Abdullah Baba Nevşehiri Perşembe Sohbetlerinden...!

Semazen

Üye
Katılım
23 Eki 2006
Mesajlar
100
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Antalya
Web sitesi
www.marifetyolu.com
Esselamü Aleyküm Verahmetüllahi Ve berakatuhu. Çok muhterem kardeşlerim Allah’ın (cc) rahmeti, bereketi, inamı, ihsanı üzerinize olsun.
“ Bismillahirrahmenirrahim. İnnallahe vemela iketehu yusellune alennebiy. Ya eyyuhellezine amenü sallü aleyhi vesellimü teslima.”
Sadakallahülazim.
Cenab-ı Zülcelal Hazretleri ;
“Ey melaikerim ben habibim Ahmet Rasulüm Muhammed’e Salatü Selam getiriyorum, sizler de getirin”
“Ey mü’minler! Ben Habibime Selat-ı Selam getiriyorum sizlerde getirin” diye buyuruyor.
Allah’ın Resulü’ne (sav) salat-ü selam getirmekle Resulullah Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerine muhabbet etmekle; onunla konuşmanın, O’nu telelivizyonda görür gibi görmenin mümkün olacağına dair, Resulullah Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerinin şöyle bir hadisi şerifi var;
“Ey ashabım! Bana ne zaman salat-ü sealam getirirseniz, o zaman Allah’ın (cc) muekkel melaikeleri var derhal perdeyi kaldırır bana salat-u selam getireni görürüm” diyor. Ne güzel bir müjde müninler için…
Cenab-ı Zülcelal Hazretleri Habibi Ahmet Resulu Muhammed’e;
“Levlake levlak vemahalektü eflak- Ey habibim sen olmasaydın mükevvenatı yaratmazdım” diyor.
Bunun için Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerini çok sevelim, onun sünnetlerini ihya edelim.
Bu sene hamdü senalar olsun Rabbime Ramazan Umresi’ne gittik.
Ve orada; insanların aşk ve muhabbetle Ravza’yı Mutahhara’da ibadet yapmalarını, dünyanın her tarafından gelen insanların Allah’ın Resulünün (sav) huzurunda ibadette, taatte, tesbihatta, Kur’an okumada ne denli istekli olduklarını, O’nun şefkatine himmetine mazhar olabilmek ve rüyalarında görebilmek için gece ve gündüz ağlayı ağlayı inleyi inleyi çalıştıklarını müşahede ettik.
Ruhen o kadar has, o kadar güzel, gıda alınıyor ki anlatamam.
Gençliğimizde;
“Ne olur Ya Rabbi ömrümüzde bir sefer olsa dahi Hac farızasını yapabilsek Umre’ye gidebilsek” diye ah-ı enin ede de ağlayı ağlayı dualar ederdik, hamdü senalar olsun.
Ne yazık ki elli sekiz yaşında ve altmış üç yaşında nasip oldu. Oradaki gençleri gördükçe yine aynı hüzün, aynı ağıt, aynı elem aynı sızlanma duyguları beliriyor içimizde.
“Ya Rabbi on sekiz yaşında, yirmi yaşında, yirmi beş yaşında Habibin Ahmet Resulun Muhammed’in huzuruna davetine icabet ettirdin. Ne mutlu bunlara bunların yüzü hürmetine Ya Rabbi bizlerin günahlarını affı mağfiret eyle,” diyerek, ahı eninle ağladıktan sonra gözyaşlarını dindirebilmek pek zor oluyor.
Hele o Ashab-ı Suffe’nin olduğu yer… Resulullah Aleyhisselatü Vessalem Hazretlerinin sözlerini yazmak, ezberlemek, aynı zamanda fisebillah cihat yapmak için, can feda edercesine çalışmışlar ve orda ibadet ve tatlarıyla meşgul olmuşlardır. Oraya vardığımız zaman onları hayal edip aynı ibadet ve taatleri sahabelerle yapıyormuş gibi insanda bir haz, bir lezzet, bir sevgi, bir muhabbet oluşuyor ve gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz. Allah’ım (cc) İnşaallah bütün mü’minlere, ağlayanlara, gözyaşı dökenlere orayı nasip müyesser eylesin.
Ravzay-ı Mutahharada on gün kadar kaldık ve bazen de sordum tabi;
“Davamız irşaddır, davamız insanlara iyi ahlakı, islamı, edebi, terbiyeyi inancı öğretmek ve yaşamak. Resulallah Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerinin hanesine geldik. Bizi o davet etti, acep ola davet eden şahsiyeti gördünüz mü ?”
