Allah'a Kul, Her Varlığa Karşı Özgür

NehiR

mütebessim :)
Katılım
16 Haz 2006
Mesajlar
2,708
Tepkime puanı
16
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Gaziantep/Konya
Allah’a Kul, Her Varlığa Karşı Özgür



İnsanoğlunun dünya hayatı bir kulluk sınavıdır. Din, insanların Allah'a kulluk bilincini diri tutan bir hayat çerçevesidir. Bütün bir dünya ilişkileri kuşatması içinden sıyrılıp, Yaratan'a bağlılılığı unutmamak, O'na yönelmek, O'ndan istemek, O'nun rızasını kaybetmekten korkmak, hayat çerçevesini O'nu hoşnud edecek vasıfta kurmak... Din insanda böyle bir ruh diriliği inşa etmek için vardır. Ve bu dini, insanı yaratan kudret bildirir insana. Hani, Zatına yönelecek yolun yol haritasını verir sanki. Yollarda karşılaşacağı tuzakları bildirir, onlara düşme der. Günde beş vakit ve en az kırk kere "İyyake na'büdü - Ancak Sana kulluk ederiz" sözünü söyletir, adeta insanın kalbi bir virdi haline getirir bu yönelişi... "İyyake nestein"'i belletir sonra insana... "Yardıma ihtiyaç duyarsan şayet ki insansın, zayıfsın, yardıma her zaman ihtiyaç duyabilirsin- öyleyse O'na yöneleceksin, başkasına değil. Sadece O'na... "Ancak Sen'den yardım dileriz."

O'nun huzurunda duracaksın, niyetlerini derleyip toparlayacaksın, gözünü, gönlünü O'nun "Vech"ine yönelteceksin, sonra "En yüce kudret Sensin Rabbim - Allahüekber" diyeceksin... Sonra, O'nun huzurunda eğileceksin, O'nun huzurunda yüzünü toprağa süreceksin...

Kolay değil insanın "Sadece Allah'a kulluk" noktasında durması... Sabit kadem olması... Kalbini orada yoğunlaştırması kolay değil.

Onun için "tanrısızlık"tan daha çok "şirk"e, yani uluhiyyeti parçalamaya, paylaştırmaya, "ubudiyyet"in istikametini bulandırmaya karşı uyarılır insan. "İyyaye - Ancak bana" diye seslenir Ma'bud-i hakiki, ve insandan "Ancak Sana ibadet ederiz" çağrısını duymak ister, Huzur'da... İnsan bu istikamette terbiye edilmelidir çünkü ruh dünyası talan edilmeye açık insanoğlunun:

-Babasına, atasına tapınıyor insan.

-Nefsini bile Rab ediniyor... Kendini müstağni gördüğünde azıtıyor. Yolunu şaşırıyor. Zora - dara düştüğünde yöneliyor "Yüce Kudret"e, ama darlıktan - zorluktan çıktığında da, "Ben, ben ben" demeye başlıyor. İnsanı, kendi nefsinin tuğyanından korumak kolay değil.

-Yöneticileri kendilerini Rab edinmesini istiyor insandan, hem de hayatını yoketme tehdidi ile... (Firavn örneğinde olduğu gibi)

-İnanç önderleri, ruhban, insanları Allah'a çağırırken, kendilerini de "Rab" durağı haline getirmeye çalışıyorlar. İnanç gibi, teslimiyet gibi insanın kendini aştığı alanlar, insan için tuzağa dönüşüyor adeta.

-Şeytan insanın kulluk güzergahını saptırmak istiyor. Misyonu o onun çünkü. Yollarına duracak insanın ve tutup götürecek başka yollara...

-İnsan garip bir varlık, putunu kendi yapıp kendi tapacak bir zaafı var içinde, bir cehli var. Tağut üretmekte üstüne yok insanın. Her güç odağı insanı bir zaafından yakalayıp kendine kul haline dönüştürüyor.

Sebepler dünyasında dağılıp tarümar olabilecek bir savruluş istidadına sahip insan.

Ve bunu, "kulluk bağları"ndan sıyrılmak, bir başka ifadeyle "özgürleşmek" için yaptığını zannedecek kadar da aldanmaya müsait. Elini tutsak edecek birileri, gözünü başkaları, kalbini, dimağını ötekiler... Talan edilecek, rüzgar önünde paramparça olacak kişiliği... Her uzvuna bir dünyevi talep el koyacak... Kafasını kalbini toparlayamayacak ki, bir ruh sekinetine ulaşsın... İnsanın dramı bu. Hüsranı. Dağılışı. Savruluşu. Kalb sancısı.

