Yusuf Kaplan: Türkiye'de genç kuşakların İslâm'la ilişkisi sıfırlanmak üzere!

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,115
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Yusuf Kaplan: Türkiye'de genç kuşakların İslâm'la ilişkisi sıfırlanmak üzere!

İslamî Analiz/Haber Merkezi
Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, Türkiye’deki eğitim sistemini eleştirdiği yazısında, “Türkiye'de sömürgeci ülkelerin yapamayacakları, yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar çocuklarımızı kendi değerlerimizden, kendi dünyamızdan, kendi rüyalarımızdan uzaklaştıran laik, sömürgeci bir eğitim rejimi var!” ifadelerini kullandı.
Yazının tamamı şu şekilde:
Genç kuşakların İslâm'la ilişkisi sıfırlanmak üzere. Eğitim, medya ve kültür rejimi çocuklarımızı kurşuna diziyor!
Bakın size 2 yıl önce Bursa'da yapılan bir araştırmanın rakamlarını vereceğim, kafayı yiyeceksiniz!
Lise öğrencileri arasında yapılan bu resmî araştırmaya göre, liseli öğrencilerin % 9'u bonzai bağımlısı, % 35'i alkol alıyor, % 45'i sigara içiyor!
FELÂKETİN EŞİĞİNE SÜRÜKLENİYORUZ
Nedir bu? Felaketin eşiğine sürüklenmektir! Bir toplumun geleceğini katletmesidir!
Bu arada PÇete, Anadolu'nun en parlak iki kuşağını aldı, zombileştirdi: Matematikçi, kimyacı, fizikçi yaptı! Elbette bunlar da lazım ama bunlardan önce sosyal bilimci, tarihçi, ilahiyatçı, siyasetbilimcisi, tarih felsefecisi, düşünür olacak önümüzü açacak parlak kuşaklar yetiştirmek zorundayız!
PÇete, 40 yıldır eğitim'le uğraşıyor ama önümüze İslâmî bir eğitim modeli koyamadı! Neden peki? İyi eğitim veriyor ama çocuklarımızı zombileştiriyor sadece! Protestanlaşmış tipler yetiştiriyor! Belki namaz kılan ama namazın anlamını, ruhunu idrak edemeyen tipler!
Diğer cemaatler de bu konuda sınıfta kaldı, maalesef!
Ama bu işe milletin kendisi sahip çıkmalı, tabandan köklü bir eğitim hamlesi başlatılmalı!
Velhasılı kelâm bu durum böyle gitmez!
10 yıl içinde gelecek yüzyılın tohumlarını ekemezsek, her şeyimizi kaybedeceğiz.
Türkiye'nin en temel, en hayatî, en âcil halledilmesi gereken sorunu eğitim sorunudur.
Türkiye'de sömürgeci ülkelerin yapamayacakları, yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar çocuklarımızı kendi değerlerimizden, kendi dünyamızdan, kendi rüyalarımızdan uzaklaştıran laik, sömürgeci bir eğitim rejimi var!
ÇOCUKLARIMIZI ÖLDÜRÜYORLAR, BAYIM!
Bütün iddialarını yitirmiş, bütün ideallerini kaybetmiş, Batı karşısında aşağılık kompleksinin eşiğine sürüklenen kuşaklar yetiştiren ilkel, ruhsuz, ufuksuz bir eğitim sistemi bu!
Türkiye dışarıdan sömürgeleştirilemedi ama kendi kendini sömürgeleştirdi.
Sadece eğitim sistemi değil, kültür hayatı da, medya rejimi de bu ülkenin insanlarını kurşuna diziyor adeta!
Yoz ve sığ bir kültür hayatı, yabancılaştırıcı ve her şeyi banalleştirici bir medya rejimi, çocuklarımızı yanı geleceğimizi yok ediyor!
Çocuklarımıza hiçbir heyecan, coşku ve ufuk sunamayan ruhsuz eğitim sistemi; hiçbir gelecek vaat etmeyen kör ve kötürüm kültür hayatı; hayal göremeyen, rüyaları olmayan, bütün sermayesini daha çok "köşe döndürecek” bön ve berbat projelere yatıran sarsak ve asalak medya rejimi çocuklarımızı gözümüzün içine baka baka elimizden alıyor; bizden, bizi biz yapan her şeyden koparıyor el ele, kol kola, omuz omuza vererek…
Sömürgeci eğitim sistemi, mankurtlaştırıcı savruk kültür rejimi, yabancılaştırıcı, bütün değerlerimizi çözücü salaş medya rejimi üçü birden adeta el ele vererek ruhumuzu, geleceğimizi, hayallerimizi, rüyalarımızı yok ediyor: Kendi çocuklarımız, elimizden kayıp gidiyor… Çocuklarımızı bizden koparıyor…
BATI'DA BÖYLE BİR ŞEYİ HAYAL BİLE EDEMEZSİNİZ!
Aberlard'ı, Racine'i, Lizts'i, Voltaire'i, Rousseau'yu, Balzac'ı, Descartes'i, Bergson'u, Derrida'yı, Godard'ı, Truffaut'yu öğretmeyen, bu kurucu figürlerin ürettiği ruhu solutmayan, gördükleri rüyaları her daim yeniden üretmeyen bir Fransız eğitim sisteminden, kültür ve düşünce hayatından, medya rejiminden söz edilebilir mi?
Bunyan'ı, Blake'i, Shakespeare'i, Locke'u, Hobbes'u, Byron'ı, Wordsworth''u, Elizabeth çağını, Victoria çağını, Turner'ı, Constable'ı öğretmeyen, yaşatmayan, yeniden üretmeyen bir eğitim sistemi İngiliz eğitim sistemi olabilir mi?
Bach'ları, Mozart'ı, Beethoven'i, Spinoza'yı, Luther'i, Kant'ı, Goethe'yi, Hegel'i, Nietzsche'yi, Husserl'i, Heidegger'i, Wagner'i öğretmeyen, yaşatmayan ve yeniden üretmeyen bir eğitim sistemi Alman eğitim sistemi olabilir mi?
Bu anaakım kurucu figürler Fransızların, İngilizlerin, Almanların iddialarının, ideallerinin, rüyalarının, hayallerinin ana kaynaklarıdır. Bu anaakım kaynakların dışında nice yan ve karşı-akım diyebileceğimiz isimler, ekoller, yaklaşımlar da var sözkonusu edilebilecek. Ama bu kadarı kâfî.
BAŞIMIZA NASIL BİR TAŞ DÜŞTÜĞÜNÜ GÖRELİM ARTIK!
Biz bize gelelim… Ve başımıza nasıl bir taş düştüğünü görelim… Davud-u Kayserî, Kadı Burhaneddin, Molla Gurani, Molla Fenarî, Gazâlî, Yunus, Mevlânâ, Merâğî, Itrî, Fuzûlî, Bâkî, Şeyh Galip, Levnî, Karahisârî, Taşköprülüzâde, Kâtip Çelebi kimdir acaba? Ne söyler bize bu kurucu figürler bugün? Ne anlam ifade eder yarınımız için?

