A'dan Z'ye Çocuk İsimleri

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
E ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

EBAN: (Ar.) Er. Eban b. Osman b. Affan: Hz. Osman'ın üçüncü oğlu olup valilik etmiştir. Cemel vakasında Hz. Aişe'ye refakat etmiştir.
EBBEDULLAH: (Ar.) Er. Allah ebedi eylesin, daim eylesin.
EBECEN: (Tür.) Er. Akıllı çocuk.
EBED: (Ar.). Sonu olmayan gelecek. İsim olarak kullanılmaz.
EBER: (Ar.). Hayırlı, şerefli, faziletli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EBHER: (Ar.) Er. En parlak.
EBRA: (Ar.) Er. 1. Ürkme, kaçma. 2. Birden bire ölme.
EBRAR: (Ar.) Er. 1. Hayır sahipleri. 2. İyiler, dindarlar, özü sözü doğru olanlar. Şeş Ebrar: Altı hayır sahibi, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin.
EBRU: (Fars.) Ka. 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsnü hafta kullanılır.
EBÛ: (Ar.) Er. Baba, ata. (bkz. Ebi, peder).
EBÛ ALi SİNA: (İbn Sina). Ali Sina'nın babası anlamında. Ünlü Türk bilgini.
EBUBEKİR: (Ar.) Er. Deve yavrusunun babası. Hulefai Raşidin'in ilkidir. Hz. Ebubekir'in lakabı. Rasûlullah (s.a.s)'m nübüvvetinden önce de sonra da en yakın arkadaşı olmuştur.
EBÛ CEHİL: (Ar.) Er. (Ebu'lHakem Amr b. Hişam b. elMuğire) İslam'ın doğuşunda müslümanların en büyük düşmanlarından. Mekkeli müşrik. Müslümanlara en büyük işkenceler onun tarafından yapıldı. Cehalet ve bilgisizliğin babası anlamında Ebû Cehil denildi. Hakkında ayetler indi. Bedir savaşında İslam mücahidi İbn Mes'ud tarafından öldürüldü.
EBÛ DAVUD: (Ar.) Er. Süleyman b. elEşas esSicistani. Kütübi Sitte'den birisi olan Süneni Ebû Davud'un müellifi. Büyük hadis bilgini. 500.000 hadis arasından seçtiği 4800 hadisten oluşan Sünen'i, ahlak, tarih ve fıkıhla ilgili meseleleri içerir.
EBÛ EYYUB ELENSARl: (Ar.) Er. Asıl adı Hâlid b. Seyd'dir. Sahabedendir. Rasûlullah Medine'ye geldiğinde ilk önce onun evinde misafir ol
EBÛ HANİFE: (Ar.). (Nu'man b. Sabit). Hanefi mezhebinin kurucusu. Müctehid, alim. (Küfe 699Bağdat 787). Kabil'den gelen büyük babası Kufe'ye yerleşti. İslami ilimler sahasında mükemmel bir eğitim gören İmamı Azam ictihad edebilecek seviyeye geldi. Devrinin en meşhur bilginidir. Küfe kadılığı teklifini reddedince Halife Mansur onu hapse attırdı. Hapishanede iken vefat etti.
EBÛ HUREYRE: (Ar.) Er. Suffe ashabındandır. Birçok hadis rivayet etmiştir.
EBÛ UBEYDE B. ELCERRAH: (Ar.) Er. (571639) (Amr b. Abdullah). İslami ilk kabul eden sahabelerden biri. Cennetle müjdelenmiştir. Çeşitli cephelerde ordu komutanlığı yaptı. Suriye'de vefat etti.
EBÛ ZER: (Ar.) Er. Altın sahibi, servet ve zenginlik sahibi.
EBÛ ZER ELGIFARİ: (Ar.) Er. Sahabedendir.
EBYAR: (Ar.) Er. Pek ak, pek beyaz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECE: (Tür.) Ka. 1. Baş reis. 2. Kraliçe. 3. Ana. 4. Yaşlı kadın.
ECEGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Ece).
ECEHAN: (Tür.). (bkz. Ece).
ECEMİŞ: (Tür.) Er. Çok bilmiş.
ECER: (Tür.) Er. Yeni, güzel, iyi.
ECHER: (Ar.) Ka. 1. Son derece güzel kadın. 2. Gündüz iyi görmeyen karmaşık gözlü.
ECİR: (Ar.) Er. 1. Bir iş ya da emek karşılığı verilen şey. 2. Sevap. 3. Aziz sevgili.
ECMEL: (Ar.). En güzel, en yakışıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ECVED: (Ar.) Er. 1. En iyi olan. 2. Eli açık cömert. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak okunur.
EDA: (Ar.) Ka. 1. Naz, cilve. 2. Kurum, caka. 3. Alınan şeyi geri ödeme. 4. Bir vazifeyi yerine getirmek.
EDAGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Eda).
EDEBALİ: (Tür.) Er. (Öl: 1325). Osman Gazi'nin kayınpederi ve hocası. Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunda önemli bir rolü oldu.
EDGÜ: (Tür.) Er. İyi.
EDGÜALP: (Tür.) Er. İyi yiğit.
EDGÜER: (Tür.) Er. (bkz. Edgü).
EDGÜKAN: (Tür.) Er. (bkz. Edgü).
EDHEM: (Ar.) Er. Karayağız at. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. İbrahim Edhem: İslam tarihinde meşhur sofi
EDİB: (Ar.) Er. 1. Edepli, terbiyeli, zarif, nazik. 2. Edebiyatla uğraşan kimse. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Edip Ahmet Yükneki: (XII. yy.) Türk şair yazar. Tek ve önemli yapıtı Süleymaniye kütüphaneside mevcut olan Atabctul Hakayık isimli eserdir.
EDİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Edip).
EDİM: (Ar.) Er. Fiil, amel.
EDİZ: (Tür.) Er. 1. Yüksek, yüksek yer. 2. Ulu, yüce, değerli.
EDRİS: (Ar.) Er. (bkz. İdris).

EDVİYE: (Ar.) Ka. Devalar, ilaçlar, çareler.
EFADİL: (Ar.) Er. Pek mümtaz olanlar, çok bilgililer.
EFAHİM: (Ar.) Er. En ulu, pek büyük ve saygıya layık kimseler.
EFAZIL: (Ar.) Er. (bkz. Efadıl).
EFDAL: (Ar.). 1. Çok faziletli, yüksek derecede. 2. Tercihe şayan, müreccah. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFE: (Tür.) Er. 1. Ağabey, büyük kardeş. 2. Yiğit, cesur. 3. Kabadayı.
EFEKAN: (Tür.) Er. Efe soyundan gelen.
EFGAN: (Fars.) Er. Figan, ağlayıp inleme, feryat.
EFGEN: (Fars.) Er. 1. Düşüren, yıkan, yere atan. 2. Alıcı, yakıcı, düşürücü. (bkz. Figen).
EFHEM: (Ar.) Ka. 1. Çabuk anlayan. 2. Zihni açık olan. 3. Daha ulu, çok büyük şeref sahibi fehametli. (bkz. Fehamct).
EFİDE: (Ar.) Ka. Yürekler, kalpler, gönüller.
EFİL: (Tür.) Rüzgar, dalgalanma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFKAR: (Ar.) Er. 1. Düşünceler. 2. İç sıkıntısı, kaygı.
EFKEN: (Fars.) Er. Düşkün.
EFLAK: (Ar.) Er. 1. Semalar, felekler, yükler, küreler, zamanlar. 2. Bahtlar, talihler, kaderler.
EFLAKİ: (Ar.) Er. Gökte oturan melek. Eflaki Şemseddin Ahmet Dede: (1360). Osmanlı sufı ve yazar. Mevlana'ya dair Menakıbü'lArifin adlı eserin müellifi.
EFLATUN: (Yun.) Er. 1. Açık mor. 2. Aristo'nun hocası, Sokrat'ın talebesi, ünlü Yunan filozofu.
EFRAHİM: (İbr.) Er. Hz. Yusuf un ikinci oğlu. Orta Filistin'de yerleşen İsrail kabilesine adını verdiği söylenir. Bu kabile Hz. Süleyman'ın ölümünden sonra asıl İsrail topluluğunun 12 kola ayrılmasında etken oldu.
EFRAS: (Ar.) Er. Atlar, beygirler, kısraklar.
EFRASİYAP: (Fars.) Er. Turan Türkleri büyük kahraman kağanının Farsça adı. Alp er Tonga asıl adıdır. Büyük İskender'den evvel yaşamıştır. Kaşgar'daki ilk müslüman Türk sülalesi Karahanlılann Afrasiyab neslinden geldiği söylenmektedir. Alper Tonga Hüsrev tarafıandan öldürülmüştür.
EFRAZ: (Fars.) Ka. Kaldıran, yükselten. Firaz: Yükselten, mümtaz, büyük, meşhur, maruf.
EFRİDUN: (Fars.). Cemşid soyundan anlayış ve zekasıyla meşhur bir İran hükümdarı.
EFRUG: (Fars.). 1. Parıltı, ışık. 2. Nur. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EFRUZ: (Fars.) Ka. 1. Şule, parıltı. 2. Aydınlatan, parlatan. 3. Tutuşturan, yakan. Gösterişli güzel.
EFSANE: (Fars.) Ka. 1. Asılsız hikaye. 2. Masal, boş söz, saçma sapan lakırdı. Dillere düşmüş, maşhur olmuş hadise.
EFSER: (Fars.). 1. Taç. 2. Subay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır, (bkz. İklil).
EFSUN: (Fars.) Ka. 1. Efsun, büyü, sihir, gözbağcılık, (bkz. Füsun).
EFŞAN: (Fars.) Ka. Eklendiği kelimelere "saçan, dağıtan, serpen, silken" manası verir.. Gülefşan: Gül saçan.
EFZA: (Fars.). Artmak, çoğalmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EGE: (Tür.) Ka. 1. Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her halinden sorumlu olan. 2. Yaşça büyük, ulu. 3. Sahip.
EGEMEN: (Tür.) Er. Hakim, hüküm süren karşılığı olarak kullanılan bu kelime, hem kök, hem de ek olarak yanlıştır. Türkçe'de ne "eğe" kökü, ne de "manmen" şeklinde isim yapım eki vardır.
EGENUR: (Tür.) Ka. (bkz. Ege). EGESEL: (Tür.) Er. (bkz. Ege).
EĞİLMEZ: (Tür.) Er. Başkalarının baskısını ve üstünlüğünü kabul etmeyen, baş eğmeyen.
EĞİN: (Tür.) Er. sırt, arka.
EHAD: (Ar.). 1. Bir, tek. 2. İlk sayı. 3. Allah'ın isimlerinden, bir ve tek olan Allah. İsim olarak kullanılmaz.
EHİL: (Ar.) Er. 1. Sahip, malik. 2. Becerikli, yetenekli. 3. Kankocadan her biri.
EHLİMEN: (Ar.) Er. inançlı inanan kimse.
EHLİYET: (Ar.) Ka. 1. İşe yarar halde bulunuş, bir işi hakedebilecek durumda bulunuş, selahiyet, yetki. Mahirlik, iktidar, liyakat, kabiliyet, kifayet, mensubiyet. 3. İktidar, kabiliyet ve liyakat vesikası.
EHLULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın adamı, veli, evliya. 2. Allah'a teveccüh etmiş, kulluğunu yanlız ona yöneltmiş. Küfür ehlinden, ve şirkten kaçman.
EKABİR: (Ar.) Er. Rütbece, görgü ve faziletçe büyük olanlar, devlet ricali.
EKBER: (Ar.) Er. Daha büyük, çok büyük, en büyük, pek büyük, azam. Allah'ın sıfatlanndandır. Kur'ân! Kedim'de 23 yerde geçer. İsim olarak kullanılması iyi değildir. Hindistan'a hakim olan Türk hükümdarı.
EKE: (Tür.) Er. 1. Bilgili, deneyli, olgun. 2. Kurnaz, açıkgöz. 3. Bilmiş çocuk. 4. Dahi.
EKEMEN: (Tür.) Er. (bkz. Eke). EKER: (Tür.) Er. Toprakla uğraşan. EKİM: (Tür.) Ka. 1. Toprağa ürün ekme işi. 2. Yılın onuncu ayı.
EKİN: (Tür.) Ka. 1. Ekilmiş tahılın sürmüşü, tarlada bitmiş tahıl. 2. Kültür.
EKİNER: (Tür.) Er. (bkz. Ekin).
EKMEL: (Ar.) Er. 1. Daha, pek kamil, mükemmel ve kusursuz olan. 2. En uygun, en eksiksiz. 3. Ekmeli Enbiya: Hz. Rasûlullah (s.a.s). 4. Dinin tamamlanması. Maide suresi ayet, 3.
EKMELEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin en olgunu, en olgunlaştırdığı isim. 2. Dinin tamamı. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. (bkz.
Ekmelettin).
EKREM: (Ar.) Er. 1. Daha, en kerim. 2. Çok şeref sahibi, pek cömert, çok eli açık. Ekremü'lEkremin: Cenabı Hak. (Alak suresi: 3). EK VAN: (Ar.) Er. Varlıklar, alemler, dünyalar. (bkz. Evren).
ELA: (Ar.) Ka. Sarıya çalan kestane rengi, göz rengi.
ELANUR: (Ar.) Ka. (bkz. Ela).
ELBURZ: (Fars.). 1. Kafkaslarda en yüksek dağ. 2. Uzun boylu yakışıklı kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELÇİ: (Tür.) Er. 1. Başka bir devlet nezdinde devletini temsil eden kişi. 2. Sefir. 3. Allah'ın gönderdiği rasul ve nebiler.
ELDEMÎR: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü el.
ELFAZ: (Ar.) Er. Sözler, sözcükler.
ELFİDA: (Ar.) Ka. Feda etme, gözden çıkarma, verme.
ELFİYE: (Ar.) Ka. l 1000 mısralık manzume. 2. Manzum risaleler.
ELGİN: (Tür.) Er. Garip, yurdundan ayrılmış.
ELHAN: (Ar.). Nağmeler, ezgiler. erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ELİF: (Ar.) Ka. 1. İslami alfabenin ilk harfi. Ebced hesabında değeri birdir. 2. Musikide "la" notasını ifade için kullanılır. 3. Ülfet eden, dost, tanıdık. 4. Alışmış, alışkın, alışık. İki kelimeli isimler yapılabilir (ElifBeyza, Elif Nur v.s.).
ELİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Elif). ELMAS: (Yun.i.) Ka. 1. Bilinen kıymetli taş. 2. Pek sevgili ve kıymetli. 3. Billurlaşmış saf ve şeffaf karbon. 4. Ucunda sivri bir elmas parçası bulunan ve cam kesmekte kullanılan alet.
ELVAN: (Ar.) Levnler, renkler, çok renkli, polikrom. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EL VİDA: (Ar.) Allah'a ısmarladık. Allah'a emanet olun yollu ayrılık hitabı, (bkz. elFirak, elVeda). Erkek ve kadın ismi olarak kullanılır.
ELYESA: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'de adı geçen bir peygamber.
EMAN: (Ar.) Er. 1. Emniyet. 2. Himaye, masuniyet. Güvence. Müslüman her ferde eman verebilir.
EMANET: (Ar.) Ka. 1. Emniyet edilen kimseye bırakılan şey, eşya veya kimse. 2. Osmanlı devletinde bazı devlet dairelerine verilen isim.
EMANETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın emaneti.
EMANULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın emaneti. Devletin tebası, halk, millet.
EMEÇ: (Tür.) Er. 1. Hedef. 2. Yamaç. 3. Henüz memeden kesilmemiş buzağı.
EMEK: (Tür.) Er. 1. Uzun, yorucu ve özenli çalışma. 2. Bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücü.
EMEL: (Ar.) Ka. 1. Ümit. 2. Şiddetli arzu, hırs, tamah. 3. Uzun zamanda gerçekleşebilecek arzu. 4. İnsan ömrünün yetmeyeceği hülyalar, kuruntular.
EMİN: (Ar.) Er. 1. Korkusuz kimse. 2. Emniyette olan. 3. İnanan, güvenen. 4. İnanılır, güvenilir. 5. Şüpheye düşmeyen, kati olarak bilen. 6. Emanet olarak idare edilen dairelerin başı. 7. (Hz. Muhammed (s.a.s) ve Cebrail'in adı.
EMİNE: (Ar.) Ka. 1. Arapça'daki Amine kelimesinin Türkçeleştirilmiş şeklidir. 2. Peygamberimizin annesi.
EMİR: (Ar.) Er. 1. Bir kavmin, bir şehrin başı. 2. Büyük bir hanedana mensup kimse. 3. Peygamberimizin soyundan gelen. 4. Kumandan. 5. Abbasi devletinde başkomutan. 6. Osmanlı devletinde beylerbeyi ve Tanzimat'tan sonra sivil paşalığın ilk derecesi.
EMİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Emir).
EMİRHAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Emir). "Emir" kelimesine "han" eki getirilerek iki isimden meydana gelmiştir.
EMİR SULTAN: (Ar.) Er. I. Beyazıd zamanında Buhara'dan Bursa'ya hicret eden mutasavvıf.
EMRAH: (Tür.) Er. Anadolu saz şairlerinden.
EMRAN: (Ar.) Er. Kürkler, hayvan derileri.
EMRE: (Tür.) Er. Aşık. Mübtela. Vurgun.
EMREDDİN: (Ar.) Er. Dinin emrettiği. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
EMRİ: (Ar.) Er. Emirle ilgili.
EMRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Emri).
EMRULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın emri.
EMSAL: (Ar.) Er. 1. Kıssalar, hikayeler, destanlar. 2. Numuneler, örnekler. 3. Eş benzer. 4. Yatış denk. 5. Katsayı.
ENAM: (Ar.) Er. 1. Bütün mahlukat, yaratılmış her şey. 2. Halk, insanlar. Seyyidü'lEnam: Halkın ulusu Rasûlullah (s.a.s). 3. Kur'ân! Kerim'in 6. Suresinin adı. 4. Bazı ayet ve duaları içeren dua kitabı.
ENBİYA: (Ar.) Er. Peygamberler.
ENDER: (Ar.) Er. çok az, çok seyrek, çok az bulunur, pek nadir.
ENER: (Tür.) Er. En yiğit, en kahraman kişi.
ENERGİN: (Tür.) Er. En olgun, çok olgun.
ENES: (Ar.) Er. 1. İnsan. 2. Enes b. Malik: (Basra 709). Rasûlullah (s.a.s)'den çok hadis nakleden sahabelerdendir. Hicretten sonra annesi onu, 10 yaşındayken Rasûlullah (s.a.s)'ın hizmetine vermiştir. Rasûlullah (s.a.s)'ın vefatına kadar yanında kalmıştır. 97107 yaşına kadar yaşadığı rivayet edilmektedir.
ENFA: (Ar.) Çok yararlı, daha çok faydalı, (bkz. Nafı). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ENFAL: (Ar.) Er. 1. Ganimet. 2. Kur'anı Kerim'in 8 suresinin adı.
ENFES: (Ar.) Ka. Çok güzel, en güzel.
ENGİN: (Tür.) Er. 1. Ucu, bucağı görünmeyecek kadar çok geniş. 2. Denizin kıyıdan çok uzaklarda bulunan geniş bölümü, açık deniz. 3. Değer ve fiyatı düşük olan. 4. Yüksekte olmayan, alçak yer.
ENGİNALP: (Tür.) Er. Değerli yiğit
ENGİNAY: (Tür.) Er. (bkz. Engin).
ENGİNER: (Tür.) Er. iyi, güzel, değerli insan.
ENGİNİZ: (Tür.) Er. İz bırakacak kadar değerli insan.
ENGİNSOY: (Tür.) Er. Geniş soydan gelen. ENGİNSU: (Tür.) Er. Açık deniz.
ENGİNTALAY: (Tür.) Er. Büyük deniz, okyanus.
ENGÜR: (Tür.) Er. 1. Çok gür. 2. Bereketli.
ENHAR: (Ar.) Irmaklar, çaylar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Enhar. Kur'anı Kerim'de cennetlerin altlarından akan ırmaklar.

ENİS: (Ar.) Er. 1. Dost arkadaş. 2. Yar, sevgili.
ENİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Enis).
ENSÂR: (Ar.) Er. 1. Yardımcılar, muavinler, müdafıler, koruyucular. 2. Medine'ye hicrette Mekkeli muhacirlere yardım eden, Medineli müslümanlara verilen ad. Kur'anı Kerim'de çok geçen kelimelerden birisidir.
ENSARULLAH: (Ar.) Er. Allah yolunda Rasûlullah (s.a.s)'a yardım edenler.
ENVAR: (Ar.) Er. Ziyalar, aydınlıklar, ışıklar, parlaklıklar. (bkz. Ziya).
ENVER: (Ar.) Er. Daha nurlu, en nurlu, çok parlak.
ERACAR: (Tür.) Er. Becerikli erkek.
ERAKALIN: (Tür.) Er. Alnı ak, dürüst erkek.
ERAKINCI: (Tür.) Er. Yiğit akıncı.
ERAKSAN: (Tür.) Er. Temiz adlı yiğit.
ERALKAN: (Tür.) Er. Al kanlı yiğit.
ERALP: (Tür.) Er. Yiğit erkek.
ERALTAY: (Tür.) Er. (bkz. Eralp).
ERANDAÇ: (Tür.) Er. (bkz. Eraltay).
ERANIL: (Tür.) Er. Yiğitliğinle anıl, tanın.
ERASLAN: (Tür.) Er. Aslan gibi, güçlü kuvvetli erkek.
ERAVEND: (Fars.) Er. 1. Şevk, arzu, istek. 2. Şan, şeref.
ERAY: (Tür.) Er. Erken ay, ilk ay, ayın ilk günlerinde doğan. (bkz. İlkay).
ERBAŞAT: (Tür.) Er. (bkz. Eralp).
ERBATUR: (Tür.) Er. Cesur, yiğit.
ERBAY: (Tür.) Er. Soylu, ünlü aileye mensup erkek.
ERBELGİN: (Tür.) Er. Açık yürekli erkek.
ERBEN: (Tür.) Er. (bkz. Eralp).
ERBERK: (Tür.) Er. Şimşek gibi yiğit.
ERBOĞA: (Tür.) Er. Boğa gibi güçlü erkek.
ERBOY: (Tür.) Er. Yiğit soydan gelen.
ERCAN: (Tür.) Er. Canlı, diri, sıhhatli erkek.
ERCİHAN: (t.f.i.) Er. Cihanın tanıdığı erkek.
ERCİVAN: (t.f.i.) Er. Genç erkek.
ERCÜMENT: (Fars.) Er. Muhterem, şerefli, itibarlı, haysiyetli, seçkin, saygın, değerli.
ERGUVAN: (f.a.i.) 1. Erguvan çiçeği. 2. Kızıl şey. 3. Kırmızı kadife. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERÇELİK: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü erkek.
ERÇETİN: (Tür.) Er. Sert, güçlü erkek.
ERÇEVİK: (Tür.) Er. Çevik, hızlı erkek.
ERCİN: (Fars.) Merdiven, basamak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERDA: (Ar.) Ka. Beyaz karınca.
ERDAL: (Tür.) Er. Tek erkek, dal gibi uzun erkek.
ERDEM: (Tür.) Er. 1. Fazilet. 2. Maharet, hüner. 3. Liyakat. 4. Usta gemici. 5. İnsanın ruhsal yetkinliği.
ERDEMALP: (Tür.) Er. Erdemli yiğit.
ERDEMAY: (Tür.) Ka. (bkz. Erdem).
ERDEMER: (Tür.) Er. Erdemli kimse.
ERDEMİR: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü erkek.
ERDEMLİ: (Tür.) Er. Erdemli, faziletli.
ERDENİZ: (Tür.) Er. (bkz. Deniz).
ERDEŞİR: (Tür.) Er. Cesur, kahraman, aslan yürekli.
ERDİ: (Tür.) Er. 1. Amacına ulaşan, erişen. 2. Olgunlaşmış erkek. 3. Ermiş veli.
ERDİBİKE: (Tür.) Ka. Olgunluğa erişmiş, deneyimli kadın.
ERDİM: (Tür.) Er. (bkz. Erdem).
ERDİN: (Tür.) Er. (bkz. Erdi).
ERDİNÇ: (Tür.) Er. Duru, güçlü kuvvetli erkek.
ERDOĞAN: (Tür.) Er. Yiğit doğan.
ERDÖNMEZ: (Tür.) Er. Sözünden dönmeyen, doğru sözlü.
ERDURAN: (Tür.) Er. (bkz. Erdönmez).
ERDURMUŞ: (Tür.) Er. (bkz. Erduran).
ERDURSUN: (Tür.) Er. (bkz. Erdurmuş).
EREK: (Tür.) Er. Gerçekleştirilmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, hedef.
EREKEN: (Tür.) Er. (bkz. Erek).
EREL: (Tür.) Er. Erkek eli, güçlü el.
EREN: (Tür.) Er. 1. Yetişen, ulaşan, vasıl olan. 2. İyi yetişmiş kişi. 3. Cesur, yiğit adam. 4. Ermiş. 5. Koca, zevç. 6. Kişi, şahıs.
ERENALP: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENAY: (Tür.) Er. (bkz Eren).
ERENCAN: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENDİZ: (Tür.) Er. Gezegenlerin en büyüğü ve güneşe yakınlık bakımından beşincisi Jüpiter.
ERENGÜÇ: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Eren). Eren ve gül isimlerinden birleşik.
ERENÖZ: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENSOY: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENSU: (Tür.) Er. (bkz. Eren).
ERENTÜRK: (Tür.) Er. Erentürk.
ERER: (Tür.) Er. Ulaşır, kavuşur.
ERETNA: (Tür.) Er. XIV. yy. Orta Anadolu'da Sivas ve Kayseri'de beylik kuran bir zat. Aslen Uygur Türkleri'nden olup Küçük Asya'da Anadolu Selçuklularına ait yerleri idarelerine almış olan İlhanlıların emirlerinden biri. Adil yönetimi sayesinde halkın övgüsünü almış ve kendisine "köse peygamber" lakabı verilmiştir.
EREZ: (Ar.) Er. Acıbadem ağacı.
ERGALİP: (t.a.i.) Er. Üstün, yenen kimse.
ERGAZİ: (t.a.i.) Er. (bkz. Ergalip).

ERGE: (Tür.) Ka. Şımarık, nazlı.
ERGENÇ: (Tür.) Er. Genç erkek.
ERGENER: (Tür.) Er. (bkz. Ergenç).
ERGİ: (Tür.) Er. İyi, güzel bir şeye erişme.
ERGİN: (Tür.) Er. 1. Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş. 2. Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan kimse (bkz. Reşid).
ERGİNAY: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGİNCAN: (Tür.) Er. Olgun ruhlu kimse.
ERGİNER: (Tür.) Er. Olgun erkek.
ERGİNSOY: (Tür.) Er. Olgun kişilerin soyundan gelen.
ERGİNTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGİNALP: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGÖK: (Tür.) Er. (bkz. Ergin).
ERGÖKMEN: (Tür.) Er. Mavi gözlü, sansın kimse.
ERGÖNÜL: (Tür.) Er. Gönül eri, iyi insan.
ERGUN: (Fars.) Er. Sert başlı, oynak ve hızlı giden at. Ergun Celaleddin Çelebi: Türk sufî. Mevlananın soyundandır. Kütahya mevlevi hanesine de şeyhlik yapmıştır.
ERGUNALP: (f.t.i.) Er. Hızlı, çevik, yiğit.
ERGUNER: (f.t.i.) Er. Hızlı, çevik erkek.
ERGUVAN: (Fars.) Er. Kırmızımtrak bir çiçek.
ERGÜÇ: (Tür.) Er. Erkek gücü.
ERGÜDEN: (Tür.) Er. 1. Yiğitlik eden erkek. 2. Sevk ve idare kabiliyeti olan, lider.
ERGÜDER: (Tür.) Er. (bkz. Ergüden).
ERGÜL: (Tür.) Nadide gül, tek gül. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERGÜLEÇ: (Tür.) Er. Güleryüzlü erkek.
ERGÜMEN: (Tür.) Er. Amacına, isteğine kavuşan.
ERGÜN: (Tür.) Er. 1. Yumuşak uysal kimse. 2. Sulu kar, sulu saf kar.
ERGÜNAY: (Tür.) Er. (bkz. Ergün).
ERGUNER: (Tür.) Er. Yumuşak huylu, uysal erkek.
ERGÜVEN: (Tür.) Er. Kendine güvenen.
ERGÜVENÇ: (Tür.) Er. Güven duyulan kimse.
ERHAN: (Tür.) Er. İyi, adaletli hükümdar.
ERİB: (Ar.) Er. Akıllı, zeki kimse.
ERİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Erib).
ERİKE: (Ar.) Ka. Taht.
ERİKER: (Tür.) Er. Becerikli, yürekli adam.
ERİM: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin erebileceği uzaklık. 2. Vakıf olmak, yetmek.
ERİMEL: (Tür.) Er. (bkz. Erim).
ERİMŞAH: (Tür.) Er. (bkz. Erim).
ERİNÇ: (Tür.) Er. Rahat, huzur.
ERİNÇER: (Tür.) Er. Huzur veren kimse.
ERİPEK: (Tür.) Er. Yumuşak, uysal erkek.
ERİŞ: (Fars.) Er. Zeki, uyanık, azılı.
ERKAL: (Tür.) Er. Erkek kal, adam olarak kal.
ERKAN: (Ar.) Er. 1. Bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler, üstler. 2. General ya da amiral aşamasındaki askerler. 3. Yol, yöntem, adet, usûl. 4. Temel esaslar. Rükünler, direkler.
ERKAM: (Ar.) Er. Rakamlar, sayılar, yazılar. Erkam b. Erkam: İlk müslüman olan sahabilerden birinin adı. Peygamberimiz ve müslümanlar Mekke döneminde bir müddet çalışmalarını gizlice Erkam'ın evinden yürüttükleri için, evi İslâm tarihinde meşhur olmuş ve günümüze Daru'lErkam olarak ulaşmıştır.
ERKE: (Tür.) 1. İş başarma gücü. 2. Nazlı serbest büyütülmüş çocuk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ERKEL: (Tür.) Er. Güçlü, kudretli 124 el.
ERKILIÇ: (Tür.) Er. Kılıç gibi keskin güçlü yiğit.
ERKINAY: (Tür.) Er. Çalışan erkek.
ERKİN: (Tür.) Er. Serbest, hür.
ERKİNER: (Tür.) Er. Bağımsız, özgür insan.
ERKMAN: (Tür.) Er. Güçlü, etkili, sözü geçen kimse.
ERKOÇ: (Tür.) Er. Güçlü, iriyan erkek.
ERKOÇAK: (Tür.) Er. bkz. Koçak.
ERKSAN: (Tür.) Er. Güçlü, etkili san, tanınmış ad.
ERKSOY: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen.
ERKSUN: (Tür.) Er. Gücünü, kudretini göster.
ERKUL: (Tür.) Er. Erkek kul, güçlü kuvvetli adam, kul.
ERKUT: (Tür.) Er. 1. Güçlü, dayanıklı erkek. 2. Mübarek insan, kutlu insan.
ERKUT AY: (Tür.) Er. Uğurlu ayda doğan erkek.
ERMA: (Ar.) Ka. Çok güzel ve cilveli olan.
ERMAN: (Fars.) Er. 1. Arzu, istek. 2. Yerinme, pişman olma.
ERMİN: (Fars.) Er. Keykubat'ın dördüncü oğlu.
ERMİŞ: (Tür.) Er. 1. Allah'a yönelmiş ve bu yolda merhale katetmiş kimse. 2. Veli, aziz.
ERMİYE: (Ar.) Er. Dolu yağdıran kasırga.
ERNOYAN: (Tür.) Er. Yiğit başkomutan.
EROĞUZ: (Tür.) Er. Yiğit kimse.
EROKAY: (Tür.) Er. Seçkin, beğenilen erkek.
EROL: (Tür.) Er. Erkek ol. "Er" ve "ol" kelimelerinden birleşik isim.
ERONAT: (Tür.) Er. Dürüst, güvenilir, iyi erkek.
EROZAN: (Tür.) Er. Erkek ozan, şair.
ERÖZ: (Tür.) Er. Özü erkek, yiğit olan.
ERSAL: (Tür.) Er. Yiğitliğinle tanın.
ERSALMIŞ: (Tür.) Er. (bkz. Ersal).
ERSAN: (Tür.) Er. 1. Adıyla, sanıyla ünlenmiş erkek. 2. Güzel, güçlü san bırakmak.
ERSAVAŞ: (Tür.) Er. (bkz. Ersal).
ERSAYIN: (Tür.) Er. Saygı değer kimse.
ERSEÇ: (Tür.) Er. Seçkin ol.
ERSEN: (Fars.) Er. Meclis, kurultay, kongre.
ERSERİM: (Tür.) Er. (bkz. Serim).
ERSEVEN: (Tür.) Er. Seven erkek.
ERSEVER: (Tür.) Er. (bkz. Erseven).
ERSEYİM: (Tür.) Ka. Sevimli, sempatik erkek.
ERSEZEN: (Tür.) Er. (bkz. Ersezcr).
ERSEZER: (Tür.) Er. Kavrayışı güçlü erkek.
ERSÖZ: (Tür.) Er. Yiğit sözlü.
ERSU: (Tür.) Er. (bkz. Ersöz).
(Tür.) Er. (bkz. Ersu).
ERŞAD: (t.f.i.) Er. Sevinçli, mutlu erkek.
ERŞAHAN: (Tür.) Er. Şahin gibi güçlü yiğit.
ERŞAHİN: (Tür.) Er. Erkek şahin, kuş.
ERŞAN: (Tür.) Er. Yiğitliğiyle tanınmış, ünlenmiş erkek.
ERŞED: (Ar.) Er. En reşid, ergin olan, doğru yola daha yakın, hareket hattı daha iyi olan. (bkz. Reşid).
ERSEN: (Tür.) Er. Mutlu, neşeli erkek.
ERTAN: (Ar.) Er. Dericilerin,, yaprağıyla sahtiyan (deri) boyadıkları bir nevi ağaç.
ERTAŞ: (Tür.) Er. Taş gibi erkek. Er ve taş kelimelerinden birleşik isim. ERTAYLAR: (Tür.) Er. Uzun boylu, yakışıklı erkek.
ERTE: (Tür.) Er. 1. Gelecek şafak, şafak sökme zamanı. 2. Yann. 3. Herhangi bir işte ilk basan.
ERTEK: (Tür.) Er. Tek, eşsiz yiğit.
ERTEKİN: (Tür.) Er. Soylu erkek. Er ve tekin kelimelerinden birleşik isim.
ERTEN: (Tür.) Er. 1. Sabah güneşin doğduğu zaman. 2. Gün.
ERTİNGÜ: (Tür.) Er. Olağanüstü görülmemiş.
ERTOK: (Tür.) Er. Gözü, gönlü tok yiğit.
ERTÖRE: (Tür.) Er. Töreleri olan yiğit.
ERTUĞ: (Tür.) Er. Sorguç tutan erkek.
ERTUĞRUL: (Tür.) Er. Dürüst, doğru, yiğit. Ertuğrul Gazi: Osmanlı hanedanının kurucusu. Osman Bey'in babası.
ERTUNA: (Tür.) Er. (bkzTuna).
ERTUNÇ: (Tür.) Er. 1. Tunç renkli erkek. 2. Tunç madeni gibi güçlü kuvvetli erkek. Er ve tunç kelimelerinden birleşik isim.
ERTUNGA: (Tür.) Er. 1. Yiğit hakan. 2. Uygur yazıtlarında geçen Türk adı.
ERTÜZE: (Tür.) Er. (bkz. Tüze).
ERÜSTÜN: (Tür.) Er. Üstün erkek.
ERVA: (Ar.) Er. 1. Çok güzel genç. 2. Son derece cesur ve yiğit adam.
ERVİN: (Fars.) Ka. 1. Tecrübe, sınama, deneme. 2. Şeref ve itibar.
ERYALÇIN: (Tür.) Er. Sert, güçlü, boyun eğmez yiğit.
ERYAMAN: (Tür.) Er. Güçlü, becerikli.
ERYAVUZ: (Tür.) Er. Yürekli, korkusuz.
ERYETİŞ: (Tür.) Er. Erken gel.
ERYILDIZ: (Tür.) Er. Yıldız gibi parlak yiğit.

ERYILMAZ: (Tür.) Er. (bkz. Yılmaz).
ERZADE: (t.f.i.) Er. Yiğit oğlu.
ERZAN: (Fars.) Er. 1. Ucuz, bol. 2. Uygun, münasip, layık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESAD: (Ar.) Er. 1. Oldukça mutlu, daha saadetli. 2. Çok hayırlı. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır. Esad b. Ziirare: Sahabedendir. Künyesi Ebû Umame'dir. Akabe bey'atından önce müslüman oldu. 1.2. ve 3. Akabe bey'atlannda hazır bulundu. Medine'ye İslamı ilk tebliğ eden sahabidir. Hicretin II. yılında Şevval ayında (Bedir öncesi) vefat etti.
ESED: (Ar.) Er. Arslan. Gazanfer. Haydar. Cesur ve kahraman kişi anlamında kullanılmıştır.
ESEDÜ'DDİN: (Ar.) Er. Dinin arslanı. Şeref lakabıdır.
ESEDULLAH: (Ar.) Er. (Allah'ın arslanı) Hz. Ali, Hayber'in fethinde gösterdiği kahramanlıktan dolayı Rasûlullah (s.a.s), Hz. Ali'ye bu ismi vermiştir. Astronomi'de: Güneşin rumi, temmuzun 9'unda ve Efrenci temmuzun 23'ünde içine girdiği ve semanın kuzey yarımküresi eteğinde bulunan birçok parlak yıldızdan müteşekkil 5. burç.
ESEN: (Tür.) Er. Sağ, salim, sağlıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESENBOĞA: (Tür.) Er. (bkz. Esen).
ESENDAĞ: (Tür.) Er. Dağ gibi güven verici ve sağlam yaptı.
ESENER: (Tür.) Er. Sağlıklı, rahat kimse.

ESENGÜL: (Tür.) Ka. Canlı, dipdiri, renkleriyle yeni açan güzel gül.
ESENTÜRK: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli, sağlıklı Türk.
ESER: (Ar.) Er. 1. Nişan, alamet, iz. 2. Etki, tesir. 3. Yok olmuş bir nesneden kalma parça. 4. Bir kişinin ortaya koyduğu mahsul, telif. S. Hadis, hadis ilmi. 6. imal, icat. 7. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ESİN: (Tür.) Ka. 1. Rüzgar, sabah rüzgarı. 2. ilham, çağrışım.
ESLEK: (Tür.) Er. 1. Çalışkan, gayretli. 2. Yumuşak başlı, uysal. 3. Atik, çevik.
EŞLEM: (Ar.) Er. 1. En selamatli, en emin, en doğru yol. 2. Kendisini bütünüyle Allah'ın dinine adamış, Silm'e girmiş mü'min. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
ESMA: (Ar.) Ka. 1. Adlar. 2. Kulaklar, işitme. Esmaü'lHüsna. Allah'ın güzel isimleri. Hz. Esma: Hz. Ebû Bekir'in kızı, Hz. Aişe'nin ablasıdır.
ESMAHAN: (bkz. Esma).
ESMAN: (Ar.) Ka. Bedeller, kıymetler, değerler.
ESME: (Tür.) Ka. Esmek fiili. ESMER: (Ar.) Ka. (bkz. Esved).
ESMERAY: (a.t.i.) Ka. Siyah ay, buğday renkli, karayağız.
ESRA: (Ar.) Ka. Daha hızlı, daha çabuk, en çabuk.
ESVED: (Ar.) Ka. Siyah, kara.
EŞ'ARl: (Ar.) Er. Ebû Musa Abdullah b. Kay s elEş'ari (Öl. 935). Ünlü kelam alimi, Eş'ari mezhebinin, kurucusudur. 40 yaşına kadar Mutezile görüşü benimsemiş, daha sonra Basra camiinden de herkese ilan ederek Mutezile'yi bıraktığını açıklamıştır.
EŞAY: (Tür.) Er. Ay kadar güzel.
EŞCA: (Ar.) Er. En cesur, en yiğit kişi.
EŞFAK: (Ar.) Er. Daha şefkatli, çok merhametli.
ESİR: (Ar.) Er. Çok sevinçli.
EŞRAF: (Ar.) Er. 1. Şerefli, saygın kimseler. 2. Bir yerin zenginleri, sözü geçenler.
EŞREF: (Ar.) Er. Daha şerefli, çok onurlu, çok aziz, pek muhterem. Eşrefi: Akkoyunlular devrinde kullanılan bir çeşit gümüş para. Yavuz Sultan Selim'in Mısın fethettikten sonra burada bastırdığı para. Eşrefoğlu Rumi: Kadiri tarikatının bir kolu olan Eşrefiyye adlı ekolün kurucusu.
ETEM: (Ar.) Er. Daha tam daha noksansız, mükemmel. (bkz. Ekmel).
ETHEM: (Ar.) Er. (bkz. Edhem).
EVCAN: (Tür.) Er. Evdeki insan evcimen.
EVCİMEN: (Tür.) Er. Evine, ailesine bağlı. Ev işlerinde becerikli.
EVDEGÜL: (Tür.) Ka. Güzel kız.
EVFA: (Ar.) Er. Daha vefalı, cana yakın, sözünde duran.
EVİN: (Tür.) Ka. Tohum, tane, öz cevher.
EVİRGEN: (Tür.) Er. işini bilen, tedbirli kimse.
EVLA: (Ar.) Ka. Daha uygun, daha layık, daha iyi üstün. Hayırlı amel.
EVLİYA: (Ar.) 1. Veliler. 2. Allah'ın dostları. 3. İman edip salih amel işleyenler. 4. Allah yolunda mallan ve canlan yla cihad edenler. 5. Allah'ın emaneti olan dinini ve hükümlerini yeryüzünde tevelli ederek korumaya çalışanlar.
EVNUR: (Tür.) Ka. (bkz. Evdegül)
EVRA: (Fars.) Ka. Hisar.
EVREN: (Tür.) Er. 1. Büyük yılan, ejderha. 2. Felek, zaman. 3. Kainat, dünya. 4. Yaşanılan vasat.
EVRENSEL: (Tür.) Er. "Alemşümul" karşılığı olarak. Fransızca "UniversaT'e benzetilerek kullanılır.
EVSAN: (Ar.) Putlar, harçlar (bkz. Esnam). İsim olarak kullanılmaz.
EV VAH: (Ar.) Er. 1. Çok ah eden. 2. Çok dua eden. 3. Merhametli. 4. İmanı sağlam. 5. Din bilgisi çok geniş olan kimse. 6. Kur'anı Kerimde bu isimle Hz. İbrahim vasıflandırılmıştır.
EVVEL: (Ar.) 1. İlk başlangıç, ilkin. 2. Allah'ın 99 isiminden biri.
EYGÜL: (Tür.) İyi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EYLÜL: (Ar.) Ka. Sonbahar'ın ilk ayı.
EYMEN: (Ar.) Er. 1. Daha uğurlu, çok talihli, hayırlı, kutlu. 2. Sağ taraftaki. Eymen b. Hureym:. Sahabedendir. Mekke'nin alınışı sırasında müslüman oldu. Babası ve amcası Bedir şehiderindendir. Hadis rivayetiyle ün kazandı.
EYÜB: (Ar.) Er. 1. Sabırlı. 2. Dönen, pişman olan, günahlarına tevbe eden demektir. Kur'an'da adı geçen peygamberlerden. Güzel sabır sahibi. Allah'ın imtihanına güzellikle sabredip mükafat ve ihsana ulaşmıştır. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak okunur.
EZAMET: (Ar.) Ka. (bkz. Azamet). 1. Büyüklük, ululuk. 2. Çalım, kıvnm.
EZELHAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Ezel).
EZFER: (Ar.) Ka. Güzel kokulu.
EZGİ: (Tür.) Ka. 1. Belli bir kurala göre yaratılan ve kulakta haz uyandıran şeşname. 2. Makamla söylenen manzum söz. 3. Beste (bkz. Beste).
EZGÜ: (Tür.) Makam, hava. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZHAN: (Ar.) İnsanda akıl, fikir, zeka, hafıza anlayış, kavrayış, kudretleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZHERAN: (Ar.) Ay ve güneş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZNEV: (Fars.) Yeni baştan, yeniden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
EZRA: (Ar.) Ka. 1. Pek fasih, sözü düzgün adam. 2. Beyaz kulaklı siyah at.
EZRAK: (Ar.) Mavi gözlü. Gök rengi saf ve temiz su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.


F ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

FADALE: (Ar.) Er. 1. Fazileüi. 2. Rasulullah'a tabi olmuş sahabedendir. Medineli ilk müslümanlardandır. Birçok hadis rivayeti mevcuttur.
FADIL: (Ar.) Er. (bkz. Fâzıl).
FADİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Fazıl).
FADİME: (Tür.) Ka. (bkz. Fatma). FADL: 1. İyilik. 2. Fazilet. 3. Erdemlilik. Fadl b. Abbâs b. Abdülmuttalib: Rasulullah'ın amcası Abbâs (r.a.)'ın oğludur.
FAHAMET: (Ar.) Ka. 1. Fahimlik, ululuk. 2. İtibar, kıymet, değer.
FAHHAR: (Ar.) Er. 1. Çok övünen, kendini çok metheden. 2. Çanak, çömlek, toprak testi. 3. Saksı.
FAHİM: (Ar.) Er. 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı.2. Ulu, büyük, sayan.
FAHİME: (Ar.) Ka. (bkz. Fanim).
FAHİR: (Ar.) Er. 1. Övünülecek, iftihar edilecek. 2. Şerefli, kıymetli. 3. Parlak, güzel, mükemmel.
FAHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Fahir).
FAHREDDİN: (Ar.) Er. Dinin övdüğü, diniyle övünen. Dinin seçkini. Fahreddin Razi: (Rey 1149Horat 1209). Müfessir, kelamcı. Dilbilimci. Fizikçi. Tıpçı.
FAHRİ: (Ar.) Er. Bir karşılık beklemeden yalnızca şeref ve iftihar vesilesi olarak kabul edilen iş. (İş, sıfat, unvan). Fahri aza, fahri üye; maaşsız, ücretsiz veya müessese için gurur kaynağı olan kişi.
FAHRİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fahri). İslami edebiyatla, şairlerin kendi vasıflarından, faziletlerinden ve şairlik kuvvetlerinden bahsettikleri şiirler. Daha çok kasidelerin bir bölümü bu şekildedir.


FAHRUNNİSA: (Ar.) Ka. (bkz. Fahir). Çok övünen, şanlı, şerefli, onurlu kadın.
FAİK: (Ar.) Er. 1. Üstün, seçkin, yüksek, ileri. 2. Mümtaz, manevi olarak üstün olan.
FAİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Faik).
FAİZ: (Ar.) Er. Fevz bulan, muradına ulaşan, basan kazanan. Kur'an'da müslümanları vasfetme sadedinde birçok yerde geçmektedir.
FAİZA: (Ar.) Ka. (bkz. Faiz).
FAKI: (Tür.) Er. Fakih'ten bozma kelime. Anadolu'da okuryazar ve bilgili imam, hoca gibi kimselere eskiden verilen unvan.
FAKİH: (Ar.) Er. 1. Bir şey bilen yahut anlayan kimse. 2. Fıkıh ilminde üstad. İslam hukuk bilgini.
FALİH: (Ar.) Er. 1. Felaha eren, başari kazanan, muradına eren. 2. Toprağı süren, eken.
FARABİ: (t.h.i.) Er. 870950 yıllan arasında yaşamış ve Aristo felsefesinin İslam aleminde yayılmasına yol açmış Türk filozofudur. Kendisine muallimi sani (Aristo'dan sonra 2. üstad) unvanı verilmiştir. Eserlerinin İbni Sina üzerinde büyük tesiri vardır. Kanun dediğimiz çalgının mucididir. Asıl adı "Ebû Nasır Muhammet'tir.
FARİS: (Ar.) Er. 1. Atlı (süvari). 2. Binici, ata binmekte maharetli. 3. Ferasetli, anlayışlı. 4. İran'ın güneyindeki Şiraz vilayeti.
FARİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Faris).
FARUK: (Ar.) Er. 1. Haklıyıhaksızı ayırmakta güçlü olan. 2. Doğruyu yanlıştan ayıran. 3. Keskin. Hz. Ömer'in lakabı; haklıyı haksızdan ayırederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için "Faruk" kelimesiyle adlandınlmıştır.
FARÛKİ: (Ar.) Er. Hz. Ömer'in nesline yahut adaletine mensup.
FARYAB: (Fars.) Er. 1. Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer. 2. Eski Horasan'da Delh'e yakın bir şehir.
FATİH: (Ar.) Er. 1. Fetheden, açan. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi zapteden kimse. 3. Hüküm veren anlamında, Cenabı Hakk'ın sıfatlanndan biridir. A'raf suresi 89. ayet. İstanbul'u fetheden yedinci Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Haria bu fethinden ötürü verilen unvan.
F \ UN: (Ar.) Er. 1. Zeki, anlayışlı. 2. Zihni açık, kavrayışlı. Uyanık.
FATINE: (Ar.) Ka. ((bkz. Fatin).
PATIMA: (Ar.) Ka. 1. Sütten kesilmiş. 2. Kendisi ve zürriyeti cehennemden uzak kılınmış. Hz. Peygamber'in Hz. Hatice'den dünyaya gelen en küçük kızının adıdır. Hicretten 18 yıl önce 605'te Mekke'de dünyaya gelmiştir. 632 yılında Medine'de vefat etmiştir. 18 yaşında iken Hz. Ali ile evlenmiş, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Ümmü gülsüm ve Hz. Zeyneb adında dört çocuğu vardır. Rasûlullah (s.a.s)'tan sonra 6 ay yaşamıştır. Lakabı Zehra'dır.
FATMAGÜL: (Ar.) Ka. (bkz. Fatma).
FATMANUR: (Ar.) Ka. (bkz. Fatma).
FAYİH: (Ar.) Er. Kendiliğinden dağılan güzel koku.
FAYİHA: (Ar.) Ka. 1. Çiçek veya meyve kokusu. 2. Güzel kokulu nesne.
FAYSAL: (Ar.) Er. \. Keskin hüküm, karar. 2. Halletme, neticelendirme. 3. Keskin kılıç. 4. Hakim.
FAZIL: (Ar.) Er. 1. Faziletli, fazilet sahibi. 2. Erdemli, faik, üstün. (bkz. Faik, Fadıl).
FAZILA: (Ar.) Ka. (bkz. Fazıl).
FAZİLET: (Ar.) Ka. 1. İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf. 2. Kişiyi, ahlaklı ve iyi hareket etmeye yönelten manevi kuvvet. 3. İnsanın yaratılışındaki iyilik, iyi huy, erdem. 4. İyi ahlak, iffet. (bkz. Erdem).
FAZLI: (Ar.) Er. 1. Değer, üstünlük, iyilik, fazilet, lütuf. 2. Fazla, ziyade, artık, baki. 3. İki sayının birbirinden olan farkları. 4. İlim ve irfan sahibi. 5. Âli, cenablık, ihsan, cömert. 6. Olgunluk.
FAZLULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın fazlı, erdemi, lütfü.
FECRİ: (Ar.) Er. Sabaha karşı güneş doğmadan önce ufkun gündoğusu tarafından görülen aydınlığı, tanyerinin ağarması.
FECRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fecri). FEDAİ: (Ar.) Er. 1. Canını esirgemeyen, mühim bir maksat uğrunda canını vermeye hazır bulunan. 2. Allah yoluna başkoymuş.
FEDAKÂR: (Fars) Er. Birleşik isim. Kendini veya şahsi menfaatlerini esirgemeyen.
FEDAYİCAN: (a.f.i.) Er. Canını vermeye hazır, canını verme.
FEHAMET: (Ar.) Ka. (bkz. Fahamet).
FEHİM: (Ar.) Er. Zeki, anlayışlı, pek çok anlayan.
FEHMİ: (Ar.) Er. Fchme mensup, fchim ile ilgili (bkz. Fchim).
FEHMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fehmi).
FELAH: (Ar.) Er. Kurtuluş, selamet, mutluluk, bahtiyarlık.
FELAK: (Ar.). 1. Gün ağarması. 2. Kur'ân! Kerim'in 113. suresinin adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FELİN: (Ar.) Mantar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FENER: (Yun.) Er. İçinde ışık kaynağı bulunan şeffaf mahfaza.
FERAĞ: (Fars.) Er. Serin rüzgar.
FERAH: (Ar.) Ka. 1. Gönül açıklığı. 2. Sevinç, sevinme.
FERAHENGİZ: (f.b.i.) Ka. Ünlü bir çeşit lale.
FERAHET: (Fars.) Şan ve şeref. Erkek ve kadın adı.
FERAHFEZA: (a.f.i.) Ka. 1. Ferah artıran. 2. Türk müziğinin mürekkeb makamlarından. 3. Meşhur bir lale türü.
FERAHNA: (Fars.) Ka. 1. Bolluk, genişlik. 2. Geniş yer.
FERAHNAK: (a.f.b.s.) Ka. Sevinçli. Türk müziğinin mürekkeb makamlarından.
FERAHNAZ: (Fars.) Ka. Nazlı kız.
FERAHŞAN: (a.f.b.s.) Ka. 1. Sevinç veren. 2. Ferah saçan.
FERAMUŞ: (Fars.) Er. Unutma, hatırdan çıkma, nisyan.
FERASET: (Ar.) Ka. Anlayışlılık, çabuk seziş.
FERAY: (Fars.) Ka. Aydınlık, parlak ay, canlılık, süs, zinet.
FERDA: (Fars.) Ka. 1. Yarın. 2. Gelecek zaman, ati. 3. Ahiret, öbür dünya.
FERDANE: (Ar.) Ka. Tekli, yalnız.

FERDİ: (Ar.) Er. Fertle ilgili, ferde has, tek başına yapılan.
FERDİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Ferdi).
FEREC: (Ar.) Er. 1. Gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma. 2. Zafer.
FERHAD: (f.h.i.) Er. Anadolu Anonimi'nde Ferhad ve Şirin adıyla meşhur olan eski bir hikayenin erkek kahramanı olup Şirin'in aşıkıdır. (bkz. Ferhat).
FERHAL: (Fars.) Ka. Kıvırcık ve dolaşık olmayan uzun saç.
FERHAN: (Ar.) Er. 1. Sevinçli, mesut. 2. Şen, memnun.
FERHAT: (Ar.) Er. Sevinç, neşe. (bkz. Ferhad).
FERHUNDE: (Fars.) Ka. Mübarek, mesut, meymenetli, kutlu, uğurlu.
FERİD: (Ar.) Er. Tek, eşsiz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez, ölçüsüz, üstün. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır.
FERİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Ferid). Kendi reyiyle hareket eden, kibirli, gururlu kimse.
FERİDUN: (Fars.) Er. 1. Sekizinci gök. 2. Pişdadilerin 6. padişahı olup Cemşid sülalesinden demirci Gave'nin yardımıyla Dahhakı Mari'yi öldürmüştür. Lakabı Ferruh'tur.
FERİDÜDDİN: (Ar.) Er. Dinin feridi, tek, eşsiz, kıyas kabul etmez kimse.
FERİT: (Fars.) Er. 1. Avcı kuş. 2. Donmuş, katılaşmış şey.
FERMA: (Fars.). 1. Emreden, buyuran. 2. Amir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FERMAN: (Fars.) Er. 1. Emir, buyruk. 2. Padişah tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu.
FERMEND: (Fars.) Er. Mevki ve şeref sahibi.
FERRUH: (Fars.) Er. 1. Uğurlu, kutlu. 2. Mübarek. 3. Aydınlık insan. (bkz. Mübarek).
FERRUHİ: (Fars.) Er. 1. Femıha ait. 2. Uğurluluk, meymenet. 3. İranlı ünlü şair.
FERZAN: (Fars.) Ka. İlim ve hikmet.
FERZANE: (Fars.) 1. Alim, bilgin, seçkin. 2. Benzerlerinden, akranlarından ileride. 3. Hakim, feylesof. 4. Tasavvufta, nefsani bağlantılardan sıyrılmış olan derviş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

FESAHAT: (Ar.) Açıklık, duruluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FETANET: (Ar.) Ka. Zihin açıklığı, zihnin yaratılıştan bir şeyi çabuk ve iyi kavraması. Peygamberlere mahsus beş sıfattan biridir.
FETHİ: (Ar.) Er. Fethe mensup. Fetih hakkında yazılan kaside.
FETHİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fethi).
FETHULLAH: (Ar.) Er. Dinin açılması. Yaşamaya başlamak. Allah'ın nusreti.
FETİH: (Ar.) Er. 1. Açma, açış, açılma. 2. Bir ülkeyi, şehri veya kaleyi ele geçirme. 3. Zafer. 4. Kur'anı Kerim'in 48. suresi. 5. Kapalılığı giderme, ihtilafı halletme.
FETTAH: (Ar.) Er. 1. Açan, açıcı, zafer kazanmış, üstün gelmiş. 2. Kullarının kapalı işlerini açan, Cenabı Hakk'ın isimlerinden.
FEVZi: (Ar.) Er. 1. Kurtuluşla ilgili. 2. Zafere ait. 3. Galip gelen, üstün olan.
FEVZİYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Fevzi). 2. Tarihte, yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine 2. Sultan Mahmud tarafından eski adalar mevkiine verilen ad.
FEYHA: (Ar.) Büyük, geniş, engin. Erkek ve kadın adı olarak kullandır.
FEYYAZ: (Ar.) Er. 1. Çok faydalı, çok verimli. 2. Feyiz, bereket ve bolluk veren.
FEYZA: (Ar.) Ka. 1. Suyun taşıp akması. 2. Bolluk, çokluk, verimlilik, fazlalık, gürlük, ilerleme, çoğalma. 3. İlim, irfan. 4. Feyz ile dolu olan.
FEYZİ: (Ar.) 1. İlim, irfan. 2. Akma, suyun akıp taşması. 3. Bolluk çokluk, verimlilik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEYZULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın feyzi, bolluğu, bereketi.
FEZA: (Ar.) 1. Ucu bucağı bulunmayan boşluk. 2. Dünyanın sonsuz olan genişliği, sema. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FEZZAN: (Ar.) Büyük Sahra'da, Trablus ülkesinin güneyinde bir ülke. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FIRAT: (Ar.) Er. 1. Taüı su. 2. Türkiye'nin en uzun nehri.
FİDAN: (Yun.) Ka. 1. Yeni yetişen körpe ağaç. 2. Fidan boylu: İnce uzun mütenasip.
FlDE: (Yun.) Ka. Bahçıvanlıkta, yastıklarda tohumdan yetiştirilip başka yerlere dikilmek için hazırlanan sebze veya körpe çiçek.
FİGEN: (Fars.) Ka. Atıcı, yıkıcı, düşürücü.
FİKRET: (Ar.) Er. 1. Fikir, düşünce. 2. İdrak. 3. Zihin, akıl. 4. Murat, maksat, niyet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FİKRİ: (Ar.) Er. Fikre ait, fikirle ilgili, düşünerek meydana getirilen şey.
FİKRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Fikri).
FİLİZ: (Ar.) Ka. 1. Bitkilerde yeni sürgün, tohumdan çıkan yeni uçlar. 2. Ocaktan çıkarılmış, eritilmemiş ham maden, cevher, gümüş, filiz. 3. Betonarmede demirleri eklemek için bırakılan uzantılar. 4. İnce taze ve güzel vücutlu.
FİRAS: (Ar.) Er. 1. Yiğit, mert. 2. Binici, at yetiştirici.
FİRAZENDE: (Fars.) Yükselten. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FİRDEVS: (Ar.) Ka. 1. Cennet, 2. Bostan, bahçe. Firdevsi: İran'ın milli destanı olan "Şeyhname"nin yazandır. Adı, Mansur b. Hasan'dır. 9341020 yıllan arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.
FİRUZ: (Ar.) Er. Mesut, muüu, sevinçli, ferah, uğurlu, iyi bahtlı.
FİRUZE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Finiz). 2. Nişabur*da çıkan açık mavi renkli ve değerli bir yüzük taşı. 3. Açık yeşil, dağ yeşili ile gök mavisi arasında ve bal mumu parlaklığında maruf kıymetli taş.
FİTNAT: (Ar.) Ka. Zihin açıklığı, zeyreklik. Zihnin herşeyi çabuk anlayışı. Türk şairlerinden meşhur bir İslam hanımının adıdır. Asıl adı Zübeyde'dir.
FUAD: (Ar.) Er. Kalb, yürük, gönül.
FULYA: (İtal.) Ka. Nergisgillerden, sarı renkte çiçeği keskin ve güzel kokulu bir bitki, san soğançiçeği.
FUNDA: (Tür.) Ka. Kırcık yerlerde yetişen ve birçok çeşidi olan çalı.
FURAT: (Ar.) Er. (bkz. Fırat).
FURKAN: (Ar.) Er. Hakkı, batıldan, doğruyu yanlıştan ayırma, tefrik.
FUZULİ: (Ar.) Er. 1. Boşuna, yersiz, lüzumsuz, haksız. 2. Boşboğaz lüzumsuz işlerle uğraşan. 3. Yetkisi olmadığı halde başkası namına tasarrufta bulunan. Fuzuli Mehmed: XVI. yy. 'da yaşamış büyük Türk şairlerinden. Çağatay edebiyatı da dahil olmak üzere, Türk edebiyatının birçok sahalarında kuvvetli tesir ve nüfus sahibidir. Türkçe, Arapça, Farsça, manzum, mensur birçok eserleri vardır. Bunlar arasında "Leyla ve Mecnun" mesnevisi çok meşhurdur.
FÜRUZAN: (Fars.). Parlayıcı, parlayan, parlak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
FÜSUN: (Ar.) Ka. Büyü sihir. Şaşırtıcı güzelliğe sahip, hayret verici derecede güzel.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
G ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

GABRA: (Ar.) Ka. Yer, yeryüzü, arz.
GAFFAR: (Ar.) Er. 1. Kullarının günahlarını affeden, Allah. 2. Çok merhamet eden. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Abdülgaffar).
GAFUR: (Ar.) Er. Mağfiret eden, yarlığayan, affeden, bağışlayan, merhamet eden Allah. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Gaffar).
GAGAUZ: (Tür.) 1. Gökoğuzlar. 2. Hristiyanların Ortodoks mezhebine bağlı Türk kavmi. Balkanlar ve Rusya'da yaşamaktadırlar. Deliorman, Dobruca, Beşerabya ve Ukrayna'da oturan Hristiyan Türklere verilen ad.
GALİB: (Ar.) Er. 1. Galebe çalan, muzaffer, yenen. 2. Güçlü kuvvetli, kudretli, hükmeden. 3. Üstün baskın. Şeyh Galip: Meşhur divan şairlerinden. 17571798 yıllan arasında yaşamıştır. Türk dil kurallarına göre "b/p" olarak kullanılır.
GALİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Galib).
GAMZE: (Ar.) Ka. 1. Süzgün bakış. 2. Çene veya yanak çukurluğu.
GANİ: (Ar.) Er. 1. Zengin varlıklı, bol doygun. 2. Sahip olduğunda fazlasını istemeyen. Allah'ın isimlerinden. (bkz. Abdülgani).
GANİYE: (Ar.) Ka. 1. Zengin kadın. Zengin kız. 2. Çok hoş. 3. Şarkıcı.
GANİM: (Ar.) Er. Ganimet alan. GANİME: (Ar.) Ka. (bkz. Ganim).
GANİMET: (Ar.) Ka. Kafirlerle yapılan savaş sonucu ele geçirilen mal, para, silah gibi metalar. İslami usullere göre tasnif edilip, beytülmale, fakirlere, yoksullara ve mücahidlere dağıtılır.
GARİB: (Ar.) Er. 1. Yabancı, acaib. Kimsesiz, memleketinden uzak. Türk dil kuralları açısından "b/p" olarak kullanılır.
GARİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Garib).
GAVS: (Ar.) Er. 1. Suya dalma, dalgıçlık. 2. Yardım muavenet. 3. Yardım istemek için bağırmak. 4. Yardımcı, imdada yetişen. 5. Allah'ın velileri, hakkında kullanılır. Daha çok unvan olarak verilir. Gavsı Azam: Tarikat kurucusu, özellikle Abdülkadir Geylani için kullanılır.
GAYE: (Ar.) Ka. 1. Maksat, meram. 2. Netice, son, hedef.
GAYRET: (Ar.). 1. Çalışma, çabalama. 2. Kıskanma, çekememe. 3. Aziz ve kutsal bir şeye tecavüz edildiğini görmekten doğan asil temiz duygu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GAZA: (Ar.) Er. Din uğruna savaş.
GAZAL: (Ar.) Er. 1. Ceylan. 2. Geyik, âhû. 3. Geyik yavrusu. 4. Güzel göz, irigöz.
GAZALE: (Ar.) Ka. Dişi geyik.
GAZANFER: (Ar.) Er. 1. İri arslan, şir. 2. Cesur, yürekli, yiğit adam. 3. Hz. Ali'nin lakabı.
GAZEL: (Ar.) Er. 1. Latif. 2. Kuruyarak dökülmüş ağaç yaprağı. 3. Divan, Fars ve Arap edebiyatlarında en yaygın nazım şekli.
GAZİ: (Ar.) Er. 1. Allah yolunda savaşan kişi. 2. Gaza sırasında yaralanan kimse. 3. Gaza sırasında yararlıklar gösteren kumandanlara verilen unvan. 4. 2. Mahmud zamanında çıkarılan altın sikke.
GAZİR: (Ar.) Er. 1. Yumuşak, mülayim. Tatlı, nazik, uysal.
GAZİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Gazir).
GAZİYÜDDİN: (Ar.) Er. Din uğrunda yara alan, yaralanan. Savaşan.
GAZZAL: (Ar.) Er. İplikçi.
oGAZZALİ: (Ar.) Er. İslam aleminin büyük mütefekkirlerinden. Babası "Gazzaliplikçi" sanatçısı olduğu için kendisine Gazali adı verilmiştir.
GELİNCİK: (Tür.) Ka. 1. Yazın kırlarda yetişen kırmızı ve büyük çiçekli bitki. 2. Sansargillerden ince yapılı, sivri çeneli, küçük bir hayvan. 3. Mezgitgillerden, yılan balığına benzer eti sevilen bir balık.
GENÇ: (Fars.) Er. 1.Hazine define. 2. (a.) Naz, eda, cilve.
GENCAL: (Tür.) Er. Genç kal. (bkz. Genç).
GENÇ AY: (Tür.) Er. Ayın bir haftalik oluncaya kadar ki şekli, hilal.
GENCE: (Fars.) Er. Kuzey Azerbaycan'ın Baku'dan sonra en büyük şehri.
GENCER: (Tür.) Er. Yeni taze, körpe kimse, yiğit.
GENÇYAZ: (Tür.). İlkbahar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GERMA: (Fars.) Ka. Sıcak yaz.
GEVAN: (Fars.) Er. Kahramanlar, yiğitler.
GEVHER: (Fars.) Ka. 1. Değerli taş. 2. Elmas. 3. Bir şeyin aslı, esası.
GEVHER ŞAD: (Fars.) Ka. Pırlanta gibi kıymetli ve neşeli. Gevherşad: Baysungurun annesi.
GEYSU: (Fars.) Ka. Uzun saç, saç örgüsü, zülüf.
GEZEGEN: (Tür.) Er. Güneş etrafında dolanan, ondan aldıkları ışığı yansıtan gök cisimlerinin ortak adı.
GIYAS: (Ar.) Er. Yardım, gavs, nusret.
GIYASEDDİN: (Ar.) Er. Dinin yayılması için yardımı dokunan zat. Gıyaseddin Keyhüsrev I: Anadolu Selçuklu Sultanı. Türk dil kuralına göre "d/t" olur.
GİLMAN: (Ar.) Er. 1. Tüyü, bıyığı çıkmamış delikanlılar gençler. 2. Köleler, esirler. 3. Cennette hizmet gören erkekler.
GİLŞAH: (Fars.). 1. Balçık şah. 2. Balçıkta yapıldığı için Hz. Adem'in lakabı. 3. Parsların masal kahramanı Keyyummers'in lakabı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİRAMİ: (Fars.) Er. Aziz, muhterem, saygın ulu.
GİRAY: (Tür.). Kuvveüi, kudretli. Kınm harılan tarafından unvan olarak kullanılmıştır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİRGİN: (Ar.). Herkesle çabucak yakınlık kurarak işini yürütebilcn. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİR YAR: (Fars.). Ağlayıcı, ağlayan, (bkz. Nalan). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GİZEM: (Tür.) Ka. Sır karşılığı olarak kullanılan uydurma bir kelime.
GONCA: (Fars.) Ka. 1. Henüz açılmamış gül, tomurcuk. 2. Sevgilinin ağzı.
GÖĞEM: (Tür.). Halk dilinde yeşile çalan mor. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKALP: (Tür.) Er. Göklerin yiğidi bahadır.
GÖKBEN: (Tür.). Gökle ilgili, uzay sema. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKÇAY: (Tür.), (bkz. Gökçe). Kuzey Kafkasya da az tatlı su gölü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKÇE: (Tür.) Ka. 1. Gökle ilgili göğe ait semavi. 2. Mavi, mavimsi. 3. Güzel hoş güzelce, latif. 4. Gösterişli.
GÖKÇEK: (Tür.) Er. 1. Güzel çok güzel. 2. Hoş, sevimli, cana yakın alımlı. 3. înce narin zarif. 4. Güler yüzlü.
GÖKÇEN: (Tür.) Ka. (bkz. Gökçe).
GÖKDOĞAN: (Tür.) Kuzey yarımkürede yaşayan bir doğan türü.
GÖKEKİN: (Tür.) Yeni başak meydana getirmiş ekin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKKIR: (Tür.) At donlarından maviye çalan kır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKKUŞAĞI: (Tür.) Düşmekte olan yağmur damlacıklarında güneş ışınlarının kırılıp yansımasıyla gökyüzünde oluşan yedi renkli kemer biçimindeki görüntü alkı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKMEN: (Tür.) Ka. Mavi gözlü ve sansın kimse.
GÖKSEL: (Tür.) Er. Semavi, gökçül karşılığı olarak kullanılan uydurma kelam.
GÖKSEVİM: (Tür.) Ka. Sevimli gök.
GÖKSU: (Tür.) 1. Türklerin oturduğu birçok akarsuya verilen isim. 2. Adana'dan gelerek Akdeniz'e dökülen Seyhan nehrinin önemli kollarından. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKSÜN: (Tür.) Binboğa dağlarından Elbistan'ın güney batısında Seyhan nehrine kansan çay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖKŞEN: (Tür.) Ka. Gökle ilgili, aydınlık ışıklı gök, uydurma bir kelime.
GÖKTEPE: (Tür.) Er. Mavi tepe.
GÖKTÜRK: (Ar.) Er. Orta Asya'da yaşamış eski bir Türk ulusu ve bu ulustan olan kimse.
GÖKYÜZÜ: (Ar.) Göğün görünen yüzeyi (sema). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖNENÇ: (Tür.) Ka. Refah hali, mutluluk.
GÖNÜL: (Tür.) Ka. 1. İnsanın manevi varlığının ifadesi, inancı ve hislerinin kaynağı. 2. İstek, arzu, heves, niyet. 3. Duygu, his, aşk. 4. Kibir, gurur. 5. Tabiat, huy.
GÖRGÜ: (Tür.) Ka. 1. Bir topluluğa ait uyulması gereken nezaket kaideleri muaşeret adabı. 2. Deneme, tecrübe. 3. Görmüş olma durumu, görgü şahidi.
GÖRKEM: (Tür.) 1. İhtişam, gösteriş karşılığı olarak kullanılan bir kelimedir. 2. Gösterişli, heybetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖRSEL: (Tür.) Görmekle ilgili manasına kullanılan uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÖZDE: (Tür.) Ka. 1. Göze girmiş olan sevilen beğenilen, benimsenen. 2. Beğenilen kadın. 3. Osmanlı sarayında padişahın ilk dört cariyesine verilen unvan.


