Yahyalılı Hacı Hasan Efendi

Beyza

Üye
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
0
1359.jpg

"Bir Gönül Sultanı..."

Hayat hikayeleri, bir diğer ifadeyle biyografiler, insan eğitimi açısından önemli kaynaklardan biridir. Çünkü her biri ayrı bir dünya olan insanoğlunun başından geçen olaylar, ibret almasını bilenler için değerli tecrübe kaynaklarıdır. Hele bu hayat hikayeleri vahyin gözetimindeki peygamberlerin ve kendilerini her an Allah’ın murakabesinde hissedebilen, ihsan mertebesinin burçlarında gezinen Allah dostlarının yaşadıklarını ihtiva ediyorsa o zaman çok daha değerlidirler.
Yazımızın ilerleyen bölümlerinde, fani dünya hayatını salih amellerle, faydalı işlerle ve güzel davranışlarla tamamlayıp beka alemine göçen bir mürşid-i kamil’den, Allah’ın sevgili dostlarından biri olduğunu bütün özellikleriyle yansıtan Yahyalı’lı merhum Hacı Hasan Efendi Hz.lerinin irşad faaliyetlerini yürütürken gösterdiği nezaket ve incelik örneklerinden bahsetmeye çalışacağız. Daha sözün başında tespit ve ifade etmeliyiz ki, böylesi sevgili kulların, bir elmas gibi hangi yönden bakılırsa farklı renk ve güzellikte ışıltılarla parladıkları bir gerçektir. Bu sebeple, anlatacaklarımızın sadece bir tek bakış açısından görülebilenler olduğunu peşinen ifade etmeliyiz.
Merhum Hacı Hasan Efendi Hz.leri 72 yıllık hayatının tamamını insanların manevi eğitimlerine adamış ve bu uğurda adeta fedây-ı can etmişti. Mütevazı evlerinin kapısı, yılın her günü ziyaretçilerine ve sevenlerine açıktı. Çeşitli hastalıklarına rağmen aldığı manevi vazifeyi hakkıyla yerine getirebilmek için nefesinin en son soluğuna dek bu hizmet sevdasını hakkıyla yaşamıştı. Şöyle dua ederdi zaman zaman:
“Yâ Rabbi! Eğer bana ömür verip yaşatacaksan, beni kardeşlerim için yaşat, ihvanıma hizmet edeyim. Yoksa hemen canımı al ki, sana kavuşayım. Yoksa Sen’den dünyanın hiçbir metaını istemiyorum Yâ Rabbi!..”
Değerli okuyucular,
Tasavvuf tarihini inceleyen araştırmacılar, tasavvuf erbabının üzerinde ittifak ettikleri mürşid-i kamil’in özellikleri konusunda şunları zikrederler.
Mürşid-i Kâmil, güzel ahlak sahibidir. Makam ve mevki hırsından uzaktır. Müridlerini miskinliğe ve tenbelliğe sevk etmez. Her türlü elem ve kederi teselli etmek için her ân hazırdır. Her haliyle itidali, ölçülü olmayı tercih ve tavsiye eder. Faydasız ve boş şeylerle vakit geçirmez, bütün zamanını insanların güzel ahlak sahibi olmalarını temin etmeye sarf eder. Yüzü nurani, sözü rabbanidir. Sohbeti, dinleyenleri adeta büyüler. Bulunduğu mahalde aşk, tevhid, sevgi ve kardeşlik hüküm sürer. Şüpheli olan şeylere yaklaşmadığı gibi, takvanın gerektirdiği bütün özelliklere sahiptir. Düşmanlık, kin, garaz vs. kötü huylardan temizlenmiştir. Zarif ve latiftir. İnsanların ayıplarını yüzlerine vurmaz.
İşte bu tarifteki özelliklerin işaret ettiği üzere, Hacı Hasan Efendi Hz.leri de etrafındaki herkese Allah için sevme-sevilme, O’nun yolunda gayret ve çaba sarf etme ve İslam’ın güzellikleriyle süslenmiş bir hayat yaşama arzusu zerk ederdi. Bir bakıma, şahsında irşad vazifesini bihakkın yerine getirebilmenin en müstesna örneğini verirken, manevi evlatlarından ve Hak yolunun yolcularından da bu konuda teslimiyet beklerdi. Şu anlamlı uyarısına kulak verelim:
“Yabani ağaçlar nasıl aşılanmadan güzel meyve vermezlerse, insanlar da bir terbiyecinin, bir mürşidin eline düşmeden olgunlaşamazlar.”
Ayrıca, insanın safiyet kazanabilmesi için üzümü örnek verir, çekirdekli üzümün pekmez haline gelebilmesi için birçok merhaleye sabretmesi gerektiğine dikkat çekerdi.
Merhum Hacı Hasan Efendi Hz.lerinin sohbetlerini tahlil ettiğimizde, üzerinde en çok durduğu konulardan birinin kalb tasfiyesi olduğunu görmekteyiz. “O gün mal da evlatlar da fayda vermez. Fayda verecek olan sadece kalb-i selim’dir” ayetine konu olan kalb-i selim’i, “günah işleme arzusundan ve kötü huylardan arınmış, Allah’ı zikirle hayat bulmuş bir kalb” olarak niteler, böylesi bir kalbe sahip olmanın yollarını ise şu kayıtlara bağlardı:
