Şeyh Hazretleri Yakın Geleceği Müjdeledi
Ali Aytaç ŞENOL
Şub 5, 2011
İpleri İsrâil’in elinde olan kukla yönetimler geniş halk kitleleri tarafından deşifre olunca ve âdaletsiz gelir dağılımı tahammül edilemez boyutlara ulaşinca müslümân coğrafyadaki halklar demokrasi ve cumhuriyet saltanatlarını bitirmeye karâr verdi.
Wikileaks’in yüzde yüz yahûdî organizasyonu olduğunu önceki yazılarımda belirtmiştim. İsrâil tarafından hesâb edilmeyen bir etkiyi tetikleyen Wikileaks belgeleri, Mısır’daki kıyâmı alevlendirdi. Güçleri, akla değil kurnazlığa, helâl kazanca değil düzenbazlığa dayananlar, yine kendi ayaklarına kurşun sıktılar. Halbuki bu Wikileaks belgeleriyle neler neler murâd etmişlerdi. 200 yıldır Dünyâ halkları üzerinde cânîce oyunlar oynamayı âdet edinenlerin ıstakası bu sefer çıt yaptı. Wikileaks tezgâhı aleyhe döndü.
İdâredeki kuklaları bünyeden söküp atmak için, Lübnan ve Tunus’tan sonra Mısır da kıyamda… Mısır’da iktidârdaki Ulusal Demokrasi Partisi’nin genel merkezi ateşe verilmişti. Ölümü göze alan yüzbinler meydanlarda toplanınca, bütün dünyâ anladı ki hiç bir şey eskisi gibi olmayacak..
Müslümân coğrafyadaki bu gelişmeler, kısa bir süre önce, Şeyh Nâzım Kıbrîsi‘nin nette izlediğim sohbetini şaşkınlıkla hatırlattı.
Sohbet târihi: 23 Kasım 2010
Link:
http://saltanat.org/player/TabId/266/VideoId/965/Mehdi-Hznin-zuhur-Etmesi-23-Kasım-2010.aspx
“Bize gelen habere göre” diye başlıyor mübârek… Önümüzdeki Muharrem’den sonraki Muharrem’e kadar, Şam, Mısır, Sudan, Libya, Bağdat, Hicâz, İran, Yemen, Somali, Pakistan, Kafkaslar çökecek. rejimler bitecek…" "Demokrasi de çâre yok, hiyerarşi, saltanat gelecek… Saltanat sisteminde bir kişinin idâresini bu sistemde 1000 kişi yapamıyor."
"Demokratik sistem test edildi, beceremediler, idâre edemediler, demokrasiden millet memnûn kalmadı, zulüm sistemi oldu. Bitti işleri, milleti hep aldattılar. Geçmiş saltanat idâresine yaklaşamadılar bile… “Bunların ne adâleti var, ne insafları var, ne merhametleri var, ne akılları var, ne fikirleri var, ne düşünceleri var, ne ilimleri var ne hilmleri var. Bunların işi bitti, bunlar süprüntüdür. Bunlar ayaktır, ayak başın yerini tutamaz. baş baş olacak, ayak ayak olacak. Demokrasi başları ayak ayakları baş yaptı. Zâlimler tükenecektir, tükensin.. Âkibet müttâkîlerindir.”
Bu tâdîlâtı bir kişi mi yapacak diye soruluyor. Mübârek, şöyle cevap veriyor. “Eskiden muska derdik, birbirine bağlı,, biri patlar arkasından ardısıra diğerleri patlar… Vaktin sâhibi bu Haccu’-l-ekberde çıkmalı, eğer çıkmazsa 7 sene sonraya kalır. Dünyâ’nın 7 seneye tahammülü kalmadı. Bu sene vakfe cuma günüdür. Ümid ederim vaktin sâhibi çıksın tekbîr çeksin”.
Bu sohbetin yapıldığı târihten yaklaşık bir ay sonra bu videoyu izleme fırsatı bulmuş fakat pek önemsememiş, çok dikkatle dinlememiştim. Şeyh Nâzım Kıbrısî’yi çok sevmeme rağmen, bâtın ile irtibâtı olduğuna inanmama rağmen,, şöhretler serisinde inceleyeceğim yahudi güdümlü bir şahıs hakkında şimdiye kadar olumsuz bir açıklama yapmamış olması sohbeti dikkatle dinlememeye beni sevketmişti.
Müslümân coğrafyada vuku bulan mâlum hâdiselerden sonra şaşkınlıkla sohbeti hatırladım. Videoyu tekrâr ve dikkatle dinledim. Şeyh efendi, verdiği bilgilerin ilâhî menşeli olduğunu kısaca belirtiyor ve sohbetin sonunda bunu yazın (yayımlayın) korkmayın diyordu.
