81 yaşında bir talebe!

Yitik Lale

“Men dakka dukka”
Katılım
3 May 2010
Mesajlar
3,282
Tepkime puanı
810
Puanları
0
Bediüzzaman’ın manevi evladı!
Demek rahmet-i İlâhiye son asırların hizmet-i Kur'aniyesinde öyle ulvi bir lezzet dercetmişti ki, her sıkıntıya mukabele ettiriyordu.

27 Ağustos 2010 Cuma 16:30
“Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin manevi evladı” ünvanı ile şereflendirilmişti Mustafa Sungur. Bediüzzaman Said Nursi’yi tanıdıktan kısa bir süre sonra ona hitaben mektuplar kaleme aldı. Bu mektuplarda köy enstitüsünden edindiği izlenimleri aktarıyordu önceleri.
18916.jpg

Mustafa Sungur 1929'da Eflâni'de doğmuş. İlkokuldan hemen sonra Kastamonu’daki köy enstitüsüne kaydı yapılmış. Enstitüde genel olarak dine karşı takınılan tavır malûm iken ailesinden aldığı terbiye, eğitim ve lütf-u ilahi vesilesi neticesinde gençliğinde imanını koruyarak o ortamdan etkilenmemeyi başarabilmiş.
Nur talebesi olabilme hayali
Ancak heyecanı çok daha büyüktü nur kahramanı Sungur Abi’nin. Nur dairesine girebilmenin, Üstad’ın kendisinden bahsetmesinin, kendisine “talebem” demesinin hayaliyle yanıp tutuşuyordu. Talebeliğe kabul edilebilme ihtimali kâinattaki her şeyden öteydi onun için. Hep dillendirdiği şu cümleydi: "En büyük emelimiz nur talebesi olabilmektir.’’ Ve beklediği gerçekleşti bir gün; Bediüzzaman Said Nursi, gönderdiği mektubunda kendisine şöyle hitap etmişti: “Nurun küçük kahramanlarından Mustafa Sungur.”
Babası şikayete geldi
Talebeliğe kabulünden hemen sonra, Üstad’ı görebilme umuduyla yola düştü ve uzun bir yolculuktan sonra Emirdağ’a, Üstad’ına ulaştı. Bir yıl sonra (1948) Afyon davası sebebiyle Bediüzzaman’ın tutuklandığı haberini aldı. Ziyaretine Afyon’a gitti. Bediüzzaman’ın yanındayken o kadar unutmuştu ki her şeyi, kendisi Afyon’da Üstad ile beraberken O dönemde İzmir’de bulunan babası Afyon’a gelerek oğlunu Bediüzzaman’a şikayet etmişti. Babasıyla kısa bir süre görüşen Bediüzzaman ikna etmişti kendisini. Ve böylece Nur’un kahramanı Mustafa Sungur hiç ayrılmamak üzere Nur dairesine girmişti artık.
18917.jpg
Ziyaret dönüşü uzunca bir mektup kaleme aldı Bediüzzaman’a hitaben. Ve Sungur Abi, bu mektubundan ötürü tutuklanarak mahkemeye çıkarılıp 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. İç geçirmiyordu hiçbir zaman haline; dava insanıydı ve halet-i ruhiyesini şöyle özetliyordu: “Şurası muhakkak ki, biz ücretimizi manevi yönden alıyorduk. Ruhen, kalben, sanki bir nur âleminin içindeydik. Demek rahmet-i İlâhiye son asırların hizmet-i Kur'aniyesinde öyle ulvi bir lezzet dercetmişti ki, her sıkıntıya mukabele ettiriyordu.”

5 ay hapis yattığından ötürü geçim kaynağı olan memuriyetinden de atılmıştı Mustafa Sungur. O, eşsiz muhabbet ve sadakatle safaya değil cefaya, çileye ve mihnete talip oldu. Bütün dünyevî makam ve sevgilileri feda edip zindanları tercih etti. Çünkü onun gözünde hapishaneler saraydan farksızdı.
Allah’ın bereketli ömür verdiği güzel insan
18918.jpg

Mustafa Sungur Abi, rıza-i İlahi uğrunda defalarca tutuklandı, tenkid edildi, cefalar çekti. Şu an seksen yaşına basmış olmasına rağmen halen daha Risale-i Nurların hizmetinde aşk-u şevk ile var olmaktadır. Üstadın diğer sadık talebesi Zübeyir Gündüzalp vefat ettikten sonra (fakat Sungur’a göre, Zübeyir Abi vefat etmemiş, talebelikten mezun olmuştur) bu yolda her ne kadar yoldaşsız kalsa da çeşitli panellere, toplantılara, meclislere bizzat katılıp Risale-i Nur dersleri vermeye tüm heyecanı ile beraber devam etmekte Sungur Abi.
Nesil Yayınları’ndan çıkan İhsan Atasoy’un Üstadın Manevi Evladı, Fena Fi'n Nur Mustafa Sungur adlı kitabında bu muhabbet fedaisini daha yakından tanıma şansına sahip oldum. Cenab-ı Hak kendisinden ebeden razı olsun.
 
Üst