Dürüst Olun !
Yaw arkadaş MUSAB21,
Bir kez olsun bu foruma tutarlı bir yazı as da herkes istifade etsin !
Bahsettiğin yazara ve kitaplarına bir sürü Reddiye yapılmıştır. Sanki bu olup-bitenlerden kimsenin haberi yokmuş gibi tutmuş lâyık olmadığı hâlde çok haksız ve isabetsiz reklâmını yapıyorsun.
"Üç Muhammed" adlı kitaba yapılan reddiye, reddiye yapılan kitabın tam 3 katı (1000 küsur sayfa) bir muhtevaya sahip... Senin bu reddiyeyi okuduğunu hiç sanmıyorum. İkinci olarak bahsettiğin "Yahudileşme Temâyülü "adlı kitaba ise, yapılan reddiyelerin haddi ve hesabı yok...Bunlardan bir tanesini herkesin istifadesine sunarak aşağıya asıyorum. Bu arada belki sizin de -pek sanmıyorum ama- gözünüz ve gönlünüz açılır.
İşte Yahudileşme Temayülü Kitabının değerlendirilmesi...
"Yahudileşme Temayülü" ismi ile yayınlanmış adı gibi kendisi de tuhaf ve içi dudak uçurtacak kelime ve cümlelerle dolu olan bu kitabı ehl-i sünnet alimlerinden bir kardeşimiz bakınız nasıl eleştirmiş...Okuyunuz ve her kitaba baklıklama dalmayınız!
YAHUDİLEŞME TEMAYÜLÜ
Bu sayımızda tanıtacağımız kitap "İsrailoğulları'ndan Ümmeti Muhammed'e Yahudileşme Temayülü" isimli eserdir. Kitap beş bölümden ibarettir.
Kitabın tamamını aktarmaya elbette bu sayfalarımız yeterli değildir. Okuyucularımıza kitapla ilgili olarak maddeler halinde bazı bilgiler vermeye çalışacağız.
1- "İsrailoğulları 72 guruba bölünmüştü. Ümmetim de 73 guruba ayrılacak." hadis-i şerifini ve kaynaklarını çok güzel bir şekilde verilmiştir. (Sh:63. Tirmizi, Ebu Davut, İbn Mace, Ahmed b. Hanbel, Darimi.) Ehl-i Bid'a denilen tüm sapık fırkalar bu hadis-i Şerifi hadis olarak kabul etmezler. Bir kısmı zayıf olduğu bir kısmı ise mevzu olduğu gerekçesiyle. Elbette bu onların cehaletlerinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu Hadis-i Şerifin son kısmı gündeme getirilmemiş! Hadis-i Şerifin son kısmı ise şöyledir: "Bunlardan biri müstesna (73 fırkadan) hepsi cehenneme girecektir." buyuruyorlar. Sahabe-i Kiram : "O müstesna fırka hangisidir ya Resulullah?" diye sonunca, Peygamberimiz Efendimiz (sav): "Benim ve Sahabemin yolunda, olan Cemaattır." müjdesini vermiştir. Yani Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaattır. Bu da gündeme getirilseymiş daha güzel olurmuş! Zira bu Hadis-i Şerif "Ehl-i Bid'a" fırkalarla ilgili zikredilmiş bir hadistir.
2- "RECM" konusunda yazarımız kendini bir hayli zorlamış! Fikir paradoksunda kaybolmuş gitmiş. Sıhhatli ve sağlam bir nesil emniyetinin muhafazası için farz kılınan recm cezasının varlığını onuruna yedirememiş, aksine reddetmeye çalışmıştır. Oysa ümmet içerisinde zanilere ve zaniyelere uygulanması kati nasla farz olan recm cezasını, Haricilerin ezarika kolu ile Mutezile'den bir kısım bid'at ehli inkâr etmişlerdir. Ehl-i Sünnet Ulemadan "recm"i inkâr eden görüşüne itibar edilen tek bir alim yoktur! Ancak on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda ortaya çıkan müsteşrikler ve onları taklid eden yerli müsteşrik hayranı mukallidler inkar etmeye başlamışlardır. Tabii yazarımız recmi inkar etmemiş. Resul-i Ekrem (sav)'in recm uygulamasını "Hendek savaşı öncesinde inen Nur süresinin 2. ayetinden önceki Tevrat'ın hükmü olarak kabul etmiş. "(Sh: 143-147) Dolayısiyle Nur Suresinin 2. ayeti ile recm cezasının "Nesh" edildiğini ısbata çalışmış! Yazarımız belki iyi niyetli olarak bu satırları kaleme almış olabilir, ancak iyi niyet, batıl iddianın mazereti olabilir mi? Birazcık düşünülmesi gerekmez mi?
