Acve hurmasinin zehire ve sihire etkisi hadisi üzerine

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
ACVE HURMASININ ZEHİRE VE SİHİRE ETKİSİ HADİSİ ÜZERİNE

Sahîhayn’da Sa’d b. Ebî Vakkâs’tan (ö. 55/675) nakledildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sabah kahvaltısında yüksek yerlerin hurmalarından (acve hurması) yedi adet yiyene o gün ne zehir ne de sihir etki edebilir!” (1). Hadisin bir başka rivâyetinde ise “Kim sabahleyin Medîne hurmalarından yedi tane yerse akşama kadar zehir ona zarar vermez” (2) buyurulmaktadır. Bunun Medine acvesine ait olduğu söylenmiştir. Acve bir cins Medine hurmasıdır. Hicaz bölgesinde bulunan hurmaların şüphesiz en faydalısıdır.

İbnü’l-Kayyım yaşadığı dönemdeki bilgi ve kendi ilmine göre hurmaların özellikle Medînelilerin temel yiyecek maddelerinden olan Medîne hurmalarının faydasından bahsettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “Bu hadiste özel bir kitleye hitap edilmektedir. Bunlar Medîne ve çevresinde ikamet edenlerdir. Şüphesiz başka yerlerden ayrı olarak buralarda pek çok ilacın faydası hakkında kendilerine özel bilgiler mevcut idi. Buralarda yetişen bir bitki muayyen bir hastalığa iyi gelirken, başka yerlerde yetişen aynı bitkinin böyle bir tesiri olamayabilir. Bunda ya toprağın ya havanın ya da her ikisinin birden etkisi olabilir. Çünkü toprağın da kendine göre özellikler ve tabiatı vardır. Aynen insanların tabiatındaki değişiklik gibi farklılıklar arzeder. Pek çok bitki bir yörede yenilen bir gıda maddesi olarak kullanılabilirken başka yerlerde öldürücü bir zehir haline gelebilmektedir. Birilerinin ilaç olarak kullandıkları maddeler başkalarının temel gıdası olabilir. Yine bir ilaç farklı bölgelerde farklı hastalıkların ilacı olarak kullanılabilir. Bir yerde faydalı olan ilaç başka yerde faydasız olabilir ve o bölgenin insanına uygun olmayabilir.

Hadiste zikredilen hurmalar bazı zehirlere karşı etkili olabilir. Bu durumda hadis her ne kadar genel ifadeler içerse de özel bir anlam taşıyor kabul edilir. Yine hurmaların sadece bu bölgenin ve bu toprağın özelliklerini taşıyan yerdeki bütün zehirlere karşı etkili olması da mümkündür. Ancak bu noktada açıklanması gereken bir olgu vardır. O da hastanın tabiatının ilacı kabul etmesi ve kendisinin de ilacın faydasına inanması gerektiğidir. İnsan tabiatı ilacı kabul eder ve hastalığı atlatmak için ondan yardım alır. Hatta pek hastanın bakımında inanç, güzel karşılama ve hasta ile ilgilenmenin faydası görülmüştür. İnsanlar bu konuda birçok hayranlık uyandırıcı olayla karşılaşmışlardır. Çünkü insan tabiatı tedaviyi kabul edince kuvvetlenir, nefis rahatlar, hastanın gücü artar ve daha sağlam bir hal alır. İçinden gelen hararet kaybolur.

Böylece tedavi hastalığı yenmeye yardım eder. Aksi takdirde pek çok faydalı ilaç, hastanın tabiatı kabul etmediği veya faydasına inanmadığından dolayı hasta üzerinde hiçbir müspet etki icra etmez” (3).

İbnü’l-Kayyım’ın bu sözlerinde ve Zâdu’l-meâd adlı eserinde pek çok münasebetle tekrar ettiği ifadelerinde dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Tıp ve benzeri konularda rivâyet edilen hadisler genel anlamı üzere ve kayıtlandırılmaksızın anlaşılamazlar. Bunların çoğu belli bir durum, mekân ve şarta özeldir. Dolayısıyla başka yer ve şartlara teşmil edilemezler. Hatta bunların bir kısmı Hz. Peygamber’in sadece kişisel rey ve tecrübesine dayanmaktadır. İbnü’l-Kayyım buna benzer ifadelere Miftâhu dâri’s-saâde adlı eserinde de yer vermiştir (4).

Bazı zevatların sırf akıllarına yatmıyor diye tartışma konusu yaptıkları bu tür hadisleri öne sürmeleri tam bir cehalet göstergesidir. Hele de tam bir şovmen edasıyla “al bakalım şurdan 7 tane hurma ye üstüne de şu fare zehirini ye de görelim bakalım” gibisinden bir mantık Hz. İsa (as) ile şeytan (aleyhilane) arasında geçtiği söylenen şu rivayeti akla getirmektedir:

Şeytan bir gün Hz. İsa a.s'ın yanına gelir ve der ki : -Ey İsa! Madem Rabb'ine bu kadar güveniyorsun, at bakalım kendini şu uçurumdan, seni kurtaracak mı ?

İsa Aleyhisselam zekâsının hakkını vererek o helak edici yanıtı verir : -Ey İblis! Bilmez misin ki, Kul Rabb'ini asla imtihan etmez!

Ebu Taha bin Mahmud
27 Şevval 1438
(m. 21 Temmuz 2017)


Kaynaklar:

1. Buhari Kitabü't-Tıbb, 52. Bab, Buhari, Et'ıme 43.; Buhârî, V, 2075, 2176, 2177; Müslim, III, 1618; Müslim, Eşribe 155; Ebu Davud, Tıb 12; Humeydî, Müsned, I, 38; İbn Ebî Şeybe, Musannef, V, 36; Ahmed b. Hanbel, I, 181; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 165; Ebû Ya’lâ, Müsned, II, 72; Ebû Avâne, Müsned, V, 190; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VIII, 135; Heysemî, Mecmau’z-zevâid, V, 41.

2. Müslim, III, 1618; Ebû Ya’lâ, Müsned, II, 120; Ebû Avâne, Müsned, V, 189.

3. İbnü’l-Kayyım, Zâdu’l-meâd, IV, 98-99.

4. Yûsuf el-Karadâvî. Sünnet Ve İslam Hukuku II. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VIII (2008), sayı: 4. s. 235-7
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
İki ihtimal hatıra geliyor.

O güne hitap etmekten ziyada geleceğe bir mesaj da olabilir. Zehrin tesirini yok edecek etkin bir madde barındırıyor olabilir içerisinde. Araştırmak lazım.

Saniyen, söylendiği insanlara özellikle hitap ediyor olabilir. Bediüzzaman hazretleri defalarca zehirlenmiştir ve sadece bazı duaları okuyarak bu zehrin tesirini yok etmiştir. Biz okusak belki hiçbir tesiri olmaz. Ağızdan ağıza fark vardır.
 
Üst