Evlatlarını görüyorlar, dükkanlarını görüyorlar, arkadaşlarını görüyorlar da o hane sahibini göremediklerini söylüyorlar. Öyleyse çok tövbe edin, çok ağlayın. Eğer yalan söylüyorsanız bırakın, yemin ediyorsanız bırakın. Üzerinizde kul hakkı varsa onları ödeyin, insanları incittiyseniz telefon açıp onlardan helallik alın.
Hamd-ü senalar olsun; o gençler, o muhabbetli gençlerdi. Yanımıza geldiler ve Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerini gördüklerini, kendilerine izzet ve ikranda bulunduğunu, zemzem ikram ettiğini ağlayı ağlayı bu fakire anlatmaya başladılar. Hele bir nisa geldi;
“Resulallah Aleyhisselatü Vessalem Hazretleri bana elma verdi” deyip hüngür hüngür ağlıyordu.
“Neden hoş geldin evladım demedi de bana elma ikram etti” diye sordu.
Bende ona dedim ki;
“Biraz daha zamanı var. Hiç olmazsa sana elma ikram etmiş. O elma cennet elmasıdır. Hamdü sena et, selatü selama devam et, katiyen boş kelam konuşma.”
Çünkü orada ibadet ve taat yapılır. Ne yazık ki Türkiye’mizden gelenlerin çoğu burada nasıl laklaka gıybete alıştılarsa, burada nasıl suizana, onun bunun aleyhinde konuşmaya alıştılarsa, bühtanda bulunmaya müstesna tutuyorum. Allah (cc) o gençlerimizden razı olsun. Said Nursi Hazretleri öyle der;
“ Ey mezarı mütarıkler çekilin çünkü imanlı bir nesl-i cedid geliyor”.
O imanlı gençlik, Allah (cc) sevgisiyle, Muhammed-ül Mustafa’nın sevgisiyle malından, mülkünden, evladından o mukaddes belgeye ibadet ve taat yapmaya geliyor. Hem o mübarek belde de iki rekat namaz kılmak başka beldelerde bin rekat namaza muadildir. Orda bir kere Kur’an- Kerim hatmetmek başka beldelerde bin kere Kur’an-ı Kerim hatmetme sevabı veriliyor. Bu sevap dururken laklaka ne lüzum var?
Oradan ayrıldık. Ayrılmak çok hüzünlü, elemli oluyor. Nasıl ki bir askere giden insan anneden babadan ayrılıp ta üzülüyorsa, nasıl Hicaz’a gitmek isteyen insana “gitme” denildiği zaman üzülüyorsa elbette Allah’ın Resulü’nün huzurundan ayrılırken de üzülüyor. Ama bazı insanlara göre o üzüntü değişir, çünkü; her yerde Allah-u Teala’nın hazır olduğunu müşahade ederler. Onlar da o elem ve keder olmaz, onlar yine o aşkla muhabbetle Mekke-i Mukerreme’de ihrama girerler . “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” diyerek, “Ya Rabbi yalınayak başım açık senin emrine senin davetine icabet ettim, bana bu Umre’mi kolay getir. Bana sabrı cemil ver Ya Rabbi” diye telbiye yapa yapa, zikrullah yapa yapa, Beytullah’ı tavaf ederler. Beytullahı ilk gördüğünüzde yapılan dualar müsrecaptır. Allah-u Teala kabul eder.
Allah’ım (cc) sizlere de nasip ederse; Beytullah’ı ilk görür görmez bundan sonra ki tüm dualarınızın kabulu için dua edersiniz İnşallah. Daha sonra da hem kedinizin hem de gelecek zürriyetinizin oraya gelmesi için temennide ve niyazda bulunursunuz İnşallah-u Teala.
Tavaf yapmak o kadar güzel, o kadar ahenklidir ki; ne malın, ne mülkün, ne evladın aklına geliyor. Hatta canının dahi yanında olduğunu anlamıyorsun. Ruh gıda alıyor. Ruhen cesedi taşıyor ve o mübarek Hacer-ül Esvet’e gelipte;
“Bismillahi Allah-u Ekber” demek bütün cihana bedel oluyor.
“ Ya Rabbi, o mübarek taşı öpemedim, hiç olmazsa öpmüş gibi benim sevabımı kabul eyle. Benim tekbirimi kabul eyle” der.