Yoksa bin bir dereden bir damla su taşıyarak recm cezasının İslam'dan çıkarılmaya çalışılması da "Yahudileşme Temayülü"nün bir işareti midir?
Kaldı ki yazarımız kitabının 195-206 sayfalarında Nesh'i kabul etmez. Hatta istisna etmeden "Ümmet-i Muhammed'de "Nesh" meselesinde İsrailoğullarının düştüğü yanlışa düştü." diyerek tüm Müslümanları Akidevi yönden büyük bir töhmet altına sokmuştur. (Sh: 196) Yine büyük bir iddia ile şöyle demiştir: "Kur'an'ın iki kapağı arasında yazılı olup da hükmü geçersiz olan hiçbir ayet yoktur." (Sh: 198) Oysa Nesh ile ilgili olarak "Ehl-i Sünnet" kaynakları delillerle doludur. Misâl isteyenler, usûl kitaplarında bulabilirler. Biz ancak şunu söyleyelim ki; İbn-i Abidin (rha) Neshle ilgili olarak: "Öğrenilmesi Farz-ı Kifaye ilimler" diyerek meselenin önemini vurgularken, (c/1. Sh:41) İmam Suyuti (rh.a)'de "Cahiller ve Ahmaklar dışında onu kimse inkar etmez, "demiştir. İmam-ı Kurtubi (rh.a) ise: "nesh konusunda icma" olduğunu belirtmiştir. (El-Esas Fit-tefsir 1/280) Yine Ehl-i Sünnet Mezheplerin tümünde de "Müctehid" olabilmenin ve "İctihad" yapabilmenin şartlarından birisi; "Nasihi ile mensuhu bilmek " şeklinde ifade etmişlerdir. Demek ki İslam ahkamı hakkında bir şeyler söyleyebilmek için "Müctehid" olmak şartmış! Geriye kalıyor mukallidler. Mukallidlerde müctehidlere tabii olmak zarureti içindedirler. Peki bu temayülleşme neye? Yoksa müctehidliğe mi?
Peki müctehid olmak için birilerinden izin almaya gerek var mı? Ebette yoktur! Öyleyse isteyen kursun kendi mezhebini düşsün yola, kim gelirse gelsin. Sizin kurduğunuz mezhebi bizim kabul etmemizi kendi mezhebimizi terk etmemizi bekliyor sanız boşuna beklemeyin.
Sizler kendinizi yeni mezhepler kurmada nasıl hür, etkili ve yetkili görüyorsanız. Müsaade ediniz de bizlerde kendi mezhebimizi seçmede hür olalım!!!
Kaldi ki; Recm cezası ile ilgili ahkâm, İslam dünyasının en sağlam Hadis kaynağı sayılan eserlerde (Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de) mevcuttur. On dört asırdır bunlara kimse dil uzatamamıştır. (El-Lu'lu Vel-Mercan c/1 Sh: 699. Akit Gaz.) Bu bölüm okunduğu zaman mesele daha iyi kavranabilir! Neshi inkâr edenler; Allahü Teâlâ'nın indirdiği Zebur, Tevrat ve İncil hakkında ne diyecekler? Eğer nesh geçerli değilse, bu kitapların hükümleri ile amel edilemez mi?
Neshi inkâr olayının temelinde Yahudiler vardır. Bakara suresinin 106. Ayet-i Kerimesinin nüzul sebebi de budur. Muteber tefsir kitaplarından bu ayetin tefsiri okunduğu zaman, mesele daha net olarak kavranabilir.
Nesh edilen ayetler konusunda sayı olarak bir sayı yoktur ama, "Nesh" in varlığı konusunda ittifak ve İCMA vardır.
