Zİkrullah Emrİ

Yusuf41

Üye
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allah-u Teâlâ Zikrullah’ı emir buyurmuş, dünya işleriyle meşgul olurken Zât-ı akdes’inin hiçbir hâl ve ahvâlde unutulmamasını Âyet-i kerime’sinde beyan etmiştir:
“Rabb’inin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O’na yönel.” (Müzzemmil: 8)
Dünya işlerinden ihtiyacın kadarını yapıp, meşguliyetlerini bitirince kendini her şeyden çekerek Rabb’ine teveccüh et, samimi bir şekilde O’na ibadet için vakit ayır. Dünya alâkaları gönlünü aslâ meşgul etmesin. Her an O’nu zikretmeye devam ederek kalbini nurlandır. İhlâs ve sadâkatle yolunda bulun. O’nunla olmaya bak!
Allah-u Teâlâ’yı tesbih edip şanına lâyık olmayan vasıflardan tenzih eden, O’nu kemâl ve cemâl sıfatları ile vasıflandıran bir müslümanı; umulur ki Allah-u Teâlâ ahlâk-ı zemîmelerden, hayvanî sıfatlardan temizler.
Bu Âyet-i kerime’de Usûl-i aşere’den Uzlet’e işaret vardır.
Uzlet; halkla ilişiği kesip Hakk’la olmak, huzur içinde ibadet, tezekkür ve esrâr-ı ilâhî’yi tefekkür için tenhayı seçmek demektir.
Uzlet; farz ve fazilet olarak ikiye ayrılmıştır. Farz olan uzlet, şerden ve şerli kimselerden; fazilet olan uzlet ise, lüzumsuz ve faydasız işlerle bunları âdet hâline getirmiş kimselerden uzak durmaktır. Halktan uzak olan Hakk’a yakın olur.
 