Çocuklarımızı geçtik; elitlerimiz, aydınlarımız, yazarlarımız için hangi rüyalara, ideallere, ufuklara, yaratıcı atılımlara kaynaklık eder, etmiştir, edebilmiştir acaba?
Kurucu şahsiyetlerini tanımayan, onlarla aynı rüyaları paylaşamayan, onların hayallerini, heyecanlarını, coşkularını, ideallerini, çilelerini yaşayamayan, hissedemeyen, soluyamayan, yeni hayallere, rüyalara, coşkulara, ideallere dönüştüremeyen kuşaklar, kendilerini tanıyabilirler mi, dünyayı, dünyanın başka kültürlerini tanıyabilirler mi?
Shakespeare, kaç bin kez sahnelenmiş, yeniden yorumlanmıştır; Racine, aynı Yunan tragedyasını kaç kez yeniden sahneleme ihtiyacı hissetmiştir; Kant üzerine, Wagner üzerine, Goethe üzerine, Bach'lar üzerine, Locke üzerine, Byron üzerine kaç bin kitap yazılmıştır, kaç oyun sahnelenmiştir, kaç roman, şiir, felsefe metni yazılmıştır, kaç film çekilmiştir acaba, sayılarını bile bilebilmek o kadar zor ki şu internet çağında bile…
Ya peki, Merâğî kimdir, Levnî nedir, ne der bize, bilenimiz var mıdır gerçekten? Davud-u Kayserî, Kadı Burhaneddin bilinmeden, Osmanlı düşünce ve ilim hayatının nasıl teşekkül ettiği bilinebilir mi?
BU SÖMÜRGECİ EĞİTİM SİSTEMİYLE NEREYE BÖYLE?
Eğitim sistemimiz, sömürgecilerin yapamayacağı kadar tahribat yapıyor… Kültür hayatımız, medya dünyamız kendi kültürümüze, sanatımıza, düşünce dünyamıza o kadar yabancı, o kadar ilgisiz, o kadar kör ve duyarsız ki, insanın çıldırırcasına haykırası geliyor, “durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diye…
Bizim ahlâk, estetik ve adalet ilkeleri üzerinden insanlığa sunduğumuz görkemli ama bir o kadar da mütevazı; gittiği her yere ruh götüren, hayat bahşeden; yüzyıllarca hem zamanı, hem mekânı fetheden kurucu figürlerimizin inşa ettikleri kendi gök kubbemizi tanımadan, yaşamadan ve yaşatmadan geleceğe ne söyleyebiliriz ki biz?
Geleceğimizi nasıl teminat altına alabiliriz ki?
Çocuklarımızın ideallerinin, ruhlarının, rüyalarının ve hayallerinin öldürülmesini nasıl önleyebiliriz ki?

