Yine Aynı Manşet

thetevhit

Üye
Katılım
7 Haz 2010
Mesajlar
76
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yine Aynı Manşet


yineaynimanset.jpg
Dünya yirmibirinci yüzyıla girerken insan hakları, demokrasi kavramlar önem kazanmaya başladı. Fakat her geçen gün insanın değersizleştiğinin farkında mıyız, bilmiyorum.

Önceleri okuduğunuz bir kitap veya giydiğiniz bir kıyafet bazılarına göre bazı anlamlar çağrıştırıyordu. Bir genç Deniz Gezmiş’i okuyorsa belli ki devrimcidir(Tabi ki bazılarına göre). Belli ki onların korkusu saltanat korkusudur. Oysa bugün insanlar daha rahat. Fakat bu rahatlık insanları çok fazla rahatlatmamalı. Ateş sadece düştüğü yeri yakmamalı.
Münevver Karabulut cinayetini herhalde bilmeyen yoktur. Zaten cinayet olduğu günden sonra yaklaşık sekiz ay gündemden düşmedi. Cinayeti bilmemek mümkün değil. Peki bu cinayetten sonra kaç tane kız ve erkek aynı şekilde öldürüldü, biz bundan bihaberiz. Cinayetlerin işleniş şekli de benziyor birbirlerine. Yani sahne ve oyunlar aynı sadece oyuncular değişiyor. Peki cinayetlerin konuşulması için herkesin katilinin Cem Garipoğlu gibi zengin olması mı lazım. Yani insanların değeri katilinin cebiyle mi ölçülüyor? Kesinlikle hayır. Allah bize cebimize göre değer vermeyecektir.
Bugün dışarı çıktığınızda bir gazete alın ve şöyle bir göz atın. En az iki-üç tane cinayet, intihar, cinnet vb. haberi görürsünüz. Ama haber köşeye sıkıştırılmıştır; dikkatli bakmazsanız göremezsiniz. Ve televizyon izlerken bir altyazı geçiyor: ‘şok! şok! şok! Irak’ta intihar saldırısı, şu kadar(….)ı çocuk olmak üzere şu kadar(….) kişi öldü.’ Alt yazı bitince haber de bitiyor. O kadar sıradan veriliyor ki sanki hiç önemli değil. Artık alıştık ölümlere aslında ama dikkatimizi çekmeyen noktalar var. Haberde kısaca anlatılmak istenen şudur; şu kadar insan öksüz, şu kadar insan yetim, şu kadar anne-baba evlatsız, şu kadar ev, arsa, araba ve arazi sahipsiz, şu kadar kadın dul kalmış ve şu kadar koca da karısını kaybetmiştir, şu kadarı ise maalesef sakat kalmıştır. O yürekleri tertemiz çocukların bozulan psikolojileri hiç de önemli değildir. Yasalarda insanların sahip olduğu hak ‘yaşama hakkı’dır ama nedense insanların yaşama hakkını başka insanlar belirliyorlar.
Bu işin çözümünü az çok biliyoruz, ama uygulamadan korkanlar var. Evet, çözüm ‘eğitim’dir, bunun farkındayız aslında. Her geçen gün üniversite sayısı artıyor, liseler hem dört yıla çıkarılıyor hem de zorunlu hale getiriliyor, okul öncesi eğitim zorunlu hale getiriliyor. Buna paralel olarak suç işleme oranı artıyor ve suç işleme yaşı da düşüyor. Çünkü bu eğitim sisteminin beli kırıktır, doğrulamıyor ve bu şekilde devam edilirse doğrulamayacaktır da. Yani hastalığın teşhisi doğru fakat ilaç kullanılmasına izin verilmiyor.
Kur’an okuma yaşı ONİKİ. Bu cümlenin sonuna kocaman bir soru işareti koyalım, NİÇİN? Eğer yaşının küçük olduğu düşünülüyorsa neden altı yaşındaki çocuğa Andımız, Atatürk’ün hayat hikayesi gibi şeyler zorla öğretiliyor. Yoksa insanların güzel ahlaklı olmasından, kimseye zarar vermemesinden rahatsız olanlar mı var?
Eğer insanları Kur’an’dan kopararak eğitime devam edilirse ilaç kullanılmayan hastalığın bütün vücuda yayılması gibi cinayetler, öldürmeler, tecavüzler, çocuk kaçırmalar artarak devam edecektir.
Eğitimciler yıllardır insanların kılık kıyafetleri ile uğraşıp duruyorlar, sanki ders beyne değil de elbiseye anlatılıyormuş gibi. YETER ARTIK. Bırakın da insanlar istedikleri gibi yaşasınlar, yaşama gayelerini öğrensinler. Bırakın da insanlar üniversiteli katil veya profesörün katil kızı diye anılmasınlar. Bırakın da insanlar boş vakitlerinin tümünü sihirli kutu(TV)ya ayırmasınlar. Bırakın da insanlar makam, fizik ve cebe göre değer kazanmasınlar. Bırakın da insanlar değerli olduklarının farkına varsınlar.
 
Üst