Beytullah’ın çevresin de bir kere dönmeye “şaft” derler, yedi defa şaft yapmayı bitirdiğiniz zaman bir “tavaf” olur. Tavaftan sonra iki rekat daha beytüllaha bakarak namaz kılmak eftaldir. İnşallah sizlerde gittiğiniz zaman edeple tavafınızı yaparsınız en sakin yerde iki rekatta şükür namazı kılarak ilk yaptığınızda vacip oluyor, o vacip namazı kılar, Cenab-ı Zülcelal Hazretlerine dua edersiniz. Ne yazık ki şimdiki insanlar;
“Beytullah’ın kapısında İbrahim Halilullah’ın makamında namaz kılmak çok eftaldir” hadisi şerifine uyarak insanlara eza ve cefa yapıyor, tavaf edenleri engelliyorlar.
Oysa Allah (cc) her yerde hazır ve nazırdır. Allah (cc) kalbe nazar eder. Namaz ve duadan sonra zemzeminizi içer ondan sonra Safa tepesine çıkarsınız. Safa tepesine çıktığı zaman insanın aklına Hacer annemiz, ve Merve say’ını yaptıktan sonra tıraş olup, ihramdan çıkarsınız. Ondan sonra sivil elbise ve yahut ta orda entari denilen hafif, sıcaktan korunan bir elbise giyebilirsiniz. Ondan sonra her gün gelip istediğiniz kadar tavaf yaparsınız.
Orada , Afganistanlı, Pakistanlı, Hindistanlı, Malezyalı sonra Faslı, Cezayirli, Tunuslu alimlerle, şeyhleri ziyaret ettik ve bazıları da oturduğumuz yeri sordu ve iade-i ziyarete geldiler. Allah (cc) razı olsun hepsinde aynı duygu, aynı sevgi, aynı muhabbet vardı. Hepsine sadece anamız babamız için tavaf yapılmaması gerektiğini, Peygamber Efendimiz için, Hazreti Adem ve diğer Peygamberlerimiz için, halifelerimiz için de tavaf yapılmasının efdal olduğunu söyledik. Sözümüze kıymet verip yapan kardeşlerimizden bir müftü efendi çok dua etti, sarıldı öptü:
- Allah razı olsun dediğinizi yaptık, çok memnun olduk, değişik haller yaşadık, dedi.
Dedim ki;
- Evet, sevinilecek işte budur.
Rasulullah şöyle buyurmuştur;
“Ey ashabım! Dünya haris olmayın, ahrete haris olun ahiret için yarışın”
Oradaki hal oradaki güzellik bir başkadır. Aşık öyle der; “ Zemzem içsem kana kana
Tavaf etsem döne döne
Senin aşkına Beytullah.”
Kaç sefer gidilirse gidilsin, oraya doyulmaz, oranın anlatılmasına insanın bir ömrü kafi gelmez. Herkes anlayamaz. Anlayan da söylemez. Çünkü orada birçok söylenmeyecek haller, bir çok söylenmeyecek durumlar vuku bulur. Bunların da söylediğimiz zaman bazı zıttiyetler meydana gelir. Bizim zahiri olarak orayı sevmemiz, aşk ve muhabbetle ruhun gıda alması, cesedin ona tabi olması, Allah (cc) kul arasında ki hica perdelerini yavaş yavaş kalkması gibi haller orada zuhur eder.
O mübarek beldede bir ay kadar kaldık. Ramazan-ı Şerif’te Medineyi Münevvere’de bulunan insanlar on gün kadar ikramda bulundular, sofralar döşediler.
Mekke’ye geldiğimiz zaman onlar da öyle idi. Dünyanın her yerinde iki- üç milyona yakın insan;
“Üç umre yapmanın, bir hac sevabı vardır. Ramazanda ise bir umre yapmanın, hac yapma gibi sevabı vardır,” hadis-i şerifinin müjdesine mazhar olabilmek için say-ü gayret gösteriyorlardı.
“ Ramazan’ın on dokuzundan sonra Kadir Gecesini arayınız”
Hadisi Şerif’ini anımsayıp, mübarek topraklar da yakalayıp ihya edebilmenin arzusu ile kendilerinden geçercesine ibadet yapıyorlardı.
