Zikirmatik Prof.Dr.Mehmet Okuyan

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
I,I yanlış önce sen insan olmayı sindirebilsen, sıkıştığında odun diye lafa başlamaz varsa bir delilin konuşursun.
Bu normal insan tavrı, sen vasıfları karıştırdın, tersini yapan sen olduğuna göre, vasıflarda söylediğinin tersine.
Bir bak bakalım kim insan, kim odun gibi bir tavır takınıyor.
Gerçi sen göremeyebilirsin ama okuyan ve insan vasfına sahip herkes görüyordur.

sizin yazdıklarınıza göre az bile söylüyorum...işiniz gücünüz, kafanızın basmadığı konularda, Allah dostlarına ve tasavvufa kudurmuşlar gibi saldırmak.. başka ne yapıyorsunuz.... bir konu açında ibadete şevkimiz artsın... bir konu açında, haramları bırak, şüphelililerden uzaklaşalım..... ama olurmu... Allah ın dinine sahip çıkıyorum, kılıfı altında saldırmak....delil sun demişsin...anlayacak kapasiteniz olsaydı... hiç şüphesiz yapardım....insan olup olmadığıma, tanıyanlar ve iş yaptıklarım takdir etsin.... sizin gibi, sabah akşam, Allah dostlarına saldıranlar değil,,,, imanı güzel olanlardan gelen herşey baştacı....
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
konudan bağımsız giriyorum söze. :)
bu sözünde mantık hatası var kardeşim. birşeyin sahtesi varsa "ehli olmayan" elindekinin hakiki olduğundan emin olamaz desen daha iyi olur..
altının sahtesi var,benim elimde altın var..sahte olmadığından eminim :)
ama ben ehil değilim, ehil sarraflar var,"bu gerçek" der tamamdır ..
sadece bir düzeltme yapmak istedim..devam edebilirsiniz :)

sence anlamışmıdır...sanmıyorum...
 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
Tasavvuf ve tarikatın sahte ve uydurma olduğunu bu sözlerinle itiraf etmişsin.

Birşeyin hakikisine vurgu yapıyorsan o şeyin sahtesinin varlığını biliyor ve kabul ediyorsun demektir.

Birşeyin sahtesi varsa kimsr elindekinin hakiki olduğundan emin olamaz Doğruluğundan emin olamayacağın bilgi ve ameller de kimseyi Allah'ın rızasına ulaştıramaz.

Onun için tüm tarikat ve tasavvufçu kardeşler Allah'ın doğruluktan şüphesiz sözlerini anlamak ve yaşamak varken sizlere sahte dünya ve sahte ahiret vaad eden sadatların peşinden koşmayın.Kendinize yazık etmeyin.

Allah Allah, her mesleğin ve her işin, sahtecisi olur.. ve biz bunu defaten söyledik ve söylüyoruz.... sahtesi var diye aslını inkar etmek akıllı adamın yapacağı bir işmi... el insaf...sorun burdada değil zaten...sizin din anlayışınızda..... siz ve hüve ale külli şey in kadir e iman ettiğiniz an belki o vakit bir şeyler anlayabilirsiniz,, oda belki...
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
İnsanların ibadeti hayatı yemesi içmesi uyuması evlenmesi çocuk sahibi olması çalışması iş yapması düşünmesi... kısaca her nefesi(şuurunda ise şayet) zikirdir evet... lakin tesbihat yapması da gerekir bunu bu kadar basit ve gereksize indirgemek nasıl bir ( m. islamoğlu) zihniyet(i)dir anlamak kabil değil... Zikredenin sana zararı ne kendin etme ama başkasına karışıp vebalini katlama en azından değil mi ?

La havleee
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul

Onu ben tev'il edemem ancak İmam-ı Rabbani r.a. te'vil eder.

Mektuab-ı Rabbani sayfa 217:
Süâl: Evliyânın “rahmetullahi aleyhim ecma’în”, mahlûklara âid bilgileri, çok vakt yanlış oluyor ve kalbine doğan bilginin tersi, hâsıl oluyor. Meselâ, bir kimsenin bir ay sonra öleceğini veyâ yolcunun geleceğini haber veriyorlar. Bunlar olmuyor. Bunun sebebi nedir?