1. Salih kimselerle birlikte oturup kalkmak.
2. Seher vakitlerinde Allah Teala’ya tevbe ve istiğfar ile yakarmak.
3. Namazları gereği gibi kılmak.
4. Az yemek-az içmek ve mideyi fazla doldurmamak
5. Kur’an okumaya devam etmek.
Tasavvufta en önemli konulardan biri olan “Duyguların Eğitimi” hususunda önemli yeri olan, Kur’an kıraati, şiir, musıki ve güzel sanatlarla meşguliyet konularında dikkat çekici hususiyetlere sahip olan Hacı Hasan Efendi Hz.Ieri, evlatlarının manevi eğitimleri hususunda bu unsurlardan istifade etmiştir. Kendisi de bir müddet hat sanatıyla meşgul olmuş, şiirler yazmış, sohbetlerinde bunları aşkla okumuş ve huzurunda okunan ilahilere bizzat eşlik ederek, dinin duygu boyutuna gereken değeri vermiştir.
Kalb eğitimini konu alan ve kendilerinin de zaman zaman okuduğu bir beyti buraya aktarmak istiyorum.
Sür çıkar ağyarı dilden tâ tecelli ede Hak
Padişah konmaz saraya, hâne ma’mur olmadan
Tasavvufî Eğitimde önemli bir yer tutan “Muhataba Göre Eğitim” özelliğini Hacı Hasan Efendi Hz.lerinin irşad anlayışında da gözlemek mümkündür. Özellikle O’nun, kendisini ziyarete gelenlerin halet-i ruhiyelerini çok iyi bir şekilde tahlil ederek, bu doğrultuda sohbet etmesi dikkati çeken bir husustur. “İnsanlara bulundukları duruma göre muamele ediniz” ve “İnsanlara anlayabilecekleri ölçüde konuşunuz” hadislerini kendisine rehber edinen Hacı Hasan Efendi Hz.leri, misafirlerinden alim olanlara, ilimlerinden dolayı ilgi ve alaka gösterirdi. Hayır hasenat sahibi varlıklı insanlara, hem gıyabında dua eder, hem de ölçülü bir şekilde iltifat ederek teşviklerde bulunurdu. Aşk ve muhabbetten başka varlığı bulunmayanlara ise, malını, vaktini, emeğini kısacası her şeyini feda ederdi. Onun ilme hürmeti, zengin insanlar karşısındaki vakur, fakat onların ihtiyacı olan manevi destek sağlayan hali ve diğer tüm sevenlerine karşı bir muhabbet ırmağı halini alan ilgi ve alakası, kısa zamanda insanların topluca O’na karşı hürmet ve muhabbetine vesile olmuştu.
Hacı Hasan Efendi Hz.lerinin, muhataba göre eğitim metoduna verdiği ehemmiyetin örneğini askere gidecek olan evlatlarına karşı tutumunda görmek mümkündür. Şöyle ki, askerlik şartlarında günlük evrad ve ezkar yapılması, evlatları için bir sıkıntı meydana getirmesin düşüncesiyle Hacı Hasan Efendi Hz.leri, askerlik döneminde evlatlarının dersini belirgin bir şekilde azaltarak hem ona kolaylık sağlar, hem de dersi tamamen terk etme gibi büyük bir eksikliğin önüne geçmiş olurdu. “Amellerin en makbulü az da olsa devamlı olanıdır” hadisini, Hacı Hasan Efendi Hz.lerinin bu davranışıyla birlikte ele aldığımızda, O’nun “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” hadisinin canlı bir örneği olduğu tüllenirdi gözlerimizde...
Hanımların manevi eğitimlerinde de aynı yolu takib eden Hacı Hasan Efendi Hz.leri, günlük ev meşguliyetleri, çocukların bakımı gibi önemli mesuliyetleri bulunan hanımların derslerini tayinde de son derece hassasiyet gösterirdi. Onlara, sayı olarak daha az miktarda zikir ve evrad telkin ettiği müşahede edilmiştir. Bu davranışıyla Hacı Hasan Efendi Hz.leri, insanlara tatbiki mümkün olan telkinlerde bulunmakta ve evlatlarını bulundukları şartlar içinde yetiştirmekteydi.
Allah dostlarından nice farklı yansımaların olduğundan bahsetmiştik hatırlarsanız. Onların sadece dışa güzelliğine bile hayran kalmamak ne mümkün! Biz sadece bir yönlerine, irşad ederken gösterdikleri inceliklere temas etmeye çalıştık Sözlerimi, sık sık okudukları,
Bu gülistan bahçesinde gerçi yüz bin gül biter
Bu gülistandan haber vermeye bir tek gül yeter.
Beytiyle tamamlarken bir gönül dostunun şu tespitini de siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
“Sanma ki, Ehl-i dil olanlar gitti, aşk şehri sahipsiz kaldı. Şems-i Tebrizî gibi mürşidler her zaman vardır. Ama Mevlana gibi müridi bulmak mes’ele!”
Sağlıcakla kalınız efendim
 

