Yeni bir tefsir tercümesi (MENAR TEFSİRİ)

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
23253.jpg


Kuran'ın hayata müdahalesi için


Tarihin kırılma noktalarında, kimi insanlar günah keçisi ilan edilirken, kimileri de hacimlerini aşan derecede ‘kahraman’ olarak nitelendirilmişlerdir. Hele ki bahsettiğimiz kırılma noktaları dinler tarihinde önemli bir yere tutuyorsa; o zaman durum sanılandan da vahimdir. Gelin görün ki işin aslı, tarihin tortuları bir arkeolog titizliğinde yüzyıllar sonra temizlenmeye başlandığı vakit ortaya çıkacaktır.

Kanaatimce, İslam ümmeti son yüzyılların en önemli imtihanını “Aydınlanma-Pozitivizm” ve “Batılılaşma-Oryantalizm” ekseninde vermiştir. Nitekim artısıyla eksisiyle 600 yıl boyunca Müslümanların siyasal arenadaki temsiliyeti görevini sürdüren Osmanlı Devleti’nin gerileme ve yıkılma süreci, tam da bu döneme denk gelir.

Uzun uzadıya konuşulmayı/tartışılmayı hak eden böyle bir sürecin hatırlatması ile mevzuya giriş sebebimiz, yakında okuyucularıyla buluşacak olan M. Reşit Rıza’nın Menar Tefsiri’nden bahsetmek kısaca...

Yaftalamak ne kadar da kolay…

Türkiye’de Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve M. Reşit Rıza isimleri gündeme geldiğinde, (çoğunlukla) bilmezlik ve duyum refleksleriyle ‘ajan, mason vb.’ yaftalamalar da beraberinde gelir maalesef. Bu sebeple, Müslümanlar için önemli açılımlar sunacağına inandığımız bu tefsirden bahsetmeden önce, ne acıdır ki öncelikle tefsirin yazarını ve geldiği ‘ıslahatçı çizgi’yi aklamamız gerekiyor.

Açıkçası böylesi kapsamlı bir girişimde bulunmayacağım bu haberimizde. Sadece kısaca şunları belirtmek isterim: Bu insanların yaşadığı dönemleri doğru değerlendirirsek göreceğiz ki uzun zamanlar boyunca Müslümanların dünyada söz sahibi olmasının verdiği rehavetle, dini, ritüeller bütünü olarak görmeye başlamaları, hayata doğrudan müdahil olmak için bilim ve akıl ile insanlara ‘yeni açılımlar(!)’ sunan Batı dünyası karşısında Müslümanların afallamasına sebep olmuştur.

İşte tam da böyle bir dönemde, Batılı zihnin hem fikri hem de fiziki olarak sömürüsü olmayı reddeden bir geleneğin öncüleridir bu insanlar. Lakin İslam ilim geleneğinin gelişim sürecini pek takip etmeyen/bilmeyen bizler, ne Cemaleddin Afgani’yi ne Muhammed Abduh’u ne de Reşit Rıza’yı anlama çabası içerisine bir türlü girememişizdir/giremiyoruz. Aslında söyledikleri şeylere azıcık kulak versek; belki de çok daha farklı bir tablo çıkacak karşımıza.

23256.jpg



Neydi bu insanların dertleri?


“O dönemin en belirgin özelliği, Batı medeniyetinin ön plana çıkması, pozitivist ve materyalist felsefenin egemen olması, İslâm dünyasının da çöküşe geçmesidir.” diyor Mehmet Çelen. İşte bu muhterem zatlar, o dönemin sorunları karşısında İslam’ın dinamik bir din olduğu inancıyla, asla ve asla özüne zarar vermeden Müslümanlar için birtakım çıkış yolları sunma çabası içerisindeydiler sadece.
23257.jpg

Ne demişlerdi bu insanlar: Geleneksel din düşüncesinde hâkim olan hurafe ve bidatlerden kurtulmalı ve Kur’an'ın bizlere sunduğu o dinamik ruhu kuşanarak bu çağa taşıyacak bir mesajımız olduğunu göstermeliyiz.

Lakin insanlara ‘din anlayışları’nın hurafelerle dolu olduğu ve onlardan vazgeçerek selefin anladığı şekilde bir algı sahibi olmaları gerektiğini söylemek hiçbir dönemde kolay olmamıştır. Bu engel, daha mesajın okunmadan reddedilmesine sebep olacak kadar katı bir zihin yapısını üretir insanların refleksinde. Nitekim bugün de olan pek farklı bir şey değildir.

Ön yargıları bir kenara itmeli


Dolayısıyla bu insanları yaftalamadan önce, onların yaşadıkları dönemleri ve en önemlisi de neler söylediklerini iyi anlamamız lazım. Aksi halde bildiklerimiz, sadece ön yargıdan ibaret olacaktır. Bunun en tipik örneğini Afgani, Abduh ve Reşit Rıza’nın yollarını bir şekilde devam ettirme çabası içerisinde olan Mehmet Akif’i ve Hasan El-Benna’yı fazlasıyla sevip de, onların örnek aldığı bu insanları fazlasıyla yermemizde görebiliriz rahatlıkla.

