Zamanın buzağısı: burçlar

Yitik Lale

“Men dakka dukka”
Katılım
3 May 2010
Mesajlar
3,282
Tepkime puanı
810
Puanları
0
Onların çoğu, ortak koşmaksızın Allah’a inanmaz.
Yusuf Sûresi, 12:106

Bu âyette işaret edilen, insanlığın en büyük zaafı ve hayatın en önemli gerçeklerinden biridir: İnsanların pek çoğu, maalesef, Allah’a ortak koşmaksızın inanmaz. Gerçi herkes Allah’a iman ettiğini söyler; fakat diliyle bunu söyleyenlerden birçoğu, dinin “Allah’a ortak koşmak” şeklinde tanımladığı inanç ve eylemlerden yakasını bir türlü kurtaramaz.
Bu hakikatin pek çok örneklerini günlük hayatımızdan bulup çıkarmamız mümkündür. O sebepten, bu konuda kapsamlı bir şekilde söz söylemek için, uzun uzadıya bahislere ihtiyaç vardır. Bizim burada duracağımız konu ise, âyetin dile getirdiği hakikatin bir örneğinden ibarettir. Daha adını anar anmaz, bu örneğin ne kadar yaygın bir vakıa olduğu hemen anlaşılacaktır:
Burçlar.

Bu konu üzerinde daha önceki bölümlerde dile getirilen hususları ana hatlarıyla hatırlayacak olursak:
Burçlardan söz eden Kur’ân âyetleri vardır. Ancak “burç” kelimesi, âyette “yıldız toplulukları, yıldız kümeleri, galaksiler” anlamında kullanılmaktadır; bugünkü anlamıyla burçların o konu ile uzaktan veya yakından hiçbir ilgisi yoktur.

Ayrıca, âyet, burçlara, yıldızlara veya gezegenlere hiçbir güç yakıştırmamakta, tam tersine, bugünün insanının burçlara yakıştırdığı güçlerin tümüyle ve sadece Allah’a ait olduğunu, en açık ifadelerle, tekrar tekrar vurgulamaktadır.
Lâkin acı gerçek şurada ki, günümüzün insanı, Kur’ân’ın bu apaçık uyarılarını kolay kolay içine sindiremiyor.
Zira burçların tanrısal özelliklere sahip olduklarına öylesine inandırılmış ve bu inanç hayatına öyle sızmış ki, bunun açıkça Allah’a ortak koşmak anlamına geldiği, aklının köşesinden bile geçmiyor.
“Bu dünya üzerinde olup bitenlerin gezegenlerle bir alışverişi yoktur. Bir insanın kişiliğinin belirlenmesinde de o gezegenlerin en küçük bir rolü olamaz” dendiği zaman, dünyası kararıyor.
Ve, sanki bir sevdiğini ebediyen elinden kaçırmak üzere imişçesine, çaresiz bir pazarlığa girişiyor:
Peki, burçların hiç mi tesiri yok? Şu kadarına da mı karışamaz? Şu işi de mi etkileyemez?
Bir maddî sebep olarak da onların tesiri olamaz mı?

Sözün özü:
Fazla geliyorsa yetkilerini biraz kısalım, ama ne olur onları bütünüyle azletmeyelim!

Bütün bu çırpınmalara verilebilecek tek ve net bir cevap vardır:
Gezegenlerin, gerek dünya hadiseleri, gerekse insanın kişiliği üzerinde hiçbir etkisi yoktur, olmamıştır, olmayacaktır, olamaz.

Bu sonuca, basit bir akıl yürütme ile de kolayca varılabilir.
Bir defa, bu konuda hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek vardır:
Maddî sebeplerin iş görmesi için fiziksel temas gerekir. Güneşten bize radyasyon ulaşır, temas ettiği yeri aydınlatır, ısıtır, buharlaştırır. Soluduğumuz havanın molekülleri ciğerlere girer, kana karışır, gideceği yere gider, orada çalışır. Bu maddî âlemde sebep namına ne varsa, hepsi de temas yoluyla iş görür.

Şimdi soralım:
Gezegenler, milyonlarca kilometre uzaktan buraya ne gönderiyor da onunla dünya üzerinde olup bitenleri yönlendiriyor veya doğan çocuğa birtakım özellikler kazandırıyor?
Üstelik, gezegenlere yakıştırılan işler, herhangi bir maddî sebebe yakıştırılabilecek türden şeyler de değildir.