GÖZEN: (Tür.) Ka. Bir nevi alageyik.
GÖZLEM: (Tür.) Müşahade, gözlemek karşılığı olarak kullanılan kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GUFRAN: (Ar.) Günahların affı.
GULAM: (Ar.) Er. 1. Oğlan, uşak. 2. İran ve Hindistan'da (abd) kelimesi yerine kullanılmıştır. Gulam Ali, Gulam İshak Han gibi.
GURBET: (Ar.) Doğup yaşanılmış olan yerden uzakta yer. Erkek ve kadin adı olarak kullanılır.
GÜÇLÜ: (Tür.) Er. 1. Gücü olan kuvvetli zorlu. 2. Bir musiki dizisinde duraktan sonraki en önemli perde.
GÜFTAR: (Fars.). Söz, kelam. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜFTE: (Fars.) Ka. 1. Söyleniş, söylenmiş. 2. Bir söz eserinin bestelenmiş bulunan manzum sözleri.
GÜHER: (Fars.) Gevher, cevher, (bkz. Gevher). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜHERPARE: (Fars.) Ka. Cevher parçası.
GÜL: (Fars.) Ka. 1. Çiçek. 2. Bilinen çiçek, gül çiçeği, gülağacı. 3. Tasavvufta Allah'ın birliğinin remzi. 4. Başına ve sonuna ek ve isimler getirilerek yeni isimlerin türetilmesinde kullanılan bir isimdir. (Ayşegül, Gülay, vb).
GÜLABİ: (Fars..) Er. Gülsuyu.
GÜLAFET: (Fars.) Ka. Nefes kesen güzellikte. Gül ve âfet kelimesinden oluşmuş birleşik bir isimdir.
GÜLBAHAR: (Fars.) Ka. 1. Bahar gülü. 2. Ebru sanatında kullanılan koyu kırmızı renkte toprak. Gülbahar Hatun: Mehmet Il.'nin hanımı. Bayezid H ve Gevher Sultan'ın annesi.
GÜLBANU: (Fars.) Ka. Gülhanım. Gül gibi güzel kadın. Gül hatun.
GÜLBEDEN: (Fars.) Ka. Zarif, ince vücuda sahip. Gülbeden Begüm, Babur Şah'ın kızı.
GÜLBERK: (Fars.) Gül yaprağı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜLBEŞEKER: (Fars.) Ka. Birçeşit gül tatlısı.
GÜLBEYAZ: (f.U.) Ka. Beyaz gül.
GÜLBİN: (Fars.) Ka. Gül kökü, gül biten yer.
GÜLBİZ: (Fars.) Ka. Gül serpen, gül serpilmiş.
GÜLCİHAN: (Tür.) Ka. Cihana, aleme bedel gül.
GÜLCE: (Fars.) Ka. Gülcük, küçük gül.
GÜLÇİN: (Fare.) Ka. Gül toplayan, gül devşircn.
GÜLDEHAN:( Fars.) Ka. Gül ağızlı, ağzı gül gibi olan.
GÜLDESTE: (Fare.) Ka. Güldemeti, çiçek destesi. Türk müziğinde mürckkeb makamlardan.
GÜLENAY: (Tür.) Ka. Devamlı gülen, ayyüzlü kişi. GÜLENBEY: (Tür.) Er. (bkz. Gülenay).
GÜLENDAM: (Fars.) Ka. Gül endamlı, gül boylu, nazik, güzel endam.
GÜLENNUR: (Tür.) Ka. Gülmesiyle etrafı aydınlatan, ışık saçan kimse.
GÜLER: (Tür.) Ka. Gülen, sevinçli, handan.
GÜLFAM: (Fars.) Ka. 1. Gül renkli. 2. Gül gibi kızıl olan.
GÜLGONCA: (Fars.) Ka. Açılmamış gül.
GÜLGÜN: (Fars.) Ka. Gül renkli, gül renginde, pembe.
GÜLHAN: (Fare.) Er. Gül evi, ateşhane.
GÜLHANIM: (Tür.) Ka. 1. iyi huylu, nazik hanım. 2. Gül yüzlü hanım.
GÜLHAYAT: (Tür.) Ka. 1. Mutlu, huzurlu bir hayat. 2. Gül gibi güzel hayat.
GÜLİBAR: (Tür.) Gül fırtınası. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜLİSTAN: (Fare.) Ka. 1. Gül bahçesi, güllük. 2. Azerbaycan'da Karabağ bölgesinde bir mevki.
GÜLİZAR: (Fars.) Ka. 1. Gül yanaklı. 2. Al yanaklı. 3. Türk musikisinde mürekkep bir makam.
GÜLKIZ: (Tür.) Ka. Güle benzeyen kız.
GÜLLÜ: (Tür.) Ka. 1. Gülü olan. 2. Gül desenli (kumaş). Daha çok örfte kullanılır.
GÜLNAK: (Fare.) Er. Hisar, kule.
GÜLNAME: (Fars.) Er. Sevgiliye yazılan mektup, kaside.
GÜLNAR: (Fars.) Ka. Nar çiçeği. GÜLNAZ: (Fars.) Ka. 1. Gül yüzlü kadın. 2. Gül gibi, nazlı narin. Birleşik isim.
GÜLNİHAL: (Fars.) Ka. 1. Gül fidanı. 2. Gül ağacı. Birleşik isim.
GÜLNUR: (Tür.) Ka. Etrafına ışık saçan, aydınlatan gül.

GÜLNÜŞ: (Fars.) Ka. 1. Güliçen. 2. Gülle özdeşleşmiş, gül gibi. b
GÜLPERİ: (Fare.) Ka. Gizli gül.
GÜLRANA: (Fars.) Ka. Güzel gül, dışı san içi kırmızı renkte olan bir çeşit gül.
GÜLRİZ: (Fars.) Ka. 1. Gül saçan, gül serpen. 2. Meşhur bir çeşit lale.
GÜLRUHSAR: (Fare.) Ka. Gül yanakli.
GÜLSEREN: (Tür.) Ka. Gül toplayan, gül dağıtan.
GÜLSEVİM: (Tür.) Ka. Sevimli, güzel, hoş görünüşlü gül. GÜLSU: (Tür.) Ka. Gül renkli su, taze su.
GÜLSUNA: (Tür.) Ka. Gül gibi çekici kadın. Güzel sevgili.
GÜLSÜM: (Tür.) Ka. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kızlarından birinin adı.
GÜLŞAH: (Fars.) Ka. 1. Güllerin şahı. 2. Varaka'nın sevgilisi, masal kadın.

GÜLSEN: (Fars.) Ka. Gülbahçesi, gülistan, gülizar,
GÜLTANE: (Tür.) Ka. Yeni açmış gül, gonca.
GÜLTEKİN: (Tür.) Er. Genç delikanlı, nazik.
GÜLTEN: (Fars.) Ka. Gül tenli, gül vücutlu.
GÜLZAR: (Fars.) Ka. Gülbahçesi, gül tarlası.
GÜNAY: (Tür.) Ka. Gündüz, gün aydınlığında ay.
GÜNEŞ: (Tür.) Ka. Çevresindeki sisteme ait gezegenlerin etrafında döndüğü, ışık ve ısı yayan büyük gök cismi, şems.
GÜNEY: (Tür.) Dört ana yönden biri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜNSEL: (Tür.) Er. Hızlı akan sel. GÜRAY: (Tür.) Er. Yeni doğan ay.
GÜRBÜZ: (Tür.) Er. 1. İyi, yetişmiş, sağlam ve kuvvetli. 2. Cesur, kuvvetli. 3. Sağlıklı, sıhhatli.
GÜRCÜ: (Tür.) Er. Gürcistan ahalisinden veya bu ahalinin soyundan olan. Gürcistan ahalisine ait.
GÜRÇINAR: (Tür.) Er. Çok büyümüş, gelişmiş, serpilmiş.
GÜRDAL: (Tür.) Er. Güçlü, gelişmiş dal.
GÜREL: (Tür.) Er. Maiyeti geniş, çevresi güçlü kuvvetli.
GÜRGAN: (Fars.) Er. 1. İran'ın kuzeydoğusunnda bir yer. 2. Aksak Timur'un lakabı.
GÜRHAN: (Tür.) Er. 1. Hanlar hanı. 2. KaraHitay prenslerine verilen unvan.
GÜRKAN: (Tür.) Er. 1. Bol kan. Genç, taze, gelişmiş, serpilmiş.
GÜROL: (Tür.) Er. Büyü, serpil, geliş.
GÜRSU: (Tür.) Temiz, pak, hızlı su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜVEN: (Tür.) 1. Korku ve kuşku duygusundan uzak. 2. İnanma ve bağlanma duygusu. 3. Yüreklilik, cesaret. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜVENÇ: (Tür.) Er. 1. Güvenme, dayanma, itimat. 2.Övünme, gurur.
GÜZİDE: (Fars.) Ka. Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş.
GÜZİN: (Fars.) Ka. Seçen, seçilmiş, seçkin, beğenilmiş. Hz. Muhammed (s.a.s)'in dostu (halifesi) Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhum).
GÜZİR: (Fars.) Çare, derman. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

H ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

HABBAN: (Ar.) Er. Güney Arabistan'da bir kasaba.
HABİB: (Ar.) Er. Sevgili. Seven, dost.
HABEŞİ: (Ar.) Er. Habeşler gibi derisinin rengi çok koyu esmer olan kimse. Habeş ırkına mensup.
HABİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Habib)
HABİBULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın sevgilisi. Hz. Peygamber.
HABlL: (Ar.) Er. Habil: Hz. Adem'in oğullarından, Kabil'in kardeşi, Kabil tarafından öldürülmüştür. Yeryüzünde ilk öldürülen kişidir.
HABİNAR: (Ar.) Ka. Nar tanesi.
HABİR: (Ar.) Er. 1. Taze, haberli, bilgili, agah, vakıf. 2. Cenabı Hak. HACCAC: (Ar.) Er. 1. Delil ikame eden. Delille galip olan. 2. Irak valisi olup, Hz. Muhammed soyuna ve taraflarına eziyet eden Yusuf b. Sakafi'nin unvanı. Yezid'in komutanlarından.
HACCE: (Ar.) Ka. 1. Hacca giden, Kabe'yi ziyaret eden hacı kadın. 2. Bir çeşit akdiken. Daha çok lakab olarak kullanılır.
HACE: (Fars.) Er. 1. Hoca. 2. Bilgin, öğretmen. 3. Çelebi, sahip, muallim, profesör. Daha çok lakab olarak kullanılır.
HACER: (Ar.) Ka. 1. Taş, kaya. Haceri Esved: Kabe'nin duvannda bulunan meşhur kara taş. 2. Hz. İsmail'in annesi ve Hz. İbrahim'in cariyesinin adı.
HACERUNNUR: (Ar.) Ka. Kükürt ile demirin birleşmesinden meydana gelen altın şansı renginde.
HACI: (Ar.) Er. 1. Hacca giden, Kabe'yi ziyaret eden, hacı. 2. Dini bir mahalli ziyaret eden kimse.
HACİB: (Ar.) Er. Birinin bir yere gitmesine engel olan. 2. Kapıcı. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
HACİR: (Ar.) Er. 1. Hicret eden, bir başka yere geçen. 2. Sayıklayan.
HADDAS: (Ar.). Çabuk kavrayan, anlayışlı, kavrayışlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HADİ: (Ar.) Er. 1. Yenilene yardım eden, yardımcı. 2. Hidayet eden, doğru yolu gösteren. Kılavuz, rehber. 3. Önde giden kimse. 4. Mızrak ucu.
HADİC: (Ar.) Er. Erken doğan oğlan çocuğu.
HADİCE: (Ar.) Ka. Vakitsiz, erken doğan kız çocuğu. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Hadice: Hz. Muhammed (s.a.s)'in ilk eşi.
HADİD: (Ar.) Er. 1. Keskin. 2. Demir. 3. Öfkeli, hiddetli, şiddetli, titiz. 4. Kur'anı Kerim'in 50. suresinin adı.
HADİM: (Ar.) Er. Hizmetkar, yardım eden. Hadimi Harameyn: Haremi Şerifin hizmetkarı. Hicaz'm alınmasından sonra Osmanlı sultanlarına verilen lakap.
HADİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hadi).
HAFAZA: (Ar.) Ka. 1. İnsanın yaptığı işleri yazmakla görevli melekler. 2. Bekçiler.
HAFİ: (Ar.) Er. l. Çok ikram eden, insanı güler yüzle karşılayan. 2. Yalınayak yürüyen, koşan adam.
HAFİD: (Ar.) Er. Erkek torun.
HAFİDE: (Ar.) Ka. Kız torun. (bkz. Ncbirc).
HAFİZ: (Ar.) Er. 1. Allah'ın adlanndandır. Muhafaza eden, saklayan, esirgeyen, koruyan. 2. Kur'an'ı ezbere bilen ve usulüne uygun okuyan kimse. HAFİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Hafız).
HAFİZÜDDİN: (Ar.) Er. Dinin koruyucusu. Daha çok unvan olarak verilir.
HAFSA: (Ar.) Ka. Hz. Ömer'in kızı. Hz. Peygamberin zevcelerinden, Ümmü'1Mü'minin.
HAKAN: (Tür.) Er. 1. Eski Türk ve Moğol hükümdarlarının kullandığı unvanlardan biri, hanlar hanı. 2. Kağan.
HAKEM: (Ar.) Er. 1. Bir uzlaşmazlığın halli için tarafların üzerinde anlaştıkları kimse. 2. Çeşitli yarışmaları, müsabakaları idare eden kimse. 3. Jüri, bir yarışmada değerlendirme yapan kimse. 4. Allah'ın isimlerinden. Hüküm veren, karar veren, bütün meselelerin kendisine döndüğü hüküm sahibi.
HAKGÜZAR: (a.f.i.). Hakkı tanıyan, haktan ayrılmayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAKİ: (Fars.) Er. 1. Yeşile çalan koyu san renk, toprak rengi. 2. Topraktan, toprağa mensup. Mütevazi kişi.
HAKİKAT: (Ar.) Ka. 1. Bir şeyin aslı ve esası, mahiyeti. 2. Gerçek, doğru, gerçekten, doğrusu. 3. Sadakat, doğruluk, bağlılık, kadirbilirlik.
HAKİM: (Ar.) Er. 1. Her şeye hükmeden, hikmet sahibi olan Allah. 2. Hükmeden, dava yargılama işine memur olan, yargıç. 3. Üstte bulunan. 4. Hekim, akıllı, becerikli. 5. Kadı, vali, amir, hükümdar, emir.
HAKİME: (Ar.) Ka. (bkz. Hakim).
HAKİMİYET: (Ar.) Ka. Hakimlik, amirlik, üstünlük, egemenlik. Sulta.
HAKKI: (Ar.) Er. 1. Doğruluk ve insaf sahibi. 2. Bir insana ait olan şey.
3. Dava, iddiada hakikate uygunluk. 4. Emek. 5. Pay, hisse. 6. Layık, münasip.
HAKTAN: (Tür.) Er. Allah'tan gelen, Allah'ın verdiği.
HAKTANIR: (a.t.i.) Er. Herkesin hakkını gözeten kimse.
HALAS: (Ar.) Er. Kurtuluş, kurtulma.
HALASKAR: (Ar.) Er. Kurtarıcı.
HALDUN: (Ar.) Er. Devamlılar, sürekli olanlar.
HALE: (Ar.) Ka. Ayın ve güneşin etrafında bazı zamanlarda görülen ışıklı halka, ayla, ağıl.
HALEF: (Ar.) Er. 1. Babadan sonra kalan oğul. 2. Memurlukta, birinden sonra gelip onun yerine geçen kimse.
HALENUR: (Ar.) Ka. (bkz. Hale).
HÂLİD: (Ar.) Er. 1. Sonsuz, daim, ebedi. 2. Bir yıldan çok yaşayan. 3. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır. Hâlid b. Velîd: Ünlü sahabi. Allah'ın kılıcı olarak anıldı.
HALİDDİN: (Ar.) Er. Dinin sonsuzluğu ölümsüzlüğü. HALİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Hâlid).
HALİFE: (Ar.) Er. 1. Halef, naib. 2. Hz. Peygamber'in vekili ve dünyadaki müslümanların başı olan kimse.
HALİL: (Ar.) Er. Samimi dost, Allah'ın dostu.
HALİLULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın dostu. Hz. İbrahim (a.s.).
HALİM: (Ar.) Er. 1. Sakin, sessiz. 2. Tabiatı yavaş olan, yumuşak huylu. Allah'ın isimlcrindendir. "Abd" takısı alarak kullanılması tercih edilir.
HALİME: (Ar.) Ka. (bkz. Halim). Peygamberimizin (s.a.s) süt annelerinden.
HALİS: (Ar.) Er. 1. Hilesiz, katkısız. 2. Karışmamış, kanşıksız, saf, hilesiz. Temiz. 3. Yalnız, sadece. (bkz. Muhlis).
HALİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Halis).
HALLAÇ: (Ar.) Er. Pamuk, yatak, yorgan atan kimse. Hallacı Mansur: 922 yılında "Ene'1Hak" dediği için asılan ve divan edebiyatında adına sık sık rastlanılan ünlü sufî.
HALUK: (Ar.) Er. İyi huylu, insaniyetli, geçim ehli olan.
HAMAN: (Ar.) Er. Hz. Musa'ya karşı acımasızca mücadele eden Mısır Firavunu'nun veziri.
HAMASE: (Ar.) Er. Yiğitlik, kahramanlık şiirleri, marşlar.
HAMASET: (Ar.) Ka. 1. Cesaret, kahramanlık, yiğitlik. 2. Kahramanca şiir.
HAMDİ: (Ar.) Er. 1. Allah'ı övmek. 2. Allah'a şükretmek. 3. Şükreden, şükredici.
HAMDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hamdi).
HAMDULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın övgüsü.
HAMİ: (Ar.) Er. Himaye eden, koruyan, koruyucu, sahip çıkan, gözeten.
HAMİD: (Ar.) Er. 1. Koru sönmediği halde alevi sönen ateş. 2. Hamdeden, şükreden kul. 3. Hz. Pey. (s.a.s)'in lakaplarından.
HAMİD: (Ar.) Er. Övülmeye değer. Allah'ın isimlerinden (bkz. Abdülhamid). Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HAMİDE: (Fars.) Ka. (bkz. Hamid).
HAMİL: (Ar.). 1. Yüklü. Gebe. 2. Sahip, malik. 3. Taşıyan, gözeten. 4. Uhdesinde bir poliçe bulunan. 5. Hamili vahy: Cebrail (a.s.). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAMİYE: (Ar.) Ka. 1. Himaye eden, koruyan korucu. 2. Kayıran, kayırıcı.
HAMİYET:(Ar.) Ka. 1. Milli onur ve haysiyet. 2. İnsanlık, fazilet. 3. İzzeti nefs.
HAMMAD: (Ar.) Er. 1. Çok hamdedcn, çok şükür ve dua eden. Hammad b. Ebû Süleyman'. Hadisçi. Tabiindendir.
HAMMADE: (Ar.) Ka. (bkz. Hammad).
HAMRA: (Ar.) Ka. Daha, pek çok kızıl, kırmızı. elHamra: İspanya'nın Gırnata şehrinde Araplardan kalma meşhur saray.
HAMZA: (Ar.) Er. 1. Arslan. 2. Heybetli, azametli demektir. Hz. Peygamber'in amcası, Mekke döneminde müslüman olmuş, Uhud Savaşı'nda Vahşi tarafından şehid edilmiştir.
HANBELİ: (Ar.) Er. Ahmed b. Muhammed b. Hanbel (Öl. 855): Ehli sünnetin dört ana mezhebinden birisi olan Hanbeli mezhebinin imamı.
HANDAN: (Fars.) Ka. 1. Gülen, gülücü. 2. Güler yüzlü, sevimli.
HANDE: (Fars.) Ka. l. Açılış, açılma. 2. Gülme, gülüş.
HANDEGÜL: (Fars.) Ka. Gülün açması.
HANEDAN: (Fars.) Er. Kökten, asil ve büyük aile.
HANEF: (Ar.) Er. Doğruluk, istikamet.
HANEFİ: (Ar.) Er. İmamı Azam Ebû Hanife'nin mezhebinden olan. Hanefi mezhebine mensup kişi.
HANİF: (Ar.) Er. 1. Tek Allah'a, Allah'ın birliğine inanan. 2. İslam inancına sıkı ve samimi olarak bağlanan. 3. Hz. Muhammed (s.a.s)'in tebliğinden önce Mekke'de tek Allah'a inananlar.
HANİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Hanif). HANIM: (Tür.) Ka. 1. Kadınlar için kullanılan saygı sözü. 2. Eş, kan, zevce. 3. Ev sahibesi.
HANNAN: (Ar.) Çok acıyan, çok merhametli. Allah'ın isimlerinden "abd" takısı alarak isim yapılır. Abdülhannan.
HANNAS: (Ar.) Şeytan. İsim olarak kullanılmaz.
HANSA: (Ar.) Ka. Arapların en büyük ünlü hanım şairi. Müslüman olmuştur.
HANSOY: (Tür.) Er. (Han sülalesine mensup.
HANZADE: (Fars.) Ka. Hükümdar çocuğu.
HANZALE: (Ar.) Ka. Doğu Arabistan'da bir Arap kabilesi.
HARE: (Fars.) Ka. 1. Sert taş, kaya. 2. Meneviş, menevişli kumaş.
HAREM: (Ar.) Ka. 1. Yasak kılınmış mukaddes olan şey. 2. Evlerde yabancı erkeklerin girmesine izin verilmeyen, kadınlara ait bölüm. 3. İç avlu. 4. Hicaz'da ihrama girilen yerden Ka'be'ye dek uzanan bölüm. 5. MekkeMedine'nin ismi.
HARİKA: (Ar.) Ka. İmkanların üstünde olup insanda hayret uyandıran şey.
HARİM: (Ar.) Er. 1. Biri için kutsal olan şeyler. 2. Harem dairesi, harem. 3. Evin içi gibi, başkalarına kapalı olan yer. 4. Bir evin civan. 5. Avlu. 6. Ortak, şerik. 7. Hacıların, hac zamanı giydikleri giysi.
HARİME: (Ar.) Ka. Kişinin dilediği gibi kullanabilecek hakka malik olduğu malı (bkz. Harim).
HARİS: (Ar.) Er. 1. Muhafız, bekçi, gözcü. 2. koruyan, koruyucu. 3. Son derece hırslı olan. 4. Yemen'de bir Arap kabilesinin adı.
HARİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Haris).
HARİZM: (Fars.) Er. Amuderya'nın aşağı kısmının her iki yanında bulunan ülke. Bu ülkede XIII. yy'a kadar dilini muhafaza ederek yaşamış olan İran kavminin adı.
HARMAN: (Ar.) Er. 1. Tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması. Bu işin yapıldığı mevsim, sonbahar. 2. Birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir bileşim oluşturmak.
HARRAS: (Ar.) Er. Ekinci, çiftçi, toprağı işleyip ekin eken.
HARUN: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'de bahsedilen peygamberlerdendir. Musa Peygamberin büyük kardeşi. Fir'avun erkek çocukların öldürülmesi emrini kaldırdıktan sonra doğmuştur. Hz. Musa'dan 3 sene sonra doğduğu söylenir.
HARUT: (Ar.). 1. Arkadaşı Marut ile tanınan melek, büyü ve sihir ile uğraştıkları için kıyamete kadar kalmak üzere Babil'de bir kuyuya hapsedil
mişlerdir. 2. Babil halkına korunmaları için büyü öğreten iki melekten biri, sihir yapar. İsim olarak kullanılmaz.
HARZEM: (Fars.) Er. (bkz. Harizm).
HASAFET: (Ar.) Er. 1. Hükümde sağlamlık, kuvvet ve olgunluk. 2. Görüş sağlamlığı.
HASAN: (Ar.) Er. Güzellik, iyilik, hüsn sahibi olmak. Hasan b. Ali b. Ebî Talib: Ali (r.a.)'nin büyük oğlu. Peygamber Efendimizin torunu. Kur'an'da geçen kelimelerdendir.
HASBEK: (Tür.) Er. Dürüst, iyi, saf insan.
HASBİ: (Tür.) Er. İsteyerek ve karşılık beklemeksizin yapılan.
HASBİNUR: (Ar.) Ka. (bkz. Hasibe).
HASEKİ: (Ar.) Er. Hükümdarların
hizmetine tahsis edilmiş şahıs ve
zümrelere verilen ad.
HASEN: (Ar.) Er. 1. Güzel, süslü. 2. Güzel işler, hayırlar. Hasan şeklinde kullanılır.
HASENE: (Ar.) Ka. 1. İyilik, iyi hal, iyi iş, hayırlı iş. 2. Dünya ve ahiret saadeti. 3. Eski altın paralardan birinin adı.
HASENİ: (Ar.) Ka. Kasene ait. HASGÜL: (Ar.) Ka. Değerli, eşsiz gül.
HASHANIM: (Ar.) Ka. 1. Çıtıpıtı, ince, narin kadın. 2. Bilge, değerli kadın. Birleşik isim.
HASİB: (Ar.) Er. 1. Hayır sahibi, eliaçık, cömert. 2. Değerli, itibarlı, soyu temiz, muhterem, saygın, şahsi meziyet sahibi. 3. Muhasebeci, sayman.
HASİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Hasib).
HASİF: (Ar.) Er. Hasafeüi, aklı başında olgun adam.
HASİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Masif).
HASNA: (Ar.) Ka. İffetli, şerefli, namuslu. (bkz. Hesna).
HASKIZ: (Tür.) Ka. İyi nitelikleri kendinde toplamış genç kız.
HASLET: (Ar.) İnsanın yaratılışındaki huyu, tabiatı, mizacı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HASPOLAT: (Tür.) Er. Katışıksız, saf, çelik gibi.
HASRET: (Ar.) Ka. 1. Ele geçirilemeyen veya elden kaçırılan bir nimete veya kıymetli şeye üzülüp yanmak. 2. İç çekme, inleme, üzüntü, iç sıkıntısı, keder, zahmet, eseflenme, özleyiş.
HÂŞİM: (Ar.) Er. 1. Haşmetli, gösterişli, muhteşem. 2. Kuru ekmek kırıntısı doğrayan. Ezen, kıran, yaran, parçalayan. Beni Hâşim: Hz. Peygamber'in (s.a.s) soyu.
HAŞİMÎ: (Ar.) Er. Haşime mensup, Haşimilerden olan.
HAŞMET: (Ar.) Er. İhtişam, gösterişlilik, heybet, büyüklük. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HAŞMEDDİN: (Ar.) Er. Dinin büyüklüğü, ihtişamı.
HATEM: (Ar.) Er. 1. Mühür, üstü mühürlü yüzük. 2. En son. 3. Hatemü'lEnbiya: Peygamberlerin sonuncusu, Hz. Muhammed. 4. Halemi Tai: Arap kabileleri arasında tanınmış "Tayy" kabilesine mensup ve cömertliğiyle meşhur olan "İbn Abdullah b. Sa'd"ın lakabı. 5. Çok cömert olan.
HATIR: (Ar.) Er. 1. Şan ve şeref sahibi. 2. Yüce, ulu. 3. Tehlikeli.
HATIRA: (Ar.) Ka. Hatıra gelen, hatırda kalan şey, andaç.
HATIRNEVAZ: (a.f.i.) Ka. Gönlü okşayan, hatırnaz.
HATIRSAZ: (a.f.i.) Er. Gönül yapan, hoşnut eden.
HATİB: (Ar.) Er. 1. Hitab eden, söz söyleyen. 2. Camide hutbe okuyan. 3. Güzel, düzgün konuşan kimse. Sahabe isimlerindendir.
HATİCE: (Ar.) Ka. Erken doğan kız çocuğu. Hz. Haticetü'lKübra; Hz. Peygamber'in ilk eşi ve 6 çocuğunun annesi. Ümmü'lMü'minin.
HATİF: (Ar.) Er. 1. Kuvvetli, sert ve tiz bir sesle tebliğ veya davet eden kimse. 2. Göz kamaştıran. 3. Göze görünmeyen.
HATİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Hatif).
HATİM: (Ar.) Er. 1. Sona erdiren, bitiren. 2. Mühürleyen, mühürleyici. HATİME: (Ar.) Ka. (bkz. Hatim).
HATUN: (Ar.) Ka. 1. Kadın. 2. Eş, zevce. 3. Eskiden yüksek kişilikli kadınlara ya da hakan eşlerine verilen unvan. Örfte isim olarak kullanılır.
HAVER: (Fars.). 1. Şark, doğu. 2. Güneşin doğduğu gün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAVLE: (Ar.) Ka. 1. Etraf, çevre, güç, kuvvet. 2. Sahabe hanımlarından birisi. Hakkında ayet inmiştir.
HAVVA: (Ar.) Ka. Esmer kadın. Havva: Hz. Adem (a.s.)'in kansı, ilk kadın. Adem (a.s) cennette uyurken sol kaburga kemiğinden yaratılmıştır. İnsan soyunun başlangıcı yani türeyiş, onların bir arada yaşamaya başlamasıyla vaki olmuştur.
HAY: (Ar.) Er. 1. Canlı, diri. 2. Allah'ın sıfatlarından. "abd" takısı alarak kullanılır. "Abdülhay".
HAYA: (Ar.) Ka. 1. Utanma, sıkılma. 2. Ar, namus, edep. 3. Allah korkusu ile günahtan kaçınma.
HAYAL: (Ar.) Ka. 1. İnsanın kafasında canlandırdığı şey. 2. Bir olay veya eşyanın zihinde kalan izi. 3. Gerçekte olmadığı halde görüldüğü sanılan şey, görüntü.
HAYALİ: (Ar.) Er. 1. Hayal niteliğinde ya da hayal ürünü olan. 2. Kanuni Sultan Süleyman devrinin büyük şairlerinden biri. •
HAYAT: (Ar.) Ka. 1. Yaşayan, diri. 2. Canlılarda doğumdan ölüme kadar geçen süre. 3. Yaşama, yaşayış.
HAYATEFZA: (a.f.i.) Ka. Hayat anıran.
HAYATENGİZ: (a.f.i.) Ka. Yaşatan, yaşamaya zorlayan.
HAYATİ: (Ar.) Er. 1. Dirilik, canlılık. 2. Büyük önem taşıyan. 3. Hayata, yaşayışa ait, hayatla ilgili.
HAYDAR: (Ar.) Er. 1. Arslan, esed, gazanfer, şir. 2. Cesur, yiğit adam. 3. Hz. Alî'nin lakabı.
HAYİM: (Ar.) Er. 1. Şaşkın, hayrette. 2. Sevgiden dolayı şaşkına dönmüş.
HAYME: (Ar.) Ka. Çadır.
HAYR: (Ar.) Er. İyi, faydalı, hayırlı, yarar. Hayru'lVera: Halkın, alemin hayırlısı, Hz. Muhammed. Hayru'lBeşer. İnsanların hayırlısı, Hz. Muhammed.
HAYRAN: (Ar.) Er. 1. Şaşmış, şaşa kalmış, şaşırmış. 2. Çok tutkun. 3. Aşın derecede sevgi duyan.
HAYRAT: (Ar.) Er. 1. Sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler, iyilikler. 2. Sevap için kurulan müessese.
HAYREDDİN: (Ar.) Er. Dinin hayırlı eylediği mübarek kıldığı insan. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
HAYRET: (Ar.) Ka. Şaşma, şaşırma, şaşakalmış, ne yapacağını bilmeme.
HAYRI: (Ar.) Er. Hayırla, iyilikle ilgili, uğur ve kutluluğa ait.
HAYRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hayri).
HAYRULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın hayırlı ettiği erkek.
HAYRUNNİSA: (Ar.) Ka. Kadınların hayırlısı.
HAYSİYET: (Ar.) Er. Şeref, onur, itibar, değer. .:
HAYYAM: (Ar.) Er. 1. Çadırcı. 2. İran'ın meşhur şairlerinden Ömer Hayyam,
HAZAL: (Ar.) Ka. Kuruyup dökülen ağaç yapraklan.
HAZAN: (Fars.) Ka. Sonbahar, güz.
HAZAR: (Ar.) 1. Sabit meskeni olanlann oturduklan memleket. 2. Banş ve güven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.
HAZEN: (Ar.) Ka. Üzüntü. Ga keder.
HAZER: (Ar.) Deniz, bahr, büyük su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HAZIM: (Ar.) Er. Hazmeden, hazimli, ihtiyatlı, akıllı, İşinde gözü açık, sağlam olan.
HÂZİM: (Ar.) Er. Zafer kazanan, galip, hazimete uğratan.
HÂZİME: (Ar.) Ka. Sindirici kuvvet, (bkz. Hazim).
HAZİN: (Ar.) Er. 1. Hüzünlü, üzüntülü, acıklı. 2. Üzüntü veren, gamlandıran, kederlendiren.
HAZİNE: (Ar.) Ka. 1. Devlet malının parasının saklandığı yer. 2. Gömülü ya da saklıyken bulunan değerli şeyler.
HAZİZ: (Ar.) Er. 1. Mesud, mutlu. 2. Hisse ve nasibi olan.
HAZİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Haziz).
HAZLAN: (Ar.) Er. 1. Terketmek. 2. Allah ilminde, Allah'ın insanı lütuf ve nusretinden mahrum etmesi. İsim olarak kullanılmaması daha uygundur.
HAZRÂ: (Ar.) Ka. 1. Yeşil, sebze, hadra. 2. Gökyüzü. 3. Türk musikisinde mürekkep bir makam.
HAZREC: (Ar.) Er. 1. Bir Arap kabilesinin ismi. 2. Hz. Peygamberi Mekkeli muhacirlerle, Medine'de kabul eden ve ilk İslam devletinin temelini teşkil'eden ensârın en önemli kolu.
HEBİB: (Ar.) Er. Rüzgar.
HECİL: (Ar.) Ka. İki dağın arasındaki kısım, vadi, dere.
HEDEF: (Ar.) Er. 1. Nişan, nişan alınacak yer alanı. 2. Meram, maksat, gaye, amaç.
HEDİYE: (Ar.) Ka. 1. Hediye, armağan. 2. Karşılıksız verilen şey. Hediyetullah: Allah'ın hediyesi.
HEKİM: (Ar.) Er. 1. İnsan hastalıklarının teşhis ve tedavisi ile uğraşan kimse, doktor. 2. Hikmet sahibi kişi, filozof.
HENNÂ: (Ar.) Ka. Kına ağacı, (bkz. Kına).
HEPER: (Tür.) Er. Cesur, yiğit kimse.
HEPGÜL: (Tür.) Ka. 1. Gül gibi güzel kadın. 2. Neşeli ol.
HEPŞEN: (Tür.) Ka. (bkz. Hepgül).
HEPYENER: (Tür.) Er. (bkz. Heper).
HESNA: (Ar.) Ka. 1. Güzel kadın. 2. Hanım, kadın.
HEYBÂN: (Ar.) Er. 1. Korkunç, korku veren. 2. Çok utangaç.
HEYBET: (Ar.) Er. 1. İnsanlarda korku ile birlikte saygı uyandıran görünüş. 2. Karizma, doğal etkileyiş.
HEZÂR: (Fars.). 1. Bülbül. 2. Çok, pek çok. 3. Bin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HEZÂRE: (Ar.) Ka. Afganistan'ın dağlık kesiminde oturan bir kabile.
HEZARFEN: (Fars.) Er. Çok bilen, elinden her iş gelen. Bin türlü iş beceren. Hezarfen Ahmet Çelebi: Türk bilgini. Yapay kanatlarla ilk defa uçma deneyimini başaran adam. A T >
HIDIR: (Ar.) Er. (bkz. Hızır). HIFZI: (Ar.) Er. 1. Saklama, koruma ile ilgili. 2. Ezberleme, akılda tutma.
HIFZURRAHMAN: (Ar.) Er. Merhamet eden, acıyan. Allah'ın koruyuculuğu. Allah'ın uhdesinde. HIFZİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hıfzı).
HIFZULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın koruması, saklaması.
HINCAL: (Tür.) Er. Öç al.
HIYRE: (Fars.) Ka. Kamaşık, donuk, fersiz göz.
HIZIR: (Ar.) Er. 1. Yeşil. Yeşillik. 2. Kehf suresinde 5981. ayetlerde bahsi geçen ve Hz. Musa'nın onunla buluşarak imtihan olunduğu şahsın müfessirlerin ekseriyetinin üzerinde ittifakla durdukları ismi. Hızır hakkında çok çeşitli rivayetler vardır.
HIZIRHAN: (Ar.) Er. Seyyid. Seyyidi sülalesinin kurucusu, Malik Süleyman'ın oğlu.
HIZIR BEY: (Ar.) Er. İstanbul'un fethinden sonra oranın ilk kadısı olan Türk alimi ve şairi. HIZLAN: (Tür.) Er. Hız kazan, hızını artır.
HiBE: (Ar.) Ka. Bağışlama, bağış.
HlBETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın bağışlaması, bağışı.
HİCAB: (Ar.) Er. 1. Utanma, sıkılma. 2. Perde, ikişeyi birbirinden ayırmaya yarayan perde.
HİCABİ: (Ar.) Er. (bkz. Hicab).
HiCRAN: (Ar.) Ka. 1. Ayrılık. 2. Unutulmaz acı, keder.
HİCRET: (Ar.) Ka. 1. Bir memleketten, başka bir memlekete göç ediş. 2. Rasulullah'ın Mekke'den Medine'ye göç etmesi, takvim başlangıcı olan Miladi 622 yılında vuku bulmuştur.
HİÇSÖNMEZ: (Tür.) Er. (bkz. Sönmez).
HlÇYILMAZ: (Tür.) Er. (bkz. Yılmaz).
HİDAYET: (Ar.). Hak yoluna doğru yola girme. 2. Müslüman olmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HİDAYEDDİN: (Ar.) Er. Dinin gösterdiği doğru yol.
HİDİV: (Ar.) Er. İmtiyazlı, Mısır valisi veya bu valinin unvanı.
HİKEM: (Ar.) Er. Hikmetler.
HlKMEDDİN: (Ar.) Er. Dinin hikmeti. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HİKMET: (Ar.). 1. Hakimlik, feylesofluk. 2. Sebeb, gizli, Allah'ın hikmeti. 3. Felsefe. 4. Ahlaki söz, öğüt verici, kısa öz, öğretici söz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HİKMETULLAH: (Ar.) Er. 1. Ancak Allah'ın bileceği iş. 2. Allah'ın hikmeti.
HİLÂ: (Ar.) Er. Hükümdarın taltif etmek istediği kimseye verdiği kıymetli elbise. Hil'at.
HİLÂL: (Ar.) Ka. 1. Hilal, yeni ay şeklinde olan ay, ayça, gençay. 2. Bir yazı sitili. 3. Hilaliyye: Kadiri tarikatı şubelerinden birinin adı.
HİLMİ: (Ar.) Er. Yumuşak huylu,
sakin tabiatlı.
HİLMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hilmi).
HİLYE: (Ar.) Ka. 1. Süs, zinet, cevher. 2. Güzel sıfaüar. 3. Güzel yüz. 4. Bir yazı sitili. 5. Hz. Muhammed'in mübarek vasıflarım ve güzelliklerini anlatan manzum ve mensur eser.
HİMAYET: (Ar.) Er. Koruma, korunma.
HİMMET: (Ar.) Er. 1. Gayret, emek, çalışma, çabalama. Yüksek irade. 2. Ermiş kimsenin tesiri. 3. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
HİMYER: (Ar.) Er. Yemen'de bir kavmin adı.
HİND: (Ar.) Ka. 1. Hindistan. 2. Sahabeden Ebû Süfyan'ın kansı.
HİRAM: (Fars.) Er. Salınma, salınarak edalı yürüme.
HİSAR: (Ar.). 1. Kuşatma, etrafını sarma. 2. Kale etrafı istihkamlı bent. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HİŞAM: (Ar.) Er. Hişam elMelik: Emevi halifesi.
HİZBER: (Ar.) Er. 1. Arslan, esed, gazanfer, şir, bahadır. 2. Cesur, yürekli adam.
HİZBULLAH: (Ar.) Er. Allah'a inananlar topluluğu.
HİZRAN: (Fars.) Ka. 1. Hezaren ağacı. 2. Harun crReşid'in annesi.
HOŞEDA: (Fars.) Ka. Hareket ve davranışı hoş, güzel. Cazibeli.
HOŞENDAM: (Fars.) Ka. Boyu boşu güzel, düzgün olan.
HOŞFİDAN: (Fars.) Ka. Güzel endamlı, boylu boslu kadın.
HOŞKADEM: (Fars.) Ka. Ayağı uğurlu.
HOŞNEVÂ: (Fars.) Ka. Güzel sesli.
HOŞNİGAR: (Fars.) Ka. Güzel, hoş sevgili.
HOŞTEN: (Fars.) Ka. Güzel vücutlu.
HUBEYB: (Ar.) Er. 1. Küçük taze buğday taneceği. Tanecik. Hubeyb b. Adiyy el-Ensarî (Öl. 625): islam'ın ilk şehitlerindendir. Uhud'un ardından tutsak edildi ve Mekke'ye köle olarak götürüldü. Uhud'ta öldürülen Haris'e mukabil, işkence edilerek vahşi bir biçimde kazığa vuruldu ve şehid oldu.
HUBTER: (Fars.) Ka. Pek güzel, en güzel.
HÜCCET: (Ar.) Er. Delil.
HUCESTE: (Fars.) Ka. Uğurlu, hayırlı, kutlu.
HUCURÂT: (Ar.) 1. Hücreler odalar. 2. Kur'anı Kerim'in 49. suresinin adı.
HUD: (Ar.) Er. Hz. Hud (a.s). Ad kavmine gönderilen peygamber. Kur'an'da ismi geçen 24 peygamberden biridir. Dalalet ve sapıklık içinde olan kavmini ıslah için çok uğraştı fakat onlar, Hud'a inanmadılar ve ani bir fırtına ile yok olarak tarihten silindiler.
HUDA: (Ar.). 1. Doğru yol gösteren, hidayet eden. 2. Allah'ın isimlerinden. 3. Kur'anı Kerim. Ek almadan isim olarak kullanılmaz. Hudanur gibi.
HUDAVENDİGAR: (Fars.) Er. 1. Sahip, hükümdar, bay. 2. Fars edebiyatında Allah manasında kullanılır.
HUDAVENDİ: (Fars.) Er. 1. Hükümdarlık. 2. Efendi, sahip, maliklik. 3. Hakim, hükümdar.
HUDA Yİ: (Fars.) Er. Allah'a mensup, Allah'ın yarattığı.
HUDEYBİYE: (Ar.) Er. 1. Mekke'den ağır yürüyüşle 17 km mesafede bir vadi. 2. İslam tarihinde Hudeybiye Musalahası olarak bilinen anlaşmanın yapıldığı yer.
HULAGU: (Fars.) Er. Moğol hükümdarı olup, İran'da Moğol hanedanının kurucusudur.
HULKÎ: (Ar.) Er. 1. Hulk, yaratılışla ilgili, doğal tabi. 2. İyi ahlaklı, iyi huylu.
HULUSİ: (Ar.) Er. 1. Halis olan, saf, iç temizliği. 2. Samimi, candan. (bkz. Halis).
HUMEYRA: (Ar.) Ka. 1. Beyaz tenli kadın. 2. Hz. Aişe'nin lakabı.
HUNALP: (Tür.) Er. Cesur, kahraman.
HUNDE: (Ar.) Ka. Sükun, sulh ve mütareke, (bkz. Hudeybiye). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HURDAZ: (Fars.) Er. Parsların kullandığı şemsi senenin 3. ayına verilen isim.
HURl: (Ar.) Ka. 1. Cennet kızı. 2. Sevgili. Daha çok lakab olarak kullanılır.
HURİSER: (a.f.i.) Ka. Cennet kızlarının başı, hurilerin başı.
HURİYE: (Ar.) Ka. Coşkunluk hallerinde hurilerle buluştuklarına inanan bir tarikat
HURREM: (Fars.) Ka. 1. Şen, sevinçli, güleryüzlü, gönülaçan, taze, hoş. 2. Bir yazı sitili. 3. Hurrem Sultan: Kanuni Sultan Süleyman'ın gözde zevcelerinden. Osmanlı siyasetinde etkin rol oynayan hanımlardan.
HURŞİD: (Fars.) Er. Güneş, aftab,
mihr, şems. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
HUSREV: (Ar.) Er. Hükümdar, padişah.
HUZUR: (Ar.) Er. Baş dinçliği, gönül rahatlığı, dirlik, erinç.
HÜCCET: (Ar.) Er. 1. Senet, vesika, delil. 2. Seçkin alimlere verilen unvan. Hüccetü'lİslam: Gazali.
HÜDAİ: (Ar.) Er. (bkz. Hüdayi).
HÜDAVENDİGAR: (Fars.) Er. 1. Amir, hükümdar. 2. Osmanlı padişahlarından I. Murad'ın unvanı,
HÜLYA: (Ar.) Ka. Kuruntu.
HÜMA: (Ar.) Er. 1. Devlet kuşu. 2. Saadet, mutluluk.
HÜMEZE: (Ar.) Birini arkasından çekiştirmek. Kur'anı Kerim'in 104. suresinin adı. İsim olarak kullanılmaz.
HÜNER: (Fars.) Ka. Bir işte gösterilen incelik ve beceriklilik, maharet, ustalık marifet.
HÜNKAR: (Fars.) Er. 1. Uğurlu. 2. 1529 yaş arasında Osmanlı Sultanlarına verilen isim.
HÜR: (Ar.) Er. Özgür, bağımsız.
HÜRAY: (a.t.i.). Ay gibi özgür, ay kadar bağımsız. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
HÜRCAN: (a.t.i.). (bkz. Hüray).
HÜRDOĞAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Hüray).
HÜREYRE: (Ar.) Er. Kedicik, kedi yavrusu. Ebû Hüreyre: Ashabı Kiram'dan en çok hadis rivayet eden sahabi. Kedi yavrularını çok sevdiği için bu ismi aldığı söylenir.
HÜRGÜL: (Tür.) Ka. Gül gibi özgür güzel.
HÜRKAL: (Tür.) Er. Esir olma.
HÜRKAN: (Tür.) Er. Özgür soydan gelen.
HÜRMET: (Ar.) Ka. Saygı.
HÜRMÜZ: (Fars.) Er. 1. Zerdüşüerin hayır tanrısı. 2. Eski İran takviminde güneş yılının ilk günü. 3. Jüpiter, müşteri, erendiz. 4. Sasani sülalesinden 5. padişahın adı.
HÜROL: (Tür.) Er. (bkz. Hürkal).
HÜRREM: (Fars.) Ka. 1. Yeşil taze. 2. Gönülaçıcı. 3. Şen şakrak, sevinçli.
HÜRRİYET: (Ar.) Ka. 1. Hürlük, serbestlik. 2. istediğini herhangi bir engelle karşılaşmadan karar dairesi içinde yapabilme hali.
HÜRSEL: (Tür.) Er. (bkz. Hürol).
HÜRSEV: (Tür.) Er. Hürriyeti seven kişi.
HÜR YAŞAR: (Tür.) Er. (bkz. Hürsev).
HÜSAM: (Ar.) Er. Keskin kılıç.
HÜSAMEDDİN: (Ar.) Er. 1. Dinin keskin kılıcı. 2. Mevlana'nın halifesi olan Hüsameddin Çelebi, Mevlana'nın Mesnevi'yi dikte ettirdiği kişidir. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
HÜSEYİN: (Ar.) Er. 1. Küçük sevgili. 2. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in torunu, Hz. Ali'nin küçükoğlu.
KÜSMEN: (Tür.) Er. Hüseyin'den bozma olarak yapılan isim. f
HÜSNİ: (Ar.) Er. Güzelliğe ait, güzellikle ilgili.
HÜSNİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Hüsni). HÜSNÜ: (Ar.) Ka. Çok güzel.
HÜSNÜGÜL: (a.f.i.) Ka. Gülün güzelliği. .,„',
HÜSNÜGÜZEL: (Tür.) Ka. San çiçekli, güzel yapraklı süsbitkisi.
HÜSNÜHAL: (Ar.) Ka. Davranış güzelliği.
HÜSREV: (Fars.) Er. 1. Padişah, hükümdar, sultan. 2. Hüsrcv şirin masalının erkek kahramanı. Hüsrev: Eserlerini daha çok Farsça yazmış bir Türk şairi ve edibi olup 1253-1325 yıllan arasında Hindistan'da yaşamıştır.
HÜTEYN: (Ar.) Er. Hicaz ve Mısır'da dağınık halde yaşayan büyük bir göçebe kabile.
HUVARE: (Ar.) Ka. Berberi kabilesinin en önemlilerinden birinin adı.
HÜVEYDÂ: (Fars) Ka. Açık, apaçık, belli, besbelli, zahir.
HÜZEY: (Ar.) Er. Kuzey Arabistan'da büyük bir Arap kabilesi.
HÜZZAM: (Fars.) Ka. Türk müziğinin en eski birleşik makamlarından.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
I ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

İDİK: (Tür.) Er. Kutsal, mübarek.
IDIKUT: (Tür.) Er. 1. Eski Türklerde bir san. 2. Devlet yönetme gücü.
IKNAT: (Ar.) Ka. 1. Allah'a dua etme, yalvarma. 2. inkisar etme. 3. Namazda kıyamı uzatma ve hacca devam etme.
İLDİR: (Tür.) Er. 1. Parıltı, parlayış. 2. Alacakaranlık.
ILDIZ: (Tür.). 1. Yıldız. 2. Gündönümünden 10 gün önceki zaman. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ILGAR: (Tür.) Er. 1. Çok çabuk, hızlı. 2. Hücum, akın. 3. Verilen söz. 4. Havanın parlak, açık olması. 5. Öfke.
İLGAZ: (Tür.). 1. Atın dört nalla koşması. 2. Hücum, akın. 3. Çankırı ilinin ilçe merkezi. 4. Batı Karadeniz bölgesinin en yüksek dağ kitlesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ILGAZER: (Tür.) Er. (bkz. Ilgar).
İLGİ: (Tür.) Er. 1. Soy sop. 2. Sürü. 3. Çoban. 4. Hısım, akraba.
ILGIM: (Tür.) Ka. 1. Serap. (bkz. Serap). 2. Gök erimi, serap. 3. Belli belirsiz.
ILGIN: (Tür.) Ka. Kumlu topraklarda yetişen ve çit bitkisi olarak kullanılan ağaççık. ,
ILICAN: (Tür.) Er. Ilıkça, biraz ılık.
IRAK: (Tür.) Ka. (bkz. Uzak).
IRAZ: (Tür.) Ka. (bkz. Irak).
IRIZ: (Tür.) Er. Cesur, yiğit
IRMAK: (Tür.) Ka. Çoğunlukla denize dökülen, genişliği ve taşıdığı su niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir.
IŞIK: (Tür.) Ka. 1. Bazı cisimler tarafından tabii halde ve akkor haline gelinceye kadar ısıtıldığında yayılan, cisimleri görmemizi sağlayan ışıma, aydınlık, ziya, nur (bkz. Ziya, nur). 2. Aydınlatma cihazı, mum, lamba, ampul, fener. 3. Işık tutma, bir konuda aydınlatıcı bilgi vermek.
IŞIKALP: (Tür.) Er. (bkz. Işık).
IŞIKAY: (Tür.). (bkz. Işık). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
IŞIKER: (Tür.) Er. (bkz. Işık). IŞIKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Işık).
IŞIL: (Tür.) Ka. Çok aydınlık, parlak ışık.
IŞILAR: (Tür.) Ka. 1. Parlayan, ışıldayan. 2. Neşeli, canlı, şen.
IŞIMAN: (Tür.) Er. Parlak, aydınlık yüzlü kimse.
IŞIN: (Tür.) Ka. Bir ışık kaynağından çıkarak her yöne yayılıp giden ışık demeti.
IŞINBAY: (Tür.) Er. (bkz. Işın).
IŞINBİKE: (Tür.) Ka. (bkz. Işın).
IŞINER: (bkz. Işın).
IŞINSU: (Tür.) Er. (bkz. Işın).
IŞKIN: (Tür.) Ka. Bitki sürgünü, asma filizi.
ITIR: (Ar.) Ka. 1. Güzel, hoş koku. 2. Sardunyagillerden, yapraklan güzel kokan bitki, turnagagası.
ITRİ: (Ar.) Er. Itrî (Buharizâde Mustafa Efendi). Türk besteci, hattat ve şair.


İ ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

İBADULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın kullan, insanlar, (bkz. Abdullah). 2. Çok, pek çok.
İBER: (Ar.). İbretler, alınan kötü dersler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBHAC: (Ar.). Sevindirme, sevindirilme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBİŞ: (Tür.) Er. 1. Ortaoyunu ve kukla tiplerinde gülünç şahıs. 2. Avanak, sersem. Daha çok takma isim olarak kullanılır.
İBN: (Ar.) Er. Erkek çocuk demektir. Araplarda birçok şahıs babalarının isimleriyle anılmıştır. İbn Abbâs (Abdullah): Rasulullah 'm amcası Abbas'ın oğlu. Sahabedendir.
İBRA: (Ar.). Beri kılma, beraat etme, temize çıkarılma, aklanma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBRAHİM: (Ar.) Er. 1. İnananların babası. 2. Hakların babası. 3. Kur'an'da ismi geçen İbrahim peygamber.
İBRET: (Ar.) Ka. 1. Bir olaydan, kötü bir durumdan ders alma. 2. İbret alınacak olay, iş, acaip, tuhaf.
İBRİN: (Ar.) Ka. Yüzü parlak, güzel olan sevgili.
İBRİNŞAK: (Ar.) Ka. Ağaçta, çiçek açma, ağacın çiçeğinin tomurcuğunu yanp çıkması.
İBRİZ: (Ar.). Halis, saf altın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İBSAN: (Ar.) Er. İnsanın yüzü veya huyu güzel olma.
İBŞAR: (Ar.) Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İCAZET: (Ar.) Ka. 1. İzin, ruhsat. 2. Diploma.
İÇAB: (Ar.) Er. 1. Lazım gelme, gerçek. 2. Bir sözleşme için ilk söylenen söz. 3. Olumlama, olumlu hale gelme.
İCABET: (Ar.) Ka. 1. Kabul etme, kabul edilme. 2. Razı olma, uyma.
İCÂBI: (Ar.) Er. (bkz. İcab).
İÇİ: (Fars.) Er. 1. Hükümdar veziri vekili. 2. Atmaca.
İCLÂL: (Ar.) Ka. 1. Büyültme, saygı gösterme, ikram. 2. Büyüklük, kudret ve kuvvet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İCMA: (Ar.) Ka. Dağınık şeyleri toplama, biraraya getirme.
İCMAL: (Ar.). 1. Özetleme. 2. Özet. 3. Cem, toplama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İÇKİN: (Tür.). Varlığın içinde bulunduğu varlığın yapısına karışmış olan. 2. Yalnızca bilinçte olan. 3. Deney içinde kalan, deneyi aşmayan. 4. Dünya içinde dünyada olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İÇÖZ: (Tür.) Er. İçli, özlü değerli.
İÇTEN: (Tür.). Yürekten, candan, samimi. En önemli, can alıcı noktasından. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İDÎCANAN: (Ar.) Ka. Sevgilinin bayramı.
İDİKUT: (Tür.) Er. 1. Kutlu, saadetli. 2. Yüksek rütbeli. 3. Eski Türklerde bir hükümdar unvanı.
İDİL: (Yun.i.) Ka. 1. Kır hayatını konu edinen yazı veya şiir, aşk hakkında. 2. Küçük ve şairane resim. 3. İçten ve saf aşk.
İDLÂL: (Ar.) Ka. Naz etme, nazlanma, aşın derecede nazlanma.
İDRİS: (Ar.) Er. 1. Meyvesi hoş kokulu, kerestesi güzel bir kiraz türü. 2. İlim ve fende ileri seviyede olan anlamında. 3. Kur'anı Kerim'de ismi geçen İdris peygamber. 4. İlk kez giysi dikip giydiği için terzilerin, ilk kez kalem kullandığı için yazarların piri sayılmaktadır.
İFAKAT: (Ar.) Ka. 1. Hastalıktan kurtulma, iyileşme. 2. Ayılma.
İFAZA: (Ar.). 1. Feyizlendirme, feyz ve nur verme. 2. Kabı taşıncaya kadar doldurma. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
İFDAL: (Ar.). 1. Lütuf ve bağış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İFFET: (Ar.) Ka. 1. Ariflik, temizlik. 2. Namus.
İFHAR: (Ar.) Er. Onurlandırma, üstün etme.
İFTİHAR: (Ar.). 1. Şeref, şan. 2. Övünme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İĞDEMİR: (Tür.) Er. Marangozlukta ağaç delmek için kullanılan çelik araç.
İHLAS: (Ar.) Er. 1. Halis, temiz doğru sevgi. 2. Gönülden gelen dostluk, samimiyet, doğruluk, bağlılık. 3. Kur'anı Kerim'in 112. suresinin adı.
İHMİRÂR: (Ar.) Ka. Kızarma, kızıllık.
İHSAN: (Ar.) Er. 1. İyilik etme. 2. Bağış bağışlama. 3. Verilen bağışlanan şey. 4. Lütuf, iyilik. . ,.»*
İHTİMAM: (Ar.) Er. Dikkatle çalışma, önemle inceleme.
İHTİRAM: (Ar.) Er. Saygı, hürmet
İHTİŞAM: (Ar.). Büyüklük, göz alıcılık, gösterişlilik, görkem. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İHVAN: (Ar.). 1. Sadık, samimi candan dostlar. 2. Aynı tarikata mensup insanlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İHYA: (Ar.). 1. Diriltme, diriltilme, canlandırma. 2. Taze can verircesine iyilik lütfetme. 3. Yeniden kuvvetlendirme. 4. Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. 5. Allah'ın sıfatlarından. İsim olarak kullanılmaz.
İKAN: (Ar.). Sağlam biliş, bilme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKBÂL: (Ar.). 1. Birine doğru dönme. 2. Bahttalih. 3. İşlerin yolunda gitmesi, bahtlı, saadetli, mutlu olması. 4. Arzu, istek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKBÂR: (Ar.). Büyük, ulu görme, görülme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKDAM: (Ar.). 1. İlerleme. 2. İlerlemeye çalışma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKLİL: (Ar.) Ka. Taç esfer.
İKLİM: (Yun.). Bir ülke ya da bölgenin ortalama hava durumunu belirleyen meteorolojik olayların tümü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKRAM: (Ar.). 1. Hürmet, saygı gösterme. 2. Ağırlama. 3. Bir şeyi hediye, armağan olarak verme. 4. Hesap dışı yapılan inceleme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKRAMULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın ikramı, nimeti, bağışı.
İKSİR: (Ar.). 1. Ortaçağ kimyacılarının olağanüstü etkili güçte varsaydıkları cisim. 2. Etkili, yarar şurup. 3. En etkili neden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İKTİDAULLAH: (Ar.) Er. Allah'a tabi olma, uyma.
İLBAŞI: (Tür.) Er. Selçuklular'da köy yöneticisi.
İLBEY: (Tür.) Er. Bir müddet "vali" karşılığında resmen kullanılan uydurma kelime.
İLBEYİ: (Tür.) Er. Eski Türklerde ve Osmanlılarda bazı oymak beyleri ve ileri gelenler için kullanılan unvan.
İLBİLGE: (Tür.) Er. Bir ülkenin tanınmış saygın, bilgin kişisi.
İLCAN: (Tür.) Er. Ülkenin canı, sevdiği kişisi.
İLDEMİR: (Tür.) Er. Ülkenin en sağlam, güçlü, kuvvetli kişisi,
İLDENİZ: (Tür.). 1. Ülkenin denizi. İldeniz Şemseddin: Azerbaycan Atabeyleri diye de anılan İldcnizler Sülalesinin kurucusu. Kapçaklardandır. (Öl. 1175). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLENÇ: (Tür.) Er. İlenmek amacıyla söylenen söz, ilenme.
İLEY: (Fars.). 1. Huzur. 2. Yan, yön, karşı taraf. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLGAR: (Tür.) Er. 1. Eski Türklerde at koşularına ve tören olarak yapılan koşulara verilen ad. 2. Atın dört nala koşması.
İLGARİ: (Tür.). 1. Artuklulann Mardin ve Silvan kolundan iki Atabeyin adı. 2. Komutan, önder.
İLGİ: (Tür.). 1. İki nesne arasındaki bağ, alaka. 2. Kimyada bir cismin başka bir cisimle birleşmeye olan meyli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLGÜ: (Tür.). Engel, mania. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLGÜL: (Tür.) Ka. 1. Ülkenin gülü. 2. Çok güzel kadın.
İLGÜN: (Fars.) Ka. Halk, ahali.
İLHAM: (Ar.). 1. Allah tarafından insanın gönlüne doldurulan şey. 2. Peygamberin gönlüne gelen ilahi düşünceler. 3. Günlük, olağan şey. 4. İçegönüle doğma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLHAMİ: (Ar.) Er. (bkz. İlham).
İLHAN: (Fars.) Er. Moğol hükümdarlarına verilen unvan.
İLİG: (Tür.) Er. Hükümdar ve hükümdar ailesi mensupları.
İLİGHAN: (Tür.) Er. Karahanlı hükümdar.
İLKAN: (Tür.) Er. 1. İlk kan. 2. İran'da İlhanlılar'dan sonra bir devlet kuran Türk hükümdarı.
İLKAY: (Tür.). Yeni ay, ayın ilk hali. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKBAHAR: (Tür.) Ka. Yılın ilk mevsimi, bahar.
İLKBAL: (Tür.) Ka. İlk doğan kız çocuklarına verilen ad.
İLKCAN: (Tür.) Er. İlk doğan erkek çocuklarına verilen ad.
İLKE: (Tür.) 1. Kendisinden türetilen ilk madde. 2. Temel düşünce, temel kanı, umde, prensip. 3. Temel bilgi. 4. Öncül. 5. Davranış kuralı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKEHAN: (Tür.) Er. Yeni ilkeler, kanunlar koyan hükümdar, yönetici.
İLKER: (Tür.) Er. İlk doğan çocuk. İLKİM: (Tür.). İlk doğan çocuklara verilen ad. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKİN: (Tür.) Önce, öncelikle, uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKNAZ: (Tür.) Ka. İlk doğan kız çocuklarına verilen isim.
İLKNUR: (Tür.) Ka. İlk ay, ayın ilk hali.
İLKSEL: (Tür.) Uzun süre çocuğu olmayanların daha sonra ikiz ve üçüz çocukları olduğunda verilen isim. Erkek ve kadın adı olarak kulanılır.
İLKSEN: (Tür.) (bkz. İlknaz). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLKSER: (Tür.) Er. İlk baş, ilk önce, birinci.
İLKSEV: (Tür.) Ka. (bkz. İlknaz). İLKSEN: (Tür.) Ka. (bkz. îlksen).
İLKUT: (Tür.) Er. Kutlu, mutlu, uğurlu ülke.
İLKUTAY: (Tür.) Er. Kutsal ülke.
İLKYAZ: (Ar.) Ka. İlkbahar, yaz başlarında doğanlara verilen ad.
İLLİYYUN: (Ar.). Gökyüzünün ve cennetin en yüksek tabakası. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLMA: (Ar.). 1. Parlatma. 2. Belirleme, işaret etme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLMEN: (Tür.) Er. Bir ülke halkından olan kimse, yurttaş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLMİ: (Ar.) Er. İlimle, bilgi ile ilgili.
İLMİYE: (Ar.) Ka. İlme ait, ilme mensup.
İLSAK: (Ar.) Birleştirme, kavuşturma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLSAVUN: (Tür.) Er. Ülkeni düşmanlardan koru.
İLSEV: (Tür.) Ülkeni sev, ülkesini seven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLSEVEN: (Tür.) (bkz. tisev).
İLSU: (Tür.) Ülkenin suyu, bereketi, bolluğu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLŞEN: (Tür.) Ka. Muüu, şen ülke.
İLTAN: (Tür.) Er. Ülkeni tanı, ülkesini tanıyan seven.
İLTAY: (Tür.) Er. (bkz. İltan). '
İLTEBER: (Tür.) Er. Eski Türklerde vali, kumandan anlamlarında ünvan
İLTEKİN: (Tür.) Er. Tek ve eşsiz ülke.
1LTEMİR: (Tür.) Er. (bkz. İltekin).
1LTEMİZ: (Tür.) Er. (bkz. İltekin).
İLTEMÜR: (Tür.) Er. (bkz. İltekin). ,<. .•!,<;.«;/; .«.BUJİ?, &„ •ni&ıî 1LTER: (Tür.) Er. Yurdunu seven, koruyan, gözeten.
İLTİCAULLAH: (Ar.) Er. Allah'a sığınma, iltica etme. 1LTİFAF: (Ar.) Ka. 1. Sarınma, bürünme, örtünme. 2. Çiçeklerin burum burum katmerleşmesi. İLTİFAT: (Ar.) 1. Yüzünü çevirip bakma. 2. Dikkat. 3. Hatır sorma, gönül alma. 4. Sözünü başka bir kişiye çevirme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İLTİKA: (Ar.) Ka. Rast gelme, kavuşma, karşılaşma, buluşma.
İLTİKAULLAH: (Ar.) Allah'a kavuşma, hidayete erme. İLYAS: (İbr.) Er. Yağmurlara hükmeden İsrail peygamberi. Kur'anı Kerim'de 3 yerde adı geçen peygam
berin ismidir. Hızır (a.s.) olduğunu söyleyenler vardır.
İMAD: (Ar.) Er. Direk, kolon.
İMADEDDİN: (Ar.). 1. Dinin direği. Daha çok unvan olarak kullanılır. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
İMAM: (Ar.) Er. 1. Namazda kendisine uyulan kimse. 2. Önde bulunan, önayak olan kimse. 3. Halife. Devlet başkanı. 4. Mezhep kuran yüksek dereceli alim. 5. Hz. Ali neslinden gelen. 6. tmamı Âzam: Hanefıyye mezhebinin kurucusu.
İMÂR: (Ar.) Er. Şenlendirme, bayındırma.
İMAREDDİN: (Ar.) Er. Dini alanda yenilik yapan, dinin yönlendirdiği kimse. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
İMDÂD: (Ar.) Er. 1. Yardım eden. 2. Yardıma gönderilen kuvvet. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
İMER: (Tür.) Çok zengin, varlıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İMGE: (Tür.) Hayal karşılığı olarak kullanılan ve Fransızca İmaj kelimesine benzetilerek uydurulan kelime.
İMRÂN: (Ar.) Er. 1. Evine bağlı kalan. 2. Hz. Meryem'in babası, Âli İmran: İmran ailesi. Musa, HarunMeryem ve İsa. Kur'anı Kerim'in 3. suresi.
İMREN: (Tür.) Görülen bir şeyi veya herhangi bir isteği elde etmek istemi, gıbta. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İMRUZ: (Fars.) Bugün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNAK: (Ar.) Er. Gerçek dost, arkadaş, sırdaş.
1NAKA: (Ar.) Ka. Aşın güzelliği ve çekiciliği ile hayat verme, verilme. ÎNALKUT: (Tür.) Er. inanılan doğru, uğurlu ve kutlu kimse.
İNALTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. İnalkut).
İNAMULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın nimeti, iyiliği.
İNAN: (Ar.) Er. 1. Dizgin. 2. idare etme, yürütme. 3. (Tür.) Bir kimse ya da şeyin doğruluğunu büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman.
İNANÇ: (Tür.) Er. 1. Bir fikre olan bağlılık, kesin kabul. 2. iman. 3. Kesin kabulle bağlanılan şey. 4. inanılır şey. 5. Doğru, emin.
İNANÖZ: (Tür.) Er. Özünde inanç olan, iman eden.
İNARE: (Ar.). Nurlandırma, aydınlatma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNAYET: (Ar.) Ka. 1. Dikkat. 2. Gayret, özenme. 3. Lütuf, ihsan, iyillik.
İNAYETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın lütfü. Allah'ın ihsanı. İnayetullah Kenbu: Şah Cihan dönemini anlatan, Şahcihanname isimli yapıtın sahibi. Hintli tarihçi, yazar.
İNCİ: (Tür.) Ka. 1. İstiridye cinsinden deniz hayvanlarının içinde çıkan parlak, yuvarlak ve ziynet eşyası olarak kullanılan kıymetli taş. 2. Küçük, temiz ve sevimli. 3. Kıymetli.
İNCİFEM: (t.a.i.) Ka. İnci gibi güzel ağızlı.
İNCİFER: (t.f.i.) Ka. İnci gibi parlak güzel.
İNCİLÂ: (Ar.) Ka. 1. Parlama, cilalama. 2. Görünme, belli olma. 3. Parlaklık, ışık.
İNCİLAY: (Tür.) Ka. Ay'ın en ince olan zamanı. İnci ve ay kelimelerinden birleşik isim.
İNCİSER: (t.f.i.) Ka. Baş inci, en güzel inci.
İNDİRA: (Ar.) 1. Girişim. 2. Öne geçme. 3. Bulut altından sıyrılma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNFAKULLAH: (Ar.). Allah'ın yardımı, nafakası, infakı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNKİYADULLAH: (Ar.) Er. Allah'a boyun eğme, teslim olma, kendini teslim etme.
İNŞAT: (Ar.) Er. Neşelendirme, (bkz. Neşet).
İNŞAULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın yapması, meydana getirmesi.
İNŞİLÂL: (Ar.) 1. Şelale oluşturma. 2. Şiddetle dökülme, atılarak akma.Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNŞİRAH: (Ar.) Er. 1. Açılma. 2. Açıklık, ferahlık. Kur'anı Kerim'de bir süre adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İNŞİRAK: (Ar.) 1. Çatlayıp yarılma, yank olma. 2. Parlama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İPAR: (Tür.) Ka. 1. Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çeşit dikenli otun sanmtrak çiçekleri, kurusa bile uzun süre kokusu gitmez.
2. Güzel koku, misk, anber.
İPEK: (Tür.) Ka. İpekböceği denilen ve dut yaprağı ile beslenen kurdun ördüğü koza çözülerek elde edilen, kumaş dokumada kullanılan parlak ve ince tel.
İRADE: (Ar.) Er. 1. İstem. 2. Emir.
3. (bkz. İstem). '™*'
İRCA: (Ar.) 1. Geri çevirme, geri döndürme. 2. (Kim.) indirgeme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İREM: (Ar.) 1. Cennet bahçesi. 2. Ok veya kurşun atılan nişan tahtası. 3. Cenk denilen musiki aleti ve bunu icad edenin adı. 4. Ad kavmi zamanında, Şeddad tarafından cennete benzetilme amacıyla yapılan bahçe olup, Şam'da veya Yemen'de bulunduğu söylenir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İREN: (Ar.) 1. Özgür, hür. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRFAN: (Ar.) 1. Bilme, anlama. 2. Gerçeği sezme, kavrama gücü. 3. Dini gerçek ve sırlan biliş. 4. Kültür. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRFAT: (Ar.) Er. Yardım etme, bir şey verme.
İRGÜN: (Tür.) Sabahın erken saatleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRMAN: (Fars.) 1. Çağrısız gelen kimse. 2. Dalkavuk. 3. Eğreti. 4. Arzu, istek. 5. Pişmanlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRMEGÂN: (Fars.) Ka. 1. Uğurluluk, saadet, ikbal. 2. Terbiye eden.
İRSAD: (Ar.) Ka. 1. Hazırlama. 2. Hazır olma. *
İRSALULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın göndermesi, yollaması, Allah'tan gelen.
İRSEN: (Ar.) Miras olarak, anadan babadan geçerek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRŞAD: (Ar.) 1. Doğru yolu gösterme uyarma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRŞADULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın irşadı.
İRTEK: (Tür.) Er. 1. Şafak vaktinde doğan. 2. Masal, efsane.
İRTİZA: (Ar.) Er. Razı olma, uygun bulma, beğenme, seçme.
İRVA: (Ar.) Ka. Suya kandırma.
İRZA: (Ar.) Gönlünü etme, hoşnut etme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İRZİZ: (Ar.) Ka. 1. Titreme. 2. Dolu tanesi. 3. Dik ses.
İSA: (Ar.) Er. Dört büyük peygamberden biri. Dört büyük kitaptan İncil'in kendisine gönderildiği, Fir"avunlarla verdiği muhteşem mücadeleyle bilinen büyük peygamber. Kur'an'da 25 yerde ismi geçmektedir.
İSABET: (Ar.) 1. Düşme, (isabet). 2. Düşme, çıkma. 3. Değme, tutma. 4. Yerindelik, yazılmazlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSAD: (Ar.) Er. 1. Yüceltme, yükseltme. 2. Kutlu kalma.
İSADE: (Ar.) Ka. (bkz. İsad).
İSAF: (Ar.) Er. Bir isteği, dileği yerine getirme.
İSÂR: (Ar.) Er. 1. İkram, bahşiş. 2. Cömertlikle verme. 3. Dökme, saçma, serpme. 4. Kendi muhtaç olduğu halde bahşiş verme.
İSARE: (Ar.) Ka. (bkz. İşar).
İSASE: (Ar.) Ka. 1. Göz ucuyla bakma. 2. Camiyct. 3. Zenginlik, servet.
İSFENDİYAR: (Fars.) Er. İran mitolojisinde adı geçen hükümdarın adı.
İSFİD: (Fars.) 1. Ak, beyaz renkli. 2. (bkz. Esfid). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSHAK: (İbr.) Er. 1. İbranice "Gülme" anlamına geldiği söylenir. 2. Hz. İbrahim'in 2 oğlundan biri olan ve Ya'kub (a.s.)'un babası. Peygamberdir. Kur'an'da 17 yerde ismi geçen peygamberlerdendir.
İSKENDER: Er. M.Ö. 356323 yıllan arasında yaşayan ve 20 yaşında hükümdar olan Makedonya kralı, Aristo'dan ders almıştır. Yunanistan, İran, Anadolu, Suriye, Mısır, Hindistan'ı istila eden hükümdara, Büyük İskender lakabı takılmıştır. 33 yaşında ölmüştür.
İSLÂM: (Ar.) Er. 1. Muhammed^.a.s)'e nazil olan ve kendisi tarafından insanlığa tebliğ edilen din, Allah'ın en son dini. 2. Allah'a teslim olma, onun emirlerine uyup, yasaklarından kaçınma. 3. İyi geçinme, barış içinde olma.
İSMÂH: (Ar.) Er. 1. Semahatli, cömert kılma. 2. Mülayim ve itaatli.
İSMAİL: (Ar.) Er. Hz. İbrahim' (a.s.)'in oğlu. İbrahim (a.s.) O'nu Allah'a kurban olarak adamış ve sözünde durmak için harekete geçmiştir.
Fakat Allah (c.c.) O'nu son anda Cebrail aracılığıyla durdurmuş ve bu imtihanı kazandığını bildirmiştir. İsmail (a.s.) Kur'an'da ismi geçen peygamberlerdendir ve babasıyla beraber Ka'be'yi inşa etmişlerdir.
İSMET: (Ar.) 1. Masumluk, günahsızlık, temizlik. 2. Haramdan namusa dokunan hallerden çekinme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Peygamberin sıfatlanndandır.
İSMİHAN: (Ar.) Hükümdar isimleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSMİNAZ: (a.f.i.) Ka. 1. Naz isminde. 2. Çok nazlı olan.
İSMİNUR: (Ar.) Ka. Nur ismini alan.
İSMİRAR: (Ar.). Esmerleşme, kara olma, kararma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.
İSNÂ: (Ar.) 1. Övme, şükretme. 2. Değerini yükseltme. 3. Bir yerde uzun zaman kalma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSRA: (Ar.) Ka. 1. Yürütme, geceleyin yürütme gönderme. 2. Hz. Peygamberin miraç gecesi. 3. Kur'anı Kcrim'in 17. suresi.
İSRÂC: (Ar.) 1. Yakma, yandırma. 2. Aydınlatma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSRAFİL: (Ar.) Er. Dört büyük melekten sura üfürme görevi verilen melek.
İSRAİL: (İbr.) Ya'kub peygamberin lakabı. Sonradan onun soyundan gelenler İsrailoğullan diye anılmışlardır. İsrailoğullan, Kur'an'da çok sık kullanılan bir isimdir.
ÎSTÂRE: (Fars.) Ka. Yıldız, necm, sitare.
İSTEM: (Ar.) 1. Zulüm ve sitem. 2. İsim olarak kullanılması uygun değildir.
İSTEMİHAN: (Tür.) Göktürk devletinin kurucusu Bumin kağanın kardeşi olan Türk hakanı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSTİHSAN: (Ar.) Güzel bulma, beğenme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İSTİKBAL: (Ar.) 1. Gelecek zaman. 2. Geleni karşılama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İŞCAN: (Tür.) Er. Çalışmayı seven, çalışkan.
İŞVE: (Ar.) Ka. Güzellerin gönül alıcı, gönül aldatıcı, nazlı davranışı.
İTKAN: (Ar.) Er. 1. Sağlamlaştırma. 2. İnanma.
İVAR: (Fars.) Ka. Düzülmüş, koşulmuş, hazırlanmış.
İYEM: (Tür.) Güzellik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İYİSAN: (Tür.) İyi adla anılan, iyi tanınan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZAN: (Ar.) 1. Anlayış, kavrayış, akıl. 2. Terbiye, edcb. 3. Boyun eğme, göz dinleme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZANULLAH: (Ar.) Er. Allah'a boyun eğme, Allah'ın terbiyesi.
1İZEM: (Ar.) Büyüklük, ululuk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZGİ: (Tür.) (bkz. İzgü).
İZGÜ: (Tür.) İyi güzel, akıllı, adaletli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. İzgü). İZGÜN: (Tür.) Er. (bkz. İzgü).
İZHAN: (Tür.) Er. İyiliğin, güzelliğin hakimi, yönetici.
İZHANIM: (Tür.) Ka. (bkz. İzhan).
İZHAR: (Ar.) Er. Gösterme, meydana çıkarma.
İZRA: (Ar.) 1. Aşın övme. 2. Altın arama. 3. Korkutma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
İZZET: (Ar.) Er. 1. Değer kıymet yücelik, ululuk. 2. Kuvvet, kudret. 3. Hürmet, saygı ikram izan.
İZZETTİN: (Ar.) Er. 1. Dünün kıymeti, kudret, ulviyeti. 2. Asıl şekli "İzzü'ddin"dir. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
İZZİ: (Ar.) Er. Sabırlı, dayanıklı kimse.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
J ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

JALE: (Fars.) Ka. Gece meydana gelen ve sabah çiçekler üzerinde görülen su damlacığı, çiğ, şebnem (bkz. Şebnem).
JENGAR: (Tür.) Ka. 1. Bakır pası. 2. Göktaşı. 3. Deniz yeşili renk. JERFÎ: (Fars.) Er. Derinlik. Derin deniz.
JEYN: (Fars.) Er. (bkz. Jiyan).
JİYAN: (Fars.) Er. Coşmuş, kükremiş, kızgın.
JÜLİDE: (Fars.) Ka. 1. Karışık, karmakarışık, dağınık. 2. Derinlik.

K ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

KAAN: (Tür.) Er. 1. Çin ve Moğol imparatorlarına verilen isim. 2. Hakan, hükümdar.
KA'B: (Ar.) Er. 1. Topuk kemiği, aşık kemiği anlamında. 2. (Mecazen): Şeref, şan, onur anlamında kullanılır. 3. Ka'b b. Züheyr (Vll.yy.): Sahabedendir. Rasulullah için okuduğu Kasidei Biirde çok meşhurdur. Birçok dillere çevirisi yapıldı.
KABİL: (Ar.) Er. 1. Olabilir, müm'kün. 2. Cins, soy, sınıf, tür, çeşit. Hz. Âdem'in büyük oğlu olup kardeşi Habil'i öldürmüş ve yeryüzünde ilk kan döken insan olmuştur.
KADEM: (Ar.). 1. Ayak. 2. Adım. 3. Yarım arşın uzunluğunda bir ölçek. 4. Uğur. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
KADEMRAN: (Fars.). 1. İlerleyen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KADER: (Ar.) Ka. 1. İman esaslarından, Allah'ın bütün yaratıklar için hüküm ve irade ettiği hallerin oluş şekli, alın yazısı, takdir. 2. Talih, baht. 3. Kötü talih. 4. Güç kuvvet.
KADI: (Ar.) Er. 1. Hüküm, karar, hakimlik. 2. Seri devlette, mahkeme reisi. İlim sahibi yetkili. Kadı /yaz: (İyaz b. Musa b. Ümran esSebtî: (10831149). Meşhur fıkıh ve hadis bilgini. İspanya'da Gırnata kadılığı yaptı. 20'yi aşkın eseri vardır.
KADİFE: (Ar.) Ka. Yüzü ince sık tüylü, parlak ve yumuşak kumaş.
KADİM: (Ar.) Er. 1. Ayak basan, ulaşan, varan. 2. Ezeli, evvelsiz. 3. Çok eski zamanlara ait eski atik. 4. Yıllanmış. Kelamı Kadim, Kur'ân! Kerim.
KADIN: (Tür.) Ka. 1.Yetişkin dişi insan. 2. Evlenmiş kadın. 3. Evli ve itibarlı kadın, hanım.
KADİR: (Ar.) Er. 1. Değer, kıymet, itibar. 2. Parlaklık. 3. Kudret sahibi kudretli, kuvvetli, güçlü. 4. Allah'ın isimlerinden. Kur'anı Kerim'de 50'ye yakın yerde geçmektedir. Başına"abd" takısı olarak "Abdülkadir" olarak kullanılır.
KADİRBİLLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'la güçlenen. Gücünü Allah'tan alan. 2. Ebu'lAhmed b. İshak. Abbasi halifesi (Öl. 1031). Halife Muktedir'in torunu.
KADİRE: (Ar.) Ka. Güçlü kuvvetli.
KADİRŞAH: (a.f.i.) Er. 1. Güçlü, kuvvetli hükümdar, padişah. 2. Kadir ve şah kelimelerinden türetilmiş birleşik isimdir.
KADREDDİN: (Ar.) Er. Dinin kudreti, gücü. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
KADRİ: (Ar.) Er. 1. Değer, itibar. 2. Onur, şeref, haysiyet, meziyet. 3. Rütbe, derece.
KADRİCAN: (a.f.i.) Er. Değerli, itibarlı, can, ruh. Kadri ve Can isimlerinden meydana gelen birleşik isim.
KADRİHAN: (a.t.i.) Er. Değerli hükümdar, yönetici.
KADRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kadri).
KÂFİ: (Ar.) Er. El veren, yeter, yetecek, yetişen, kifayet eden.
KAFİYE: (Ar.) Ka. 1. Şiirde, mısra sonunda yer alan kelimelerin ses benzerliği, ses uyuşması, uyak. 2. Eski nesrimizde zaman zaman yer alan ses benzerliği ve uygunluğuna dayanan sanat, seci.
KAĞAN: (Tür.) Er. 1. Hakan, imparator. 2. Kükremiş, öfkelenmiş, kükreyen, öfkelenen.
KAHHAR: (Ar.). 1. Ziyadesiyle kahreden, kahredici, yok edici batıncı. 2. Allah'ın isimlerinden. İsim olarak kullanılmaz. (bkz. Abdülkahhar).
KAHİR: (Ar.) 1. Allah'ın sıfatlarmdandır. Kur'anı Kerim'de iki yerde geçer. 2. Kahredici, zorlayan. 3. Yok eden. 4. Ezici kuvvet. Kahir B Ulah: Abbasi halifesi. (Ebû Mansur Muhammed elMutezid). Muktedir'in kardeşi.
KAHRAMAN: (Fars.) Er. 1. Yiğit, cesur, (bahadır). 2. Hüküm sahibi, iş buyuran. 3. Fars mitolojisinde Rustem'in yendiği kimse. (bkz. Bahadır).
KÂHTA: (Tür.) Er. Fırat nehri kollarından birinin adı, Malatya'da aynı isimle yerleşim bölgesi vardır.
KÂHYA: (Fars.) Er. 1. Efendi, emir. 2. Ev sahibi, aile reisi. 3. Çiftlik yöneticisi.
KAİD: (Ar.) Er. 1. Rehber kumandan. 2. Atlan yedekte götüren. 3. Oturan, ikamet eden.
KAİDE: (Ar.) Ka. 1. Oturan. 2. Temel, esas. 3. Başkent.
KAİM: (Ar.) Er. 1. Duran, ayakta duran. 2. Bir şeyi yapan icra eden. 3. Allah'ın emrini ifa eden.
KAİME: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Kaim). 2. Türklerde kağıt para manasına gelmektedir.
KÂİNAT: (Ar.) Er. 1. Var olanların hepsi. Yaratıklar. Yer gök. (bkz. Evren).
KALAGAY: (Tür.) Er. Al, kırmızırenk.
KALENDER: (Fars.) Er. 1. Dünyadan elini eteğini çekip başı boş dolaşan. 2. Alçak gönüllü, gurur ve kibirden uzak, üstüne başına dikkat etmeyen bulduğu ile yetinen kimse.
KALGAY: (Tür.) Er. 1. İzci kumandanı. 2. Kınm hanlığında veliahta verilen unvan.
KALKAN: (Tür.) Er. 1. (bkz. Kalgay). 2. Kahramanoğullan'nın han soyundan, ceddi de Kalhan adını taşımaktadır.
KAM: (Ar.) Er. 1. Hekim. 2. Düşünür. 3. Büyücü, sihirbaz.
KAMACI: (Tür.) Er. Top kaması yapan ya da onaran kimse.
KAMANBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kamar).
KAMAN: (Tür.) Er. Dağların doruğuna yakın olan yerler.
KAMARAN: (Ar.) Ka. Kızıl Deniz'de Yemen kıyılan yakınında bir ada.
KAMBAY: (Tür.) Er. Hekim, tabib, doktor.
KAMBER: (Ar.). 1. Sadık dost, köle. 2. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAMBİN: (Fars.) Ka. Mutlu, bahtiyar.
KÂME: (Fars.) Ka. Kâm, istek, arzu.
KAMELYA: (Ar.) Ka. 1. Çaygillerden, büyük beyaz, kırmızı veya penbe renkte çiçekler açan dayanıklı yapraklı bir bitki. 2. Yabangülü, çingülü.
KAMER: (Ar.). 1. Ay. 2. Sadık hizmetkâr. 3. Kur'anı Kerim'in 54. suresi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÂMİL: (Ar.) Er. 1. Bütün tam noksansız, eksiksiz. 2. Kemale ermiş olgun. 3. Yaşını başını almış terbiyeli, görgülü. 4. Alim, bilgin, geniş bilgili. (bkz. Kemal).
KÂMİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Kamil).
KAMRAN: (Fars.) Er. İsteğine kavuşmuş olan.
KÂMURÂN: (Fars.). 1. Kâm sürücü, süren, arzusuna isteğine kavuşmuş mutlu. 2. Arzusuna erişen, bahtiyar, mutlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÂMVER: (Fars.) Er. İsteğine kavuşmuş, mutlu.
KANBER: (Ar.) Er. 1. Hz. Ali'nin sadık, vefakâr kölesi. 2. Bir evin gediklisi.
KANDEMİR: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen.
KANİ1: (Ar.) Er. 1. Kanaat eden, yeter, bulup fazlasını istemeyen. 2. İnanmış kanmış.
KANİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kani).
KANSU: (Tür.) Ka. 1. Çin'in kuzey batısında önemli bir sınır kenti. 2. Çin'de müslümanların en çok bulunduğu eyalet.
KANTARA: (Ar.). 1. Köprü, özellikle taştan yapılmış. 2. Su yolu, bcnd, hisar anlamına da gelir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KANUN: (Ar.) Er. 1. Devletin teşri, yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide kural. 2. Herhangi bir mevzu üzerindeki kanunu taşıyan kitap.
KANUNİ: (Ar.) Er. 1. Kanuna ait kararla ilgili. 2. Osmanlıların 10. padişahı Sultan 4. Süleyman'ın lakabı, Osmanlıların yükselme devrinin son padişahı. Daha çok lakab olarak kullanılır.
KANVER: (Tür.) Er. Kanını ver, asil.
KAPAR: (Tür.) Er. Akıl, ruh. KAPKIN: (Tür.) Er. Uygun, düzenli.
KAPLAN: (Tür.) Vahşi kedigillerden, benekli, yırtıcı hayvan. KAPLAN GİRAY: (Tür.) Er. (16801738) yıllan arasında Kınm hanı oldu. 3 defa han olmuştur.
KAPSAM: (Tür.) Şümul ihtiva, ihata, istiab, manalarına gelen uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAPTAN: (İtal). 1. Bir geminin sevk ve idare sorumlusu. 2. Şehirlerarası otobüs şoförü. 3. Baş pilot.
KARAALP: (Tür.) Er. Esmer, kara yağız yiğit.
KARABEY: (Tür.) Er. (bkz. Karacabey).
KARABUĞRA: (Tür.) Er. Esmer,erkek deve.
KARACA: (Tür.) Er. 1. Rengi karaya çalan, esmer, yağız. 2. Geyikgillerden, küçük, boynuzlu, güzel görünüşlü av hayvanı. 3. Üst kol.
KARACABEY: (Tür.) Er. Esmer bey, rengi karaya çalan.
KARACAN: (Tür.) Er. (bkz. Karaca).
KARAHAN: (Tür.) Er. Esmer bey, Esmer hükümdar. Karahanlılar devle tinin kurucusu.
KARARAN: (Tür.) Er. Bir tür dağ ağacı.
KARAMAN: (Tür.) Er. 1. Esmer, yağız insan. 2. Güncybatı'da esen yel.
KARANALP: (Tür.) Er. Karayağız, kahraman yiğit.
KARANFİL: (Ar.) Ka. Bir çeşit kokulu çiçek.
KARANİ: (Ar.) Er. 1. Orta Anadolu'da bir köy. 2. Veysel Karani'nin
doğduğu yer. *
KARASU: (Tür.) Er. 1. Ağır akan su. 2. Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren körlüğe neden olabilen bir göz hastalığı.
KARATEĞİN: (Tür.) Er. Amuderya'yı vücuda getiren nehirlerden Surhab üzerinde önemli bir kent.
KARÇİÇEĞİ: (Tür.) Ka. Süsengillerden, beyaz pembe çiçekler açan soğanlı bitki.
KARDELEN: (Tür.) Ka. 1. Çiğdem. 2. Nergisgillerden baharda çok erken çiçek açan soğanlı bir bitki.
KÂRDİDE: (Fars.). İş bilir, uyanık, tecrübeli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KARGIN: (Tür.) Er. 1. Taşkın su. 2. Bol, çok. 3. Doymuş, tok. 4. Erimiş buz ve kar parçalarının oluşturduğu akarsu. 5. Çağlayan.
KARGINALP: (Tür.) Er. Coşkulu, taşkın, hareketli yiğit.
KARHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kargın).
KARİN: (Ar.) Er.l. Yakın. 2. Nail olan. 3. Hısım komşu. 4. Mabeynci.
KARLUK: (Tür.) Er. Türk boylarından biri.
KARLUKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Karluk).
KARMEN: (Fars.) Ka. Parlak kırmızı renk.
KARNEYN: (Ar.) Er. 1. İki boynuz. 2. Zülkameyn: Kur'anı Kerim'de Kehf 83, 86, 94. ayetlerde adı geçen ve nebi mi, veli mi olduğunda tereddüt edilen zat. 3. Büyük İskender.
KARTAL: (Tür.) Er. 1. Kartalgillerden, beyazla kanşık siyah tüylü, kıvnk ve kuvvetli gagalı, geniş kanatlı büyük yırtıcı kuş. 2. Yeniden diriliş ve güçlülük sembolü.
KARTAY: (Tür.). Er. Yaşlı, pir. KARTEKİN: (bkz. Kartay).
KARUN: (Ar.) Er. 1. Beni İsrail'de zenginliğiyle meşhur olan ve bu yüzden kendisini herşeyin sahibi gibi görmeye başlayıp Allah'a karşı büyüklenen, belki de dünya kapitalistlerinin en eskisi ve en büyüğü olan kişi. Hz. Musa dönemlerinde yaşamış bu müstekbir, ilahi kahır ve intikama uğrayarak bütün servetiyle birlikte ani bir zelzele ve tufan sonucu yerin dibine geçmiştir. 2. Hurman ile Beni İsrail'e zulmeden Fir'avun'un müşrik nazırlarından. 3. Çok zengin kimse.
KARYE: (Ar.) Ka. Köy küçük kasaba. Kabile reisi veya eşraftan birine oturduğu karyeyle aynı isim verilmektedir.
KASEM: (Ar.) Er. 1. Yemin etmek. 2. Bölmek.
KÂSİB: (Ar.) Er. Kesbeden, kazanan, kazanç sahibi.
KÂSİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Kasib).
KASIM: (Ar.) Er. 1. Taksim eden, ayıran bölen. Kasım b. Muhammed (s.a.): Hz. Muhammed (s.a.s)'in oğlunun ismi. Küçük yaşta vefat etmiştir. 2. Kinci, ezici, ufaltıcı. 3. Yılın 11. ayı. 4. Yılın kış bölümü.
KÂŞİF: (Ar.) Er. Keşfeden, bulan, meydana çıkaran.
KÂŞİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Kaşif). KATADE: (Ar.) Er. 13 yy.'dan itibaren Mekke'de hakim olan Şeriflerin atasına verilen ad.
KATİB: (Ar.) Er. 1. Yazıcı. Bir kuruluşta yazı işleriyle vazifeli kimse, sekreter. 2. Osmanlı devletinde divanın resmi yazılarını yazan vazifeli. 3. Devlet memuru. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır. Katib Çelebi 1609-1658 yıllan arasında yaşamış ünlü bilgin. En mühim eseri Keşfü'zZünun'dur
KATİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Katib). KATİFE: (Ar.) Ka. 1. Kadife. 2. Bir nevi çiçek.
KATRE: (Ar.) Ka. 1. Damla. Damlayan şey.
KAVAS: (Ar.) Er. Okçu, tüfekçi, tüfekli alet.
KAVİ: (Ar.) Er. 1. Yakar, yakıcı. 2. Kuvvetli, güçlü. 3. Sağlam inanılır. 4. Zengin varlıklı.
KAVİS: (Ar.) Er. 1. Yay. 2. Gökyüzü, ay, burcu.
KAVİY: (Ar.) Er. 1. Kuvveüi, güçlü, dayanıklı, metin muhkem, sağlam. 2. Şiddetli, zorlu. 3. Kudret sahibi herşeye gücü yeten. Cenabı Hakk'ın güzel isimlerinden biri. Kur'anı Kerim'de 10'dan fazla yerde geçer.
KAVRAM: (Tür.). 1. Bir nesnenin zihindeki soyut ve güzel tasanmı, mefhum. 2. Nesnelerin ya da olaylann ortak özelliklerini kapsayan ve ortak bir ad altında toplayan genel tasanm. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAVUŞUM: (Tür.). 1. Yeryuvarlağı bir uçta kalmak üzere yerin güneşin ve herhangi bir gezegenin bir doğru üzerine gelmeleri. 2. İçtima. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYA: (Tür.) Er. 1. Büyük ve sert taş kütlesi. 2. Kayalık sarp dağ.
KAYAALP: (Tür.) Er. Kaya gibi güçlü er.
KAYACAN: (Tür.) Er. Canı kaya gibi güçlü.
KAYAER: (Tür.) Er. Kaya gibi güçlü er.
KAYAN: (Tür.) 1. Akarsu sel. 2. Yassı, düz, kat kat oluşmuş taşlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYANSEL: (Tür.) Er. (bkz. Kayan).
KAYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.
KAYHAN: (Tür.) Er. Sert, güçlü sesli okuyucu, kayayı bile delecek güçte sesi olan okuyucu.
KAYI: (Tür.) Er. 1. Yağmur, sağanak, bora. 2. Oğuz boylarından Osmanlı hanedanının mensup olduğu boy. 3. Sağlam, güçlü, sert.
KAYIHAN: (Tür.) Er. Güçlü hükümdar.
KAYITBAY: (Tür.) Er. Kayıtbay elZahiri: Ünlü Mısır ve Suriye sultanı.
KAYMAZ: (Tür.) Er. 1. Dağ eteği. 2. Güneydoğu'dan esen bir rüzgar.
KAYNAK: (Tür.) 1. B ir suyun çıktığı yer, menşe. Bir haberin çıktığı yer. 2. Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYRA: (Tür.) Yüksek büyük tutulan ya da sayılan birinden gelen iyilik lütuf, ihsan atıfet, inayet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYRAALP: (Tür.) Er. İyiliksever, yiğit.
KAYRABAY: (Tür.) Er. İyiliksever, saygın kimse.
KAYRAK AN: (Tür.) Er. (bkz. Kayra alp).
KAYRAK: (Tür.) Er. 1. Taşlı, kumlu, ekime elverişli olmayan toprak. 2. Kaygan toprak. 3. Bileği taşı.
KAYRAL: (Tür.) Er. Kayrılan, himaye edilen (kimse).
KAYRAR: (Tür.) Er. 1. Orman içindeki ağaçsız kalan. 2. Kayan yer. 3. İnce çakıllı, kumlu toprak.
KAYS: (Ar.) Er. 1. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı olan Mecnuni Amiri'nin asıl adı. 2. Umman Denizi'nde küçük bir ada.
KAYSER: (Ar.) Er. Roma ve Bizans (Alman) imparatorunun lakabı. Daha çok unvan olarak kullanılır.
KAYTUS: (Ar.) Bir yıldız kümesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KAYYUM: (Ar.) 1. Gökleri, yeri ve hcrşeyi tutan. Herşeyin varlık sahibi olabilmesi için gerekeni veren. Allah'ın isimlerinden.
KAZA: (Ar.) Er. Hüküm karar verme, emir tesbit vs.
KAZAK: (Tür.) Er. 1. Göçebe akıncı. 2. Rusya'da yaşayan bir Türk kavmi. 3. Genç, taze. 4. İnatçı.
KAZAKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kazak).
KAZAN: (Tür.) Er. 1. Su çevrisi, kayra. 2. Sazlık yerlerde dibi bulunmayan sulu yer. 3. Girdap.
KAZANHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kazan).
KÂZIM: (Ar.) Er. 1. Öfkesini yenen kimse. Hırsını dizginleyen. 2. Kinini yenen.
KEBİR: (Ar.) 1. Büyük, ulu azim. 2. Yaşça büyük yaşlı. 3. Çocukluktan çıkmış genç. 4. Allah'ın isimlerinden. Abdülkebir şeklinde kullanılmalıdır.
KEBİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Kebir). KEBUTER: (Fars.) Ka. Güvercin.
KEFFARET: (Ar.) Ka. 1. Günahı örten anlamına gelir. 2. Günahların ödenmesi gereken bedeli.
KELAMI: (Ar.) Er. Söze ilişkin, sözle ilgili.
KELEBEK: (Tür.) Ka. 1. Vücudu kanatlan ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böcek. 2. Narin, ince kadın.
KELİM: (Ar.) Er. 1. Söz söyleyen, konuşan. 2. Kelimullah: Tur'u Sina'da Cenabı Hakla konuşmasıyla Hz. Musa'ya verilen unvan. 3. Surei Kelim: Tana suresi. KELİME: (Ar.) Ka. (bkz. Kelim).
KEMAL: (Ar.) Er. 1. Olgunluk, yetkinlik, tamlık, eksiksizlik. 2. En yüksek değer, mükemmellik, değer baha. 3. Bilgi, fazilet.
KEMALAT: (Ar.) Ka. İnsanın bilgi ve ahlak güzelliği bakımından olgunluğu.
KEMALEDDİN: (Ar.) Er. 1. Din'de olgunluğa eren, dinin son derecesi. 2. Din bilgisi kuvvetli. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
KEMANDAR: (Fars.) Er. Yay tutan, yay tutucu.
KEMYAB: (Fars.) Ka. Az bulunan, nadir.
KENAN: (Ar.) Er. 1. Hz. YaTuıb'un memleketi, Filistin. 2. Yusufi Kenan: Hz. Yusuf. Piri Kenan: Hz. Ya'kub. Hz. Nuh'un iman etmeyen oğlunun adının da Kenan olduğu rivayet edilmektedir.
KENTER: (Tür.) Ka. Şehirli, kenüi.
KERAM: (Ar.) Er. (bkz. Kirami).
KERAMEDDİN: (Ar.) Er. 1. Kerem bağış ihsan lütuf sahibi. 2. Dinde üstün mertebelere ulaşan. 3. Keramet sahibi derviş veli. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
KERAMET: (Ar.) Ka. 1. Birine karşı ikramda bulunmak. 2. Allah'ın bir kimseye cömertliği, lütfü, himayesi ve yardımı olarak ele alınır.
KEREM: (Ar.) Er. 1. Asalet, asillik, soyluluk. 2. Cömertlik, el açıklığı lütuf, bağış, bahşiş.
KEREMŞAH: (Ar.) Er. (bkz. Kerem).
KERENÂY: (Fars.) Ka. Eskiden kullanılan bir çeşit nefesli saz.
KERİM: (Ar.) Er. 1. Kerem sahibi, cömert, verimcil. 2. Ulu, büyük. 3. Lütfü, ihsanı bol, ihsan yönünden ulu. 4. Allah'ın isimlerinden, "abd" takısı alarak kullanılır, (bkz. Abdülkerim).
KERİMAN: (Ar.) Ka. (bkz.Kerim).
KERİME: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Kerim). 2. Âyet. 3. Kız evlat.
KERİMHAN: (a.U.) Er. (bkz. Kerim).
KEŞİF: (Ar.) Er. Açma, meydana çıkarma.
KEVÂR: (Ar.) Ka. Büyük Sahra'da önemli bir vaha.
KEVKEB: (Ar.) Yıldız gökyüzündeki parlak cisimleri ifade eden genel isim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KEVNİ: (Ar.) Er. Var olmayla, varlıkla ilgili.
KEVSER: (Ar.) Ka. 1. Maddi ve manevi çokluk, kalabalık nesil. 2. Cennette bir havuzun ırmağın adı. 3. Kur'anı Kerim'de en kısa sure.
KEYÂN: (Tür.) Er. Büyük hükümdar, şah.
KEYFER: (Fars.) 1. Karşılık. 2. Mükafat veya mücazat. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KEYHAN: (Fars.) Dünya. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KEYHUSREV: (Fars.) Er. 1. Adil ve ulu padişah. 2. Keykavus'un torunu, Siyavuş'un oğlu olan meşhur hükümdar.
KEYKÂVUS: (Fars.) Er. 1. Adil, necip. 2. Keyaniyan'm II. padişahı olup Keykubat'ın torunu ve halefidir. Key'lerin ikinci padişahı.
KEYKUBAD: (Fars.) Er. 1. Büyük ve ulu padişah. 2. Keykavus'un dedesi olan ünlü padişah. 3. Key'lerin ilk padişahı. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
KEYS: (Ar.) Er. Zeka, anlayış, kavrayış.
KEYVAN: (Fars.) Ka. Satürn yıldızı.
KEYYİS: (Ar.) 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı. 2. İnce zarif.
KEYYİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Keyyis).
KEZBAN: (Fars.) Ka. 1. Bir yeri yöneten kadın kahya. 2. Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadın.
KEZER: (Fars.) Er. Kahraman.
KILAVUZ: (Tür.) Er. Yol gösteren, rehber.
KILIÇALP: (Tür.) Er. Kılıç gibi keskin yiğit.
KILIÇASLAN: (Tür.) Er. (bkz. Kılıçalp). İlk Selçuklu Sultanı Süleyman Şah'ın oğlu. Daha sonra O da Selçuklu hanedanının başına geçti.
KILIÇHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kılıçalp).
KILINÇ: (Tür.) Er. 1. Çelikten silah. 2. Davranış, yaratılış, huy.
KINAY: (Tür.) Çok çalışkan, etkin, faal. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KINCAL: (Tür.) 1. İnce zarif. 2. Aksi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KINER: (Tür.) Er. (bkz. Kıncal).
KINIK: (Tür.) Er. 1. Kaynak, menba. 2. İstek, arzu, gayret. 3. Obur. 4. Oğuzların 24 boyundan biri.
KINIKASLAN: (Tür.) Er. (bkz. Kınık).
KINNESRİN: (Ar.) Ka. Kuzey Suriye'de bir şehir, eski Halepde denilmektedir.
KIRALP: (Tür.) Er. Kır beyi, taşrada oturan.
KIRA Y: (Tür.) Er. 1. Genç, delikanlı. 2. Ürün vermeyen arazi. 3. Eşkıya yol kesen.
KIRCA: (Tür.) Er. 1. Dolu. 2. Ufak ve sert taneli kar, rüzgarla karışık yağmur.
KIRDAR: (Tür.) Er. Ölçülü davranış, soğukkanlılık.
KIRGIZ: (Tür.) Er. 1. Gezici, gezgin. 2. Kırgızistan'da oturan halk. KIRTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Kıralp).
KISMET: (Ar.) Ka. 1. Bölme, pay etme, hisselere ayırma. 2. Talih, nasip, kader. 3. Şayi olan hisseyi tayin etme belirtme.
KIVANÇ: (Tür.). 1. Sevinç, memnuniyet. 2. Övünen, güvenen, iftihar eden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KIYAM: (Ar.) Er. 1. Kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma. 2. Namazda ayakta durma. 3. Bir işe başlama. 4. Ayaklanma. 5. Ölümden sonra dirilme, ayağa kalkma.
KIYAS: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi başka şeye benzeterek hüküm verme. 2. Karşılaştırma, örnekseme. 3. Umum kaideye uyma.
KIYMET: (Ar.) Ka. 1. Değer. 2. Bedel, baha, tutar. 3. Şeref, onur, itibar.
KIZILÖZEN: (Tür.) Ka. Kızılırmak, güney Azerbaycan'ı 2 defa katederek Gilan'da Hazer denizine dökülen ırmak.
KİBAR: (Ar.) Ka. 1. Duygu, davranış ve hareket bakımından ince, zarif, nazik, çelebi. 2. Büyük cömert, asil, zengin. 3. Şık, seçkin. 4. Büyükler, ulular. 5. Kibirli.
KİBARİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kibar).
KİÇİHAN: (Tür.) Er. Küçük hükümdar.
KİFAYET: (Ar.) Ka. 1. Yetişme, el verme, kafi gelme. 2. Bir işi yapabilecek yetenekte olma.
KİMEK: (Tür.) X. yy. İrtiş'in orta bölgesinde yaşayan bir Türk kavmi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KİRAM: (Ar.) Er. 1. Soydan gelenler, soyu temizler, ulular, sergeliler. 2. Cömertler, eliaçıklar. Sahabenin lakabı olmuştur.
KİRAMI: (Ar.) Er. 1. Cömertçe, eli açıklara özgü. 2. Soylular, ulular, şereflilerle ilgili.
KİRAZ: (Yun.) Ka. Gülgillerden, yapraklanmadan önce çiçek açan, düz kabuklu ağaç ve bu ağacın yuvarlak sulu ve tek çekirdekli yemişi.
KİRMAN: (Fars.) Er. 1. Hisar, kale. 2. İran'da bir eyalet ve bu eyaletin bugünkü merkezi.
KİRMANŞAH: (Tür.) Er. (bkz. Kirman).
KİSRA: (Fars.) Er. İran şahlarının adı.
KİŞVER: (Fars.) Ka. Ülke.
KİTİARAZ: (Fars.) Ka. Dünyayı süsleyen, dünyanın süsü olan.
KİYAN: (Fars.) Ka. 1. Yıldız. 2. Merkez.
KİYASET: (Ar.) Ka. Uyanıklık, anlayışlılık.
KOCA: (Tür.) Er. 1. Eş. Ev ve ailenin yaşça en büyüğü. 2. İri, kocaman. 3. Akıllı, tedbirli yiğit.
KOCAALP: (Tür.) Er. Yaşlı, ulu, yiğit
KOÇAK: (Ar.) Er. Yürekli, eli açık. 2. Yüce gönüllü. 3. Konuk sever. 4. Yiğit, korkmayan kişi, savaşçı. 5. Açık kestane renginde olan.
KOÇAKALR: (Tür.) Er. Cömert, kahraman, yiğit.
KOÇAKER: (Tür.) Er. Cömert, kahraman kimse.
KOÇAŞ: (Tür.) Er. 1. Kılavuz, rehber. 2. Yağmur bulutu.
KOÇAY: (Tür.) Er. Koç gibi güçlü.
KOÇER: (Tür.) Er. Sağlıklı, yürekli er.
KOÇHAN: (Tür.) Er. (bkz. Koçer).
KOÇUBEY: (Tür.) Er. Koçu arabasını kullanan kişi. Koçu: Gelin arabası.
KOÇYİĞİT: (Tür.) Er. Yürekli, cesur, kahraman.
KONGAR: (Tür.) Er. (bkz. Kongur).
KONGUR: (Tür.) Er. San ile siyah karışımı bir renk, koyu kumral, kestane rengi.
KONGURALP: (Tür.) Er. (bkz. Kongur).
KONGURTAY: (Tür.) Er. (bkz. Konguralp).
KORUR: (Tür.) 1. Açık san, açık kestane renkli. 2. Kimseyi beğenmeyen gururlu, kendini beğenmiş. 3. Süslü, çalımlı, şık.
KONURALP: (Tür.) 1. Cesur, yiğit, er. Orhan Gazi'nin komutanlanndan biri.
KORAL: (Fran.) Er. 1. Batı musikisinde dini şarkı. 2. Sınır muhafızı.
KORALP: (Tür.) Er. (bkz. Koral). KORAY: (Tür.) Er. İyice kor rengine gelen ay.
KORÇAN: (Tür.) Er. Ateşli, canlı, hareketli.
KORÇAN: (Tür.) Er. Çağlayan. KORGAN: (Tür.) Er. Hisar kale.
KORHAN: (Tür.) Er. Ateşli, canlı, güçlü hükümdar.
KORKUT: (Tür.) Er. 1. Büyük dolu tanesi. 2. Korkusuz, yavuz, heybetli. 3. Cin, şeytan.
KORKUTALP: (Tür.) Er. (bkz. Korkut).
KORT AN: (Tür.) Er. 1. Yanan, sıcak ten. 2. Yalçın ve kesik kaya. 3. Pelikan kuşu.
KOTUZ: (Tür.) Er. Gururlu, kibirli.
KOTUZHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kotuz).
KOYAK: (Tür.) Er. 1. Vadi, dere. 2. Dağlar ve kayalıklar üzerindeki doğal çukurlar. 3. Dağ yolu üzerindeki otluk. 4. Etkili, dokunaklı.
KOYAŞ: (Tür.) Er. Güneş. Erkek ve kadın adı olur.
KOYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.
KOYTAK: (Tür.) Er. Rüzgar almayan çukur yer.
KOYTAN: (Tür.) Er. Dağ bucağı.
KOZA: (Tür.) Ka. İçinde tohum ya da krizalit bulunan koruncak.
KÖKEN: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim neden yada yer. 2. Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstüne yayılan dalları. 3. Soy, asıl, ata.
KÖKER: (Tür.) Er. Köklü soydan gelen kimse.
KÖKLEM: (Tür.) Er. İlkbahar KOKSAL: (Tür.) Er. Yer altında geniş bir alana dağılan kök.
KÖKSAN: (Tür.) Er. Tanınmış, ünlü ad.
KÖKŞİN: (Tür.) Er. 1. Gök renginde. 2. Yaşlı, koca.
KÖKTEN: (Tür.) Er. 1. Köklü, yüzeyde kalmayan, derine inen. 2. Soylu.
KÖRNES: (Tür.) Ayna. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÖSE: (Fars.) Er. Sakalı bıyığı hiç çıkmayan veya seyrek olan. Daha çok lakab olarak kullanılır.
KÖSEM: (Tür.) Ka. 1. Sürüler önünde rehber vaziyetinde giden. 2. Cildi temiz, pürüzsüz. 3. Kösem Sultan: IV. İbrahim'in annesi ve torunu zamanında Osmanlı iktidarında etkin olan Sultan.
KUBİLAY: (Tür.) Er. Cengiz Han'dan sonra Moğol imparatorluğu tahtına çıkan büyük kağanların en meşhuru 35 yıl saltanat sürmüş ve 1294 yılında 80 yaşında ölmüştür.
KUDDUS: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Hatadan, gafletten, eksiklikten uzak. 3. Çok aziz, mübarek. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur.
KUDDUSİ: (Ar.) Er. 1. Kuddus olan Allah'ın nimetine mazhar olan 2. 19. yy. Bor'lu meşhur mutasavvıf Türk şairi.
KUDRET: (Ar.) Ka. 1. Kuvvet, takat, güç. 2. Allah'ın ezeli gücü. 3. Varlık, zenginlik. 4. Allah yapısı, yaratılış, insan eliyle yapılamayan şeyler. 5. Ehliyet kabiliyet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KUDRETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın gücü.
KUDSİ: (Ar.) Er. Kutsal, muazzez, mukaddes. Allah'a mensup, ilahi.
KUDSİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Kudsi)
KUDÜS: (Ar.) Er. 1. Filistin'in merkezi olan şehir. Ruhu'1 Kudüs: Cebrail, Hz. İsa'ya üiurülen ruh.
KUHİSTAN: (Fars.) Er. Dağlık memleket, İran yaylasında dağların çok olduğu bölge.
KUHRUD: (Fars.) Dağ ırmağı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KÛHSAR: (Fars.) 1. Dağlık. 2. Dağ tepesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KULA: (Tür.) Er. 1. Kumral. 2. Sansın, mavi gözlü. 3. Vücudu koyu san, kuyruğu ve yelesi siyah olan at.
KULAHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kula).
KULAN: (Tür.) Er. 1. Anayurdu Asya olan at ile eşek arası görünüşte yabanıl bir at türü. 2. İki, üç yaşında dişi tay, kısrak. 3. Zafer kazanmış kişi.
KUMAN: (Tür.) Er. XI. yy ile XIV. yy. arasında Güney Rusya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan bir Türk boyu.
KUMANBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kuman).
KUMRU: (Fars.) Ka. Güvercinlerden, uzunca kuyruklu, boynunun yanlarında benekler bulunan ve güvercinlerden daha küçük olan boz renkli kuş.
KUMRUL: (Fars.) Er. (bkz. Kumru).
KUMUK: (Tür.) Er. 1. Kılıç. 2. Kuzeydoğu Kafkasya ile Hazar denizinin batı kıyısında yaşayan bir Türk boyu.
KUMUKBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kumuk).
KUNT: (Tür.) Er. 1. Sağlam ve iri yapılı. 2. Ağır dayanıklı, kalın. 3. Biı tür güvercin.
KUNTA Y: (Tür.) Er. (bkz. Kunt). KUNTER: (Fars.) Er. Sağlam, kuvvetli.
KUNTMAN: (Tür.) Er. Sağlam ve iri yapılı, sağlıklı kimse.
KURA: (Tür.) Er. 1. Cesur. 2. Çelik. 3. Toprak içinde bulunan büyük taş.
KURAL: (Tür.) Er. 1. Davranışlara ya da bir sanata bir bilime yön veren ilkeler. 2. Araç. 3. Silah.
KURAY: (Tür.) Er. Ay gibi.
KURBAN: (Ar.) Er. 1. Allah'ın rızasını kazanmaya vesile olan şey. 2. Eti, fakire parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vacib, ve sünnet olarak kesilen hayvan. 3. Bir gaye uğruna feda olma.
KURÇEREN: (Tür.) Er. Dayanıklı ve yiğit adam.
KUREYŞ: (Ar.) Er. Hz. Peygamberin soyu.
KURMAN: (Tür.) Er. Yüksek aşamalı, nitelikli kimse.
KURRE: (Ar.) Ka. Tazelik, parlaklık. Mısır valiliği yapmış bir zatın adıdır.
KURTARAN: (Tür.) Er. Kurtulmasını sağlayan.
KURTULUŞ: (Tür.) Er. 1. Kurtulmak fiili, kurtulma. 2. Tehlike, sıkıntı, zorluk veya esaretten, istiladan kurtulmuş olma hali, halas, necat, reha, selamet. 3. İstanbul'da bir semt adı.
KUSAY: (Ar.) Er. 1. Uzaklaşmak. 2. Peygamberin 5. dereceden atası olup İslamiyetten önce Mekke'de Kabe'yi tamir ettirmiş ve yeniden düzenlemiştir.
KUSVÂ: (Ar.) Er. 1. Son derece bulunan. 2. Nihayet son. 3. Erişilecek son nokta son sınır. 4. Peygamber (s.a.s)'in devesinin adı.
KUŞEYR: (Ar.) Er. Büyük beni Amir b. Şaşa'a grubuna dahil bir Arap kabilesi. Kuşeyri: İslam aleminin büyük sufı müelliflerinden. Kuşeyri Risalesi adıyla ünlü eseri bulunmakta.
KUTAL: (Tür.) Er. Muüu ol.
KUTALMIŞ: (Tür.) Er. Mutlu olmuş, kutlu olmuş.
KUTALP: (Tür.) Er. Kutlu, uğurlu, yiğit.
KUTAM: (Ar.) Er. Akbabaya benzeyen.
KUTAN: (Tür.) Er. 1. Dua, yalvarma. 2. Saka kuşu. 3. Saban. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
KUTAY: (Tür.) Er. 1. Mübarek ay. 2. Borneo adasının doğu tarafından bir
sultanlık.
KUTBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kutalp).
KUTBERK: (Tür.) Er. (bkz. Kutbay).
KUTCAN: (Tür.) Er. Kuüu, uğurlucan.
KUTEL: (Tür.) Er. Uğurlu el.
KUTER: (Tür.) Er. Muüu, uğurlu kişi.
KUTERTAN: (Tür.) Er. (bkz. Kuter).
KUTHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kuter).
KUTKAN: (Tür.) Er. Saygın, kutlu soydan gelen.
KUTLAN: (Tür.) Er. Kutlu, mutlu ol.
KUTLAR: (Tür.) Er. Mutluluklar, uğurlar.
KUTLAY: (Tür.) Er. 1. Uğurlu kutlu ay. 2. Kır donlu at.
KUTLU: (Tür.) Er. 1. Uğurlu, hayırlı. 2. Mübarek. 3. Mesut, bahtiyar. KUTLUALP: (Tür.) Er. Uğurlu yiğitKUTLUAY: (Tür.) Er. Uğurlu ay.
KUTLUBAY: (Tür.) Er. (bkz. Kutlu).
KUTLUCAN: (Tür.) Er. (bkz. Kutlu).
KUTLUĞ: (Tür.) Er. Uğurlu, mutlu, şanslı, kutlu.
KUTLUĞHAN: (Tür.) Er. (bkz. Kutluğ).
KUTLUTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Kutlu).
KUTSAL: (Tür.) Er. Kudsi, kuüu mübarek, mukaddes.
KUTSALAN: (Tür.) Er. Uğur getiren, kutlu kimse.
KUTSALMIŞ: (Tür.) Er. (bkz. Kutsal an).
KUTSAN: (Tür.) Er. Uğurlu, talihli
KUTSEL: (Tür.) Er. (bkz. Kutsan).
KUTSOY: (Tür.) Er. (bkz. Kutsel).
KUTULMUŞ: (Tür.) Er. Kurtulmuş, aydınlığa kavuşmuş.
KUTUN: (Tür.) Er. Kutlu, kutsal.
KUTUNALP: (Tür.) Er. (bkz. Kutun).
KUTUNER: (Tür.) Er. (bkz. Kutun).
KUTYAN: (Tür.) Er. Uğurlu kimse.
KUVVET: (Ar.) Er. 1. Güç, kudret, takat, sıhhat, sağlamlık. 2. Bir hükümetin askeri gücü.
KUYAŞ: (Tür.) Er. 1. Güneş. 2. Çok sıcak, güneşin etkili vurması.
KÜBRA: (Ar.) Ka. 1. Büyük olan (Ekber'in müennesi). 2. Hadicetü'lKübra: Hz. Peygamberin ilk hanımı.
KÜLTİGİN: (Tür.) Er. Göktürk prensi ve komutam.
KÜLÜK: (Tür.) Er. 1. Meşhur ünlü. 2. Taşçı, çekici, balyoz.
KÜRBOĞA: (Tür.) 1. İri, güçlü, sarsılmaz boğa. Kuvvetli iri yapılı boğa. Selçuklu komutanı ve Musul emirinin adı.
KÜREMA: (Ar.) Er. 1. Kerim, asil, necip, iyiliksever, hayır sahibi cömert, eli açık kimseler. 2. Ulular, bü yükler.
KÜRHAN: (Tür.) Er, Yiğit, yürekli han.
KÜRŞAD: (Tür.) Er. Eski Türklerde yiğit, alp.
KÜRÜMER: (Tür.) Er. topluluk, sürü.
KÜŞAD: (Fars.) Er. 1. Açılış, açma. 2. Fetih, fethetme. 3. Açılış merasimi, küşad resmi. 4. Yayın gerilip bırakılması. 5. Musikide uvertür. 6. Bir cins tavla oyunu. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
KÜŞADE: (Fars.) Ka. 1. (bkz. Küşad). 2. Açık. 3. Ferah.


L ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

LÂCEREM: (Ar.) Ka. 1. Şüphesiz. 2. Besbelli, elbette.
LAÇlN: (Tür.). 1. Bir cins şahin. 2. Sarp, yalçın. 3. Şiddetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LAHİB: (Ar.) Er. Açık yol.
LÂHİK: (Ar.) Er. 1. Yetişip ulaşan. 2. Eklenen. 3. Yenisi.
LAHİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Lahik).
LÂHZA: (Ar.) Ka. 1. Bir bakış, bir göz atma. 2. Göz kırpacak kadar zaman an. 3. Bir kez göz kırpma.
LAJVERDİ: (Fars.) Ka. 1. Lacivert. 2. Koyu mavi değerli bir süs taşı.
LÂLE: (Fars.) Ka. l. Zambakgillerden, uzun yapraklı, güzel ve çeşitli renklerde çiçekli soğanlı bir bitki. 2. Eskiden sucuların boyunlarına asılan iki ucu lale gibi kıvrak demir halka, pranga. 3. Ağaçtan meyve koparmaya yarayan ucu çatallı sırık.
LÂLEFAM: (Fars.) Ka. Lale renginde.
LÂLEGUN: (Fars.) Ka. Lale renginde.
LÂLEGÜL: (Fars.) Ka. Türk musikisinde bir makam.
LÂLERUH: (Fars.) Ka. 1. Lale yanaklı, yanağı lale gibi kırmızı olan. 2. Türk müziğinde mürekkeb bir makam. ;
LÂLEVEŞ: (Fars.) Ka. Lale gibi.
LÂLEZAR: (Fars.) Ka. Lalelik, lale yetişen yer, lale bahçesi.
LÂMt: (Ar.) Er. Parlayan, parıldayan parlak. Lamii: 14721532 yılları arasında yaşayan Türk edebiyatında haklı bir ün kazanmış mutasavvıf ve sanatkar.
LÂMİA: (Ar.) Ka. (bkz. Lami).
LÂMİH: (Ar.) Er. 1. Hz. Nuh'un erkek kardeşi. 2. Parlayan, parıldayan, parlak.
LÂMİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Lamih).
LAMİNUR: (Ar.) Nur saçarak parlayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LÂNAZİR: (Ar.) Eşsiz, benzersiz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LÂNE: (Fars.) Ka. Yuva, ev, aşiyan.
LÂSİF: (Ar.) Er. Parlayan, parlayıcı.
LÂTİF: (Ar.) Er. 1. Allah'ın isimlerindendir. 2. Yumuşak, hoş, güzel, nazik. 3. Bütün inceliklere vakıf.
"abd" takısı alarak kullanılabilir. (Abdüllaüf).
LÂTİFE: (Ar.) Ka. Güldürecek, tuhaf ve güzel söz ve hikaye şaka.
LÂTİME: (Ar.) Ka. Misk, güzel koku.
LAVANTA: (İtal.) Ka. Lavanta çiçeğinden elde edilen güzel koku.
LÂYEZAL: (Ar.) Zevalsiz, bitimsiz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.
LÂYİH: (Ar.) Er. 1. Parlak, parlayan. 2. Aşikar, meydanda, hüveyda. 3. Hatıra gelen.
LÂYİHA: (Ar.) Ka. 1. Düşünülen bir şeyin yazı haline getirilmesi. 2. Tasarı.
LÂYİK: (Ar.) Er. Yakışan, yakışıklı.
LÂZIM: (Ar.) Er. Gerekli şey. Gerekçe.
LÂZIME: (Ar.) Ka. (bkz. Lazım). LEÂL: (Ar.) Ka. İnciler.
LEBABE: (Ar.) Ka. Akıl sahibi olma.
LEBÂBET: (Ar.) Akıllılık, zeyreklik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEBİB: (Ar.) Er. Akıllı, zeki, fatin. LEBİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Lebib). LEFİF: (Ar.) Er. Durulmuş sarılmış.
LEMA: (Ar.) Pırıltı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEMAN: (Ar.) Ka. Parlama, parıltı.
LEMARİZ: (Fars.) Parlayan, parıldayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEMEAT: (Ar.) Ka. Parıltılar.
LEMEHÂT: (Ar.) Ka. Bir defa bakışlar, bir göz atışlar.
LEMİ: (Ar.) Er. (bkz. Leman).
LEMYEZEL: (Ar.) 1. Zail olmaz, baki, kalıcı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LERZÂN: (Fars.) Ka. Titrek, titreyen.
LERZE: (Fars.) Er. Titretme.
LERZENDE: (Fars.) Ka. Titreyen, titrek.
LETAFET: (Ar.) Ka. 1. Latiflik, hoşluk. 2. Güzellik. 3. Nezaket. 4. Yumuşaklık.
LEVAMI: (Ar.) Parlamalar, nurlar.
LEVEND: (İtal.) 1. Osmanlı donanmasında vazifeli asker denizci. 2. Eskiden Venedikliler'in şark memleketlerinden maaşla topladıktan denizciler. 3. Yakışıklı, boylu poslu kimse. 4. Atak, gözü pek, hareketli ve çevik.
LEVNİZ: (Ar.) Er. 1. Renk, boya,yüz. 2. Nevi, çeşit, Türk.
LEVZİ: (Ar.) 1. Badem biçiminde olan. 2. Bademle ilgili. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LEVZİYYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Levzi). 2. Badem erik, kayısı vişne, kiraz ve benzer meyvelerin içinde anıldıkları grup.
LEYAL: (Ar.) Ka. Geceler.
LEYÂN: (Fars.) Ka. Parlayan, parlayıcı, konforlu, lüks hayat.
LEYFUNNUR: (Ar.) Geceyi aydınlatan nur, ışık.
LEYLÂ: (Ar.) 1. Çok karanlık gece. 2. Arabi ayların son gecesi. 3. Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı.
LEYLÂK: (Ar.) 1. Zeytingillerden hoş kokulu salkım şeklinde mor ve beyaz renklerde çiçek açan bir bitki ve bitkinin çiçeği.
LEYS: (Ar.) 1. Yokluk. 2. Arslan, esed, haydar, gazanfer, şir.
LEZİR: (Fars.) Akıllı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LİSAN: (Ar.) 1. Dil. 2. Konuşulan dil. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
LİVA: (Ar.) Er. 1. Bayrak. 2. Mülki idarede kazavilayet arasında bir derece, sancak. 3. Tugay. 4. Tuğgeneral. 5. Livai saadet, Livai şerif. Hz. Muhammed (s.a.s)'in bayrağı Livaü'lHamd: Muhammed ümmetinin mahşer günü altında toplanacakları bayrak. Makamı Ahmedi.
LİYÂKAT: (Ar.) Ka. 1. Layık olan, değerlilik, yararlılık. 2. İktidar, hüner, fazilet.
LOKMAN: (Ar.) Er. 1. Eski kavimlerde, ahlaki öğütler veren hekim. 2. Kur"anı Kerim'de bir sure adı.
LULUBAR: (Ar.) Ka. İnci yağmuru. : ;
LUT: (Ar.) Er. 1. Hz. İbrahim'in peygamber yeğeni. 2. Kendisine itaat etmeyen ve eşcinsel olarak yaşamayı adet edinmiş olan Sodom ve Gomorrah halkına gelmiştir. Hanımı da helak olanlar arasındadır. Lut (a.s.) Kur'an'da adı geçen peygamberlerdendir.
LÜBBETÜLAYN: (Ar.) Ka. Göz bebeği.
LÜTFİ: (Ar.) Er. Hoşluk, güzellik, iyi davranış. s , ,,
LÜTFİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Lütfi).
LÜTFULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın lütfü. Allah'ın iyi, hoş ve letafet sahibi kıldığı kişi demektir.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
M ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