Unutmayalım: Kendi hayallerini kuramayanlar, başkalarının hayallerini yaşamaktan, dolayısıyla yok olmaktan kurtulamazlar.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Bu Yusuf Kaplan'ın zerre kadar realiteyle alakası yok. Daha doğrusu gerçekte ne olup bittiği ile de.

Lise öğrencilerinin dinle imanla alakası yokmuş, yani 3ü,7si,40ı takip edip yasin okutup helva yapan, kandil geceleri camileri gezip üniversite için dua eden, cumadan cumaya camiye gidip huzur bulan akrabai talükatı çok mu dindar oluyormuş bu duruma göre.
Söylenecek bir şey yok, hazır sömürmelik, akıllı olduğunu, doğru yolun tam ortasında olduğunu sanan geri bir toplum, her yönden...
İlmen, ahlaken, madden, manen her yönden geri ve ilkel.

Lenovo P1a42 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bu Yusuf Kaplan'ın zerre kadar realiteyle alakası yok. Daha doğrusu gerçekte ne olup bittiği ile de.

Lise öğrencilerinin dinle imanla alakası yokmuş, yani 3ü,7si,40ı takip edip yasin okutup helva yapan, kandil geceleri camileri gezip üniversite için dua eden, cumadan cumaya camiye gidip huzur bulan akrabai talükatı çok mu dindar oluyormuş bu duruma göre.
Söylenecek bir şey yok, hazır sömürmelik, akıllı olduğunu, doğru yolun tam ortasında olduğunu sanan geri bir toplum, her yönden...
İlmen, ahlaken, madden, manen her yönden geri ve ilkel.

Lenovo P1a42 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Yusuf Kaplan hocaya haksızlık yaptığını düşünüyorum. Evet, benimde Yusuf hocada eleştirdiğim noktalar var. Mesela Nizamiye Medreselerini tekrar ayağa kaldırılması gerektiğini ısrarla vurguluyor. Yusuf hoca, medeniyet okumaları yaparken bir nokta tespit ediyor, ''budur'' diyor ve o ''budur'' dediği noktayı birebir kopyalamakla meselelerin çözüleceğini zannediyor. Bu bir önkabuldür. Önkabuller ise dalalete saptırır. Müslümanın Allah'ın tek birliğinden başka ön kabulü olmamalıdır. Eğer olursa buradan dalalete sapar.. Tevhid önkabulüne elbet Kur'an girer, lakin tefsir girmez, hadislerde girmez. Hele fıkıh, hiç girmez.. Tevhid idraki dışında her şey zaman ve mekana göre değişlendir.