Ramazanda ki Umre’nin faziletini bilen, duyan herkes mukaddes beldede, bakıyorsun önünde zemzem ve hurmaları ile okunacak ezan-ı Muhammediye bekliyor, o bekleyişte ruhun gıda alıyor. Allah-ü Teale Hazretlerinin “Allah-ü Ekber” sedasını bekleyebilmek ve karadolu Beytullah’a bakarak o mübarek kapıya, o mübarek Altın oluğa, o mübarek Hacerül esvet’e, o mübarek Hazreti İbrahim’in (as) Makamı’na ayağının izine baka baka zemzem içmek ve hurma yemek…
Hele de mübarek hocalrın iki saatte taravih namazı kıldırmaları, Allah (cc) sedasıyla ibadet yapmak, sicim sicim akan gözyaşlarıyla ruhun beslenmesi, ayrı bir lezzet, ayrı bir haz.
Gece oluyor saat birde teheccüd namazı kılınıyor. Ramazanın on dokuzundan sonra, iki saat sürüyor teheccüd namazı. Bizim burada kılınan tesbih namazına orda teheccüd namazı deniliyor. Altı rekatini bir imam kıldırıyor bir saat sürüyor, dört rekatini de bir imam efendi kıldırıyor. Üç rekatte salat-ü vitir duasıyla beraber iki saat sürüyor. Bu bittikten sonra hüngür hüngür ağlayı ağlayı evine gidiyorsun. Orada ne hazırlandıysa sahur yemeğini yiyorsun, teheccüd namazının o aşkı o heyecanı, zaten uyku da vermiyor insana. Tekrar acele ile ezan-ı Muhammediye okunmadan geliyorsun, Beytullah’ı , göre göre sabah namazını kılıyor, ibadetini yaptıktan sonra tesbihatını çekiyorsun.
Cenab-ı Zülcelal Hazretlerinin o seher vaktinde herkes uykudayken tavaf yapması o kadar güzel o kadar ahenkli oluyor ki… Salat-ü Selamlar getirerek, Allah’ın (cc) binbir isminden doksan dokuz esmasnı söyleyi söyleyi tavaf etmek anlatılamaz bir his…
Ondan sonra geliyorsun, evine yatıyorsun, yattığın halde yine aynı haller, aynı zevk, aynı muhabbet, aynı duyguyu devam ediyor. Kişi sevdiğiyle beraber oluyor. Burada torunun çok seviyorsan, gece rüyanda torununla meşgul olursun, evini öok seviyorsan evinle meşgul olursun, aileni seviyorsa, ailenle meşgul olursun. Gecen gündüzün aynı oluyor. Allah-u Teala gündüz aldığın aynı lezzeti aynı muhabbeti aynı sevgiyi aşılıyor kuluna.
Ramazanı Şerif’de değişik beldelerden birçok insanlar vardı.
Adapazarlı, emekli bir öğretmen vardı ki, söyledikleri beni çok üzdü:
- Şu pis Araplara bak, görüyor musun başının altına Kur’an-ı Kerim’ alıyor, böğrüne Kur’anı Kerim’i alıyor, altına alıyor. Hiç saygı yok, bunlarda hiç terbiye yok, bunlarda ibadet lezzeti yok, gibi sözler söyledi.
Ben de;
- Sen Kur-an’ı Kerim’i okuyor musun ? dedim
- Yok, dedi.
- Öyleyse senin bunlara hiçbir şey söylemeye hakkın yok. Çünkü bunlar Kur’an-ı hem okuyor, hem de öğrendikleriyle amel ediyor. Bunlarda içki yok, kumar yok, zina yok, livata yok, bar yok, saz yok, şu yok, bu yoktur. İbadetlerini, taatını yapıyorlar. Kur-an’la
Haşır neşir olmuşlar. Allah’ım (cc) onları sever. Bu söylediklerimi iyi düşün kardeşim! Gel tövbe edelim, Allah’ın (cc) kelamından okuyalım, dedim.
Yanımızda bir de Arapça bilen kardeşimiz vardı. İkaz ve irşad için uzun boylu Afrikalı zenci dediğimiz, Araplardan bir tanesini çağırdık;
- Sen Türkleri biliyormusun? Dedik.
- Evet, biliyorum, dedi.
- Nasıl biliyorsunun, kimler hani, gösterebilir misin? Dedik.
Hebek hebek oturan birbirleriyle konuşan insanları gösterdi.
- Nasıl biliyorsun? diye sorduk.
- Onların elinde kitap yok. Kur’an okumuyorlar, onun için biliyorum, diye cevap verdi.
- Peki, nisaları da bilir misin? Dedim.
- Evet, dedi ve onları da parmaklarıyla gösterdi.
Daha sonra Malezyalılar geldi. Onlara da aynı soruyu sordum.