MACİD: (Ar.) Er. Şan ve şeref sahibi olan kimse. İyi ahlaklı. Ulu.
MACİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Macid).
MAĞFİRET: (Ar.) Ka. Allah'ın kullarının günahlarını bağışlaması, örtmesi.
MAHBUB: (Ar.) Er. 1. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili. 2. Mahbubi Hûda, (Allah'ın sevgilisi) Hz. Muhammed (s.a.s).
MAHBUBE: (Ar.) Ka. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen. (bkz. Mahbub).
MAHFER: (Fars.) Ka. Ay aydınlığı, ay ışığı.
MAHFİ: (Ar.) Er. Gizli, saklı.
MAHFUZ: (Ar.) Er. Korunmuş, gözetilmiş. Gizlenmiş, saklanmış.
MAHİN: (Ar.) (bkz. Hz. Peygamberin isimleri).
MAHİNEV: (Fars.) Ka. Yeni ay, ayça, hilal.
MAHİNUR: (Fars.) Ka. 1. Ayın nuru, ışığı. 2. Ay yüzlü güzel.
MAHiR: (Ar.) Er. Maharetli, hünerli, elinden iş gelir, becerikli.
MAHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Mahir). MAHİZAR: (Fars.) Ka. İnleyen ay.
MAHİZER: (Fars.) Ka. San, altın renginde ay.
MAHMUD: (Ar.) Er. 1. Hamd olunmuş, sena edilmiş, övülmeye değer. Makamı Mahmud: Hz. Muhammed'in en büyük şefaat makamı, cennet. 2. Ebrehe'nin Kabe'yi yıkmak üzere getirdiği filin adı. 3. Mahmud (Kaşgarlı) Karahanlılar'dan olan bu Türk bilgini "Divanu Lügati'tTürk" adlı eseriyle tanınmıştır. 4. Mahmudiye: 2. Mahmut devrinde basılan altın para.
MAHMUDE: (Ar.) Ka. Bingör otu, sakmunya.
MAHMUR: (Ar.) Er. 1. Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Uyku basmış, ağırlaşmış, yan baygın göz.
MAHMURE: (Ar:) Ka. (bkz. Mahmur).
MAHPARE: (Fars.) Ka. Ay parçası, çok güzel kadın.
MAHPERİ: (Fars.) Ka. Ay gibi peri kadar güzel.
MAHPERVER: (Fars.) Ka. Mehtap.
MAHPEYKER: (Fars.) Ka. 1. Yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu. 2. Kösem Sultan'ın adı.
MAHRA: (Ar.) Ka. 1. Elverişli, uygun şey. 2. Değerli kimse.
MAHRU: (Fars.) Ka. Ay yüzlü, yüzü ay gibi olan güzel. MAHŞER: (Ar.) Er. Huy, tabiat.
MAHSUN: (Ar.) Er. Güçlendirilmiş, güçlü.
MAHSUNE: (Ar.) Ka. Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş.
MAHSUT: (Ar.) Er. Hasat edilmiş, ekini biçilmiş. Biçilmiş ekin.
MAHTER: (Fars.) Ka. Yeni ay, ayça, hilal.
MAHUR: (Fars.) Türk musikisinde rast perdesinde karar kılan bir makam. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAİDE: (Ar.) Ka. 1. Üzerinde yemek bulunan sofra. Yemek, şölen. 2. Kur'ân! Kerim'in 5. suresinin adı. 3. Isa ve Havarilerine gökten inen sofra (Maidei Mesih).
MAİL: (Ar.) Er. 1. Bir yana eğilmiş, eğik. 2. Hevesli, istekli, yetenekli. Taraflı, içten istekli. 3. Andırır, benzer. 4. Tutkun.
MAİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Mail).
MAKAL: (Ar.) Er. Söz, lakırdı. Söyleme, söyleyiş.
MAKBUL: (Ar.) Er. Kabul olunmuş, alınmış, alman. Beğenilen, hoş karşılanan, geçer.
MAKBULE: (Ar.) Ka. (bkz. Makbul).
MAKRUN: (Ar.) Ulaşmış, kavuşmuş, yakın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAKSUD: (Ar.) Er. 1. Kasdolunan, istenilen şey, istek. Maksad, niyet, murat. 2. Varılmak istenen yer.
MAKSUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Maksud).
MAKSUM: (Ar.) Er. Ayrılmış, bölünmüş. Kısmet. Rızkı Maksim; Allah tarafından takdir edilmiş nzık.
MAKSUME: (Ar.) Ka. (bkz. Maksum).
MAKSUR: (Ar.) Er. 1. Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış. 2. Alıkonulmuş. Bir şeye ayrılmış.
MAKSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Maksur).
MAKUL: (Ar.) Er. Akla uygun bulunan. Akıl ile bilinir, akılla kanıtlanan. Oldukça akıllı, sözü akla yakın.
MAKULE: (Ar.) Ka. (bkz. Makul).
MÂLİK: (Ar.) Er. 1. Sahip, bir şeye sahip olan, bir şeyi olan. Malikü'lMülk, Allah. 2. Yedi cehennemin hakimi ve kapıcısı olan melek. 3. Zebanileri idare eden melek, imam Malik, Maliki mezhebinin kurucusu. Ashab bu ismi kullanmıştır.
MALİKE: (Ar.) Ka. (bkz. Malik). 1. Mal sahibi olan kadın. 2. Peri, su perisi.
MALKOÇ: (Tür.) Er. Akıncı ocağı reisi
MALUM: (Ar.) Er. Bilinen, belli. Herkesçe bilinen. Faili belli olan fiil.
MAMUR: (Ar.) Er. l. Bayındır, şenlikli. 2. îmar edilmiş, işlenmiş yer. 3. Beyti mamur: Kabe.
MANA: (Ar.) 1. Mana, anlam. 2. iç, içyüzü. 3. Rüya, düş. (bkz. Anlam). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MANOLYA: (Frans.) Ka. Manolyagillerden. Beyaz renkli ve güzel kokulu çiçekleri olan, süs bitkisi olarak yetiştirilen ağaç ve bu ağacın çiçeği.
MANSUR: (Ar.) Er. 1. Yardım olunmuş, Allah'ın yardımıyla galip, üstün gelmiş. 2. Türk musikisinde bir düzen. 3. Bir ney çeşidi.
MANSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mansur).
MANZUR: (Ar.) Er. Bakılan, nazar olunan. Gözde olan, beğenilen.
MANZURE: (Ar.) Ka. (bkz. Manzur).
MARAL: (Tür.) Ka. Dişi geyik, ceylan, karaca.
MARİFET: (Ar.) Ka. 1. Herkesin yapamadığı ustalık, herşeyde görülmeyen hususiyet, ustalıkla yapılmış olan şey. 2. Bilme, biliş. 3. Hoşa gitmeyen hareket. 4. Vasıta aracı, ikinci el. Marifetname: İbrahim Hakkı Bey'in divan kültürüne ait hazırladığı meşhur eseri.
MÂRİYE: (Ar.) Ka. Şen'un adında birinin kızı olup hicretin 7. yılında kızkardeşi Şirin ile birlikte, Mukavkıs tarafından Hz. Muhammed'e (s.a.s) hediye edilen kıbti bir cariye. Hz. Peygamberin hanımlarından küçük yaşta ölen oğlu İbrahim'in annesi.
MARUF: (Ar.) Er. 1. Herkesçe bilinen tanınmış belli. Meşhur ünlü. 2. Şeriatın emrettiği, uygun gördüğü.
MARUFE: (Ar.) Ka. (bkz. Maruf). MÂRUT: (Ar.) Arkadaşı "Harut" ile meşhur olan bir melek olup büyü ile uğraştıklarından dolayı kıyamete kadar kalmak üzere Babil'de bir kuyu içerisine hapsedilmişlerdir. İsim olarak kullanılmaz.
MASUM: (Ar.) Er. 1. Suçsuz, kabahatsiz, günahsız, ismet sahibi. 2. Saf, temiz. İmamı Rabbani'nin oğlu.
MASUME: (Ar.) Ka. (bkz. Masum). İmamiye mezhebinde günahsız sayılan ehli beyt mensubu.
MASUN: (Ar.) Er. Korunmuş, korunan.
MASUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Masun).
MAŞUK: (Ar.) Er. Sevilen, sevilmiş.
MAŞUKA: (Ar.) Ka. (bkz. Maşuk).
MATLUB: (Ar.) Er. İstenilen, aranılan, talep edilen şey.
MATLUBE: (Ar.) Ka. (bkz. Matvlub).
MATUK: (Ar.) Er. Azat olunmuş, özgürlüğü bağışlanmış.
MATUKE: (Ar.) Ka. (bkz. Matuk).
MAUN: (Ar.) Er. Zekat. Kur'anı Kerim'in 107. suresi.
MAVERA: (Ar.) Ara, geri, bir şeyin ötesinde bulunan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MAVİYE: (Ar.) Ka. Suya ait.
MA YE: (Fars.) Ka. 1. Maya, asıl ve gerekli madde. 2. Para, mal. İktidar güç. 3. Bilgi.
MAZHAR: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin göründüğü çıktığı yer. 2. Nail olma, şereflenme. 3. Bazı tekkelerde oturarak uyurken dayanılan kısa değerde. 4. Bir çeşit tef.
MAZLUM: (Ar.) Er. 1. Zulüm görmüş. 2. Halim, selim, sakin, sessiz.
MAZMUN: (Ar.) Er. 1. Borçluluk, kefalet. 2. Ödenmesi gereken şey.
MAZYAR: (Ar.) Er. Taberistan'daki Karini hükümdarlarının sonuncusu.
MEBDE: (Ar.) Baş, başlangıç, ilke.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEBHUR: (Ar.) Er. Soluyan, soluğan, nefes darlığına yakalanmış olan.
MEBHURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebhur).
MEBRUK: (Ar.) Er. Tebrike şayeste. Kutlu.
MEBRUKE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebruk).
MEBRUR: (Ar.) Er. Beğenilmiş, hayırlı, yararlı.
MEBRURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebrur).
MEBSUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebsut).
MEBSUT: (Ar.) Er. Açılmış, yayılmış. Uzun uzadıya anlatılan.
MEBŞURE: (Ar.) Ka. Yüzü beyaz, gösterişli güzel kadın.
MECDİ: (Ar.) Er. (bkz. Mecid). MECDİDE: (Ar.) Ka. Rızkı bol, nasibi açık, bahtiyar. MECERRE: (Ar.) 1. Samanyolu. 2. Harekete müsait yol, cadde veya yer.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MECİD: (Ar.) Er. Çok ulu, yüce, şan ve şeref sahibi. Allah'ın sıfatlarından. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Abdülmecid, Allah'ın (Mecid'in) kulu..
MECİDDİN: (Ar.) Er. Dinin ululuğu, büyüklüğü. Türk dil kuralı açısından "dA" olarak kullanılır.
MECİDE: (Ar.) Ka. Büyük ulu. Şan ve şeref sahibi.
MECNUN: (Ar.) Er. 1. Cin tutmuş, cinlenmiş. 2. Delice seven, tutkun. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı.
MECRA: (Ar.). Suyun aktığı yatak, su yolu. Bir işin gidiş yolu. Bedendeki ahlatın alıştığı yol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MECUT: (Ar.) Er. Talihi açık, mutlu, şanslı kimse.
MED'UV: (Ar.) Er. Davet olunmuş, çağırılmış, davetli. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MEDÂ: (Ar.). Mesafe. Son. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEDAR: (Ar.). 1. Dayanak. 2. Dönence. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEDENÎ: (Ar.) Er. 1. Medine'ye mensup, şehirli, şehir halkından olan. 2. Bir memleketle ilgili olan. 3. Terbiyeli, görgülü, nazik. Daha çok lakab olarak kullanılır.
MEDİD: (Ar.) Er. Uzun, çok uzun süren. Arap aruzunun 2. bendi.
MEDİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Medid).
MEDİH: (Ar.) Er. Methetmeye, övmeye sebeb olan şey, övme mevzuu.
MEDİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Medih).
MEDİNE: (Ar.) Ka. Arabistan'da bir şehir. Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu şehir. Hacıların Mekke'den sonra ziyaret ettikleri şehir.
MEFAHİR: (Ar.) İftihar edilecek, övünülecek şeyler. Erkek ve kadın
MEFHAR: (Ar.) Er. Övünme. Övünmeye sebeb olan, güvenmeyi gerektiren. Mefhari kainat: Muhammed (s.a.s).
MEFHARET: (Ar.) Ka. İftihar duyma, övünme.
MEFKURE: (Ar.) Ka. Ülkü, ideal.
MEFRUZ: (Ar.) Er. Farz olunmuş, varsayılmış.
MEFRUZA: (Ar.) Ka. (bkz. Mefruz).
MEFTUH: (Ar.) Er. 1. Açılmış, açık. 2. Ele geçirilmiş.
MEFTUHA: (Ar.) Ka. (bkz. Meftah).
MEFTUN: (Ar.) Er. 1. Fitneye düşmüş, sihirlenmiş. 2. Gönül vermiş, tutkun vurgun. Hayran olmuş, şaşmış.
MEFTUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Meftun).
MEHDİ: (Ar.) Er. 1. Kendisine rehberlik edilen. Allah tarafından hidayet verilmiş olan. Doğru yolu tutan. 2. Şiilere göre 12 imamın sonu.
MEHDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Mehdi).
MEHİB: (Ar.) Er. 1. Heybetli, azametli, korkunç (mehub). 2. Arslan (Esed, gazanfer, haydar, şif).
MEHİR: (Fars.) Ka. Ay.
MEHLİKA: (Fars.) Ka. Ay yüzlü güzel.
MEHMET: (Tür.) Er. Muhammed isminin türkçesi. (bkz. Muhammed).
MEHPARE: (Fars.) Ka. Ay parçası, çok güzel.
MEHRE: (Tür.) Ka. Hind okyanusu sahili ile Hadramut arasında bir ülke.
MEHRU: (Fars.) Ka. Ay yüzlü güzel.
MEHTAP: (Fars.) Ka. 1. Ay aydınlığı, ay ışığı. Dolunay. 2. Alay, eğlence, zevklenme. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
MEHVEŞ: (Fars.) Ka. Ay gibi, ay yüzlü, güzel.
MEKİN: (Ar.) Er. 1. Temekkün eden, oturan yerleşen. 2. Vakarlı, temkinli, vakar, iktidar sahibi. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MEKİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Mekin). 1. İktidar ve onur sahibi. 2. Yer tutup oturan, yerleşmiş.
MEKNUN: (Ar.) Er. Saklı, gizli, iyice korunmuş.
MEKNUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Meknun).
MEKNUZ: (Ar.) Er. Gömülü. Hazineye konulmuş, saklanmış.
MEKNUZE: (Ar.) Ka. (bkz. Meknuz).
MEKREMET: (Ar.) Er. Kerem, cömertlik. Saygı, ağırlama.
MEKŞUFE: (Ar.) Ka. Açılmış, açık. Bilinmez değil, keşfolunmuş.
MELÂ: (Ar.) Ka. 1. Doluluk. 2. Topluluk. 3. Ova.
MELAHAT: (Ar.) Ka. Güzellik, yüz güzelliği.
MELDÂ: (Ar.) Ka. Genç, körpe ve nazik.
MELEK: (Ar.) Ka. 1. Allah'ın nurdan yarattığı varlıklar. Allah'ın emirlerine tam itaat eden varlıklar. 2. Halim, selim güzel huylu kimse.
MELEKNAZ: (a.f.i.) Ka. (bkz. Melek).
MELEKNUR: (Ar.) Ka. (bkz. Melek).
MELEKPER: (a.f.i.) Ka. Melek kanatlı.
MELEKRU: (a.f.i.) Ka. Melek yüzlü.
MELEKSİMA: (a.f.i.) Ka. Melek şimali.
MELHUZ: (Ar.) Er. Umulur, beklenir.
MELHUZA: (Ar.) Ka. (bkz. Melhuz).
MELİH: (Ar.) Er. Melahat sahibi, güzel, şirin, sevimli.
MELİHA: (Ar.)Ka. (bkz. Melih).
MELİK: (Ar.) Er. 1. Padişah, hakan, hükümdar. 2. Mal sahibi. 3. Allah'ın isimlerinden, (bkzi Abdülmelik). Melikşah: Sultan Sencer'in babası olan büyük Selçuklu hükümdarı.
MELİKANBER: (Ar.) Er. Kudretli, nüfuzlu, Habeş köle. Melik ve anber isimlerinden birleşik isim.
MELİKE: (Ar.) Ka. Kadın hükümdar. Hükümdar karısı.
MELİKSERVER: (Ar.) Er. Doğu Sultanı hükümdar.
MELODİ: (Yun.) Ka. Nağme, ahenk, ezgi.
MELTEM: (Tür.) Ka. Yazın düzenii olarak karadan denize doğru esen rüzgar.
MEMDUD: (Ar.) Er. Uzatılan.
MEMDUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Memdud).
MEMDUH: (Ar.) Er. Övülmüş, övülecek.
MEMDUHA: (Ar.) Ka. (bkz. Memduh).
MEMNUN: (Ar.) Er. 1. Minnet altında bulunan. 2. Sevinmiş, sevinçli. Razı hoşnut, (bkz. Dilşad).
MEMNUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Memnun). Sevinmiş, sevinçli.
MEMUN: (Ar.) Er. Emin bulunan, korkusuz, tehlikesiz, sağlam, (bkz. Emin).
MENAF: (Ar.) Er. 1. Dağın sivri tepesi. 2. Cahiliye döneminde Arapların putu. İsim olarak kullanılmaz.
MENDERES: (Yun.) Er. Akarsu yataklarının dolanbaçlı kısmı. Ege bölgesindeki 3 afcarsudan birisinin adı.
MENEKŞE: (Fars.) Ka. Menekşegillerden birçok çeşitleri bulunan koyu mor çiçek açan süs bitkisi. Koyu mor renk.
MENGÜ: (Tür.) Ebedi ölümsüz, bengi. Mengtt suyu: Abı hayat. Erkek ve kadın adı olarak kullandır.
MENGÜALP: (Tür.) Er. Ölümsüz, güçlü, kuvvetli, yiğit.
MENGÜBAY: (Tür.) Er. Varlıklı kimse.
MENGÜBERT: (Tür.) Er. Allah verdi.
MENGÜCEK: (Tür.) Er. Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar'ı içine alan bölgeyi fethederek XII. yy.'ın ilk yansına kadar elinde tutan Türk sülalesi.
MENGÜÇ: (Tür.) Er. Yaşlı.
MENGÜER: (Tür.) Er. (bkz. Men gü).
MENGÜTAY: (Tür.) Er. (bkz. Mengüer).
MENNAN: (Ar.) Er. Çok ihsan eden, verici, ihsanı bol. Abd takısı alarak kullanılır. Allah'ın isimlerinden (bkz. Abdülmennan).
MENSUR: (Ar.) Er. Saçılmış, dağılmış. Ölçüsüz, uyaksız, manzum olmayan söz.
MENSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mensur).
MENŞUR: (Ar.) Er. Neşrolunmuş, dağıtılmış, yayılmış.
MENSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Menşur).
MENZUR: (Ar.) Er. Adanmış, vadedilmiş. Adak olarak belirtilmiş.
MENZURE: (Ar.) Ka. (bkz. Menzur).
MERAFİ: (Ar.) 1. Dağın sivri tepesi. 2. İslam'dan evvel Arapların putu. isim olarak kullanılmaz.
MERAHÂN: (Ar.) Er. 1. Ferah, sevinç. 2. Zayıf olma hali.
MERAL: (Tür.) Ka. (bkz. Maral).
MERAM: (Ar.) Ka. Arzu istek, içten tasarlanan niyet.
MERCAN: (Ar.) Selenterelerin mercanlar sınıfından olup kayalık yerlerde koloni meydana getirerek yaşayan, iskeleti kalkerli kırmızı renkli deniz hayvanı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MERD: (Fars.) Er. 1. Adam, insan. 2. Özü sözü doğru kabadayı, yiğit. Türk dil kurallarına göre "d/t" değişmesiyle kullanılır.
MERDAN: (Fars.) Er. Mertler, insanlar, erkekler, yiğitler.
MERDİ: (Fars.) Er. Mertlik, erlik. Cesaret, yüreklilik, insanlık.
MERDÜM: (Fars.) 1. insan, adam. 2. Gözbebeği. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MEREVİŞ: (Tür.) Ka. Terementi ağacının tohumu.
MERĞUB: (Ar.) Er. 1. İstenilen, sevilen. 2. Herkes tarafından sevilip aranılan.
MERĞUBE: (Ar.) Ka. (bkz. Mergup).
MERİÇ: (Tür.) Balkan yarımadasının güneydoğu kesiminden geçen akarsu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MERİH: (Ar.) Er. Dünya'dan sonra güneşe en yakın olan gezegen.
MERKÜR: (Fran.) Er. Güneşe en yakın gezegen.
MERSA: (Ar.) Ka. Liman.
MERT: (Fars.) Er. 1. Özü, sözü doğru yiğit. 2. Erkek insan.
MERTEL: (f.t.i.) Er. (bkz. Mert).
MERTER: (f.t.i.) Er. (bkz. Mert).
MERTKAL: (f.t.i.) Er. Her zaman doğru kal.
MERTKAN: (f.t.i.) Er. Mert soydan gelen.
MERTOL: (f.t.i.) Er. Her zaman sözünün eri ol.
MERVAN: (Ar.) Er. Emevi sülalesinin Mervan kolu.
MERVE: (Ar.) Ka. Mekke'de bir dağın adı olup hacılar, Merve ile Safa arasında Sa'y ederler yani 7 defa gidip gelirler.
MERYEM: (Ibr.) Ka. 1. Abid. İbadete düşkün insan. 2. Hz. isa'nın annesi.
MERZAT: (Ar.) Er. Rıza, hoşnutluk.
MERZUK: (Ar.) Er. Rızıklandmlmış, nzık verilmiş.
MERZUKA: (Ar.) Ka. (bkz. Merzuk).
MESERRET: (Ar.) Ka. Sevinçler. Şenlik, sevinç.
MESlH: (Ar.) Er. 1. Üzerine yağ sürülmüş. 2. Mesholunmuş, başka bir şekle girmiş olan. 3. Acaip, tuhaf. 4. Ölmek. Mesih: Hz. isa'nın elini sürdüğü hastaların derhal iyileşmesi dtolayısıyla kendisine isim olarak verilmiştir.
MESRUR: (Ar.) Sevinçli, memnun, sevinmiş meramına ermiş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MESRURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mesrur).
MESUD: (Ar.) Er. Saadeüi, bahtlı, bahtiyar, kutlu. Türk dil kurallarına göre "dA" olarak kullanılır.
MESUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mesud).
MEŞHED: (Ar.) Er. Bir adamın şehit olduğu veya bir şehidin gömüldüğü yer. iran'da ziyaretgah olan meşhur şehir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MEŞHUR: (Ar.) Er. Ünlü, argın, tanınmış.
MEŞHURE: (Ar.) Ka. (bkz. Meşhur).
MEŞKUR: (Ar.) Er. Beğenilmiş, övülmüş. Teşekkür edilmeye değer olan.
MEŞKURE: (Ar.) Ka. (bkz. Meşkur).
METE: (Tür.) Er. Büyük TürkHun İmparatoru (M.Ö. 209174). ; :
METEHAN: (Tür.) Er. (bkz. Mete)
METHİYE: (Ar.) Ka. Birini övmek maksadıyla yazılmış eser, kaide.
METİN: (Ar.) Er. 1. Metanetli, sağlam, dayanıklı. 2. Özü, sözü doğru, sebatkar, itimat edilir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
METİNER: (Tür.) Er. (bkz. Metin).
MEVA: (Ar.) Ka. Sığınılacak yer, yurt, mesken,
MEVCUD: (Ar.) Er. Var olan, bulunan. Hazır olan, hazır bulunan. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. , .,
MEVCUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mevcud).
MEVDUT: (Ar.) Er. Sevilmiş, sevilen. Gaznelilerin bir hükümdarı.
MEVEDDET: (Ar.) Ka. Sevgi, muhabbet. Dostluk.
MEVHİBE: (Ar.) Ka. Vergi, ihsan, bağış.
MEVLUD: (Ar.) Er. 1. Yeni doğmuş çocuk. 2. İhsanın doğduğu yer. 3. Doğulan zaman. Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan manzum eser. Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kulla bılır.
MEVLUDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mevlud).
MEVSİM: (Ar.) Ka. 1. Yılın dört bölümünden biri. 2. Dağlamak suretiyle damga vurmak.
MEVSUL: (Ar.) Er. Hz. Peygamber'in isimlerinden.
MEVSUNNE: (Ar.) Ka. 1. Bahar yağmuru yağmış toprak. 2. Baştan aşağı süslü zırh.
MEVZUN: (Ar.) Er. Biçimli, yakışıklı, güzel.
MEVZUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Mevzun).
MEYMUN: (Ar.) Er. Uğurlu, bereketli, kutlu.
MEYMUNE: (Ar.) Ka. (bkz. Meymun). Hz. Peygamberin en son hanımı.
MEYSUR: (Ar.) Er. Kolaylanmış, kolaylaştırılmış şeyler.
MEYSURE: (Ar.) Ka. (bkz. Meysur).
MEZİD: (Ar.) Er. Artmış, artırılmış, büyümüş. Türk dil kuralı açısından "dA" olarak kullanılır.
MEZİYET: (Ar.) Ka. Bir kişiyi başkalarından ayıran ve yücelten vasıf, üstünlük, değerlilik yüksek karakter.
MİDHAT: (Ar.) Er. Övme. Türk dil kuralı açısından "d/t" değişmesiyle kullanılır.
MİFTAH: (Ar.) Er. 1. Anahtar. 2. Şifre cetveli. 3. Dil öğrenirken yapılacak tercüme ve meselelerin halledilmiş şekillerini gösteren kitap. 4. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.
MİHİN: (Fars.) Er. Büyük, ulu.
MİMİNE: (Fars.) Ka. (bkz. Minin).
MİHNE: (Ar.) Düzleştirmek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MİHRACE: (Sanskritçe.) Ka. Hindistan'da kral ve prenseslere verilen unvan.
MİHRAN: (Ar.) Nehir. Pakistan'dan geçen İndus nehrine İslam müellifleri tarafından verilen isim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MİHRİ: (Fars.) Ka. 1. Güneş. 2. Sevgi. 3. Eylül ayı. Mihr ü mah, güneş ile ay.
MİHRİBAN: (Fars.) Ka. Şefkatli, merhametli, muhabbetti, güleryüzlü, yumuşak huylu.
MİHRİCAN: (Fars.) Sonbahar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MİHRİMAH: (Ar.) Ka. Güneş ile ay.
MİHRİNAZ: (Fars.) Ka. Naz güneşi. Çok nazlı.
MİHRİNİSA: (Fars.) Ka. Kadınlığın güneşi, erdemli, nitelikli kadın.
MİHRİNUR: (Fars.) Ka. Işık saçan, aydınlatan güneş.
MİHRİŞAH: (Fars.) Ka. Şahların güneşi.
MİHRİYE: (Fars.) Ka. Güneşe ait,
güneşle ilgili. ..^
MİKAİL: (Ar.) Er. Dört büyük melekten nzıklarm taksimine memur melek.
MİKAT: (Ar.) Er. 1. Tesbit edilen yer ve zaman. 2. Mekke yolu Üzerinde hacıların ihrama girdikleri yer.
MİMOZA: (Lat.) Ka. Baklagillerden ince ve san yapraklı çiçek açan bir cins süs bitkisi, küstümotu.
MİNA: (Ar.) Ka. 1. Camın ana maddesi. 2. Liman, iskele. 3. Gökyüzü.
MİNE: (Fars.) Ka. 1. Maden ve çini üzerine vurulan camı andırır cila. 2. Dişlerin üzerindeki ince ve parlak tabaka. 3. İnce ve parlak nakış.
MİNŞAR: (Ar.) 1. Cennet. 2. Şişe sırça. 3. Zümrüt, zebercet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MİR1 AT: (Ar.) Ka. 1. Ayna. 2. Meşhur bir çeşit lali.
MİRAÇ: (Ar.). 1. Merdiven. 2. Göğe çıkan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Hz. Muhammed (s.a.s)'in göğe çıktığı gece ki, Recep ayının 27'sine rastlayan kandil gecesidir. O gecede 5 vakit namaz farz kılınmıştır.
MİRAN: (Fars.) Er. Beyler.
MİRAY: (Fars.) Ka. Ayın ilk günleri. MİRCAN: (Fars.) Ka. Canın içi.
MİRHAN: (Fars.) Ka. (bkz. Mircan).
MİRKELAM: (Fars.) Er. Güzel, nazik konuşan kimse.
MİRNUR: (Fars.) Ka. (bkz. Mircan).
MİRZA: (Fars.) Er. 1. Emiroğlu beyi, hükümdar soyundan gelen. 2. Doğu Türk devletlerinde asalet unvanı. 3. Dubbi Ekber yıldız kümesindeki parlak yıldız.
MİSAK: (Ar.) Sözleşme, yemin, and, ahid. Erkek ve kadın adı olarak
kullanılır.
MİSBAH: (Ar.) Er. Aydınlatma cihazı, ışık çırağı. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in isimlerinden.
MİZAN: (Ar.) Er. 1. Terazi. 2. Sağlama.
MUADDAL: (Ar.) Er. (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).
MUALLA: (Ar.) Ka. 1. Yüce, yüksek, (bkz. Bülent). Makamı, rütbesi yüksek. 2. Bir yazı stili.
MUAMMER: (Ar.) Ömür süren, yaşayan, yaşamış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUARRA: (Ar.) Ka. Çıplak, soyulmuş. An, temizlenmiş.
MUATTAR: (Ar.). Güzel kokulu, ıtırlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUÂVİYE: (Ar.) Er. Emevi devletinin ilk hükümdarı olup Hind ve Ebû Süfyan'ın oğludur. Mekke'de doğmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kayınbiraderi ve vahiy katibidir.
MUÂZ: (Ar.) Er. 1. Korunan, sığınan. 2. Çok aziz, izzet sahibi, saygı uyandıran, kıymetli, muhterem, sevgili. Muâz b. Cebel, sahabeden.
MUAZZEZ: (Ar.) Ka. (bkz. Muâz). Ta'ziz edilmiş, izzetlendirilmiş. İzzet ve şeref sahibi. İkram ve izaz olunan, ağırlanan, hürmetle, saygı ile kabul olunan. Kıymetli, değerli, aziz.,
MUBAHAT: (Ar.) Ka. Günahı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helal olan (mubah).
MUCİB: (Ar.) Er. 1. İcabet eden, uyan. İcap eden, gereken. 2. Sebeb olan, vesile teşkil eden. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
MUCİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Mucib).
MUCİD: (Ar.) Er. 1. Yaratıcı. 2. Bir buluş ortaya çıkaran kimse.
MUCİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mucid).
MUCİZE: (Ar.) Ka. Hayran bırakan, olağanüstü olay. İnsan aklının alamayacağı.
MUFADDAL: (Ar.) Er. Fazileüi, fazileti çok adam.
MUHABBET: (Ar.) Ka. 1. Sevme, sevgi. 2. Dostluk. Dostça konuşma.
MUHACCEL: (Ar.) Er. 1. Ayağı sekili beyaz at. 2. Gerdeğe konulmuş.
MUHACİR: (Ar.) Er. Göç eden, göçmen.
MUHAFIZ: (Ar.) Er. Muhafaza eden, değiştirmeyen, koruyan. Bekçi.
MUHAMMED: (Ar.) Er. 1. Birçok defalar hamdu sena olunmuş, tekrar tekrar övülmüş. 2. Birçok güzel huylara sahip. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerindendi r. Dedesi Abdülmuttalib tarafından, gökte hak yerde halk övsün niyetiyle bu ad konulmuştur. Kur'an'da dört yerde zikredilmiştir.
MUHARREM: (Ar.) Er. 1. Tahrim olunmuş, haram kılınmış. 2. Kamer takviminin birinci ayı aşura ayı. Müslümanlıktan önce bu ayda savaşmak yasak olduğu için bu ad verilmiştir. Bu ayın ilk 10 gününde Kerbela vakasının yıldönümünde matem yapılır. 10. gününde aşure pişirilir.
MUHBİR: (Ar.) Er. Haber veren, haberci.
MUHDİN: (Ar.) Er. (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden). h
MUHİB: (Ar.) Er. 1. Seven, sevgi besleyen, dost. 2. Tutkan, yer. 3. Bir tarikata intisap etmemekle birlikte yakınlığı olan.
MUHİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Muhib). MUHİDDİN: (Ar.) Dini saran, çevreleyen. Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.
MUHLİS: (Ar.) Er. Halis, katıksız. Dostluğu, samimiliği ve her hali içten gönülden olan.
MUHLİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Muhlis).
MUHSİN: (Ar.) Er. İhsan eden, iyilikte, bağışta bulunan. ; .» , *
MUHSİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Muhsin).
MUHTAR: (Ar.) Er. 1. İhtiyar eden, seçilmiş, seçkin. Hareketinde serbest olan, istediği gibi davranan, dilediğim yapan. 2. Köy veya mahalle işlerine bakmak üzere halkın seçtiği kimse. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden. MUHTEREM: (Ar.) Ka. İhtiram olunmuş. Saygıdeğer, sayılan.
MUHTEŞEM: (Ar.) İhtişamlı, tantanalı, debdebeli, görkemli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUHYİ: (Ar.) İhya eden, dirilten, canlandıran, hayat veren. Allah'ın isimlerindcndir. "Abd" takısı alarak kullanılır. Abdultnuhyi. ,4
MUİD: (Ar.) Er. Öğretmen yardımcısı. Asistan.
MUİN: (Ar.) Er. Yardımcı. Çırak. MUİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Muin).
MUİZ: (Ar.) Ağırlayıcı, izzet ve ikram edici. Allah'ın isiralerindendir. "Abd" takısı alarak kullanılır. Abdulmuiz.
MUKADDEMUN: (Ar.) Er. (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).
MUKADDER: (Ar.) 1. Takdir olunmuş, kıymeti biçilmiş, kadri değeri bilinmiş, beğenilmiş. 2. Yazılı, yazılıp belirlenmiş ilahi taktir. 3. Yazılı olmayıp sözün gelişinden anlaşılan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MUKADDES: (Ar.) Takdis edilmiş, mübarek kutsal temiz. Mübarek, kutsal kitaplar, Kur'ân, Tevrat, Zebur, incil. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUKAFFA: (Ar.) Er. Uyaklı, kafiyeli. (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).
MUKAYYET: (Ar.) Er. 1. Kayıtlı, bağlı, bağlanmış. 2. Ayağında zincir ve pranga bulunan. 3. Bir işe ehemmiyet veren. 4. Kaydolunmuş, deftere geçmiş.
MUKBİL: (Ar.) Er. İkballi, kuüu, mutlu, bahtiyar, mes'ud.
MUKBİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Mukbil).
MUKÎM: (Ar.) Er. İkamet eden, oturan. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MUKİME: (Ar.) Ka. (bkz. Mukim).
MUKMİR: (Ar.) Er. Ay ışıklı, mehtaplı.
MUKMİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Mukmir).
MUKTEDİR: (Ar.) Er. Iktidarlı, gücü yeten, becerebilen.
MUKTEFİ: (Ar.) Er. 1. İktifa eden. 2. Ardı sıra izinden gidilmiş örnek olan. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in isimlerinden.
MUNGAR: (Tür.) Er. Eli açık, cömert.
MUNİS: (Ar.) Er. Ünsiyetli alışılan, yadırganmaz, alışılmış. Cana yakın sevimli. İnsandan kaçmayan.
MUNİSE: (Ar.) Ka. (bkz. Munis).
MUNTEKA: (Ar.) Er. (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).
MURAD: (Ar.) Er. Arzu, istek, dilek. Maksat meram. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
MURADİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Murad).
MURATHAN: (Ar.) Er. (bkz. Murat).
MURTAZA: (Ar.) Er. 1. İrtiza edilmiş, beğenilmiş seçilmiş. Güzide. 2. Allah'ın razı olduğu kişi, kendisinden razı olunan kişi. Aliyyü'lMurtaza: Hz. Ali'nin lakabı.
MUS'AB: (Ar.) Er. Zor. Güçlü, dayanıklı. Ashâbdan ünlü şehid Mus'ab b. Umeyr'in adıdır.
MUSA: (Ar.) Er. Vasiyet edilmiş. Vasi nasbolunmuş, vasiyeti yerine getirmekle vazifelendirilmiş. Tavsiye olunmuş. Sina yanmadısında, Eymen vadisinde Tur dağında Allah'ın lütfuna mazhar olarak, kavmine "on emir" adı altında Allah'ın şeriatını bildiren peygamber. Büyük kitaplardan Tevrat ona indirilmiştir.
MUSADDIK: (Ar.) Er. Gerçekliğini ve geçerliliğini resmi yazı ile bildiren. Tasdik eden.
MUSLİH: (Ar.) Er. İslah eden, iyileştiren, düzeltici, arabulucu. Barıştıran. Bu kelime Kur'an'da birkaç defa zikredilmiştir.
MUSLİHİDDİN: (Ar.) Er. Dinin salahı için çalışan.
MUSTAFA: (Ar.) Er. 1. Temizlenmiş, seçilmiş, güzide. 2. Hz. Peygamberin isimlerinden. 3. Sa'd Suresi 47. ayette geçer.
MUŞTU: (Tür.) Er. Müjde, sevindirici haber.
MUŞTUBEY: (Tür.) Er. (bkz. Muştu).
MUTA: (Ar.) Er. İtaat olunan, boyun eğilen, başkalarının kendisine itaat ettikleri. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MUTAHHAR: (Ar.) Takdir edilmiş, temizlenmiş, temiz. Temiz mübarek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUTALLA: (Ar.) Ka. Yaldızlanmış, yaldızlı.
MUTARRA: (Ar.) Çok taze, parlak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUT ASIM: (Ar.) Er. 1. İtisam eden, eliyle tutan, yapışan. 2. Günahtan çekinen. 3. Allah'ın ipine sımsıkı sarılan.
MUTE: (Ar.) Er. Ürdün'de Lut gölünün kuzeyinde verimli bir ova. Peygamberliğin son dönemlerinde hristi
yanlarla yapılan savaşın adı.
MUTEBER: (Ar.) Ka. 1. İtibarlı, hatın sayılır, saygın. 2. İnanılır, güvenilir. 3. Yürürlükte olan geçer.
MUTENA: (Ar.) Ka. 1. Özenle dikkatle seçilmiş. 2. Önemli, seçkin. 3. Az bulunur.
MUTİ: (Ar.) Er. 1. İtaat eden, baş eğen, veren. Tabi, bağlı. 2. Rahat ve uslu.
MUTİA: (Ar.) Ka. (bkz. Muti).
MUTLAY: (Tür.) Mutlu, sevinçli ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUTLU: (Tür.) Talihli, uğurlu. Bahtiyar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUTLUALP: (Tür.) Er. (bkz. Mutlu).
MUTLUGÜN: (Tür.) Er. (bkz. Mutlu).
MUTLUHAN: (Tür.) Er. (bkz. Mutlay).
MUTLUKANÎ: (Tür.) Er. (bkz. Mutlu). 3
MUTLUTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Mutlay).
MUTTALİB: (Ar.) Talepte bulunan, isteyen, (bkz. Abdülmuttalib)
MUTLUER: (Tür.) Er. (bkz. Mutlu).
MUVAFFAK: (Ar.) Er. 1. Allah'ın yardımına ulaşmış, işi rast gitmiş kimse. 2. Başaran beceren.
MUVAHHİD: (Ar.). Allah'ın birliğine inanan. Allah'tan başka hiçbir ilah ve kanun koyucu tanımayan, yalnız Allah'tan gelen emirleri kabul eden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUVAKKAR: (Ar.) Er. Tevkir edilmiş, ağırlanmış, saygı gösterilmiş olan. Vakarlı, ağırbaşlı.
MUZAFFER: (Ar.) Zafer, üstünlük kazanmış, üstün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUZİ: (Ar.) Işık veren parlayan parlak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUZAM: (Ar.) Er. Bir şeyin en büyük kısmı.
MÜ'MİN: (Ar.)Er. İman etmiş, İslam dinine inanmış, müslüman.
MÜ'MİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Mü'min).
MÜBAHAT: (Ar.) Ka. Övünme, iftihar etme.
MÜBAREK: (Ar.) Er. 1. Berekeüi, feyizli. Uğurlu, hayırlı, kutlu, mutlu. 2. Beğenilen, sevilen, kızılan şaşılan kimse. Bir şey hakkında sözleşme.
MÜBAREKE: (Ar.) Ka. (bkz. Mübarek).
MÜBECCEL: (Ar.) Ka. Yücelmiş, saygı gösterilmiş yüce, ulu.
MÜBELLİĞ: (Ar.) Er. 1. Tebliğ eden, haber veren bildiren. 2. Büyük camilerde imamın söylediğini tekrarlayan kimse. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜBERRA: (Ar.) Temize çıkmış aklanmış, müstesna, azade, arınmış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜBEŞŞİR: (Ar.) Er. Müjdeci, muştucu. Hz. Peygamber (s.a.s)'in
isimlerinden.
MÜBİN: (Ar.) Er. 1. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hayn serden ayıran. 2. Açık anlaşılır, aşikar, belli. 3. Kur'an'ı Kerim'i bazen de peygamber (s.a.s.)'i vasfetmek için kullanılmıştır.
MÜBİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Mübin).
MÜBŞER: (Ar.) Er. İbşar olunmuş, müjdelenmiş, mübeşşer.
MÜBTEHİC: (Ar.) Er. Sevinçli, sevinmiş, memnun, mesrur, şad. (bkz. Behçet, Şadari).
MÜCAB: (Ar.) Er. Kabul cevabı almış olan. Duası kabul olunan.
MÜCADELE: (Ar.) Er. 1. Uğraşma, savaşma, çatışma. 2. Kur'ân surelerinden birisinin adı.
MÜCAHİD: (Ar.) Er. 1. Cihad eden, din düşmanlarıyla savaşan. Savaşan, uğraşan, savaşçı. 2. Gayret eden, çok çalışan. 3. Tasavvufta nefsine karşı gelerek kendini terbiye eden ve böylece manevi makamlara erişen kimse, derviş. Türk dil kurallarına göre d/t olarak kullanılır.
MÜCAHİDDİN: (Ar.) Er. Din savaşçısı, İslam askeri.
MÜCD: (Ar.) Ka. Kıvırcık, kıvrılmış, lülelerimi ş saç.
MÜCEDDET: (Ar.) Ka. Yeni, henüz kullanılmamış.
MÜCELLA: (Ar.) Ka. Parlatılmış, parlak, cilalı.
MÜCEVHER: (Ar.) Ka. 1. Değerli süs eşyası. 2. Arap alfabesinde noktalı olan harf.
MÜCMEL: (Ar.) Kısa ve az sözle anlatılmış, öz, özet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MÜCTEBA: (Ar.) Er. Seçilmiş, seçkin. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜCTEHİD: (Ar.) Er. İctihad eden, gücü yettiği kadar çalışan. Ayet ve hadislerden seri hükümler çıkaran din alimi. İmamı Azam gibi.
MÜDAFİ: (Ar.) Er. Müdafaa eden, koruyan. Savunan,dayanan.
MÜDEBBER: (Ar.) Ka. Tedbir alınmış, düşünce ile hareket edilmiş.
MÜDRİK: (Ar.) Er. İdrak eden, anlayan, aklı ermiş.
MÜDRİKE: (Ar.) Ka. (bkz. Müdrik).
MÜEMMİL: (Ar.) Er. Temin edilmiş, sağlanmış, emniyete alınmış. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜESSER: (Ar.) Ka. Kendisine bir şey tesir etmiş olan.
MÜEYYED: (Ar.) Teyid edilmiş, kuvvetlendirilmiş, sağlam. Doğrulanmış. Yardım gören. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MÜFAHİR: (Ar.) Er. Övünen.
MÜFAHİRE: (Ar.) Ka. Fahreden, övünen.
MÜFERREC: (Ar.) Er. 1. Meydanı olan, geniş. 2. Keder gideren.
MÜFERRİH: (Ar.). Ferahlık veren, iç açan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MÜFİD: (Ar.) Er. l. İfade eden, anlatan, manalı. 2. Faydalı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
MÜFİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Müfid). 196
MÜFİZ: (Ar.) Er. Feyizlendiren, feyiz veren. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılır. Abdulmuflz.
MÜFTEHİR: (Ar.) Er. 1. İftihar eden, övünen. Şanlı, şerefli. 2. Parasız işgören, fahri.
MÜGE: (Fran.) Ka. İnci çiçeği.
MÜHEYMİN: (Ar.) Birini korkudan koruyan. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı almadan kullanılmaz. Abdulmüheymin.
MÜHEYYA: (Ar.) Ka. Hazır.
MÜHİB: (Ar.) Er. 1. Heybetli, korkunç, korkutan. 2. Tehlikeli ve saygı uyandıran.
MÜHİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Mühib).
MÜHRE: (Fars.) Ka. 1. Bir çeşit yuvarlak şey. 2. Cam boncuk. Mührei Zar: Güneş.
MÜJDAT: (Fars.) Er. Müjdeler, sevinçli haberler.
MÜJDE: (Fars.) Ka. 1. Muştu, sevinç haberi, büşra. 2. Hayırlı, sevinçli bir haber getirene verilen bahşiş.
MÜJGÂN: (Fars.) Ka. Kirpikler, kirpik.
MÜKÂFAT: (Ar.) Ka. Ödül. Değerlendirici, sevindirici davranış.
MÜKAFÎ: (Ar.) Er. Eşit, beraber.
MÜKERREM: (Ar.) Muhterem, aziz sayın, saygıdeğer, sayılan, onurlandıran, hürmet ve tazime erişmiş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MÜKREM: (Ar.) Er. Kerem ve şeref ile nitelenmiş olan.
MÜKREMİN: (Ar.) Er. İkram olunmuş, ağırlanmış.
MÜKRİM: (Ar.) Er. İkramcı, ikram eden, ağırlayanağırlayıcı, misafirperver.
MÜKRİME: (Ar.) Ka. (bkz. Mükrim).
MÜLAYİM: (Ar.) Er. 1. Uygun, muvafık. 2. Yumuşak huylu, yavaş kimse. Pekliği olmayan.
MÜLHİM: (Ar.) Er. İlham veren, içe doğduran, esinlendiren.
MÜLHİME: (Ar.) Ka. (bkz. Mülhim).
MÜLKET: (Ar.) Er. Ülke.
MÜLTEKA: (Ar.) Kavuşma, buluşma, birleşme yeri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MÜLTEMl: (Ar.) Er. Parlayan, parıldayan.
MÜMTAZ: (Ar.) Er. İmtiyaz tanınmış, ayn tutulmuş, üstün tutulmuş. Seçkin.
MÜNCl: (Ar.) Er. İnca eden, kurtaran, halaskar. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜNEVVER: (Ar.) Ka. Tenvir edilmiş, nurlandmlmış, aydınlatılmış, ışıklı. Aydın.
MÜNİB: (Ar.) Er. 1. İnabe eden, asiliği, azgınlığı bırakarak Allah'a yönelen. 2. Güzel yağan, faydalı yağmur. 3. Taze ve verimli bahar.
MÜNİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Münib).
MÜNÎF: (Ar.) Er. 1. Yüksek, ulu, büyük, ali, bülend. 2. Yüksek, büyük hükümler.
MÜNİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Münif).
MÜNİM: (Ar.) Er. Nimet veren, yedirip içiren. Takı alarak kullanılır. Abdülmün'im.
MÜNİR: (Ar.) Er. 1. Nurlandıran, ışık veren, parlak, ziyalar. 2. Kur'an'da peygambere ve ilahi kitaplara sıfat olarak kullanılmıştır.
MÜNİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Münir).
MÜNŞİ: (Ar.) Er. İnşa eden, yapan. Yapısı, üslubu güzel olan, iyi katib.
MÜNTEHA: (Ar.) Son, nihayet, uç, en son, akıbet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MÜNZİR: (Ar.) 1. Akıbetinin kötülüğünü söyleyerek korkutan. 2. Kafirleri ve münafıkları sapıklıklarından döndürmek için cehennem azabı ile korkutan. Rasulullah için kullanılmıştır. Birçok sahabe de bu ismi kullanmıştır.
MÜRDÂZ: (Fars.) İran güneş yılı nın 5. ayı.
MÜREN: (Tür.) Akarsu, dere, ırmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
MUREVVA: (Ar.) Ka. Aklı, fikri, düşünüşü görünüşü sağlam.
MÜRİD: (Ar.) Er. 1. İdare eden, emreden buyuran. 2. Bir şeyhe bağlı olan kimse. Türk dil kurallarına göre "dA" olarak kullanılır.
MÜRİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Mürid).
MÜRSEL: (Ar.) Er. 1. Gönderilmiş yollanılmış. Şeriat sahibi peygamberler. 2. Salıverilmiş suç. 3. Bir yazı sitili. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜRŞİD: (Ar.) Er. 1. İrşad eden, doğru yolu gösteren kılavuz. 2. Tari arka çıkan, yardım eden, koruyan.
MÜZDÂD: (Ar.) Er. Ziyadeleşmiş, artmış, çoğalmış. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
MÜZEHHER: (Ar.) Ka. Çiçekli, çiçeklenmiş, çiçek açmış. (bkz. Zühre).
MÜZEKKİR: (Ar.) Er. Zikreden, hatıra getiren anan. Zikreden ibadet eden. Hz. Peygamberin isimlerinden.
MÜZEMMİL: (Ar.) Er. 1. Bir şeye sarılmış sargılanmış. 2. Kur'anı Kerim'de bir sure adı.
MÜZEYYEN: (Ar.) Ka. Zinetlendirilmiş, süslenmiş, süslü.


N ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

NABİ: (Ar.) Er. 1. Haberci, haber veren. 2. Yüksek, yüce. 3. Büyük Türk şairidir. 17. asrın ikinci yansında yaşamıştır.
NABİA: (Ar.) Ka. Yerden çıkıp fışkıran, kaynayan, akan.
NABİYE: (Ar.) Ka. 1. Ulu, şerefli kimse. 2. Sonradan şair olan kimse. 3. Haberci, haber veren.
NACİ: (Ar.) Er. Necat bulan, kurtulan, selamete kavuşan. Cehennemden kurtulmuş, cennetlik.
NACİL: (Ar.) Er. Soyu sopu temiz olan kimse.
NACİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Naci).
NADAN: (Fars.) Ka. Kaba, dobra.
NADİDE: (Fars.) Ka. Görülmemiş görülmedik. Pek seyrek bulunan, çok değerli.
NADİM: (Ar.) Er. Pişmanlık duyan, pişman. Tevbe eden.
NADİME: (Ar.) Ka. (bkz. Nadim).
NÂDİR: (Ar.) Er. Seyrek, az, ender bulunur.
NADİ: (Ar.) Er. 1. Nida eden, haykıran, çağıran. 2. Toplantı, meclis, (bkz. Nida).
NÂDİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Nadir).
NADİYE: (Ar.) Ka. 1. Bağırıp, çağıran, seslenen. 2. Toplantı, meclis.
NÂFERİZ: (Fars.) Er. 1. Göbek düşüren. 2. Koku saçan.
NAFİ': (Ar.) Yararlı, kârlı. Şifalı, hayır ve fayda verici şeyler yaratan Allah. Esmaü'lHüsna'dandır. "Abd" takısı alarak kullanılır.
NÂFİA: (Ar.) Ka. Bayındırlık işleri.
NAFİH: (Ar.) Er. Üfleyen, üfleyici.
NAFİLE: (Ar.) Ka. Mal, ganimet, ihsan bağış.
NAFİZ: (Ar.) Er. 1. Delen, delip geçen. İçeriye giren, işleyen. 2. Tesir eden, sözü geçen.
NAFİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Nafiz).
NÂGEHAN: (Fars.) Ka. Ansızın, birdenbire.
NAĞME: (Ar.) Ka. Ahenk güzel ses. (bkz. Ezgi).
NAHİD: (Fars.) Er. Venüs (zühre) gezegeni. (Arapça'da) Yeni yetişen kız. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
NAHİDE: (Fars.) Ka. (bkz. Nahid).
NAHİRE: (Ar.) Ka. Ayın ilk günü ya da son gecesi.
NAİB: (Ar.) Er. 1. Vekil, birinin yerine geçen, kadı vekili, Şeriata göre hükmeden hakim. 2. Nöbet bekleyen, nöbetle gelen.
NAÎBE: (Ar.) Ka. Vekil, birinin yerine geçen.
NAiL: (Ar.) Er. Muradına eren, ermiş, ele geçiren. Naili: Divan edebiyatı şairlerinden olup asıl adı Salih'tir. Manastır'da doğmuş, Mısır'da vefat etmiştir.
NAİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Naü).
NAİM: (Ar.) Er. 1. Bollukta yaşayış. 2. Cennetin bir kısmı. Daru'nNaim: Cennet.
NAlMA: (Ar.) Er. Haleb'te doğmuş, asıl adı Mustafa Naim'dir. Naima tarihiyle meşhurdur.
NAlME: (Ar.) Ka. Güzel zarif kadın. Nazlı büyütülmüş kadın.
NAİRE: (Ar.) Ka. Ateş, alev, sıcaklık.
NAKl: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Çok ince, çok güzel, zarif.
NAKİB: (Ar.) Er. Bir kavim veya kabilenin reisi veya vekili. Bir tekkede, şeyhin yardımcısı olan ve en eski derviş veya dede.
NAKİBE: (Ar.) Ka. 1. İnsan ruhu. 2. Akıl.
NAKİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Naki).
NAKŞlDİL: (Ar.) Ka. Gönül resmi, gönül süsü.
NÂLÂN: (Fars.) Ka. İnleyen, inleyici, ağlayan, feryad eden. Manası dolayısıyla isim olarak kullanılmamalıdır.
NALE: (Fars.) Ka. İnleme, inilti.
NALEZEN: (Fars.) Ka. İnleyen, inildeyen.
NAM AL: (Tür.) Er. Adın duyulsun, ün kazan.
NAMDAR: (Fars.) Er. Namlı, ünlü.
NAME: (Fars.) Ka. Sevgiliye ve aşka ait yazılmış mektup. Mektup. Kitap, dergi.
NAMİ: (Fars.) Er. Namlı, şöhretli ünlü.
NAMIK: (Ar.) Er. Yazıcı, katip, yazar
NAMIKA: (Ar.) Ka. (bkz. Namık).
NAMİYE: (Ar.) Ka. Olma, yerden bitme kuvvetli, gelişme yetişme.
NAMUS: (Ar.). 1. Kanun nizam. 2. Ar, edep, haya, ırz. 3. Temizlik, doğruluk. 4. Allah'a yakın olan büyük melek
NAMVER: (Fars.) Er. Adlı, ünlü.
NARDAN: (Fars.) Ka. 1. Nar taneleri. 2. Gözyaşı damlaları.
NARDANE: (Fars.) Ka. Nar tanesi.
NARDİN: (Fars.) Ka. Bir çeşit sümbül.
NARGÜL: (Fars.) Ka. Ateş renginde, kırmızı gül.
NARİN: (Fars.) Ka. İnce, zarif yapılı, nazik. Zayıf çelimsiz.
NARİYE: (Ar.) Ka. Ateşle ilgili, cin peri. İsim olarak kullanılmaz.
NASIH: (Ar.) Er. Nasihat eden, öğüt veren. Nasıhı Emin: Hz. Nuh (a.s.).
NÂSIHA: (An» Ka. (bkz. Nasıh).
NASIR: (Ar.) Er. Yardımcı, yardım eden (muin). "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur. Abdünnasır.
NASİB: (a.i) Er. Pay hisse. Birinin elde ettiği şey. Allah'ın kısmet ettiği şey. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
NASİBE: (Ar.) Ka. Dikili taş. Yollara nişan için dikilen taş.
NASR: (Ar.) Er. Yardım. Üstünlük (zafer). Kur'anı Kerim'in 110. suresi. Nasrullah: Allah'ın yardımı.
NASRUDDİN: (Ar.) Er. (Dine yardımı dokunan. Dilimizde "Nasreddin" şeklinde kullanılır.
NASRULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın nusreti, yardımı.
NASUH: (Ar.) Er. 1. Nasihatçı, öğütçü. 2. Halis, temiz.
NASUHİ: (Ar.) Er. Bozulmaz şekilde tevbe edici.
NÂŞİD: (Ar.) Er. Şiir okuyan, şiir söyleyen, şiir yazan.
NÂŞİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Naşid).
NAŞİR: (Ar.) Er. Neşreden, dağıtan, yayan, yayınlayan.
NATIK: (Ar.) Er. 1. Söyleyen konuşan. 2. Düşünen. 3. Bildiren, bildirici. NATIKA: (Ar.) Ka. (bkz. Natık).
NÂYAB: (Fars.) Bulunmaz. Benzeri olmaz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NAYMAN: (Moğ.) Er. Sekiz. Batı Moğolistan'da yaşayan sekiz kabileden oluşan Türk topluluğu.
NAZ: (Fars.) Ka. 1. Kendini beğendirmek için takınılan yapmacık cilve, işve. 2. Bir şeyi beğenmiyormuş gibi gözükme. Şımarıklık. 3. Yalvarma, rica.
NAZAN: (Fars.) Ka. Nazlı.
NAZENDE: (Fars.) Ka. Naz edici, nazlı, hoş edalı.
NAZENİN: (Fars.) Ka. 1. Cilveli, oynak. Çok nazlı yetiştirilmiş, şımarık.
2. Narin ince yapılı.
NAZIDİL: (Fars.) Ka. Gönül nazı, gönül cilvesi.
NAZIM: (Ar.) Er. Tanzim eden, düzenleyen. Sıra sıra, dizi dizi olan şey.
NÂZIME: (Ar.) Ka. (bkz. Nazım).
NAZIR: (Ar.) Er. 1. Nazar eden, nezaret eden, bakan, gözeten. 2. Vekil bakan. 3. Bir yüzü bir tarafa yönelik olan.
NAZİF: (Ar.) Er. Temiz, pak, nazik, zarif ve şık giyimli.
NAZİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Nazif).
NAZİK: (Fars.) Ka. 1. İnce, narin. 2. Terbiyeli, saygılı. 3. Güzel zarif.
NAZİL: (Ar.) Er. Yukardan aşağıya inen. Bir yere konan, bir yerde konaklayan.
NAZİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Nazil).
NAZİR: (Ar.). Er. 1. Taze. 2. Altın. 3. Benzer eş.
NAZİRE: (Ar.) Ka. 1. Örnek karşılık. 2. Manzum eserde ayn vezin ve kafiyede benzer olma hali.
NAZLAN: (Tür.) Ka. Kendini beğendir, nazlı ol.
NAZLI: (Tür.) Ka. Naz yapan, kendini ağıra satan. Değer verilen sevgili.
NAZLIGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Nazlı).
NAZLIHAN: (Tür.) Ka. (bkz. Nazh.)
NAZMl: (Ar.) Er. Dizme, teıtib etme, sıraya koyma. Sıra, tertip. Vezinli, kafiyeli söz.
NAZMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Nazmi).
NAZRA: (Ar.) Ka. Bir tek bakış.
NAZRET: (Ar.) Tazelik. 2. Bakma, bakış. 3. İdare, reislik. 4. Nazırlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEBA: (Ar.) Haber. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEBAHADDİN: (Ar.) Er. Dinin şanı ve şerefi. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
NEBÂHAT: (Ar.) Ka. 1. Şan, şeref, onur. 2. Şan, şeref sahibi.
NEBÂLET: (Ar.) Ka. 1. Zekilik. 2. Büyüklük, ululuk. 3. Cömertlik.
NEBl: (Ar.) Er. Haberci. Peygamber.
NEBİH: (Ar.) Er. Namlı, şerefli.
NEBİHE: (Ar.) Ka. (bkz. Nebih).
NEBİL: (Ar.) Er. 1. Yüksek meziyet ve onur sahibi. 2. Akıllı, anlayışlı. Bilgili, fazileüi.
NEBİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Nebil). NEBİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Nabiye).
NECÂBET: (Ar.) Er. Soyluluk, soy temizliği.
NECAETTİN: (Ar.) Er. Dine girip hidayete eren, kurtulan.
NECÂH: (Ar.) Er. İsteğine ulaşma. Kurtulma. İhtiyaçlarını temin edebilmek.
NECAT: (Ar.) Er. Kurtulma, kurtuluş. Selamet.
NECATİ: (Ar.) Er. Kurtulmaya mensup, kurtuluşla ilgili. Necati: 15 asır meşhur Osmanlı şairi olup asıl adı İsa'dır.
NECCAR: (Ar.) Er. Dülger. Marangoz. Daha çok lakab olarak kullanılır.
NECDET: (Ar.) Er. Kahramanlhk yiğitlik, efelik. Korkusuz olmak.
NECEF: (Ar.) Er. Yüksek, sırt tepe, tümsek. Küfe civarlarında Hz. Ali'nin türbesinin bulunduğu yer.
NECİB: (Ar.) Er. 1. Soyu sopu temiz pak olan kimse. 2. Asilzade, kıymetli, üstün. 3. Güzel ahlak sahibi. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
NECİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Necip).
NECİD: (Ar.). Yüksek yayla. Arabistan'ın sahil ovasına ve çukur sahaya zıt olan yüksek kısım. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NECİL: (Ar.) Er. Soylu, soyu sopu temiz, kişizade. Asıl.
NECİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Necil).
NECİY: (Ar.) Er. Sırdaş.
NECİYULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın kurtuluş verdiği kişi. Hz. Peygamberin isimlerinden.
NECLA: (Ar.) Ka. Çocuk, evlat. Kuşak, soy, nesil.
NECMİ: (Ar.) Er. Yıldızla ilgili. Necmüddin: Dinin yıldızı. Dilimizde "Necmettin" şeklinde kullanılmaktadır.
NECMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Necmi).
NECVE: (Ar.) Ka. Tümsek ve yüksek yer.
NEDÂ: (Ar.). Çiğ, nem rutubet, (bkz. Şebnem). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEDİM: (Ar.) Er. 1. Meclis arkadaşı, sohbet arkadaşı. 2. Büyükleri fıkra ve hikayeleri ile eğlendiren. Güzel hikayeler anlatan, tatlı konuşan. Nedim: Osmanlı şairlerinden. Asıl adı Ahmed'tir. Lale devri şairlerindendir.
NEDİME: (Ar.) Ka. (bkz. Nedim). Zengin veya itibarlı bir kadının arkadaşı. Saray hayatında Sultan hanımlarının yardımcıları.
NEDRET: (Ar.). Azlık, seyreklik, az bulunurluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEDVE: (Ar.) Er. Görüşme konuşma. Daru'nNedve: Cahiliyye zamanında Mekke'de, kabile işlerini konuşmak için yapılmış olan meşhur bina.
NEFASET: (Ar.) Ka. Nefislik, nefis olma hali. Kıymetlilik.
NEFER: (Ar.) Er. 1. Bir adam, tek kişi. 2. Er, asker.
NEFİ: (Ar.) Er. Çıkar ile ilgili faydacı, menfaat, kâr. Neft', Divan edebiyatının başarılı şairlerindendir. 4. Murad zamanında yaşamıştır.
NEFİS: (Ar.) Ka. Çok hoş, hoşa giden, beğenilen.
NEFİSE: (Ar.) Ka. Pek hoş, çok hoşa giden, en güzel, çok beğenilen.
NEHÂR: (Ar.) Ka. Gündüz.
NEHİB: (Ar.) Er. 1. Dehşet, korku. 2. Yağmacı, çapulcu. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
NEHİR: (Ar.) Ka. Akarsu, ırmak. Çok bol su.
NEHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Nehir).
NEHRİ: (Ar.) Er. Nehirle ilgili, ne
hire ait.
NEJAD: (Fars.) Er. Soy, nesil.
NEMA: (Ar.) Ka. 1. Artma, çoğalma. 2. Büyüme, uzanma. 3. Faiz.
NEMİR: (Ar.) Ka. Taüı su. NEMRUD: (Ar.) Er. Babil'in kurucusu olduğu sanılan hükümdar. M.Ö. 2640'ta yaşamış Hz. İbrahim'i ateşe attırmıştır. Babil kulesinin onun zamanında yapıldığı söylenmektedir. İsim olarak kullanılmaz.
NEPTÜN: (Lat.) Er. Güneşe yakınlığı 8. sırada olan gezegen.
NERGİS:(Fars.) Ka. Nergisgillerden çiçekleri ayrı veya bir köksap üzerinde şemsiye vaziyetinde bulunan ve beyaz san nevilesi de olan bir süs çiçeği.
NERİM: (Fars.) Er. Pehlivan, yiğit, bahadır.
NERİMAN: (Fars.) Ka. (bkz. Nerim). Rüstem'in dedesi olan Şam'ın babası.
NERMİ: (Fars.) Er. Yumuşak, gevşeklik.
NERMİN: (Fars.) Ka. Yumuşak. NESEFİ: (Ar.) Er. Yapı ustası.
NESİB: (Ar.) Er. Soylu, soyu temiz baba.
NESİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Nesib).
NESİF: (Ar.) Er. İki kişi arasında olan sır.
NESİL: (Ar.) Er. Aynı çağda, aynı yaşta bulunan kimselerin tümü, kuşak.
NESlM: (Ar.) Er. 1. Hafif rüzgar. 2. Hoş, mülayim insan.
NESİME: (Ar.) Ka. (bkz. Nesim). NESLİ: (Ar.) Ka. Nesle ait, soya ait.
NESLlGÜL: (a.f.i.) Ka. Gül soyu, gül gibi güzel soydan gelen.
NESLİHAN: (a.f.i.) Ka. Han nesline ait, hanın soyundan.
NESLİŞAH: (a.f.i.) Ka. Şah soyundan gelen.
NESRİN: (Fars.) Ka. Yaban gülü Ağustos gülü. Mısır gülü. Van gülü. NEŞTERİN: (Fars.) Ka. Ağustos gülü, yaban gülü.
NEŞAT: (Ar.) Er. Sevinç, neşe, şenlik, keyif. İran şairlerinden birisinin adı.
NEŞET: (Ar.) Er. 1. Meydana gelme, gelişme. 2. Kaynak olma, bir mecradan çıkış. Neşet: 19. yy. Türk şairlerinden biri.
NEŞE: (Ar.) Ka. Neşe keyif, sevinç. Az sarhoşluk, çakırkeyif. NEŞECAN: (a.t.i.) Ka. Canın neşesi, mutluluğu.
NEŞEGÜL: (a.f.i.) Ka. (bkz. Neşe).
NEŞENUR: (Ar.) Ka. Işık saçan neşe, sevinç. (bkz. Neşe).
NEŞEVER: (a.t.i.) Ka. Çok neşeli.
NEŞİD: (Ar.) Er. (bkz. Neşide).
NEŞİDE: (Ar.) Ka. Manzum şiir. Atasözü derecesinde kullanılan meşhur beyit veya mısra.
NEŞVE: (Ar.) Ka. Sevinç.
NEVA: (Fars.) Ka. 1. Ses, şada, makam, ahenk, name. 2. Refah, zenginlik. Güç, kudret. 3. Doğu müziğinde bir makam.
NEVADİR: (Ar.). Az bulunan şeyler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVÂL: (Ar.). 1. Talih, kısmet. 2. Bahşiş, bağış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVAZ: (Fars.) Er. Okşayan, okşayıcı.
NEVBAHAR: (Fars.) Ka. İlkbahar. Yeni bahar.
NEVBAHT: (f.a.i.) Ka. Yeni şansı açılmış, şansı açık.
NEVBAR: (Fars.) Ka. 1. Genç kız. 2. Turfanda çıkan meyve ve çiçek.
NEVBARE: (Fars.) Ka. Turfanda yemiş. Taze yeşillik.
NEVCİ: (Fars.) Er. Makam, ahenk ve nasip ile ilgili. Ali Şakir'in lakabı.
NEVCİVAN: (Fars.) Er. Genç, delikanlı.
NEVEDA: (Fars.) Ka. Yeni tavır, yeni eda. "Nev" ve "eda" kelimelerinden birleşik isim.
NEVESER: (Fars.). Türk müziğinde birleşik bir makam. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVFEL: (Ar.) Er. Deniz. (bkz. Derya). Sahabe isimlerindendir.
NEVGÜL: (Fars.) Ka. Yeni açılmış gül.
NEVHAYAT: (f.a.i.) Ka. Yeni hayat, yeni yaşam.
NEVHİZ: (Fars.) Er. Genç. Yeni yetişmiş, yeni çıkmış.
NEVİDE: (Ar.) Ka. İyi, sevinçli haber.
NEVİN: (Fars.) Ka. Yepyeni, yeni şey, yeni olan.
NEVİNUR: (Fars.) Ka. Renk ışık.
NEVİR: (Ar.) Ka. 1. Parlaklık. 2. Ağaç çiçeği.
NEVİT: (Fars.) Er. İyi, sevinçli haber, müjde.
NEVNİHAL: (Fars.) Ka. Taze fidan, ağacın taze sürgünü.
NEVRA: (Ar.) Ka. 1. Işıklı olma, parlaklık. 2. Çiçek, özellikle beyaz çiçek.
NEVRED: (Fars.). Gezen, dolaşan, yol alan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVREDDİN: (Ar.) Er. Dinin ışığı, aydınlığı. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
NEVRES: (Fars.). Yeni yetişen, yeni biten. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVRESTE: (Fars.) Ka. (bkz. Nevres).
NEVRİYE: (Ar.) Ka. Işıkla, parlaklıkla, aydınlıkla ilgili.
NEVRUZ: (Fars.) Ka. 1. Yeni gün. 2. İlkbahar başlangıcı. 3. Türk müziğinin makamlarından.
NEVSAL: (Fars.) Er. Yeni yıl.
NEVSALE: (Fars.) Ka. Genç, taze, küçük.
NEVŞAH: (Fars.) Er. 1. Yeni dal. 2. Yeni bitmiş .geyik boynuzu.
NEVZAD: (Fars.) Er. Yeni doğmuş. Yeni doğan. Türk dil kuralı açısın dan "d/t" olarak kullanılır.
NEVZAR: (Fars.). Yeni ağlayış, ağlaması güzel olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEVZENİN: (Fars.). Yeni tarz yeni yöntem. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NEYYİR: (Ar.) Er. Nurlu, parlak. Işıklı cisim. Güneş.
NEYYİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Neyyir).
NEYZEN: (Fars.) Er. Ney çalan kimse.
NEZAFET: (Ar.) Ka. Temizlik, paklık.
NEZÂHAT: (Ar.) Ka. Temizlik, paklık. İncelik, rikkat.
NEZÂKET: (Fars.) Ka. 1. Naziklik., 2. Zariflik, incelik. 3. Terbiye. 4. Ehemmiyet.
NEZİH: (Ar.) Er. Temiz, pak.
NEZİHE: (Ar.) Ka. (bkz. Nezih).
NEZİHİ: (Ar.) Er. Temizlik, saflık, incelikle ilgili.
NEZİR: (Ar.) Er. 1. Birini doğru yola (Sıratı Müstakim'e) yöneltmek için Allah'ın azabıyla gözdağı verecek korkutmak. 2. (Fıkıh'ta) Adak, dilek, tahsis. 3. Kendisini Allah yoluna adayan kişi. Kur'an'da 40'tan fazla yerde geçmektedir. Hz. Peygamberin isimlerinden.
NEZİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Nezir).
NEZZAM: (Ar.) Er. Nizam veren düzenleyen.
NİDA: (Ar.) Ka. 1. Çağırma, bağırma, seslenme. 2. Ses verme.
NİGAH: (Fars.) Ka. 1. Bakış, bakma. 2. Göz.
NİGAR: (Fars.) Ka. 1. Resim. 2. Resmedilmiş, resmi yapılmış. Put. 3. Sevgili. 4. Türk musikisinde bir makam. Nigar Hanım: Meşhur kadın şairlerdendir. Osman Paşa'nın kızıdır.
NİHAD: (Fars.) Er. Tabiat huy, yaratılış, kişilik, bünye. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
NİHAL: (Fars.) Ka. 1. Sevgili. 2. Taze, düzgün fidan, sürgün.
NİHALE: (Ar.) Ka. 1. Yeni yetişmiş, düzgün, fidan. 2. Avcı, korkuluğu. 3. Döşeme, döşenecek şey.
NİHAN: (Fars.) Ka. Gizli, saklı. Bulunmayan, görünmeyen.
NİHAVEND: (Fars.) Ka. 1. İran'ın batı yöresinde ünlü bir kent. 2. Musikide bir makam.
NİHAYET: (Ar.). 1. Son. Sonunda. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NİJAD: (Fars.) Er. Soy, nesil, neseb. Tabiat, cibilliyet, (bkz. Nejad).
NİKÂN: (Fars.) İyiler, hoşlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NİKBİN: (Fars.) Ka. İyimser.
NİKHU: (Fars.) İyi huylu, huyu güzel. Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.
NİL: (Ar.) Ka. 1. Çivit otu. 2. Mısır'dan geçen Akdeniz'e dökülen meşhur nehir.
NİLAY: (Ar.) Ka. İki nil. Seyhan ve Ceyhan nehirleri. Fırat ve Dicle nehirleri.
NİLGÜN: (Fars.) Ka. Çividî, çivit renginde, lacivert.
NİLHAN: (Ar.) Ka. Nil havzası hanlarından.
NİLSU: (Tür.) Ka. (bkz. Nil).
NİLÜFER: (Fars.) Ka. Çiçek adı.
NİMET: (Ar.) Ka. 1. İyilik, lütuf, ihsan, bahşiş. 2. Azık, yiyeceğe, içeceğe dair şeyler. 3. Saadet, mutluluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NİMETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın nimeti.
NİMRE: (Ar.) Ka. Dişi kaplan.
NİSA: (Ar.) Ka. 1. Kadınlar. 2. Kur'anı Kerim'in 4. suresi.
NİSAN: (Süry.) Ka. 1. Bolluk, bereket, cömertlik. 2. İlkbaharın 4. ayı. 3. Sur.
NİŞAN: (Fars.) Er. 1. İm, iz, belirti. 2. Amaç, hedef. 3. Tuğra, madalya.
NİŞANBEY: (f.t.i.) Er. (bkz. Nişan).
NİYAZ: (Fars.) Er. 1. Yalvarma, yakarma. Dua. 2. Bazı tarikatlarda küçüğün büyüğe karşı olan selam, saygı ve duası. 3. İhtiyaç, muhtaçlık.
NİYAZİ: (Fars.) Er. 1. (bkz. Niyaz). 2. Yalvancı, niyaz edici. Sevgili. Türk mutasavvıflarından birisi. 18. yy .'da yaşamıştır.
NİZAM: (Ar.) Er. l.TDizi, sıra. Düzen, usul, tertip, yol, kaide. 2. Kanunlar. 3. Hindistan'daki küçük devletlerin hükümdarlığı. Nizamüddin: Dinin nizamı, düzeni. Dilimizde "Nizamettin" olarak kullanılır.
NİZAMİ: (Ar.) Er. 1. Usulüne uygun, terkipli, düzenli. 2. Kanun ve nizama ait, onunla ilgili. Nizami; İran'ın en büyük şairlerinden olup, Genceli'dir.
NUH: (Ar.) Er. Nuh peygamber. Kur'anı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden baştan 3. sırada gelen kişi. Zamanında Nuh tufanı olmuştur. Kur'anı Kerim'in 71. suresinin adı.
NUHAYLE: (Ar.) Er. İrak'ta, Kufe'ye yakın bir mevki.
NUHBE: (Ar.) Ka. Herşeyin seçilmişi, seçkin, seçilmiş, aydınlanmış.
NUHCAN: (a.t.i.) Er. (bkz. Nuh).
NUHİ: (Ar.) Er. Nuh'a ait, Nuh ile ilgili. Pek eski.
NUMAN: (Ar.). 1. Kan. 2. Gelincik. Hanefi Mezhebi'nin imamı, Nu'man b. Sabit.
NUR: (Ar.) Ka. 1. Aydınlık, parıltı, parlaklık, niran. 2. Mekke'deki Hıra dağı. Işığın bir şeye yansımasından meydana gelen parlaklık. Zünnureyn: Hz. Peygamberin 2 kızıyla evlendiği için Hz. Osman'a verilen unvan, onur sahibi. Kur'anı Kerim'in 24. suresinin adı.
NURAL: (a.ti.) Ka. Nur, ışık al, ışıklı ol.
NUR ALEM: (Ar.) Ka. Evrenin nuru, alemi aydınlatan.
NUR ALP: (a.t.i.) Er. Nurlu, yiğit.
NURAN: (Fars.) Ka. Işıklı. Nurlu, nura ait.
NURANİ: (Fars.) Er. Işıklı, ışık saçan. Saygı uyandıran, nurlu. NURATAY: (a.ti.) Er. (bkz. Nuralp).
NURAY: (a.t.i.) Ka. Işık saçan ay. Ayın en çok ışık saçtığı dönem.
NURBAKİ: (Ar.) Er. Sürekli aydınlık olan, nurlu sabah.
NURBANU: (a.f.i.) Ka. Nur yüzlü hanım, gelin, prenses. Nur ve banu'dan birleşik isim.
NURBAY: (a.ti.) Er. Nurlu, aydınlık kimse.
NURCAN: (a.t.i.) Ka. Canlı, neşeli, hayat dolu.
NURCİHAN: (a.f.i.) Ka. Cihan'm nuru, ışığı. Dünyaya ışık saçan. TürkHind imparatoru Cihangir'in zevcesi.
NURCİVAN: (a.f.i.) Er. 1. Parlak, neşeli, genç. 2. Mert, gözüpek, genç.
NURÇİN: (a.f.i.) Ka. Nur toplayan, ışık derleyen,
NURDAĞ: (a.t.i.) Er. Nurdağı, Nurdan dağ.
NURDAN: (a.ti.) Ka. Nur'a ait, nurdan yapılmış.
NURDANAY: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nurdan).
NURDİL: (a.f.i.) Ka. Nurlu, ışıklı gönül.
NURDOĞAN: (a.ti.) Ka. Nurlu insan.
NUREDDİN: (Ar.) Er. Dinin nuru, ışığı.
NUREFŞAN: (a.f.i.) Ka. Aydınlık veren, ortalığı ışık içinde bırakan. Nur ve efşan kelimelerinden birleşik isim.
NUREL: (a.t.i.) Ka. Nurlu el.
NURER: (a.ti.) Er. Nurlu insan.
NURERSİN: (a.t.i.) Er. (bkz. Nurer).
NURFER: (a.f.i.) Ka. Işık ve aydınlık.
NURFİDAN: (a.f.i.) Ka. Taze ve pml pml genç, zarif hanım.
NURGÖK: (a.ti.) Ka. Nurlu, aydınlık gökyüzü.
NURGÜL: (Fars.) Ka. Gülün en parlak olanı.
NURGÜN: (a.t.i.) Ka. 1. Nurlu gün, ışıklı gün. 2. Günün ve bütün hayatın nurlu parlak olması.
NURHAN: (a.t.i.) Ka. Nur"un yöneticisi, hakimi.
NURHİLAL: (Ar.) Ka. (bkz. Nuray).
NURİ: (Ar.) Er. Nura ait, nurla ilgili.
NURİNİSA: (Ar.) Ka. Nurlu kadın.
NURIŞIK: (a.t.i.) Ka. Bol ışık, aydınlık.
NURİYYE: (Ar.) Ka. Rufai tarikatı şubelerinden biri.
NURKAN: (a.t.i.) Er. Temiz, berrak oydan gelen.
NURKUT: (a.t.i.) Er. (bkz. Nurkan).
NURMAH: (Fars.) Ka. Işıklı ay, ay gibi güzel ve nurlu.
NURMELEK: (Ar.) Ka. (bkz. Melek).
NURNİGAR: (a.f.i.) Ka. Işıklı, aydınlık, sevgili.
NUROL: (a.t.i.) Er. Nurlu ol, ışıklı ol.
NURPERl: (a.f.i.) Ka. Işıklı, peri kadar güzel.
NURSABAH: (Ar.) Ka. Aydınlık sabah.
NURSAÇ: (a.t.i.) Ka. Işık saç, aydınlat
NURSAL: (a.t.i.) Er. Işık saç, aydınlat
NURSEL: (a.t.i.) Ka. Nur, ışık seli akışı.
NURSELİ: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nursel).
NURSEMA: (Ar.) Ka. Işıklı, aydınlık gökyüzü.
NURSEN: (a.t.i.) Ka. Nurlu, ışıklı, kişi, insan.
NURSENİN: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nursen).
NURSER: (a.f.i.) Ka. Nurlu, aydınlık, münevver kafalı insan.
NURSEREN: (Ar.) Ka. (bkz. Nurser).
NURSEV: (a.ü.) Ka. Işığı sev.
NURSEVİL: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nursev).
NURSlM: (Fars.) Ka. Aydınlık ve gümüş gibi parlak.
NURSİMA: (Fars.) Ka. Işıklı, aydınlık yüz.
NURSİNE: (Fars.) Ka. Işıklı, aydınlık yürek.
NURSU: (a.t.i.) Ka. Nurlu su.
NURSUN: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nurser).
NURŞAH: (Fars.) Er. Parlak hükümdar.
NURSEN: (Fars.) Ka. Çok çok ışıklı, neşeli insan.
NURTAÇ: (a.t.i.) Er. Nurdan taç.
NURTAN: (a.t.i.) Er. Işıklı tan.
NURTANE: (a.ti.) Ka. Nurlu, biricik insan.
NURTEK: (a.ti.) Ka. (bkz. Nurtane).
NURTEKİN: (a.t.i.) Er. Aydın ve güvenilir, emin.
NURTEN: (a.t.i.) Ka. Beyaz, parlak, ten.
NURULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın nuru.
NURVER: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nursun).
NUR VEREN: (a.t.i.) Ka. (bkz. Nursun).
NURZAT: (Tür.) Er. Nurlu, aydınlık kişi.
NURZEN: (a.f.i.) Ka. Nurlu, ışıklı kadın.
NURZER: (Ar.) Ka. Altın gibi parlak ışık, altın ışık.
NUSRET: (Ar.). 1. Yardım. 2. Allah'ın yardımı. 3. Zafer, muzafferiyet. Basan, üstünlük. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NUSRETTİN: (Ar.) Er. 1. Dinin yardım ettiği. 2. Dinin başarılı temsilcisi.
NUŞAT: (Fars.) Er. İçkiden sarhoş olmuş, mest olmuş.
NUŞİN: (Fars.) Er. Tatlı, hoş, güzel.
NUŞİREVAN: (f.h.i.) Er. İran'da 531579 yıllan arasında hükümdarlık etmiş ve doğruluğuyla şöhret bulmuş olan Sasani Şahı, "adil" lakabıyla anılır.
NUTKİ: (Ar.) Er. Söz, lakırdı, konuşma. Nutuk, söylev, söyleyen.
NUYAN: (Fars.) Er. Şehzade, prens.
NÜKHET: (Ar.) Ka. 1. Nükteler, herkesin anlayamayacağı ince, zarif, manalı sözler. 2. Koku.
NÜVE: (Ar.). Çekirdek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NÜVEYT: (Ar.). Çekirdekçik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
NÜVİD: (Fars.) Ka. Müjde, muştu. Hayırlı haber. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Türk dil kuralı açısından son harf olan "d/t" olarak kullanılır.
NÜVİDE: (Fars.) Ka. (bkz. Nüvid).
NÜZHET: (Ar.). 1. Neşe, eğlence, eğlence yerlerini seyredip gezme. 2. Sevinç, ferahlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
O ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

OBA: (Tür.) Er. 1. Çadırlarda yaşayan göçebe ailelerin meydana getirdiği topluluk. 2. Genellikle bölmeli göçebe cadın. 3. Yabancı. 4. Zeka ya da yetenekleri olağanüstü işler başaracak kadar üstün olan kimse, dahi. 5. Ova.
OBUZ: (Tür.) Er. 1. Su kaynağı. 2. Akarsulardan oluşan küçük derecik. 3. İki derenin birleştiği dar yer. 4. Karların erimesiyle oluşan ufak dere.
ODHAN: (Tür.) Er. Atak, hareketli ve canlı lider.
ODKAN: (Tür.) Er. 1. Canlı, coşkulu kimse. 2. Ateş kanlı. 3. Atak. Delidolu
ODMAN: (Tür.) Er. Ateş gibi canlı, coşkulu, hareketli kimse.
OFLAS: (Tür.) Er. (bkz. Oflaz).
OFLAZ: (Tür.). 1. İyi, güzel, eksiksiz, tam. 2. Gürbüz, yakışıklı, güzel giyinen. 3. Becerikli. 4. Eflatun rengi. 5. İşe yarar uygun. 6. Cesur kabadayı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OFLAZER: (Tür.) Er. Oflaz er. Gürbüz, becerikli, eksiksiz, yiğit.
OĞAN: (Tür.). (bkz. Okan).
OGANER: (Tür.) Er. Oğan er.
OGÜN: (Tür.). Anımsanan belirli bir günde doğan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OGANER: (Tür.) Er. Oğan er. OĞANSOY: (Tür.) Er. Oğan soy.
OĞUÇ: (Tür.) Er. 1. Oymak. Hısım, akraba. 2. Bereket.
ÖĞÜR: (Tür.) Er. 1. Uğur. 2. Samimi, içten dost. 3. Bir şey yapabilmek için ele geçen zaman ya da elverişli durum.
OĞURALP: (Tür.) Er. Samimi, içten yiğit.
OĞURATA: (Tür.) Er. Uğurlu ata.
OĞUŞ: (Tür.) Er. Erkek çocuk.
OĞUZ: (Tür.) Er. 1. Mübarek, saf ve iyi yaratılışlı. 2. Genç, sağlam, güçlü. 3. Anlayışı kıt, bön. 4. Köylü. Tosun. 5. Türk efsanelerinde geçen büyük bir kahraman. Büyük bir Türk boyu.
OĞUZ ALP: (Tür.) Er. Oğuz boyundan, yiğit, savaşçı.
OĞUZ ATA: (Tür.) Er. 1. Oğuz'a mensup, güçlü yiğit baba. 2. Oğuz kahramanı.
OĞUZBALA: (Tür.) Er. 1. Oğuz çocuğu. 2. Yiğit gürbüz çocuk.
OĞUZBAY: (Tür.) Er. Oğuz bay.
OGUZCAN: (Tür.) Er. Oğuz can.
OĞUZER: (Tür.) Er. Oğuz er.
OĞUZHAN: (Tür.) Er. 1. Yiğit han, hakan. 2. Oğuz boylarının efsanevi kahramanı.
OĞUZKAN: (Tür.) Er. Damarlarında Oğuz kanı taşıyan.
OĞUZMAN: (Tür.) Er. Güçlü, sağlam, iyi yürekli, dost kimse.
OĞUZTAN: (Tür.) Er. Görkemli, aydınlık.
OĞUZTÜZÜN: (Tür.) Er. 1. Sağlam, yiğit. 2. Yumuşak huylu, sakin.
OKAN: (Tür.) Er. 1. Anlayışlı. Anlama, öğrenme. 2. Tanrı, oğuz.
OKANALP: (Tür.) Er. 1. Anlayışlı yiğit. 2. Tanrısal gücü olan yiğit.
OKANAY: (Tür.) Er. Okan ay.
OKANDAN: (Tür.) Er. Tanrı'dan gelen, Tann'nın verdiği.
OKANER: (Tür.) Er. (bkz. Okanalp).
OKATAN: (Tür.) Er. Ok atan.
OKATAY: (Tür.) Er. Ok atay.
OKAY: (Tür.). 1. Baht, talih, şans. 2. Bahtlı, talihli. 3. Beğenme. 4. Satürn gezegeni. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OKBAŞ: (Tür.) Er. Ok baş.
OKBOĞA: (Tür.) Er. Hızlı ve boğa gibi güçlü.
OKBUDUN: (Tür.) Er. Birlik içinde olan. Dürüst soya mensup.
OKCAN: (Tür.) Er. Canlı, hareketli canı tez.
OKÇUN: (Tür.) Er. Uzak, öte, uzakta bulunan.
OKDAĞ: (Tür.) Er. Ok dağ.
OKDEMİR: (Tür.) Er. 1. Demir gibi sağlam ve atak. 2. Demirden yapılmış ok.
OKER: (Tür.) Er. Hızlı, canlı, hareketli kimse.
OKERGÜN: (Tür.) Er. Ok ergin.
OKGÜÇ: (Tür.) Er. Ok gibi güçlü ve hızlı.
OKHAN: (Tür.) Er. Hızlı, atak ve güçlü lider, han.
OKKAN: (Tür.) Er. Ok kan.
OKMAN: (Tür.) Er. 1. Ok gibi hızlı, güçlü kimse. 2. Okçu. Kemankeş.
OKSAL: (Tür.) Er. Ok sal.
OKSALMIŞ: (Tür.) Er. Ok atmakla meşhur.
OKSAR: (Tür.) Er. Ok atışına hazırlan.
OKSAY: (Tür.) Er. Ok ve Say'dan birleşik isim.
OKSEV: (Tür.) Er. Ok ve Sev'den birleşik isim.
OKSEVEN: (Tür.) Er. Ok seven.
OKSU: (Tür.) Er. Hızlı ve düzenli akan su.
OKŞAK: (Tür.) Er. 1. Benzeyiş. 2. Benzeyen, andıran.
OKŞAN: (Tür.) Ka. Daima övülen, beğenilen insan ol.
OKTAN: (Tür.) Er. Ok tan. tty& OKTAR: (Tür.) Er. Ok tar. 110
OKTAY: (Tür.) Er. Öfkeli, sinirli, kızgın.
OKTUĞ: (Tür.) Er. Ok tuğ.
OKTUNA: (Tür.)Er. Oktuna.
OKTÜRE: (Tür.) Er. Ok türe.
OKTÜREMİŞ: (Tür.) Er. Ok türemış.
OKUŞ: (Tür.) Er. 1. Zeka, akıl, anlayışlılık (Öküs'ten). 2. Çağn, davet.
OKUŞLU: (Tür.) Er. Zeki, akıllı, anlayışlı.
OKUTAN: (Tür.) Er. Eğitici, öğretmen.
OKUTMAN: (Tür.) Er. Okutan, öğreten, öğretmen.
OKUYAN: (Tür.) Er. 1. Okumayı seven. 2. Çağıran, davet eden.
OKYALAZ: (Tür.) Er. Ateş gibi canlı ve çabuk.
OKYAN: (Tür.) Er. Ok yan.
OKYANUS: (Yun.) Ana karaları birbirinden ayıran büyük deniz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OKYAR: (Tür.) Er. Ok yar.
OKYAY: (Tür.) Er. Ok yay.
OLCA: (Tür.) Savaşta düşmandan ele geçirilen mal, ganimet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OLCAY: (Tür.) Ka. Baht, talih, ikbal.
OLCAYTU: (Tür.) Er. Bahüı, şanslı, talihli.
OLCAYTUĞ: (Tür.) Er. (bkz. Olcaytu). , ,
OLCUM: (Tür.) 1. Eli işe yatkın, becerikli, usta. 2. Kendini olduğundan üstün gösteren. 3. Hekimlik taslayan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OLDAÇ: (Tür.) Er. Şişman, büyümeye, gelişmeye elverişli olan.
OLGAÇ: (Tür.) Er. Olgun, yetişkin, iyi gelişmiş.
OLGUN: (Tür.) Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gelişmiş kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OLGUNA Y: (Tür.) Olgunay, dolunay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır
OLGUNER: (Tür.) Er. Olgun er. Yetişmiş, iyi gelişmiş kimse.
OLGUNSOY: (Tür.) Er. Tanınmış
soydan gelen. / « * >•.
OLGUNSU: (Tür.) Er. Olgunsu OLSAR: (Tür.) Er. Adın duyulsun.
OMAÇ: (Tür.) Hedef, gaye, amaç. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OMAY: (Tür.) 1. Seçkin, seçilmiş. 2. Özet, öz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONAR: (Tür.) Daha iyi bir duruma giren, muüu olan. Hastalıktan, dertten kurtulan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONARAN: (Tür.) Er. 1. Düzelten, yararlı bir duruma getiren. İyileştiren, tedavi eden. 2. Başaran, bitiren.
ONAT: (Tür.) 1. İyi, güzel, düzgün. 2. İyi yaratılışlı. 3. Doğru, dürüst nitelikli. 4. Kolay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONATKAN: (Tür.) Er. Onat kan.* Temiz, dürüst soydan gelen.
ONATSÜ: (Tür.) Er. Güzel, dürüst asker. Nitelikli asker.
ONAY: (Tür.). Uygun bulma, onaylama. Uygun yerinde. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONBULAK: (Tür.) Er. On bulak.
GAR: (Tür.) Er. Kurtuluş. :;^nn
ONGAY: (Tür.) Er. Kolay.
ONGU: (Tür.) Ka. 1. Gönül rahatlığı, mutluluk, sağlık. 2. Bayındırlık, gelişmişlik.
ONGUN: (Tür.) 1. Eksiksiz, tam. 2. Verimli, bol, Bayındır. 3. Kutlu, uğurlu, beğenilen. 4. Kurtulmuş, onmuş. 5. Gelişmiş, gürbüz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONGUNALP: (Tür.) Er. Kutlu, uğurlu, beğenilen yiğit.
ONGUNER: (Tür.) Er. Gelişmiş, gürbüz genç.
ONGUNSU: (Tür.) Er. Bol ve gür akan su.
ONGUNER: (Tür.) Er. Ongüner.
ONGÜNEŞ: (Tür.) Er. Ongüneş.
ONUK: (Tür.) Er. Sevgili, aziz.
ONUKER: (Tür.) Er. Onuk er. Sevilen, sevgili insan, saygı değer.
ONUKTEKİN: (Tür.) Er. Sevilen, sayılan güvenilir, emin insan.
ONUL: (Tür.) İyileş, iyi ol, sağlıklı ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONULTAN: (Tür.) Er. İyileştiren, düzelten, sağlığına kavuşturan.
ONUR: (Tür.) Er. 1. İnsanın kendisine karşı duyduğu saygı. 2. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı değer, şeref.
ONURAD: (Tür.) Er. Onuruyla tanınmış ad.
ONURAL: (Tür.) Er. Şan, şeref kazan.
ONURALP: (Tür.) Er. Onuruyla tanınmış kimse. Yiğit ve onurlu.
ONURHAN: (Tür.) Er. Onurlu han, hükümdar.
ONURKAN: (Tür.) Er. Onurlu, soylu kandan gelen.
ONURSAL: (Tür.) Er. Onurla ilgili. Saygı için verilen san.
ONURSAN: (Tür.) Er. Onuruyla tanınmış, şerefli.
ONURSAY: (Tür.) Er. Onur say. ONURSEV: (Tür.) Er. Onur sev.
ONURSOY: (Tür.) Er. Onurlu soydan gelen.
ONURSU: (Tür.) Er. Onur su. ONURSÜ: (Tür.) Er. Onurlu asker.
ORAK: (Tür.) Er. 1. Ekin biçme zamanı, hasat. 2. Ekin biçme aracı.
ORAL: (Tür.) Er. Kuleyi, şehri ele geçir, zaptet.
ÖR ALMIŞ: (Tür.) Er. Kale, şehir almış.
ORAN: (Tür.) Er. 1. Ölçü, nispet, derece. Ölçülü, hesaplı. 2. Tahmin. 3. Anlayışlı. 4. Abartma, abartı. 5. Özel işaret, nişan.
ÖRAY: (Tür.) 1. Ateş gibi kızıl renkte ay. 2. Şehirli, şehirde yaşayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ORBAY: (Tür.) Er. Ordu komutanı. Ordu beyi.
ORBEK: (Tür.) Er. Şehir beyi.
ORBEY: (Tür.) Er. Bekçi muhafız.
ORCAN: (Tür.) Er. 1. Bey can. 2. Üstün, kıdemli kişi.
ORCANER: (Tür.) Er. (bkz. Orcan).
ORÇUN: (Tür.) Er. Ardıllar, halefler.
ORGUN: (Tür.) Er. Gizli saklı.
ORGUNALP: (Tür.) Er. Orgun alp.
ORGUNTAY: (Tür.) Er. Orgun tay.
ORGÜL: (Tür.) Ka. Ateş gibi kırmızı renkte gül.
ÖRGÜN: (Tür.) Er. Sıcak gün.
ORGUNALP: (Tür.) Er. Örgün alp.
ORHAN: (Tür.) Er. Şehrin yöneticisi, hakimi. Orhan Gazi: Osmanlı imparatorluğunun ikinci padişahı.
ORHON: (Tür.) Er. (bkz. Orhun).
ORHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da bir ırmak. 2. Orta Asya Türklerinin kullandığı en eski yazı. 3. Yüksek, yüce Hun anlamında.
ORKAN: (Tür.) Er. Ör kan. ORKİDE: (Fran.) Ka. Çiçeklerinin güzelliği nedeniyle seralarda yetiştirilen değerli bir süs bitkisi.
ORKUN: (Tür.) Er. (bkz. Ör hun).
ORKUT: (Tür.) Er. Kutlu, uğurlu şehir.
ORKUT A Y: (Tür.) Er. Ör kut ay.