Reşit Rıza’nın Muhammed Abduh ile beraber çıkarmaya başladığı Menar Dergisi’nin Osmanlı’daki temsilciliğini bir nevi Mehmet Akif yapıyordu. Bunu, Sırat-ı Mustakim ve Sebilürreşad dergilerinde Menar dergisinden yapılan tercümelerde görmek mümkündür. Veya benzer bir çabayı, Reşit Rıza’nın vefatından sonra kapanan Menar Dergisi’ni tekrar diriltme mücadelesi içerisinde bulunan Hasan El-Benna’da da görebiliriz.
23258.jpg


Neticede gerekli ön yargılardan kurtulmadan yapılacak yaftalamalar, sadece bizlerin zihnindeki at gözlüklerine delalet edecektir.

Menar Tefsiri…

Reşit Rıza’nın atıfta bulunduğu konulara baktığımızda, Kuran'ın doğru şekilde anlaşılıp hayata aktarılması ve geçmişten beri başımıza bela olan taklitçiliğin terk edilmesi konularının en ön sıralarda geldiğini görürüz. Bu noktada ‘Biz Kur’an’ı asla anlayamayız; geçmişte yaşamış müfessirleri takip etmemiz yeterlidir’ görüşüne karşı çıkan Reşit Rıza, tefsir çalışmalarını ikiye ayırmaktadır.

İlkini tefsirin en düşük seviyesi olarak tanımlar ve böyle bir tefsir çalışmasının herkes tarafından yapılmasının mümkün olduğunu savunur. Ona göre, kişiyi şerden uzaklaştıracak, hayra yönlendirecek seviyede ve insana Allah’ın azametini hatırlatacak mahiyette bir tefsir okuması, Kur’an ile doğrudan muhatap olan herkes için mümkündür. İkinci olarak ise tefsirin üst mertebesini ve bunun için müfessirde olması gereken şartları sayar ki bunları az sonra özet olarak aktaracağız inşallah.

Neticede Reşit Rıza, Kuran'ın anlaşılmasına verdiği bu önemle Muhammed Abduh’u Ezher Üniversitesi’nde tefsir dersleri vermeye ikna etmiştir. Sözünü ettiğimiz Menar Tefsiri ise, Abduh’un Nisa Suresi 125. ayete kadar yaptığı tefsir derslerinin Reşit Rıza tarafından not alınmak suretiyle yazıya aktarılması ve daha sonrasında da kendisinin Yusuf Suresi 107. ayetine kadar bu çalışmayı devam ettirmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Müfessirde bulunması gereken özelliklere farklı bir bakış açısı


Reşit Rıza, “Herkesin Kur'an'dan kendisini hayra yönlendirecek ve şerden uzaklaştıracak kadar bir şeyler alması mümkündür. Yüce Allah içinde olduğumuz her türlü zayıflığı bilerek, Kur'an'ı bizim hidayetimiz için indirmiştir. Kur'an'ı anlamada bundan daha yüksek bir mertebe vardır ki bu farz-ı kifayedir.” diyerek bu üst seviyenin uzmanlık gerektirdiğinin ve bunun için gerekli şartlar olduğunun altını çizer.

Lakin Reşit Rıza’ya göre müfessirde bulunması gerek özellikler, başka âlimlerin sıraladıkları özelliklerden biraz daha farklı ve çeşitlidir. Kanaatimce bu nokta, üzerinde fazlasıyla odaklanılmayı hak ediyor. Zira Üstad Reşit Rıza bu özellikleri sıralarken; Kuran'ın her dönemde Müslümanları hidayete yönlendirecek ve onları dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak bir kitap olduğu vurgusuyla, zımnen, toplumsal hayata müdahil olan Allah(c.c.) Kelamının anlaşılmasında daha geniş perspektifli bir bakış açısına sahip olunması gerektiğinin altını çizmektedir.

23259.jpg

İşte özellikleri

Reşit Rıza’ya göre müfessirde bulunması gereken ilk özellik; Kur'an'da geçen lafızların gerçek manalarını anlama çabası içerisinde bulunmasıdır. Ona göre, Kur’an’da geçen lafızların, indikleri dönem ile sonraki dönemler arasında kullanım farkının bulunması, tefsirin doğru bir şekilde yapılmasına engeldir. Bu sebeple titiz bir araştırmacının, bu çalışmayı en ince ayrıntısına kadar yapması gerektiğinin ve hatta Kur’an'ın kendisi ile bu lafızları açıklaması gerektiğinin altını çizer.