Cevâb: Velînin kalbine gelen bilgi, haber verilen iş, çok def’a şartlara bağlı olur. O Velî, o ânda, o şartları anlıyamaz. O şeyin, şartsız olarak, her hâlde meydâna geleceğini
sanır. Bundan başka (Levh-i mahfûz)da yazılı, ileride olacak bir işi, ârife [ya’nî Velîye] gösterirler. Fekat o iş, değişdirilebilen, silinip yeniden yazılabilen şeylerdendir. (Kazâ-i mu’allak) gibidir. Ârif, o işin, bir şarta bağlı olduğunu, silinebilecek şeylerden olduğunu anlıyamayıp, elbette hâsıl olacağını sanır ve gördüğünü haber verir. Böylece, o iş de, hâsıl olmıyabilir.

İşitdiğimize göre, Cebrâîl “aleyhisselâm”, bir gün, Peygamberimize “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” gelip, bir gencin, yarın sabâh, erkenden öleceğini haber verir. Peygamber efendimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, bu gence acıyıp, huzûr-i se’âdetlerine çağırır. Ne isteği olduğunu sorar. (Bir kız ile evlenmek ve bir de, tatlı isterim) der. Emr buyurup, ikisini de hemen hâzırlarlar.
Genç, o gece, odasında âilesi ile oturmuş, tatlı yanlarında iken, kapıya bir fakîr gelip, (Açım, Allah rızâsı için bir şey verin!) der. Genç, tatlının hepsini, fakîre sadaka verir.
Sabâh olunca, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, gencin ölüm haberini bekler.
Uzun zemân, haber gelmeyince, birini gönderip sorar. Gencin sağ ve keyf yapmakda olduğunu söylerler. Hayret eder. O sırada, Cebrâîl “aleyhisselâm” gelir. Ona sorar. Cebrâîl “aleyhisselâm”, (Gencin tatlıyı sadaka vermesi, gelmekde olan belâyı geri çevirdi) der ve gencin yasdığı altında, büyük bir yılanı ölü olarak bulurlar. Bu haber, bu fakîre hoş gelmiyor. Cebrâîl aleyhisselâmın yanılmasını câiz görmiyorum. Yâhud, Cebrâîl aleyhisselâmın ma’sûm olması, emîn olması ve hiç yanılmaması, vahy şeklinde getirdiği şeylerdedir. Ya’nî, Allahü teâlâ tarafından indirdiği şeylerde, yanlışlık ihtimâli yokdur. Bu genç için getirdiği haber ise vahy değildir. Levh-i mahfûzda görüp öğrendiği birşeyi haber vermişdir.
Levh-i mahfûzda yazılı şeyler, silinip değişdirilebildiğinden, buradan öğrenilen haberler yanlış olabilir. Allahü teâlâ tarafından getirilen şeylerin ise, yanlış olmak ihtimâli yokdur. Şehâdet ile ihbâr arasında fark vardır. İslâmiyyetde, şâhid olmak kabûl olunur. Haber vermeğe ise güvenilmez.


Kazâ, ya’nî Allahü teâlânın yaratacağı şeyler, iki kısmdır: (Kazâ-i mu’allak), (Kazâ-i mübrem). Birincisi, şarta bağlı olarak, yaratılacak şeyler demekdir ki, bunların yaratılma şekli değişebilir veyâ hiç yaratılmaz. İkincisi, şartsız, muhakkak yaratılacak demek olup, hiçbir sûretle değişmez, muhakkak yaratılır. Kaf sûresinin yirmidokuzuncu âyetinde meâlen, (Sözümüz değişdirilmez) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, kazâ-i mübremi bildirmekdedir. Kazâ-i mu’allak için de, Ra’d sûresinde, (Allahü teâlâ, dilediğini siler, dilediğini yazar) meâlindeki, yirmidokuzuncu âyet-i kerîme vardır.

Hocam, Muhammed Bâkî-billah “kuddise sirruh” buyurdu ki, seyyid Abdülkâdir-i Geylânî “kuddise sirruh”, ba’zı kitâblarında buyurmuş ki, (Kazâ-i mübremi kimse değişdiremez. Fekat ben, istersem, onu da değişdirebilirim). Bu söze şaşar ve olacak şey değildir derdi. Hocamın bu sözü, uzun zemândan beri, zihnimi kurcalamışdı. Nihâyet, Allahü teâlâ, bu fakîri de, bu ni’meti ihsân etmekle şereflendirdi. Bir gün, sevdiklerimden birine, bir belâ geleceği, ilhâm olundu. Bu belânın geri döndürülmesi için, cenâb-ı Hakka çok yalvardım. Bütün varlığım ile, Ona sığındım. Korkarak, sızlıyarak, çok uğraşdım. Bu belânın, Levh-i mahfûzda kazâ-i mu’allak olmadığını, bir şarta bağlı olmadığını gösterdiler. Çok üzüldüm, ümmîdim kırıldı.

