Yalnızlık, hiç olmayan birşeydir

efruz

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
5,170
Tepkime puanı
735
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Dışarıda kar boran, içeride tatlı bir ılıklık varsa, elbette evde oturmak güzeldir. Kim sevmez ki böyle zamanlarda, güven içinde pencereden dışarıyı seyretmeyi. Hele bir de senelerin yorgunluğu üzerinizde ve yaşınız oldukça ilerlemiş ise…


Şimdi kendisinden bahsedeceğimiz de, işte böyle yaşını almış, yüzünde pek anlamlı çizgiler oluşmuş, yetmişini aşkın, gül çehreli, tebessümlü bir nine. Adı Nurhayat. Onu ne vakit görsem gönül penceremde, işte, derim, işte ihtiyar böyle olmalı! Hayat dediğin, onunki gibi tefekkürün zengin ikliminde, nur ile aydınlanmış ve aşkla bereketlenmiş olmalı.

Hani bazen yaşlılarla karşılaşırsınız. “De hele ne anladın bu hayattan?” diye sormaya kalktığınızda, yüzünüze garip garip bakar, koca bir “hiiiç” çekerler. Hayır. Nurhayat nine, böyle durumlarda önce koca bir “iç” çeker ve anlatmaya başlar. Anlatır, anlatır, o konuşunca etrafındakiler de bıkmadan dinler. Dili öyle tatlı, konuşması öyle akıcıdır ki, kimse sıkılmaz sohbetinden.

Bütün ömrünü sünnete uygun yaşamış olduğundan, sıhhati de, morali de, güzelliği de yerli yerindedir. Elbet onun da saçları aktır. Elbet onun da alnında kırışıklar vardır ya, mubârek sanki nazarlık misali… Ziyaretçileri hiç eksik olmaz. Hani, “bir ayağım çukurda zaten” deyip, dünyadan elini eteğini çekmemiştir. Ölüm korkusu içini doldurup, kendine ve çevresindekilere ağırlık da olmaz. “Aman da genç görüneyim, saçımı dudağımı boyayayım” gibi bir düşünce, zaten aklının köşesine uğramamıştır. Hâlinden razı olduğu için midir nedir, kendine has bir havası, anlatılmaz bir heybeti vardır. Ah bir görseniz, senelerdir abdestle temelli güzelleşen teni, nasıl da parlar. Başına örttüğü bembeyaz tülbentçiği ile cenneti hatırlatan bir hâldedir. Yanakları ölçülü bir olgunluktadır ve öyle tombul ninelerden de değildir.

Bir gün, ziyaretine gelen gençlerle arasında geçen konuşmalardan bazılarını, dilim döndüğünce aktarayım size. Gençlerden biri sordu:

- Nurhayat nine, burada yalnız mı yaşıyorsunuz?

- Güzel kızım benim, yalnızlık dediğin n’ola ki? Eğer bir evde tek başına yaşamaktan bahsediyorsan, evet, yalnızım. Ama ben hiç tek kalmıyorum ki. Gündüz ziyaretçilerim gelip gidiyor, gece arkadaşlarım…

-Gündüzü anladım da nineciğim, geceki mesele neyin nesi?

- Ne olsun evlâdım. Gece gündüz, sağımda ve solumda iki yazıcı melek. Biri hayırlarımı yazmakla, diğeri yanlışlıklarımı not almakla meşgul. Bazen Allah’ın görünmeyen kulları gelir gider. Bazen bahçeden ya bir böcek, ya bir arı odamı şenlendirir. Onlar olmasa, “rabıtam” vardır evlâdım. Gözlerimi kapadığım anda, sevdiğim karşımda benimle sohbete koyulur. Hatta çoğu zaman, gecelerim gündüzlerimden daha kalabalıktır. Anlayacağın, yalnızlık dediğin, aslında hiç olmayan bir şeydir. Zira hiçbir arkadaş olmasa, Rabbim vardır ve beni her an görür, gözetir.

- Nurhayat nine, biz niye senin gibi hissedemiyoruz? Hep yanımızda birileri olsun istiyoruz.

- A canım kızım, bunu ben de istiyorum. İnsan insana muhtaçtır. Paylaşmak, konuşmak, yardımlaşmak, dertleşmek için, herkes birini arar. Fakat zaman bana gösterdi ki, insanlar fânidir ve gelir geçer. Hele de bencileyin ömrünüz uzun olursa eğer, nice sevdiklerinizin göçüp gittiğine şahit olursunuz. Yaşanan bu ayrılıklarda gözler yaşarır, gönüller sızlar. Düşünün ki, Sevgili peygamberimiz dahi, evlatlarının vefatıyla hüzünlenmiştir. Fakat şunu söyleyen de O’dur: “İnsanlardan bir dost edinecek olsaydım, Ebu Bekir’i seçerdim” Bu söze dikkat etmek lâzım çocuğum. “İnsanlar arasındaki dostum, Ebu Bekir’dir” demiyor. “Dost edinecek olsaydım” diyor. Demek ki çok özel, çok güzel yanları bile olsa, insana dayanıp kalmak doğru değil. Zira insan, zaaflarıyla var. Zayıf bir dala binen, ağaçtan tez düşer.

O halde, sev, yardımlaş, paylaş, selamlaş, dertleş; ama dayanma. Dayanağın Hakk olsun. Dostun da… İşte o vakit, gelen de, giden de bir olur. Say ki sen bir kıyısın, gelip gidenler dalga. Kimi okşar, kimi vurur, kimi değer geçer… Kimine mest olursun o dalgaların, kimine sinir… Kimi zoruna gider, kimi hoşuna. De ki Rabbim, şu deryanın sahibi sensin. O halde bana, mahiyeti, şiddeti ve ziyareti ne şekilde olursa olsun, dalgalarını sevmeyi; fakat her birinin ne de gelip geçici olduğunu unutmamayı nasip et. Zira dalga bazen bir kişi, bazen bir olay olur da imtihan bâbından geliverir.

- İmtihan?

- O, seni olgunlaştırmak için, Allah’ın lûtfettiği bir ikramdır. Bazen rahatlık, şenlik, bolluk kisvesiyle; bazen de can sıkıntısı, zorluk, fakirlik kılığıyla geliverir. Kimi zaman dostlarla, kimi zaman düşmanlarla imtihan edilirsin. Bazen, kimsecikler olmaz da, kendi nefsinle boğuşursun. Zannetme ki imtihan olmak, hep boğuşmaktır. Hayır, bazen çok sever, sevdiklerinle imtihan edilirsin.

İşte böyle bizim Nurhayat nine…
Bir başka sohbetine nasip olur da denk gelirsek, size birkaç kelam aktarırız yine. O zamana dek, hadi bakalım, madem yalnızlık da hiç olmayan bir şeymiş, köylü köyüne, evli evine…


Neslihan Nur TÜRK

 
Üst