Beyza

Üye
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
0
DSC01203.JPG

Gül'den Demetler

Yediğiniz taam helâl olsun. Yerken de nimeti vereni düşünerek yiyin.
Namazı huzurla kılın. Kimin huzurunda durduğunuzu bilin.
Kur’an-ı Azîmüşşânı mânâsını düşünerek okuyun
Cenâb-ı Hakk’ı layıkıyla zikredin.
Sâdık ve sâlih insanlarla beraber olun.

*

Allâhımızın rızası 4 şeydedir:
Rızkınızdan emin olun.
İhlâslı olun; her yaptığınızı yalnız Allâh rızası için yapın.
Şeytanı düşman bilip dediklerini tutmayın
Ölümü yakın bilip hazırlıklı olun.

*

Efendimiz s.a.v. “Bana 6 şey hakkında yürekten söz verin, ben de size cenneti söz vereyim buyuruyor:
Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin. Yalan ile iman bir arada bulunmaz.
Vaadettiğiniz zaman onu yerine getirin.
Emanete riayet edin.
Namusunuzu haram fiillerden koruyun
Gözlerinizi kötü nazar etmekten koruyun.
Ellerinizi şer’an caiz olmayan şeylere dokundurmayın.

*

Müminin 4 düşmanı vardır, uzak durun:
Şeytân-ı mel’un
Nefs-i emmâre
Kötü arkadaş
Dünya muhabbeti

*

Sadakayı çokça veriniz. O, sahibine şöyle söyler:
Ben kıymet bakımından küçüktüm, beni feyiz ve bereketçe büyüttün.
Önce sana düşman idim.Çünkü zekâtı verilmeyen mal ahırette yılan olup dilini sokacak. Ateşten çivi olup vücuduna çakılacak. Şimdi beni kendine dost ettin.
Dünyaya sarf edilmekle fani olacaktım. Allâh için vermekle beni baki kıldın. Seninle cennete beraber gireceğiz
Elinde oldukça sen beni muhafa edecektin. Şimdi ben seni koruyup muhafaza edeceğim. Çünkü sadaka beâları def eder ve ömrü uzutır...

Hacı Hasan Efendi (KS)
 

Beyza

Üye
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
0
13.jpg

Aişe Annemizin Dilinden "Hacı Hasan Efendi Hazretleri..."