ORTAÇ: (Tür.) Er. 1. Tepe, ozanların bulunduğu. 2. Mirasçı. 3. Veliaht. 4. Sıfat fiiller.
ORTAN: (Tür.) Er. Ateş renginde kızıl tan.
ORTANCA: (Tür.) 1. Pek çok türü bulunan süs bitkisi. 2. Yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasındaki kardeş. İsim olarak kullanılmaz.
ÖRTÜN: (Tür.) Er. Ortanca kardeş.
ORTUNÇ: (Tür.) Er. Ateş renginde tunç.
ORUÇ: (Tür.) Er. İslam'ın beş şar
tından birisidir. Tan yerinin ağarmasından güneş batana kadar Allah nzası için yiyip içmekten cinsi münasebetten sakınmak. İbadet. Savm. Oruç Reis; Önceleri Cezayir'de olup daha sonra Osmanlı donanmasına katılan ünlü denizci.
ORUK: (Tür.) Er.l. Aile, oymak. Göçmen olarak gelip bir yere yerleşen. 2. Yol, çare, imkan.

ORUN: (Tür.) Er. 1. Özel, yer. Önemli bir görevlinin çalıştığı yer, makam. 2. Gizli, habersiz. 3. Huy, yaratılış.
ORUS: (Tür.) Er. Eski uygur adlanndandır. "Talih, baht, saadet" anlamındadır.
ORUZ: (Tür.) Er. Düşün, düşünce.
OSKAN: (Tür.) Er. Akıllı.
OSKAY: (Tür.) Neşeli, mutlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OSMAN: (Ar.) Er. 1. Bir tür kuş ya da ejderha. 2. Hz. Muhammed (s.a.s)'in damadı ve Hz. Ömer'den sonra devlet başkanı olan III. halife. 3. Osmanlı devletinin kurucusu, Osman Gazi.
OTAC: (Tür.). Hekim, doktor. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OT ARAN: (Tür.) Er. Hayvanları otlatan çoban.
OT AY: (Tür.) Ateş renginde ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYA: (Tür.) Ka. 1. Genellikle ipek ibrişim kullanılarak iğne, mekik, tığ ya da firkete ile yapılan ince dantel. 2. İnce, güzel, nazik.
OYAL: (Tür.) Oy al. Erkek ve kadin adı olarak kullanılır.
OYALP: (Tür.) Er. Oy alp.
OYANALP: (Tür.) Er. Oğan alp. Güçlü yiğit.
OYHAN: (Tür.) Er. Oy han.
OYKAN: (Tür.) Er. Oy kan. OYKUT: (Tür.) Er. Oy kut.
OYLUM: (Tür.) 1. Vadi, koyak. Çukur, oyuk. 2. Bir cismin uzayda kapladığı boşluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYMAN: (Tür.) Er. Görüş, düşünce sahibi.
OYTUN: (Tür.) 1. Kutsal, mübarek. 2. Beğenilen, güzel yer. Alçak yer, ova. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OYTUNÇ: (Tür.) Er. Oy tunç.
OYUM: (Tür.) Oymak işi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
OZAN: (Tür.) Er. 1. Şiir yazan, şair. Halk şairi. 2. Şakacı, tatlı, güzel konuşan.
OZANALP: (Tür.) Er. Şiir söyleyen tatlı dilli yiğit.
OZANER: (Tür.) Er. Ozan er.
OZANSOY: (Tür.) Er. Güzel konuşan, şiir yazan bir soydan gelen.
OZANSÜ: (Tür.) Er. Güzel konuşan, şiir yazan asker.
OZGAN: (Tür.) Er. Öne geçen, kazanan, başarılı.

Ö ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

ÖCAL: (Tür.) Er. Yapılan kötülüğün acısını çıkar, öcünü al.
ÖÇALAN: (Tür.) Er. İntikam alan.
ÖDÜL: (Tür.) l Bir basan ya da iyilik karşısında verilen armağan. 2. Yanşma veya müsabakalarda bir tarafın, kazanana verdiği hediye, mükafat. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖĞE: (Tür.) 1. Çok akıllı. Yaşlı kimse. 2. Bir ulusun büyüğü, ileri geleni. 3.. Hekim. 4. Ün, şöhret. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖGEDAY: (Tür.) Er. 1. Çok akıllı, bilgili. 2. Moğol hükümdarı Cengiz Han'ın oğlu.
ÖGER: (Tür.) Er. Akıllı, bilgili kimse.
ÖGET: (Tür.) Beğenilen, aranılan, övülen, iyi güzel. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖGETÜRK: (Tür.) Er. Akıllı, bilgili Türk.
ÖĞÜN: (Tür.) 1. Kendini yücelt, gurur duy. 2. Zaman vakit. 3. Kez, defa.
4. Önde, ileride olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖĞÜT: (Tür.) Bir kimseye yapması ya da yapmaması gereken şeyler için söylenen söz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖKE: (Tür.) Er. (bkz. Öğe).
ÖKER: (Tür.) Er. Akıllı kimse.
ÖKKEŞ: (Ar.) Er. 1. Erkek örümcek. 2. Bir dağ adı.
OKLU: (Tür.) Er. Akıllı.
ÖKMEN: (Tür.) Er. Akıllı, zeki, bilgili kimse.
OKMENER: (Tür.) Er. Akıllı, bilgili kimse.
ÖKTEM: (Tür.) Er. Güçlü, onurlu, gösterişli, korkusuz.
ÖKTEMER: (Tür.) Er. (bkz. Öktem).
ÖKTEN: (Tür.) Er. Akıllı, bilgili, fazıl, kahraman, cesur.
ÖKTÜRK: (Tür.) Er. Akıllı, güçlü Türk.
ÖMER: (Ar.) Er. İslam Devleti'nin II. Halifesi Ömer b. Hattab. Dünya durdukça adaletinden dolayı ondan bahsedilecek, Cennetle müjdelenmiştir. Hak ile Batılı çok iyi ayırt edebilen bir alim olduğu için Ömeru'1Faruk adını almıştır.
ÖMÜR: (Ar.) 1. Hayat müddeti, yaşama süresi. 2. Hayat, dirilik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖMÜRAL: (a.t.i.) Er. Uzun ömürlü ol.
ÖMÜRCAN: (a.t.i.) Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNAL: (Tür.) Er. İleri git, lider ol anlamında.
ONAY: (Tür.) Ayın ilk günlerindeki hali, hilal. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ONAYDIN: (Tür.) Ka. Ön aydın.
ÖNCEL: (Tür.) 1. Birine göre kendinden önce yerini tutmuş olan kimse. 2. Bizden önce yaşamış olanlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNCÜBAY: (Tür.) Er. Klavuz, rehber, önder kişi.
ÖNDER: (Tür.) Bir davada, fikri siyasi bir harekette önde giden, önayak olan, kitleyi idare eden kimse, lider, şef. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNEL: (Tür.) Bir işin tamamlanması için verilen süre, vade, mühlet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNEN: (Tür.) Hak, adalet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNER: (Tür.) 1. Önde gelen, başta gelen. 2. Yön. 3. Sıra. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNGAY: (Tür.) Jüpiter gezegeni. Erkek ve kadın adı olarak kulfanılır.
ÖNGEL: (Tür.) Er. Ağır başlı.
ONGEN: (Tür.) Basan, zafer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNGÜ: (Tür.) Er. 1. İlk, önce, önceki. 2. Direnme, inat. ÖNGÜL: (Tür.) 1. Direnen, inatçı kimse. 2. Ön ayak olan, teşvik eden. 3. Kılavuz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖNGÜT: (Tür.) Er. 1. Saklanarak yanaşma, izinden yürüme. 2. Hücum etmek için elverişli yer.
ÖNKAL: (Tür.) Er. Ön kal.
ÖNNUR: (Tür.) Ka. Ön nur.
ÖNSAL: (Tür.) Er. Ön sal.
ÖNSOY: (Tür.) Er. İlk soy.
ONUR: (Tür.) Kendinden önceki, eski. Öne geçen, ileriye giden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖREN: (Tür.) 1. Eski yapı ya da kent kalıntısı. 2. Şehir kent. Köy. 3. Bitek ova. 4. Ormanlık yer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖRENEL: (Tür.) Er. Cömert ve geniş el.
ÖRENER: (Tür.) Er. Geniş, güven veren yiğit.
ÖRENGÜL: (Tür.) Er. Yaban gülü.
ÖRGEN: (Tür.) Er. 1. Organ. 2. İnce halat, urgan.
ORSAN: (Tür.) Er. Yüce adı olan. ÖRSEL: (Tür.)Er. Örsel.
ÖTÜKEN: (Tür.) Er. 1. Oğuz destanında Tiyenşan dağlarıyla Orhun havzası arasında bulunduğu belirtilen, ormanlık kutsal bölge. 2. Moğolca'da yer Tanrıçası. İsim olarak kullanılmaz.
ÖVEÇ: (Tür.) Er. 2, 3 yaşındaki erkek koyun.
ÖVÜNÇ: (Tür.) Övünmeye yol açan, övünülecek şey. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖYMEN: (Tür.) Er. Evcimen, evine
ÖZ: (Tür.) 1. Bir kimsenin betiği, manevi varlığı. 2. Bir şeyin temel öğesi. 3. Kan bağı ile bağlı olan. 4. Katıksız, an. 5. Çay, dere. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZAK: (Tür.) Er. Öz ak. Özü temiz, doğru kimse.
ÖZAKAN: (Tür.) Er. Öz akan.
ÖZAKAY: (Tür.) Öz akay. Özü temiz kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZ AKIN: (Tür.) Er. Öz akın.
ÖZAKINCI: (Tür.) Er. Öz akıncı.
ÖZAKTUĞ: (Tür.) Er. Beyaz tuğ.
ÖZAL: (Tür.) Er. Öz al.
ÖZALP: (Tür.) Er. Özünde yiğit olan kimse.
ÖZALPMAN: (Tür.) Er. Özünde yiğit olan kimse.
ÖZALPSAN: (Tür.) Er. Yiğitliğiyle tanınan kimse.
ÖZALTAN: (Tür.) Sabah seher vöaktinde göğün kızıllaşarak aydınlanması. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZALTAY: (Tür.) Er. Altaylara mensup. Öztürk.
ÖZALTIN: (Tür.) Özü altın gibi değerli olan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZALTUĞ: (Tür.) Er. Kırmızı tuğ.
OZAN: (Tür.) Ka. Öz an.
ÖZARI: (Tür.) An gibi çalışkan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZARKIN: (Tür.) Er. Öz arkın.
ÖZASLAN: (Tür.) Er. Aslan gibi güçlü, soylu kimse.
ÖZATA: (Tür.) Er. Ata ve Öz kelimelerinden birleşik isim.
ÖZATAY: (Tür.) Er. Özü herkesçe tanınan kimse.
ÖZAY: (Tür.). Özü ay gibi temiz, parlak, aydınlık kimse.
ÖZAYDIN: (Tür.) Özü temiz, aydınlık kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBAL: (Tür.) Er. Balın özü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBALA: (Tür.) Er. Öz çocuk.
ÖZBAŞ: (Tür.) Er. Öz baş.
ÖZBAŞAK: (Tür.) Ka. Öz başak.
ÖZBATU: (Tür.) Er. Öz batu.
ÖZBAY: (Tür.) Er. Yiğit, Türk Alpi.
ÖZBEK: (Tür.) 1. Yiğit, cesur, özü güçlü. 2. Orta Asya'da yaşayan bir Türk boyu ve bu boydan olan kimse. 3. Dere, çay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBEKKAN: (Tür.) Er. Özbek soyundan gelen.
ÖZBEN: (Tür.) Soyluluk ve asalette öz, temel. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBERK: (a.f.i.) Er. Özü güçlü kimse.
ÖZBEY: (Tür.) Er. (bkz. Özbay).
ÖZBİL: (Tür.) Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLEK: (Tür.) Güçlü bilek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLEN: (Tür.) Kendisi bilen, kendiliğinden bilen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLGE: (Tür.) Bilgelik taşıyan. Doğasında bilgelik bulunan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLGİN: (Tür.) Öz bilgin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİLİR: (Tür.) Asıl bilgiye ulaşan, temel bilgi sahibi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZBİR: (Tür.) Er. Soy, temel, asıl birliği.
ÖZBOĞA: (Tür.) Er. Öz boğa.
ÖZCAN: (Tür.) Candan, samimi, içten. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZCANAN: (t.f.i.) Ka. Kişiye en yakın, sevgili.
ÖZCEBE: (Tür.) Er. Zırh, cevşen, silah, mühimmat işleriyle uğraşan.
ÖZÇAM: (Tür.) Er. Öz çam.
ÖZÇELİK: (Tür.) Er. Özü çeîik gibi sert ve güçlü.
ÖZÇEVİK: (Tür.) Er. Canlı, çevik, hareketli kimse.
ÖZÇIN: (Tür.) Er. Özü doğru, saf, temiz kimse.
ÖZÇINAR: (Tür.) Er. Öz çınar.
ÖZDAĞ: (Tür.) Er. Öz dağ.
ÖZDAL: (Tür.) Öz dal. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDAMAR: (Tür.) Er. Öz damar.
ÖZDEĞER: (Tür.) Er. Bir şeyin gerçek değeri.
ÖZDEK: (Tür.) Er. 1. Temel, esas, kök. 2. İç, öz, çekirdek. 3. Madde.
ÖZDEL: (Tür.) Hediye. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDEMİR: (Tür.) Er. Özü demir gibi güçlü.
ÖZDEN: (Tür.) 1. Soyca temiz, köleliği olmayan, özgür. 2. Özle, özvarlıkla, gerçekle ilgili. 3. Sulann geçtiği yer, su geçidi. 4. Özsu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDENER: (Tür.) Er. Özden er. ÖZDEREN: (Tür.) Ka. Öz deren.
ÖZDEŞ: (Tür.) Her türlü nitelik bakımından eşit olan, benzer olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDİL: (Tür.) Er. Gönülden, içten.
ÖZDİLEK: (Tür.) Candan dilenen dilek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZDİLMAÇ: (Tür.) Er. Tercüman, çevirmen.
ÖZDİNÇ: (Tür.) Er. Özlü, canlı, dinç olan kimse.
ÖZDİNÇER: (Tür.) Er. Özü canlı, dinç olan kimse.
ÖZDOĞA: (Tür.) Er. Gerçek, bozulmamış tabiat.
ÖZDOĞAL: (Tür.) Er. Öz doğal.
ÖZDOĞAN: (Tür.) Er. Öz doğan.
ÖZDOĞRU: (Tür.) Er. Özünden temiz, dürüst kimse.
ÖZDORU: (Tür.) Er. Öz doru.
ÖZDORUK: (Tür.) Er. Zirve. Yüksek şahsiyet.
ÖZDÜR AN: (Tür.) Er. Öz duran.
ÖZDURDU: (Tür.) Er. Öz durdu.
ÖZDURU: (Tür.) Er. Özü duru, katıksız olan.
ÖZEK: (Tür.) 1. Güç. 2. Çalışkan. 3. Küçük dere. 4. Ağacın, bitkinin özü, içi. Bitki filizi. 5. Bir şeyin ortası. 6. Sel yarıntısı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZEKAN: (Tür.) Er. Öze kan.
ÖZEL: (Tür.) Öz el. 1. Yalnız bir kişiye, bir şeye ait ya da ilişkin olan. Devlete değil, kişiye ait olan. 2. Her zaman görülenden, olağandan farklı, dikkate değer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZEN: (Tür.) 1. Bir işin elden geldiğince iyi olması için gösterilen çaba. 2. içerlek, tam orta, en içeride olan. 3. ilk söz. 4. Bir birine yakın iki dağın arasındaki uzaklık, ara. Dere, ırmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZENAY: (Tür.) Ka. Özen ay.
ÖZENDER: (Tür.) Er. Ender bulunan yaratılışta olan, değerli.
ÖZENGİN: (Tür.) Er. Özü engin, geniş ve derin.
ÖZENGÜL: (Tür.) Ka. Özen gül.
ÖZENİR: (Tür.) Ka. Çaba gösteren, en iyisini yapmaya çalışan.
ÖZENLİ: (Tür.) Er. Özenle çalışan kimse.
ÖZER: (Tür.) Yiğit, doğru kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZERCAN: (Tür.) Er. Özer can.
ÖZERDAL: (Tür.) Er. Öz er dal.
ÖZERDEM: (Tür.) Er. Bütün erdemleri özünde toplayan.
ÖZERDİM: (Tür.) Er. Özüne erdim, ulaştım.
ÖZERDİNÇ: (Tür.) Er. Özünde canlı, dinç olan erkek.
ÖZEREK: (Tür.) Er. Asıl amaç, ulaşılmak istenen şey.
ÖZERHAN: (Tür.) Er. Yiğit, cesur han.
ÖZERK: (Tür.) Er. Kendi kendini yönetme yetkisi olan.
ÖZERKİN: (Tür.) Er. Özgür, güçlü kimse.
ÖZERKMEN: (Tür.) Er. – Özünde güçlü olan.
ÖZERMAN: (Tür.) Er. 1. Bir şeyi çok isteyen. 2. Pişmanlık duyan.
ÖZEROL: (Tür.) Er. Gerçek yiğit ol.
ÖZERTAN: (Tür.) Er. Öz ertan.
ÖZERTEM: (Tür.) Er. Özünde erdemli olan.
ÖZGE: (Tür.). 1. Başka, gayrı, diğer. Yabancı, ağyar. 2. İyi, güzel. 3. iki dağ arasındaki dereciklerin birleştiği yer, derenin başlangıcı. 4. Şakacı. 5. Cana yakın, sıcakkanlı. 6. Yürekli, gözü pek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGEBAY: (Tür.) Er. İyi, güzel, yürekli erkek.
ÖZGEER: (Tür.) Er. İyi güzel erkek.
ÖZGEN: (Tür.) Özü geniş, rahat, sakin kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGENALP: (Tür.) Er. Sakin, ağırbaşlı yiğit.
ÖZGENAY: (Tür.) (bkz. Özgenay). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ÖZGENÇ: (Tür.) Er. Öz genç.
ÖZGENER: (Tür.) Er. (bkz. Özgenalp).
ÖZGER: (Tür.) iyi, güzel kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGlRAY: (Tür.) Er. Kuvvetli, kudretli yiğit. Kırım hanlarının kullandığı isimlerden.
ÖZGÜ: (Tür.) 1. Kutsal. 2. Özellikle birine ya da bir şeye ait olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜÇ: (Tür.) Er. Temel güç. Ana kuvvet.
ÖZGÜL: (Tür.) Ka. 1. Özü gül gibi olan. 2. Özellikle bir türe ait olan.
ÖZGÜLAY: (Tür.) Ka. Öz gül ay.
ÖZGÜLEÇ: (Tür.) Güler yüzlü, içten gülen kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜLER: (Tür.) Ka. Öz güler.
ÖZGÜLÜM: (Tür.) Ka. Öz gülüm.
ÖZGÜN: (Tür.) Nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜNAY: (Tür.) Özgün ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜNEL: (Tür.) Ka. Üstün, kerem sahibi cömert el.
ÖZGÜNER: (Tür.) Er. Öz güner.
ÖZGÜNEŞ: (Tür.) Güneş gibi parlak ve kapsamlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜR: (Tür.) 1. Kendi kendine hareket etme, davranma karar verme gücü olan. 2. Tutuklu olmayan, hür. Başkasının kölesi olmayan. Bağımsız. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZGÜRCAN: (Tür.) Er. Özgürlüğüne düşkün kimse. ÖZGÜREL: (Tür.) Er. Özgür davranan kimse.
ÖZGÜVEN: (Tür.) Kendine güvenen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZHAKAN: (Tür.) Er. Hakan soyundan gelen.
ÖZHAN: (Tür.) Er. Hükümdar soyundan gelen.
ÖZİL: (Tür.) Gerçek ülke. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZİLHAN: (Tür.) Er. Ülkenin hanı, reisi.
ÖZİLTER: (Tür.) Er. Yurdun gerçek savunucusu, koruyucusu.
ÖZİNAL: (Tür.) Er. Gerçek arkadaş, dost.
ÖZİNAN: (Tür.) Özden gelen inanç, iman. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZKAN: (Tür.) Er. Temiz kan, soylu kimse. ;
ÖZKAR: (Tür.) Er. Öz kar.
ÖZKAYA: (Tür.) Er. Öz kaya.
ÖZKAYRA: (Tür.) Er. İçten gelen bağış, iyilik.
ÖZKE: (Tür.) Sağlam, sağlıklı. Temiz yürekli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZKENT: (Tür.) Er. Öz kent.
ÖZKER: (Tür.) Er. Sağlam, temiz yürekli er.
ÖZKOÇ: (Tür.) Er. Cesur, savaş
kan yapılı..
ÖZKÖK: (Tür.) Er. 1. Esas, temel, aynak. 2. Neslin geldiği soy ağacı.
ÖZKUL: (Tür.) Er. Gerçek kul. Hakkıyla ibadet eden kul.
ÖZKURT: (Tür.) Er. Öz kurt. ÖZKUT: (Tür.) Er. Kutsanmış, kadr sahibi.
ÖZKUTAL: (Tür.) Er. Gerçek mutluluk senin olsun.
ÖZKUTAY: (Tür.) Er. Özü uğurlu ve ay gibi parlak olan.
ÖZKUTLU: (Tür.) Er. Kutlu olan eyin kendisi. Özü kutlu, uğurlu lan.
ÖZKUTSAL: (Tür.) Er. Öz kutsal.
ÖZLEK: (Tür.) 1. Toprağın özlü, verimli yeri. 2. Zaman. 3. Doğa üstü güç, felek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZLEM: (Tür.) Ka. Yeniden görme, tekrar kavuşma arzusu, hasret tahassür. Bir şeye karşı duyulan istek, meyil.
ÖZLEN: (Tür.) 1. Su kaynağı. Küçük dere. 2. Ağaç kökü. 3. Özlenecek kadar sevilen bir kişi ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZLÜ: (Tür.) Er. 1. Özü benliği olan. 2. içten gerçek. 3. Verimli.
ÖZLÜER: (Tür.) Er. Şahsiyet sahibi, olgun kişi.
ÖZMEN: (Tür.) Özlü kimse, özü iyi, sağlam kişilikli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZMERT: (Tür.) Er. Mert yapılı.
ÖZMUT: (Tür.) Er. Yapısında mutluluk olan.
ÖZNUR: (Tür.) Özü ışıklı, aydınlık kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZOĞUL: (Tür.) Er. Öz oğul.
ÖZOĞUZ: (Tür.) Er. Oğuz'a mensup. Oğuz'a ait.
ÖZOK: (Tür.) Er. Özü ok gibi güçlü olan.
ÖZOL: (Tür.) Er. Özün değişmesin, göründüğün gibi ol.
ÖZOZAN: (Tür.) Er. Gerçek şair.
ÖZÖĞE: (Tür.) Er. Bir şeyin aslı, özü.
ÖZÖNDER: (Tür.) Er. Gerçek önder.
ÖZÖZ: (Tür.) Gönlü geniş kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZPALA: (Tür.) Er. Pala gibi sert ve keskin kişilikli. * ;
ÖZPEKER (Tür.) Er. Özünde çok güçlü olan yiğit.
ÖZPINAR: (Tür.) Öz pınar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZPOLAT: (Tür.) Er. Özü çelik gibi sağlam olan.
ÖZPULAT: (Tür.) (bkz. Özpolat).
ÖZSAN: (Tür.) Adı duyulmuş ünlü. Erkek ve kadın adı olarak kulla
mlır ^ıijhMirvn ÖZSEL: (Tür.). Özle ilgili, öze ilişkin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSELEN: (Tür.) Gerçek haber. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSEVİ: (Tür.) İçten gelen sevgi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSU: (Tür.) Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvılara verilen ad. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZSUNGUR: (Tür.) Er. Sakin, soğukkanlı yapısı olan.
ÖZSU: (Tür.) Er. Gerçek asker. Askeri kişilik ve yapı sahibi.
ÖZSÜER: (Tür.) Er. (bkz. Özsu).
ÖZŞAHİN: (Tür.) Er. Şahin gibi güçlü, atak, çabuk yapılı.
ÖZŞAN: (Tür.) Er. Öz şan. ÖZŞEN: (Tür.) Er. Şen yapılı.
ÖZTAN: (Tür.) Er. Karanlığı bitiren, aydın başlangıç.
ÖZTANIR: (Tür.) Er. Gerçeği ayırabilen.
ÖZTARHAN: (Tür.) Er. 1. Büyük nüfuz sahibi. 2. Komutan, han. 3. Toprak zengini. (bkz. Tarhan).
ÖZTAŞ: (Tür.) Er. Öz taş.
ÖZTAY: (Tür.) Er. Öz tay.
ÖZTAYLAN: (Tür.) Er. (bkz. Taylan).
ÖZTEK: (Tür.) Er. Öz tek.
ÖZTEKİN: (Tür.) Er. Yapısında emniyet ve güven taşıyan.
ÖZTEN: (Tür.) Ka. Öz ten.
ÖZTİMUR: (Tür.) Er. Özü demir gibi güçlü.
ÖZTİN: (Tür.) Er. Ruhun özü. Sağlam bir ruh yapısı olan.
ÖZTİNEL: (Tür.) Er. Öz tinel.
ÖZTİNER: (Tür.) Er. Ruhsal yönden sağlıklı erkek. (bkz. Tiner).
ÖZTOYGAR: (Tür.) Er. (bkz. Toygar).
ÖZTUNA: (Tür.) (bkz. Tuna). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZTUNÇ: (Tür.) Er. Özü tunç gibi güçlü olan.
ÖZÜAK: (Tür.) Er. Özü tertemiz olan kişi
ÖZÜDOĞRU: (Tür.) Er. Dürüst ve doğruluğu ilke edinen.
ÖZÜM: (Tür.) Kardeş gibi tutulup sevilen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ,
ÖZÜN: (Tür.) 1. Hakkıyla kazanılmış ün. 2. Şiir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZÜPEK: (Tür.) Er. Ruhen güçlü.
ÖZVER: (Tür.) Er. Öz ver.
ÖZVERDİ: (Tür.) Er. Öz verdi.
ÖZVEREN: (Tür.) Er, Özveride bulunan, fedakar.
ÖZVERİ: (Tür.) Bir amaç ya da kişi için kendi yararlarından vazgeçme, fedakarlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZYAY: (Tür.) Yay gibi çevik ve atılgan yapılı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. •» uu«*
ÖZYURT: (Tür.) Anavatan, anayurt. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZ YUVA: (Tür.) Ata evi, dönülecek asıl yer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÖZYÜREK: (Tür.) Er. Güçlü korkusuz. ;


P ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

PADİŞAH: (Fars.) Hükümdar.
PAHA: (Tür.) Değer, fiat, eder, tutar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PAKALIN: (f.ti.) Er. Dürüst, doğru iyi tanınmış kimseler.
PAKAN: (Fars.) Er. 1. Temizler, anlar. 2. Veliler, ermişler, evliya.
PAKEL: (f.t.i.) Er. İyi işler yapan, doğru kimse.
PAKER: (f.ti.) Er. Temiz, dürüst, iyi kimse.
PAKİZE: (Fars.) Ka. Temiz, saf, halis, lekesiz.
PAKKAN: (f.t.i.) Er. Temiz soydan gelen kimse.
PAKSAN: (f.t.i.) Er. Temiz, doğru namuslu tanınmış kimse.
PAKSOY: (f.ti.) Er. Temiz soydan gelen.
PAKSU: (f.t.i.) Er. Temiz su. Billur gibi an duru, şahsiyetli.
PAKSÜT: (f.ti.) Er. Sütü temiz.
PALA: (Tür.) Er. Kısa ve geniş kılıç.
PALATEKİN: (Tür.) Er. Emniyet, güven ve cesaret telkin eden kişi.
PALATİMUR: (Tür.) Er. Demir pala. Sert ve katı yapılı, güçlü.
PALA Y: (Fars.) Er. Yedek at.
PALAZ: (Tür.) Er. 1. Kimi kuş yavrulannın civcivlikten sonraki durumu. 2. Güzel, canlı, gürbüz, şişman. 3. Dağınık.
PALMİYE: (Fran.) Ka. Süs olarak kullanılan bir nevi hurma ağacı.
PAMİR: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da yükseltisi 7000 m'yi geçen yüksek dağlık kütle. 2. (Fars.) Dünyanın çatısı.
PAMİRHAN: (Tür.) Er. Pamir han.
PAPATYA: (Tür.) Ka. İlkbaharda çiçek açan, taç yapraklı, beyaz, ortası sarı kümeçli bir kır çiçeği.
PARLA: (Tür.) Ka. 1. Işık saç, ışılda. 2. Ün kazan, tanın.
PARLAK: (Tür.) Ka. 1. Parlayan, ışıldayan. Temiz. 2. Çok başanlı.
PARLANUR: (Tür.) Ka. Nur gibi parla. Parla nur.
PARLAR: (Tür.) Ka. Işık saçar, ışıldar, aydınlık verir.
PARSA: (Fars.) Er. 1. Sofu, dinine bağlı. 2. İffetli, namuslu, temiz, doğru.
PARSBAY: (f.t.i.) Er. Pars gibi güçlü ve çevik.
PARSHAN: ( f.t.i.) Er. (bkz. Parsbay).
PARSKAN: ( f.t.i.) Er. Kanında atılganlık, cesaret ve saldırganlık taşıyan.
PAŞA: (Tür.) Er. 1. Osmanlı devletinde yüksek rütbeli askerlere verilen unvan. General. 2.Uslu, ağırbaşlı.
PAYAM: (Tür.) Er. Badem.
PAY AN: (Fars.) Son nihayet. Uç, kenar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PAYE: (Fars.) 1. Aşama, rütbe, derece. 2. Basamak, merdiven basamağı. 3.. İkizlerin bir yıldızı, cevza burcu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PAYİDAR: (Fars.) 1. Saygın, rütbeli. 2. Sağlam, sürekli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PAYİZ: (Fars.) Er. Güz, sonbahar. Yaşlılık.
PAYZEN: (Fars.)" Er. 1. Tutsak, esir. Suçlu. Ayağına pranga vurulmuş kimse. 2. Rençber.
PAZVANTI: (Fars.) Er. Osmanlı devletinde, Rumeli bölgesinde gece bekçilerine verilen ad.
PEDÜK: (Tür.) Er. Yüce, yüksek.
PEHLEVİ: (Fars.) Er. 1. Şehir. 2. Kahraman, yiğit.
PEHLİVAN: (Fars.) Er. 1. Güreşçi. 2. Boylu boslu, iri yan, güçlü kimse, yiğit.
PEKAL: (Tür.) Er. Pek al.
PEKALP: (Tür.) Er. Güçlü, sert, kahraman yiğit.
PEKART: (Tür.) Er. Sağlam dönülmez yemin. Pek ant.
PEKAY: (Tür.) Ka. Pek ay.
PEKDEĞER: (Tür.) Çok değerli, çok kıymetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PEKDEMİR: (Tür.) Er. Sert, sağlam, demir gibi.
PEKEL: (Tür.) Er. Güçlü el. Pek el.
PEKER: (Tür.) Er. Güçlü kimse. Gözüpek, cesur yapılı.
PEKERGİN: (Tür.) Er. Olgun kimse.
PEKGÖZ: (Tür.) Er. Cesur, yiğit.
PEKİN: (Tür.) Er. Üzerinde kuşku duyulmayan, kesinlikle bilinen, kesin.
PEKİNER: (Tür.) Er. (bkz. Pekin).
PEKİNTÜRK: (Tür.) Er. Pekin Türk.
PEKKAN: (Tür.) Ka. Sağlam temiz kandan gelen. Soylu.
PEKOL: (Tür.) Er. Sert, sağlam, dayanıklı ol.
PEKÖZ: (Tür.) Özü sağlam kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PEKŞEN: (Tür.) Neşeli, şenşakrak, mutlu kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PEKTAŞI: (Tür.) Er. Güçlü, sert taş.
PEKTAY: (Tür.) Er. Güçlü, sağlam tay.
PEKTÜRK: (Tür.) Er. Sağlam ve güçlü Türk. ""°
PEKÜN: (Tür.) Er. Tanınmış güçlü isim.
PEKÜSTÜN: (Tür.) Er. Çok üstün, üstünlükte en iyi seviyede olan.
PELiN: (Tür.) Ka. Birleşikgillerden, keskin ve güzel kokulu, bir çeşit bitki.
PELİT: (Tür.) Çınar, meşe vb. ağaçların meyvesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PEMBE: (Tür.) Ka. Beyaz ve kırmızının karışmasından oluşan açık renk.
PEMBEGÜL: (Tür.) Ka. Pembe gül.
PERÇEM: (Fars.) Ka. 1. Kâkül. Yele. 2. Mızrak, bayrak gibi şeylerin başlarına konan püskül.
PERDAH: (Fars.) Er. 1. Cila, parlaklık, parlama. Parlatma, parlaklık verme. 2. Budanmış asmadan yeni süren çubuk.
PEREN: (Fars.) Ka. Ülker yıldızı, pervin, Süreyya.
PERİ: (Fars.) Ka. 1. Dişi cin (güzel ve iyilik severlik sembolü olarak kabul edilirler). 2. Güzel kadın veya kız.
PERİCAN: (Fars.) Ka. (bkz. Peri).
PERİDE: (Fars.) Ka. Uçmuş, soluk, solmuş.
PERİHAN: (Fars.) Ka. Peri padişahı. Büyücü.
PERİNÇEK: (Tür.) Er. Özverili, fedakar, sadık.
PERİRU: (Fars.) Ka. Peri yüzlü, çok güzel.
PERİVEŞ: (Fars.) Ka. Peri gibi, çok güzel.
PERİZ: (Fars.) Er. 1. Bağırma, haykırma. 2. Su kenarında yetişen yeşil saz, ot.
PERİZAT: (Fars.) Ka. 1. Peri çocuğu. 2. Güzel, çok güzel.
PERİZE: (Fars.) Ka. 1. Kırmızı altin. 2. Ateşte pişirilen ekmek.
PERK: (Tür.) Er. Katı, sert, güçlü berk.
PERKEL: (Tür.) Er. Güçlü er.
PERKER: (Tür.) Er. Güçlü kimse.
PERKİN: (Tür.) Er. Çok güçlü kuvvetli, sağlam kimse.
PERMUN: (Fars.) Ka. Bezek, süs.
PERRAN: (Fars.) Ka. Uçan, uçucu.
PERRİN: (Fars.) Ka. Nezaket, nazlılık.
PERTAV: (Fars.) Er. 1. Atılma, sıçrama. 2. Uzağa düşen ok.
PERTEV: (Fars.) Er. Işık. Parlaklık.
PERVA: (Fars.) 1. Korku. Çekingenlik. 2. İlgi, bağ.
PERVER: (Fars.) Er. Besleyen, besleyici, yetiştiren, yetiştirici, koruyan, terbiye eden.
PERVİN: (Fars.) Ka. Ülker süreyya.
PERVİZ: (Fars.) Er. 1. Üstün. 2. Elek. Süzgeç. 3. Balık. 4. Güzellik. Cilve. 5. İran hükümdarı Hüsrev'in lakabı.
PESEN: (Tür.) Kırağı, çiğ. Sis. ince ince yağan kar, çisenti. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PESENT: (Fars.) Ka. 1. Beğenen, beğenmiş. Beğenme, seçme. 2. Esmerleşmiş. 3. Altın, mat altın.
PEŞİN: (Fars.) Sonraki, en son. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PEŞİN: (Fars.) Er. Keykubat'ın üçüncü oğlu.
PEŞREV: (Fars.) Er. 1. Türk müziğinin en meşhur saz eseri formu. 2. Güreşten önce güreşçilerin yaptıkları gösteri.
PETEK: (Tür.) Ka. 1. Kovanda anların içine bal yaptıkları göz, mum tekerleği. Kovan. 2. Minarenin şerefe ile külah arasındaki kısmı. Bacalarda külahın altındaki çıkıntılı kısım.
PEYAM: (Fars.) Er. Haber, başkasından alman bilgi, nebe.
PEYAMİ: (Fars.) Er. Haberle, bilgi ile ilgili.
PEYDA: (Fars.) Ka. Meydanda açıkta. Hazır, mevcut.
PEYGAMBER: (Fars.) Allah tarafından kullarına haber götürmekle görevlendirilmiş seçkin insan. Nebi, Rasul. Yalnız Peygamberlere mahsus bir isimdir.
PEYKAN: (Fars.) Er. Temren, başak, okun ucundaki sivri demir.
PEYKE: (Fars.) Ka. Kuru kanepe, tahta sedir.
PEYKER: (Fars.) Ka. Yüz, surat.
PEYMA: (Fars.) Ka. Ölçen, ölçücü.
PEYMAN: (Fars.) Er. Yemin, and, ahd.
PEYMANE: (Fars.) Ka. Büyük kadeh, şarap bardağı.
PEYREV: (Fars.). Ardı sıra giden. Arkasından giden, izinden yürüyen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
PEYZAJ: (Fran.) Ka. Kır resmi.
PINAR: (Tür.) Ka. Yerden kaynayıp çıkan su, kaynak, çeşme. Bir suyun çıktığı yer, su başı. Kaynak suyunun devamlı aktığı yer.
PIRILTI: (Tür.) Ka. Parıldayan şeyin çıkardığı ışık. Anlık ışık geçişi.
PIRLANTA: (İtal.) Ka. Değerli bir tür elmas.
PIRNAL: (Tür.) Ka. Meşe ağacı çalısı.
PITIRCA: (Tür.) Ka. Koyu pembe renkli bir bahar çiçeği.
PİNHAN: (Fars.) Ka. Gizli.
PİRANE: (Fars.) Er. Yaşlılara yakışır şekilde, olgunca tavır.
PİRAYE: (Fars.) Ka. Süs, zinet.
PİRUZ: (Fars.) Er. Kutlu, hayırlı, uğurlu.
FİRUZE: (Fars.) Ka. Mavi renkli ve değerli bir süs taşı.
PİYALE: (Fars.) Ka. Kadeh, şarap bardağı.
PLATİN: (Lat.) Ka. Beyaz ve çok değerli bir maden.
POLAT: (Fars.) Er. Çelik. Güç, kuvvet.
POLATALP: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü yiğit.
POLATHAN: (Tür.) Er. (bkz. Polatalp).
POLATKAN: (Tür.) Er. Çelik gibi güçlü soydan gelen.
POLATKILIÇ: (Tür.) Er. İyi cins çelikten yapılma kılıç.
POYRAZ: (Yun.) 1. Kuzeydoğudan esen soğuk rüzgar. 2. Kuzey. – Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
POZAN: (Tür.) Er. Üzüm bağı.
PÜRÇEK: (Tür.) Ka. Şakaklardan sarkan saç, zülüf. Ağaç ve bitkilerin saçak gibi ince kökleri. Oya, püskül, saçak.
PÜRÇlN: (Fars.) Ka. Çok düşünceli, öfkeli. Kınşık.
PÜRDlL: (Fars.) Er. Yürekli, cesur.
PÜREN: (Tür.) Ka. Kimi ağaçlarda yapraklardan ayn olarak süren ince yaprak. Çalılık ve sık otlu yerler. Sarı, kırmızı, çiçek açan ufak yapraklı anlann çok sevdiği bir tür ot. Meşe ağacı filizi.
PÜRFER: (Fars.) Ka. Çok parlak, aydınlık.
PÜSER: (Fars.) Er. Oğul, erkek çocuk
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
R ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

RABBANİ: (Ar.) Er. 1. Allahla ilgili. 2. Kendini bütün varlığıyla Allah'a teslim eden. Putçu inanıştan uzak, şalin amel işleyen, Allah'tan geleni kabul edip, O'nun dinine muhalif olana karşı çıkan.
RABIT: (Ar.) Er. Rabteden, bağlayan, birleştiren. Nefsini dünyadan menedip ahirete bağlamış olan.
RABITA: (Ar.) Ka. 1. İki şeyi birbirine bağlayan şey, bağ. 2. Münasebet, ilgi. 3. Bağlılık, mensub olma. 4. Sıra, tertip, usul, düzen.
RABİ: (Ar.) Er. Dördüncü.
RABİA: (Ar.) Ka. 1. Dördüncü. Saatteki salisenin 2. Tanzimattan sonra memurlukta kolağası derecesinde bir rütbe. 3. Ünlü kadın mutasavvuf.
RABİH: (Ar.) Er. Yararlı, kazançlı, karlı.
RÂCİ: (Ar.) 1. Rica eden, yalvaran, dileyen. 2. Dönen, geri gelen. 3. Nisbet ve ilgisi bulunan, dokunan.
RACİFE: (Ar.) Ka. Sur'un kıyamet
te bütün canlı lan öldürecek olan ilk üflenişi.
RACİH: (Ar.) Er. Değerli, üstün. Fıkıhta: Delil ve Burhanların tercihinde delili öncelik kazanan taraf.
RACİYE: (Ar.) Ka. 1. Rica eden, yalvaran. 2. Umutlu.
RADİ: (Ar.) Er. Boyun eğen, kabul eden, rıza gösteren.
RADİFE: (Ar.) Ka. Kıyamette üfürülecek surun ikincisi
RADİYE: (Ar.) Ka. Rıza gösteren, kabul eden, boyun eğen.
RAFET: (Ar.) Er. Acıma, merhamet etme, esirgeme anlamında. Kur'anı Kerim'de Nur suresi 2. ayet. Hadid suresi 27. ayette geçmektedir.
RAFEDDİN: (Ar.) Er. İslam dininin vermiş olduğu acıma, esirgeme duygusu. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
RAFIZ: (Ar.) Er. Bırakan, salıveren.
RÂFİ: (Ar.) Er. Kaldıran, yücelten, yükselten. Allah'ın isimlerinden, (bkz. AbdürraiT). Rafı' b. Hadic, sahabeden.
R AFİ A: (Ar.) Ka. Her çeşit ayaklık ve destek.
RAFİH: (Ar.) Er. Rahat ve huzurlu yaşayan.
RAĞIB: (Ar.) Er. Arzulu, isteyen, rağbet eden. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
RAĞİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Rağıb).
RAĞBET: (Ar.) Ka. İstek, arzu. İstekle karşılama.
RAHATEFZA: (a.f.i.) Rahat artıran. Türk müziğinin bileşik makamlarından. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RAMDAN: (Fars.) Er. Yol bilen. RAHE: (Ar.) Ka. Avuç içi, el ayası.
RAHİ: (Ar.) Er. Rahat, huzurlu,
dingin. .»...' r,*
RAHİLE: (Ar.) Ka. Rahat, sakin.
RAHİM: (Ar.) Er. Esirgeyen, acıyan, koruyan, merhametli. Kur'an'da 220 yerde zikredilmiştir. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdürrahim).
RAHİME: (Ar.) Ka. Hafif sesli, latif konuşan kadın demektir, (bkz. Rahim).
RAHİYE: (Ar.) Ka. Bal ansı.
RAHMAN: (Ar.) Er. Bütün canlılara merhamet eden, koruyan. Kur'anı Kerim'de 55'ten fazla yerde zikredilmiştir. Yine Kur'anı Kerim'in 55. suresinin adıdır. Allah'ın isimlerinden "abd" takısı alarak isim olarak kullanılır, (bkz. Abdürrahman).
RAHMANİ: (Ar.) Er. Allah'tan gelen, kutsal, Allah'a özgü. •>*
RAHMET: (Ar.). Acıma, esirgeme, koruma, yarlığama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RAHMETİ: (Ar.) Er. Rahmetle ilgili.
RAHMETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın esirgemesi, koruması.
RAHMİ: (Ar.) Er. Acımayla ilgili.
RAHMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Rahmi).
RAHŞAN: (Fars.) Ka. Parıltılı. Işıltı.
RAHŞENDE: (Fars.) Ka. Parıldayan, panldayıcı.
RAİD: (Ar.) Er. Gürleyen, gürüldeyen.
RAİDE: (Ar.) Ka. Gürleyen bulut.
RAİF: (Ar.) Er. Acıması olan, merhametli.
RAİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Raif).
RAİK: (Ar.) Er. Sade, saf, halis.
RAİKA: (Ar.) Ka. Sade, saf, katışıksız.
RAKIM: (Ar.) Er. Yazan, çizen. Yükselti.
RAKİ: (Ar.) Er. Namazda eğilen, rüku' eden. Kur'anı Kerim'de 4 yerde bu anlamda zikredilmiştir.
RAKÎB: (Ar.) Er. Herhangi bir alanda üstünlük sağlamaya çalışan taraflardan herbiri. Koruyucu. "Görüp gözeten" Allah'ın isimlerinden.
RAKİD: (Ar.) Er. Hareketsiz:, durgun, yavaş.
RAKİDE: (Ar.) Ka. Durgun, sessiz, hareketsiz.
RAKİK: (Ar.) Er. 1. İnce. Yufka yürekli. 2. Köle veya cariye.
RAKİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Rakik).
RAM: (Fars.) Er. İtaat eden, boyun eğen, kendisini başkasının emrine bırakan. İki isimlerde kullanılır. Ramcan, Ramcanan gibi.
RAMAZAN: (Ar.) Er. Hicri (kameri) ayların dokuzuncusu, oruç ayı. Kur'an'da Bakara suresi 185. ayette ismi geçen ay ismi.
RAMİ: (Ar.) Er. Atan, atıcı.
RAMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Rami).
RAMİZ: (Ar.) Er. 1. Akıllı, zeki. 2. İşaretlerle simgelerle gösteren.
RAMİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Ramiz).
RÂNÂ: (Ar.) Ka. 1. Güzel, hoş latif, parlak. Çok iyi, çok ala. 2. Arapça'da "er'an" kelimesinin müennesi olup "ahmak, sünene kadın" demektir. Erkek adı olarak da kullanılır.
RASÂFET: (Ar.) Ka. Sağlamlık, dayanıklılık.
RASÂNET: (Ar.) Ka. Sağlamlık, dayanıklılık, metanet.
RASİ: (Ar.) Er. Kımıldamayan, oynamayan, sabit. Lenger atmış olan, demir üzerinde bulunan gemi.
RASİA: (Ar.) Ka. Kabara. Kabara gibi yer yer konulan süs.
RASİF: (Ar.) Er. 1. Sağlam dayanıklı. 2. Denizin yüzüne çıkmış kayalar. 3. Taş, temel, rıhtım.
RASİFE: (Ar.) Ka. Rıhtım, su içine yapılan set.
RASİH: (Ar.) Er. 1. Sağlam, temeli güçlü, dayanıklı. 2. Bir bilimde, özellikle din alanında çok derinleşmiş olan (kimse). Kur'an'da Rasihûn olarak geçer.
RASİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Rasih).
RÂSİM: (Ar.) Er. Resim yapan.
RÂSİME: (Ar.) Ka. 1. Âdet, töre. Merasim, tören. 2. Formalite.
RASİN: (Ar.) Er. Sağlam, dayanıklı, güçlü.
RASİYE: (Ar.) Ka. Büyük dağ.
RAST: (Fars.) 1. Sağ. 2. Haklı, doğru. Uygunluk. 3. Türk müziğinin en eski makamlarından. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RASTAN: (Fars.) Er. Doğru olanlar, haklı olanlar, haklılar.
RASTBİN: (Fars.) Herşeyin doğrusunu gören. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
R AŞTİ: (Fars.) Er. Doğruluk, gerçeklik, istikamet.
RASTKÂR: (Fars.) Er. Doğru adam.
R AŞ AN: (Ar.) Ka. Titreme, titreyiş.
RAŞİD: (Ar.) Er. 1. Olgun, ergin, akıllı. 2. Doğru yolda olan. 3. Hak din olan İslam'ı kabul eden. Kur'an'da Hucurât suresi ayet 7'de geçmektedir. Ayrıca 4 halife için Raşid halifeler denmiştir. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
RAŞİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Raşid).
RATİB: (Ar.) Er. 1. Sıralayan, düzenleyen (kimse). 2. Sabit, sağlam, yerleşmiş. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır. ,.
RATİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Ratib).
RAUF: (Ar.) Er. Esirgeyen acıyan, çok merhametli. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılır. (bkz. Abdürrauf). Kur'anı Kerim'de 10'dan fazla yerde geçmektedir.
RAUFE: (Ar.) Ka. (bkz. Rauf). RAVEND: (Fars.) Er. Kökleri ve saplan ilaç olarak kullanılan karabuğdaygillerden bir bitki.
RAVZA: (Ar.) Ka. Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe. Ravzai Mutahhara; Rasulullah'ın medfun olduğu mekan.
RAYET: (Ar.) Bayrak. Sancak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RAYİHA: (Ar.) Ka. Güzel koku.
RAYİHAN: (a.f.i.) Er. Han bayrağı, han sancağı.
RÂZÎ: (Ar.) Er. Boyun eğen, kabul eden, rıza gösteren. İslam dünyasında meşhur bir isimdir.
RAZİ YE: (Ar.) Ka. Kabul eden, rıza gösteren, boyun eğen.
REBAB: (Fars.) Ka. 1. Bir çeşit kemence. 2. Arapça'da dostlar anlamına gelir. Hz. Hüseyin'in hanımının ismidir
REBİ: (Ar.) Er. Bahar, ilkyaz.
REBİA: (Ar.) Ka. (bkz. Rebi).
REBİYE: (Ar.) Ka. 1. Kış sonlarında yapılan ekim. 2. Eskiden ozanlann bahara girerken büyüklere sundukları kaside.
RECA: (Ar.) Er. Umut, umma. İstek, dilek.
RECAİ: (Ar.) Er. İsteyen, rica eden, yalvaran. Allah'a yalvaran. Ashab'ın kullandığı isimlerdendir.
RECEP: (Ar.) Er. 1. Hicri kameri ayların yedincisi, üç aylann ilki. 2. Gösterişli, haybetli.
REFAH: (Ar.) Ka. Bolluk, rahatlık, sıkıntı içinde olmamak.
REFAHET: (Ar.) Ka. Bolluk, gürlük.
REFAKAT: (Ar.) Ka. Refiklik arkadaşlık, yoldaşlık.
REFET: (Ar.) Er. Acıma, merhamet etme, esirgeme. Kur'anı Kerim'de Nur suresi ayet 2 ve ve Hadid suresi 27. ayette geçmektedir.
REFETTİN: (Ar.) Er. (bkz. Rafeddin).
REFHAN: (Ar.) Ka. Varlık içinde yaşayan.
REFİ: (Ar.) Er. Yüksek, yüce, saygın.
REFİA: (Ar.) Ka. (bkz. Refi).
REFİG: (Ar.) Er. Bolluk ve rahat içinde geçinen.
REFİH: (Ar.) Er. (bkz. Refhan).
REFİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Refıh).
REFİK: (Ar.) Er. 1. Arkadaş, yol arkadaşı, yoldaş. Muavin, yardımcı. 2. Koca. 3. Ortak. 4. Mesleğe yeni giren kimsenin rehber olarak tanıdığı kişi. Kur'an'da geçen bir isimdir.
REFİKA: (Ar.) Ka. Eş, kan, zevce.
REFREF: (Ar.) 1. İnce, yumuşak kumaş. 2. Kenar saçağı. 3. Döşek, döşeme, minder, yastık. 4. Kuşu çok olan çimenlik. 5. Dalları salkım salkım olan ağaç. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
REFTAR: (Fars.) Ka. Salınarak, edalı yürüyüş.
REGAİP: (Ar.) 1. Çok istek gören, beğenilen. 2. Armağanlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
REHA: (Fars.) Er. 1. Kurtulma, kurtuluş. 2. (Ar.) Bolluk, genişlik, varlık.
REHAMET: (Ar.) Ka. Sesin ince, yavaş ve tatlı olması.
REHASET: (Ar.) Ka. 1. Tazelik, yumuşaklık. 2. Ucuzluk.
REHAVİ: (Fars.) Er. Türk müziğinin en eski birleşik makamı.
REHA Yİ: (Fars.) Kurtulma, necat. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
REHBER: (Fars.) Er. Yol gösteren, kılavuz.
REİS: (Ar.) Er. Başkan, baş.
REKÂNET: (Ar.) Ka. Ağırbaşlılık, gururluluk.
REKİN: (Ar.) Er. Gururlu, ağırbaşlı. Yüce, yüksek.
REKİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Rekin).
REKİZ: (Ar.) Er. 1. Gizli, gömülü define. 2. Sağlam, adamakıllı.
REMİDE: (Fars.) Ka. Ürkmüş, korkmuş.
REMİZ: (Ar.) Er. 1. İşaret, meramını isteğini işaretle ifade etme. 2. Alamet, amblem.
REMZİ: (Ar.) Er. Remizle ilgili, remze ait, sembolik, simgesel.
REMZİ YE: (Ar.) Ka. (bkz. Remzi).
RENÂN: (Ar.) Er. İnleyen, çınlayan.
RENGİDİL: (Fars.) Ka. Türk müziğinde bir makam.
RENGİN: (Fars.) Ka. 1. Renkli, parlak renkli. 2. Güzel, hoş. Süslü.
RENGİN AR: (Tür.) Ka. Nar renginde olan.
RESÂ: (Fars.) Ka. Yetişen, yetiştiren, erişen.
RESAİ: (Ar.) Er. Süsler, süs. RESAN: (Fars.) Erişenler, yetişenler, ulaşanlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RESANE: (Fars.) Ka. Özlem, hasret
RESANET: (Ar.) Ka. Sağlamlık, metanet.
REŞAT: (Fars.) Er. Layık, değer, yakışır.
REŞİDE: (Fars.) Ka. Yetişmiş, olgunlaşmış, ermiş.
RESMİ: (Ar.) Er. 1. Devletle ilgili olan. 2. Törenle yapılan. 3. Çok ciddi.
RESMİGÜL: (Fars.) Ka. Gül gibi güzel, gül biçiminde.
RESMİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Resmi).
RESUL: (Ar.) Er. Bir kimsenin sözünü başka bir kimseye tebliğ eden kişi. Elçi, Allah elçisi peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatle gönderilen peygamber.
RESULHAN: (a.f.i.) Er. Hükümdarların elçisi.
REŞAD: (Ar.) Er. 1. Doğru yolda, hak yolda yürüme. 2. Sultan Reşad; Osmanlı son dönem padi şahlarındandır. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
REŞİD: (Ar.) Er. 1. Cenabı Hakk'ın isimlerinden. 2. İyi ve doğruyu seçebilen, malını idare gücü olan, rüşd yaşına ulaşmış akil ve baliğ (kişi) ergin, erişkin. 3. Akıllı hareket eden doğru yolda giden. Abdürreşid olarak kullanılır. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
REŞİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Reşid).
REŞİDUDDİN: (Ar.) Er. Dinin akıllı kişisi, dini olgunluğa ulaşmış kişi.
REŞİK: (Ar.) Er. Uzun boylu, yakışıklı.
REVA: (Fars.) Er. Yakışır, uygun, yerinde.
REVAH: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi elde etmeden doğan neşe. 2. Güneş battıktan sonra gece oluncaya kadar geçen zaman.
REVAHA: (Ar.) Ka. (bkz. Revah). Ünlü sahabi Abdullah b. Revaha'nm babası.
REVAHİ: (Ar.) Er. Bal arılan.
REVAİD: (Ar.) Er. Gürleyen bulutlar.
REVAN: (Fars.) 1. Akan, su gibi akıp giden. 2. Ruh, can. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
REVHA: (Ar.) Er. Rahaüık . Gönül rahatlığı.
REVİŞ: (Fars.) Er. Biçim, tarz, üslup. Tutum, davranış, yol. REVNAK: (Ar.) Ka. Parlaklık, güzellik, tazelik, süs.
REVZEN: (a.f.i.) Ka. Pencere.
REY AN: (Ar.). Herşeyin evveli, ilk zamanı, tazelik zamanı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
REYHAN: (Ar.) Ka. 1. Fesleğen, güzel kokulu bir süs bitkisi. 2. Rızık, geçimlik, rahmet anlamına da gelir.
REYYA: (Ar.) Ka. Güzel koku, reyhan.
REYYAN: (Ar.) Suya kanmış, suya doymuş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
REZAN: (Ar.) Er. Ağırbaşlı, gururlu. ,
REZZAK: (Ar.) Er. Bütün canlıların rızkını veren , onları nimetlendiren anlamında. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılır, (bkz. Abdiirrezzak).
REZZAN: (Ar.) Ka. Ağırbaşlı, ağır, onurlu. ,
RIDVAN: (Ar.) Er. 1. Rıza, razılık, razı olma. 2. Cennet kapısında bekleyen melek. Kur'an'da 10'dan fazla yerde geçmektedir.
RIFAT: (Ar.) Er. Yükseklik, yücelik, itibar, yüksek mertebe.
RIFKI: (Ar.) Er. Yumuşaklık, mülayimlik, yumuşak başlılık, naziklik, tatlılık.
RIFKIYE: (Ar.) Ka. (bkz. Rıfkı).
RIZA: (Ar.) Er. Razılık, razı olma, hoşnutluk, memnuniyet, muvafakat, kabul. Bir şeyin olmasına muvafakat etme. Kadere mukadderata boyun eğme.
RIZKULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın verdiği nimet. Nimetler veren Allah'ın kulu.
RİAYET: (Ar.) 1. Gütme, gözetme. 2. Sayma, saygı, itibar. 3. Ağırlama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RİCAL: (Ar.) Er. 1. Erkekler. 2. Onur sahibi kimseler.
RİKAB: (Ar.) Er. Büyük, saygın bir kimsenin huzuru, önü. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
RİKKAT: (Ar.) Ka. İncelik, naziklik. Sevecenlik, acıma duygusu.
RİMAYET: (Ar.) Ka. Atıcılık, ok, kurşun, gülle gibi şeyleri atmada usta.
RİNDAN: (Fars.) Ka. Dünya işini boş görenler, alçakgönüllüler, kalenderler.
RİSALE: (Ar.) Ka. 1. Mektup. 2. Kısa yazılmış, küçük kitap. 3. Dergi, mecmua.
RİSALEDDİN: (Ar.) Er. Dinin elçisi, peygamberi. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
RİSALET: (Ar.) Er. Elçilik. Peygamberlik.
RİVA: (Ar.) Suya kanmışlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RİYASET: (Ar.) Reislik, başlık, baş olma, başkanlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RİYAZ: (Ar.) Er. Bahçeler, ağaçlık çimenlik yerler, ravza.
RİYAZET: (Ar.) Nefis kırma, dünya lezzetlerinden ve rahatından sakınma, perhizle, kanaatle yaşama. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RUHAN: (Fars.) Ka. Güzel kokan, güzel kokulu.
RUHANİ: (Fars.) Er. Ruhla ilgili. Gözle görülmeyen.
RUHCAN: (Tür.) Er. Ruh ve can isimlerinden bileşik isim.
RUHFEZA: (Tür.) Ka. Yükselen
ruh, yüksek ruh.
RUHİ: (Ar.) Er. Ruhsal, ruhla ilgili.
RUHİDDİN: (Ar.) Er. Dinin ruhu, özü. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
RUHİNUR: (f.a.i.) Ka. Nurlu, aydınlık yüzlü.
RUHİŞEN: (a.f.i.) Ka. Şen, neşeli, canlı kimse.
RUHİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Ruhi). RUHNEVAZ: (Fars.) Ka. 1. Ruh ok
şayan. 2. Türk müziğinde bir makam.
RUHSADE: (Fars.) Ka. Yanağını,
yüzüne süren, yüzünü sürmüş. }>
RUHSAL: (Tür.) Ka. Ruhla ilgili olan, ruhi.
RUHSAR: (Fars.) Ka. Yanak. Yüz, çehre.
RUHSARE: (Fars.) Ka. (bkz. Ruhsar).

RUHSAT: (Ar.) İzin, müsaade. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RUHŞAN: (Ar.) Er. Yüce, üstün, şanlı, ruh.
RUHŞEN: (a.f.i.) Ka. (bkz. Ruhişen).
RUHUGÜL: (Ar.) Ka. Güzel, temiz, latif kimse, gül ruhlu.
RUHUNUR: (Tür.) Ka. (bkz. Ruhinur).
RUKİYE: (Ar.) Ka. Büyüleyici, sihirleyici, efsun. Peygamberimizin kızlarından birinin adıdır.
RUŞEN: (Fars.) Er. Aydın, parlak. Belli, aşikar.
RUŞENİ: (Fars.) Er. 1. Aydınlık, açıklık. Belli olma. 2. Bir tarikatın adı. Halvetiyyenin Ruşeni kolunun kurucusu olan Aydınlı Ömer Dede'dir.
RUZAN: (Fars.) Ka. Günler, gündüzler. /V'^f!
RUZİ: (Fars.) Er. 1. Gündüze ait, gündüzle ilgili. 2. Rızık, azık, kısmet, nasip.
RUZİYE: (Fars.) Ka. Gündüze ait, gündüzle ilgili. '•/*>*
RÜCUM: (Ar.) Er. Akan yıldız. ''
RÜÇHAN: (Ar.) Er. Üstünlük, üstün olma.
RÜKNEDDİN: (Ar.) Er. Dinin temel direği. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
RÜKNİ: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin en sağlam yanı. 2. Saygın, güçlü, önemli kimse
RÜKUNET: (Ar.) Ka. Ağırbaşlılık, gururluluk.
RUSTEM: (Fars.) Er. Yiğit, kahraman. İran'ın ünlü pehlivanı ve savaşçısı.
RÜSTÎ: (Fars.) Er. Yiğitlik. Üstünlük. Kuvvet
RÜSUHİ: (Ar.) Er. 1. Sağlam, güçlü. 2. Becerikli, yetenekli.
RÜŞTÜ: (Ar.) Er. Doğru yolda olan. Akıllı, ergin.
RÜVEYDA: (Ar.) Ka. Hoş, ince, rjazik, Rüveyde.
RÜVEYDE: (Ar.) Ka. (bkz. Rüveyda).
RÜVEYHA: (Ar.) Ka. Zariflik, incelik.
RÜVİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Rüveyde).
RÜYA: (Ar.) Ka. 1. Uyku sırasında görülen şey, düş. 2. Hayal, umut.
RÜYET: (Ar.) Görme, seyretme, bakma, görüş. Basiret, isabetli düşünme hassası. Kalp gözüyle manevi alemi görme, müşahade. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
RÜZGÂR: (Fars.) Er. 1. Zaman, devir. 2. Dünya, alem. 3. Talih. 4. Yel.

S ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

SAAD: (Ar.) Er. Mutluluk, kuüuluk.
SAADEDDİN: (Ar.) Er. Dinin uğurlu ve kutlu kişisi. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SAADET: (Ar.) Ka. Mutluluk, kutluluk, bahtiyarlık.
SABA: (Ar.) Er. Gündoğusundan esen hafif rüzgar. Türk müziğinin en eski makamlarından.
SABAH: (Ar.) Gündüzün ilk saatleri, günün başlangıcı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SABAHADDİN: (Ar.) Er. Dinin güzelliği. Türk dil kuralı açısından "dA" olarak kullanılır.
SABÂHAT: (Ar.) Ka. Güzellik, letafet.
SABAHNUR: (Ar.) Ka. Sabah ışığı, aydınlığı.
SABBAR: (Ar.). 1. Çok sabırlı. 2. Atlas çiçeği. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SABİ: (Ar.) Er. • Yedinci.
SABİA: (Ar.) Ka. (bkz. Sabi).
SABİH: (Ar.) Er. Güzel, şirin.
SABİHA: (Ar.) Ka. Güzel, latif, şirin.
SABİH AT: (Ar.) Ka. 1. Gemiler. 2. Yıldızlar. 3 İmanlıların ruhları.
SABİR: (Ar.) Er. 1. Sabreden, tahammül eden, katlanan sabırlı. 2. Acele etmeyen.
SÂBİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Sabır).
SABİT: (Ar.) Er. 1. Değişmeyen, kımıldamayan. 2. Kanıtlanmış, anlaşılmış.
SABİTE: (Ar.) Ka. 1. Hareket etmeyen yıldız, gezegen olmayan yıldız. 2. Matematik formülünde değeri değişmeyen miktar.
SABİYE: (Ar.) Ka. Küçük kız çocuğu, küçük kız.
SABRİ: (Ar.) Er. Sabırla ilgili, sabra ilişkin.
+SABRİNNİSA: (Ar.) Ka. Kadınların sabırlısı.
SABRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sabri).
SACİD: (Ar.) Er. Secde eden, alnını yere koyan.
SACİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Sacid).
SAÇI: (Tür.) Ka. Düğün armağanı. Gelinin başına saçılan şeker, arpa, para gibi şeyler.
SA'D: (Ar.) Er. Kuüu, uğurlu. İyilik, kuvvetlilik. Ashab isimlerinden, Sa'd b. Ebî Vakkas. Aşerei Mübeşsere (Cennetle müjdelenmiş olanlar) dandır.
ŞADA: (Ar.) Ka. Ses, yankı.
SADAK: (Tür.) Er. 1. Ok koymaya yarayan meşin torba. 2. Sabah yeli.
SADAKAT: (Ar.) Dostluk, içten bağlılık, doğruluk, vefalılık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SADBERK: (Fars.) Ka. 1. Yüz yapraklı, katmerli. 2. Katmerli bir gül türü.
SADEDDİN: (Ar.) Er. (bkz. Saadeddin).
SADEDİL: (a.f.i.) Ka. 1. Temiz yürekli. 2. Saf, bön.
SADEGÜL: (a.f.i.) Ka. Bir gül kadar sade, temiz ve güzel.
SÂDERU: (a.f.i.) Er. Genç delikanlı.
SADEYN: (Ar.). 1. "İki uğurlular". 2. Venüs (Zühre) ile Jüpiter (Müşteri) gezegenleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÂDIK: (Ar.) Er. Doğru gerçek hakiki,yalan olmayan, sahte olmayan. Sadakatli, samimi, bağlı.
SÂDIKA: (Ar.) Ka. (bkz. Sadık).
SÂDIR: (Ar.) Er. Hayrette kalan, şaşıran.
SADIRAY: (Ar.) Er. (bkz. Sadır).
SADİ: (Ar.) Er. Mutlulukla, uğurla ilgili, uğurlu.
SADİS: (Ar.) Er. Altıncı.
SADİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sadi).
SADREDDlN: (Ar.) Er. Dinin önderi, başı, ileri kişisi.
SADRI: (Ar.) Er. 1. Göğüsle ilgili, göğse ait. 2. Anneye nisbetle çocuk.
SADRlYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sadri). SADULLAH: (Ar.) Er. Tanrının kutlu, talihli kıldığı kimse.
SADUN: (Ar.) Er. Mübarek, kuüu, uğurlu.
SAFA: (Ar.) Er. 1. Üzüntü ve kederden uzak olma, endişesizlik, rahat huzur, iç ferahlığı. 2. Eğlence. 3. Saflık, berraklık.
SAFBESTE: (a.f.i.) Er. Saf bağlanmış, sıra sıra dizilmiş.
SAFDER: (Ar.) Er. Düşman saflarını yaran, yiğit.
SAFER: (Ar.) Er. 1. Hicri takvimde ikinci ay, sefer. 2. Temiz yürekli, dürüst kimse.
SAFEVİ: (Ar.) Er. Safı adındaki kimsenin soyundan olan, Fars hükümdarı Şah İsmail'in soyu.
SAFFET: (Ar.) Er. Saflık, temizlik, anlık. (bkz. Safvet).
SAFİ: (Ar.) Er. 1. Katışıksız, katıksız, halis, temiz. 2. Yalnız, sadece, sırf. 3. Kesintilerden sonra kalan kısım, net.
SAFİGÜL: (a.f.i.) Ka. Gül gibi, katıksız, saf, duru, temiz.
SAFİH: (Ar.) Er. 1. Gökyüzü. 2. Yassı ve düz halde bulunan şey.
SAFİHA: (Ar.) Ka. Yassı düz ve geniş yüz, levha. Levha halinde bulunan maden, saç.
SAFİNAZ: (Fars.) Ka. Çok nazlı, çok naz eden.
SAFİNUR: (Ar.) Ka. Çok nurlu, çok aydınlık, temiz kimse.
SAFİR: (İbr.) Mavi renkli, değerli bir süs taşı, göktaşı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAFİRE: (Ar.) Ka. 1. İnce güzel ses. 2. Islık.
SAFİYE: (Ar.) Ka. Katışıksız, katıksız, halis, temiz. Saflık, halislik.
SAFİYET: (Ar.) Ka. Saflık, temizlik, masumluk.
SAFİYULLAH: (Ar.) Er. 1. Temiz yürekli. 2. Hz. Âdem'in lakabı.
SAFİYÜDDİN: (Ar.) Er. Dini temiz, dini pak.
SAFVET: (Ar.) Er. Saflık, temizlik, paklık, anlık, halislik.
SAFVETULLAH: (Ar.) Er. Hz. Muhammed (s.a.s)'in isimlerinden.
SAFZEN: (a.f.i.) Er. (bkz. Safder).
SAĞAN: (Tür.) Er. Hızlı uçan, uzun dar kanatlı küçük kuş.
SAĞANALP: (Tür.) Er. (bkz. Sağan).
SAĞBİLGE: (Tür.) Er. Hekim, doktor.
SAĞCAN: (Tür.) Er. Sağlıklı kimse.
SAĞINÇ: (Tür.) Er. Emel, istek, amaç, düşünce.
SAĞIT: (Tür.) Er. Silah.
SAĞLAM: (Tür.) Er. 1. Hasta veya sakat olmayan. Kolayca hasara uğramayan, bozulmayan, dayanıklı. 2. Doğru, gerçek, sahih. 3. Güvenilir, emin. 4. Mutlaka, muhakkak, herhalde.
SAĞLAMER: (Tür.) Er. (bkz. Sağlam).
SAĞMAN: (Tür.) Er. Sağlıklı kimse. Eksiksiz, kusursuz, güvenilir kimse.
SAĞUN: (Tür.) Er. Saygın, kutsal.
SAHABE: (Ar.) Er. 1. Sahipler, sahip çıkanlar, tutanlar. 2. Asrı saadet döneminde yaşamış ve Hz. Muhammedi görmüş mü'min kimse.
SAHABET: (Ar.) Ka. Sahip çıkma. Koruma, arka olma, yardım etme.
SAHAVET: (Ar.) Er. El açıklığı, cömertlik.
SAHBA: (Ar.) Ka. 1. Al, kızıl. 2. Şarap, kırmızı şarap.
SAHİBE: (Ar.) Ka. 1. Sahip. Koruyan, gözeten. 2. Bir iş yapmış olan. 3. Herhangi bir niteliği olan.
SAHİBKIRAN: (f.a.i.) Er. 1. Her zaman basan, üstünlük kazanan hükümdar. 2. Ünlü bir çeşit lale. .
SAHİL: (Ar.) Ka. Deniz, nehir, göl kıyısı.
ŞAHİN: (Ar.) Er. 1. Kadın. 2. Sık. Katı, pek.
ŞAHİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Şahin).
SAHİR: (Ar.) Er. Gece uyumayan, uykusuz.
SAHİRE: (Ar.) Ka. 1. Geceleri uyumayan, uykusuz. 2. Büyücü, büyüleyici güzel.
SAHRA: (Ar.) Ka. Kır, ova, çöl.
SAHRE: (Ar.) Er. Kaya. Kütle.
SAHRETULLAH: (Ar.) Er. Beytü'1Makdis'de Beni İsrail peygamberlerinin ibadet ettikleri meşhur kaya. Hz. Peygamber (s.a.s) Miraç gecesinde semaya buradan çıkmıştır.
SAHUR: (Ar.) Er. 1. Gece uyanıklığı, uykusuzluk. 2. Ay ağılı, hale. Dünya'nm Ay'a düşen, Ay tutulmasını meydana getiren gölgesi. t .
SAİB: (Ar.) Er. Hedefe doğru ulaşan. İsabetli olan, doğru olan, hata etmeyen. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
SAlD: (Ar.) Er. Mübarek, kutlu, uğurlu. Mübarek, mesut. Sevap kazanmış, Allah katında makbul tutulmuş. Sahabe isimlerinden
SAİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Said).
SAİK: (Ar.) Er. Sevk eden, götüren. Süren sürücü.
SAİKA: (Ar. Ka. (bkz. Saik).
SÂİM: (Ar.) Er. Oruç tutan kimse, oruçlu.
SÂİME: (Ar.) Ka. (bkz. Saim).
SAİR: (Ar.) Er. Seyreden, hareket eden,yürüyen.
SAİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Sair).
SÂKIB: (Ar.) Er. 1. Delen, delik açan. 2. Çok parlak. Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.
SAKIBA: (Ar.) Ka. 1. Parlak, ışıklı. 2. Delen, delik açan.
SAKİ: (Ar.) Er. Su veren, su dağıtan. Kadehle içki sunan.
SAKİN: (Ar.) Er. 1. Hareketsiz olan, oynamayan. 2. Uslu kendi halinde yavaş. 3. Bir yerde yerleşen, oturan.
SAKİNE: (Ar.) Ka. 1. Hareketsiz, kımıltısız, durgun. Sessiz. 2. Heyecanı veya kızgınlığı olmayan.
SAKMAN: (Tür.) Er. 1. Uyanık, akıllı kimse. 2. Sessiz sakin kimse.
SALABET: (Ar.) 1. Peklik, katılık, sağlamlık. 2. Manevi kuvvet, dayanma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SALAH: (Ar.) Er. 1. Düzelme, iyileşme, iyilik. 2. Banş. 3. Dine olan bağlılık.
SALAHADDİN: (Ar.) Er. Dinine bağlı kimse. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılmaktadır.
SALAR: (Fars.) Er. Baş, kumandan, başbuğ, önder.
SALÂT: (Ar.) Er. Namaz. SALÇAN: (Tür.) Er. (bkz. Salar).
SALDAM: (Tür.) Er. Ciddilik, ağırbaşlılık.
SALİH: (Ar.) Er. 1. Yarar, yakışır, elverişli, uygun. Salahiyeti bulunan, yetkili. 2. Dinin emir ve yasaklarına uyan, iyi ahlak sahibi, muttaki.
SÂLİHA: (Ar.) Ka. Dinin emir ve yasaklarına uyan, iyi ahlak sahibi (kadın). (bkz. Salih).
SALIK: (Tür.) Er. Haber, bilgi. Haberci. SALIKBEY: (Tür.) Er. (bkz. Salık).
SALİM: (Ar.) l. Hasta veya sakat olmayan, sağlam. 2. Ayıpsız, kusursuz, noksansız. 3. Korkusuz, endişesiz, emin. 4. Aruzda cüzlerinden hiçbiri zihafa uğramayan vezin.
SALİME: (Ar.) Ka. (bkz. Salim).
SALİSE: (Ar.) Ka. 1. Üçüncü. 2. Saniyenin altmışta biri. 3. Binbaşılık derecesinde mülki rütbe.
SALKIM: (Tür.) Ka. Üzüm gibi irçoğu bir sap üzerinde bir arada bulunan yemiş. Üzerinde kısa saplı dallar bulunan çiçek. Akasya.
SALMAN: (Tür.) Er. Başıboş, serbest, özgür.
SALTAR: (Tür.) 1. Tek, yalnız. 2. Yalnız başına giden. 3. Temiz, saf. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SALTI: (Tür.) Er. Gezgin, yolculuk eden.
SALTIK: (Tür.) Er. 1. Kendi başına var olan, bağımsız, koşulsuz, mutlak. 2. Salıverilmiş, bırakılmış, azat edilmiş, özgür.
SALTUK: (Tür.) Er. Erzurum ve yöresinde Selçuklular devrinde Saltuklular beyliğini kuran Türk beyi Emir Saltuk (1072).
SALTUKALP: (Tür.) Er. (bkz. Saltık).
SALUR: (Tür.) Er. 1. Kılıç. 2. Oğuzların Üçok boyuna bağlı bir Türk kabilesi.
SALVECÂR: (Ar.) Er. Çevgan, cirit oynanılan eğri sopa.
SAMAHAT: (Ar.) Ka. Cömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik, (bkz. Semahat).
SAMAN: (Fars.) Er. 1. Zenginlik. Rahat, dinç. 2. Düzen.
SAMED: (Ar.) Er. Ezeli, ebedi ve yüce olan ve hiç kimseye veya şeye ihtiyacı olmayan, mutlak malik olan yüce Allah. Allah'ın isimlerindendir. "abd" takısı almadan kullanılmaz. Abdüssamed.
SAMİ: (Ar.) Er. 1. İşiten, duyan dinleyen. Dinleyici. 2. Yüksek, yüce.
SÂMİA: (Ar.) Ka. İşitme duygusu, hissi.
SAMİH: (Ar.) Er. Cömert, eli açık.
SAMİHA: (Ar.) Er. (bkz. Samih).
SAMIM: (Ar.) Er. Bir şeyin merkezi, içi, asli kısmı.
SAMİME: (Ar.) Ka. (bkz. Samim).
SAMIN: (Ar.) Er. Sekizinci.
SAMİR: (Ar.) Er. (bkz. Samire).
SAMİRE: (Ar.) Ka. Meyveli, meyva veren.
SAMİYE: (Ar.) Ka. Yüksek, yüce.
SANAÇ: (Tür.) Dağarcık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÂNAHÂT: (Ar.) Çok düşünmeden fikre doğan, akla gelen şeyler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. $
SANAK: (Tür.) Er. 1. Kısa zaman, az süre. 2. Fikirsiz, düşüncesiz. ^
SANAL: (Tür.) Adın duyulsun, ün kazan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANALP: (Tür.) Er. (bkz. Sanal).
SANAT: (Ar.) Sanat, ustalık, hüner, marifet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANAY: (Tür.) Ay san. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SANBAY: (Tür.) Er. Ünlü kimse.
SANBERK: (Tür.) Er. Gücüyle tanınmış, ün yapmış.
SANCAKTAR: (Tür.) Er. Sancak taşıyan kimse. Sancak taşıma görevli
SANCAR: (Tür.) Er. 1. Kısa kama. 2. Saplar, batınr, yener. 3. Selçuklu sultanlarından birisinin adı. il"~
SANEM: (Ar.) 1. Put. 2. Çok güzel kadın. İsim olarak kullanılmaz.
SANER: (Tür.) Er. Ünlü, tanınmış kimse.
SANEVBER: (Ar.) Ka. 1. Çam fıstığı. Çam fıstığı kozalağı. 2. Sevgilinin boyuposu.
SÂNEVİ: (Ar.) Er. İkinci.
SANl: (Ar.) Er. 1. İkinci. 2. Yapan, işleyen, meydana getiren. 3. Yaratan. Allah'ın isimlerinden. Saniullah veya Abdüssani şeklinde isim olur.
SANİA: (Ar.) Ka. Düzme, uydurma iş, tuzak, hile.
SANİH: (Ar.) Er. Zihin ve düşüncede oluşup çıkan, fikre doğan.
SANİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Sanih).
SANİYE: (Ar.) Ka. 1. Bir dakikanın veya derecenin altmışta biri. 2. İkinci derecede mülki rütbe.
SANNUR: (Tür.) Ka. Nurlu, ışıklı,
güzel.
SANVER: (Tür.) Er. (bkz. Sanal).
SARA: (İbr.) Ka. 1. Prenses. 2. (Fars.) Hz. İbrahim'in hanımı. 3. Halis, katkısız, temiz.
SARAÇ: (Ar.) Er. 1. Koşum, eğer takımlarıyla benzeri şeyler yapan veya satan kimse. Meşin üzerine süsleme yapan kimse. 2. Sirac kelimesinin değişikliğe uğramış şekli. Kandil.
SARAHAT: (Ar.) Açıklık, ibarede açıklık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SARÂMET: (Ar.) Er. Yiğitlik.
SÂRBAN: (Fars.) Er. Deve sürücüsü. Deveci.
SARÇE: (Fars.) Ka. Serçe.
SARDUÇ: (Tür.) Er. Bülbül.
SARGAN: (Tür.) Er. 1. Çorak yerlerde biten bir ot. 2. Bir tür balık.
SARGIN: (Tür.) 1. Candan, içten, yürekten. 2. Çekici cazibeli. 3. Kapalı, puslu hava. 4. İstekli, hevesli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SARGINAL: (Tür.) Er. (bkz. Sargın).
SARGUT: (Tür.) Er. İhsan, bağış, ödül.
SARIALP: (Tür.) Er. Sansın yiğit. Ruhi Sarıalp; Türk atlet ve yönetici.
SARICABAY: (Tür.) Er. (bkz. Sanalp).
SARIÇİÇEK: (Tür.) Ka. 1. Sarı renkli çiçek. 2. Artvin ve çevresinde oynanan bir tür halk oyunu.
SÂRİF: (Ar.) Er. Sarfedcn, harcayan. Değiştiren.
SARİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Sarif).
SARİH: (Ar.) Er. 1. Açık, meydanda. Belli, hüveyda. 2. Saf, halis. Saf, halis Arap kanı (at).
SARİH A: (Ar.) Ka. (bkz. Sarih).
SARİM: (Ar.) Er. Keskin, kesici.
SÂRİME: (Ar.) Ka. (bkz. Sarim).
SARKAN: (Jür.) Er. Kovan.
SARMAŞIK: (Tür.) Ka. Koyu yeşil renkli, değişik biçimli yapraklan olan tırmanıcı bir bitki.
SARP: (Tür.) Er. 1. Çetin, sert, şiddetli. 2. Dik, çıkılması ve geçilmesi zor.
SARPER: (Tür.) Er. Sert, güçlü erkek.
SARPHAN: (Tür.) Er. (bkz. Sarper).
SARPKAN: (Tür.) Er. Sert, güçlü soydan gelen.
SARRA: (Ar.) Ka. Sevindirici, sevinçli.
SARTIK: (Tür.) Er. Azad olunmuş, salıverilmiş, özgür.
SARU: (Tür.) Er. San benizli, san tenli insan.
SARUBATU: (Tür.) Er. Osman Beyin kardeşi.
SARUCA: (Tür.) Er. (bkz. Sanca).

SARUHAN: (Tür.) Er. Harizm'den gelip Anadolu'ya yerleşen Saruhanoğullan beyliğinin kurucusu. i/; >
SARVAN: (Tür.) Er. Deve süren, deveci.
SATI: (Tür.) Ka. 1. Satma, satış. Alışveriş. 2. Düğün armağanı.
SATIBEY: (Tür.) Er. (bkz. Satı).
SATIGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Satı).
SATIKBUĞRA: (Tür.) Er. (bkz. Satılmış, Buğra).
SATILMIŞ: (Tür.) Er. Uzun ömürlü olması için doğumundan önce ermişlere adanan çocuk, satı.
SATUK: (Tür.) Er. (bkz. Satılmış).

SATVET: (Ar.) Er. Ezici kuvvet, zorluluk.
SAV: (Tür.) 1. Söz, haber, dedikodu. İleri sürülerek savunulan düşünce. 2. Sağlam. 3. Şöhret, ün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

SAVAŞ: (Tür.) Er. İki taraf teşkilat, ülke veya ülkeler topluluğu arasında meydana gelen silahlı vuruşma, cenk,
muharebe, harb. Doğuş, kavga. Mücadele uğraş.
SAVAŞER: (Tür.) Er. Savaşan aSker, insan, savaşçı.
SAVAT: (Tür.) Er. Gümüş üstüne yapılan çizgiler, süsler.
SAVER: (Tür.) Er. Sağlam, zinde, güçlü erkek.
SAVGAT: (Tür.) Er. Hediye, armağan, bahşiş, ihsan.
SAVLET: (Ar.) Er. Şiddetli saldın, hücum.
SAVNÎ: (Ar.) Er. Koruma, gözetme ile ilgili.
SAVTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Sav).
SAVTUNA: (Tür.) Er. Sözünde duran kimse.
SAVTUR: (Tür.) Er. Sağlıklı kal, hoşça kal.
SAYAR: (Tür.) Saygılı, hürmet eden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYE: (Fars.) 1. Gölge. 2. Sahip çıkma, koruma, siyanet. Yardım. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÂYEBÂN: (Fars.) Ka. 1. Sayvan, gölgelik. Büyük çadır. 2. Koruyan.
SÂYEDÂR: (Fars.) Er. 1. Gölgeli, gölgesi olan, gölge eden. 2. Koruyan, sahip çıkan.
SÂYEZÂR: (Fars.) Ka. Gölgelik.
SAYFİ: (Ar.) Er. Yaza ait, yazla ilgili.
SAYFİYYE: (Ar.) Ka. Yazlık, yazlık ev.
SAYGI: (Tür.) İnsanlara karşı dikkatli, ölçülü, özenli davranmaya neden olan sevgi duygusu değer yargısı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYGIN: (Tür.) Saygı gören, sayılan, hatırlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYGUR: (Tür.) Er. (bkz. Saygın).
SAYGÜL: (Tür.) Ka. 1. (bkz. Saygın). 2. Nadir, eşsiz gül, sayılı gül.
SAYHAN: (Tür.) Er. Adaleüi yönetici, hükümdarların adili, ölçülüsü.
SAYIL: (Tür.) Saygı gör, sözün dinlensin, değerin artsın. Değerli, saygıdeğer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYILGAN: (Tür.) Er. Kendini saydıran, saygın kimse.
SAYINBERK: (Tür.) Er. Kendisine saygı gösterilen insan.
SAYINER: (Tür.) Er. Değerli, saygı duyulan kimse.
SAYKAL: (Tür.) Er. Düz, düzgün, pürüzsüz. Gösterişli.
SAYKUT: (Tür.) Er. Uğurlu, kuüu, saygıdeğer kimse.
SAYMAN: (Tür.) Er. Hesap işleriyle uğraşan kimse.
SAYRAÇ: (Tür.) Öten, cıvıldayan, şakıyan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYRAK: (Tür.) (bkz. Sayraç). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAYYAD: (Ar.) Er. Avcı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SAZAK: (Tür.) Er. 1. Kuvvetli ve soğuk esen yel. Soğuk yelle birlikte yoğun hafif kar. 2. Bataklık, sazlık. 3.
Küçük pınar, kaynak.
SAZAN: (Tür.) Er. Göllerde ve sazlık yerlerde yaşayan bir tatlısu balığı.
SÂZKÂR: (Fars.) Er. 1. Uygun, münasip. 2. Türk müziğinde birleşik bir makam. 3. Saz çalan sanatkar.
SEBA: (Ar.) Ka. Yedi. İslam Öncesi Sami ve Arap kavimleri yedi sayısının kutsal bir nitelik taşıdığına inanırlardı, "yedi" sayısı.
SEBAHAT: (Ar.) Ka. (bkz. Sabahat).
SEBAT: (Ar.) Er. (bkz. Sabit).
SEBATI: (Ar.) Er. Sebatlık, sözünde kararında durma. Sebatlı, sözünde duran.
SEBİH: (Ar.) Er. Yüzme, yüzüş.
SEBİL: (Ar.) 1. Yol, büyük cadde. 2. Su dağıtılan yer. Hayır için parasız dağıtılan su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEBLA: (Ar.) Ka. Uzun, kirpikli göz.
SEBRE: (Ar.) Er. Ölçülü, deneyimli. Sahabeden bu ismi taşıyanlar olmuştur.
SEBUÇE: (Fars.) Ka. Küçük kap. Küçük testi.
SEBÜK: (Tür.) Er. 1. Hafif, yeğni. Çabuk hızlı. Ağırbaşlı olmayan. 2. Sevgili, aziz.
SEBÜKALP: (Tür.) Er. Hızlı, atak, yiğit.
SEBÜKTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Sebük).
SECAHAT: (Ar.) Er. Yumuşak huyluluk.
SECÂVEND: (Fars.) Er. Kur'anı Kerim'i manasına uygun olarak okumak için konulan durak işaretleri.
SECCAC: (Ar.). Çağlayan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SECİYE: (Ar.) Er. Yaratılış, huy, karakter tabiat. İyi huy.
SEÇGÜL: (Tür.) Ka. Seçilmiş gül.
SEÇİL: (Tür.) Ka. Benzerleri arasından seçil, beğenil, üstün ol, sevgi ve saygı gör.
SEÇKİN: (Tür.) Er. Seçilmiş, ayrılmış benzerlerinden üstün olduğu için ayrılmış, mümtaz, güzide.
SEÇKİNER: (Tür.) Er. (bkz. Seçkin).
SEDA: (Ar.) Ka. Ses. Yankı.
SEDACET: (Ar.) Ka. Sadelik.
SEDAD: (Ar.) Er. Doğruluk, hak. Doğru ve haklı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SEDEF: (Ar.) Ka. 1. Bazı deniz hayvanlarının (midye, istiridye gibi) sert, beyaz ve parlak kabuğu. 2. Bu kabuktan yapılmış veya süslenmiş eşya.
SEDEN: (Tür.) Ka. Uyanık, tetikte, gözü açık olan.
SEDİD: (Ar.) Er. Doğru hak. (bkz. Sedad).
SEFA: (Ar.) Er. 1. Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olma. 2. Eğlence, zevk, neşe.
SEFER: (Ar.) Er. 1. Bir yerden bir yere gitme, yolculuk, seyahat. 2. Savaş hazırlığı. Savaşa gitme. Harp, savaş. 3. Gemilerin kalktıkları limana tekrar dönünceye kadar yaptıkları fiil. 4. Istılahta: Şer'i bakımdan üç gün üç gecelik (veya onsekiz saatlik) yola gitmek için kişinin oturduğu yerden ayrılması. 5. Defa, kere. 6. Arabî aylann ikincisi.
SEFFAH: (Ar.) Er. Güzel söz söyleyen, hatip. Cömert, eli açık. ..^3 SEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Vapur, gemi. 2. Uzayın güney yanmı.
SEFİR: (Ar.) Er. El içi. Yabancı diplomat
SEGBAN: (Fars.) Er. 1. Seymen, yeniçeri ocağına bağlı asker. 2. Osmanlı saraylarında av köpeklerine bakan bakıcı.
SEHÂ: (Ar.) Er. Sehavet, kerem, cömertlik.
SEHÂB: (Ar.) 1. Bulut. 2. Karanlık. 3. Bulut gibi uçan böcekler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEHÂBE: (Ar.) Ka. Tek bulut.
SEHAVET: (Ar.) Er. Cömertlik, (bkz. Sahavet).
SEHER: (Ar.) Ka. Sabahın gün doğmadan önceki zamanı, tan ağartı
51 • >V; j5#.£V,f,»
SEHHAR: (Ar.) Er. Kuvvetle kendine çeken, büyüleyici.
SEHHARE: (Ar.) Ka. Çok güzel, büyüleyici kadın.
SEHL: (Ar.) Er. Kolay, sade. Sahabe isimlerindcndir.
SEHLE: (Ar.) Ka. 1. Yumuşak. 2. Kolay. 3. Taze, körpe. Habeşistan'a hicret eden kadın sahabelerden.
SEHRAN: (Ar.) Er. Geceleri uyanık duran •
SEKİNE: (Ar.) Ka. Sakin olma, sükunet. Huzur, gönül rahatlığı.
SELAHADDİN: (Ar.) Er. Dinine bağlı kimse. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SELAM: (Ar.) Er. 1. İnsanların birbirleriyle karşılaştıklarında kullandıkları yakınlık dostluk, saygı ifade eden söz, yaptıkları işaret veya hareket. 2. Emniyet, huzur, selamet, esenlik, sağlık, sağlamlık. l.Selanc. Yüce Allah'ın isimlerinden, Fani olmama, zevalsizlik, her çeşit anza ve hadiseden salim olmak. Her türlü tehlikeden koruyup selamete çıkaran.
SELAME: (Ar.) Ka. (bkz. Selam).
SELAMEDDİN: (Ar.) Er. Dinin kurtuluşu. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
SELAMET: (Ar.) Esenlik. Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvenlik içinde olma. Kurtulma, kurtuluş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELAMİ: (Ar.) Er. İyilik, barış ve rahatlıkla ilgili.
SELAMULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın selamı.
SELATİN: (Ar.) Er. Sultanlar.
SELCAN: (Tür.) Coşkun, taşkın yaratılışlı kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELÇUK: (Tür.) Er. 1. Güzel konuşma yeteneği olan. 2. XI. Anadolu, Kafkaslar ve Orta Doğu'da imparatorluk kuran Türk topluluğunun hükümdarı.
SELDA: (Tür.) Ka. Sel, taşkın su.
SELDAĞ: (Tür.) Ka. Dağlan aşan sel, coşku.
SELDANUR: (Tür.) Ka. Nur seli.
SELEN: (Tür.) Sel gibi coşkun, taşkın kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELİKA: (Ar.) Güzel konuşma ve yazma kabiliyeti. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELİL: (Ar.) Er. Yeni doğmuş erkek çocuğu, ilker.
SELİLE: (Ar.) Ka. Yeni doğmuş ilk kız çocuğu.
SELİM: (Ar.) Er. 1. Kusuru, noksanı olmayan, sağlam, doğru. 2. Tehlikesiz, zararsız, kurtulmuş. 3. Temiz, samimi.
SELİME: (Ar.) Ka. (bkz. Selim).
SELİN: (Tür.) Ka. 1. Gür akan su. 2. Orta Asya'da yetişen, bodur, sürekli yeşil kalan bitki.
SELİS: (Ar.) Er. 1. Kolay yumuşak. 2. Bağlı, boyun eğmiş.
SELLEM: (Ar.) "Selamete erdirsin" manasıyla dualarda geçen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELMA: (Ar.) Ka. 1. Barış içinde bulunma, huzur, erinç. 2. Güzel, hoş (kadın).
SELMAN: (Ar.) Er. Barış içinde bulunma, huzur, erinç.
SELMANİ: (Ar.) Er. Niyaz kabul eden derviş. İran İsfahan'ından olup, Rasulullah'la birlikte İslami mücadelede üzerine düşeni fazlasıyla yapmış büyük mücahid ve sahabi. Selmanı Farisi'ye nispetle bu ad kullanılmıştır.
SELMİ: (Ar.) Er. Barışla ilgili, barışçıl.
SELMİN: (Ar.) Ka. Barış yanlısı, barış ve sevgi duygusuyla dolu.
SELNUR: (Tür.) Ka. Nur seli, ışık seli.
SELSAL: (Ar.) Taüı, lezzeüi, hafif su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELSEBİL: (Ar.) 1. Taüı ve hafif su.
2. Cennette bir çeşmenin adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SELVA: (Ar.) Ka. 1. Bal. 2. Büyük bıldırcın. Tin çölünde bulundukları sürece, israiloğullanna Allah tarafından kudret helvasıyla birlikte, karınlarını doyurmak için gönderilen kuş.
3. (İsp.) Ekvator da sık balta girmemiş orman
SELVET: (Ar.) Ka. Gönül rahatı.
SEM'AN: (Ar.) Er. İşiterek. Dinleyerek.
SEMA: (Ar.) Ka. 1. İşitme, duyma. Musiki dinleme. 2. Gökyüzü. 3. Felek. 4. Mevlevilikte musiki eşliğinde icra edilen dönme hareketi.
SEMAHAT: (Ar.) Cömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEMAÎ: (Ar.) Er. 1. Semaya, göğe havaya ait. 2. Gökten düşmüş. Allah tarafından olan, ilahi. 3. İşitme esasına dayalı olarak öğrenilen, (bkz. Semavi).
SEMÂN: (Fars.) Er. 1. Gökyüzü. 2. Güneş ayının 27. günü. 3. Bıldırcın.
SEMÂNE: (Fars.) Ka. (bkz. Seman).
SEMANİYE: (Ar.) Ka. Sekiz. (bkz. eman). vs,
SEMÂ VAT: (Ar.) Ka. Gökler.
SEMAVİ: (Ar.) Er. Semaya mensup, sema ile ilgili.
SEMÂZEN: (a.f.i.) Er. Sema yapan, törenle dönen mevlevi. uSEMEN: (Fars.) Ka. Yasemin.
SEMENBER: (Fars.) Ka. Göğsü yasemin gibi beyaz olan.
SEMENBU: (Fars.) Ka. Yasemin kokulu. v;,r
SEMENTEN: (Fars.) Ka. Yasemin renkli.
SEMERATf (Ar.) Ka. 1. Yemişler, meyveler. Faydalar, verimler. 2. Neticeler. 3. Devlete ait mülklerden alınan vergiler.
SEMERE: (Ar.) Er. (bkz. Semerat).
SEMl: (Ar.) Er. İşiten, işitme kuvveti olan. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdüssemi). » f««
SEMİH: (Ar.) Er. Eli açık, cömert. SEMİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Semih).
SEMİN: (Ar.) Er. Pahalı, kıymetli. Çok değerli.
SEMİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Semin).
SEMİR: (Ar.) Er. 1. Arkadaş. 2. Nitelikli. 3. Yamaç, dağ silsilesi.
SEMİRAMİS: (İbr.) Ka. Doğu mitolojisinde adı geçen, dünyanın 7 harikasından biri olan Babil'in asma bahçelerini kurduran Asur kraliçesi. SEMİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Scmir).
SEMİULLAH: (Ar.) Er. (bkz. Abdüssemi).
SEMRA: (Ar.) Ka. Esmer.
SEMURE: (Ar.) Ka. Çoğalan, zengin olan, meyve veren verimli. Ashabın kullandığı isimlerden.
SENA: (Ar.) 1. Övgü ile ilgili. 2. Şimşek parıltısı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. > !j
SENABİL: (Ar.) Ka. Başaklar.
SENAHAN: (a.f.i.) Öven, metheden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. SENAN: (Ar.) Ka. Işıklı, parlak.
SENÂVER: (a.f.i.) Ka. Öven, metheden.
SENA Y: (Tür.) Ka. Sen aysın, ay gibi güzelsin.
SENEM: (Ar.) Put. isim olarak kullanılmaz, (bkz. Sanem).
SENEVÂT: (Ar.) Ka. Seneler, yıllar, sinin.
SENEVİ: (Ar.) Er. Seneye mensup, sene ile ilgili, bir yıllık.
SENGÜL: (Tür.) Ka. Sen gülsün, gül gibi güzelsin.
SENİH: (Ar.) Er. 1. Süs, bezek. 2. İnci.
SENİHA: (Ar.) Ka. İnciler, süs, bezek, ttisr.
SENİYE: (Ar.) Ka. Yüksek, yüce, ali, bülend.

SEPİD: (Fars.) Er. Beyaz, ak, beyza.
SEPİDE: (Fars.) Ka. Tan vakti.
SERA: (Fars.) Ka. Saray. Büyük konak. Köşk.
SERAB: (Fars.) Ka. Çöllük arazide, ışık kırılması sonucu görülen aldatıcı gerçek olmayan hayal, ılgım, salgım. Türk dili açısından "b/p" olarak kullanılır.
SERÂÇE: (Fars.) Ka. Saraycık, küçük saray, konak.
SERALP: (Tür.) Er. Baş yiğit. *'» SERAN: (Ar.) Ka. Işıklı, parlak.
SERASER: (Fars.) Er. 1. Baştan başa, büsbütün. 2. Altın veya gümüş telle dokunmuş kıymetli bir çeşit kumaş.
SERAY: (Fars.) Ka. 1. Ay gibi güzellerin başı. 2. Büyük konak. Saray.
SERAYA: (Ar.) Er. Düşman üzerine gönderilen küçük süvari müfrezeleri.
SERAZAT: (Fars.) Er. Serbest, özgür. Rahat, dertsiz.
SERBÜLEND: (Fars.) Er. Başta gelen, yüce üstün. Türk müziğinde eski bir makam, zamanımızda örneği yoktur.
ŞERÇAN: (Tür.) Er. Sevgili, sevilen, başcan.
SERDAR: (Fars.) Er. Başkumandan, başbuğ. Sefer zamanında padişah yerine ordunun başında sefere giden veziri azamlara verilen unvan, serdarı ekrem.
SERDENGEÇTİ: (Tür.) Er. Fedai, akıncı, yiğit.
SERDİL: (Fars.) Ka. Baş, gönül.
SERDİNÇ: (f.ti.) Er. Başı dinç, sakin, rahat, huzurlu.
SEREN: (Tür.) Er. 1. Uzun, kalın ve silindir şekilli çam kerestesi. Yelkenlilerde ana direğe dik şekilde tutturulan ve yelken germeye yarayan ağaç. Seren yapılan köknar kerestesi. 2. Orun, makam.
SERENGÜL: (Tür.) Ka. (bkz. Serendil). Baş gül. Güllerin birincisi.
SERGEN: (Tür.) Er. 1. Laf. 2. Vitrin. 3. Tepelerdeki düzlük yer. 4. Yorgun, perişan.
SERHAD: (f.a.i.) Er. Hudut, sınır, sınırbaşı; iki devlet arasındaki sınır boyu. Türk dil kuralına göre "d/t" getirilerek de kullanılır.
SERHAN: (Ar.) Er. 1. Kurt, canavar. 2. Baş okuyucu, şarkıcı başı.
SERHENK: (Fars.) Er. 1. Çavuş. 2. Türk müziğinde çok eski birleşik makam.
SERHUN: (Fars.) Er. Asil kan, soylu kan.
SERİ: (Ar.) Er. Çabuk, hızlı.
SERİM: (Tür.). 1. Serme işi. 2. Sabırlı. 3. Genellikle öykülerde başlangıç bölümüne verilen ad. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SERİMER: (Tür.) Er. Sabırlı kimse.
ŞERİR: (Ar.) Er. Taht. Yatacak yer.
SERİYE: (Ar.) Ka. Hz. Peygamber (s.a.s)'in bulunmadığı küçük askeri birliklere verilen ad.
SERKAN: (f.t.i.) Er. Soylu kan, başkan.
SERKIZ: (f.t.i.) Ka. Baş kız, kızların, güzellerin başı.
SERKUT: (Fars.) Er. Muüu, talihli, kutlu insaa
SERMA: (Fars.) Ka. Soğuk kış.
SERMED: (Ar.) Er. Ebedilik, ebediyet, sonsuzluk. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
SERMELEK: (Fars.) Ka. Meleklerin başı, melek kadar güzel ve iyi.
SERMİN: (Tür.) Ka. Nermin, Şermin gibi adlara benzetilerek yapılmıştır.
SERNAZ: (Fars.) Ka. Çok nazlı.
SERNEVAZ: (Fars.) Ka. Baş okşayan, sevecen.
SERNUR: (Fars.) Ka. Baş ışık. İlk ışık.
SEROL: (f.t.i.) Er. Önder ol, baş ol.
SERPİL: (Tür.) Ka. İyi geliş, büyü, güzelleş.
SERPİN: (Tür.) Ka. Yağmur.
SERRA: (Ar.) Ka. Genişlik, kolaylık.
SERRAÇ: (Fars.) Ka. 1. Çok sevilen, sayılan kimse, baştacı. 2. (Ar.) Saraç.
SERTAÇ: (Fars.) Er. Baştacı, çok sevilen, sayılan. . •{£
SERTAP: (Tür.) Er. İnatçı, direngen.
SERTEL: (Tür.) Er. Sert, katı, acımasız el. ; 4V.
SERTER: (Tür.) Er. Katı, sırt, acımasız. ,ift
SERTUĞ: (Tür.) Er. Baş tuğ. ' fc SERVA: (Fars.) Ka. Söz, masal. '
SERVER: (Fars.) Er. Baş, başkan, reis, ulu.
SERVET: (Ar.) Zenginlik, varlık. Zenginliği meydana getiren mal, mülk, para. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SERVİ: (Fars.) Koyu yeşil yapraklı, ince uzun bir ağaç türü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SERVİN AZ: (Fars.) Ka. 1. Dalları yana sarkan servi. 2. Uzun boylu sev
güi
SETTAR: (Ar.) Er. Örten. Günahları örten, Allah. Allah'ın isimlerinden "abd" takısı alarak kullanılır. Abdüssettar.
SEVA: (Ar.) Er. Denklik, beraberlik, beraber olma.
SEVAD: (Ar.) Er. Esmerlik, kara renkli adam. Sahabe isimlerindendir.
SEVAL: (Tür.) Ka. Severek al, hep sev.
SEV AN: (Tür.) Severek al, hatırla. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEV AY: (Tür.) Ka. Sevimli ay.
SEVBAN: (Ar.) Ka. Giyinen, kuşanan. Hz. Peygamber'in azatlısının adı.
SEVCAN: (Tür.) Sevgili insan, sevimli Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVDA: (Ar.) Ka. 1. Bit şeye karşı hissedilen şiddetli arzu. 2. Şiddetli sevgi, aşk. 3. Aşın istek, heves. 4. Kara sevda, mali hülya, melankoli. 5. Hüzün. Iptila.
SEVDEKAR: (a.f.i.) Ka. Sevdalı.
ŞEVDE: (Ar.) Ka. Siyah, esmer, esmer güzeli. Mü'minlerin annelerinden birisi Hz. Şevde.
SEVEN: (Tür.) Sevgi duyan, sevgi dolu kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVENAY: (Tür.) Ka. (bkz. Sevay).
SEVENCAN: (Tür.) Ka. (bkz. Sevcan).
SEVENER: (Tür.) Er. Sevgi duyan, sevgi dolu kimse.
SEVENGÜL: (Tür.) Ka. Sevimligül, sevgiyi hatırlatan gül.
SEVENGÜN: (Tür.) Ka. (bkz. Sevgim).
SEVGEN: (Tür.) Er. Sevmiş, seven.
SEVGİ: (Tür.) Ka. Sevme hissi, aşk muhabbet.
SEVGİNAZ: (Tür.) Ka. Çok nazlı, sevgili.
SEVGÜR: (Tür.) Çok seven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVİK: (Tür.) Er. 1. Dost, arkadaş. 2. Unutkan, saf kimse. 3. Sevgili, sevilen.
SEVİL: (Tür.) Ka. Her zaman sevilen, beğenilen biri olma temennisi.
SEVİLAY: (Tür.) Ka. Ay gibi her zaman sevil.
SEVİM: (Tür.) Ka. 1. Sevme, muhabbet. 2. Başkalarının sevmesine sebeb olan vasıf, cazibe.
SEVİNÇ: (Tür.) Ka. Bir halden hoşnut olmanın doğurduğu heyecan.
SEVKAN: (Tür.) Sevgili, asil kan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEVNAZ: (Tür.) Ka. Çok nazlı sevgili.
SEVNUR: (Tür.) Ka. Sevgi nuru, ışığı, aygmlığı.
SEVTAP: (Tür.) Ka. Tapılacak kadar sevgi duyulan.
SEVÜKTEKİN: (Tür.) Er. Çok sevilen, tek tutulan.
SEYEHÂT: (Ar.) Er. 1. Seyahat, gezi. 2. Gölgenin güneşle beraber dönmesi.
SEYFEDDİN: (Ar.) Er. Dini koruyan, dinin kılıcı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SEYFİ: (Ar.) Er. 1. Kılıçla ilgili kılıç şeklinde. 2. Askerlikle ilgili. Askeri.
SEYFİ YE: (Ar.) Ka. (bkz. Seyfı).
SEYFULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın kılıcı. Ali (r.a.)'nin ve Hz. Hâlid b. Velid'in lakabı.
SEYHAN: (Ar.) 1. Ürdün'ün ötesinde Hz. Musa'nın mezarının bulunduğu şehir. 2. Adana ovasını yararak İskenderun körfezine dökülen nehir. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEYHUN: (Tür.) Er. (bkz. Seyhan).
SEYİDHAN: (Ar.) Er. Hanların başı, önderi.
SEYLÂB: (Fars.) Er. Sel, sel suyu. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
SEYLAN: (Ar.) Akma, akış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEYRAN: (Ar.) Gezme, bakıp seyretme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEYYÂL: (Ar.) Ka. Akan, akıcı, akışkan.
SEYYARE: (Ar.) Ka. Güneşin çevresinde belli bir eğri çizerek dolaşan yıldız, gezegen.
SEYYİD: (Ar.) Er. 1. Bir topluluğun ileri gelen kişisi, lider. 2. Hz. Peygamber'in soyundan olan kimse. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak
kullanılır.
SEYYİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Seyyid). Muhterem (kadın).

SEZA: (Fars.) Er. Münasip, uygun, yaraşır.
SEZAİ: (Fars.) Er. Uygun yaraşan, münasip.
SEZAL: (Tür.) Er. Sezgili.
SEZAN: (Tür.) Ka. Sezgili.
SEZAVAN: (Fars.) Er. Münasip uygun, yaraşır.
SEZAY: (Tür.) Ka. (bkz. Sezan).
SEZCAN: (Tür.) (bkz. Sezai). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZEK: (Tür.) Çabuk sezen, duyarlı, hassas. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZEN: (Tür.) Duyan, hisseden, anlayan, sezgili. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZER: (Tür.) Duyar, hisseder, anlar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGEN: (Tür.) Sezen, hisseden, duyan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGİ: (Tür.) 1. Sezme kabiliyeti, seziş. 2. Deneme ve akıl yürütme sonucu olmayıp doğrudan bilme, anlama ve kavrama, tahaddüs. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGİN: (Tür.) Sezme yeteneği olan, duygulu anlayışlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZGİNAY: (Tür.) (bkz. Sezgin). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SEZİN: (Tür.) Ka. (bkz. Sezgin).
SEZMEN: (Tür.) Er. Sezen, anlayan kimse.
SIBGATULLAH: (Ar.) Er. Yaratıcı gücü, kuvveti olan Allah'ın kulu.
SIDAL: (Tür.) Er. 1. Güç, kuvvet, dayanıklılık. 2. Olgunlaşmaya, erginleşmeye başlayan. 3. Öfkeli, sinirli.
SIDAM: (Tür.) Er. Sade, yalın, düz, süssüz.
SIDAR: (Tür.) Er. Dayanıklı.
SIDDIK: (Ar.) Er. 1. Çok doğru olan, hiç yalan söylemeyen. Hakikati kabul eden ve onaylayan kişi. 2. Kur'an'da peygamberleri vasfetmek, iman edenlerin sıfatı ve şehitlikten önde gelen makam kastedilerek zikredilmiştir. Ebû Bekir Sıddık: Hz. Ebû Bekir'in lakabı.
SIDIKA: (Ar.) Ka. Çok doğru, yalan söylemeyen. Hz. Âişe ve Hz. Meryem'in lakabı.
SIDK: (Ar.) Er. 1. Doğruluk, gerçeklik. 2. Temiz kalplilik, halisiyet. 3. Sadakat.
SIDKI: (Ar.) Er. İç, yürek temizliğiyle, doğrulukla ilgili. Türk dil kuralı açısından "dA" olarak kullanılır.
SIDKlYE: (Ar.) Ka. İç yürek temizliğiyle doğrulukla ilgili, (bkz. Sıdıka).
SILA: (Ar.). Doğup büyüdüğü yere gidip ayrı kaldığı yakınlarına kavuşma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SINGIN: (Tür.) Er. 1. Kınk, dökük. 2. Dağınık. 3. Sıkıntılı, kederli. 4. Çekingen, gözü korkmuş.
SIRALP: (Tür.) Er. Sır saklayan yiğit.
SIRAT: (Ar.) Er. Yol, tarik. SIRATULLAH: (Ar.) Er. Dosdoğru yol. Allah'ın yolu.
SIRMA: (Tür.) Ka. 1. Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel. 2. Rütbe gösteren san şerit. Sırmadan yapılmış.
SIRRI: (Ar.) Er. 1. Sırla ilgili, sırra ait. 2. Mistik.
SIRRİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sim).
SIYÂNET: (Ar.) Ka. Koruma, korunma.
SİYAMI: (Ar.) Er. Oruç tutan, oruçlu, kötülükten kaçınan.
SİBEL: (Tür.) Ka. 1. Buğday başağı. 2. Henüz yere düşmemiş yağmur damlası. 3. Eski Türklerdeki bir tanrıça.
SİDRE: (Ar.) Ka. Arabistan kirazı.
SİKA: (Ar.) Er. Güven, emniyet. İnanılır, güvenilir kimse.
SİKAYE: (Ar.) Ka. Su içecek kab. İçilecek suyun toplanması için yapılan yer.
ŞİKAYET: (Ar.) Ka. 1. Birine içecek su verme vazifesi. 2. Kâ'be sakalığı, Mekke'de hacılara zemzem dağıtma işi.
SİMA: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre, beniz. 2. Kimse, insan, tip.
SİMAVİ: (Fars.) Er. Yüz, çehre, benizle ilgili.
SİMAY: (Tür.) Ka. Gümüşten ay, gümüş gibi parlak ay.
SİMBER: (Fars.) Ka. Göğsü gümüş gibi olan.
SİMGE: (Tür.) Ka. işaret, sembol.
SİMİN: (Fars.) Ka. Gümüşten, gümüş gibi, gümüşe benzeyen parlak ışıltı.
SİMRUY: (Fars.) Ka. Gümüş yüzlü, gümüş gibi parlak, ışıltılı yüzü olan.
SİMTEN: (Fars.) Ka. Teni gümüş gibi güzel, parlak olan.
SİMURG: (Fars.) Er. Anka kuşu, masal kuşu.
SİNA: (Ar.) Er. 1. Arap yarımadasının Mısır ile birleştiği yerde bir üçgen oluşturan yanmada. 2. Bu yarımadada bulunan dağ. 3. Hz. Musa'ya Allah'tan levhaların (sözlerin) geldiği dağ.
SİNAN: (Ar.) Er. Mızrak, süngü vb. silahların sivri ucu.
SİNCAN: (Tür.) Ka. Gülgillerden, Doğu Anadolu bölgesinde yetişen, kırmızı ya da kan kırmızısı renkte çiçekleri olan çok yıllık ıtırlı bir bitki.
SİNE: (Fars.) Ka. 1. Göğüs. 2. Gönül, yürek. İç derinlik.
SİNEM: (f.t.i.) Ka. Gönlüm, yüreğim, çok sevdiğim.
SİPAHİ: (Fars.) Er. Osmanlı İmparatorluğu'nda tımar sahibi bir sınıf atlı asker.
SİPAR: (Fars.) Ka. 1. Feda eden, veren. 2. Suya kanmış. 3. Taze, körpe.
SİPÂS: (Fars.). Şükretme, dua etme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SİRAC: (Fars.) Er. 1. Işık meşale, kandil, çerağ. 2. Nur saçan anlamında Rasulullah için kullanılmıştır.
SİRACEDDİN: (Ar.) Er. Dinin kandili, dinin verdiği aydınlık, ışık, ışıklandıran, aydınlatan. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞİRAN: (Ar.) Er. Kaleler, hisarlar.
SİREN: (Tür.) Ka. Mitolojide geçen, denizde kayalar üzerinde gemicilere şarkılar söyleyen, belden aşağısı balık biçiminde kadın, deniz kızı.
SİRET: (Ar.) Er. Bir kimsenin manevi durumu, hal ve hareketleri, tabiatı ahlak ve karakteri. Hal ve gidiş. Hal tercümesi. Hz. Muhammcd'in hal tercümesi.
SİRFİRAZ: (Fars.) Ka. Başını yukarı kaldıran yükselten, benzerlerinden üstün olan. Aslı Serfiraz'dır.
SİTÂRE: (Fars.) Ka. Yıldız.
SİTAREGÂN: (Fars.) Ka. Yıldızlar.
SİVA: (Ar.) Ka. Başka, gayn özge.
SİYADET: (Ar.) Ka. 1. Efendilik, beylik, seyyidlik, sahiplik. 2. Hz. Hasan vasıtasıyla Hz. Peygamber soyundan olma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SİYASET: (Ar.) 1. Seyislik, at idare etme, at işleriyle uğraşma. 2. Memleket idaresi. 3. Ceza, idam iezası. 4. Politika. Diplomatlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SOHBET: (Ar.) Ka. Görüşüp, konuşma, arkadaşlık.
SOLAY: (Tür.) Ay ışığının azalması, solması. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SOLMAZ: (Tür.) Ka. Her zaman taze, körpe ve genç.
SOMAY: (Tür.) Ay gibi kusursuz, ksiksiz güzel. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SOMEL: (Tür.) Er. Doğru, katışıksız, güçlü el.
SOMER: (Tür.) Er. Doğru, katışıksız güçlü kimse.
SONALP: (Tür.) Er. Sonuncu, son doğan yiğit, erkek çocuk.
SONAT: (Tür.) Er. Bir ya da iki çalgı için yazılmış, üç ya da dört bölümden oluşan müzik yapıtı.
SONAY: (Tür.) Ay'ın son günleri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SONER: (Tür.) Er. (bkz. Sonalp).
SONGUR: (Tür.) Er. 1. Şahin. 2. Ağır, hantal.
SONGURHAN: (Tür.) Er. (bkz. Songur).
SONGÜL: (Tür.) Ka. Sonbahar'ın sonlan, kış başlangıcında uçan gül.
SONGÜN: (Tür.) Er. Sonuncu, son olan. Eğilim, yetenek.
SONNUR: (Tür.) (bkz. Sonay).
SONTAÇ: (Tür.) Ka. Eşsiz taç.
SONVER: (Tür.) Ka. Son olması istenen çocuklara verilen isimlerden.
SORGUN: (Tür.) Er. 1. Bir tür söğüt ağacı. 2. Sıtkı, sert. 3. Çok uzun ve güzel saç.
SOYHAN: (Tür.) Ka. Han soyundan gelen.
SOYKAN: (Tür.) Ka. Asil, soylu.
SOYSAL: (Tür.) Er. Uygar, medeni.
SOYSALDI: (Tür.) Er. Soyu genişledi, tanındı.
SOYSALTÜRK: (Tür.) Er. Uygar ürk.
SOYSAN: (Tür.) Er. Tanınmış soy.
SOYSELÇUK: (Tür.) Er. Selçuklu soyundan.
SOYTEKİN: (Tür.) Er. Cesur, yiğit (bkz. Tekin).
SOYUER: (Tür.) Er. Yiğit soydan gelen.
SOYURGAL: (Tür.) Er. İhsan, bağış, hediye, armağan.
SÖKMEN: (Tür.) Er. Yiğitlere verilen san. Selçuklulara bağlı Hasankeyf Artuklu Beyliğinin kurucusunun adı.
SÖKMENER: (Tür.) Er. Yiğit kimse.
SÖKMENSU: (Tür.) Er. Yiğit asker, yiğit subay.
SÖNMEZ: (Tür.) Parlaklığını, ışığını hiç yitirmeyen, her zaman canlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÖNMEZALP: (Tür.) Er. (bkz. Sönmez alp).
SÖNMEZAY: (Tür.) Ka. Işığı hiç sönmeyen ay.
SÖZEN: (Tür.) Er. Söylev veren, güzel konuşan hatib.
SÖZER: (Tür.) Er. Sözünde duran.
SÖZMEN: (Tür.) Güzel, etkili konuşan kimse.
SUAD: (Ar.) Ka. Mutlulukla, saadetle ilgili, mutlu. Sa'd isminin müennesidir.
SUAVİ: (Ar.) Er. Herkesin işine koşan, yardım eden.
SUAY: (Tür.) Suya düşen ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SUBAHİ: (Ar.) Er. (bkz. Subhi).
SUBHİ: (Ar.) Er. Sabah vakti, şafak ile ilgili. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
SUBHİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Subhi).
SUBUTAY: (Tür.) Er. Cengiz Han'ın ünlü Moğol generalinin adı.
SUCA: (Tür.) Er. Uzun düzgün boy.
SUDAN: (Tür.) Ka. Su gibi güzel, parlak.
SUDEKA: (Ar.) Er. Doğru, hakiki dostlar.
SUDİ: (Ar.) Er. Yararlı, faydalı, kazançlı.
SUDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sudi).
SUDUR: (Ar.) Er. 1. Göğüsler. 2. Sadrazamlar. 3. Kazasker. 4. Sadır olma, meydana gelme.
SUFİ: (Ar.) Er. Tasavvuf erbabı, mutasavvıf.
SUĞRÂ: (Ar.) Ka. Daha, pek, en küçük.
SUHAN: (Tür.) Er. Suyun hakimi, su kaynaklarının yönetimini elinde bulunduran.
SUHANSERÂ: (Fars.) Ka. Ahenkli söz söyleyen.
SUHEYB: (Ar.) Er. Arkadaş, dost. Rasulullah'ın azatlısının adı.
SUKA: (Ar.) Er. Çarşı adamı, esnaf.
SÜKUTİ: (Ar.) Er. Susmayı seven, az konuşan.
SULBİ: (Ar.) Er. Birinin sulbünden gelme, kendi evladı, oğlu.
SULBİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sulbi).
SULEHÂ: (Ar.) Ka. Salih, iyi, yarar, selahiyct, günah işlemeyen.
SULHİ: (Ar.) Er. Barışa özgü, barışla ilgili, barışçı.
SULHİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Sulhi).
SULTAN: (Ar.) Ka. Padişah, hükümdar.
SUNA: (Tür.) Ka. Erkek ördek. Görünüşündeki zerafet sebebiyle bayan ismi olarak kullanılmıştır.
SUNAR: (Tür.) Ka. Saygılı bir biçimde verir, takdim eder.
SUNAY: (Tür.) Ay'ı sun, getir. Sun ve ay kelimelerinden birleşik isim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SUNER: (Tür.) Er. Sunucu, sunan.
SUNGU: (Tür.) Armağan, bağış, ihsan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SUNGUN: (Tür.) Er. 1. Yetenek. 2. Bağış, ihsan.
SUNGUR: (Tür.) Er. 1. Sakin, soğukkanlı (kimse). 2. Akdoğan.
SUNGURALP: (Tür.) Er. Soğukkanlı ve doğankuşu gibi güçlü, yiğit.
SUNGURBAY: (Tür.) Er. (bkz. Sunguralp).
SUNGURTEKİN: (Tür.) Er. (bkz. Sunguralp).
SUNUHİ: (Ar.) Er. Hatırlayan, gönül alan, kolay anlayan.
SUNULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın yarattığı.
SUUD: (Ar.) Er. 1. Kutsal sayılan yıldızlar. 2. Yukarı çıkma, yükselme. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
SUUDİ: (Ar.) Er. (bkz. Suud).
SUYURGAL: (Tür.) Er. İhsan, bağış, hükümdarca bağışlanan dirlik.
SUYURGAMIŞ: (Tür.) Er. Lütufta, ihsanda bulunan, bağış yapan kimse. Acıyan, merhamet eden.
SUYURGAN: (Tür.) Er. (bkz. Suyurgamış).
SUZAN: (Fars.) Ka. Yakan, yakıcı. Yanan, yanıcı.
SÜZEN: (Fars.) Er. Topluca yapılan v.
SUZl: (Fars.) Er. 1. Yanma, tutuşma ile ilgili. 2. (Mecazen): Ateşli kimse.
SUZİDİL: (Fars.) Ka. 1. Türk musikisinin şed makamlanndan biri. 2. Gönül ateşi, gönül sıcaklığı.
SUZNÂK: (Fars.) Ka. 1. Yakan, yakıcı. Dokunaklı. 2. Türk müziğinde basit bir makam.
SÛZÜLAY: (Tür.) Ka. Gökte süzülen ay.
SUALP: (Tür.) Er. Güçlü, yiğit asker.
SÜEDA: (Ar.) Ka. Kuüu, uğurlu insanlar.
SÜEL: (Tür.) Er. Asker eli.
SÜER: (Tür.) Er. Yiğit asker.
SÜERDEM: (Tür.) Er. Erdemli asker.
SUERGİN: (Tür.) Er. Olgun asker.
SÜERKAN: (Tür.) Er. Soylu kandan gelen asker.
SÜERSAN: (Tür.) Er. Yiğitliğiyle ünlü asker.
SÜFYAN: (Ar.) Er. Ashabı kiramın meşhurlarından bazılarının ismi. Süfyanı Sevri: Kelamcı, muhaddis, alim.
SÜHA: (Ar.) Er. Büyükayı takım yıldızının en küçük yıldızı.
SÜHAN: (Fars.) Er. Söz, lakırdı. Şiir.
SÜHANDAN: (Fars.) Ka. Söz sahibi, güzel söz söyleyen.
SÜHEYL: (Ar.) Er. Sema'nın güney
yarımküresinde bulunan sefineyi Nuh
burcundaki parlak ve büyük yıldızın adı.
SÜHEYLA: (Ar.) Ka. Yumuşak, iyi huylu kadın.
SUHULET: (Ar.) Er. 1. Kolaylık. Yumuşaklık. Mülayemet. 2. Uygunluk. Elverişlilik.
SÜHUNET: (Ar.) Sıcaklık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÜKAR: (Tür.) Er. Asker soyundan gelen, yiğit yürekli asker.
SÜKEYNE: (Ar.) Sessiz, sakin, ağırbaşlı, onurlu. Hz. Hüseyin (r.a.)'in kızının adıdır.
SÜLASİ: (Ar.) Er. Üçlü, üç şeyden meydana gelen.
SÜLEYMAN: (Ar.) Er. 1. İbranice "huzur, sükun". 2. Kur'anı Kerim'de ismi geçen peygamberden biri. Ulu'lAzm peygamberlerdendir.
SÜLÜNAY: (Tür.) Ka. Ay gibi güzel, uzun boylu, endamlı.
SÜLÜNBİKE: (Tür.) Ka. Sülün gibi boylu endamlı kadın.
SÜLVAN: (Ar.) Er. Yüreğe ferahlık veren ruh, iç açıcı ilaç.
SÜLVANE: (Ar.) Ka. (bkz. Sülvan).
SÜMBÜL: (Fars.) Ka. 1. Zambakgillerden, salkım çiçekli, keskin kokulu, soğanlı otsu bitki. 2. Güzellerin saçı.
SÜMBÜLVEŞ: (Fars.) Ka. Sümbüle benzeyen, sümbül gibi güzel.
SÜMER: (Tür.) Eski tarihlerde aşağı Mezopotamya'da yaşamış olan bir kavim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÜMEYRE: (Ar.) Ka. 1. Meyve çağlası. 2. Kıvrılmış yaprak.
SÜMEYYE: (Ar.) Ka. İslam'ın ilk şehidi. Ammar b. Yasir'in annesi ve ilk müslüman olan hanım sahabelerden.
SÜMRE: (Ar.) Er. Esmerlik, kara yağızlık.
SÜMRET: (Ar.) Ka. (bkz. Sümre).
SÜNDÜS: (Ar.) Ka. Eskiden altın veya gümüş tellerle nakışlı olarak dokunan bir çeşit ipekli kumaş. Kur'an'da cennet elbisesi anlamında Kehf: 31, Duhan: 53, İnsan suresi 21. ayetlerde mezkurdur.
SÜNNET: (Ar.) Er. 1. İyi ahlak, iyi tabiat. 2. Hz. Muhammed'in sözleri, işleri ve tasvipleri.
SÜNNETULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın koyduğu nizam.
SÜPHAN: (Tür.) Er. Doğu Anadolu'da Van gölünün kuzey kıyısındaki sönmüş volkan.
SÜREHA: (Ar.) Er. Saf ırklar.
SÜREYYA: (Ar.) Ülker yıldızı, pervin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SÜRRE: (Ar.) Er. 1. Para kesesi. 2. Hediye. 3. Osmanlı devletinde halifelik makamınca Mekke ve Medine fakirleri ile alimlerine gönderilen para.
SURSOY: (Tür.) Er. Soyun sürsün, soyun genişlesin. ;,
SÜRÜR: (Ar.) Er. Sevinç.
SÜRURİ: (Ar.) Er. Sevinçle, neşeyle ilgili. VIII. yy.'ın ünlü Osmanlı şairi.
SÜSEN: (Tür.) Ka. Çiçekleri iri, güzel görünüşlü ve kokulu bir süs bitkisi. Zambak.
SÜVARİ: (Fars.) Er. 1. Aüı. Atlı asker. 2. Gemi kaptanı.
SÜVEYDA: (Ar.) Ka. 1. Kalbin ortasında var kabul edilen siyah nokta. 2. Tohumun ortasında bulunan tanecik. 3. Kalpteki gizli günah. İsim olarak kullanılması uygun değildir.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
Ş ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