3- "Muhammed Ümmeti'nin Kur'an'ı Tahrifi" (Sh: l86) Müslümanlara hakaret niyetiyle; ihaleye bir cümle verilecek olsa, bu cümleden daha ağır bir cümle bulunabilir mi bilmem? Yazarımız Muhammed Ümmetinden olduğunu unutmuş olabilir mi? Böyle bir ifade, yani "Muhammed Ümmetinin Kur'an'ı Tahrifi" ifadesi, insafa sığar mı? Guya Kur'an'ı koruma adına, böyle bir fade kullanmış! Yazık.
Bu başlık adı altında: "Birçok asıllı -asılsız rivayet zikreden hadis kaynakları naklettikleri içerisinde Kur'an'ın korunmuşluğuna gölge düşürecek rivayetlere yer verilmektedir. İşte onlardan birisi: "Hz. Aişe şöyle dedi: Kur'an'da indirilen ayete göre on kez bilinen emme haram kılardı. Sonra bu, bilenen beş-kez emme ile neshedildi. Resülullah vefat ettiğinde Kur'an da bu beş bilinen emme ayeti okunuyordu. En sahihleri de içinde bu rivayeti nakleden hadis mecmuaları galiba bir şeyi gözden kaçırmışlardı: Hadis diye nakledilen bu söze itimat etmenin hem Kur'an'a, hem Hz. Aişe'ye iftira olacağı gerçeğini." Kur'an-ı Kerim'in korunacağı haberini bizzat Rabbimizin açıkladığını yazarımız da bilmektedir. Ancak yazarımız "Nesh" olayını kabule yanaşamadığı için Sahih Hadis kaynaklarımızdaki bu Hadisi Kur'an'a gölge düşürüyor mantığıyla reddetmeye çalışıyor! Oysa aynı Hadisin açıklamasını "Neshin" çeşitlerine örnek verirken "Recmi" ve "Emme"nin nasıl beyan edildiğini okusaydı (Kütüb-ü Sitte, c: 16, Sh: 31-32) o kadar telaşa kapılmazdı. Hem de Şia'nın vesveselerini gündeme getirmezdi!
4- Müteşabihatla ilgili olarak: "İlkönce bu te'vil furyasına eleştirdiği Mutezile'nin yoluna girecek, Mutezile'nin tevilleri Ehl-i Sünnet kelâmı adı altında yaygınlaştırılacaktı." (190) İmam Eş'ari'(rha)'nin hayatı ortada. İçinden çıktığı mutezileye karşı verdiği ilmi mücadele ortada. Ehl-i Sünnet ulemaya ait tüm eserler ortada!
5- Yazarımız şöyle diyor: "Hele zanni bir delil olan "hadis" ile kati bir delil olan "ayet'i neshetmenin ne şer'i ne de akli izahı yapılamaz." (Sh: 199)
Yazarımız "Hadis"e zanni bir delil demekle ne demek istemiştir? Bunu biraz daha araştırsa, gayet iyi olurdu herhalde! Biz Hadisi şöyle bilmeliyiz: "Mütevatir Hadisler, şer'i bakımından hemen hemen Kur'an kuvvetindedir." (İslam Hukuku Metodolojisi, sh: 102. Prof. M. Ebu Zehra) Yine: "Mütevatir Hadis zaruri olarak kesin bilgi ifade eder. Bu yüzdende Resulullah'ın mütevatir hadislerini inkar eden "kafir olur." Çünkü böyle bir inkâr Resulullah'ı inkâr anlamına gelir." (Hadis Usulü, Sh:107. Prof. Dr. İ. Lütfi Çakan.) İslam Hukukunda, Hadis usulünde hükümler böyle iken; bütün hadisleri "Zanni delil" ilân etmenin manası nedir?
6- Yazarımıza göre şu hadis-i şerif uydurma imiş: "Kaderiye bu ümmetin mecusileridir." (Sh: 209) Oysa yazarımızın uydurma dediği hadisler şu hadis kaynaklarında geçmektedir: "Ebu Davud, Tirmizi. Kütüb-ü Sitte, c: 14, Sh: 34-38. Ayrıca Said Havva (rha)'nın kaleme aldığı "El-Esas Fis Sünne" adlı eserinin c: 7, Sh: 552. 553. sayfasında farklı bir rivayet olarak Taberani (rha)'nin Evsatın da Enes bin Malik (ra)'ten rivayet edilmiştir.