“Bitmez güzelin vasfı ağaçlar kalem olsa”


Yıllarca beraber kaldık. Aynen balığın suyun içerisinde suyun kıymetini idrâk edemediği gibi biz de sultanımızı bilemedik. Ta ki o ahirete göçünce ne âlî bir mürşid-i kâmil olduğunu anladık. Mübarek hayatlarında manen birçok haber alırdık. Salih bir zât tarafından aleyhissalatu vesselam Efendimizin “Hasan Efendi’ye sahip olun” , yine diğer bir zât tarafından da “Aman ha onun mübarek yüzüne çok bakın, çünkü cennet ehlinin siması böyle olacak” buyurduğu anlatılmıştır.

Biz, onu görenlerin gayrı ihtiyari ağladıklarını müşahede ediyorduk. Mesela Aksaray’da bir evde ikram ediliyordu. Bu esnada kardeşimiz hüngür hüngür ağlamaya başladı. Sebebi sorulduğunda ise “Efendim sizi görünce tahammül edemiyorum, gayrı ihtiyari ağlıyorum” dedi. Sohbet buyurmasalar dahi, “çayı getirin, şöyle oturun” dese ağlanıyordu. Bahçemizde çalışan bir kardeşimize ismi ile “Allâh rast getirsin” dediğinde, o, “tahammül edemiyorum” diye ağlıyordu.

Tabii bunların asıl sebebi onların istikametidir. Son derece Allâh’a ta’zimleridir. Onun için anlatmakta çok zorluk çekiyoruz. Onlara layık olmadığımız hâlde şahit olduğumuz çok hadiseler var, anlatmakla bitmez. Şair der ya: “Bitmez güzelin vasfı ağaçlar kalem olsa” …

Efendimiz çok hayâlı idi. Burunlarını temizleyeceği zaman ev halkını bütün dışarı çıkarırlardı. Onların hayâsı buna müsaade etmezdi.

‘Bizi bir insan bilerek gelenler olduğunda, Kızım bunlara acaba ne koşsam?” buyururlardı Biz utanırdık. Fakat vardıkları zaman onları karşısına alarak bir bir dertlerini anlatırlardı.

Efendimiz Hazretlerinin vücud-ı âlîleri çokça terlerdi. Biz bunu insanların sıkıntısına bağlardık… Çünkü bazen konuşmalarında çok rahat olurlardı. Fakat 3-5 kişi de olsa, kalbi itiraz edenlerden dolayı sıkıntı çektiğini görürdük. Bir defasında da Ali Ramazan kardeşimize “Ne olur git de şunlara söyle itiraz edip durmasınlar” buyurmuşlardı. O da “Allâh’ın emrine son derece riayetkâr bir insanı eleştirmek için gelmeyin. Bu manevi baldan istifade edin. Eğer itiraz edecekseniz sünnet-i seniyyeye riayet etmeyen şeriata riayet etmeyen kişileri araştırın” demişti. Çünkü onlara bu çok ağır geliyor.
Geceleri onun mübarek elbiselerini değiştirirdik. Vücud-i âlîsi mis gibi kokardı. En çok yanında bulunan bir kimseyim. Buna şahid oldum. Daha birçok anlatamayacağım şeyler var. Çünkü yerine göre benim kalbim de o gibi sultanı anlatmaya, tahammül etmiyor, duygulanıyorum. Son derece duygulanıyorum. Ayaklarını bazen ovalarlardı. Ben de hizmet ederdim. Ovalayan kardeşlerimiz evlerine gittikleri zaman ev halkı tarafından, “bu güzel kokuları nerden süründün, nerden size ikram edildi” derlermiş. Hakikaten öyle olurdu. Ve şunu da gördük: Kendisine muarız olan kimseler dahi arabanın içinde görseler gayrı ihtiyari ayağa kalkarlar, boyunlarını bir tarafa bükerlerdi. Çünkü tevhid ehlinde bir vakar oluyor.

