Yazmak Bahsi Üzerine…

Ezrak Yektâ'

NisyanDireniŞ
Katılım
21 Nis 2008
Mesajlar
629
Tepkime puanı
84
Puanları
0



“Kelam bütünüyle haysiyettir” diyor Cemil Meriç bir yazısında. Bu yönüyle bakıldığında yazmak mefhumunun beynimizde çağrıştırdığı imgelerden hayli memnunuz. Fakat yine de kalemle olan münasebetlerimizde elimizi geri iten bir şeylerin olduğunun da farkındayız sanıyorum…



Aslında hepimizin bildiği gibi (belki de bilmiyoruzdur) haysiyetimizle mukayeseye tabi tuttuğumuz şeyin sadece evrende bir yer kaplama açısından bile bakıldığında fazlasıyla önem arz ettiği bir gerçek. Bugün gazete, dergi, kitap, afiş; çağımız teknolojisiyle birlikte internet siteleri; kısaca bu işi sırtlanmış durumda olan her türlü basın yayın organlarının bunun çokta farkında olduğunu sanmıyorum ki okuyucu kitlesinden hayli soğuk milyonlarca yazı her gün hayat bulmaya devam edebiliyor.



“Şiir şairin neresinden doğduysa, okurun da orasına ulaşır” der İsmet Özel. Bu, kaleme alınan tüm yazın türleri için böyledir. Eğer bir yazı sizin elinizden çıkmışsa, o yazı en fazla okurun eline kadar ulaşır. Birkaç cümle okunduktan sonra elinden d e düşer. İşte bu yüzden; eğer akıllara ulaşmak istiyorsan aklınla, yüreklere hitap etmek istiyorsan yüreğinle yazmalısın. Binaenaleyh yazılan ister şiir olsun, ister yazı, isterse bir telefon mesajı olsun, durum böyledir. Özel günlerde gönderilen kalıplaşmış tebrik mesajlarını sonuna kadar okumadan silmemiz de bunun gündelik hayattan bir örneği.



Mesela şiiri ele alalım. Bazen öyle bir an gelir ki, okumakta olduğunuz bir şiiri tüm insanlığın sizi görebileceği bir yere çıkıp bağıra bağıra haykırmak istersiniz. İçinizdeki o garip heyecan duygusuyla şairin gıyabında onu tebrik edersiniz. Bu ise yüzünüze küçük bir tebessüm olarak yansır dış dünyanızda. İşte o an anlamışsınızdır şairin şiire ne kattığını ya da anlayamazsınız bunu nasıl başardığını…



İbrahim Tenekeci bir şiirine şu şekilde devam eder: “…şiirden aşağı attım kendimi” o gün fark etmiştim şunu; evet bazen atlamak gerekir aşağı, işin ciddiyetini anlatabilmek, blöf yapmadığınızı kanıtlamak için. Ya atlamalı ya da atmalısınız yani vazgeçmelisiniz ‘o şey için her şeyden’ Siz atlamalısınız ki okuyucu sizi düşerken görsün. Görsün de şiirin nerenizden doğduğu anlaşılsın.



Canlıdır şiir; doğar, büyür, gelişir ve şekillenir. Hayattan beslenir. Bir harmandır şiir; okuduğunuz yazarlar, çevrenizdeki insanların sizinle olan münasebetleri, yaşadığınız şehir ve hayatın size olan garezi ortaklaşa başarır bu işi. Yapmanız gereken şey onu sağlıklı beslemek, en iyi şekilde sentezleyebilmektir. Mesela; yalnızca gördüklerinizden yola çıkarak yazarsanız, yazılarınızdaki o tek açılı bakış okuyucunun da objektifiyle birleşince yer yer çakışabilir. Gerçek şu ki bir olaya ne kadar farklı açılardan bakabiliyorsak o olay hakkında o kadar bilgi sahibiyiz demektir. En çok bakış açısına sahip olan kişiler, bu yüzden yazarlar ve şairlerdir.



Okur olmak yazar olmaktan her zaman daha kolay bir iştir. Çünkü okur, -siz müsaade ettiğiniz sürece- sizin ortaya koyduğunuz malzemeye değişik açılardan yaklaşır, inceler ve ne eksik ne fazla gözlemleyebilir. Bunun için çokta masrafa girmez üstelik. Çünkü mükemmeli icat etmek zor fakat ayırt etmek kolaydır. Yazmak bu kadar basit değildir. Bir yazar önce ortaya koyacağı malzemeyi bilmelidir. Bu malzemeyi nasıl sunacağını, ne kadarını sunacağını bilmek zorundadır. Onu okurun önüne öylece koyamaz. Çünkü malzemeyi hazırlamalı, toparlamalı, sınıflandırmalı, ona uygun ortam hazırlamalı ve
belli bir düzen dâhilinde sunuş yapmalıdır. Bu yüzden mükemmel bir yazar olmak iyi bir okur olmaktan her zaman daha zordur.
“Hatadan arınmış, yanlış anlaşılmaktan kendini kurtarmış bir söz etmeye niyeti olan âdemoğlu, ağzını açmaya hiç kalkışmamalı…” diyen bir yazara hakkını teslim ederek, “gerçek düşmanlarımız sessizdir” diyen başka bir yazara da muhatap olmadan, “Sözünü en güzel şekilde söyle” buyuran yüce Allah’ın da rızası ile yazmak… “Yazamasaydım ölecektim” sözüne katılıyorsak elbet. Ama en çokta araştırarak, bilerek, ön yargılarımızı arkamıza atarak, ‘bazı’ gözlüklerimizi çıkararak, çıplak gözle okuyarak yazmak. “İçimden geldi karaladım”, “öylesine yazıyorum” gibi değil, “gerekiyordu yazdım”, “bilinmiyordu, bilinsin istedim” için yazmak. Henüz her şey söylenmedi merak etmeyin. Hiç kimsenin söylemeyi akıl etmediği, bilmediği, düşünmediğini yazmak, yazabilmek…
Baki kalanın şu cihanda bir hoş seda olduğunu bilerek…



E.Y
 

cicek demeti

Sükut
Katılım
7 Ocak 2011
Mesajlar
11,683
Tepkime puanı
3,778
Puanları
0
“Şiir şairin neresinden doğduysa, okurun da orasına ulaşır” der İsmet Özel. Bu, kaleme alınan tüm yazın türleri için böyledir. Eğer bir yazı sizin elinizden çıkmışsa, o yazı en fazla okurun eline kadar ulaşır. Birkaç cümle okunduktan sonra elinden d e düşer. İşte bu yüzden; eğer akıllara ulaşmak istiyorsan aklınla, yüreklere hitap etmek istiyorsan yüreğinle yazmalısın. Binaenaleyh yazılan ister şiir olsun, ister yazı, isterse bir telefon mesajı olsun, durum böyledir. Özel günlerde gönderilen kalıplaşmış tebrik mesajlarını sonuna kadar okumadan silmemiz de bunun gündelik hayattan bir örneği.


haklisiniz...cok tesekkurler ederim...
 
Üst