7- Yazarımız yine kimlere hoş görünmek için buyurmuşsa şöyle buyurmuş: "Eşyada asıl olanın mubahlık olduğu" ilkesi, giyecek yiyecek, resim, müzik beşeri münasebetler konularında askıya alınarak, Şeriatın koymadığı bir yığın yasak İslam adına insanlara dayatılıyordu." (Sh: 210) Yazarımız İmam-ı Eş'ari'nin "Eşyada asıl olan tevaffuftur" hükmünü hiç duymamış gibi davranmaktadır. Bu davranışını bozmadan, şu sualleri sorabiliriz: Gerçekten giyeceklerde haram olan giyecek yok mu? Yiyeceklerde haram olan yiyecekler yok mu? Resimler de haram olan resimler yok mu? Müzikte haram olan müzik yok mu? Elbette hepsinde de haram olanlar vardır. İslam hepsinde de haramlar koymuştur. Peki İslam'ın sünnetle sabit olan emirlerine dayatma denir mi? Hatta ictihadi hükümler için, dayatma tabiri kullanılabilir mi? Müellifimiz "İctihad, içtihadı nakzedemez" kaidesini hiç duymamış mıdır?
8- Yazarımız yine kitabının 212 sayfasında: "İslam Mitolojisi" kavramını kullanmış'. Hem İslam, hem de Mitoloji?
9- Müellif; "Seyhan, Ceyhan, Firat, Nil cennet nehirlerindendir." (Müslim, Cennet: 26) hadisini, kaynağı ile birlikte zikrediyor ve Bu hadis her bakımdan yanlışlarla doludur." diyor. (Sh: 216) Hem Sahih-i Müslim gibi bir eser kaynak gösteriliyor, hem de "Senedi sahih, lakin metninde israili rivayet olan hadis" diyerek Müslim gibi Ehl-i Sünnet' in gözbebeği hadis kaynağına gölge düşürmeye çalışıyor! Aklı sıra!!!
10- Yine Naziat Sûresinin 43. ayetinin mealini: "Sana saatin ne zaman gerçekleşeceğini soruyorlar. Sen kim, onun zamanını söylemek kim?" diyerek çeviren müfessir - yazarımız bu mealde acep kimi taklit etmiştir? Merak ediyorum doğrusu! Mealin doğru şekli şöyle olsa edebe daha uygun olmaz mıydı? "Sen onu nereden bileceksin" Zira meallerde de böyledir. (Sh: 229-234)
11- Yazarımız: "Bir kâfir için müslüman öldürülmez" Hadis-i şerifinin İmam-ı Azam tarafından kabul edilmediğini ileri sürmeye çalışmıştır. (Sh: 270) Bu izahı da yanlıştır. Zira İmam-ı Azam (rha) Zimmi kâfiri, kasden ve teammüden öldüren müslümana, kısas cezasının uygulanacağını", fakih raviden gelen başka bir hadis-i şerif ile izah etmiştir. Zikredilen hadis-i şerifin "Zimmet akdi olmayan harbiyi öldürdüğü için, bir müslümanın kısas edilemiyeceğini" belirtmiştir. İmam-ı Azam'ın "Bir kâfir için müslüman öldürülmez" hadisini reddettiği, hiçbir kaynakta mevcut değildir. Herhalde müellifimiz, zimmi ile harbiyi bir birine karıştırmış! Meselenin aslı, kaynaklarımızda şöyle geçmektedir: "Kısas için; "Maktulün hayatı mutlak olarak dokunulmaz (Yani kanı masum) olmalıdır. Zira Resul-i Ekrem (sav) "Zimmet" ehlinden bir gayri müslimi öldüren kimseye "Kısas" cezasını tatbik etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Elbette ben, benim zimmetim altında bulunanların hakkını almaya en layıkıyım" (Sahih-i Buharı İst. 1401. K. Diyet:2 . C: Sh: 42-44) Ayrıca Hz. Ali'nin (Zimmet ehlinin cizye vermeleri, malları bizim mallarımız gibi kanları bizim kanlarımız gibi olması içindir" buyurduğu bilinmektedir. Resul-i Ekrem (sav)'in: "Kâfire karşı mü'min öldürülmez" Hadis-i Şerifi Zimmet akdi imzalamayan harbilerle ilgilidir. Dolayısıyle bir müslüman; müstemen (Emanlı) bir harbiyi öldürürse kısas edilmez." (Fethul Kadir- El Lubab fi Şerhil Kitab- El Hidaye Şerhu Bidayetül Mübtedi. Arapça asıllarından. Y. Kerimoğlu Emanet ve Ehliyet C: 2. Sh: 103. Madde: 1318)
12- Yine yazarımız bir yerde: "Asrı Saadette kadınların Cuma namazına devam ettiğini belirten sahih rivayetler olduğu, halde İslam ortaçağ boyunca kadınların camiden soğutulması da aynı geleneksel yanlışın bir devamı olsa gerek." (Sh:286) diyerek bir ızdırabını dile getirmektedir. Dikkat ederseniz bazı ilahiyatçı profesörlerimiz de, yazarımız gibi aynı dertten muzdariptirler. Bunlardan bir tanesi bir gazete köşesinde (AKİT) şöyle diyordu: "Kadınlara da CUMA kılmak farzdır. Ancak Mezhep imamları, bu farzın edasını önlemişlerdir."