Geceleri başka bir odada kalırdım. Fakat “kızım” dediği zaman derhal ayağa kalkar emirlerine riayet ederdim. Hizmetlerini yapmaya çalışırdım. Çok sıkıntılı anları vardı. Kolay kolay uyuyamazdı. Bu da cemiyetin sıkıntısından meydana gelirdi. Mesela bir devre Bulgaristan’da camiler park hâline getirilip isimler değiştirildiğinde, uyuyamıyorlardı. Başörtüsü meselesi çıktığında, bundan sebep üstazımız Hazretleri gece uykusunu kaybetmiştir. “Niçin kardeşlerimiz gayret göstermiyor, bu belalar bizden kaynaklanıyor” buyuyurlardı. Sabah olduğunda o kadar sıkıntıyı çeken Efendimiz Hazretlerinin saat 9 veya 10 suları onun sohbet anı olduğunda pencereden yola bakarlardı. “Bugün de kardeşlerimiz gelip sohbet etmeyecek miyim” derlerdi, adeta onlara hayrandılar.

Evlatlarına çok düşkündü, çok düşkündü. Bir gün akşam namazını kılar kılmaz yeğenleri Mehmet Dinç’e “Mehmet oğlum, dağda bir dul kadın var. Ne olur aşağıdan un çuvalını al da onlara götür” demişti. Bu ikram yapılınca çocukları da kendisi de “Efendimiz bizim ekmeksiz kaldığımızı nereden biliyor” diye ağlamaya başlıyorlar.
 

Beyza

Üye
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
0
gul_10.jpg

Ah Efendim! Bir Güle Nasıl Benzenir ki?

Zordur anlatmak, İslam’ı çağında yansır kılanları yani, faniliğini bu ebedilik yolunda yenenleri. Yani bir ruh savaşının serverliğini, bir peygamberlik davası olan diriliş erliğini yüreklice hiçbir ücret istemeden üstlenenleri.

Zordur anlatmak, hayatın hayat olması için ölümün şuuruna vararak yaşamayı hatırlatanları. Ölümlü yalandan ölümsüz gerçeği soyup çıkaranları.

Zordur anlatmak, bu ümmetin her dem yeniden doğacağına inananları mü’minleri sel gibi artanları. Zordur anlatmak, sadece iyi olmakla kalmayıp iyinin fethi için savaşanları.

Zordur anlatması, şartsız ve kayıtsız hür olanları. Aşk derdinin onulmaz fedailerini, saçlarını acının elinde unutup, her geleni Sahibinden bilenleri. Yüzü, ruhu kadar aydınlık olanları, ve aydınlık ruhları alnından tanıyıp yetiştirenleri.. Sesi güneşi hatırlatan Yunuslayın çağlayanları. Dağları binbir parça edip de eriten Ferhadları. Sözü, insanları ve beldeleri ayakta tutan en güçlü silah olduğunu bilerek söyleyenleri, sözü diriltenleri, dirileri söyletenleri…
Ah efendim!
Kalbimdeki sizi yani kalbimi nasıl anlatabilirim ki …
Bir gül nasıl anlatılır ki…
“Siz” deyince, önce şöyle bir cümle kopup geçiyor içimden:

Siz, Efendim görür gibi uyuyan, konuşur gibi susan, güler gibi ağlayan, gün boyu hizmet ve himmet ile aydınlanan billurdan ince meçhul Meryemler hediye ettiniz bize! Efendisinin kutlu hürmetinden nurlar devşiren, ölümü ikiye bölen nehirlerin, aşka kine ve zafere aktığı beldelerden nice erler yetiştirdiniz sessizce..

Çığlaşan, çığlık çığlığa yaşayan, çağrılara kafa tutan insana seslendiniz siz: Ey insan! Tercih senin: Ya yum kulağını veyahut aç gönlünü.
Hep sevgiye hep davete hep sohbete buyur ettiniz bizi.
Tam da bize Peygamberimizi bile unuttturdukları zamanı gösteriyordu takvimler..

İşleri, güneşin doğuşunu yayınlamak ve saman yoluna bakarak iyi çocukluğunu uzatmak olan biz, ailelerimizin islamsız vehimleri içinde erimemeyi öğrendik sayenizde.


Sonra birileri, daha çok medenileşmek adına bir bir alıyorlardı yüce değerlerimizi elimizden. İnanca düşman mürebbiler elindeki kıvranırken masum yüreğimiz…
İşte tam da bu sıralarda hüznü ve aşkı çekmeyi öğrendik ciğerlerimize yeniden. Her şeye rağmen iyiliğe açık pencerelerimizden, sizinle birlikte..