Gökyüzünde dolaşan hangi cansız ve bilinçsiz cismin haddi var ki bu gezegen üzerinde olup biten hadiseleri etkilesin, milyarlarca insanı hükmüne boyun eğdirsin?
İnsanın bu dünya üzerinde yetiştiği ortam, bir ölçüde—o da son derece genel hatlar halinde—onun mizacına tesir edebilir; soluduğu hava, içtiği su, barındığı iklim, meselâ onun sert mizaçlı olmasında bir maddî sebep rolünü oynayabilir. Fakat gökyüzünden derinliklerindeki cansız, ruhsuz, şuursuz gezegenlerin elinde hangi güç var ki, onunla, doğan bir çocuğun yeteneklerini, huyunu, kişiliğini, neden hoşlanıp neden hoşlanmayacağını, elinden hangi işin geleceğini belirlesin?
Ne gariptir ki, kendisine şahdamarından daha yakın Rabbinin ortaksız rububiyetini dikkate almayan insanlar, işlerinde gökyüzünün taşlarından medet umuyorlar ve onlara yakıştırdıkları olağanüstü güçlerden ödün vermek istemiyorlar!
Bu da, zamanımız toplumlarının iliklerine kadar işlemiş bir müşrik ruhudur ki, imanları onun tasallutundan kurtarmak hiç kolay olmuyor:
Tıpkı İsrailoğullarının iliklerine kadar işlemiş buzağı sevgisi gibi…


Ümit ŞİMŞEK
 

Rakaful

Asistan
Katılım
27 May 2008
Mesajlar
389
Tepkime puanı
56
Puanları
0
Web sitesi
www.tevhidkalesi.com
Ne zaman aklıma gelse bu meseleyi dillendiririm ancak, o kadar fazla tepki görürürüm ki, neredeyse onların söylediğinin doğru benim söylediğimin ise bâtıl olduğuna inancağım gelir.Akîdesi Kur'ân olmayan her insanın düşüncesi bâtıl olmaha mahkûmdur.
 

Ahmet

Çöl Aslanı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,764
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
38
Bu tez'e göre denizlerin çekilmesine etki eden Med-Cezir olayına inanmak şirktir,
cisimlerin yeryüzünde ayakta kalmasını yürümesini sağlayan ve cisimlerin ağırlığını belirleyen kütle çekim kuvvetine (yerçekimi) inanmak şirktir.

Olaya sünnetullah penceresinden bakılırsa eğer, muvahhidleri müşrik olarak vasıflandırma talihsizliğinden kurtulabilinir.

Allahuteala'nın kainata koymuş olduğu kanunları vardır. Buna bilimde "doğa kanunu", İslami literatürde ise "sünnetullah" denir.

Biz biliyoruzki Allah'ın emri olmasa yerkürenin merkezindeki çekirdeğin çekimgücü yoktur, Ay'ın denizlerde gel-git'lere sebep olma gücü yoktur, hiçbir şekilde akıl ve irade sahibi olmayan Güneşin bitkilerdeki pigmentlerle etkileşimi ile her bitkiye ayrı renk, ayrı tat, ayrı olgunluk verme gücü yoktur, daha sayamayacağımız birsürü varlığın kendi başına hiçbir etkisi ve gücü yoktur.. Hepsi Allahın koyduğu kanunlar ile görev yapmaktadır.

Günlük burç yorumları, fallar, marduk, zeus, herkül, aşk tanrıçalarından, yunan felsefesinden bahsetmiyoruz. Sünnetullahdan bahsediyoruz. Diyoruz ki; Ortada bir tesbit var; belli zaman aralıklarında doğanların karakterlerinde benzerlik görülmektedir. Böyle birşey var. Biz bunun Allah'ın dilemesi ile olduğunu düşünüyoruz.

İki kişi yanyana namaz kılar; biri "kullar görsün-desin"diye kılmaktadır müşrik olur, biri Allahın rızası için kılar mümin olur. Her namaz kılan bir olmadığı gibi, her "mizacı etkileyen faktörler"den, burçlardan bahseden de müşrik değildir.
 