Kıbrısî, sohbetinde demokrasi ve cumhûriyetlerin yıkılıp saltanata dönüşeceğini, hattâ Avrupa’da bile böyle bir değişim yaşanacağını haber veriyordu. İlk dinlediğimde terddütle karşılamıştım sonra dikkatle bir daha dinledim ve bu konuyu düşündüm. Ve gördüm ki, hazretin mevcut cumhuriyet ve demokratik rejimden kasdettiği aslında gizli saltanat… Ve gelecek saltanattan murâdı ise gerçek demokrasi ve gerçek cumhûriyetin ana gâyesi olan insân hakları ve insân (toplum) mutluluğu idi… Ya’nî yanlış anlamamak lâzım…
Yazımın başında da belirttiğim gibi Müslümân coğrafyada adı cumhuriyet ve adı demokrasi olan saltanat sistemlerinin yıkılması ve yerine saltanatın gelmesi,, daha doğrusu adı saltanat içi ise insân hakları ve adâlet ve cumhûrun mutluluğu olan sistemlerin inşâsı muhtemeldir. Biz biliyoruz ki, en kötü sistem, ceberut salanat sistemi olduğu gibi, en iyi sistem de nebevî rûhun mutlak hükümrânlığına boyun eğmiş mütevâzı bir kulun ferdî idâresidir. İki yönetimin adı saltanat veyâ mutlakıyyet olsa da dış cihetten benzer olan bu iki yönetim arasında iç yüz i’tibâriyle muazzam bir fark vardır… Osmanlı’nın en çalkantılı zamânlarlarında bile II. Abdülhamid Han hazretleri, 33 yıllık iktidarının 30 yıl beş aylık döneminde şahsî idâreyi elinde tutmuş olmasına rağmen. Türkiye târihine en uzun sulh dönemini yaşatmış. Büyük fakülteleri o kurmuş, büyük eserler bırakmış, bizi batağa götüren dış borçların çoğunu ödemiştir. Çanakkale müdâfasındaki başarımızda bile Sultan Hamid devrinde gerçekleştirilen Çanakkale boğazı tahkimâtlarının katkısı büyük olmuştur. 30 küsûr yıllık idârede bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az, adi suçlunun idam hükmünü onaylamıştır. Sonraki rejimi anlatmaya gerek yok. İstiklal mahkemelerinde en az 5 bin kişi idam edilmiş. Yunan savaşında 17 bin şehîdimiz olmasına rağmen iç karışıklıklarda 500 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Dikkat edin Öncekinin adı saltanat ve hilâfet, sonrakinin adı cumhuriyet ve demokrasidir..
Böyle olunca, Şeyh Efendi’nin saltanat deyince demokrasi ve cumhûriyetin rûhunu, ya’nî insân hakları ve insân mutluluğunu anladığını ve cumhûriyet ve demokrasi deyince de cumhurîyet ve demokrasi maskesi ardındaki bürokratik oligarşiyi, diktatörlüğü ve gizli saltanatı anladığını belirtmeliyiz.
(Not: Müslümânlar,yönetimlerinde, bütün insânların ve kendilerinin dünyevî mutluluğunu istese ve insânî hakları gözetse de, rejimlerindeki asıl ölçü ve belirleyici husûs âhiret sâadetidir. Âhiret saadetini tehlikeye düşürecek dünyevî mutluluklara, müslümân rejimde elbette izin verilmez. Dikkatle incelenirse, âhiret saadetini temin için koyulmuş dîni yasaklar, aslında dünyâ saadetinin de gerekleridir. Ya’nî Müslümânca yönetim her insânın lehinedir. İster bilsin ister bilmesin.)
Sohbette Şeyh Kıbrısî, Avrupa’da da rejimlerin değişeceğinden bahsediyor… Müslümân coğrafyayı anladık fakat Avrupa’da dahî rejimlerin değişmesi çok olağan dışı bir varsayım gibi gözükse de, Müslümân coğrafyada son yaşanan hâdîseler de gerçekleşmesi pek muhtemel gözükmüyordu. En azından ben sohbeti ilk dinlediğimde pek muhtemel görmemiştim. Avrupa’da ne olacağını, bekleyip göreceğiz.
Cumhûriyet ve demokrasinin toplumun aleyhine bir saltanata dönüşmesi Müslümân coğrafyada açık seçik görülür iken. Avrupa için de aynı tesbîtin yapılması ve Avrupa’da da mutlakiyete doğru rejimlerin değişeceğinin belirtilmesi. Orada da halkın mutlu olmadığının, orada da gelirin kartellerde ve gizli yahûdî sermâye guruplarında toplandığını gösteriyor. Nisbeten Avrupa toplumunda gözüken refâh düzeyi yüksekliğinde ise sömürgeciliğin ve kendi halklarının hâricindeki halklara yapılan zulümün katkısı da büyük olsa gerek. Eski zulmetme imkânlarını kaybeden Avrupa’nın bunalıma doğru ilerlediği de bir gerçek..
Dikkat edince sohbette enteresan inceliklere vâkıf oldum. Rejim değişmesinin önce Türk’ten başlayacağı haber veriliyor. Uzatmaya gerek yok, ergenekon süreciyle patırtısız başlangıcın bize âit olduğu malum. Patırtı yok ama rejim değişiyor. Belli bir zümrenin hizmetine tahsîs edilmiş sahte değerler (demokrasi, insân hakları, cumhuriyet, laiklik, hukuk devleti vb.) gerçeğine inkılab ediyor.
Sohbeti dikkatle dinlediğimde bir ince mesaj daha vardı.Allah dilerse en âciz, en yoksul bir kulu bu temizlik işine memur eder. Hani derler ya Allah rezili vezîr eder… Şeyh Efendi’nin “Hacı Ömer’e (Hacı Ömer herhâlde dergâhta herkes tarafından tanınan bir temizlik görevlisi veyâ yine herkes tarafından tanınan zekâ özürlü biri olsa gerek) izin verilse o da süpüğrür” benzetmesi bana Mehdî âleyhisselâm’ın “bir gecede ıslâh edileceği” hadîs-i şerîfini çağrıştırdı.
Fefhem cidden.
Ali Aytaç Şenol (
[email protected])
- Haber Lotus -
http://www.haberlotus.com/2011/02/seyh-hazretleri-yakin-gelecegi-mujdeledi/