Abdülkâdir-i Geylânînin “kuddise sirruh” sözü hâtırıma geldi. İkinci def’a olarak, tekrâr sığındım, çok yalvardım. Aczimi, zevallılığımı göstererek niyâz etdim. Lutf ve ihsân ederek kazâ-i mu’allakın iki dürlü olduğunu bildirdiler: Birisinin şarta bağlı olduğu, levh-i mahfûzda gösterilmiş, meleklere bildirilmişdir. İkincisinin şarta bağlı olduğunu, yalnız Allahü teâlâ bilir. Levh-i mahfûzda, kazâ-i mübrem gibi görülmekdedir ki, bu kazâ-i mu’allak da, birincisi gibi değişdirilebilir.
Bunu anlayınca, Abdülkâdir-i Geylânînin “kuddise sirruh” sözündeki, kazâ-i mübremin, bu ikinci kısm kazâ-i mu’allak olduğunu ve kazâ-i mübrem şeklinde görüldüğünü, yoksa, hakîkî kazâ-i mübremi değişdiririm demediğini anladım. Böyle kazâ-i mu’allakı, pekaz kimseye tanıtmışlar
dır.
Yâ, bunu değişdirebilecek kim bulunabilir? O sevdiğim kimseye, gelmekde olan belânın, bu son kısm kazâdan olduğunu anladım ve Hak “sübhânehu ve teâlâ”nın bu belâyı geri çevirdiği ma’lûm oldu.

Allahü teâlâya, bunun için çok şükr olsun! Ona sevdiği ve beğendiği gibi şükrler olsun ve bütün insanların en üstünü ve Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed Mustafâya “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Ona yakın olanların ve Eshâbının hepsine “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” salât ve selâm ve tehıyyetler olsun! Allahü teâlâ, Onu âlemlere rahmet olarak gönderdi. Yâ Rabbî! Kalblerimizi Onun sevgisi ile doldur. Hepimizi Onun yolunda bulundur! Bu düâya âmîn diyenlere, Allahü teâlâ merhamet etsin!
...



Eee sonuç olarak Allah dostları Lehv-i Mahfuzdan bilgi aktarabilir, makamları o kadar Al-i ve yüce yani.
Siz kocaman bir bravo.
Sen şimdi burada anlatılan saçma sapan hikayeye inandın mı?
Bir müsüman olarak nasıl buna inanabilirsin, düpedüz saçmalık ve cehalet kokuyor.
Peygamberimiz ömründen bir gün kaldığını bildiği bir genç istedi diye, bir kızı evlendirmek üzere ona hazır edin diyor öyle mi?
Yuh artık artık ya.
Bu kız mal mı ki, biri istiyor diye mal gibi bir günlüğüne değerlendirilsin, yazık size ya.
Peygambere ve dine nasıl iftiralar attığınızın farkında değilsin,
Bugün nasılsa o gün de saçma sapan cehalet kokan uydurma ve geri insanların kafalarına göre ürettikleri cahiliyye hikayelerini,
70 bin Allah dostunun serdarı kerrarı denen bir adamdan naklediyorsunuz.

Soruyorum sana peygamberimiz yarın öleceğini bildiği bir genç için şu kızı hazır edin mi, buyurdu, o gencin nefsi çekiyor diye?
Senin kızın olsa sen razı olurmuydun buna?
Kızlar mal mı, meta mı erkekler istedi diye gecelik nefis aleti olsunlar, yazıklar olsun size.

Artık aşırılıkta o kadar ileriyiye gidip aklınızı dimağınızı kaybetmişsiniz ki, anlatılan şeyleri seçip muhakeme edebilecek azıcık aklınız bile kalmamış.
Sonra @abdullah birisi diye birisi akıldan filan bahsediyor.

Ya Allah'ınız dininiz için söyleyin.