abla

Doçent
Katılım
21 Kas 2006
Mesajlar
694
Tepkime puanı
16
Puanları
0
- Sâdık DÂNÂ


Allah teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
"-Beni zikrediniz, anınız ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve küfre sapmayın." (Bakara: 152)
"-Allah'ı çok zikret, ve gece gündüz onu tesbih et." (Âl-i İmran: 41)
"-Allah'ı nefsinde, içinde huşu' ve korku ile an, gece gündüz açık gizli onu zikret, sakın gafillerden olma." (A'raf: 205)
"-İman edenlerin kalbleri ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur. Kalbler ancak Cenâb-ı Hakkı anmakla mutmain olurlar." (Ra'd: 28)
"-Onlar ayakta iken, otururlarken ve yanları üstüne yatarken Allah'ı zikrederler." (Al-i imran: 191)
Kudsî hadis-i şerifler:
-Ey Âdem oğlu beni dille zikret ki, ben de seni rızamla zikredeyim.
-Beni kalbinle zikret ki ben de likamla seni zikredeyim. Kendini alçaltarak, küçülterek beni an ki ben de seni yükselterek anayım.
Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur:
-Allah'ı zikretmeyi seveni, Allah da sever.
-Allah'ı zikredenin kalbinden şeytan kaçar, etmiyeninkine girer.
-Lâilâhe illallah diyenin kalbinden perde kalkar.
Allahü teâlâ buyurur - kudsi hadis-:
Kim benim zikrimle meşgul olur ve bu meşguliyet yüzünden benden bir şey istemeğe vakit bulamazsa, ben ona isteyenlere verdiğimden daha fazîletlisini veririm.
Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur: (Ebu'd-Derdâ r. anh'den)
-Ey ümmet ve ashâbım! Size amellerinizin hayırlısını, Allah yolunda amellerinizin en temizini, derecelerinizin en yükseğini, altın ve gümüş sadaka vermekden ve düşmanlarınızla karşılaşıb sizin onların, onların da sizin boyunlarınızı vurmalarından (cihaddan) daha hayırlı olanı haber vereyim mi?
Sahabe sordu:
-Nedir o ey Allah'ın Rasûlü?
Rasûl-i Ekrem Efendimiz buyurdu:
-Devamlı Allah'ı zikretmek.
Bir gün Ebu Hüreyre -radıyallahu anh- çarşıya girer:
-Sizi burada görüyorum, halbuki Rasûlullah'ın mirası mescidde taksim ediliyor, der.
Bunun üzerine halk çarşıda işini bırakarak hemen mescide koşar. Fakat ortada bir şey göremeyince, Ebu Hüreyre'ye:
-Biz mescidde taksim edilen bir şey göremedik, derler. Ebu Hüreyre -radıyallahu anh- onlara:
-Ne gördünüz? diye sorar. Onlar da:
-Allah'ı zikreden bir topluluk gördük, derler. Bunun üzerine Ebu Hüreyre -radıyallahu anh-:
-İşte Rasûlullah'ın mirası budur, buyurur.
Ebu Hüreyre -radıyallahu anh- buyurur:
-Yer halkı, gökde yıldızları parlak olarak gördükleri gibi, gök halkı da yeryüzünde zikrullah olan evleri böyle parlak olarak görürler.
Davûd -aleyhisselâm- münacaatında:
-İlâhî! seni hatırlayıb zikredenlerin meclisinden geçib, gafillerin meclisine gitmekde olduğumu gördüğün vakit, oraya gitmeden ayaklarımı kır.
Zira senin böyle yapman, bana bir lütufdur.
Allah Teâlâ buyurur:
"-Rabbini gönlünden, korkarak, içinden hafif bir sesle sabah akşam an (zikret), gafillerden olma." (A'raf: 205)
Sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:
-Gafiller arasında zikreden, kaçanlar arasında kahramanca harbeden gibidir.
Bir din büyüğü Hoca Ali Râmiteni -kuddise sirruh-'a soruyor:
- "Allah'ı çok çok zikrediniz!" emrinin belirtildiği zikir, lisan zikri midir? Gönül zikri mi?
Buyuruyorlar:
- Başda olan dil, sonda olan gönül zikridir. Başda olan tekellüf ve zahmetle canından serfeder; fakat sonda olan, zikir gönlüne işlediği için bütün uzuvları ve zerreleriyle denizin hakikatına ve çok zikretmek sırrına erişmişdir. Böylesinin bir günlük kârı, başkalarının bir yıllık kazancına eşittir.
Mevlâna Sadeddin Kaşgarî -kuddise sirruh- buyurur:
-Allah ile meşgul olmak âlemde herşeyden kolaydır. Zira insanlar, mevcudlar arasında bir şey bulmak istediler mi? Evvela onu isterler, sonra da bulurlar. Allah'ı ise evvelâ bulurlar, sonra isterler. Eğer bulmasalardı nasıl isteyebilirlerdi?
Ebü'l-Mevâhib -kuddise sirruh- buyurur:
-Bazı zatlar, zikir üzerinde, ihtilâfa düşdüler, bunun üzerine ki acaba hangisi daha faziletlidir? Açıkdan yapılan zikir mi yoksa gizli yapılan zikir mi? Bu hususda benim fikrim sorulursa şöyle derim:
-Henüz bu yola ilk giren, kasvete mağlub olan için, cehren yani açıkdan yapılan zikir daha faziletlidir. Ama cem haline geçmiş; beraberlik âlemine varmış olan için, gizli, sessiz zikir daha faidelidir.
Kadı Iyaz -rahimehullah- buyurdu:
-Zikir iki kısımdır, bir zikr-i kalbî, diğeri de zikr-i lisanîdir. Zikr-i kalbî de iki kısımdır. Birisi zikirlerin en yükseği ve alâsıdır ki, Allah zü'l-celâl hazretlerinin azamet ve celâlini, ceberut ve melekût âyâtını tefekkürdür.
Kıyamet günü olub da, Cenâb-ı Hak mahlûkatını hesaba çektiği vakitde hafaza melekleri, kulun hasenât ve seyyiat defterlerini getirirler. Cenâb-ı Hak buyurur ki;
-Kulumun amâlinden bir amel kaldı mı? Melekler de:
-Ya Rabb! Biz bir şey bırakmadık. Bildiğimiz şeyleri saydık ve yazdık.
O vakit Cenâb-ı Hak ve tekaddes hazretleri buyurur ki:
-Benim yanımda kulumun bir hasenesi vardır. Ben o hasene ile o kuluma mükâfat veririm. O da o kulumun hafî olarak zikridir ki meleklerimin işitmediği bir zikirdir.