Ben bu zaman ve mekan değişkenliğini şuna benzetiyorum: Düşün ki, bir arabada gidiyoruz. Bu araba taşlı bir yola giriyor. Dış şartlar arabayı sağa sola sallamaya başlıyor. İçindekiler ne yapar? Hemen kemerleri bağlar, hatta sarsıntı arttıkça sağa sola tutunmaya başlar. İşte bu arabanın kendisi, kemer bağlamak ve sağa sola tutunmak falan; tefsirdir, fıkıhtır, şerhtir.. Menzil, hakikattir, yol ise usûldür.. Şimdi arabaya bindiğin zaman kemerleri bağlamak, fıkhi bir çıkarımdır ve önkabul olmaya müsaittir. Lakin, bu arabanın tekeri patlıyor ve ırmağa düşüyor. Suya batmaya başlıyoruz. Arabanın içine su doluyor... Şimdi ''arabaya bienen herkes kemerleri bağlamak zorunda'' önkabulünü sorgulamaya başlayabiliriz. Çünkü hayat kurtaran bu önkabul, suya batan bir arabanın içinde tam tersine öldürücü olur.. Bu örnekte görüldüğü gibi önkabuller her zaman hayat kurtarmaz. Peki, önkabulleri kim dizayn eder? Allah, bazı önkabullerin ip uçlarını Kur'an'da vermiştir. Bu ip uçlarından yola çıkarak akıl yürüteceğiz ve gerisini zamanın ve mekanın şartlarına göre yorumlayacağız. Buna mecburuz. Paradigmaları akıl yürüterek insanlar kurarlar. Ana paradigmalar Kur'an'da verilmiştir. Geri kalan ne varsa bizler akıl yürüterek yapmakla mükellefiz. Akıl yürütme işinde felsefe ilmi büyük ufuklar açar..

Ümmetin hastalığı farklı fikirlerden ve itirazlardan korkuyor olmasıdır. Bu yüzden felsefeden de korkuyor.. Korkak bir ümmetiz malesef, hemde dibine kadar.. Kendimizi kandırıyor, dev aynasında görüyoruz. Bak, iki bomba patladı resmen sokaklar çarşılar boşaldı.. Paris'te bu bombalar patladığında tam tersi olmuştu. İnsanlar inadına çarşılara yığıldılar, bununla teröre bir cevap verdiler. Bu kendiliğinden oldu. Bizde bu niye olmuyor? Sandığımız kadar çok güçlü bir toplum değiliz arkadaşlar. Fakir, Avrupayı adım adım biliyor. Girdiğim çıktığım ortamlarda şunu gördüm ki, birbirleri arasında ilginç bir dayanışma var... Bizim kör aydınlar, bunların bireyselleşmiş olmalarına bakıp ''bunlar bitmiş'' diyor ama tam öyle değil işte. Neymiş efendim; adamlar zinada içkide boğuluyor falan filan.. Avrupanın batıyor olduğuna dair gösterilen bütün bu deliller, hayat tarzıdır. Nereden biliyorsun namussuz olduklarını? Senin namus anlayışınla uyuşmaması namussuz olduklarına delil sayılmaz! Namus, bizde kadın üzerinden yürürken bunlarda birtakım kodeksler üzerinden yürüyor. Mesela üçkağıtçıları, hırsızları ve yalancıları, bilhassa yalakalığı namussuzluk sayarlar.. Hak etmeden para kazananları, bilhassa borcuna sadık kalmayanları sevmezler. Bu yüzden türkleri kendi namus anlayışları nezdinde namussuz görürler ve sevmezler.. Buna karşın biz, kendimizi sever sayarız. Çünkü eşimizin başını örtmesiyle, haremlik selamlığa dikkat etmekle namuslu olmuş oluruz, diğer alanlara önem vermeyiz. Mesela Fadıl Akgündüz'ü severiz. Niye? Çünkü dindardır, bizdendir, bizim namus anlayışımıza uygundur. Haksız kazanç elde etmesi falan gözümüze batmaz. Hatta zengin olması, bazıları için yalakalık yapmaya bir fırsattır..

Görüldüğü gibi her şey göreceli oluveriyor. Peki, hakikat nedir?

Yusuf hoca, diğer aydınlara nispetle derin okumalar yapabiliyor. Bana göre yetersiz ve hala yüzeyseldir. Niye dersen, şu yukarıda yaptığım tespitleri yapamaz, korkar. Lakin yokluk içinde bu kadarı olsun sahip çıkmak gerek..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Elhamdülillah, NATO güdümlü siyasal islam, yerini köklü bir islam medeniyet bilincine bırakıyor. Enerjiler buralara harcanmaya başlıyor.. :gul Zaten ta baştan beri olması gereken bu değil miydi? Arayış başladı, sorgulama başladı, izah bekleyen dimağlar doğmaya başladı..
 
Üst