Resulullah'a Kur'anda kendi konumunu söylettiği ayetleri bir getirin,
hangisinde Allah bana Lehv-i Mahfuzdan gelecekle ilgili bilgi veriyor diye bir iddiası var,

• De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum.
Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum.
Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?" (En'am, 6/50)


• Ey Muhammed! De ki:
"Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. (Ahkaf, 46/9)

• Ey Muhammed! De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Vay O'na ortak koşanların haline! (Fussilet, 41/6)


Allah'ın böyle dedirttiği bir peygamberin ümmeti olan güya alimlerinin bu iddialarını İslam dini ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Siz ne zaman, nasıl bu kadar Kur'anı dışladınız da, İnsanların kendi elleri ile ürettikleri mişnaları Kur'anın üzerine çıkarttınız.
Eğer böyle uydurma İsrailiyyat ve ilim ve yükseklik kibirleri ile dolu sözde tevazuu hikayelerine inanıp bu adamlara paye veriyorsanız,
bilinki şu sözü resmen çiğniyor ve Allah'a açıkca muhalefet ediyorsunuz.

De ki: Ey Kitap sahibi! Sizin ve bizim aramızda eşit olan şu söze gelin: ... Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim... (Ali İmran 3/64)

Hahamlarını ve rahiplerini Allahtan ayrı rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine yalnız ve tek Tanrı olan Allah'a ibadet etmeleri emredilmişti... (Tevbe 9 / 31)

Ey Kitap sahibi, gerçeği gördüğünüz halde, niçin Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Ey Kitap sahibi, niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? (Ali İmran 3/70-71)


Artık size Kitap'ta bir şey anlatmıyorsa kimse bir şey anlatamaz, "akletmeyen bir toplum olarak pisliğe maruz kalma konusundaki tutumunuz devam edecek demektir"
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bir müsüman olarak nasıl buna inanabilirsin, düpedüz saçmalık ve cehalet kokuyor.

Müslüman birşeye inanırken saçma diye bir kriter koymamalı.

Gayba iman ediyoruz. Kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsüne iman ediyoruz, uzunluğu bilmem ne kadar olan havzu kevsere iman ediyoruz. Bir kanadını açtığından doğuyla batıyı kaplayan Cebraile as. iman ediyoruz.

Lütfen aklıma yatmadı diyerekten imanımızdan olmayalım.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
İnsanların ibadeti hayatı yemesi içmesi uyuması evlenmesi çocuk sahibi olması çalışması iş yapması düşünmesi... kısaca her nefesi(şuurunda ise şayet) zikirdir evet... lakin tesbihat yapması da gerekir bunu bu kadar basit ve gereksize indirgemek nasıl bir ( m. islamoğlu) zihniyet(i)dir anlamak kabil değil... Zikredenin sana zararı ne kendin etme ama başkasına karışıp vebalini katlama en azından değil mi ?

La havleee

Mesele kimsenin zikretmesi değil kardeşim, kimsenin Allah demesi değil.
Bunu sistematik ve sayısal ritüller haline getirip bu güya bir Allah dostunun terkibi,
sayı ile şu kadar çektiğinde zümrüt bir köşk, şu kadar çektiğinde yakuttan bir saray
palavralaının Kur'anın Zikir kavramını temsil eden ibadet aslında buymuş gibi gösterilmesinden kaynaklanıyor.

Ben size soruyorum terkib edilen bir zikir halkasında ya da sayı ile verilen terkiplerde ne manasını ne derinliğini zerre kadar tefekkür etmeden
zikr diye bir şeyden söz edilebilir mi?

Ya da söyle bir örnekleme yapıyorum hayatında Allah'ın umumiyetle O'nun için indirdiği kitabı bir kez dahi olsun anlayarak okumamış, anlayarak yüzünü açmamış birinin boynunda 1000 lik tesbih ile Allah ya da herhangi bir bilmediği kelime yi sürekli tekrarlaması ne kadar samimi geliyor size.

Kur'an ile zerre ilişiği olmayan birinin, bakın açıp mushaftan bugün de Yasinimi, tebareke mi, Vakıa suresini okudum şükür diye anlamadan, üzerinde zerre tefekkür etmeden Kur'ana bir efsun kitabı muamelesi yaparak Allah'ın ne dediği ile zerre ilgilenmeyen birinin ama ben günde 1000 Defa Allah diyorum demesi
samimiyetsizlik, iki yüzlülük değil de nedir. Müşrikler de Allah Allah diye zikrediyorlardı, ama bunu değerli kılan Kur'anın hakkı batıldan, tevhidi şirkten ayrırak gelmesi ile değer kazandı.

Kimsenin oturup Allah'ı tefekkür etmesine ve düşünmesine ve adını anmasına itirazı yok.
Bazık zikirden konu nerelere gelmiş, zikir kavramı böyle algılanınca bazı zikir süpermanları çıkıp
çok zikir çekerek levh-i mahfuzu bile görüp okuyacak seviyeye geliyorlar mış.

