen, küfür akidelerinin öğretilmesinin küfre götüreceğine dair bir kanaata sahip olsan da yöneticiye itaat etmen ve onun tedris edilmesini emrettiği küfür akidesini tedris etmen gerekir. Bu durumda apaçık küfrün ortaya çıkmasını gerekçe göstererek ona karşı çıkmak, senin için helal değildir. Çünkü onun elinde, küfür akaidini bilmenin caiz oluşuna dair delil vardır. Kur'an-ı Kerim'de yüce Allah'ın bize anlatıp reddettiği küfür akaidine dair varid olan ayetler buna delidir.
İşte küfür olmadığına dair delil şüphesi veya delil bulunan her şey böyledir. Şayet ortada onun İslâm’dan olduğuna dair bir delil veya delil şüphesi varsa yahut da onun işlenilmesi küfür hükümlerini uygulama kabilinden kabul edilmiyor, apaçık küfrün ortaya çıkması kabilinden de görülmüyor ise o takdirde bu, istisna edilen halin kapsamına girmez. Ve bundan dolayı da yöneticiye karşı silahla karşı koyma helal olmaz. Aksine ona itaat icap eder.

[1] Müslim, 3448; Daremi, 2697

[2] Nisa: 92

[3] Müslim, 3445

[4] Müslim

[5] Nesei, 4045; Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir


 
Üst