İkinci özellik
ise; Belagat ilmini bilmektir. Kur’an'ın edebi üslubunu anlamak için bunun şart olduğunu belirten Reşit Rıza, bu özelliğin sürekli beliğ sözlerle haşır-neşir olarak, kelamın sahibi olan Rabbimizin muradına önem göstermekle olacağını söyler. Geçmiş zamanlarda yaşayanların konuşma ve duyma yöntemi ile bu özelliğe sahip olduklarının da altını çizen Üstad, bu ilmin sadece teknik bilgilerle donanarak elde edilmesinin pek mümkün olmadığını aktarıyor.

İnsanlığı ve insanlık tarihini bilmek


Üçüncü özellik ise, belki de birçok kitapta, müfessirde bulunması gereken özellikler arasında geçmemektedir. Bu, insanlığı ve insanlık tarihini bilmektir. Belki bugün buna, belli başlı sosyal bilimlerle iştigal etmek de diyebiliriz. Zira, “Kur'an üzerinde araştırma yapan birinin O'nda, insanlığın durumu hakkında; geçirdiği dönemleri ve dönüşümleri, onların durumlarının kuvvet ve zayıflık, izzet ve zillet, ilim ve cehalet, iman ve küfür gibi muhtelif değişiklikler göstermesinin kaynaklarını dikkatlice incelemesi gerekir. Büyük kâinat hakkında da enine boyuna bilgi sahibi olması gerekir. Bu hususta birçok alanı bilmeye ihtiyaç vardır.” der Reşit Rıza.

Dördüncü özellik de üstada has olması itibariyle dikkatle üzerinde durulması gereken bir husus kanaatimce: “Müfessir, tüm insanlığın hidayetinin, ancak Kur'an'la mümkün olduğunu bilmesi gerekir.” Bunun için de Kur’an’ı Kerim’in indiği dönemdeki cahiliye adetlerini doğru tahlil ederek, Kur’an'ın bu insanları nasıl doğru bir yola ilettiğini bilmesi gerekir ki böylece, günümüzde de insanlara Kur’an'ın hangi açılardan yol gösterici olduğunu gösterebilelim.

Beşinci ve son özellik ise, “Hz. Peygamber ve ashabının ilmî, amelî ve davranış olarak dünyevi ve uhrevi işlerde ne gibi bir hal üzere olduklarını bilmesi gerekir.”

Yakında Ekin Yayınları’ndan çıkacak


Neticede tüm bu özellikleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, Reşit Rıza’nın tefsir anlayışında doğrudan hayata hitap eden ve hayatta karşılık bulan bir Kur’an’ı Kerim ile karşılaşıyoruz. Kanaatimce bu bakış açısı ile okuduğumuz ayetlerde kendimize dersler çıkarmamıza vesile olacak olan Reşit Rıza’nın bu tefsirinden önyargılarımızdan arınmış şekilde istifade etmeliyiz. Eleştirilecek yanı yok mudur; illa ki vardır, kimse de melek değildir zaten. Lakin bunu yaparken, verdiği mücadeleyi ve ilim çalışmalarını görmezden gelir şekilde yapmak, İslam ümmetine sadece yeni bir yara daha açacaktır. Dolayısıyla, bundan kaçınılmalıdır.

“Eğer bizler varlık ilmi hakkında zahiri bir bakış açısıyla yetinecek olursak, tıpkı kitabın içermiş olduğu bilgi ve hikmete değil de, cildinin rengine itibar eden kişi gibi oluruz.” diyerek odaklanmamız gereken noktayı/yönü bize gösteren Reşit Rıza’nın Menar Tefsiri, yakın bir zamanda Ekin Yayınları aracılığıyla okuyucularıyla buluşacak.

Bizden duyurması... İnşallah yeni bir tefsirin Türkçeye kazandırılması hayırlara vesile olur. Unutmadan söyleyelim; Menar tefsiri başta Hayrettin Karaman olmak üzere birçok üstadın ‘tefsir kitabı tavsiyeleri listesi’nde de yer almaktadır.

Not: Yukarıda Reşit Rıza’ya dair aktardığımız sözler, Orhan Güvel ağabeyin tercümesiyle Menar Tefsiri’nin Mukaddimesi’nden aktarılmıştır.


Alıntı​
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Reşit Rıza’nın Muhammed Abduh ile beraber çıkarmaya başladığı Menar Dergisi’nin Osmanlı’daki temsilciliğini bir nevi Mehmet Akif yapıyordu. Bunu, Sırat-ı Mustakim ve Sebilürreşad dergilerinde Menar dergisinden yapılan tercümelerde görmek mümkündür. Veya benzer bir çabayı, Reşit Rıza’nın vefatından sonra kapanan Menar Dergisi’ni tekrar diriltme mücadelesi içerisinde bulunan Hasan El-Benna’da da görebiliriz.
İlgilenenlere ve ilgililere duyrulur.
 
Üst