Öğretmenin yanında aynı şeyi söylediler. Ardından birkaç Faslı, bir Tunuslu, bir Cezayirli geldi. Onlarla da konuştuk.
Bir de Filistinli geldi yanımıza ve ağlamaya başladı. Öyle ağladı ki hüngür hüngür. Bizim Türk olduğumuzu görüce de;
- Benim babam doksan altı. Bana:
“ Ah evladımi Osmanlıları arkalarından hançerledik. Oysa kendilerine güvendiklerimiz şimdi bir karış toprak dahi vermediler Filistinlilere. Bizler para ile kendi evlerimizi sattık. Kendi arsalarımızı verdik, şimdi Cenab-ı Allah intikamını bizden alıyor” derdi, diyerek babasının sözlerini aktardı bize. Sonra kendisi de;
-Osmanlıların ahını bedduasını biz çekiyoruz, bizim günahımızdır, deyince;
- Evladım daha da çekeceksiniz, dedim.
O’da;
- Ne zaman Osmanlılar yeniden bütün dünyaya hakim olursa zaman Allah (cc) bizi affeder, dedi. O Arapça konuşuyordu, arkadaş ta bize Türkçe mealini veriyordu.
O mübarek beldede bayram yaptık. Artık ayrılma vakti gelmişti. O kadar hüzünlü oluyor ki ayrılması. Veda tavafı yapılır ya biz veda tavafı yapamadık;
“Ya Rabbi bir daha gelmek suretiyle senin tavaf ediyoruz Allah’ım (cc)
Tekrar burada zemzem içmek için, yeniden bir daha tavaf edebilmek için memlektimize dönüyoruz. Allahaısmarladık!” deyip geri geri çekildikten sonra otelimize döndük.
Ne yazık ki, bizim Müslüman Türkler kendi varlığını kendi kuvvetini, kendi aşkını, kendi özünü, kendi inancını, kendi ahlakını kendi örf ve adetlerini unutmuş görünüyor.
“Ne olur Ya Rabbi! Sen ‘Hadi’ isminle hidayet eyle, ‘Latif’ isminle lutfeyle. Kendi benliğimize Muhammel-ül Mustafa’nın ümmeti olduğumuzu şanlı şerefli bir ümmet olduğumuzu birldirmeyi nasip et ya Yabbi. Bizleri bütün Müslümanları sev ya Rabbi. Bütün Müslümanları sevdir Ya Rabbi. Bütün Müslümanları ahirettede sevindir ya Rabbi. Allah (cc) hepimizden razı olsun, umduklarınıza nail etsin, korktuklarımızdan hıfzı muhafaza etsin alemi islama dirlik birlik versin. Cemian Kurana yapışmak nasip ve müesser eylesin. Bizleri hakkı hak, batılı batıl bilenlerden eylesin. Son nefeste kelime-i Şahadet getirerek cennet ve Cemalullahına vasıl eylesin”
Hac farizasını da yaptık. Çokta memnun kaldık. Arafat dağında yolları o kadar ihtişamlı o kadar güzel yapmışlar ki bütün yolları demirlemişler. Bu sene bütün hüccat rahat etti. Dokuz saatte Arafat’tan Müzdelifeye gelirdik. Bu sene otobüsle yirmi üç dakikada Müzdelefiye geldik. Hac bakanlığı, güzel disiplin etmiş. Şeytan taşlamamız da rahat oldu. Allah’ın (cc) sizlere de hac ve umre yapmayı nasip ve müyesser eylesin. Oraya elbette orası için ağlayanlar gidecek. Yalnız gözyaşı dökmesini bilin. Eğer çocuk ağlamazsa anne meme vermez. Allah’ın (cc) kapısını çalalım. “Allah Allah” deyin Allah’ı (cc) sizi sever. Yalanı bırakalım. Yemini bırakalım. Gıybeti bırakalım. Suizanı bırakalım. Neyimizi paylaşamıyoruz ki, neden birbirimizle uğraşıyoruz, neden onun bunun çekiştirmesini yapıyoruz. Nefesimizi neden havai hevese harcıyoruz. Bu nefese “Allah” diyelim. “La ilahe illallah” diyelim. “Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Seyidine Muhammedin ve Sahbihi Ve Sellim” diyelim. O sahabelere de tabiyine de hepsine dua edelim.
Allah’ın (cc) rahmeti, bereketi, inamı, ihsanı sizlerin üzerinize olsun. Esselamün Aleyküm..
 
Üst