Ve siz, Efendim! Tanımlarımızı yenilediniz yeniden,. Geçmiş vakti kazarak yer altından putlar çıkartırken ha bire, yükseklerde çok yükseklerde bir yerden “Dön Rabbine!” diyen sesiniz çalındı kulaklara en munis ve mütevekkilinden.
Siz, Efendim, bereketli nefesinizle selametli rüzgarlar getirdiniz zalim nefis yangınlarımıza en yücesinden. Zülküfül Dağı’nın bahçelerinde açan en sevgili bir peygamber çiçeğiydiniz, ne iyiydiniz siz, Efendim…

Evlerimizi ve sokaklarımızı dua dua onardınız, paslanan güneşimizi sığadınız sûre sûre..
Atalara doğru yürüyen, huzuru geceye ekleyen ebedi bir gözcü gibi evinin yüreğinde ve yüreklerimizin evinde nöbet beklediniz sessizce… Bizi yine müjdelesin diye sonsuz mağfiretiyle ve hem ecr-i kerimiyle Rabbü’l-aleminimiz diye diye !

Ah efendim, biz efendim,
Anılarımızı, sizin gibi
Taşa kayaya su çizgisine, gök kıyısına, çiçek duvarına yazamadık.
Sade sözde kaldı sözlerimiz ve zaten taşlar da anı yazılmayacak kadar kararmışlardı artık.

Kalbleri hep Yasin okusa da, kulaklarında ilk ayetlerin depremi çınlasa da anneler babalar susmuştu, çünkü hepsi şuursuzdu.

Oysa siz Efendim,
Dualarınız, şiire bereketli gök sofraları armağan eden, en temizinden.
Siz gül yetiştirmek için yaratılan en zarif bir bahçıvan! Siz de bir Hızır değil misiniz, görklü bakışlara gece hazırlayan.

Ah Efendim,
Ne çok anlamayan var, ne çok ağlamayan, yanmayan.
Kanun bu: Taşların kalp atışlarını duyanlar, yalnız onlardır, sesinizi tanıyan!

Âh Efendim! Konuştunuz güneşi hatırlıyordunuz, gariptiniz yepyeni bir sesiniz vardı
Bu ses öyle bizim öyle yabancı bu ses saçlarımızı ıslatan sessiz bir kardı
Aydınlığa eklendik sizinle, kalbimize muştu gibi gelen sesinizle..
“zatınıza hoşça bakmıştınız”, kendi gibi olmanın hazzını, kendine yetmenin övüncünü, kendinden razı olmanın huzurunu yaşamayı öğrettiniz bize..

Âh Efendim! Bir güle nasıl benzenir ki..
Bir gül nasıl anlatılır ki
Ne kadar zor anlatmak, evrenin her dem yeni nizamcılarını. Eşyaya sade dışından bakan gönülleri kilitleyen aşk mühürdarlarını. Şiiri insanı coşturan, heyecanlandıran, titretenleri. Ve kelimeleri kalpleri fethedenleri…


Âh Efendim, sizin soylu masal armağancılarınız vardı.
Annenizin size ilk öğrettiği kelime ve nahnü akrebû idi belki de..
Ve gül, sonsuz iyilik güneşinin teri idi gözünüzde büyük ihtimalle..
Efendimizin rahlesinde mi eğitilmiştiniz siz de, nice erenlerin seyrinde..
Manevi aşılar mı vurulmuştunuz ondördünüzde..
Uzun kış gecelerinde Ali’nin kırata bindiği cenkler mi okundu size de..
Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman mıydı, Ali Efendimiz sizin için de..

Biz, Efendim, Teksas Tommikslerle televizyonlarla dizilerle büyüdük, bir masalımız vardı çalınmış..
Kaleler kuşatamadık, bir mü’min ölse ağlamayı başaramadık. Bayramlarda şeker yemeği bildik amma fetihlerde bayram etmeyi öğrenemedik ehlinden.