Belki yanlış anlaşılabilir ama onlara şunu sorabiliriz: "Kur'an" dan başka delil tanımıyorsanız, "Kur'an müslümanlığı"na davet ediyorsanız, İslam Gerçeğini keşfetmişseniz samimi iseniz Kur'an'dan cevap veriniz: "Kur'an'da kadınlara Cuma namazı farzdır" diye bir hüküm gösterebilir misiniz? Bırakın kadınları Kur'an'da "Erkeklere CUMA namazı kılmak farzdır" diye bir ayet gösterebilir misiniz? Elbette Kur'an'da böyle açık bir ayet gösteremezsiniz. "Cuma namazı" kavramını yan-yana iki kelime olarak Kur'an'da bulamazsınız! Bu suallerim "Peygamberin sünnetini kabule yanaşmayan ve bazı müctehid imamlarının ictihadları ile amel eden müslümanlara, müşrik vasfını veren zalimleredir. Müellifimiz onlardan değildir.
Bu mezhepsiz zalimler; öyle keskin konuşurlar ki "Kur'an" dan başka delil kabul etmezler. Ama işleri düşmeye görsün; Bakarsınız ki Hadisi kabul etmişler, Sahabeyi kabul etmişler, Tabiunu kabul etmişler, Hatta İmam-ı Azam ı öyle savunurlar ki sanki gerçekten Hanefiler! Türkçe ibadet konusunu tartışırken, İmam-ı Azamı dillerinden düşürmezler.
Günümüzün fitne ortamında; kadınları camillere ve cum'a namazına davet edenler, üniversitelerde okuyan tesettürlü bacılarımıza neler yapıldığını görmüyorlar mı? Haremlik ve selâmlığa düşman kesilenler; kadın haklarını mı, şehvet duygularını mı savunuyorlar? Azıcık şüpheliyim! Çünkü üniversitelerde okumaya çalışan müslüman kızlar; başları örtülü olduğu için okul kapılarından kovulurken "Kadın-Erkek Eşitliği" hurafesini savunan Kur'an müslümanları, bir gün olsun zalimleri lanetlemediler. Hatta birisi, başörtülü müslüman kızlar için "Sıkma-baş" tabirini kullandı. Ben şüphemde haksız mıyım?
13- Yazarımız son yılların orijinal konularından biri sayılan "Cünübün, Hayızlının, Adet Halindeki kadınların Kur'an okumaları" meselesini gündeme getirerek bunun cevazlığını iddia edenlerin safında yerini almıştır. (Sh: 286-288). Bu meselenin cevazlığını iddia edenler olmuş ama bunların görüşleri ile kimler amel etmişlerdir? Ehl-i Sünnet Ulema indinde cünübün Kur'an-ı Kerim'e dokunması ittifakla haramdır. Siz bu görüşlerinizle kimleri taklid ediyor sunuz? Yoksa zikir ile farz olan ibadetleri birbirine mi karıştırıyorsunuz? Kur'an'a Sünnete, Sahabeye, Tabiine uyarak onların yaşadığı İslam'ı yaşamanın adı "Yahudileşme" oluyorsa aksinin ne olması gerekir? Tirmizi'nin (rha) rivayet ettiği "Hayızlı ve Cünüp Kur'an'a dokunarak, ondan bir şey okumasın" hadisini İmam Ahmed b. Hanbel'in (rha) "Bu sahtedir" diye reddettiği iddia edilmiştir! Peki bu iddianız doğru ise, müctehid İmam Ahmed b. Hanbel (rh.a) "Hayızlı veya Cünüp olan mükellefin, Kur'an-ı kerim'e dokunmasını ve namaz kılmasını niçin "Haram" saymaktadır? Hanbeli Mezhebinin usûlünü benimseyen bütün fakihler, uyumuşlar mı? Yoksa bu yanlışı yazarımız mı keşfetmiştir?