Rakaful

Asistan
Katılım
27 May 2008
Mesajlar
389
Tepkime puanı
56
Puanları
0
Web sitesi
www.tevhidkalesi.com
es selâmu aleykum Çöl Aslanı kardeşim, yazıdaki eleştiri de gazete köşelerinde çıkan "burçlar" adı altında yapılan kâhinliğedir diye anladım ben.Zâten sen de onu ifâde etmişsin.Elbette güneşin, ayın ve diğer gök cisimlerinin çeşitli etkileri olabilir, bunu kimse inkâr edemez.İnkâr edilen ve etmemiz gereken şey, onların kendi irâdemizin üstünde bir irâde olarak görmektir.Bizler bir üstün irâde ve otorite tanıyacaksak bu kesinlikle Allâh'tan başkası olamaz.
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,069
Tepkime puanı
1,417
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Hz. İbrahim (a.s.) hakkında Kur'an'da peşisıra geçen âyetlere bakmak faydalı olacaktır.. Kim derse ki "şu yıldız şu olayı gerçekleştirdi" diye maazallah şirk koşmuş olur.. Kim de derse Rabbim şu yıldızı şu olaya vesile kıldı diye ehl-i tevhiddir.. Bunun misali şudur ki Allah (c.c.) insanın yaratılması için bir hanım ile bir erkeği sebeb kılmıştır.. Kim derse ki Ahmet ile Fatma şu çocuğu yarattı büyük bir iftira etmiş olur.. Çünkü yaratmak Allah'a (c.c.) mahsustur.. Onların bir araya gelmelerini de vesile kılmıştır.. Bu tür konulara hep bu bakış açısıyla bakmak icab eder..
 

Ahmet

Çöl Aslanı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,764
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
38
es selâmu aleykum Çöl Aslanı kardeşim, yazıdaki eleştiri de gazete köşelerinde çıkan "burçlar" adı altında yapılan kâhinliğedir diye anladım ben.Zâten sen de onu ifâde etmişsin.Elbette güneşin, ayın ve diğer gök cisimlerinin çeşitli etkileri olabilir, bunu kimse inkâr edemez.İnkâr edilen ve etmemiz gereken şey, onların kendi irâdemizin üstünde bir irâde olarak görmektir.Bizler bir üstün irâde ve otorite tanıyacaksak bu kesinlikle Allâh'tan başkası olamaz.

Ve Aleykümü's-selam kardeşim..

Yazı, bahsettiğin kadar masum değildi..
 

bakış

Kıdemli Üye
Katılım
22 Kas 2009
Mesajlar
4,717
Tepkime puanı
251
Puanları
0
Konum
İstanbul-Pendik
Burçlara fal karıştıranlar gaipten haberler verenlere lanet olsun.

Burcuma yorum yaptırmıyorum,ancak özelliklerini birebir yaşıyorum.Her oğlak burcuyla aynı özelliği taşımam tesadüfmü yoksa?
Burçlardan söz eden Kur’ân âyetleri vardır. Ancak “burç” kelimesi, âyette “yıldız toplulukları, yıldız kümeleri, galaksiler” anlamında kullanılmaktadır; bugünkü anlamıyla burçların o konu ile uzaktan veya yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Ayrıca, âyet, burçlara, yıldızlara veya gezegenlere hiçbir güç yakıştırmamakta, tam tersine, bugünün insanının burçlara yakıştırdığı güçlerin tümüyle ve sadece Allah’a ait olduğunu, en açık ifadelerle, tekrar tekrar vurgulamaktadır.
bu saçma yazıyı yazdıktan sonra yazarın hiçbir lafına inanılmaz.yahu benim gezegenin yıldızın gücüne inanmam,onun yaratıcısına inanmadığımı mı gösterir.Bakış sen çok güçlü bir insansın deseler bana,haşa Allah(cc)'a şirk mi koşulmuş olunur.

Allah(cc)her ayda farklı karakterli meyveler sebzeler,(kimi acı kimi tatlı,kimi ekşi) yaratmış.Yazara baksak aralık ayındada karpuzun olabileceğini söyler bize.

Yazarın niyeti şirk yazısı yazmakmış ancak konuyu toparlıyamamış.
 
Üst