yalnız lailaheillallah yeterli değildir!

Risale-i Nur Talebesi

Diyar-ı Bekirli
Katılım
30 Haz 2006
Mesajlar
1,460
Tepkime puanı
11
Puanları
0
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ



Onlar atalarını sapıklıkta buldukları halde körü körüne onların izinden koşuyorlar. And olsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapmıştı.


Sâffât Sûresi: 69-71


28.11.2006




HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ



Koğuculuk, sövme ve ırkçılık Cehennemdedir. Bunlar bir mü'minin kalbinde yer almaz.


Câmi'ü's-Sağîr, c: 3, 3813


28.11.2006




Yalnız Lâilâheillallah yeterli değildir!



Beşinci Mesele


Saniyen: Mektubunuzda “Mücerred ‘Lâilâheillallah’ (Allah’tan başka hiç bir ilah yoktur) kâfi midir? Yani, ‘Muhammedü’r-resûlullah’ (Muhammed Allah’ın Resûlüdür) demezse ehl-i necat olabilir mi?” diye, diğer bir maksadı soruyorsunuz. Bunun cevabı uzundur. Yalnız şimdi bu kadar deriz ki:

Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü’l-Enbiyâdır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler:

“Ey Sadi! Hz. Muhammed’i (asm) örnek almadan bir kimsenin selâmet ve safa yolunu bulması imkânsızdır.”

Hem “Bütün yollar kapalıdır; ancak Hazret-i Muhammed’in (asm) yolu açıktır” demişler. Fakat bazen oluyor ki, cadde-i Ahmediyede (asm) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir ve cadde-i Ahmediye dahilindedir.

Hem bazen oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin eczasındandır.

Hem bazen oluyor ki, bir keyfiyet-i meczubâne veya bir hâlet-i istiğrakkârâne veya bir vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne sûretinde, cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız ‘Lâilâheillallah’ onlara kâfî geliyor.

Fakat bununla beraber, en mühim cihet budur ki: Adem-i kabul başkadır, kabul-ü adem başkadır. Bu çeşit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i İlâhiyeye karşı yalnız ‘Lâilâheillallah’ biliyorlar. Bunlar ehl-i necat olabilirler.

Fakat Peygamberi (asm) işiten ve dâvâsını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenâb-ı Hakkı tanımaz. Onun hakkında yalnız ‘Lâilâheillallah’ kelâmı, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ı özür olan cahilâne adem-i kabul değil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdır. Mu’cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah’ı tanımaz. Her ne ise, şimdilik bu kadar yeter.


Mektûbât, s. 321-22


Lügatçe:


mücerred: Yalnız, tek başına.

ehl-i necat: Kurtuluşa erenler.

tazammun: İçine alma.

Hâtemü’l-Enbiyâ: Peygamberlerin sonuncusu.

vusul: Kavuşma, ulaşma.

cadde-i kübrâ: Büyük cadde.

necat: Kurtuluş.

ehl-i marifet: Allah’ı bilme lütfuna eren.

keyfiyet-i meczubâne: Meczupça durum.

hâlet-i istiğrakkârâne: Kendinden geçme hâli.

vaziyet-i münzeviyâne ve bedeviyâne: Tek başına ve bedevîce kalma hali.

adem-i kabul: Kabul etmeme.

kabul-ü adem: Yokluğunu kabul etme, inkâr.

sebeb-i necat: Kurtuluş sebebi.

Bediüzzaman Said NURSÎ

28.11.2006
 
Üst