14- Yazarımızın şu tabiri de çok tuhaf bir tabirdir: "Erkeksi Fıkıh" (Sh: 288) Fıkıh ilminin cinsiyete göre tasnifi, hangi temayül ile açıklanabilir ?
15- Yazarımız: "Fazlur Rahman, Ziyaül Hak'kı ABD'ye şikayet etti, Demokrat olmadığı için" (Sh: 339) diyerek demokrat olan Fazlur Rahman'ı kınamıştır. Onun Demokrat ve ABD uşağı dediği Fazlur Rahman, Kur'an müslümanları indinde büyük düşünürdür!
16- Yine yazarımız:"... kimilerinin, görevi İslam'a ve Müslümanlara küfretmek olan kurum ve kuruluşlarda canla başla "Kur'an'ın İslam'ını" tebliğ etmesi, hep Sadukiyen/ Reformist anlayışın kimi zaman ihanete kadar varan siyasi basiretsizliğinin örnekleridir." (Sh: 339 Dipnot) Daha sonra sayfa 346'da "Ebu Davud ve Tirmizi'den (rha) Günahkarlarla oturup kalkmanın vebalini hatırlatan bir uzun Hadis-i şerifi nakletmektedir. Sadukiye' nin uzantısı saydığı "Kur'an İslam'ını tebliğ eden Sadukiler" ile aynı televizyon kanalında (Flaş tv'de) onların hoşlanacağı sözleri söylemenin manası nedir?
17- Yazarımız yine: "O bazıları, o dönemde yeryüzünün dönmediğini bir iman maddesi olarak ele alıp "Ehl-i Sünnet dönmediğinde icma etti derken dönüyor diyenleri de sapık rafizi müşrik olarak adlandırıyorlardı." (Sh: 365) diyor ve dipnotta Abdulkahir el Bağdadi'nin (rha) bu iddiada olduğunu belirtiyor. Eğer tercemeyi kendisi yaptı ise bu bir hatadır. Başkasının tercümesini esas aldıysa durum farklıdır. Meselenin doğrusu şöyledir: "Şüphesiz yeryüzünün/dünyanın döndüğü ilmi delillerle sabittir. Dünyanın dönmediğine dair ne Kuranda ve ne de Sahih Sünnette tevil kabul etmeyen kat'ı sarih bir nas vardır." (El Farku Beynel Firak. Sh: 330. Beyrut/1990) Yazarımız yüzde yüz zıddını iddia etmektedir. Meselenin hakikati bu kadar açık ve nettir. Bu konuyu araştırdığımız zaman bize yardımcı olan ve şimdilerde Medrese-i Yusufiye'de yatan Ehl-i Sünnet Akidesine bağlı mücahid kardeşimiz ve değerli hocamız Mustafa Çelik bu metnin aslını, (arapça orijinalini) ile birlikte bizlere göndermiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; kitap kendi mantalitesi çerçevesinde çok orijinal bir eserdir. Ancak Peygamber varisi Ulemanın bizlere aktardıkları bilgilere göre, Kur'an ve Sünnet merkezli Ehl-i Sünnet Akaidi ile çatışan ve tarihin çöp sepetine atılan çok bozuk fikirlerle doludur. Ehl-i Sünnet akaidine sahip mü'minler bu eseri okurlarken dikkatli okumalıdırlar!
Bu eserde, müslümanların "Yahudileştiği" tezi ısbata çalışılmıştır. Yahudi Abdullah İbn-i Sebe ve şürekası üzerinde durulmamıştır.
Allah müslümanlara akıl-fikir ve izan nasib etsin. AMİN