Tehlikeyi anladınız mı? Anladıysanız ne ala, anlamadıysanız söyleyecek bir şey yok.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Müslüman birşeye inanırken saçma diye bir kriter koymamalı.

Gayba iman ediyoruz. Kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsüne iman ediyoruz, uzunluğu bilmem ne kadar olan havzu kevsere iman ediyoruz. Bir kanadını açtığından doğuyla batıyı kaplayan Cebraile as. iman ediyoruz.

Lütfen aklıma yatmadı diyerekten imanımızdan olmayalım.


Bunun akılla alakası yok, peygamberin vicdanlı olup olmadığı ile alakası var.
Bir peygamber yarın öleceğini bildiği genç için, şu kızı hazır edin der mi demez mi, sen bunun cevabını ver bakalım bize?
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bunun akılla alakası yok, peygamberin vicdanlı olup olmadığı ile alakası var.
Bir peygamber yarın öleceğini bildiği genç için, şu kızı hazır edin der mi demez mi, sen bunun cevabını ver bakalım bize?

Sen yazının tamamını okumamışsın:


Peygamber efendimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, bu gence acıyıp, huzûr-i se’âdetlerine çağırır. Ne isteği olduğunu sorar. (Bir kız ile evlenmek ve bir de, tatlı isterim) der. Emr buyurup, ikisini de hemen hâzırlarlar.
Genç, o gece, odasında âilesi ile oturmuş, tatlı yanlarında iken, kapıya bir fakîr gelip, (Açım, Allah rızâsı için bir şey verin!) der. Genç, tatlının hepsini, fakîre sadaka verir.
Sabâh olunca, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, gencin ölüm haberini bekler.
Uzun zemân, haber gelmeyince, birini gönderip sorar. Gencin sağ ve keyf yapmakda olduğunu söylerler. Hayret eder. O sırada, Cebrâîl “aleyhisselâm” gelir. Ona sorar. Cebrâîl “aleyhisselâm”, (Gencin tatlıyı sadaka vermesi, gelmekde olan belâyı geri çevirdi) der ve gencin yasdığı altında, büyük bir yılanı ölü olarak bulurlar.
Bu haber, bu fakîre hoş gelmiyor.
 

Ebu Computer

Kıdemli Üye
Katılım
11 Haz 2013
Mesajlar
24,988
Tepkime puanı
1,501
Puanları
113
Sayın @Yahayy

Bir şeyhin duası ile 12 İsrail helikopterini düşürdüğüne inanan insanlar ile tartışmanız hatadır.

Bence tartışmayı uzatmayın.

Uyanırlar ama geç olur.

Müslümanın zikir çekip merhaleler kaydetme ve tasavvuftaki makamları tek tek geçme diye bir görevi yoktur.

Müslümanın iki görevi vardır:

1- İslam güzel ahlaktır. Güzel ahlaklı olmak.

2- Hakkı yer yüzüne hakim kılmaya çalışmak.

Bunları yapmadığınız sürece milyar zikir çekseniz boştur.

Selam ve dua ile...
 

salimabi

Kısıtlı Erişim
Katılım
1 Kas 2011
Mesajlar
0
Tepkime puanı
1,396
Puanları
0
Müslümanların bir sürü saçma sapan hataları varken zikir çekenle uğraşmak ne akı lişidir yaaaa, zikir kardeşim bu zikir işte en kaba tabiriyle bunun eksisi fazlası olurmu, ne için zikir çekiyormuşta bilmem ne de....
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Sen yazının tamamını okumamışsın:


Peygamber efendimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, bu gence acıyıp, huzûr-i se’âdetlerine çağırır. Ne isteği olduğunu sorar. (Bir kız ile evlenmek ve bir de, tatlı isterim) der. Emr buyurup, ikisini de hemen hâzırlarlar.
Genç, o gece, odasında âilesi ile oturmuş, tatlı yanlarında iken, kapıya bir fakîr gelip, (Açım, Allah rızâsı için bir şey verin!) der. Genç, tatlının hepsini, fakîre sadaka verir.
Sabâh olunca, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, gencin ölüm haberini bekler.
Uzun zemân, haber gelmeyince, birini gönderip sorar. Gencin sağ ve keyf yapmakda olduğunu söylerler. Hayret eder. O sırada, Cebrâîl “aleyhisselâm” gelir. Ona sorar. Cebrâîl “aleyhisselâm”, (Gencin tatlıyı sadaka vermesi, gelmekde olan belâyı geri çevirdi) der ve gencin yasdığı altında, büyük bir yılanı ölü olarak bulurlar.
Bu haber, bu fakîre hoş gelmiyor.