Bunun için var olmadı insan. Yani var edilmedi, yaratılmadı.

Kulluk, insan için, ancak Allah'a yöneldiğinde bir huzur vesilesidir. Çünkü ancak öylece, insan başka varlıklara kul olmaktan kurtulur. Çünkü insan, kendi benine kul olmak gibi bir zaafı bile bünyesinde taşıyor ve kendi benine kul olduğunda da insan korkuları ile, ümitleri ile tutunacak dal arayan bir varlığa dönüşüyor.

Onun için Peygamberler elinden tutar insanların, ve onların yıkılmış, tarümar olmuş, yaralanmış gönül dünyalarını imar eder, tamir eder, inşa eder.

Der insana: Allah'a kul ol, başka her şeye karşı da özgür! Sen insansın, Allah sana ruhundan üfledi. Seni mükerrem kıldı, sana ahsen-i takvimi bahşetti, eğer insan olabilirsen... Öteki uçta, hayvandan daha aşağı olmak var... Şayet alçalırsan, ruhunu Şeytan'ın esaretine teslim edersen...

Allah dostları, kalblerini, Peygamber çağrısına, Peygamber ışığına açan insanlar... Nefsin dizgininden tutup, tevhid burcuna doğru zorlu bir yolculuğa çıkan insanlar...

Tasavvuf bir tevhid terbiyesidir.

Tevhid, Allah'ı tek ma'bud bilmektir. Tek ma'bud, yani ibadet ve kulluk edilecek,boyun eğilecek, dua edilecek tek varlık...

Tasavvuf, insan hayatındaki ve gönlündeki güç odaklarını ayıklaya ayıklaya, "tevhid" burcuna tırmanmaktır.

Tasavvuf, insana, nefsin mertebelerini tırmandırırken, yani kendi içinde bir seyrü süluku tamamlatırken, son merhale olarak "Rıza" makamına ulaşmayı hedefler. Onun öncelerinde hep bir sorgulama, "Neden?" deme, "Nasıl?" deme, "Niçin?" deme ihtimali vardır. İnsan, yürür ve düşer, ayağı sürçer hep, nefis kendi ekseninde dönmeye mütemayil yaratılmıştır, onun için son nefese kadar imtihanı bitmez nefsin. "Rıza" mutlak teslimiyet kademesidir. Nefsin yönelişleri budana budana, imbikten süzüle süzüle, potanın ateşinde cürufundan arına arına "Rabbin lütfundan ve kahrından hoşnud olunan" bir teslimiyet noktasına varılır. Orası "Rıza makamı"dır. Oraya varınca "Kulluk" şerefinin Halık-ı Zülcelal tarafından insana kelam-ı ilahi ile lutfedildiği bir seviye kazanılır. "Fe'dhuli fi ibadi... Kullarım arasına gir" çağrısı yöneltilir insana...O insan, yüreği durulmuş insandır. Nefsi bir itmi'nana ulaşmıştır. Rızadadır itmi'nan. Rıza'ya kadar her türlü i'vicaca açıktır nefis. Arar, ister, sorar, ağlar, sızlanır, şikayet eder... "Of" der, der, der...

Ama o makamda, her şey durulur. Yürek durulur.

"O biliyor ya benim halimi, o kulunu darda koymaz. Hasbiyellah! Allah bana yeter!"

Bu idrake ulaşan için, dünya gailesi dert değildir. Ve her şeye karşı mutlak özgürlük kazanılmıştır.

Ardından da "Cennetime gir" çağrısı gelir.

Rıza, kulluk ve cennet... Bunlar adeta insanın ebedi kurtuluş formülüdür.

Allah dostları, nefsin dizginini ellerine alıp, Rıza ikliminde yol alan insanlardır. Ve Allah dostları bu vasıflarıyla, "dünyayı üçten dokuza boşamak" gibi bir kurtuluşu bulurlar.

"Kulluğu", insandan Rabbine bir ikram gibi algılamak ne büyük hatadır. Oysa "Kulluk kıvamı", Rabbin tasdiki ile gerçekleşen bir seviyedir ve bir insana Rabbin "Kulum" diye hitabı, o insan için en büyük lütuftur. Halıkı Zülcelal, o lütfu, Cennet armağanı ile te'yid eder.

Ne mutlu hayatın ve mematın hesabını düzgün yapıp kulluk bilincini kuşanana ve Rabbin "Kulum" hitabına mazhar olana ve cennete doğru yüreyene. Ne yazık, putlar resmi geçidinde başı dönene... Yolu ateş çukuruna doğru gidene...

Ahmet Taşgetiren
 
Üst