Hoca Alâaddin -kuddise sirruh- buyurur:
-Kendimi bildim bileli, bir serçe kuşunun başını suya sokup çıkaracağı zaman içinde bile bana uykuda veya uyanıklıkda gaflet yol bulamamışdır.
-Gönlünü Allah'a vermiş olanın zikre ihtiyacı yokdur. Zira zikirden gâye bu nisbetin meydana gelmesi ve gizli muhabbetin ortaya çıkmasıdır.
-Öyle zikret ki, seni kaplayan istiğrak içinde ruhuna ne cennet arzusu uğrasın, ne de cehennem korkusu düşsün!... Uyku ile uyanıklık, nazarında ayırt edilemez olsun. Ve şeytan kalb kapısını kendisine kapatılmış bulsun!
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:
-Rabbı olan Allah teâlâ hazretlerini zikreden kimse ile, zikretmeyen kimsenin misâli hay ile meyyit (ölü ile diri) misalidir.
Hadis-i şerîfde zikir ehlinin mânen diri, zikirden nasibi olmıyanın da mânen ölü mesâbesinde olduğuna işâret ediliyor. Aradaki mühim farkı tebarüz ettiriyorlar.
Zikir nimeti Hâk teâlâ hazretlerinin sevdiği kulları üzerine bahşetmiş olduğu en büyük nimetidir, bunun fevkınde bir lutuf, ikram tasavvur edilemez.
Zikir mühim bir aşk ve imân ölçüsüdür. Seven sevdiğini çok zikreder, ara vermeden gece gündüz, her saatte her anda zikreder anmadan yapamaz. Mecâzi sevgilerde bile böyledir.
Bizler de bir kul olarak, bize her şeyi karşılıksız bağışlayan, nimetlerini tâdât edemeyeceğimiz, mün'im-i hakikimiz Allah teâlâ ve tekaddes hazretlerini can ü gönülden her an anmamamıza imkân olabilir mi? Bizim bu anmamız da gene O'nun keremi ve inâyetiyledir.
İnsan daima Allah teâlâyı anmakla vazifelidir, mükellefdir. Dilini, bilhassa kalbini Rabbını anmakla değerlendirmelidir.
Cenâb-ı Hak insanı mükerrem kıldı. Ne bakımdan? Koyun gibi yemesi, içmesi, uyuması yönünden mi? Hayır ruhâniyeti itibariyle yüce eyledi, kendine halife kıldı.
Akl-ı selim sahibi olan, Allah teâlânın bu büyük iltifatına karşı daimi olarak hamd edecek, şükredecekdir ve büyük bir edeb ve tazimle kulluk vazifesini ifâya himmet edecek ve bir an zikrullahdan mahrum kalmamağa sa'y ü gayret edecekdir.
Zikrullaha vâsıl olan her şeye kavuşmuşdur. Zikrullahdan mahrum olan da her şeyi kaybetmişdir.
Zikrullaha nail olan Allah'a kavuşmuşdur. O yüce nimeti tadamayan ancak kışırda kalmışdır.
Kim Cenab-ı Hakkı kalben daimi olarak anabiliyorsa, o îkâna, yani kuvvetli imâna sahib olmuşdur. Rabb-ı teâlâyı büyük aşkla sevmişdir. Zikir hali devam etdikçe, manevi yollar açılmış, perdeler, hicablar kalkmışdır.
Zikrullah kalbin nuru, ruhun huzuru, gönlün cilâsı, aklın ölçüsüdür. Zikre devam edenin kalbi mâmûr, fiil ve ahlâkı güzel, ruhu sevinçli olur.
Zikrullaha devam eden, şen şakrak olur, hiç bir keder onda barınamaz. Zikrullaha devam edenler, dünyacılarla fazla ülfet etmezler, çünkü gafillerle ülfet etmek kalbe kasavet verir.
Kalb mademki nazargâh-ı ilâhidir, onu muhafaza etmek için çok dikkatli ve zeki olmak gerekir. Daima sâlih, maneviyatlı kimselerle ülfet etmek, onların meclislerinde bulunmak lâzımdır.
Büyük tâzimle zikrullaha devam etdikçe letaifler açılır, zikir hâli sıra ile letaiflerde görülür, daha tekâmül ederse bütün sadrı istilâ eder. Daha da gayret sarfedilirse nefse, oradan da bütün cesede intikal eder. Emmâre, Levvâme, Mülhime, Mutmainne, Râdıye, Marzıye halleri görülür.
Mutmainne makamı: Velâyet-i suğradır.
Râdıyye, Mardıyye makamı: Bazı kullarda görülür.
Zamanımızda Zikrullaha devam etmek için tenhalara çekilmeye (Elhamdülillah) ihtiyaç yokdur. Dünya meşgalesi mani değildir, yeterki gönlümüzü Rabbü'l-âlemîn hazretlerine bağlamasını bilelim, nisbetimizi, bağlılığımızı, kavileşdirib havatıra yer vermemeğe gayret edelim.
Allah teala buyurur:
"-Mü'minlerin kalblerine Allah'ın zikriyle Allah korkusundan dolması zamanı gelmedi mi?" (Hadid: 16)
Mahmûd Sâmî -kuddise sirruh:
-Allah'ı devamlı anmak ise kalbi yumuşatarak, hassas hale getirecek tasfiye edecek en birinci şarttır. Çünkü Cenâb-ı Hak: "Siz beni çok çok anın" buyurmuştur.
Zira az yapılan zikir kalbin yumuşamasına kâfi gelmez. Kalb çok zikirle yumuşar. Hiç bir şey buna mâni olmamalıdır. İnsanın mükerrem oluşu zikr-i daimi ile tecelli eder, beden bununla nurlanır, temizlenir. Her uzvun kendi zikri vardır. Bedenin zikriyle huzur kazandığı zaman insanın vücudu artık toprağın içinde çürümekden kurtulur. Cenâb-ı Hak âyet-i kerimelerde dâima çok zikretmeyi emretmişdir. Zira Allah'ı unutan kimse kendi nefsini de unutur. Hem de kendisini de unutturur. Allah unutmakdan münezzehdir.
Kalbi zikirle meşgul etmeli, zikirle uyandırmağa, çalıştırmağa gayret etmelidir. İyi çalışıldığı takdirde zikir bütün letaiflerde dağılır, nefse, sonra cesede. Bunun için de;
1. Akşam yemeklerini az yemek ve erken yatmak
2. Seherlerde kalkmaya azimli olmak.
3. Ders yaparkan gönlü Allah'a bağlamak.
4. Uykuyu, konuşmayı azaltıp, helâle dikkatli olmak.
5. Salihlerle, sâdıklarla berâber olmak.
6. Gündüzleri de daima gönlü Cenâb-ı Hakka bağlamak gerekir.
Allah'ı devamlı anmak, kalbi yumuşatmak ve tasfiye etmek için şarttır. Çünkü Cenâb-ı Hakk azze ve celle hazretleri "Siz beni çok anın, çok çok anın" buyurmaktadır. İnsan ne kadar gönlünü zikre verirse o kadar çabuk terakki eder.