Ah Efendim! Biz en sevgilinin (s.a.v.) günümüzdeki küçük sahabileri olamadan büyüdük… Bilmediğimiz için de özleyemedik Bedir’i Hayber’i Mekke’yi…
Hiç, inanmış adamlığın övüncü omuzlarımızda, sabırla beklemedik kutlu geceleri gök muştularıyla. Ve bunun içindir ki belki, kayıp çocukluğumuz güzün geçimli yapraklarından daha mahzun döküldü avuçlarımızdan. Bulmamacasına.

Öylesine kaybetmiştik ki masalımızı gerçekçilik dehlizlerinde, bir türlü inanamadık evliya menkıbelerine.. Yabancılar çaldı menkıbelerimizi. Hiç vakit kalmasın diye iyiliğe, iyice tamamladılar bizi.


Sonra Siz, Efendim, bize büyük naatlar söylemeyi öğrettiniz. Bildik ki: Göz O’nu görmeli ağız O’nu söylemeli, bütün deniz kıyılarında yürek sadece O’nu beklemeli...



Ve aynı siz, Efendim, yalancı fecr beyazlığında görünen günahkar yüreklere tövbe kadar beyaz geldiniz. Elleriniz peygamber çiçeğinin aydınlığında aranmalıydı sizin.. Ekmek kadar aziz fikirleriniz, aşkın ve acının tandırından geçmişti.. Bilemeyenler bilemediler… Nefesinizin silahına gülden kurşun sürdüğünüzü, ölenlerle öldüğünüzü, göremediler…
İnsanları güneşe çektiğinizi, kutlu ruh desteklerinizle gülden şehirler kurduğunuzu .. anlayamadılar.. Sizi sadece gök kanatlı kuğular gördü.. Bir gül nasıl görülebilirdi ki…

Siz, Efendim, yokluğunda bulunan, arındıran, ruhu gerçeğine vardıran güzel kaderimiz, siz hulku hasen, vechi hasen ismi hasen Efendimizsiniz…
Efendim!
Ah Efendim!
Bir güle nasıl benzenir ki
Bilmem ki…

Meryem Salih EREN
 

Beyza

Üye
Katılım
8 Tem 2006
Mesajlar
180
Tepkime puanı
0
Puanları
0
emin-ay.jpg

Prof. Dr Mehmed Emin Ay İle Yahyalılı Hacı Hasan Efendi Hazretleri Hakkında Konuştuk!

Gönül mimarlarımızdan biri olan Hacı Hasan Efendi hazretleriyle ilk karşılaşmanız, tanışmanız nasıl oldu?
Merhum Hacı Hasan Efendi hazretlerinin ismini 1979 yılında duymuştum. Sohbetlerini kasetlerden dinlediğim, nur yüzünü resimlerden tanıdığım bu gül yüzlü, tatlı sözlü zatı dünya gözüyle ilk kez 24 Nisan 1980 tarihinde görmek nasib oldu. Ziyaretimizden bir yıl önce memleketimizi ziyarete gelen mahdumları Hafız Mustafa Dinç vasıtasıyla kendilerine gönderdiğim Kur’an-ı Kerim ve İlahileri muhtevi ses bandını dinleyerek davet buyurmaları üzerine Yahyalı’ya giderek kendilerini bizzat görmek ve sohbetlerinde bulunmak suretiyle tanımak nasib oldu hamdolsun.

İlk tanışmanızda dikkatinizi çeken yönü ne oldu?

Sohbetlerinde dikkat çekici yön, ayetlerin ve hadislerin, Farsça beyitlerin bir inci misali dökülüp gelmesiydi önümüze... Sade ve anlaşılır bir sohbet olmasıyla beraber, konuşmalarında insanı etkileyen bir tatlılık, bir şiirsellik vardı. Anadolu insanının sıcaklığı yanında daha ilk dinleyişimde sohbetlerinin farklılığına şahit olmuştum. Sureta önlerindeki kitaptan ve notlardan sohbet ediyor görünseler de ledünni ilmin kokusunu iyiden iyiye hissettiren bir derinlik vardı bu sohbetlerde… Tabiri caiz ise kitaplarda yazmayan şeylerden bahsediyorlardı, hem de büyük bir vukufiyetle…

Sizi etkileyen diğer yönleri, hususiyetleri nelerdi efendim?

