Allah'tan başkasından yardım istenir mi?

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Birisinden bir yardım ya da başka bir şey istediğimizde kesinlikle bildiğimiz bir şey vardır ki o da gerçek yardım eden ve isteklere karşılık verenin sadece Allah olduğudur.

Allah şöyle buyurur: “Allah'tan başkasına, sana ne fayda ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarıp tapma/tapınma! Eğer (bunu) yaparsan o takdirde şüphesiz ki sen, (kendine) zulüm edenlerden olursun" (diye emrolundum) Eğer Allah, sana bir zarar dokundurursa artık onu, kendisinden başka kaldıracak (hiçbir güç) yoktur” (Yunus 106–7)

“Rızkı Allah indinde arayın ve ona ibadet edin”

(Ankebût 18)

“Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendilerine cevap veremeyecek olan(lar)a tapınan (ondan güç alıp ona sığınan) kimseden daha sapık kim olabilir?”

(Ahkaf 5)

“Yahut darda kalmışın, dua ettiği zaman isteğini karşılayan, kötülüğü / zararı açıp gideren”

(Neml 62)

Herhangi bir ibadetin, Allah’tan başka birisine -o kişi kim olursa olsun- yapılması asla caiz değildir. İbadet yalnız Allah içindir.“De ki: "Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir." O'nun hiç bir ortağı yoktur. Bana verilen emir budur. Ben (bu ümmette) müslümanların ilkiyim." (En’am 162–3). Sadece Allah’a nezredilir, sadece ona dua edilir, sadece onun için kurban kesilir, yalnız ondan yardım istenir ve onun adıyla yemin edilir. Tevekkül de, müşriklerin iddialarından münezzeh olan Allah’a mahsustur.

Bütün insanları ve onların yaptıklarını yaratan Allah’tır. Ölü veya diri hiç kimse, Allah ile beraber bir işi yapmak ya da yapmamak, rızık vermek, diriltmek ya da öldürmekte, bir ortaklığa sahip değildir. Tek başına ya da Allah -celle celâluhu- ile ortaklaşa hiç kimsenin bunlara benzer ya da daha küçük bir şeyi yapmaya güç yetirmesi düşünülemez. Kâinatta tasarruf eden Allah’tır. Bir kimse bir şey yapabiliyorsa, Allah ona tasarruf için izin verdiği için yapabilmektedir. Hiç kimse kendisi için menfaat ya da zarar, hayat, ölüm ya da yeniden diriltilmek hususunda bir güce sahip değildir. Nerede kaldı ki başkasına fayda sağlasın. Bir kimsenin bir başkasına menfaat ya da zarar verebilmesinin sınırları bu şekilde belirlenmiştir. Her şeyin asıl sahibi Allah olduğu halde, bir iş bir insana nispet edilerek ifade ediliyorsa, o insanın o işe sebep olması ve o fiili kesp etmesi haysiyetinden yapılmaktadır. Yoksa böyle ifadeler, o fiillerin yaratıcısı, onları ortaya çıkaran gerçek illet ve müessirin o insan olduğu anlamına gelmemektedir. Yani; fiillerin mahlukata nispetlerinde hakiki değil mecazi manaları kastedilmektedir. Bu gibi ifadelerin hangi şartlarda kullanılması gerektiği ihtilaflı bir meseledir.Kimi insanlar, mükemmel bir tevhid inancına sahip olmasına ve Allah’ı noksanlıklardan tenzih etmesine rağmen, mecazi ifadeler kullanımında mubalağalı davranmışlardır. Bu aşırıya kaçan tutumları, bir takım karışıklıklara sebep olarak, aslında sözlerinden murat etmediği manaların anlaşılmasına sebep olmuştur. Kimileri de, hakiki manası murat edilen ifadeler kullanmakta, hatta bunu olması gerekenden fazla yapmakta, kendileri gibi yapmayıp mecazi ifadeler kullananları da bir takım ithamlara maruz bırakmaktadırlar. Bunların mecazi ifadeler kullananlara küfür ithamnda bulunmaları da başka bir aşırılıktır.

İtidalli olup bu iki aşırı uçtan da uzak durmak gerekmektedir. Dini muhafaza ve tevhidi himaye açısından en doğru yol budur.

Şeyh İbni Teymiye, Allaha mahsus olan özellikler ile alakalı gayet veciz bir özetleme yapmıştır. Bizim akidemiz selefin akidesi, yolumuz da Muhammedî yoldur. O yüzden İbni Teymiye’nin burada dediklerine biz de ayniyle katılıyor ve kabul ediyoruz. İbni Teymiye bu hususta şöyle söyler:

“Allah kendisi için bir hak ve sınır belirlemiştir ki hiçbir mahlûk bu hususta ona ortak olamaz: Ondan başka hiç kimse ibadete layık değildir. Ondan başka kimseye dua edilmez. Sadece ona tevekkül edilir. Ondan başkasına yönelinmez ve ondan başkasından korkulmaz. Ondan başka hiçbir sığınak ve kurtuluş yoktur. İyilikler ancak onun için yapılır. Günahları da ancak o silebilir. Ondan başka hiç kimsede güç ve kudret yoktur. “Onun huzurunda, kendisinin (layık olanlara şefaat etmeleri için) izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” (Sebe 23) “O'nun izni olmadıkça O'nun katında kim şefaat edebilir?” (Bakara 255) “Göklerde ve yerde olan herkes, Rahman'a bir kul olarak gelecektir. O, bunların hepsini kuşatmış ve onların adedini sayıp tespit etmiştir. Ve onların hepsi de, kıyamet günü tek başına O'na gelecektir.” (Meryem 93–5) Şu ayeti kerime itaatin ancak Allah’a ve Resulüne olacağını, takva ve haşyetin ancak Allah için olması gerektiği bildirir: “Kim Allah'a ve Rasulü'ne itaat eder, Allah'a saygı duyarak emirlerine uygun yaşarsa, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır.” (Nur 52) Şu ayette, bir hususta karar verme hakkının Allah ve Resulüne ait olduğunu, tevekkülün ve rağbetin ancak Allah’a yapılması gerektiği bildirilir: “Eğer onlar, Allah ve Rasulü'nün kendilerine verdiği şeye razı olsalardı ve: "Bize Allah yeter, yakında hem Allah, hem de Rasulü bize bol lütfundan verecek. Biz, sadece Allah'a rağbet eden (ümit bağlayan)larız" deselerdi (kendileri için ne iyi olurdu).” (Tövbe 59)”

Seyyid Malikî Hazretleri - Mefahîm isimli eserinden iktibas...
 
Üst