Açlıktan Ölmek?! - Ne Kadar Az Şükrediyoruz!

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Açlığı öldüren açlık


Nasıl söylemişti Özdemir Asaf? 'Açlık insanı öldüren, partileri yaşatan bir olaydır' mı demişti?

Geçen hafta İzmir'in Buca'sında gencecik bir kız çocuğunu daha öldürdü açlık.

Ne mutlu size efendiler!

Daha uzun yaşayacak partileriniz.

Şirketleriniz...

Yasalarınız…

Laikliğiniz…

Demokrasiniz…

Geçen hafta henüz 14 yaşında ömrünün ilkbaharında bir kız çocuğu, okul çıkışı, karşıdan karşıya geçmek isterken trafikte, hızla gelen bir minibüsün altında kalarak can verdi.

Bu elim trafik kazasında ne kızına çarpan otomobilin şoförünü, ne de trafikle ilgili herhangi bir şeyi suçlu buldu annesi.
Tek suçlu vardı onun gözünde:

Açlık!..

"Akşam evde kalan son unla bir ekmek yapmıştım. Kızım akşam yemeği olarak, üzerine margarin sürdüğü 1 dilim ekmek ve bir domates yemişti. Sabah bir dilim ekmeğimiz dahi kalmamıştı. Sabahçı olan kızımı, akşam geldiğinde yine 'margarinli ekmek hazırlama sözü' vererek, aç aç okula gönderdim. Kızım da yoldan karşıya geçerken, açlığın neden olduğu dalgınlıkla minibüsün altında kalmış olabilir."

Suçluyu kuyruğundan yakalamış ifşa ediyordu anne.

Suçluyu, yani bütün insanlığı!

Sabah aç karnına okula göndermek zorunda kaldığı çocuğunu, akşama 'margarinli ekmek' sözüyle avutan bir annenin feryadı hangi insanı suçlu kılmaz?

İnsanlığımızdan utanmamak için bu feryadı neyle örteceğiz efendiler?

Vazgeçmediğimiz sahte kavgalarımız, tükenmez tartışmalarımız, iddianamelerimiz, savcılarımız, "türbanlarımız", demokrasimiz, laikliğimiz, çok uluslu şirketlerimiz bu feryadı örtmeye yeter mi acaba?

Bir dilim ekmeği, bir gram margarini yoksa ne yapsın anne?

Yavrusunu avutmak için "laikliği" ekmek yerine koyup, margarin yerine bir parça "dincilik" mi sürsün üzerine?

Söyler misiniz, ne yapsın, kimi beklesin anne?

Arif Ay'ın şiirindeki gibi "bir ömer" arar bulur mu onu?

"taşı tencerede kaynatan anne
çocuklara umudu sabrı
öğreten anne
seni bir ömer arar bulur
beni zulüm boğar öldürür
taşı tencerede kaynatan
anne"

Merhamet damarları kuruyanlar, yavrusunu açlık yüzünden kaybettiğini haykıran bu anneyi anlayabilir mi?

Ağlamadan, gözyaşlarına boğulmadan nasıl anlaşılabilir bu çığlık?

Trafik kazası yerine açlığı suçlayan annenin feryadına ağlamayan bir yürek, neyi anlayabilir ki?

Vahşi kapitalizmin küreselcilik martavalını envai çeşit soslarla insanlığa yedirmeye çalışanlar, doymak bilmez iştahlarınızla, siz ağlayamazsınız!

Necip Fazıl'ın, Reis Bey'de dediği gibi, "Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz…"

Dünyada kaç saniyede bir insan açlıktan ölüyor istatistiklerini kimi zaman medyadan takip etsek de, bu topraklarda açlıktan ölmenin, "Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin" duasını dilinden düşürmeyen dedelerimizin, ninelerimizin muhacirlik hikayelerinde kaldığını sanmıştık.

Yeri gelmişken o dönemleri anlatan yaşanmış, gerçek bir hadiseyi anlatmak istiyorum size.

Açım, diyerek, gece yarısı dedemin kapısını çalan bir adamı, kapıyı ardına kadar açarak buyur etmişler içeri.

Ne ki; adamcağız bir dilim ekmek yer yemez bayılıp düşmüş. Günlerdir aç kalan bir adamın birdenbire ekmekle buluşmasına bağlamışlar bayılmasını.

Adam ayılırken ardı ardına mırıldanmaya başlamış:
"Kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı kapat, kapıyı…"

Kapıyı kapatmışlar ve adamakıllı kendisine geldiğinde sayıklamasının nedenini sormuşlar.

"Kapıyı kapatın ki…" demiş adam ve kısa bir an durduktan sonra devam etmiş: "Açlık girmesin bu kapıdan içeri."

Şimdi bütün çağdaş kapılar açlara kapalı, açlığa açık.

Açlar…

"açlar dizilmiş açlar!
ne erkek, ne kadın, ne oğlan,
ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
ne erkek, ne kadın, ne oğlan,
ne kız
açlar dizilmiş açlar!" (Nazım Hikmet)

Bütün dünyanın açları, saniyelerle ölçülen zaman aralıklarıyla açlıktan kaybettikleri kardeşlerinin öfkesiyle bilenerek dizilmiş geliyor.

Ey doydukça açlığa mahkum, aç gözlü kapıların sahipleri…

Kapıkulları,

Tröstleri,

Kartelleri,

Haberiniz olsun, korkunç büyük feryatlarıyla, "Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir" sloganıyla kapılarınıza dayanacak açlar.

Ve…

Bir gün elbet yıkılacak (...) kapılarınız! [Salih TUNA, YeniŞafak]

Yukarıdaki yazıyı okudum, yazıdaki sabah kahvaltısız okula giden, tüm gününü margarinli ekmek yeme hayaliyle geçiren küçük kızı düşündüm, ardından da kendimi... Utandım.

Neler talep ediyordum Allah'tan, neler elime geçmeyince moralim bozuluyordu, neler için mücadele ediyordum. Şükretmeyi nasıl da unutmuştum, çevremi görmeyi ve müslüman kardeşimin derdiyle dertlenmekten ne kadar uzak kalmıştım..

Şükür nimetini unutan insan gerçekten de insanlığından uzaklaşıyor, nefsinden başka birşeyi düşünmeyen bir gafile dönüşüyor.

"Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz! [A'raf, 10] "

Şükrümüzü daim kılalım ve çevremizi unutmayalım, açlıkla imtihan edilenlere bakalım, bakamıyorsak bakanlara (İHH,Deniz Feneri vs..) yardımcı olalım... Yoksa vebal büyük.
 

vakiTamam

Doçent
Katılım
18 Kas 2007
Mesajlar
713
Tepkime puanı
3
Puanları
0
cok dogru yazmıs Salih Tuna..

ve bu mısralar anlatmıs zaten herseyi..

"açlar dizilmiş açlar!
ne erkek, ne kadın, ne oğlan,
ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
ne erkek, ne kadın, ne oğlan,
ne kız
açlar dizilmiş açlar!" (Nazım Hikmet)
 
Üst