- Bu yazı Altınoluk dergisinin Ocak 1999 tarihli sayısından alınmıştır.

 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
abla! üstteki mesajı okudum ! çok güzel fakat gönlümden geçen senin tasavvuf zevkin idi bazı arkadaşlar hep alıntılarla idare ediyor durumu. benim tarzım konuya tasavvuf zevkiyle yaklaşmak tutup alıntı yazıları atacak deiğiliz ama gönlünüzden ne geçiyorsa az dahi olsa benim için daha değerlidir.
 

noktacı

Üye
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Gaflete dalma de Allah,Allah
Hakk'ı unutma de Allah,Allah
Geç bu kibirden dinle kamilden
Daim dilinde de Allah,Allah

Kalbin uyansın,elin çalışsın
Dilin alışsın de Allah,Allah

Fırsat elinde Hak mevcud sende
Her dem gönlünde de Allah,Allah
 

Dut_agaci

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
7,219
Tepkime puanı
330
Puanları
0
Web sitesi
www.Menzil.Net
Şah-i Nakşibend (k.s.) Hazretleri bir sözlerinde buyurmuşlar ki; "Bizim işimiz halk içinde Hak (c.c.) ile beraber olmaktır. Bir mağaraya kapanıp zikir ile meşkul olursa insan, onun faydası kendisine olur, halk içinde zikir ile meşkul olursa faydası Ümmete olur'
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
Şah-i Nakşibend (k.s.) Hazretleri bir sözlerinde buyurmuşlar ki; "Bizim işimiz halk içinde Hak (c.c.) ile beraber olmaktır. Bir mağaraya kapanıp zikir ile meşkul olursa insan, onun faydası kendisine olur, halk içinde zikir ile meşkul olursa faydası Ümmete olur'


dut_ağacı insan kendi mağarasına girip zikri tam ederse ilk etapta! bu alemde haktan başka göreceği hiçbir varlık olmadığını anlar ve tanır!
 

Dut_agaci

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
7,219
Tepkime puanı
330
Puanları
0
Web sitesi
www.Menzil.Net
insanın mağarasından murad kalbdir. Hazreti Rasurullah (sav) buyurmuşlar; "Vücudunuzda bir et parçası vardır. Eğer o iyiyse, tüm uzuvlarınız iyidir, eğer o kötüyse bütün uzuvlarınız kötüdür. Dikkat edin, o kalbdir"

Kalbin huzura ermeside yalnız Allah (c.c.) Hazretlerini zikir ile olur. Zikir ile yoğrulan kalbin önce kendi cesedine, sonra Ümmed-i Muhammed'e faydası çok olur. Kendine hayrı dokunmayanın, ümmete hayrı fazla sürmez.
 
Üst