ŞABAN: (Ar.) Er. 1. Aralık, fasıla. 2. Hicri, Kameri ayların sekizincisi, üç ayların ikinci ayı.
ŞABEDDİN: (Ar.) Er. Din topluluğu, cemaati. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞÂDÂB: (Fars.) Er. Suya kanmış, sulu, taze.
ŞÂDÂN: (Fars.) Ka. Keyifli, neşeli, sevinçli.
SADi: (Fars.) Er. Sevinç, mutluluk.
ŞADİYE: (Ar.) Ka. 1. Memnunluk, sevinç, gönül ferahlığı. 2. Güzel sesle şarkı okuyan, şiir söyleyen.
ŞADKÂM: (Fars.) Ka. Çok sevinçli.
ŞÂDNÂK: (Fars.) Ka. Gönlü memnun.
ŞADUMAN: (Ar.) Ka. Sevinçli, neşeli, memnun.
ŞAFAK: (Ar.) Güneş doğmadan az önce ufukta beliren aydınlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
SAFAKGUN: (a.t.i) Er. Şafak renkli, kızıl.
ŞAFAKNUR: (Ar.) Ka. Şafak aydınlığı.
SAFİ: (Ar.) Er. 1. Suçlunun bağışlanması için araya girip yalvaran kimse. 2. İyileştiren, şifa veren. 3. İnandırıcı, inandıran.
SAFİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Safı).
ŞAH: (Fars.) Er. 1. Hükümdar. Birleşik isimlerde 1. ve 2. isim olarak da kullanılır. Şahbanu Selimşah gibi.
ŞAHABEDDİN: (Ar.) Er. Dinin yıldızı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞAHADEDDİN: (Ar.) Er. Dinin tanıklığı. Dinin belirtisi, işareti. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞAHADET: (Ar.). 1. Şahitlik etme, şahitlik, tanıklık, Kelimei şehadet. 2. Açık, belirti. 3. Şehit olma, şehidlik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHAMET: (Ar.) Er. Şişmanlık, topluluk.
SAHAN: (Fars.) Er. 1. Şahlar. 2. Oldukça büyük boylu, yırtıcı bir kuş. (bkz. Şahin).
ŞAHANDE: (Fars.) Ka. Mutlu, memnun.
ŞAHANE: (Fars.) Ka. Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.
ŞAHAP: (Ar.) Er. 1. Alev, ateş parçası. 2. Kayan yıldız, akan yıldız. 3. Cesur yürekli kimse.
ŞAHAT: (f.t.i.) Er. Güçlü, güzel cins at, atların şahı.
ŞAHBANU: (Fars.) Ka. Hükümdar eşi, şah hanımı.
ŞAHBAZ: (Fars.) Er. 1. Beyaz ve iri doğan. 2. Yakışıklı. Yiğit, serdengeçti. 3. Kabadayı. 4. Cömert. 5. Büyük, gösterişli, güzel mükemmel.
ŞAHBENDER: (Fars.) Ka. Konsolos.
ŞAHBEY: (f.t.i.) Er. Üstün nitelikli, saygın, yüce.
ŞAHDANE: (Fars.) Ka. İri inci tanesi.
ŞAHDAR: (Fars.) Er. Dallı, budaklı ağaç.
ŞAHESER: (Fars.) Ka. Değerli, üstün nitelikli. Kalıcı, değerli, üstün yapıt.
ŞAHHANIM: (Fars.) Ka. Hanım sultan. Şah ve hanım kelimelerinden birleşik isim.
SAHİ: (Fars.) Er. Şah'a hükümdara mensup, şah ile ilgili. Şahlık hükümdarlık.
ŞAHİD: (Ar.) Er. 1. Bir yerde bulunan, bir şeyi gören ve gördüğü ve bildiği şeyler konusunda bilgi veren kimse, tanık. 2. Bir akdin yapılması sırasında taraflardan birinin yanında hazır bulunan. 3. Doğrulayan, isbat eden. 4. Hz. Muhammed'in sıfatlarından.
ŞAHİDÜDDİN: (Fars.) Er. İslam'ı seçmiş olan ve İslam'ın hak din olduğuna şahidlik eden.
ŞAHIGÜL: (Fars.) Ka. Gül dalı.
ŞAHİKA: (Ar.) Ka. Zirve, doruk, dağ tepesi.
ŞAHİN: (f.t.i.) Er. Büyük boylu, kanca gagalı, yırtıcı bir kuş.
ŞAHİNALP: (f.U.) Er. Şahin gibi güçlü yiğit, cesur.
ŞAHİNER: (f.t.i.) Er. Şahin gibi güçlü, yiğit er.
ŞAHİNHAN: (f.t.i.) Er. Güçlü, yiğit kimse.
ŞAHİNKAN: (f.t.i.) Er. Yiğit soydan gelen, güçlü, kahraman.
ŞAHİNTER: (Fars.) Er. Çok yiğit, kahraman, şahin gibi.
ŞAHİSTAN: (Fars.) Er. Şah ülkesi.
ŞAHKAR: (Fars.). Baş eser, en güzel eser. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHMELEK: (f.a.i.) Ka. Melekler kadar güzel, güzellikte lider.
ŞAHNAZ: (Fars.) Ka. Çok nazlı.
ŞAHNİSA: (f.a.i.) Ka. 1. Hükümdar kadın, hükümdar karısı. 2. Kadınların şahı, üstün nitelikli, değerli kadın.
ŞAHNUR: (a.f.i.) Ka. 1. Kaynak, ışık kaynağı. 2. Münevver.
ŞAHRAH: (Fars.) Er. 1. Büyük işlek yol, ana yol, cadde. 2. Şaşınlması mümkün olmayan doğru ve açık yol.
ŞAHRUH: (f.a.i.) Er. Yüce ruhlu, görkemli, üstün kişilikli kimse.
ŞAHSAR: (Fars.). Dallık, ağaçlık, koruluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAHSINUR: (Ar.) Ka. Nurlu kişi, aydınlık kimse.
ŞAHSUVAR: (Fare.) Er. İyi ata binen yiğit kimse.
ŞAH VAR: (Fars.) Er. 1. Şaha, hükümdara yakışacak surette. 2. İri ve iyi cins inci.
ŞAHVELET: (f.a.i.) Er. Hükümdar çocuğu.
ŞAHZAT: (f.a.i.) Er. Saygıdeğer kimse. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞÂHZÂDE: (Fars.) Er. Şehzade, şah oğlu, hükümdar çocuğu.
SAİK: (Ar.) Er. İstekli, hevesli.
SAİKA: (Ar.) Ka. İstekli, hevesli, şevkli.
ŞAİR: (Ar.) Er. Şiir yazan kimse, ozan.
ŞAİRE: (Ar.) Ka. Kadın şair, daha
çok unvan olarak kullanılır.
SAKAR: (Tür.) Yiğit, cesur. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAKAYIK: (Ar.) Ka. Bahçelerde yetiştirilen, pembe, kırmızı alaca çiçekler açan, çok yıllık süs bitkisi.
SAKİR: (Ar.) Er. Şükreden, durumundan memnun olan. Allah'a şükreden. Kur"an'da çok sık geçen kelimelerden biridir.
ŞAKİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Şakir).
ŞAKRAK: (Ar.) Er. San asma nevinden bülbül gibi öten bir kuş.
ŞAMİH: (Ar.) Er. Yüksek, görkemli.
ŞAMİHA: (Ar.) Ka. 1. Yüksek, gösterişli. 2. Kibirli.
ŞAMİL: (Ar.) Er. Şümulü bulunan,
içine alan, kaplayan, havi. Ünlü Kafkas Türk liderlerinden Dağistan aslanı Şeyh Şamil.
ŞAMİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Şamil).
SANAL: (Tür.) Ünün yayılsın, tanınmış şanlı bir insan ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞANALP: (Tür.) Er. Ünlü, şanlı, tanınmış kimse.
ŞANER: (Tür.) Er. Ünlü kimse.
ŞANLI: (Tür.) 1. Ün, şöhret. 2. Hal durum. 3. Debdebe, gösteriş, haşmet. 4. Yüksek makam rütbe. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞANLIBAY: (Tür.) Er. Tanınmış, ünlü kimse.
ŞANVERİ: (Fars.) Ka. 1. İri ve iyi cins inci. 2. Hükümdara yakışan, hükümdara uygun.
ŞAPÛR: (Fars.) Er. İran hükümdarlarından üç şahsın adıdır.
SARANI: (Ar.) Er. Gür ve uzun saçlı kimse. İslam tarihinde bu isimde birçok meşhur vardır.
ŞARBAY: (Tr.) Er. Kentli, şehirli kimse.
ŞARIK: (Ar.) Er. Doğup parlayan, parlak.
ŞÂTİ: (Ar.) Er. Kıyı, kenar.
ŞATIR: (Ar.) Er. 1. Neşeli, şen. 2. Büyük bir kimsenin atı yanında gitmekle vazifeli ağa.
ŞAYAN: (Fars.) Ka. Uygun, yakışır, münasip, layık.
ŞÂYESTE: (Fars.) Ka. Layık uygun, münasip.
ŞÂYGÂN: (Fars.) Ka. 1. Layık, yakısır, münasip, yansır. 2. Ucuz, bol, çok.
SAYLAN: (Tür.). 1. Çok övünen, gururlu kimse. 2. Sevinçli, neşeli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞAZİ: (Fars.) Er. (bkz. Sadi).
ŞAZİMET: (Ar.) Ka. Kimseye benzemeyen, farklı, tek, eşsiz.
ŞAZİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Şadiye).
ŞEBAB: (Ar.) Er. Gençlik, tazelik. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
ŞEBEFRUZ: (Fars.) Geceyi aydınlatan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEBİB: (Ar.) Er. Gençlik, tazelik. ŞEBHAN: (Fars.) Er. Gece öten bir cins bülbül.
ŞEBNEM: (Fars.) Ka. Havada buhar durumundayken gecenin serinliğiyle yerde ya da bitkilerin üzerinde toplanan su damlacıkları, çiğ.
ŞEBNUR: (a.f.i.) Ka. Gecenin nuru, gecenin ışığı, aydınlığı.
ŞEBYELDA: (Fars.) Ka. Yılın en uzun gecesi (22 Aralık).
ŞECAAT: (Ar.) Er. Yiğitlik, cesurluk, korkusuzluk, kalb metinliği.
ŞECAADDİN: (a.b.i.) Er. Dinin kahramanı, dinin yiğidi.
ŞECİ: (Ar.) Er. Cesur, yürekli, yiğitŞECİA: (Ar.) Ka. (bkz. Seci).
ŞEFAADDİN: (Ar.) Er. Dinin, Allah ile kul arasınadaki aracılığı, dinin şefaati. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞEFAAT: (Ar.) Birinin suçunun bağışlanması ya da dileğinin yerine getirilmesi için o kimseyle başkası arasında yapılan aracılık, dua. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. v
ŞEFAATİ: (Ar.) Er. Şefaatle ilgili.
ŞEFAKAT: (Ar.) Ka. Şefkat, acıyarak ve esirgeyerek sevme.
ŞEFİ: (Ar.) Er. Şefaat eden. (bkz. Safı).
ŞEFİK: (Ar.) Er. Şefkatli, acımas olan, esirgeyici. , A ,,
ŞEFİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Şefik).
ŞEFKAT: (Ar.). Sevecenlik, acıma ve sevgi duygusu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. , ,og
ŞEHADET: (Ar.). (bkz. Şahadet).
ŞEHALEM: (f.a.i.) Er. Evrenin hükümdarı.
ŞEHAMET: (Ar.) Er. Zeka ve akılla birlikte olan yiğitlik, cesaret.
ŞEHBA: (Ar.) Er. 1. Kır, akçıl. 2. Haleb şehri.
ŞEHBAL: (Fars.) Ka. Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHİD: (Ar.). 1. Allah yolunda canını feda eden müslüman, İslam uğruna ölen müslüman, şehadet mertebesine erişen kimse. 2. Fikri, inancı, ülkesi uğruna ölenler için de tcşmilen kullanılmaktadır. Vatan şehidi. 3. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Aynca isimlerde ek yapılabilir. Şehidcan, Şehidnur, Şehidhan. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞEHİM: (Ar.) Er. Akıllı ve kurnaz yiğit.
ŞEHİME: (Ar.) Ka. (bkz. Şehim).
ŞEHlNŞAH: (Fars.) Er. 1. Şahların şahı, en büyük hükümdar. 2. Daha çok unvan olarak verilir.
ŞEHLÂ: (Ar.) Ka. 1. Koyu mavi ela göz. 2. Hafif, taüı şaşı.
ŞEHLEVENT: (Fars.) Er. Leventlerin şahı, boylu poslu, canlı, yakışıklı.
ŞEHMUZ: (Fars.) Er. Şah, hükümdar soyundan gelen.
ŞEHNAZ: (Fars.) Ka. 1. Türk musikisinde mürekkep bir makam ve perde. 2. Çok nazlı.
ŞEHPER: (Fars.) Ka. Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHRAR: (Fars.). Şehri süsleyen, şehre süs veren. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHRAZAT: (Fars.) Ka. Kendi kendine yaşayan, özgür.
ŞEHRİ: (Fars.). 1. Şehirli. 2. Nazik, terbiyeli. 3. Aya ait, aylık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHRİBAN: (Fars.) Er. Şehrin büyüğü, ileri geleni.
ŞEHRİNAZ: (Fars.) Ka. Türk müziğinin en eski makamlarından.
ŞEHRİYAR: (Fars.). Padişah, hükümdar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEHRUD: (Fars.) Er. Büyük çay, nehir.
ŞEHZAT: (Fars.) Er. (bkz. Şahzat).
ŞEKİB: (Fars.) Er. Sabır, taham
müllü, dayanıklı. Türk dil kuralına
göre "b/p" olarak kullanılır.
ŞEKİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Şekib).
SEKİME: (Ar.) Ka. Dayanıklılık, dayanma, karşı koyma.
ŞEKÛR: (Ar.) Er. Şükreden, şükredici. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdüşşekûr).
ŞEKÛRE: (Ar.) Ka. Çok şükreden, şükredici, değer bilen.
ŞELALE: (Ar.) Ka. Büyük bir akarsuyun yüksekten düşmesiyle meydana gelen büyük çağlayan, cavlan.
ŞEMAİL: (Ar.) Er. 1. Huylar, davranışlar, alışkılar. 2. Bir kimsenin dış görünüşünün özellikleri.
SEMDİN: (Ar.) Er. Dinin mumu, dinin aydınlığı.
SEMİ: (Ar.) Er. 1. Mumla, ışıkla ilgili, ışıklı. 2. Mum yapan ya da satan kimse.
SEMİM: (Ar.) Er. Güzel kokan, güzel kokulu, güzel koku.
SEMİME: (Ar.) Ka. Güzel kokulu şey.
ŞEMİNUR: (Ar.) Ka. Mum ışığı, mum aydınlığı. , ,^.,
ŞEMS: (Ar.) Er. Güneş.
ŞEMSEDDİN: (Ar.) Er. Dinin güneşi, dinin insanlara verdiği aydınlık. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır (Şemsettin).
ŞEMSİ: (Ar.) Er. Güneşe ait, güneşle ilgili.
ŞEMSİFER: (a.f.i.) Güneşin aydınlığı, parlaklığı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEMSİNİSA: (f.a.i.) Ka. Kadınların güneşi. Güneş gibi kadın.
ŞEMSİNUR: (Ar.) Ka. Güneşin ışığı, nuru.
ŞEMSPARE: (a.f.i.). Güneş parçası. Çok parlak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEN: (Fars.) Ka. Neşeli, sevinçli. Daha çok iki isimlerde kullanılır. Şener, Şenol
ŞENAL: (f.t.i.) Er. (bkz. Şen).
ŞENALP: (f.t.i.) Er. Neşeli, canlı yiğit.
ŞENALTAN: (f.t.i.) Er. (bkz. Altan).
ŞENBAY: (f.t.i.) Er. Neşeli, sevinçli, mutlu, varlıklı kimse.
ŞENCAN: (f.t.i.) Canlı, neşeli, hareketli yapısı olan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENDOĞAN: (f.t.i.) Sevinçli, neşeli ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENDUR: (f.t.i.) Er. Neşeli, sevinçli olması devam etti, sürdü.
ŞENEL: (f.t.i.) Er. Şen ve mutlu ev. Bölge, il.
ŞENER: (f.t.i.) Mutlu, neşeli kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENGİL: (f.t.i.) Er. İyi yürekli, hoş sohbet kimse.
ŞENGÜL: (f.t.i.) Ka. Gülün en güzel hali.
ŞENGÜN: (f.Li.) Ka. Sevinçli, ferah gün.
SENA Y: (f.Li.) Ka. Ayın parlaklığı, güzelliği.
ŞENİZ: (Fars.). Sevinçli, muüu iz, hatıra. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENKAL: (f.t.i.). Her zaman neşeli kal. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENNUR: (f.a.i.) Neşeli ve nurlu insan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞENOL: (f.ti.) Ka. Şen ve mutlu ol. (bkz. Şenel). ?««
ŞENSAL: (f.t.i.) Er. Neşeni çevrene yay, herkes neşelensin.
ŞENSOY: (f.t.i.) Er. Neşeli soydan gelen kimse. > t f ^;;
ŞENTÜRK: (f.ti.) Er. Neşeli, canlı, mutlu türk.
ŞENYAŞAR: (f.t.i.) Er. Yaşamı, neşeli mutlu geçen kimse.
ŞENYURT: (f.ti.) Er. Neşeli, mutlu insanların yurdu; ülkesinde yaşayan.
ŞERAFEDDİN: (Ar.) Er. Dinin şereflisi, büyüğü. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ŞER AFET: (Ar.) Er. Şerefli olma hali. Soydanlık, asalet. Hz. Muhammed (s.a.s)'in soyundan olma.
ŞERARE: (Ar.) Ka. Kıvılcım/"1^8 ŞEREF: (Ar.) Er. 1. Yücelik, ululuk, izzet, seçkinlik. İyi ahlak ve faziletler sonucu meydana gelen manevi yücelik. 2. İyi ün. İftihar edilecek şey.
ŞEREFHAN: (a.ti.) Er. Büyük, yüce hükümdar.
ŞEREFNAZ: (a.f.i.) Ka. Çok nazlı.
SEREN: (Tür.) Er. Tezcanlı, çevik.
ŞERİF: (Ar.) Er. Şerefli, kutsal. Soylu temiz.
ŞERİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Şerif).
SERMENDE: (Fars.) Ka. Utangaç, çok utanan, mahcup.
ŞERMİN: (Fars.) Ka. Utangaç, mahcup.
ŞETARET: (Ar.) Ka. Neşe, sevinç, şenlik.
ŞEVKET: (Ar.) Er. Azamet, büyüklük, ululuk, debdebe, haşmet.
ŞEVKi: (Ar.) Er. Şevkle ilgili, şevke ait, neşeli.
ŞEVKİDİL: (a.f.i..) Ka. Gönül neşesi, gönül sevinci.
ŞEVKİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Şevki).
ŞEVVAL: (Ar.). Hicri takvime göre yılın 10. ayı, ilk üç günü şeker bayramıdır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞEYBAN: (Ar.) Er. Saçlarına ak düşmüş yaşlı kimse. Moğol hükümdarlarından birisi.
ŞEYBE: (Ar.) Ka. (bkz. Şeyban).
ŞEYDA: (Fars.) Ka. Aşk çılgını, çok tutkun, aşık.
ŞEYDAGÜL: (Fars.) Ka. (bkz. Şeyda).
ŞEYDANUR: (f.a.i.) Ka. (bkz. Şeyda).
ŞEYH: (Ar.) Er. 1. Yaşlı adam, ihtiyar. 2. Kabile ve aşiret reisi. 3. Bir sahada üst seviyeye gelmiş, otorite. 4. Tekke ve zaviye reisi.
ŞEYMA: (Ar.) 1. Bedeninde ben veya benzer bir izi olanlar. 2. Hz. Peygamber'in süt kardeşi.
SEZA: (Ar.) Ka. Kokulu şeylerin kokusu.
ŞEZERÂT: (Ar.) Ka. İşlenmeden maddenin içinde toplanan altın parçalan. Süs olarak kullanılan inci ve altın taneleri.
ŞEZRE: (Ar.) Er. İşlenmemiş ham altın. Süs için asılan inci ve altın.
ŞlDE: (Fars.) Er. Parlak, ışıklı, güneş.
ŞİFA: (Ar.) Ka. İyi olma, kurtulma.
ŞİHAB: (Ar.) Er. 1. Kıvılcım. Akan yıldız. 2. Cesur, yürekli.
ŞİHBAN: (Ar.) Ka. 1. Kıvılcımlar. 2. Akan yıldızlar.
ŞİHABEDDİN: (Ar.) Er. Dinin parlak yıldızı.
ŞİMŞEK: (Tür.) Er. 1. Yağmurlu havada, buluttan buluta ya da yere elektrik boşalırken oluşan, geçici ve şiddetli elektrik akımı. 2. Canlı, hızlı, coşkulu, hareketli kimse. ~>ı.
ŞİMŞEKER: (Tür.) Er. Çok hareketli, canlı, hızlı kimse.
ŞİMŞEKHAN: (Tür.) Er. (bkz. Şimşekkan).
ŞİMŞEKKAN: (Tür.) Er. Hareketli, canlı soydan gelme.
ŞİNAS: (Fars.) Er. Anlayan, tanıyan, bilen.
SİNASİ: (Fars.) Er. 1. Tanımaya, anlamaya özgü, tanımak, bilmekle ilgili. 2. Tanzimat döneminin ünlü şairi ve gazetecisi.
SİN AVER: (Fars.) Er. Suda yüzen, yüzücü.
ŞİNİD: (Fars.) Er. İşitme, semi.
ŞÎRAZ: (Fars.) Er. Türk müziğinde eski bir makam.
ŞİRAZE: (Fars.) Ka. 1. Kitap ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yapraklan muntazam tutan, ibrişimden örülmüş ince şerit. 2. Pehlivan kispetinin parçası. 3. Esas, düzen, nizam.
ŞİRİN: (Fars.) Ka. Sevimli, cana yakın.
ŞİRVAN: (Fars.) Er. 1. İran'da bir kent adı. 2. Aslan barınağı.
ŞİRZAT: (a.f.i.) Er. Aslan gibi güçlü, kişilikli kimse.
ŞİVE: (Fars.) Ka. Naz, eda.
ŞİVEKAR: (Fars.) Ka. Nazlı, edalı, işveli.
ŞÖHRET: (Ar.) Ka. Şöhretli, ünlü,
şöhreti ağızlarda dolaşan.
ŞÖLEN: (Tür.). En üst idareci tarafından bütün halka verilen, dini ve içtimai fonksiyonları olan yemek, ziyafet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞULE: (Ar.) Ka. Alev, yalım. Alevli ateş.
SUCA: (Ar.) Er. 1. Cesaretli, cesur, yiğit. 2. Aslan ve yengeç arasında yıldız kümesi.
ŞÜCEYNE: (Ar.) Ka. Ağaççık, nihai.
ŞÜKRAN: (Ar.). İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ŞÜKRİYE: (Ar.) Ka. İyilik bilme, minnettarlıkla ilgili, iyilik bilen.
ŞÜKRÜ: (Ar.) Er. Şükretme, minnettarlıkla ilgili.
ŞÜKUFE: (Fars.) Ka. Çiçek. Süslemede çiçek motiflerine dayanan bir tarz.

T ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

TABDAN: (Fars.) Ka. Işıklı, parlak.
TABENDE: (Fars.) Ka. Parlayan, ışık veren
TABERİ: (Ar.) Er. Büyük İslâm tarihçilerinden biri.
TABİSTAN: (Fars.) Ka. Yaz.
TABİYE: (Ar.) Ka. Yerli yerine koyup hazırlama, düzenleme.
TABNAK: (Fars.) Ka. Parlak.
TACAL: (Tür.) Er. Üstün ol, baş ol.
TACAVER: (Fars.) Er. Padişah, hükümdar.
TACEDDİN: (Ar.) Er. Dinin tacı. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
TACISER: (Ar.) Ka. Baş tacı, en çok sevilen, sayılan.
TACt: (Ar.) Er. Taçla ilgili.
TACİK: (Fars.) Er. İran ve Türkistan'da yaşayan İran asıllı, Farsça konuşan halktan olan kimse.
TACİM: (Ar.) Er. Noktalama, noktalatma.
TACİR: (Ar.) Er. Ticareti meslek edinmiş olan.
TACİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Tacir).
TAÇKIN: (Tür.) Er. Gurur.
TAÇNUR: (Ar.) Ka. Işıktan nurdan taç.
TAFDİL: (Fars.) Birini diğerinden üstün tutma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAFLAN: (Tür.) Gülgillerden kışın yaprağını dökmeyen bir bitki. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAFRA: (Ar.) Er. 1. Yukarıya sıçrama, atlama. 2. Yukarıdan atıp tutma, gururlu davranış. 3. İlmiyyede rütbe, derece alma.
TAFTE: (Fars.) 1. Bükülmüş, katlanmış. 2. Yanmış, yanık. 3. Aydınlık, parlak. 4. Üzgün, ciğeri yanmış, aşık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAFTİN: (Ar.) Er. Akıl erdirme, anlama, tefhim.
TAĞALAP: (Tür.) Er. Dağ alp. Dağ gibi güçlü, gösterişli, heybetli yiğit.
TAĞAR: (Tür.) Er. Kapı, çanak, çömlek.
TAĞMAN: (Tür.) Er. Dağ gibi iriyan, gösterişli.
TAHA: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'in 20. suresi. Hz. Ömer'e müslüman olmadan önce okunan ilk sure. Hz. Ömer bu sureden etkilenmiş ve müslüman olmuştur.
TAHİR: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Türk musikisinde basit bir makam. 3. Her türlü günah ve ayıptan an olduğundan Rasulullah (s.a.s)'a bu isim verilmiştir.
TAHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Tahir).
TAHİYYE: (Ar.) Ka. 1. "Allah ömüı versin" demek. Selam verme, hayır dua etmek. 2. Mülk, malikiyyet.
TAHRİM: (Ar.) Er. 1. Haram kılma, kılınma. 2. Kur'ânı Kerim'in 66. sûresi.
TAHRİME: (Ar.) Ka. Namaza başlarken "Allahu ekber" deme.
TAHSİN: (Ar.) Er. Güzel bulma, beğenme. Aferin deme alkışlama.
TAKSİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Tahsin).
TAKSİR: (Ar.) Er. Hasret bırakma, bırakılma. Hasret etme, edilme.
TAHUR: (Ar.) Er. Pek temiz, temizleyici.
TAHZİR: (Ar.) Er. Yeşil renk verme.
TAHZİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Tahzir).
TAİB: (Ar.) Er. Tevbe eden. Günahlarından dolayı pişmanlık duyup Allah'tan af dileyen, müslüman. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır. TAİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Taib).
TÂİF: (Ar.) Er. Tavaf eden. Dönen, dolaşan.
TAİFE: (Ar.) Ka. Bölük, takım, güruh, fırka. Kavim, kabile. Tayfa.
TAİL: (Ar.) Er. Fayda, yarar.
TAİR: (Ar.) Er. Uçan, uçucu.
TAİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Tair).
TAKAT: (Ar.) Er. Güç, kuvvet.
TAKDİR: (Ar.) Er. 1. Beğenme, değer verme. 2. Allah'ın isteği, Allah'ın yazdığı. İnsan için tesbit edilen hayat çizgisi.
TAKDİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Takdir).
TAKİ: (Ar.) Er. Günahtan haramdan kaçınan, dinine bağlı.
TAKİYYUDDİN: (Ar.) Er. Dinde muttaki, Allah'tan hakkıyla korkan kişi.
TAKRİN: (Ar.) Er. Beraber bulundurma, yaklaştırma.
TAKRİNE: (Ar.) Ka. (bkz. Takrin).
TAKVA: (Ar.). Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden çekinme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TALAC: (Fars.) Er. 1. Ses, seda, çığlık. 2. Meşale. 3. Kavga.
TALAŞ: (Tür.) Er. 1. Yelin kaldırdığı toz. Fırtına, kasırga. 2. Can sıkıntısı. 3. Köşe. 4. Oğuzların 24 boyundan biri.
TALAT: (Ar.) Yüz, çehre. Yüz güzelliği. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TALAY: (Tür.) Er. 1. Deniz, büyük nehir, taloy. 2. Çok fazla.
TALAYER: (Tür.) Er. Deniz eri,
denizci.
TALAYHAN: (Tür.) Er. Denizlerin hakanı, hükümdarı.
TALAYKAN: (Tür.) Er. Denizci
kanı taşıyan.
TALAYKUT: (Tür.) Er. Kutsal deniz.
TALAYMAN: (Tür.) Er. Deniz adamı, denizci.
TALAZ: (Tür.) Er. Kasırga, fırtına.
TALHA: (Ar.) Er. 1. Zamk ağacı. 2. Talha b. Ubeydullah. İslam dinini kabul eden ilk 10 kişiden biri, cennetle müjdelenmiştir.
TALİ A: (Ar.) Ka. 1. Tulu eden, öncü. 2. Talih, şans, kısmet.
TALİB: (Ar.) Er. 1. Talep eden arayan, isteyen; istekli. 2. Alıcı müşteri.
3. Medrese talebesi, talebe. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
TALİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Talib). TALİH: (Ar.) Er. Şans, talih, kader. TALİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Talih).
TALİK: (Ar.) Er. 1. Güleryüzlü. 2. Düzgün söz söyleyen.
TALİYE: (Ar.) Ka. 1. Sonradan gelen, bir şeyin arkası sıra giden. İkinci derecede olan. 2. Kur'ân okuyan.
TALU: (Tür.). 1. Seçkin, seçilmiş, güzel. 2. İki kürek kemiği arası. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TALUY: (Tür.) Er. Deniz, okyanus, talay.
TALUT: (İbr.) Er. Bakara suresinde İsrailoğullan hükümdarlığına Allah tarafından tayin edilen ve az bir askerle Calut'un ordularını yok eden komutan.
TAMAY: (Tür.). Dolunay, ayın ondördü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAMER: (Tür.) Er. Nitelikli, saygın kişi.
TAMERK: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli kimse.
TAMERKİN: (Tür.) Er. (bkz. Tamerk).
TAMKOÇ: (Tür.) Er. Koç gibi güçlü.
TAMKUT: (Tür.) Er. Çok mutlu, talihli kimse.
TAN: (Tür.) 1. Güneş doğmadan önceki alacakaranlık, şafak vakti. 2. Sabah, akşam esen serin esinti. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANAÇAN: (Tür.) Er. Sabah alacakaranlık.
TANAK: (Tür.) Er. Garip, tuhaf, şaşırtıcı.
TANALP: (Tür.) Er. Aydın, bilge yiğit
TANALTAN: (Tür.) Er. Tan altan.
TAN ALT AY: (Tür.) Er. Tan altay.TANAY: (Tür.) Şafak ve ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANAYDIN: (Tür.) Er. Aydınlık şafak.
TANBAY: (Tür.) Er. Tan bay. TANBEK: (Tür.) Er. Aydın bey.
TANBERK: (Tür.) Er. 1. Şafak çizgisi. 2. Parlayan şimşek..
TANBEY: (Tür.) Er. Şafak gibi aydınlık kimse.
TANBOLAT: (Tür.) Er. Tan renginde çelik.
TANCAN: (Tür.) Er. Önü aydınlık kimse.
TANDAN: (Tür.) Tan vaktinde doğan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANDOĞAN: (Tür.) Er. Ağaran şafak.
TANDOĞDU: (Tür.) Er. Tan vakti doğan kimseye verilen isim.
TANDORUK: (Tür.) Er. Dorukların ilk ışıklarla aydınlanması.
TANEGÜL: (Tür.) Ka. Biricik gül.
TANER: (Tür.) Er. (bkz. Tan).
TANFER: (t.f.i.) Er. Tan vaktinin yan aydınlığı.
TANGÜN: (Tür.) Er. Şafakla başlayan aydınlık gün.
TANIN: (Tür.) Er. Herkesçe adın duyulsun, ünlen.
TANIR: (Tür.) Er. Anımsar, bilir. Bilip ayıran, seçen.
TANIRCAN: (Tür.) Er. Cana yakın. Çabuk tanışıp yaklaşan.
TANIRER: (Tür.) Er. (bkz. Tanırcan).
TANJU: (Tür.) Er. Türk hükümdarlarına Çinliler tarafından verilen unvan.
TANKAN: (Tür.) Er. Şafak gibi aydınlık, temiz soydan gelen.
TANKOÇ: (Tür.) Er. Tan koç.
TANKUT: (Tür.) Er. Kutlu, uğurlu sabah.
TANÖREN: (Tür.) Er. Şafakta çalışan. TANPINAR: (Tür.) Er. Tan pınar.
TANSAN: (Tür.) Er. Tan gibi aydınlık, temiz adı olan.
TANSEL: (Tür.) Ka. Tan sel.
TANSELİ: (Tür.) Ka. Tan seli.
TANSIK: (Tür.) Er. 1. İnsanın aklnının alamayacağı, şaşırtıcı, olağanüstü olayı mucize. 2. Özlem, hasret. 3. Değerli, kıymetli. 4. Tatlı, nefis.
TANSOY: (Tür.) Er. Şafak gibi aydınlık soyu olan.
TANSU: (Tür.) Şafağın aydınlattığı su. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANUĞUR: (Tür.) Er. Uğurlu, mübarek sabah vakti.
TANVER: (Tür.) Er. Şafak gibi ışık saç, aydınlat.
TANYEL: (Tür.) Şafak vakti esen rüzgar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYELİ: (Tür.) Tan vakti esen yel. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYERİ: (Tür.) Güneş doğmak üzereyken, ufukta hafifçe aydınlanan yer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYILDIZ: (Tür.) Çoban yıldızı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TANYOL: (Tür.) Er. Şafak yolu, aydınlık yol.
TANYOLAÇ: (Tür.) Er. Aydınlığa götüren, yol açan.
TANZER: (Tür.) San, altın renginde tanyeri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAPGAÇ: (Tür.) Er. Ünlü. Aziz.
TAPIK: (Tür.) Er. 1. Saygı, hürmet. 2. İkram, hizmet.
TARA: (Fars.) Yıldız, necim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARAB: (Ar.) Sevinç, şenlik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARABENGİZ: (Fars.) Ka. Sevindirici, coşturucu.
TARAİF: (Ar.) Ka. Az bulunur, ince şeyler.
TARAN: (Tür.) Er. 1. Geniş alan. 2. İn. 3. Kuş ya da balık kümeleri.
TARANCI: (Tür.) Er. Rençper, çiftçi.
TARAVET: (Ar.) Ka. Güzellik, tazelik, genç.
TARDU: (Tür.) Armağan, hediye. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARKAN: (Tür.) 1. Oğuzlarda demirci ve zanaatçı ustaları. 2. Esnaf temsilcileri. 3. Büyük toprak sahipleri, büyük tüccarlar. 4. Han ve komutan unvanı.
TARHUN: (Ar.) Hekimlikte kullanılan ıtırlı bir bitki. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÂRİK: (Ar.) Er. Sabah yıldızı, zühre, venüs, yol. Tarık b. Ziyad (Öl. Şam 720): Berberi asıllı İslam komutanı. Cebeli Tank'ı geçip İspanya'yı fethetti. İslam egemenliğini sağlayıp Endülüs İslam Devleti'nin kurulmasını sağladı.
TARIM: (Tür.) 1. Göllere, kumluklara dökülen çay kollan. 2. Verim almak için toprak üzerinde yapılan çalışmaların tümü. 3. (Uygurca'da) kadınlara verilen bir unvan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TARIMER: (Tür.) Er. Tarımla uğraşan kimse.
TARKAN: (Tür.) Er. 1. İslam'dan önce Türklerin kullandığı, vekil, vezir, bey gibi unvan. 2. Ayrıcalıklı, saygın kişi.
TARİM: (Fars.) Ka. 1. Çardak. Kubbe. 2. Gökyüzü.
TASVİR: (Ar.) Ka. 1. Betimleme. 2. Resim.
TAŞAN: (Tür.) Coşkulu, taşkın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAŞBOĞA: (Tür.) Er. Taş gibi sert, boğa gibi güçlü kimse.
TAŞCAN: (Tür.) Er. Taş gibi sağlam kimse.
TAŞDEMİR: (Tür.) Er. Taş ve demir gibi güçlü, sağlıklı.
TAŞEL: (Tür.) Er. Sağlam güçlü el. TAŞER: (Tür.) Er. Sağlam güçlü kimse.
TAŞGAN: (Tür.) Pınar, kaynak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAŞKAN: (Tür.) Er. Sağlam, güçlü soydan gelen.
TAŞKIN: (Tür.) Er. 1. Taşmış halde bulunan. Coşkun. Aşın. 2. Akarsuların yatağa sığmayacak miktarda su taşıması sırasında meydana gelen su yayılması olayı.
TAŞKINAY: (Tür.) (bkz. Taşkın). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAŞKINER: (Tür.) Er. Coşkulu, coşkun kimse.
TAŞTEKİN: (Tür.) Er. Emin, dayanılır, sağlam kişi.
TATAR: (Tür.) 1. Bir Türk kavmi. 2. Posta sürücüsü. 3. Gül zambak gibi çiçeklerin açılmamış goncaları. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TATU: (Tür.) Barış, sulh. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAVGAÇ: (Tür.) Er. Çekicilik, cazibe.
TAVİL: (Ar.) Er. 1. Uzun. Çok süren. 2. Aruzda bir ölçek.
TAYBARS: (Tür.) Er. Pars gibi güçlü tay (çocuk).
TAYBE: (Ar.) Medinei Münevvere. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAYCAN: (Tür.) Er. Genç ve güçlü kimse.
TAYF: (Ar.) 1. Görüntü. 2. Bileşik bir ışık demetinin bir pirizmadan geçtikten sonra ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAYFUN: (Tür.) Er. Büyük okyanus ve Çin Denizi'nde görülen şiddetli fırtına.
TAYFUR: (Ar.) Er. 1. Küçük bir kuş türü. 2. Tayfuriye tarikatını kuran Beyazıd Bestami Ebû Zeyd Tayfur'un adı.
TAYGAR: (Ar.) Er. Uçan uçucu. Gaza dönüşen.
TAYGUN: (Tür.) Er. Çocuk, torun.

TAYGUNER: (Tür.) Er. Erkek torun
TAYI: (Ar.) Er. Bir işi kendi isteğiyle yapan.
TAYKARA: (Tür.) Er. Esmer, karayağız çocuk.
TAYKOÇ: (Tür.) Er. Tay koç. TAYKURT: (Tür.) Er. Tay kurt.
TAYKUT: (Tür.) Er. Kutlu uğurlu çocuk.
TAYLAK: (Tür.) Er. 1. Yeni doğmuşat yavrusu. Biniye gelmiş iki yaşında at yavrusu. Deve yavrusu. 2. Yaramaz çocuk.
TAYLAN: (Tür.) 1. İnce, kibar, güzel, boylu boslu kimse. 2. Çok yağmur yağdığı halde işlenebilir toprak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TAYMAN: (Tür.) Er. Genç, taze, toy kimse.
TAYMAZ: (Tür.) Er. Düşmeyen, kaymayan, dengeli kimse.
TAYUK: (Tür.) Er. İnce, kibar genç.
TAYYİB: (Ar.) Er. 1. İyi, hoş, güzel ala. 2. Helal, çok temiz. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
TAYYİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Tayyib). TAZE: (Fars.) Ka. Körpe, genç.
TAZEGÜL: (Fars.) Ka. Yeni açan gül.
TAZİM: (Ar.) Er. Ululama, büyük sayma. Saygı gösterme, ikram etme.
TAZİME: (Ar.) Ka. (bkz. Tazim).
TEALİ: (Ar.) Er. Yükselme, ululanma.
TEBAR: (Fars.) Er. Soy.
TEBER: (Fars.) Er. Küçük balta. Dervişlerin kullandıkları uzun saplı küçük balta. Meşin kesmek için kullanılan araç.
TEBERHUN: (Fars.) Er. Kızıl söğüt, tarhun.
TEBESSÜM: (Ar.) Ka. Gülümseme.
TEBŞİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Tebşir).
TECELLA: (Ar.) Ka. (bkz. Tecelli).
TECELLİ: (Ar.) Er. 1. Görünme, belirme. 2. Kader, talih. 3. Allah'ın lütfuna erişme.

TECEN: (Tür.) Mağrur, gururlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TECER: (Tür.) 1. Becerikli. 2. İç Anadolu'da sıradağ. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TECİK: (Tür.) Er. Tutumlu, idareli tasarruflu.
TECİMEN: (Tür.) Er. Ticaret adamı, tüccar. 2. Tutumlu, idareli.
TECİMER: (Tür.) Er. Tüccar. TECMİL: (Ar.) Er. Süs, tezyin.
TEDÜ: (Tür.) Bilge, zeki, anlayışlı kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEFHİM: (Ar.) Er. Anlatma, bildirme.
TEHEMTEN: (Fars.) Er. İri yan, boylu boslu yiğit. Eski İran kahramanı Zaloğlu Rüstem'in lakabı.
TEHİYYE: (Ar.) Ka. 1. Selam. Selam verme. 2. Hayır dua etme. 3.. Beka. 4. Mülk, malikiyyet.
TEKALP: (Tür.) Er. Eşsiz, benzersiz yiğit.
TEKAY: (Tür.) Er. Eşsiz ay.
TEKCAN: (Tür.) Er. Çok değerli, eşsiz kimse.
TEKDOĞAN: (Tür.) Er. Eşsiz, benzersiz doğmuş olan.
TEKECAN: (Tür.) Er. 1. Mert, sözünde duran. Özü sağlam kimse. 2. Çayırlarda biten bir bitki.
TEKGÜL: (Tür.) Ka. Gül ailesi içinde benzeri olmayan güzellikte.
Yalnız gül.
TEKİN: (Tür.) Er. 1. Boş, ıssız. 2. Sakin, rahat, uslu. İçinde kötülük bulunmayan. 3. Tek, eşsiz. 4. Uyanık, tetikte. 5. Şehzade, prens. 6. Uğurlu.
TEKİNALP: (Tür.) Er. Tek ve eşsiz yiğit.
TEKİNAY: (Tür.) Er. Biricik ve hayırlı ay.
TEKİNDAĞ: (Tür.) Er. Uğurlu dağ.
TEKİNEL: (Tür.) Er. Hayırlı el.
TEKİNER: (Tür.) Er. Tek, eşsiz ve hayırlı kimse.
TEKİNSOY: (Tür.) Er. İyi soydan gelen kimse.
TEKMİL: (Ar.) Er. Kemale erdirme. Bitirme, bitirilme, tamamlanma, tamamlama. Tam, eksiksizce, bütün, hep.
TEKMİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Tekmil).
TEKRİM: (Ar.) Er. Ululama, saygı gösterme.
TEKRİME: (Ar.) Ka. (bkz. Tekrim).
TEKSEN: (Tür.) Sen teksin, eşsizsin anlamında. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEKSOY: (Tür.) Er. Eşsiz bir soydan gelen.
TELMİYE: (Ar.) Ka. 1. Parıldatma, renk renk yapma. 2. Dizeleri başka başka dillerde olan koşuk, manzume yapma.
TELVİN: (Ar.) Ka. Renk verme, boyama.
TEMAŞA: (Ar.) Ka. 1. Hoşlanarak bakma, seyretme. 2. Gezme, gezi.
TEMCİT: (Ar.) Er. 1. Ululama, ağırlama. 2. Sabah ezanından sonra okunan, Allah'ın ululuğunu anlatan dua.
TEMDİK: (Ar.) Er. Çok övme.
TEMDİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Temdih).
TEMEL: (Yun.) Er. 1. Yapılardan toprak içinde kalan ve yapıya dayanak teşkil eden duvar ve taban kısımları, koyuk. Bu kısımların yapılması için açılan çukur. 2. Asıl, esas. 3. Dayanak. 4. Belli, başlı en mühim.
TEMENNA: (Ar.) Ka. El ile selam verme. (bkz. Temenni).
TEMENNİ: (Ar.) Ka. Dileme, istek, dilek.
TEMİM: (Ar.) Er. 1. Nazar boncuğu, nazarlık. 2. Beşinci Fatımî halifesi elAziz'in kardeşinin adı.
TEMİME: (Ar.) Ka. Nazar boncuğu, nazarlık.
TEMİRCAN: (Tür.) Er. Demir gibi sağlam kimse.
TEMİRHAN: (Tür.) Er. Demir gibi sağlam güçlü hükümdar. Timurhan.
TEMİRKUT: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü ve uğurlu.
TEMİZALP: (Tür.) Er. 1. İyi ahlaklı kimse. 2. Temiz yapılı ve yiğit.
TEMİZCAN. (Tür.) Er. İçi temiz olan kimse.
TEMİZEL: (Tür.) Er. Dürüst kimse.
TEMİZER: (Tür.) Er. Dürüst kimse.
TEMİZHAN: (Tür.) Er. İyi vasıflı lider.
TEMİZKAL: (Tür.) Er. Her zaman doğru ve dürüst kal.
TEMİZKAN: (Tür.) Er. Temiz soydan gelen.
TEMİZÖZ: (Tür.) Er. Özü temiz, dürüst olan.
TEMİZSAN: (Tür.) Er. Doğruluğu ve dürüstlüğüyle tanınan kimse.
TEMİZSOY: (Tür.) Er. Temiz ve dürüst soydan gelen.
TEMRE: (Ar.) Ka. Hurma.
TEMREN: (Tür.) Er. Ok, kargı gibi delici silahların ucundaki sivri demir.
TEMÜR: (Tür.) Er. Demir.
TENAY: (Tür.) Ka. Ay gibi beyaz, parlak tenli.
TENDUBAY: (Tür.) Er. Yiğit, cesur erkek.
TENDÜ: (Moğ.i.). Yiğit, cesur. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TENGİZ: (Tür.) Er. Deniz.
TENGİZALP: (Tür.) Er. Denizci yiğit.
TENNUR: (Tür.) Ka. Teni nur gibi aydınlık, berrak olan güzel.
TENŞİT: (Ar.) Er. Şenlendirme, keyiflendirme.
TENVİR: (Ar.) Er. Aydınlatma, ışıklandırma.
TENZİL: (Ar.) Er. İndirme, aşağı düşürme. Azar azar indirme (Kur'an'ın).
TENZİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Tenzil).
TEOMAN: (Tür.) Er. Hun imparatoru Mete'nin babası.
TERAKKİ: (Ar.) Er. İlerleme, yükselme, gelişme.
TERCAN: (Tür.) 1. Genç, taze, delikanlı. 2. Kırmızı buğday. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEREN: (Fars.) Ka. Kesteren denen gül.
TERİM: (Tür.) Bilim ve sanat kavramlarından birini anlatan sözcük. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TERLAN: (Tür.) Er. San renkli, büyük pençeli, kartala benzeyen bir kuş.
TESLİYE: (Ar.) Ka. Teselli verme, avutma.
TESMİ: (Ar.) Er. İşittirme, işittirilme, duyurma.

TESMİN: (Ar.) Er. 1. Sekizleme, sekize çıkarma. 2. Paha biçme, biçtirme.
TESNİM: (Ar.) Ka. Cennet suyu, cennetteki ırmaklardan birinin adı.
TESRİR: (Ar.) Sevindirme, sevindirilme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TESRİYE: (Ar.) Ka. Sıkıntıyı, gamı, kederi yok etme.
TEŞCİ': (Ar.) Er. Yüreklendirme.
TEŞERRU: (Ar.) Şeriata göre davranma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEŞERRÜF: (Ar.). Şereflenme, şeref bulma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEŞNE: (Fars.) Er. Susamış. Çok istekli.
TEŞNEDİL: (Fars.) Ka. Can ve gö' nülden istekli.
TEŞRİFE: (Ar.) Ka. Şereflendirme, onurlandırma.
TETİKER: (Tür.) Er. Uyanık, çevik, becerikli kimse.
TEOMAN: (Tür.) Er. Oğuz Han'ın babası.
TEVEKKÜL: (Ar.) Er. Her şeyi Allah'a bırakarak, yargıya boyun eğme.
TEVFİK: (Ar.) Er. 1. Uydurma, uygun düşürme. 2. Başarıya ulaştırma. 3. Allah'ın yardımına kavuşma.
TEVFİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Tevfık).
TEVHİD: (Ar.) Er. 1. Birkaç şeyi bir araya getirme. 2. Allah'ın birliğine inanma. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
TEVHİDDİN: (Ar.) Er. Dinin birliği, birleştiriciliği. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
TEVHİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Tevhid).
TEVİL: (Ar.) Er. Durum, biçim. Süs.
TEVİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Tevil).
TEYMİN: (Ar.) Er. "Uğurlu olsun" demek.
TEYMULLAH: (Ar.) Er. Allah'a hizmet eden, itaat eden.
TEZAL: (Tür.) Er. Çabuk ol.
TEZALP: (Tür.) Er. Çabuk, hızlı yiğit.
TEZAY: (Tür.) (bkz. Tezal). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEZCAN: (Tür.) Telaşlı, heyecanlı, beklemeye dayanamayan, sabırsız. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEZEHHÜR: (Ar.) Ka. Çiçeklenme.
TEZEL: (Tür.) Çabuk iş gören, becerikli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TEZER: (Tür.) Er. Çabuk hızlı, çevik kimse.
TEZEREN: (Tür.) Er. Çabuk ulaşan, erişen.
TEZKAN: (Tür.) Er. Kanı kaynayan, heyecanlı kimse.
TEZVEREN: (Tür.) Er. Duyarlı, reaksiyoner.
TINAL: (Tür.) Er. Soluk al, yaşamını sürdür.
TINAZ: (Tür.) Er. Ot ya da saman yığını.
TIRAZ: (Ar.) 1. İpek ve sırma ile işleme. Elbiselere nakışla yapılan süs. 2. Üslup, tutulan yol. 3. Döviz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TİBET: (Tür.) Er. Çin'in batısında bağımsız bir bölge.
0TİCAN: (Ar.) Ka. Taçlar.
TİGİN: (Tür.) Er. (bkz. Tekin).
TİHAME: (Ar.) Mekkei Mükerreme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TİLAL: (Ar.) Er. Tepeler.
TİLMAÇ: (Tür.) Er. Dilmaç, çevirmen.
TÎMUÇİN: (Tür.) Er. 1. Moğol imparatorluğunun kurucusu Cengiz'in asıl adı. 2. Katı, sağlam demir.
TİMUR: (Tür.) Er. 1. Demir. 2.
Türk Moğol imparatoru.
TİMURCAN: (Tür.) Er. Demir gibi sağlam ve güçlü.
TİMURHAN: (Tür.) Er. (bkz. Timur).

TİMURKAN: (Tür.) Er. Demir gibi güçlü soydan gelen.
TİMURÖZ: (Tür.) Er. Özü demir gibi güçlü ve sağlam olan.
TİMURTAŞ: (Tür.) Er. 1. Demir ve taş gibi güçlü ve sen olan. 2. Mardin Artuklular'ın 2. Emiri.
TİNER: (Tür.) Er. Sağlam, güçlü, canlı kimse.
TİNKUT: (Tür.) Er. Özü uğurlu, kutlu, şanslı kimse.
TİTİZ: (Tür.) 1. Çok dikkatli ve özenli davranan. 2. Prensiplerine aşın düşkün. 3. Huysuz, öfkeli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOĞAN: (Tür.) Er. Doğan, şahin.
TOĞAY: (Tür.) Fundalık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOHUM: (Tür.) Kendisinden bitki üreyen tane. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOKAL: (Tür.) Er. Erişkin, olgun.
TOKALAN: (Tür.) Er. Olgunlaşmış, erginleşmiş.
TOK ALP: (Tür.) Er. 1. Doymuş aç olmayan kimse. 2. Kalın ve gür sese sahip. 3. Kibirli.
TOKCAN: (Tür.) Er. Gönlü tok olan.
TOKDEMİR: (Tür.) Er. Sağlam demir.
TOKER: (Tür.) Er. Tok er.
TOKGÖZ: (Tür.) Er. Aç gözlü olmayan.
TOKHAN: (Tür.) Er. Tok han.
TOKKAN: (Tür.) Er. Cömert soylu.
TOKÖZ: (Tür.) Er. Cömert ve kerem sahibi.
TOKTAHAN: (Tür.) Er. Yerleşik yaşayan han.
TOKTAMIŞ: (Tür.) Er. Bir yere yerleşmiş, oturmuş (kimse). Dinmiş, sakinleşmiş.
TOKTAŞ: (Tür.) Er. Tok taş.
TOKTİMUR: (Tür.) Er. Tok timur.
TOKTUĞ: (Tür.) Er. Tok tuğ.
TOKUR: (Tür.) Er. Eski Türk erkek adlarından. , ,
TOKUŞ: (Tür.) Er. Savaş. '
TOKUŞHAN: (Tür.) Er. Savaşçı lider, hakan.
TOKUZ: (Tür.) Er. 1. Dokuz. 2. Kalın ve sık dokunmuş kumaş.
TOKUZER: (Tür.) Er. Dokuz er. Dayanışmacı, tutkun yiğit.
TOKUZTUĞ: (Tür.) Er. Dokuz tuğ.
TOKYAY: (Tür.) Er. Tok yay.
TOKYÜREK: (Tür.) Er. Yürekli, cesur.
TOKYÜZ: (Tür.) Er. Tok yüz.
TOLA: (Tür.) 1. Dolu, boş olmayan. 2. Keyif, neşe. 3. Güçlü korkusuz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOLA Y: (Tür.) Topluluk, cemiyet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOLGA: (Tür.) Er. Demir harp başlığı. Savaşçıların başlarına giydikleri
demir başlık. Miğfer.
TOLGAHAN: (Tür.) Er. Güçlü ve çevreli lider, han.
TOLGAN: (Tür.) Er. Dolanma, dolaşma.
TOLGAY: (Tür.) Er. Çevre, dolay.
TOLGUNAY: (Tür.) Er. Dolunay.
TOLUN: (Tür.) Er. Dolun, bedir, ayınondördü.
TOLUNAY: (Tür.) Ayın ondördü, mehtap, dolunay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOLUNBAY: (Tür.) Er. Birikimli, kişiliği gelişmiş.
TOMRİS: (Yun.) Ka. 1. Tarihte, Pers kralı II. Keyhüsrev'le savaşmış olan Massagetlerin ünlü kraliçesi. 2. Demir
TOMURCUK: (Tür.) Ka. Bitkinin üzerinde bulunan, çiçek ya da yaprak verecek olan filiz.
TONGAL: (Tür.) Er. 1. Zengin kimse. 2. Yaşlı erkek.
TONGAR: (Tür.) Er. 1. Büyük, güçlü. 2. Yaşlı.
TONGUÇ: (Tür.) Er. 1. En büyük çocuk. 2. Bir tür kuş, baykuş. ,_,„
TOPAY: (Tür.) Dolunay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. a
TOPÇAM: (Tür.) Er. Top çam.
TOPÇAY: (Tür.) Topçay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOPDEMİR: (Tür.) Er. Top demir.
TOPEL: (Tür.) Er. Top el.
TOPER: (Tür.) Er. Top er.
TOPRAK: (Tür.) 1. Yerkabuğunun canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü. 2. Ülke, memleket 3. İşlenmiş arazi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TOPUZ: (Tür.) Er. 1. Bir ucu top gibi olan silah. 2. Kısa boylu kimse. 3. Balyoz.
TOR: (Tür.) Er. 1. Toy, deneyimsiz. 2. Ürkek, çekingen, utangaç. 3. Mağrur, gururlu. 4. Fidan. 5. Toksöz. 6. Balık ağı.
TORALP: (Tür.) Er. Gururlu, yiğit.
TORAMAN: (Tür.) Er. Güçlü kuvvetli.
TORAN: (Tür.) Er. 1. Güçlü, kuvvetli, iri yan kimse. 2. Yiğit, kahraman.
TORCAN: (Tür.) Er. Çekingen, utangaç.
TORGAY: (Tür.) Er. Serçe, tarla kuşu.
TORBAN: (Tür.) Er. Gururlu hükümdar.
TORKAL: (Tür.) Er. Hep utangaç ve çekingen ol.
TORKAN: (Tür.) Er. Gururlu ve tok sözlü soydan gelen.
TORLAK: (Tür.) Er. 1. Güzel, genç, yakışıklı. 2. İyi gelişmiş ağaç fidanı.
TORUMTAY: (Tür.) Er. Yırtıcı bir kuş türü.
TOTUK: (Tür.) Er. Eski Türkler'de askeri vali.
TOYBOĞA: (Tür.) Er. Genç boğa.
TOYCAN: (Tür.) Er. Çok genç ve tecrübesiz.
TOYDEMİR: (Tür.) Er. Toy demir.
TOYDENİZ: (Tür.) Er. Toy deniz.
TOYGAR: (Tür.) Er. Tarla kuşu, turgay.
TOYGUN: (Tür.) Er. 1. Genç, delikanlı. 2. Çakırdoğan.
TOYKA: (Tür.) Er. Büyük, kalın sopa.
TOZAN: (Tür.) Er. 1. İnce toz tanesi. 2. Tozu çok olan yer. 3. Kar fırtınası.
TOZUN: (Tür.) Er. Soylu, asil. TÖKEL: (Tür.) Er. Çok.
TÖRE: (Tür.) 1. Eğitim, görgü, gelenek. 2. Soyluluk, asalet. 3. Eksiksiz, mükemmel. 4. Geline verilen armağan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ~
TÖREGÜN: (Tür.) Er. Geleneksel, geleneğe uygun, gündemde.
TÖREHAN: (Tür.) Er. Görgülü er.
TÖREL: (Tür.) Er. Töreye uygun olan, töre ile ilgili.
TORUM: (Tür.) Yaratılış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÖZ: (Tür.) Kök, asıl, cevher. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÖZÜM: (Tür.) Sabırlı, alçak gönüllü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TRAJE: (Fars.) Ka. Gökkuşağı.
TUBA: (Ar.) Ka. 1. Kökü yukarıda, dallan aşağıda cennet ağacı. 2. En güzel, en iyi, hoş. 3. Baht, mutluluk, müjde. 4. Efdal olan. Kur'an'da Ra'd suresi 29. ayette zikredilmiştir.
TUFAN: (Ar.) Er. 1. Hz. Nuh zamanında Allah'ın kötülüğe sapmış İnsanları zalandırmak için gönderdiği bütün dünyayı su ile kaplayan yağmur. 2. Şiddetli yağmur ve sel.
TUFEYL: (Ar.) Er. Asalak, parazit. Sığıntı. İsim olarak kullanılmaz.
TUGAY: (Tür.) Er. İki alaydan oluşan askeri birlik, liva.
TUĞ: (Tür.) Er. Eskiden paşalara verilen at kılından yapılmış sorguç.
TUĞAL: (Tür.) Er. Sancaktar. Tuğ aşıyan.
TUĞALP: (Tür.) Er. Milli lider.
TUĞALTAN: (Tür.) Er. Tuğ altan.
TUĞALTAY: (Tür.) Er. Altay'a özgü, Altay simgesi.
TUĞBAY: (Tür.) Er. Eskiden tugay komutanlığı yapan albay.
TUĞCU: (Tür.) Er. At kılından yapılmış tuğlaları taşıyan kimse.
TUĞKAN: (Tür.) Er. Tuğ kan.
TUĞKUN: (Tür.) Er. İzinsiz yanına varılmayan varlıklı, saygın.
TUĞLU: (Tür.) Er. 1. Bayraklı, sancaklı. 2. Şımarık.
TUĞRA: (Tür.) Er. Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları özel biçimi olan simge. Mühür.
TUĞRUL: (Tür.) Er. 1. Ak doğan, çakırdoğan, yırtıcı kuşlardan bir kuş (Bin kez öldürür, bir tanesini yer). 2. Selçuklu Devleti'nin kurucusu, Tuğrul Bey.
TUĞSAN: (Tür.) Er. Tuğ san.
TUĞSAV: (Tür.) Er. Tuğ sav.
TUĞSAVAN: (Tür.) Er. Tuğ savan.
TUĞSAVAŞ: (Tür.) Er. Tuğ savaş.
TUĞSEL: (Tür.) Er. Tuğ sel.
TUĞSER: (Tür.) Er. Baştuğ.
TUĞTAŞI: (Tür.) Er. Tuğ taş.
TUĞTEKİN: b(Tür.) Er. 1. Biricik, uğurlu tuğ. 2. Büyük Selçuklu'ya bağlı Börüler Hanedanı'nm kurucusu.
TUĞYAN: (Ar.) 1. Coşma, taşma. İsyan. 2. Kur'an'da, Allah'a asi olanların yaptıkları eylemin adı. Tuğyancılann vasfedilişi de tağut kelimesiyledir. İsim olarak kullanmak uygun değildir.
TUHFE: (Ar.) Armağan, hediye. Hoşa giden, güzel şey. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TULÜ: (Ar.) Doğma, doğuş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TULÜN: (Tür.) Er. Dolun.
TUNA: (Tür.) 1. Çok bol. 2. Yavru. 3. Görkemli, gösterişli. 4. Karaormanlardan doğan, Karadeniz'e dökülen, Avrupa'nın Volga'dan sonra en uzun ırmağı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUNCA: (Tür.) Balkan Yanmadası'nda Meriç ırmağının kolu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUNCAL: (Tür.) Er. Al renginde tunç.
TUNCALP: (Tür.) Er. Tunç gibi güçlü, kuvveüi yiğit.
TUNCAY: (Tür.) Tunç renginde ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUNCEL: (Tür.) Er. Tunç gibi güçlü el.
TUNCER: (Tür.) Er. Tunç gibi güçlü kimse.
TUNÇ: (Tür.) Er. Bakır, çinko, kalay karışımı.
TUNÇAL: (Tür.) Er. Tunç al.
TUNÇALP: (Tür.) Er. Güçlü yiğit.
TUNÇARAL: (Tür.) Er. Tunç aral.
TUNÇASLAN: (T Er. Tunçaslan.
TUNCAY: (Tür.) Er. Tunç ay.
TUNÇBAY: (Tür.) Er. Tunç bay.
TUNÇBİLEK: (Tür.) Er. Tunç bilek.
TUNÇBOĞA: (Tür.) Er. Tunç gibi sağlam, boğa kadar güçlü.
TUNÇBÖRÜ: (Tür.) Er. Tunç gibi sağlam, kurt kadar güçlü.
TUNÇÇAĞ: (Tür.) Er. Tunç dönemi.
TUNÇDAĞ: (Tür.) Er. Tunçtan oluşan, dağ gibi güçlü.
TUNÇEL: (Tür.) Er. Tunç gibi güçlü el.
TUNÇER: (Tür.) Er. Tunç gibi güçlü kimse.
TUNÇHAN: (Tür.) Er. Tunç han.
TUNÇKAN: (Tür.) Er. Güçlü soydan gelen. Tunç kanından.
TUNÇKAYA: (Tür.) Er. Tunç kaya.
TUNÇKILIÇ: (Tür.) Er. Tunç kılıç.
TUNÇKOL: (Tür.) Er. Güçlü kuvvetli kimse.
TUNÇKURT: (Tür.) Er. Tunç kurt.
TUNÇÖVEN: (Tür.) Er. Tunç öven.
TUNÇSOY: (Tür.) Er. Kökü güçlü soydan gelen kimse.
TUNÇTÜRK: (Tür.) Er. Sağlam ve güçlü Türk.
TUR: (Ar.) Er. 1. Dağ. 2. Delikanlı genç. 3. Gelir, kazanç, verim. 4. Devir, dolaşma.
TURA: (Tür.) Er. 1. Tuğra. 2. Kalkan, siper. Turahan: Osmanlı komutanlarından.
TURAÇ: (Tür.) Keklik cinsinden eti yenir bir av kuşu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TURALP: (Tür.) Er. Genç, delikanlı yiğit.
TURAN: (Tür.) Er. Eski İranlılara göre Türk ülkesi. Bütün Türkler'in ve Turan kavimlerinin birleşmesiyle meydana gelecek devlet.
TURATEKİN: (Tür.) Er. Emin, zararsız ve koruyucu yiğit.
TURAY: (Tür.) Er. Tur ay.
TURBAY: (Tür.) Er. Tur bay.
TURCAN: (Tür.) Er. Genç, delikanlı.
TURFA: (Tür.) Ka. Az bulunur, nadir.
TURGAY: (Tür.) Er. Boz renkli, küçük ötücü, tarlalarda yuva yapan bir tür serçe, torgay.
TURGUT: (Tür.) Er. 1. Konut, oturulacak yer. 2. Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis'in adı.
TURHAN: (Tür.) Er. Soylu ve seçkin kimse. Eski Türklerde vergi ödemeyen, hükümdar huzuruna izinsiz girebilen, saygın kimse. Turahan.
TÜRKAN: (Tür.) Er. Koruyucu, muhafız.
TURRE: (Ar.) Ka. Alın saçı, kıvırcık, saç lülesi. ,
TUTl: (Fars.) Ka. 1. Papağan türünden bir kuş. 2. Konuşmayı seven, konuşkan.
TUTKU: (Tür.) Güçlü istek ve coşku. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUTKUN: (Tür.) 1. Bir şey ya da birine düşkün bağlı. 2. Bol, verimli. 3. Esir, tutsak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUTUN: (Tür.) Er. Ev, aile.
TUTUŞ: (Tür.) Er. Çekişme, tartışma. Savaş, mücadele.
TÜYAN: (Tür.) Er. 1. Semiz, şişman. 2. Zengin. 3. Kibirli, gururlu.
TUYGUN: (Tür.) Er. 1. Genç, güçlü. 2. Çılgın, şımarık. 3. Duygulu, hassas.
TUYUĞ: (Tür.) Şiir, şarkı, türkü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TUZ: (Tür.) Er. Güzellik, şirinlik. TUZER: (Tür.) Er. Şirin delikanlı.
TÜBLEK: (Tür.) Soylu, asil. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜKEL: (Tür.) Er. Tam, bütün, +mükemmel.
TÜKELALP: (Tür.) Er. Kusursuz yiğit.
TÜKELAY: (Tür.) Dolunay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜLAY: (Tür.) Ka. İncelikle, düşle ilgili.
TÜLEK: (Tür.) Er. 1. Kurnaz, açıkgöz, düzenci. 2. Efe. 3. Çok genç, delikanlı. 4. Zengin. 5. Saygın kimse. 6. Sakin, gururlu.
TÜLİN: (Tür.) Ka. 1. Ayın çevresinde oluşan dairesel hale. 2. Ayna.
TÜLÜN: (Tür.) Ka. Ay ağıl, hale. (bkz. Tülin).
TÜMAY: (Tür.) Dolunay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜMBAY: (Tür.) Er. Tüm bay.
TÜMCAN: (Tür.) Er. Tüm can.
TÜMEL: (Tür.) Er. Temel.
TÜMEN: (Tür.) Er. 1. On bin. 2. Pek çok. 3. Yığın, küme, sürü.
TÜMENBAY: (Tür.) Er. Tümen komutam onbin kişilik grubun lideri.
TÜMER: (Tür.) Er. Tam erkek, yiğit
TÜMERDEM: (Tür.) Er. Çok erdemli.
TÜMERK: (Tür.) Er. Güçlü, kuvvetli.
TÜMERKAN: (Tür.) Er. Yiğit kandan gelen.
TÜMERKİN: (Tür.) Er. Olgun.
TÜMKAN: (Tür.) Er. Kanlı, canlı, sağlıklı.
TÜMKURT: (Tür.) Er. Tüm kurt.
TÜMKUT: (Tür.) Er. Çok talihli, kuüu.
TÜN: (Tür.) Gece. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜN AK: (Tür.) Işıklı, mehtaplı gece. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNAL: (Tür.) Tün al. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNAY: (Tür.) Tün ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜNER: (Tür.) Er. Tün er.
TÜNEY: (Tür.) Er. Öğle güneşi alan yer. Güneş battıktan sonraki zaman. Güneşli yer.
TÜRABI: (Ar.) Er. Toprakla ilgili. Topraktan.
TÜRE: (Tür.) 1. Görenek, gelenek, töre. 2. Subay, komutan. 3. Hak ve hukuka uygunluk, adalet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜREGÜN: (Tür.) Er. Türe gün.
TÜREHAN: (Tür.) Er. Türe han.
TÜREK: (Tür.) Er. Tepelerin ortasındaki çıkıntı.
TÜREL: (Tür.) Er. Hukuksal, hukukla ilgili.
TÜRELİ: (Tür.) Güzel. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜREMEN: (Tür.) Er. Yasa adamı, hukukçu.
TÜREV: (Tür.) Oluşan, ortaya çıkan, türeyen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜRKÂN: (Tür.) Ka. Saltanat ve idarede yönetime etki eden prenses.
TÜRKAY: (Tür.) Er. Ay gibi parlak, aydınlık Türk.
TÜRKCAN: (Tür.) Er. Sevilen Türk.
TÜRKDOĞAN: (Tür.) Er. Türk soyuna mensup.
TÜRKER: (Tür.) Er. Türk er.
TÜRKEŞ: (Tür.) Er. Oğuz yazıtlarında adı geçen bir kahramanın adı.
TÜRKMEN: (Tür.) Er. 1. Oğuzların bir kolu. Bu koldan olan. 2. Tam göçebe olmayan fakat mevsiminde yaylaya veya yazıya çıkan.
TÜRKOĞLU: (Tür.) Er. Türk oğlu.
TÜRKOL: (Tür.) Er. Türk ol.
TÜRKÖZ: (Tür.) Er. Özü, aslı Türk olan.
TÜRKSAN: (Tür.) Er. Adı duyulmuş, Türk gibi ünlü.
TÜRKŞEN: (Tür.) Er. Şen ve mutlu Türk anlamında.
TÜRKYILMAZ: (Tür.) Er. Direnişçi, sebat eden.
TÜRÜNK: (Tür.) Çalışan, etkin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜVÂN: (Fars.) Er. Güç, kuvvet,
TÜVANA: (Fars.) Ka. Güçlü.
TÜVANGER: (Fars.) Er. Zengin, mülk sahibi, varsıl.
TÜZEL: (Tür.) Adalet, hukuk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜZEMAN: (Tür.) Er. Adaletli kimse. Yasa adamı, hukukçu.
TÜZENUR: (Tür.) Ka. Tüze nur.
TÜZMEN: (Tür.) Er. Doğru, adil, güvenilir kimse.
TUZUN: (Tür.) Yumuşak huylu, sakin kimse, soylu, asil. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
TÜZÜNALP: (Tür.) Er. Yumuşak başlı, sakin, asil yiğit.
TÜZÜNER: (Tür.) Er. Tuzun er. *"
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
U ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

UBAB: (Ar.) Er. 1. Pek taşkın, coşkun. 2. Delice akan sel.
UBEYD: (Ar.) Er. (bkz. Ubeyde).
UBEYDE: (Ar.) Ka. Küçük köle, kölecik. Ashabın kullandığı isimlerdendir. Ubeyde b. El-Cerrah.
UBEYDULLAH: (Ar.)Er. Allah'ın kulu.
UCAER: (Tür.) Er. Değerli, yüce kimse.
UCATEKlN: (Tür.) Er. Yücelikte eşsiz kimse.
UÇANAY: (Tür.) Er. Ay gibi yüksek anlamında.
UÇANOK: (Tür.) Er. Hızlı, atak, yiğit.
UÇAR: (Tür.) Er. Uçan, uçucu.
UÇARER: (Tür.) Er. Uçar er.
UÇBAY: (Tür.) Er. Sınır beyi.
UÇBEYİ: (Tür.) Er. Selçuklu ve Osmanlılarda sınırlardaki askeri güçlerin kumandanlarına verilen ad.
UÇHAN: (Tür.) Er. Sınır şehir hanı.
UÇKAN: (Tür.) Er. Deli dolu, havai, toy.
UÇKUN: (Tür.) 1. Kıvılcım. 2. Pahalı, yüksek. 3. Uçan, çapkın. 4. Becerikli, eli tez. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UÇMA: (Tür.) Er. 1. Dağın karlarla örtülmüş dik yamacı.
UÇMAN: (Tür.) Er. Uçan uçucu.
UÇUK: (Tür.) Er. 1. Uçmuş, soluk renk. 2. Çökmüş yer, toprak. 3. İyi. 4. Sivri dağ tepesi.
UÇUR: (Tür.) Er. 1. Vakit, an, fırsat. 2. Mevsim.
UFKl: (Ar.) Er. Ufka ait, ufukla ilgili.
UFUK: (Ar.) 1. Düz arazide ya da açık denizde gökle yerin birleşir gibi göründüğü yer. 2. Anlayış, kavrayış, görüş, düşünce gücü. 3. Çevre, dolay.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UFUKTAN: (a.ü.) Er. Sabah aydınlığının ufukla birleştiği nokta.
UĞAN: (Tür.) Yüce, yüksek, güçlü.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞANBİKE: (Tür.) Ka. Uğan bike.
UĞRAŞ: (Tür.) Güçlük ve kötülükle uğraşma, mücadele. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUR: (Tür.) 1. İyilik, şans, talih, baht. Fırsat, tesadüf. 2. Kimi olaylarda görülen ve insana iyilik getirdiğine inanılan iyilik kaynağı. İslam'da bu tür düşüncelere itibar edilmez. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURAL: (Tür.) Er. Uğur al.
UĞURALP: (Tür.) Er. Hayırlı yiğit.
UĞURATA: (Tür.) Er. Hayırlı ata.
UĞURAY: (Tür.) Uğurlu ay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURCAN: (Tür.) İyilikçi ve candan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUREL: (Tür.) Er. Eli uğurlu olan.
UĞURHAN: (Tür.) Er. Hayırlı lider.
UĞURLU: (Tür.) Uğurlu olan, iyilik getirdiğine inanılan, kutsal kutlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURLUBAY: (Tür.) Er. Uğurlu bay.
UĞURLUBEY: (Tür.) Er. Uğurlu bey.
UĞURSAL: (Tür.) Er. Uğurla ilgili, uğurlu.
UĞURSAN: (Tür.) Uğuruyla tanınmış olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURSAY: (Tür.) Er. Uğur say.
UĞURSEL: (Tür.) Uğur sel. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURSOY: (Tür.) Uğurlu soydan gelen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞURTAN: (Tür.) Er. Uğur tan.
UĞURTAY: (Tür.) Er. Uğurlu genç. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUŞ: (Tür.) 1. Anlayış, zeka, bekleyiş. 2. Benzeyiş. 3. Soy, kabile, soysop. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UĞUZ: (Tür.) Er. Kutsal, mübarek. Saf, temiz.
UHRA: (Ar.) Başka, diğer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UKAB: (Ar.) Er. 1. Karakuş, kartal, tavşancıl kuşu. 2. Hz. Muhammed'in (s.a.s) (bayrak) sancaklarından birinin adı. 3. Nesir burcu, kartal takım yıldızı.
UKBE: (Ar.) Er. Ashabın meşhurlarından: Ukbe b. Nafl.
UKDE: (Ar.) Er. 1. Düğüm. Zor, karışık, iş. 2. Bir gezegen yörüngesinin her iki ucu.
UKHUVAN: (Ar.) Ka. Papatya.
UKNUM: (Ar.) Er. 1. Asıl, temel. 2. Hıristiyanlıktaki teslis inancını meydana getiren üç unsurdan her biri.
UKUL: (Ar.)Er. Akıl, us.
UKUŞ: (Tür.) Er. (bkz. Uğuş).
ULA: (Ar.) 1. Birinci. 2. Şan ve şeref sahibi kimse Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULAÇ: (Tür.) Er. Bağlayan, bağlayıcı. Sınır.
ULAÇHAN: (Tür.) Er. Sınır hanı.
ULAĞ: (Tür.) Er. Ulak.
ULAŞ: (Tür.) Amacına eriş, isteğine kavuş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULU: (Tür.) Er. 1. Erdemleri bakımından çok büyük, yüce. 2. Zengin, saygın.
ULUALP: (Tür.) Er. Çok erdemli, yüce yiğit.
ULUANT: (Tür.) Er. Kutsal, büyük yemin.
ULUBAŞ: (Tür.) Er. Yüce, saygın kimse.
ULUBAY: (Tür.) Er. Yüce, saygın,erdemli kişi.
ULUBEK: (Tür.) Er. Saygınlığı olan bey.
ULUBERK: (Tür.) Er. Saygın kişilikli yiğit..
ULUCAN: (Tür.) Er. Erdemli, saygın, yüce kişi.
ULUÇ: (Tür.) Er. 1. Selçuklular döneminde Türk beylerine verilen unvan. 2. Ünlü Türk denizcisi Uluç (Kılıç) Ali Paşa'nın adı.
ULUÇ AĞ: (Tür.) Er. Hayırlı, uğurlu dönem.
ULUÇAM: (Tür.) Er. Ulu çam.
ULUÇKAN: (Tür.) Er. Uluç kan.
ULUDAĞ: (Tür.) Er. Çok büyük, yüce dağ.
ULUDOĞAN: (Tür.) Er. Doğuştan yüce, uğurlu kimse.
ULUER: (Tür.) Er. Saygın, uğurlu, yüce kimse.
ULUERKAN: (Tür.) Er. Saygın, yüce, soylu kimse.
ULUĞ: (Tür.) Er. Ulu, büyük, saygın.
ULUHAN: (Tür.) Er. Büyük, saygın hükümdar.
ULUKAAN: (Tür.) Er. Büyük, saygın hükümdar.
ULUKAN: (Tür.) Er. Soylu yüce kandan gelen.
ULUKUT: (Tür.) Er. Çok uğurlu, kutlu kimse.
ULUM: (Tür.) Ululuk, haşmet, büyük gösteriş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUMAN: (Tür.) Er. Ulu, yüksek, saygın kimse.
ULUMERİÇ: (Tür.) Er. Ulu Meriç”.
ULUN: (Tür.) 1. Büyük, ulu. 2. Temrensiz ok. 3. Buğday, arpa kökü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUNAY: (Tür.) Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUÖZ: (Tür.) Er. Özü yüce, saygın kimse.
ULUS: (Tür.) 1. Millet, halk, insan topluluğu. 2. Göçebe. 3. Oba, aşiret, kavim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ULUSAN: (Tür.) Er. Adı yüce tanınmış kimse.
ULUSOY: (Tür.) Er. Ulu, yüce, soylu.
ULUSU: (Tür.) Er. Yüce, kuüu su.
ULUŞAHİN: (Tür.) Er. Ulu şahin.
ULUSAN: (Tür.) Er. Yüce şanlı kimse.
ULUTAN: (Tür.) Er. Ulu tan.
ULUTAŞ: (Tür.) Er. Ulu taş.
ULUTAY: (Tür.) Er. Ulu tay.
ULUTEKİN: (Tür.) Er. Yüksek şahsiyetli ve sakin kişilikli.