Hayatımda bu kadar saçma bir hikaye ne duydum ne işittim.
Bir de içine peygamberi katmışlar ne yalancı dolancı adam bunlar ya hu?
Bütün tatlıyı sadaka vermişte, Cebrail özel o genç için gelmiş tatlıyı verdiği için hayatına devam edebilir miş de.
Adamlar resmen dinlerini masal kitaplarına çevirmişler.

Aynen benim dediğim gibi diyor işte,
"Kızı hazır edin demiş, e adam ölecekti ya hani, bir günlüğüne mi evlenecekti kız bununla"

Ya sizin şiraze kaymış şu saçma sapan hikayeye bile paye verip Rabbani'yi haklı çıkarmak için uğraşıyorsunuz ya inanılacak gibi değil.
Gerçi lehv-i mahfuzdan yazı okuduğunu iddia edebilecek bir zata inanan neye inanmaz ki.
Hiç lam cim yapmayın bu konuda, insanları salak yerine koymayı da sürdürmeyin,
sizin bu veli dediğiniz şahıslar peygamberleri kesinlikle sollamışlar,
kesinlikle peygamberlere verilmeyen yetkilerle donatılmışlar, makam olarak çok daha üst konumdalar.

İyi siz iman edin, inanın ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun.
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bir şeyhin duası ile 12 İsrail helikopterini düşürdüğüne inanan insanlar ile tartışmanız hatadır.

Nuh peygamberin bir duasıyla dönemin bütüüüün kafirlerini suda boğan Rabbim bir müslümanın duasıyla da 12 helikopteri düşürmeye kadirdir.

Sizce değil mi?


Hadi değil de de görelim...

Birşey ile dalga geçerken ucunun nerelere vardığını hesap etmelisin.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Müslümanların bir sürü saçma sapan hataları varken zikir çekenle uğraşmak ne akı lişidir yaaaa, zikir kardeşim bu zikir işte en kaba tabiriyle bunun eksisi fazlası olurmu, ne için zikir çekiyormuşta bilmem ne de....

İşin onunla bitirilmediğini nerelre gittiğini kaç mesajdır yazıyoruz değil mi, siz okumak istemiyor ya da okuduğunu anlamak için çaba sarfetmiyorsunuz diye biz hakkı söylemekten vaz mı geçelim?
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Hayatımda bu kadar saçma bir hikaye ne duydum ne işittim.
Bir de içine peygamberi katmışlar ne yalancı dolancı adam bunlar ya hu?
Bütün tatlıyı sadaka vermişte, Cebrail özel o genç için gelmiş tatlıyı verdiği için hayatına devam edebilir miş de.
Adamlar resmen dinlerini masal kitaplarına çevirmişler.

Aynen benim dediğim gibi diyor işte,
"Kızı hazır edin demiş, e adam ölecekti ya hani, bir günlüğüne mi evlenecekti kız bununla"

Ya sizin şiraze kaymış şu saçma sapan hikayeye bile paye verip Rabbani'yi haklı çıkarmak için uğraşıyorsunuz ya inanılacak gibi değil.
Gerçi lehv-i mahfuzdan yazı okuduğunu iddia edebilecek bir zata inanan neye inanmaz ki.
Hiç lam cim yapmayın bu konuda, insanları salak yerine koymayı da sürdürmeyin,
sizin bu veli dediğiniz şahıslar peygamberleri kesinlikle sollamışlar,
kesinlikle peygamberlere verilmeyen yetkilerle donatılmışlar, makam olarak çok daha üst konumdalar.

İyi siz iman edin, inanın ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun.

Yahu senin gözler bozuk mu?

İmam Rabbani ne demiş bu haber için kırmızıyla kocamaaaan yazdım sana.

Aklın yerinde mi senin?
 

salimabi

Kısıtlı Erişim
Katılım
1 Kas 2011
Mesajlar
0
Tepkime puanı
1,396
Puanları
0
İşin onunla bitirilmediğini nerelre gittiğini kaç mesajdır yazıyoruz değil mi, siz okumak istemiyor ya da okuduğunu anlamak için çaba sarfetmiyorsunuz diye biz hakkı söylemekten vaz mı geçelim?


Çabanı başka şeylere harca da enerjin boşa gitmesin, israftır..Dimyat a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaksın, TÜRKÇE SÖYLEDİK DAAAAAAAA :D
 
Üst