ULVİ: (Ar.) Er. Yüksek, yüce, manevi yapısı ön plana çıkabilen.
ULVİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Ulvi). UMA: (Tür.) Er. 1. Hediye, armağan. 2. Konuk, misafir.
UMAN: (Tür.) Er. Umudu olan, bekleyen, umutlu.
UMAR: (Tür.) Çare, çıkar yol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMA Y: (Tür.) 1. Orhun yazıtlarında geçen, çocukları ve hayvanları koruduğuna inanılan Tanrıça. 2. Devlet kuşu. İsim olarak kullanılmaz.
UMMAN: (Ar.) Ulu, büyük, engin deniz, okyanus. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜMRAN: (Ar.) 1. Bayındırlık, mamurluk. 2. Uygarlık, ilerleme, refah ve mutluluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMUR: (Tür.) Görgü, bilgi, deneyim. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UMURAL: (Tür.) Er. Görgü, bilgi, deneyim kazan.
UMURALP: (Tür.) Er. Görgülü, bilgili, yiğit.
UMURBAY: (Tür.) Er. Görgülü,
bilgili, saygın kişi.
UMURBEY: (Tür.) Er. Görgülü, bilgili, kişi.
UMUT: (Tür.) Ummaktan doğan, güven duygusu, ümit. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UN AN: (Tür.) 1. Sadakat, bağlılık. 2. Hak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UNAT: (Tür.) Doğru yolu tutan. Akıllı. Ergin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UNGAN: (Tür.) Er. 1. Onmuş kişi, mutlu. 2. Yürekli, yiğit kişi.
UNSUR: (Ar.). Öğe, ilke, eleman. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
URAL: (Tür.) Er. Hazar denizine dökülen, ı inak ve sıradağ.
URALP: (Tür.) Er. Kentli yiğit. URALTAN: (Tür.) Er. Ur altan.
URALTAY: (Tür.) Er. Ur altay.
URAM: (Tür.) Er. Büyük, geniş yol.
URAN: (Tür.) Yetenekli, usta, becerikli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
URANDU: (Tür.) Er. 1. Seçkin, seçilmiş. 2. Hayırlı.
URANGU: (Tür.) Er. Savaşçı, savaşkan. . ...., T
URAZ: (Tür.) Er. Şans, talih.
URAZA: (Ar.)Er. 1. Hediye, armağan. 2. Konuğa çıkarılan yiyecek.
URGUN: (Tür.) Er. 1. Vurulan, vurulmuş. Vurgun, aşık. 2. Gizli.
URHAN: (Tür.) Er. Yüksek rütbeli han.
URKAN: (Tür.) Er. 1. Kale hendeği. 2. Şehir, kent. 3. Yüksek ve korunaklı yer.
URLUK: (Tür.) Er. Aile, soy sop. Tohum.
URUÇ: (Ar.) Yukan çıkma, yükselme, ağma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
URUK: (Tür.) Er. 1. Tane, tohum. 2. Nesil, kuşa.
URUZ: (Tür.) Er. Hedef, amaç, gaye.
URVE: (Tür.) Kulp, sağlam. Urvetü'lVuska, sağlam kulp. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Sahabe adlanndandır: Urve b. ezZübeyr.
URZA: (Ar.) Hedef, amaç. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
USAL: (Tür.) Er. 1. Gamsız, kedersiz, keyfine düşkün. 2. Önemsiz.
USALAN: (Tür.) Er. Akıl alan, akıllı.
USALP: (Tür.) Er. Akıllı yiğit.
USARE: (Tür.) Ka. Özsu.
USBAY: (Tür.) Er. Akıllı, saygın kişi. • • >:.. •'—.•••.
USBERK: (Tür.) Er. Şimşek gibi parlak akıllı kimse.
USBEY: (Tür.) Er. Akıllı kişi. USER: (Tür.) Er. Akıllı kişi. J
USHAN: (Tür.) Er. Akıllı hükümdar. USKAN: (Tür.) Er. Akıllı soydan gelen.
USLU: (Tür.) Akıllı, zeki, uysal, sakin kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
USLUER: (Tür.) Er. Akıllı, olgun
kişi.
USMAN: (Tür.) Er. Akıllı, zeki kimse.
USUM: (Tür.) Er. Akıllı.
USUN: (Tür.) Hüzün. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
USUNBİKE: (Tür.) Ka. Hüzünlü hanım.
UTARİD: (Ar.) Merkür. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Türk dil kuralına göre "dA" olarak kullanılır.
UTBE: (Ar.) Er. Meşhur sahabelerden bazılarının ismi.
UTKAN: (Tür.) Er. 1. Zafer kazanmış, muzaffer. 2. Şerefli, onurlu soydan gelen.
UTKU: (Tür.) Birçok emek ve tehlikelerden sonra ulaşılan, mutlu sonuç, zafer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UTMAN: (Tür.) Er. Sereni, edepli, terbiyeli kimse.
UYAR: (Tür.) Er. 1. Uygun yerinde. 2. Boyun eğen, uysal, nazik kimse.
UYARALP: (Tür.) Er. Uysal, nazik yiğit.
UYAREL: (Tür.) Er. Uyar el.
UYGAN: (Tür.) Er. Uyumlu, uyan.
UYGAR: (Tür.) Kültürlü, eğitimli, görgülü, medeni. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGU: (Tür.) Uyum, uygunluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGUN: (Tür.) 1. Yakışır, yaraşır, elverişli, yararlı. 2. Oranlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGUNEL: (Tür.) Er. Uygun el.
UYGUNER: (Tür.) Er. Uygun uyumlu, olumlu.
UYGUR: (Tür.) 1. Orta Asya'da büyük devlet ve uygarlık kurmuş, yazılı anıtlarla sanat yapıtları bırakmış olan bir Türk ulusu. 2. Uygar, medeni. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYGURALP: (Tür.) Er. Uygar yiğit. Uygur'a mensup kişi.
UYSAL: (Tür.) Yumuşak başlı, uyumlu, boyun eğen. Terbiyeli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UYUN: (Ar.) Gözler. Pınarlar, kay naklar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZ: (Tür.) 1. İyi, güzel. Uygun, doğru. 2. Usta. 3. Temiz, dikkatli. Becerikli, akıllı, anlayışlı. 4. Yakın, içten. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZALP: (Tür.) Er. İyi, temiz, akıllı, anlayışlı yiğit.
UZAY: (Tür.) Bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZBAY: (Tür.) Er. İyi, becerikli, temiz, akıllı ve saygın kişi.
UZCAN: (Tür.) Er. Uysal, uyumlu,
iyi insan.
UZEL: (Tür.) Usta, becerikli kişi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜZER: (Tür.) Er. Becerikli, akıllı kişi.
UZGÖREN: (Tür.) Er. Gerçeği önceden görebilen.
UZHAN: (Tür.) Er. Ülke ve halkına faydalı olan. «ı«i)l
UZKAN: (Tür.) Er. Erdemli soydan gelen.
UZLET: (Ar.) Er. Bir kenara çekilip toplum yaşayışından ayn kalma.
UZMA: (Ar.) Büyük, en büyük. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UZMAN: (Tür.) Belli bir iş ya da konuda bilgi, görüş ve becerisi olan kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. ^.^
UZSAN: (Tür.) Er. Becerisi ve diğer iyi nitelikleriyle tanınan.
UZSOY: (Tür.) Er. İyi nitelikli soydan gelen.
UZTAN: (Tür.) Er. Uz tan.
UZTAŞ : (Tür.) Er. Uz taş.
UZTAV: (Tür.) Er. Uz tav. UZTAY: (Tür.) Er. Uz tay. UZTEKİN: (Tür.) Er. Uz tekin.


Ü ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

ÜBAB: (Ar.) Er. Şiddetli, taşkın sel suyu.
ÜBABE: (Ar.) Ka. (bkz. Übab).
ÜBEY: (Ar.) Er. Sahabedendir. Übey b. Ka'b.
ÜBEYDULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın kulu.
ÜBEYD: (Ar.) Er. Köle, kölecik, kul.
Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ÜBEYDE: (Ar.) Ka. (bkz. Übeyd).
ÜBHET: (Ar.) Er. Büyüklük, ululuk.
ÜÇEL: (Tür.) 1. Yüce, yüksek. 2. Arka. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜÇER: (Tür.) Er. Üç er.
ÜÇGÜL: (Tür.) Ka. 1. Yaban yoncası. 2. Üç gül.
ÜÇOK: (Tür.) Er. Oğuz destanına göre sol kolda bulunan 12 Oğuz boyuna verilen ad.
ÜFTADE: (Fars.) Ka. 1. Düşmüş,
düşkün. 2. Aşık.
ÜFTADEGl: (Fars.) Er. Düşkünlük.
ÜGE: (Tür.) Ünlü, şöhretli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜKE: (Tür.) Onur, şeref. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜKSÜM: (Ar.) Ka. Çayın, çimeni çok güzel bahçe.
ÜLEZ: (Tür.) 1. Batmakta olan güneş. 2. Salgın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLFER: (Ar.) Büyük su, ırmak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLFET: (Ar.) 1. Alışma, kaynaşma. 2. Görüşme, konuşma. 3. Dostluk, arkadaşlık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLGEN: (Tür.) 1. Yüce, yüksek, ulu. 2. İyilik tanrısına verilen ad. İsim olarak kullanılmaz.

ÜLGENALP: (Tür.) Er. 1. Yüce, ulu, yiğit. 2. Ülgen alp.
ÜLGENER: (Tür.) Er. Yüce, ulu kimse. Ülgen er.
ÜLGER: (Tür.) Kumaş vb. şeylerdeki ince tüy. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLGÜ: (Tür.) Er. 1. Yakışıklı kimse. 2. Pay, hisse. 3. Tutum, tavır.
ÜLKE: (Tür.) 1. Bir devletin egemenliği altında bulunan yerlerin tümü. 2. Yurt, vatan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKEM: (Tür.) Yurdum, vatanım. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKEN: (Tür.) Senin yurdun, senin vatanın. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKENUR: (Tür.) Yurdunu aydınlatan ışık. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKER: (Tür.) Boğa burcunda yedi yıldızdan biri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKÜ: (Tür.) Amaç edinilen, ulaşılmak istenilen şey. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKÜM: (Tür.) Amacım, ulaşmak istediğim şey. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLKÜMEN: (Tür.) Er. Ülküsü olan. bir ülküye bağlı olan kimse.
ÜLKÜSEL: (Tür.) Ülkü ile ilgili, ülkü niteliğinde. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜLMEN: (Tür.) Er. Denizci, deniz adamı.
ÜMERA: (Ar.) Er. Beyler, emirler.
ÜN AN: (Ar.) İnleme, nalan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSA: (Ar.) Ka. Kadın, kız, nisa.
ÜMİT: (Fars.) (bkz. Umut). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜMMET: (Ar.) Bir peygambere inananların hepsi. İslam dinine bağlı olanların hepsine verilen ad.
ÜMMİYE: (Ar.) Ka. Anneye ait, anneyle ilgili.
ÜMMÜHAN: (Ar.) Ka. Hükümdar anası.
ÜMNİYE: (Ar.) Ka. 1. Umut. 2. İstek, arzu. 3. Niyet.
ÜMRAN: (Tür.) (bkz. Ümran). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNAL: (Tür.) 1. Adın duyulsun, tanın, ün kazan. 2. Ün al. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNALAN: (Tür.) Er. Adı duyulmuş, ün kazanmış.
ÜNALDI: (Tür.) Er. Ün aldı.
ÜNALMIŞ: (Tür.) Er. Ün ve şan kazanmış.
ÜNALP: (Tür.) Er. Tanınmış, ünlü, yiğit.
ÜNAY: (Tür.) Ay gibi tanınmış, ünü parlak, şöhretli.
ÜNEK: (Tür.) Er. 1. Kahraman, yiğit. 2. Ünlü tanınmış.
ÜNER: (Tür.) Er. Tanınmış, ünlü yiğit.
ÜNGÖRMÜŞ: (Tür.) Er. Ün görmüş.
ÜNGÜN: (Tür.) Er. Ün gün. ÜNGÜR: (Tür.) Er. Mağara.
ÜNKAN: (Tür.) Er. Tanınmış soydan gelen, soylu kan.
ÜNLEM: (Tür.) Ses, seda, çağrı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNLÜ: (Tür.) Tanınmış, adı duyulmuş şöhretli, şanlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNLÜER: (Tür.) Er. Tanınmış, ünlü kimse.
ÜNLÜOL: (Tür.) Er. Adın duyulsun, ün kazan.
ÜNLÜSOY: (Tür.) Er. Tanınmış soydan gelen.
ÜNSAÇ: (Tür.) Adın duyulsun, ünlen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
UNSAL: (Tür.) Adın duyulsun. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSAN: (Tür.) (bkz. Unsal). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEV: (Tür.) Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEVEN: (Tür.) Ün seven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEVER: (Tür.) Ün sever. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSEVİN: (Tür.) Ün sevin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNSİ: (Ar.) Er. 1. Alışmış, sokulgan.
2. Arkadaş, dost.
ÜNSİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Ünsi).
ÜNÜVAR: (Tür.) 1. Ünü var. 2. Ünlü tanınmış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNVER: (Tür.) Ünlen, tanınmış ol, insan ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜNVERDİ: (Tür.) Er. Ün verdi. (bkz. Ünver).
ÜNVEREN: (Tür.) Er. Ün veren.
ÜNZİL: (Ar.) Er. Gönderilmiş, indirilmiş, inzal olunmuş.
ÜNZİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Ünzil).
ÜRMEGÜL: (Tür.) Ka. Sarmaşık.
ÜRÜN: (Tür.) 1. Üretilen, yararlı şey, topraktan elde edilen. 2. Yapıt, eser. 3. Sık orman. 4. Çokluk, bolluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜRÜNAY: (Tür.) Ka. Ürün ay.
ÜRÜNDÜ: (Tür.) Er. Seçilmiş, seçkin.
ÜRÜNDÜBAY: (Tür.) Er. (bkz. Üründü).
ÜSGEN: (Tür.) Er. 1. Yüksek. 2. Gelişmiş.
USTAM: (Ar.) Er. 1. Altın veya gümüşten yapılmış at eyeri. 2. Emin, güvenilir.
ÜSTAY: (Tür.) Er. Ay gibi yüksek yüce.
ÜSTEK: (Tür.) Er. Yüksek, yüce.
ÜSTEL: (Tür.) Er. (bkz. Üstek).
ÜSTER: (Tür.) Er. Çok değerli kimse.
ÜSTÜN: (Tür.) 1. Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan. 2. Yenen, galip gelen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ÜSTÜNE AY: (Tür.) Er. 1. Üstün bay. 2. Seçkin, başarılı kimse.
ÜSTÜNDAĞ: (Tür.) Er. Üstün dağ.
ÜSTÜNER: (Tür.) Er. Üsten er.
ÜVEYS: (Ar.) Er. İsteyen, arzu eden.
ÜZER: (Tür.) Er. 1. Üst. 2. Kaymak. 3. Faiz. Can sıkıcı, üzücü.
ÜZEYİR: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'de adı geçen, peygamber olup olmadığı konusunda ihtilaflı görüşler bulunan kişi. Tevbe suresi 30. ayette ismi geçer.
ÜZÜM: (Tür.) Ka. Asmanın taze ya da kuru olarak yenen ve salkım durumunda bulunan meyvesi.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
V ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

VABlL: (Ar.) Er. İri damlalı yağmur.
VABİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Vabil)
VACİB: (Ar.) Er. 1. Dini (şer'i) bakımdan terkedilmesi doğru ve uygun olmayan, kesinlik bakımından farzdan sonra gelen. 2. Çok lüzumlu, bırakılması mümkün olmayan zaruri. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
VACİBE: (Ar.) Ka. Yapılması gerekli olan.
VACİD: (Ar.) Er. Yaratan, meydana çıkaran. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VACİDE: (Ar.) Ka. 1. Meydana getirici, yaratıcı. 2. Varlıklı, zengin.
VAFE: (Fars.) 1. Nasip, kısmet. 2. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAFİ: (Ar.) Er. Yeter, tam. Sözünde duran, sözünün eri.
VAFİD: (Ar.) Er. Elçi, temsilci, rasul.
VAFİR: (Ar.) Er. Çok, bol.
VAFİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Vafır).
VAFİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Vafı).
VAHA: (Ar.) Çöllerin su bulunan kesimlerinde oluşan bitkili alan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAHAB: (Ar.) Er. Bağışlayan, ihsan eden. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır. "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur: Abdülvahab.
VAHAT: (Ar.) Er. Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yerler. Vahalar.
VAHDEDDİN: (Ar.) Er. Dinin tekliği, birliği. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VAHDET: (Ar.) Er. 1. Yalnızlık, teklik, birlik. 2. Allah'ı birlemek, şirkten uzaklaşmak. 3. Hakimiyet ve teşri'i (yasa koyuculuğu) yalnız Allah'a ait olarak görmek.
VAHİB: (Ar.) Er. Bağışlayan, bağışlayıcı. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
VAHİBE: (Ar.) Ka. (bkz. Vahib).
VAHİD: (Ar.) Er. Bir, tek, yalnız. Allah'ın sıfatlanndandır. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VAHİDDİN: (Ar.) Er. Tek din, dinin tekliği.
VAHİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Vahid).
VAİD: (Ar.) Er. Birini iyiliğe sevk ve kötülükten uzaklaştırmak için korkutma, yıldırma.
VAİL: (Ar.) Er. Sığınan, kurtulan. Sahabe adlanndandır: Vail b. Hucr.
VAİZ: (Ar.) Er. Dinsel öğüüerde bulunan kimse.
VAİZE: (Ar.) Ka. (bkz. Vaiz).
VAKAR: (Ar.) Ağırbaşlılık, haysiyetini koruma, temkin sabır, heybet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAKİ: (Ar.) Er. l.Vuku bulan, olan, düşen, olagelen, rastlayan. 2. Geçen, geçmiş olan.
VAKIA: (Ar.) Ka. (bkz. Vaki).
VAKIF: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi elde eden, bir işten haberli olan. 2. Duran, ayakta duran. Arafat'ta vakfe yapan.
VAKKAS: (Ar.) Er. Okçu, savaşçı. Sahabe isimlerindendir.
VAKUR: (Ar.) Er. Ağırbaşlı, temkinli.
VALA: (Fars.) Yüksek, yüce. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VALAŞAN: (Fars.) Er. Şanı yüce, şanlı.
VALAY: (Fars.) Yükseklik, yücelik. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VALİ: (Ar.) Er. Bir vilayeti idare eden en büyük memur.
VALİH: (Ar.) Er. Şaşakalmış, hayret etmiş, hayran.
VALİHE: (Ar.) Ka. (bkz. Valih).
VAMIK: (Ar.) Er. 1. Seven, aşık. 2. Vamık ile Azra öyküsünün erkek kahramanı.
VAMIKA: (Ar.) Ka. (bkz. Vamık).
VARAKA: (Ar.) Er. 1. Tek yaprak, tek kağıt. Yazılı kağıt. 2. İlk vahyin gelmesi üzerine Hz, Hatice'nin Hz. Peygamber'i alıp götürdüğü meşhur kişi: Varaka b. Nevfel. 3. Varaka ile Gülşah hikayesinin erkek kahramanı.
VARESTE: (Fars.) 1. Kurtulmuş. Serbest, rahat, azade. 2. İlişiksiz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VARGIN: (Tür.) Ulaşan, isteğine kavuşan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VÂSIF: (Ar.) Er. 1. Vasfeden, vasıflandıran. Bir kimse veya şeyi başkalarından ayıran kendine has hal, nitelik hususiyet. 2. Bir şeyin mahiyeti, sıfatı, tabiatı, karakteri ile bunların tarif ve sayılması.
VASIFE: (Ar.) Ka. (bkz. Vasıf).
VASIK: (Ar.) Er. Güvenilen, emin, mutemed. Abbasi halifelerinden birinin unvanı.
VASIL: (Ar.) Er. Ulaşan, kavuşan, yetişen.
VASILA: (Ar.) Ka. (bkz. Vasıl).
VARİD: (Ar.) Er. 1. Gelen, vasıl olan, erişen. 2. Bir şey hakkında çıkan, söylenen.
VARİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Varid).
VARİS: (Ar.) Er. 1. Cenabı Hakk'ın 99 isminden birisi. Mal ve mülkün, bütün değerlerin son ve gerçek sahibi yüce Allah. 2. Varis kelimesi, müslümanlar kastedilerek de kullanılmıştır. 3. Mirasçı, kendisine miras düşen.
VARIŞ: (Tür.) Er. Zeka, anlayış, akıl.
VARLIK: (Tür.) Yaşam, hayat. Var olan herşey. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VAROL: (Tür.) Er. Yaşa, uzun ve sağlıklı bir yaşamın olsun.
VASFİ: (Ar.) Er. Vasıfla ilgili, vasfa ait. Nitelikli.
VASFİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Vasfı).
VASİ: (Ar.) Er. l. Vasiyeti yerine getiren, vesayeti yüklenen kimse, henüz reşid olmamış çocuğun işlerine bakmakla mükellef kimse. 2. Geniş, açık, enli, bol, kapsayıcı. 3. Her şeyi ihata edici. Bilgisinin boyutları sınırsız. 4. Allah'ın isimlerinden (bkz. Abdülvasi). Kur'anı Kerim'de zikredilen isimlerdendir.
VASİLE: (Ar.) Ka. (bkz. Vasıl).
VASSAF: (Ar.) Er. Niteliklerini bildirerek anlatan ya da öven. VassafelHazrat. İranlı tarihçi, yazar.
VASSAL: (Ar.) Er. 1. Vasleden, ulaştıran, birleştiren. 2. Sayfalan yapışan, eski yazılı bir kitabın sayfalarını ayıran sanatkar.
VASSALE: (Ar.) Ka. (Eski) yazma eserlerin kenarlı kısmına kağıt ilavesi suretiyle yapılan tamir şekli.
VATAN: (Ar.) Er. Yurt, ülke.
VAZAH: (Ar.) Er. Beyaz, güzel yüzlü adam.
VAZAHAT: (Ar.) Ka. Vazıhhk, açıklık.
VECAHEDDİN: (Ar.) Er. Dinin yüceliği, onuru. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
VECAHET: (Ar.) Ka. 1. Güzel yüzlülük, gösterişlilik, güzel yüz. 2. Saygınlık, onur.
VECAZET: (Ar.) Ka. Sözün, veciz kısa oluşu.
VECDET: (Ar.) Er. Zenginlik, vars allık.
VECDİ: (Ar.) Er. Coşkunlukla ilgili, coşkunlukla oluşan.
VECDİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Vecdi).
VECHİ: (Ar.) Er. Yüzle ilgili, yüze ait.
VECHİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Vechi).
VECİBE: (Ar.) Ka. Ödev, boyun borcu, vazife.
VECİD: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin güzelliği karşısında kendini kaybedecek dereceye gelmek, coşkulanmak. 2. Tanrı sevgisinden dolayı duyulan coşkunluk, sevinç.
VECİH: (Ar.) Er. 1. Yüz, çehre. 2. Tarz, üslup. 3. Sebeb, vesile.
VECİHE: (Ar.) Ka. (bkz. Vecih).
VECİHİ: (Ar.) Er. 1. Güzellik, hoşluk, uygunlukla ilgili.2. Bir kavmin önderi, şeref ve mevki sahibi. Vecihî: Türk tarihçisi. (Kınm 1620).
VECİZ: (Ar.) Er. Kısa, derli toplu. VECİZE: (Ar.) Ka. Derin anlamlı, özlü, güzel söz.
VECNE: (Ar.) Ka. Yanak yumrusu, elmacık.
VEDA: (Ar.) Ka. 1. Ayrılırken söylenen selamlama sözü. 2. Ayrılma, ayrılış.
VEDAT: (Ar.) Er. Sevgi, dostluk.
VEDİ: (Ar.) Er. Başkasının malını saklamakla görevli kimse.
VEDİA: (Ar.) Ka. Saklanılması, korunması için birine ya da bir yere bırakılan emanet. VEDİATULLAH: (Ar.) Allah'ın emaneti, dini. Kadınlar da Allah'ın emaneti olarak nitelenmişlerdir.
VEDİD: (Ar.) Er. Dost, sevgisi çok olan. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
YEDİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Vedid).
VEDUD: (Ar.) Er. 1. Çok muhabbetli, çok şefkatli. 2. Allah'ın isimlerinden. İyi kullarım sevip onlara rahmet ve rızasını irade eden yüce Allah. (bkz. Abdülvedud). Kur'an'da Hud, ayet: 90; Buruc, ayet: 14'te zikredilmiştir.
VEFA: (Ar.) Er. 1. Sözünü yerine getirme, sözünde durma, borcunu ödeme. 2. Sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat. Yetme yetişme; ömrü vefa etmedi. VEFAl: (Tür.) Er. Vefa ile ilgili.
VEFAKAR: (a.f.i.) Sevgisi geçici olmayan, vefası olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VEFİ: (Ar.) Er. 1. Vefalı, bağlı. 2. Tam, mükemmel, eksiksiz.
VEFİA: (Ar.) Ka. 1. Vefalı, sevgisi geçici olmayan. 2. Tam, eksiksiz.
VEFİK: (Ar.) Er. Uygun, muvafık, arkadaş, yoldaş, aynı fikirde olan. Ahmed Veflk Paşa.
VEFİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Vefık). VEFİR: (Ar.) Er. Çok, bol. VEFİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Vefır).
VEFRET: (Ar.) Çokluk, bolluk. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VEHBİ: (Ar.) Er. Allah'ın ihsanı sonucu olan. Allah vergisi, fıtri.
VEHBİYYE: (Ar.) Ka. (bkz. Vehbi).
VEHHÂB: (Ar.) Er. Çok hibe eden, bağışlayan. Sayısız nimetler veren yüce Allah. Bu isim EsmaulHüsna'dandır. Kur'anı Kerim'de, Ali İmran, ayet: 8; Sa'd suresi ayet: 9 ve 35'te geçmektedir. (bkz. Abdülvehhab).
VEHHAC: (Ar.) Er. Çok parıltı. Çok alevli.
VEHB: (Ar.) Er. Bağışlama, bağış, vergi. Vehb b. Mu.ne.bbih: Kitabü'lKader'in müellifi. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
VEKİL: (Ar.) Er. 1. Başkasının yerine ve adına hareket eden veya konuşan. 2. Asıl vazifelinin yerine çalışan, bir vazifeyi geçici olarak idare eden. 3. Hükümet üyesi olan kimse, bakan, nazır. 4. Kur'an'da Allah'ın ismi olarak da geçmektedir, (bkz. Abdülvekil).
VEKKAD: (Ar.) Er. Parlak, aydınlık, ışıklı.
VELA: (Ar.) Er. Yakınlık, sahiplik. Efendisinin, azat ettiği köle ve cariyesi ile olan münasebeti ve onlar üzerindeki hakkı.
VELADET: (Ar.) Doğuş, dünyaya gelmek, ortaya çıkmak.
VELA YA: (Ar.) Ka. Ermiş kadınlar.
VELAYET: (Ar.) Ka. 1. Velilik, ermişlik. Veli ve ermiş olan kimsenin hali ve sıfatı. 2. Başkasına sözünü geçirme. 3. Dostluk, sadakat.
VELİ: (Ar.) Er. 1. Çocuğun bakımı ve idaresi üzerinde olan, hal ve hareketlerinden sorumlu bulunan kimse. 2. Dost, yakın. 3. Allah'ın sevgili kulu, ermiş evliya. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdulveli).
VELİCAN: (Ar.) Er. Candan, dost, yakın.
VELÎD: (Ar.) Er. Yeni doğmuş çocuk. Erkek çocuk, köle. Sahabe isimlerindendir.
VELİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Velid).
VELİME: (Ar.) Ka. Düğün ziyafeti. Evlenme, düğün.
VELİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Veli).
VELİYULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın sevgili kulu. Allah'a teslim olmuş, onun hakimiyet ve sultasının dışında hakimiyet ve sulta tanımayan. Yalnızca Allah'ı, rasulünü ve mü'minleri dost edinen.
VELİYÜDDİN: (Ar.) Er. Dinin sahibi. Dinin dostu.
VELU: (Ar.) Er. Bir şeye fazla düşkün olan.
VELUD: (Ar.) Ka. Doğurgan, çok doğuran.
VEMİZ: (Ar.) Er. Bulut arasından görünen ışık.
VENÜS: (Fran.) Ka. Merkür'den sonra, Güneş'e en yakın olan gezegen. Çobanyıldızı.
VERÂ: (Ar.) Ka. 1. Günah ve haramdan kaçınmak için şüpheli şeylerden uzak durma, takva, ittika. 2. Halk, mahluk, alem, kainat.
VERDA: (Ar.) Ka. Gül.
VERDİ: (Ar.) Er. Güle ait, gül ile ilgili.
VERDİNAZ: (a.f.i.) Ka. Naz gülü, nazlıların gülü.
VERGİ: (Tür.) Bir kimsenin doğuştan sahip olduğu iyi nitelikler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERGİN: (Tür.) Verici, özverili kimse. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERİM: (Tür.) Ortaya çıkan, beklenilen, istenilen sonuç. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERKA: (Ar.) Er. 1. Yabani güvercin, üveyik. 2. Açık, boz renk.
VERRAK: (Ar.) Er. Kağıtçı. Ünlü Arap kelam bilgini: Ebû İsa Muhammed b. Harun elVerrak.
VERŞAN: (Ar.) Çevreye şan ver, ünlen, ünlü ol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VERZİŞ: (Fars.) Ka. 1. Çalışma, işletme. 2. Çalışmış.
VESAMET: (Ar.) Güzellik, güzel olma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
VESİK: (Ar.) Er. Çok sağlam, güçlü.
VESİKA: (Ar.) Ka. İnanılacak sağlam delil. Belge.
VESİLE: (Ar.) Ka. 1. Neden, sebep. 2. Elverişli durum. 3. Kavuşma, yaklaşma. 4. Rasulullah'ın cennetteki makamı. Maide suresi 57. ayette geçmektedir.
VESİM: (Ar.) Er. Güzel yüzlü.
VESİME: (Ar.) Ka. (bkz. Vesim).
VEYİS: (Tür.) Er. Yoksulluk, muhtaçlık.
VEYSEL: (Ar.) Er. Aslı Üveys'tir. Kurt anlamında. Veysel Karanı: Raşid halifeler döneminde Şam'dan Medine'ye gelerek yaşamış, Medinei Münevvere'de itibarlı bir hayat sürmüş. Hadisi şeriflerde övülmüş meşhur veli. Şiftin savaşında şehid olduğu söylenir. (bkz. Üveys).
VEYSl: (Ar.) Er. Yoksul, muhtaç. Veysi: Türk şair, yazar (Üsküp 1625).
VEZİME: (Ar.) Ka. Beytullah'a gönderilen hediye, armağan.
VEZİR: (Ar.) Er. Osmanlı devletinde, askeri ve idari en yüksek derece olan vezirlik rütbesinde olan kimse.
VEZİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Vezir).
VİCDAN: (Ar.) Ka. 1. İyiyi kötüden, hayn serden ayırmayı sağlayan iç duygu, ahlak şuuru. His duygu. 2. Din, inanç.
VİDAD: (Ar.) Er. Sevme, sevgi. Dostluk.
VİDADE: (Ar.) Ka. (bkz. Vidad).
VİLDAN: (Ar.) Ka. 1. Yeni doğmuş çocuklar. 2. Kullar, köleler. Kur'arida
zikredilmiştir.
VİSALİ: (Ar.) Er. Kavuşma, ulaşma ile ilgili.
VİSAM: (Ar.) Er. Damgalı, nişanlı.
VOLKAN: (Fran.) Er. Yanardağ, burkan. c
VURAL: (Tür.) Er. Vur al.
VURALHAN: (Tür.) Er. Vural han.
VURGUN: (Tür.) Er. Birine aşık, tutkun.
VUSKA: (Ar.) Çok sağlam, pek kuvvetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Urvetü'lVuska (Pek sağlam kulp) müslümanlık.
VUSLAT: (Ar.) Ka. Ulaşma, erişme, kavuşma, buluşma, beraber olma.
VUSTA: (Ar.) Er. 1. Orta, ortada bulunan, arada olan, iç. 2. Orta parmak.
VÜREYKA: (Ar.) Ka. Yaprakçık, küçük yaprakçık.


Y ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

YA'KUB: (Ar.) Er. 1. Erkek keklik. 2. İbranice, "Takib eden, izleyen". Hz. Yusuf (a.s.)'un babası ve Kur'anı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden (Hz. YaTcub). Hz. İshak (a.s.)'m oğlu. Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.
YABAN: (Fars.) Er. 1. Yabancı. 2. Issız kır, ova, çöl, sahra. 3. Dışan, başka ülke, gurbet. 4. Ekin tarlası.
YABAN GÜLÜ: (Fars.) Ka. 1. Kır gülü. Bozkır çiçeği. 2. Kuşburnu.
YABAR: (Tür.) Er. Güzel koku, misk.
YABENDE: (Fars.) Bulucu, bulan. Keşfeden. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YABGU: (Tür.) Er. Eski Türk devletlerinde "hükümdar" anlamında kullanılan bir unvan.
YADE: (Fars.) Ka. Hatıra.
YADİGAR: (Fars.) Bir kimseyi ya da bir olayı anımsatan kimse. Bırakılan anı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAFES: (Ar.) Er. Hz. Nuh (a.s.)'un üçüncü oğlu. Tufandan sonra Hazar denizinin kuzeyine yerleşmiştir. Türk soyunun atası olduğu söylenir.
YAĞAN: (Tür.). Yağmur, kar. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAĞIN: (Tür.) Er. 1. Yağmur. 2. Düşman yağı. 3. Yiğit. 4. Arka, sırt. YAĞINALP: (Tür.) Er. (bkz. Yağın).
YAĞIZ: (Tür.) Er. 1. Esmer. 2. Doru. 3. Yiğit. 4. Bakımlı hayvan.
YAĞIZALP: (Tür.) Er. Esmer, güçlü yiğit.
YAĞIZBAY: (Tür.) Er. Esmer kimse.
YAĞIZER: (Tür.) Er. Esmer kimse. YAĞIZHAN: (Tür.) Er. 1. Esmer hükümdar. 2. Yeğni, katı, cesur han.
YAĞIZKAN: (Tür.) Er. Asil, soylu kan.
YAĞIZKURT: (Tür.) Er. Esmer, güçlü, kuvvetli kimse.
YAĞIZTEKİN: (Tür.) Er. Esmer, güçlü, erkek.
YAĞMUR: (Tür.) Ka. Gökten damlalar halinde düşen su.
YAĞMURCA: (Tür.) Er. Bir tür geyik. Dağ keçisi.
YAHŞİ: (Tür.) Er. 1. İyi, güzel, çok güzel. 2. Yiğit, yakışıklı. 3. Toy, deneyimsiz genç.
YAHŞİBAY: (Tür.) Er. İyi tanınan, saygın kimse.
YAHŞİHAN: (Tür.) Er. Genç, güzel hükümdar.
YAHYA: (İbr.) Er. 'Allah lütufkardır" anlamında. Kur'ân! Kerim'de 5 yerde ismi geçen ve Zekeriyya (a.s.)'nm oğlu olan peygamber.
YAKAZ AN: (Ar.) Ka. (bkz. Yakzan).
YAKTIN: (Fars.) Er. Kabak. Kavun, karvpuz, hıyar gibi toprakta uzanıp, yetişen bitki.
YAKUT: (Ar.) 1. Parlak kırmızı, şeffaf kıymetli taş. 2. Sibirya'nın kuzey kısmında yaşayan bir Türk kavmi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAKZAN: (Ar.) Er. Uyanık, gözü açık.
YALABUK: (Tür.) Er. 1. Güzel, yakışıklı, sevimli. 2. Parlak, ışıltılı. Şimşek. 3. Çevik, atik, işgüzar. 4. Kavgada üstün gelen.
YALAP: (Tür.) Er. 1. Parıltı. 2. İvedi, hızlı, çabuk. 3. San renkli bir kuş. 4. Şimşek.
YALAVAC: (Tür.) Er. Peygamber, elçi.
YALAZ: (Tür.) Er. 1. Alev. 2. Bayrak.
YALAZA: (Tür.) Alev. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALAZABEY: (Tür.) Er. Ateş gibi.
YALAZALP: (Tür.) Er. Alev gibi
parlak yiğit.
YALAZAN: (Tür.) Berk, şimşek.
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALAZAY: (Tür.) Ayın kırmızı ışıklar açar hali. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALÇIN: (Tür.) Er. 1. Sarp. 2. Düz kaygan. 3. Parlak, cilalı.
YALÇINER: (Tür.) Er. (bkz. Yalçın). Çetin, sert ve yiğit.
YALÇINKAYA: (Tür.) Er. bkz. Yalçın.
YALÇUK: (Tür.) Er. 1. Parlak, parlayan. 2. Elçi.
YALDIRAK: (Tür.) Er. Ak, parlak, ışıltılı.
YALE: (Fars.) Sığır boynuzu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALGIN: (Tür.) Er. 1. Serap, ılgın. 2. Alev.
YALIM: (Tür.) Er. 1. Alev, ateş. 2. Kılıç, bıçak vb. kesici yüzü. 3. Kaya. Sarp yer, uçurum. 4. Şimşek. 5. Kuvvet, kudret. 6. Onur, derece. 7. Çalım, gurur.
YALIN: (Tür.) 1. Gösterişsiz, sessiz, sade. 2. Alev, ateş. 3. Taş, büyük kaya. 4. Çıplak, örtüsüz. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALINALP: (Tür.) Er. (bkz. Yalın).
YALINAY: (Tür.) (bkz. Yalın). Ayın en görkemli ve sade görüntüsü. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YALINÇ: (Tür.) Er. Karışık olmayan, sade, yalın, yapılması ve anlaşılması kolay olan.
YALKI: (Tür.) Er. 1. Yalın, tek. 2. Işın.
YALKIN: (Tür.) Er. (bkz. Yalgın).
YALMAN: (Tür.) Er. 1. Kılıç, kama, bıçak, mızrak'ın ağzı veya ucu. 2. Sarp, dik. Eğik, eğinik.
YALTIR: (Tür.) Er. Parlak, parlayan.
YALTIRAK: (Tür.) Er. 1. Işık, parıltı. 2. Kuyruklu yıldız. YALTIRAY: (Tür.) Er. (bkz. Yaltır). Ayın ışıltısı.
YALVAÇ: (Tür.) Er. (bkz. Yalavaç).
YAMAÇ: (Tür.) Er. 1. Dağın ya da tepenin herhangi bir yanı. Karşı. Yan. 2. Yakın. 3. Bedel, karşılık.
YAMAN: (Tür.) Er. 1. Kötü, korkulan, şiddetli. 2. Cesur, güçlü. 3. İşbilir, kurnaz, becerikli.
YAMANER: (Tür.) Er. Güçlü, cesur erkek.
YAMANÖZ: (Tür.) Er. Özü güçlü olan.
YAN AÇ: (Tür.) Er. Yön, taraf.
YANAL: (Tür.) Er. 1. Yanda olan, yana düşen. 2. Alaca, değişik renkli. 3. Kırmızı pembe. 4. Nehir yatağı.
YANAR: (Tür.) Er. 1. Parlayan, parıldayan. 2. Kaplıca. 3. Aralık ve Ocak ayı.
YANIK: (Tür.) Er. 1. Yanmış olan, esmer. 2. Duygulu, dokunaklı. 3. Kavruk, gelişmemiş. 4. Aşık.
YANIKER: (Tür.) Er. Aşık, vurgun
kimse.
YANKI: (Tür.) Sesin bir yere çarpıp geri dönmesiyle duyulan ikinci ses, ses yansıması. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAPINCAK: (Tür.) Ka. Seyrek taneli, kırmızı bereli bir üzüm türü.
YAPRAK: (Tür.) Ka. 1. Bitkilerde ekseriya klorofılli, yeşil renkli, çeşitli şekil ve yapıda olan soluk almaya yarayan uzantı. 2. Kitap yaprağı, varak.
YAREN: (Fars.) Er. Arkadaş, dost, yakın dost.
YARIDİL: (Fars.) Gönül arkadaşı, sevgili. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YARKAYA: (Tür.) Er. Sarp, uçurumlu kaya.
YARKIN: (Tür.) Şimşek, ışık, ışıklı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YARLIK: (Tür.) Er. 1. Buyruk, ferman. Yasa, kanun. 2. Yoksul, acınan. 3. Bağış, lütuf.
YARUK: (Tür.) Er. Işık, aydınlık, parlaklık, parıltı.
YASA: (Tür.) Er. Sevinç memnuniyet, beğenme ve alkış ifade eder, yaşasın, ömrü çok olsun, aferin.
YASAN: (Tür.) Er. 1. Tertip, düzen. 2. İmge, belirti. 3. Bir işi yapma isteği, karar. 4. Öngörü. 5. Baskın.
YASAVUL: (Tür.) Er. 1. Koruyucu muhafız. 2. İlhanlılar devrinde ordu müfettişliği yapan kimse. 3. Jandarma, polis.
YASEMİN: (Fars.) Ka. Zeytingillerden, güzel kokulu ve ekseriya beyaz veya san çiçek açan sanlgan ağaççık (jasminum).
YASER: (Ar.) Er. Bolluk, varlık, zenginlik, varlıklılık.
YASiN: (Ar.) Er. Kur'anı Kerim'in 36. suresinin başlangıcı. Asıl manası bilinmemekle birlikte, "Ey insan, Ey Seyyid" gibi muhtelif anlamlar çıkarılmıştır.
YASUN: (Tür.) Er. 1. Tarz, üslup, töre. 2. Doğa, tabiat.
YAŞAM: (Tür.) Doğumdan ölüme kadar geçen süre, hayat. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAŞANUR: (Tür.) (bkz. Yaşa). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAŞAR: (Tür.) Doğan çocuğun uzun ömürlü olması dileğiyle konulan adlardır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAŞIK: (Tür.) Er. Işık, parıltı, parlaklık.
YAŞIL: (Tür.) Er. 1. Yeşil. 2. Erkek ördek.
YAŞIN: (Tür.) 1. Işık, parlaklık. 2. Gizli. 3. Şimşek.
YATMAN: (Tür.) Er. Boyun eğen, uysal, yumuşak başlı kimse.
YATUK: (Tür.) Er. 1. Kanun, santur vb. sazların genel adı. 2. Saklanan kullanılmayan şey. 3. Tembel.
YAVER: (Fars.) Er. Yardımcı.
YAVEŞ: (Tür.) Er. 1. Ağırbaşlı, yumuşak huylu, sakin. 2. Şefkatli, sevecen.
YAVUZ: (Tür.) Er. 1. Yaman güçlü, güzel. 2. Sert, şiddetli, çetin, keskin.
3. Fevkalade, ala, müstesna. 4. Kötü, fena azgın. Yavuz Sultan Selim. Hilafetin Osmanlılara geçmesini sağlayan dokuzuncu Osmanlı padişahı.
YAVUZALP: (Tür.) Er. (bkz. Yavuz). Çetin ve mücadeleci yiğit.

YAVUZAY: (Tür.) Er. (bkz. Yavuz). Ayın en güzel hali.
YAVUZCAN: (Tür.) Er. Güçlü kişiliği olan kimse. J J|
YAVUZER: (Tür.) Er. Cesur, güçlü erkek.
YAVUZHAN: (Tür.) Er. Güçlü hükümdar, hakan.
YAY: (Tür.) Er. 1. Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş eğri ağaç ya da metal çubuk. 2. Burç.
YAY ALP: (Tür.) Er. (bkz. Yay).
Sportmen.
YAYBÜKE: (Tür.) Er. (bkz. Yay).
YAYGIR: (Tür.) Er. Gökkuşağı.
YAYLA: (Tür.) Ka. Deniz yüzeyinden yüksek, yaz mevsiminde oturulan serin ve yüksek yerler.

YAZGAN: (Tür.) Er. Yazan, yazar.
YAZGANALP: (Tür.) Er. (bkz. Yazgan).
YAZGI: (Tür.) Kader, alın yazısı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YAZGÜLÜ: (Tür.) Ka. Yazın açan gü1
YAZIR: (Tür.) Er. Oğuzların, Bozok kolunun Ayhan soyundan gelen bir Türkmen boyunun adı.
YEDİER: (Tür.) Er. (bkz. Yediger).
YEDİGER: (Tür.) Er. Büyük ayı takım yıldızı.
YEDİVEREN: (Tür.) Ka. Yılda her mevsim çiçek açan gül.
YEFA: (Ar.) Yüksek yer. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YEGAH: (Fars.) Ka. Türk müziğinin en eski makamlarından bir terkib.
YEGAN: (Fars.) Er. Tekler, birler. YEGANE: (Fars.) Ka. Biricik, tek.
YEĞİN: (Tür.) Er. 1. Zorlu, katı, şiddetli. 2. Baskın, üstün. Yiğit, güçlü, çalışkan. 3. Bereketli, bol. 4. İyiliği seven. 5. Yakışıklı, güzel, ince. 6. Uygun yerinde.
YEĞİNER: (Tür.) Er. (bkz. Yeğin).
YEĞREK: (Tür.) Er. 1. İyilik sever. 2. Güzel. 3. Fazla, çok.
YEHUD: (Ar.) Er. Yahudi, Hz. YaTcub'un oğlu Yahuda soyundan gelenler, İsrailoğullan.
YEHUD A: (Ar.) Er. Hz. Ya'kub'un on iki oğlunun en büyüğü.
YEKÇEŞME: (Fars.) Ka. 1. Tek gözlü. 2. (Tür.) Güneş.
YEKDANE: (Fars.) Ka. 1. Eşi benzeri olmayan, tek. 2. Bir çeşit gerdanlık. YEKPARE: (Fars.) Ka. Tek parça, bütün, som.
YEKRENG: (Fars.) Ka. 1. Bir renkte olan. 2. Sözünün eri olan. 3. Meşhur bir çeşit lale.
YEKRU: (Fars.) Er. 1. Bir yüzlü, iki yüzlü olmayan. 2. Güvenilir dost.
YEKRUYE: (Fars.) Ka. (bkz. Yekru).
YEKSAN: (Fars.) 1. Düz. 2. Bir, beraber. 3. Her zaman, bir düzeyde. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YEKSARE: (Fars.) Ka. (bkz. Yekser).
YEKSER: (Fars.) Er. 1. Yalnız başına. 2. Bir baştan bir başa. 3. Ansızın, nagehan.
YEKTA: (Fars.) Er. 1. Tek, yalnız. 2. Eşsiz, benzersiz.
YELAL: (Tür.) Er. Rüzgar, yel, esinti.
YELDÂ: (Fars.) Ka. Uzun ve siyah şey. Şebiyelda; uzun gece.
YELDAN: (Tür.) Er. Hızlı, süratli.
YELEN: (Tür.) Er. 1. Arzu, istek. 2. Fırtına.
YELER: (Tür.) Er. Yel gibi hızlı, çabuk kimse. • ^ ^ «^«
YELESEN: (Tür.) Er. Yel gibi hızlı, çabuk.
YELİZ: (Tür.) Ka. Güzel, havadar, aydınlık.
YELMEN: (Tür.) Er. Aceleci, hızlı davranan, canı tez kimse. t ^
YELTEKİN: (Tür.) Er. (bkz.Yeler). YENAL: (Tür.) Er. Galip gelmek, zafer kazanmaktan emir.
YENAY: (Tür.) Yeni ay, hilali ayça. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YENBU: (Ar.) Pınar, çeşme, kaynak. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. —
YENER: (Tür.) Üstün gelen, kazanan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YENGİ: (Tür.) Er. Zafer, utku, yenme, alt etme. YENİSEY: (Tür.) Er. Eski SSCB'de 3800 km uzunluğundaki ırmak.
YENİSU: (Tür.) Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YEREL: (Tür.) Belirli bir yer ile ilgili olan, örf. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YERGİN: (Tür.) Er. Hüzünlü, tasalı, kaygılı.
YERHUM: (Ar.) Er. Erkek kartal.
YERSEL: (Tür.) Yere ait, yerle ilgili. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YERTAN: (Tür.) Er. Güneşin ilk ışıklan.
YESAR: (Ar.) Er. 1. Varlık, zenginlik. 2. Sol, sol tarafı.
YESARET: (Ar.) Ka. 1. Kolaylık. 2. Zenginlik.
YESÂRİ: (Ar.) Er. 1. Sol, solla ilgili, sol tarafa ait. 2. Zenginlikle ilgili.
YESÜGEY: (Tür.) Er. Cengiz Han'ın babası, Kubilay Han'ın kardeşi olan Türk Moğol hükümdarı.
YEŞİL: (Tür.) Ka. 1. San ile mavinin kanşımından oluşan, çoğu bitki yapraklarında görülen renk. 2. Genç, taze. 3. Koyu al renkte at 4. Yeşil başlı yaban ördeği.
YEŞİM: (Ar.) Ka. Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş.
YETEN: (Tür.) 1. Yetişen, ulaşan. Olgun, olgunlaşan. 2. Süresi dolan, günü gelen. 3. Tüm canlılar, herkes. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETENER: (Tür.) Er. Olgun erkek. YETER: (Tür.) Sonuncu olması is
tenen çocuklara verilen adlardır. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETİK: (Tür.) Er. 1. Yetişmiş, erişmiş, büyümüş. Bilgili, olgun. 2. Güç işleri başaran, becerikli. 3. Delikanlı. 4. İri, büyük. .rrl_.
YETİŞ: (Tür.) Amacına ulaş, isteğine kavuş. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETİŞEN: (Tür.) Ulaşan, kavuşan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETKİN: (Tür.) Gerekli olgunluğa erişmiş olan, ergin. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YETKİNER: (Tür.) Er. Olgun, kişilikli bilge.
YEZDAN: (Fars) 1. Zerdüştlerin iyilik tanrısı. 2. Allah. İsim olarak kullanılmaz.
YEZİD: (Ar.) Er. Emevi halifesi Muaviye'nin 3. oğlu.
YIBAR: (Tür.) Er. Misk, amber, güzel koku.
YİĞİT: (Tür.) Er. 1. Güçlü, yürekli, kahraman, alp 2. Delikanlı, genç, erkek. 3. Gözüpek, düşüncelerini açıkça söylemekten kaçınmayan kimse.
YİĞİTCAN: (Tür.) Er. Güçlü, korkusuz, kahraman.
YİĞİTER: (Tür.) Er. (bkz. Yiğitcan).
YİĞİTHAN: (Tür.) Er. Yiğit, cesur hakan.
YİĞİTKAN: (Tür.) Er. Güçlü, cesur soydan gelen.
YILDANUR: (Tür.) Ka. Seneyi aydınlatan, ışık saçan.
YILDIKU: (Tür.) Ka. 1. Yıldız. 2. Ünlü Hım hükümdarı Atilla'nın son karısı.
YILDIR: (Tür.) Er. Parlak, parlayan, ışıklı ışık.
YILDIRALP: (Tür.) Er. (bkz. Yıldır).
YILDIRAN: (Tür.) Er. Parlayan, ışıldayan, ışık saçan.
YILDIRAY: (Tür.) Er. Parlak, ışık saçan ay.
YILDIRIM: (Tür.) Er. 1. Büyük ışık parlaması ve gök gürültüsüyle ortaya çıkan bulutlar arasında veya buluttan yere elektrik boşalması, saika. 2. Şiddetli, süratli, çabuk! Yıldırım harekatı. Ünlü Osmanlı padişahı: Yıldırım Bayezid.
YILDIZ: (Tür.) Ka. 1. Geceleri gökte çıplak gözle ışıklı bir nokta olarak görülen gök cismi, necm, kevkeb, sitare, ahter. 2. Bir noktadan çevreye beş veya daha fazla çıkıntısı olan köşeli. 3. Baht, talih. 4. Mesleğinde çok parlamış kimse ve daha çok parlamış kimse, sinema sanatçısı. 5. Kuzey (Denizcilikte).
YILDIZHAN: (Tür.) Er. Yıldızların hakanı.
YILHAN: (Tür.) Er. Yıl han.
YILKAN: (Tür.) Er. Yıl kan.
YILMA: (Tür.) Er. Vazgeçme, korkma, doğru yoldan yürümekten ayrılma, yılma.
YILMAZ: (Tür.) Er. Yılmayan, bıkmayan, azimli, sebatlı.
YILŞEN: (Tür.) Ka. (bkz. Yıldanur).
YOĞUN: (Tür.) Er. 1. Oylumuna oranla ağırlığı çok olan. 2. Dolu, sık. 3. Kalabalık. 4. İri, kaba, kalın.
YOĞUNAY: (Tür.) Er. (bkz. Yoğun). , ir._
YOLAÇ: (Tür.) Er. Yol gösteren, kılavuz.
YONCA: (Tür.) Ka. Baklagillerden, kırmızı veya mor çiçek açan, çayır bitkisi.
YORDAM: (Tür.) 1. Kılavuz, rehber. 2. Beceri, yatkınlık. 3. Gelenek, görenek. 4. Anlayış, yerinde davranış. 5. Kural, yöntem, düzen. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YORUÇ: (Tür.) Er. Komutan, kumandan.
YOSUN: (Tür.) Çoğu sularda yetişen, ilkel yapıdaki bitkilerin genel adı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÖNAL: (Tür.) Er. Yönünü, cepheni al.
YÖNER: (Tür.) Er. (bkz. Yönal).
YÖNET: (Tür.) Ec 1. Uygun, doğru. 2. İyi, güzel. 3. Uysal. 4. Becerikli, yatkın. 5. Biçim, tarz, usul.
YÖNTEM: (Tür.) 1. Yol, tarz, metod. 2. Yetenek. 3. Uygun, kolay. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÖRÜK: (Tür.) Er. 1. Göçebe. 2. Çabuk yürüyen, hızlı. 3. Hayvancılıkla geçinen göçebe Oğuz Türkleri.
YULA: (Tür.) 1. Meşale. Kandil.'Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YULUĞ: (Tür.) 1. Mutlu, mesut. 2. Hak, adalet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YUMLU: (Tür.) 1. Uğurlu, kuüu. 2. Kutsal, mübarek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YUMUK: (Tür.) Ka. 1. Açılmamış çiçek, gül goncası. 2. Uysal, sessiz, ağırbaşlı.
YUMUŞ: (Tür.) iş, güç çalışma. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YUNUS: (Ar.) Er. 1. Ilık ve sıcak denizlerde yaşayan, memeli hayvan. 2. Bir takım yıldızın adı. 3. Uzun müddet bir balığın kamında kaldığı rivayet edilen ve Kur'anı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden birisi. Hz. Yunus (a.s.). Kur'anı Kerim'in 10. suresi.
YURA: (Tür.) Er. Dağ sırtı.
YURDAER: (Tür.) Er. Yurdu için doğmuş kimse.
YURDAGÜL: (Tür.) Ka. Ülkene gül. İlken için yararlı ol.
YURDANUR: (Tür.) Ka. Yurduna, ülkene ışık saç, aydınlat.
YURDAŞEN: (Tür.) Yurdu şenlendiren. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YURDAY: (Tür.) Yurdu aydınlatan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YURDCAN: (Tür.) Er. Yurda canlılık veren.
YURDUSEV: (Tür.) Ka. Ülkeni, yurdunu sev.
YURT: (Tür.) Er. 1. At, kısrak. At sürüsü. 2. Orman.
YURTSEVEN: (Tür.). Yurdunu milletini seven. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YURTSEVER: (Tür.) Er. (bkz. Yurtseven).
YUSUF: (Ar.) Er. 1. Hz. Ya'kub (a.s.)'un oğlu olan peygamber Hz. Yusuf. 2. İbranice; inleyen, ah eden, inilti.
YUŞA: (Tür.) Er. Tarihlerde, Peygamber olduğu rivayet edilen Yûşa b. Nün.
YÜCE: (Tür.) Yüksek, büyük, ulu, bala. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜCEALP: (Tür.) Er. Büyük, ulu yiğit.
YÜCEL: (Tür.) Yüksel, yüce bir duruma gel, basan kazan, ilerle. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜCELAY: (Tür.) (bkz. Yücel). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜCELEN: (Tür.) Er. Yükselen, yüce bir duruma gelen, ilerleyen.
YÜCESAN: (Tür.) Er. Saygın bir adı olan.
YÜCESOY: (Tür.) Er. Saygın, ulu, soylu.
YÜCETEKlN: (Tür.) Er. (bkz. Yüce).
YÜKSEL: (Tür.) Yükseklere çık, yücel, basan kazan, ilerle. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
YÜMİN: (Ar.) Er. 1. Uğur, mutluluk. 2. Bereket.
YÜMNA: (Ar.) Ka. Sağ taraf.
YÜMNİ: (Ar.) Er. 1. Uğurlu, becerikli. İşi sağ eliyle gören. Kıyamet gününde kitabım sağ tarafından alacak olan. 2. Uğura ait, uğurla ilgili.
YÜMNİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Yumru?.'
YÜRÜK: (Tür.) Er. (bkz. Yörük). 1. Çabuk ve hızlı yürüyen. 2. Tarihte yeniçerilere katılan yaya asker. 3. Hızlı koşan at
YÜRÜKER: (Tür.) Er. (bkz. Yüük).
TYÜSR: (Ar.) Er. 1. Kolaylık, rahat. 2. Zenginlik.
YÜSRA: (Ar.) Ka. Sol taraf.
YÜZÜAK: (Tür.) Er. Dürüst, namuslu, doğru, suçsuz kimse.
 

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
Z ile başlayan isimler

--------------------------------------------------------------------------------

ZABİT: (Ar.) Er. 1. Askere kumanda eden rütbeli asker. 2. Ticaret gemilerinden, geminin hareketini yöneten idareci. 3. İdare etme gücü olan. (Mecaz): Tuttuğunu koparan, dediğini yaptıran kimse.
ZADE: (Fars.) Er. 1. Evlat, oğul. 2. Dürüst, doğru adam. ZAFER: (Ar.) 1. Amaca ulaşma, basan. 2. Düşmanı yenme, üstün gelme, utku. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZÂFİR: (Ar.) Er. Zafer kazanan, üstün gelen.
ZAĞNOS: (Tür.) Er. Bir tür doğan kuşu.
ZÂHİD: (Ar.) Er. Zühd sahibi, şüpheli şeyleri bile terkederek günahtan kaçan, Allah korkusuyla dünya nimetlerinden el çeken (kimse) muttaki.
ZAHİDE: (Ar.) Ka. (bkz. Zahid).
ZAHİR: (Ar.) Er. Parlak, parlak yıldız. Allah'ın isimlerindendir. Kur'anı Kerim'de Hadid suresi 3. ayette geçer.
ZAHİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Zahir).
ZAİD: (Ar.) Er. Artan, artıran. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ZAlDE: (Ar.) Ka. (bkz. Zaid).
ZAİK: (Ar.) Er. Tad alan, tadıcı, tadan.
ZAİKA: (Ar.) Ka. (bkz. Zaik).
ZAİM: (Ar.) Er. 1. Kefil. 2. Prenses, şef.
ZAİME: (Ar.) Ka. (bkz. Zaim).
ZAKİR: (Ar.) Er. Zikreden, anan. Allah'ı gerektiği gibi teşbih ve tehmid eden. Kur'an'ı öğüt verici, gerçek bir zikir olarak gören. ZAKİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Zakir).
ZAMBAK: (Ar.) Ka. Güzel ve iri çiçekli bir süs bitkisi.
ZAMİR: (Ar.) Er. 1. İç, yüz. 2. Yürek, vicdan. 3. Gönülde gizli olan sır. 4. Adın yerini tutan sözcük. *•••
ZAMİRE: (Ar.) Ka. (bkz. Zamir)/
ZARAFET: (Ar.) Ka. İncelik, güzellik, zariflik.
ZARİF: (Ar.) Er. 1. Nazik ve hoş konuşan, ince ve hoş tavırlı olan kimse, kibar. 2. İnceliği, latifliği ile hoşa giden.
ZARİFE: (Ar.) Ka. (bkz. Zarif).
ZATİ: (Ar.) Er. 1. Kendiyle ilgili, kendine ait, özel. 2. Özle ilgili.
ZATİNUR: (Ar.) Ka. Aydınlık, nurlu kişi.

307

Zatiye
ANSİKLOPEDİK
ZATİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Zati).
ZAYİÇE: (Fars.) Ka. Yıldızların belli zamandaki yerlerini gösteren cetvel.
ZEBERCET: (Ar.) Ka. Zümrütten daha açık yeşil olan, zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı.
ZEBİH: (Ar.) Er. 1. Kesilmiş veya kesilecek kurban. 2. Hz. İsmail ile Hz. Muhammed'in babası Hz. Abdullah'ın lakabı. ZEHEB: (Ar.) Er. Altın. (bkz. Zer).
ZEHRA: (Ar.) Ka. Çok beyaz ve parlak yüzlü. Hz. Muhammed'in kızı Hz. Fatıma'mn lakabı.
ZEHRE: (Ar.) Ka. Çiçek. (bkz. Şükufe).
ZEHREVAN: (Ar.). Kur'an'daki surei Bakara ile Surei Ali İmran. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEKAİ: (Ar.) Er. Zekayla ilgili, zekaya ait.
ZEKAVET: (Ar.) Ka. Zeka, zekilik.
ZEKERİYA: (Tür.) Er. Kur'anı Kerim'de ismi geçen peygamberlerden biri.
ZEKİ: (Ar.) Er. 1. Zekalı çabuk anlayan ve kavrayan. 2. Zeka belirten.
ZEKİRE: (Ar.) Ka. Belleği güçlü olan, unutmayan.
ZEKİYE: (Ar.) Ka. Anlayışlı, kavrayışlı, zeka sahibi.
ZELİHA: (Ar.) Ka. (bkz. Züleyha).
ZEMHERİR: (Ar.) Gündönümünden sonraki şiddetli soğuklar, kara kış. (22. Aralık'tan 31 Ocak'a kadar).
Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEMİN: (Fars.) Er. 1. Yer, yeryüzü. 2. Temel, dayanak. Konu, tema.
ZEMİNE: (Fars.) Ka. (bkz. Zemin).
ZEMZEM: (Ar.) Kâ'be çevresindeki ünlü kuyu ve bu kuyunun nıüslümanlarca kutsal sayılan suyu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZENAN: (Fars.) Ka. 1. Kadınlar. 2. (bkz. Nisa).
ZENNİŞAN: (f.a.i.) Ka. Ünlü, tanınmış kadın.
ZENNUR: (Tür.) Ka. (bkz. Zinnur).
ZERR: (Ar.) Er. Karınca yumurtası. Ebû Zerr. Ashabı Kiram'da zühd ve takvaca meşhur bir zat
ZERAK: (Ar.) Mavi, gök renkli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERARE: (Fars.) Saçıntı, saçılan şey. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEREFŞAN: (Fars.) Ka. 1. Altın saçan, altın saçıcı. 2. Altın kakmalı. 3. Bir lale türü.
ZEREN: (Tür.) Anlayışlı, kavrayışlı, zeki. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERGUN: (Fars.) Ka. Altın renkli, altın gibi san olan.
ZERGÜL: (Fars.) Ka. Altın gibi.
ZERİA: (Ar.) Ka. Vesile, bahane, fırsat.
ZERİN: (Fars.) Altından olan, altın gibi parlak olan, san olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERİŞTE: (Fars.) 1. Altın tel, sırma. 2. San. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERKA: (Ar.). 1. Gök gözlü. 2. Gök mavisi. 3. Mavi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZERNİGAR: (Fars.) Ka. Altınla işlenmiş, yaldızlı.
ZERNİŞAN: (Fars.) Ka. Kılıç gibi şeylerin üzerine kakma altınla yapılan işleme, süs.
ZERRÎN: (Fars.) Ka. 1. Altından mamul. 2. Altın renginde san. 3. Parlak. 4. Güzel kokulu bir cins çiçek. 5. Fulya.
ZERTAR: (Fars.) Ka. 1. Altın tel, sırma. 2.Güneş ışını.
ZERVER: (Fars.) Altın yaldızlı olan. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVAHİR: (Ar.) 1. Parlak yıldızlar. 2. (bkz. Zahir). Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVAL: (Ar.) Er. 1.Yerinden ayrılıp, gitme. 2. Zail olma, sona erme. 3. Güneşin başucunda bulunma zamanı.
ZEVK AN: (Ar.) 1. Zevk bakımından, zevkçe. 2. Zevk yoluyla. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVRA: (Ar.) 1. Dicle nehri. 2. Bağdat şehri. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVRAK: (Ar.). 1. Kayık, sandal. 2. Mekke'de yapılan zemzem şişesi. 3. Çiçek testisi, kadehi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZEVVAK: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi çok fazla tadan. 2. Bir şeyi çok fazla deneyen. 3. Bir şeyin çok fazla farkına varan.

ZEYCAN: (Fars.) Er. Candan, cana yakın.
ZEYNEB: (Ar.) Ka. Değerli taşlar, mücevherler. Zeyneb binti Cahş: Peygamberimiz (s.a.s)' in hanımlarından.
ZEYNEDDİN: (Ar.) Er. Dinin zineti, süsü.
ZEYNEL: (Tür.) Er. Zeynelabidin adından kısalmış ad.
ZEYNELABİDİN: (Ar.) Er. İbadet edenlerin süsü.
ZEYNİ: (Ar.) Er. Süsle, bezekle ilgili.
ZEYNİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Zeyni).
ZEYNO: (Tür.) Ka. Zeynep adının bozulmuş hali.
ZEYNULLAH: (Ar.) Er. Allah'ın süsü.
ZEYNUR: (Ar.) Er. (bkz. Zinnur).
ZEYREK: (Tür.) Er. 1. İlgi çekici. 2. Eli uz, usta. 3. Akıllı, zeki.
ZEYYAL: (Ar.) Ka. Uzun etekli.
ZEYYAN: (Ar.) Ka. Süsler, pırıltılar.
ZEYYAT: (Ar.) Er. Zeytinyağı, zeytinyağı yapan kimse.
ZİBA: (Fars.) Ka. 1. Süslü, güzel. 2. Yakışıklı.
ZİCAN: (Fars.) Ka. 1. Canlı, canayakın, candan.
ZİBARU: (Fars.) Ka. Güzel yüzlü, dilber.
ZİHNİ: (Ar.) Er. Zihinle, akılla ilgili.
ZİHNİYE: (Ar.) Ka. (bkz. Zihni). ZİKRİ: (Ar.) Er. Anma ile ilgili.
ZİKRA: (Ar.) l. Anma, hatırlama. 2. İbret, örnek. 3. Öğüt. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİNET: (Ar.) Ka. Süs, bezek.
ZİNDE: (Fars.) 1. Diri, yaşayan, canlı. 2. Dinç, sağlam, güçlü kuvvetli. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİNNUR: (Ar.) Er. Nurlu, ışıklı, aydınlık.
ZİNNURE: (Ar.) Ka. (bkz. Zinnur). ZİNNUREYN: (Ar.) Er. İki nur sahibi. Hz. Osman'a Hz. Muhammed (s.a.s)'in iki kızıyla evlendiği için bu ad verilmiştir.
ZİRVE: (Ar.) Doruk, bir şeyin en yüksek noktası, tepesi. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİŞAN: (Ar.) 1. Şanlı, şerefli. 2. Canlı. 3. Bir tür lale. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİVEKAR: (Ar.) Er. Vekarlı. Vakar dolu. Vakar sahibi.
ZİVER: (Fars.) Süs, bezek. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZİVERBT Y: (Tür.) Er. (bkz. Ziver).
ZİY Y: (Ar.) Er. Aydınlık, parlaklık, nur ışık.
Zl YAD: (Tür.) Er. Fazlalık, çokluk. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır. Ziyat.
ZİYAEDDİN: (Ar.) Er. Dinin ışığı, aydınlığı.
ZİYNET: (Tür.) Ka. (bkz. Zinet).
ZİYNETİ: (Ar.) Ka. Süsle, bezekle ilgili
ZOBU: (Tür.) Er. 1. İri yan, kadın, kaba. 2. Delikanlı. 3. Zor, sıkıntılı. 4. Eski vezir konaklanndaki hizmetlilere verilen ad.
ZORAL: (Tür.) Er. Zor al.
ZORLU: (Tür.) Er. 1. Güzel, çok güzel, iyi. 2. Yakışıklı. 3. Güçlü, dayanıklı.4. Sert, keskin. 5. Yürekli, cesur. 6. Girgin, girişken.
ZUHAL: (Ar.) Ka. Güneşe uzaklık bakımından altıncı durumda olan gezegen, satürn.
ZUHUR: (Ar.) Görünme, meydana çıkma, baş gösterme. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
ZUHURİ: (Ar.) Er. Orta oyununda komik rolünü yapan kimse.
ZÜBEYDE: (Ar.) Ka. Öz, asıl, cevher.
ZÜBEYR: (Ar.) Er. Yazılı, küçük şey.
ZÜBEYİR: (Ar.) Er. (bkz. Zübeyr).
ZÜHDİYE: (Ar.) Ka. Her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
ZÜHDİ: (Ar.) Er. (bkz. Zühdiye). ;
ZÜHEYR: (Ar.) Er. 1.Küçük çiçek, çiçekcik. 2. Banet Suad kasidesinin sahibi olan Ka'b'ın kendisi gibi şair olan babası.
ZÜHRE: (Ar.) Ka. Çoban yıldızı, venüs.
ZÜLAL: (Ar.) Ka. 1. Hafif, saf ve tatlı su.
ZÜLEYHA: (Ar.) Ka. Hz. Yusuf un hanımı, güzelliğiyle Önlenmiştir.
ZÜLFt: (Ar.) Er. 1. (bkz. Zülfıkar). 2. Kılıcın kabzasına iliştirilen süs.
ZÜLFİBAR: (Fars.) Ka. Dağılmış, saçılmış saç.
ZÜLFiKÂR: (Ar.) Er. 1. Hz. Peygamberin Hz. Ali'ye hediye ettiği çatal ağızlı kılıç. 2. İki parçalı.
ZÜLFİYAR: (Fars.) Ka. Sevgilinin
zülüflü saçı.
ZÜLFİZAR: (Fars.) Ka. Ağlayan,
inleyen saç.
ZÜLKARNEYN: (Ar.) Er. 1. İki
boynuzlu anlamında. 2. Kur'anı Kerim'de adı geçen şahıs. 3. Büyük İskender.
ZÜMER: (Ar.) Er. 1. Zümreler, gruplar. 2. Kur'anı Kerim'in 39. süresi.
ZÜMRA: (Ar.) Ka. 1. Güzel, iyi ahlaklı. 2. Cesur, yiğit, yürekli. 3. Zeki, bilgili kadın.
ZÜMRÜT: (Ar.) Ka. Parlak yeşil enkli kıymetli taş.
ZÜRARE: (Ar.) Ka. Saçıntı, saçılan şey.
 

Amine1

Doçent
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
1,228
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
30
Konum
UZAK DİYARLAR
AMİNE: (Ar.) Ka. Gönlü emin, kalbinde korku olmayan.
Peygamber'in (s.a.s) annesinin adı.
 

DaLokay

уüяєкℓєя∂є
Katılım
13 Tem 2006
Mesajlar
6,392
Tepkime puanı
89
Puanları
0
Konum
Göçebe
Web sitesi
www.youtube.com
ben de çok seviyorum ismimin anlamını..cennetteki ağacın ismi :)

Gerçektende isminiz güzelmiş

Peygamber Efendimiz (sas) buyurdular ki; "Cennette bir ağaç vardır ve ismi Mahbube' dir. Ak meyvesi olur, nardan küçük elmadan büyük, sütten ak

gerisini bulamadım belki sen bulmuşşundur.

selamlar...
 

merakettim

Üye
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Benim kisi yok ama bulamadım(Sercan)Bilen var mı?
 

loves

Paylaşımcı
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
220
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sercan: Canların özü, canın başı
 

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
Teşekkürler

MUSTAFA: (Ar.) Er. 1. Temizlenmiş, seçilmiş, güzide. 2. Hz. Peygamberin isimlerinden. 3. Sa'd Suresi 47. ayette geçer.
 

EbRu

Paylaşımcı
Katılım
10 Haz 2006
Mesajlar
336
Tepkime puanı
3
Puanları
0
EBRU: (Fars.) Ka. 1. Kaş. 2. Bulut renginde, buluta benzer, bulut gibi dalgalı, bulutlu. 3. Kağıt üzerine kendine has usulle yapılan, mermer, damarları gibi dalgalı şekilli süsleme. Ciltçilikte ve hüsnü hafta kullanılır.

Teşekkürler melda
 

Tuncay ÖZ

Profesör
Katılım
3 Kas 2006
Mesajlar
2,566
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
32
kardes benim ismimi unutmussun yaww
tunca var ama tuncay yok ya ben göremedim
 
Üst