İlk gördüğümüzde dikkatimizi çeken diğer hususları şöyle sıralayabilirim. Bir kere, sevgili peygamberimizin biz ümmetinden istediği temizliğin zahiri boyutu merhum Hacı Hasan Efendi Hz.lerinde mükemmel bir şekilde tezahür etmişti. Giysilerindeki temizlik ve renk uyumu, zerafeti, kullandığı güzel kokuların letafeti, kısacası bunlarda zahiren kaçınılmaz bir etkileyiş söz konusuydu. İç alemlerindeki güzellikleri görecek göze sahip olamasak bile dış görünüşlerindeki güzellik bile tek başına, bakanı meftun edecek kadar etkileyiciydi. Sevgili peygamberimizin temiz ve nezih nesline mensubiyetleri, gül pembesinin karıştığı nur yüzlerinde ayrı bir güzellikte parlayıp durmaktaydı. Ve sizi gönülden yakalayıp kavrayan sevgi dolu sözleri, elleriyle hediye ettikleri tesbih ve nihayet zikr-i daim ile meşgul dudaklardan dökülen hayır dualar… İşte bunlar, delikanlılık döneminde tanışma imkanı bulan bendeniz için son derece etkileyici ve olumlu tesirleri olan izlenimlerdi.

Merhum Hacı Hasan Efendi Hz.leriyle yaşadığınız hala unutamadığınız bir hatıralarınızı bizimle paylaşır mısınız?

En güzel ve anlamlı hatıra olarak ilk görüşmemizde geçen şu olayı aktarabilirim. Malumunuz, Zat-ı alileri bir Kur’an aşığıydı… Sohbetlerini Kur’an kıraati ile başlatır, hafızlara ihtimam gösterirlerdi. İlk kez kendilerini ziyarete gittiğimizde, bendeniz kapının ardında bulunmama rağmen “Hafız evladım! Gel de bir aşr-ı şerif oku” diyerek yanlarına davet etmişlerdi. Ne var ki ben o zamanlar henüz hafız olmadığım için davetin bana yapıldığını düşünememiştim. Fakat değerli mahdumları beni çağırdıklarını söyleyerek uyarınca kalkıp yanı başlarına oturma ve kıraatte bulunma şerefine nail olmuştum. Bildiğim aşrı okumuş ve bitirmiştim. Kulağıma eğilerek besmele çekmemi ve bir aşır daha okumamı arzu ettiler. Ben de öyle yaptım. Ayet aralarında gönül dünyamızı titreten sesleriyle “Allah” deyişleri, kıraate ayrı bir hava vermişti. Sohbetten sonra memnuniyetlerini ifade buyurup dualar ettiler. Bendenize “Hafız evladım” diye hitap etmeleri memlekete döndüğümde hafızlığa başlama vesile oldu ve hayır dualarının bereketiyle üniversite yıllarında hafızlık bize müyesser oldu hamdolsun.


Tasavvufu nasıl yaşarlardı nasıl anlatırlardı tasavvuf tanımları neydi? Kendilerinin tasavvuf anlayışından ve eğitim metodlarından bahsedebilir misiniz?

Malumunuz tasavvufun bir tarifi de, “Kur’an ve sünnet-i seniyye çerçevesinde aşkla ve muhabbetle kul olmak ve Allah’ı görürcesine ibadet etme mertebesi olan ihsan’a kavuşmaktır.” İşte zat-ı alilerinin tasavvuf anlayışları da tam bu tarifle örtüşen özellikler taşımaktaydı. Allah’a kulluk, aşkla ve teslimiyetle… Nitekim sohbetlerinde Hz. İbrahim ve İsmail’den esintiler, Hz. Musa’dan ve Hz. İsa’dan hatıralar bulabilirdiniz. Ve yine son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa’dan, O’nun ve ashabının nezih hayatlarından çeşitli kesitlerle “kıssayla eğitim” metodunun en canlı ve en mükemmel örneğini görebilirdiniz kendilerinin manevi eğitim metodlarında… Ayrıca, “muhataba göre eğitim” ilkesini de son derece mükemmel bir şekilde uygulamakta ve herkese, nasıl gerekiyorsa öyle muamele ederek Allah’a güzel kul olmanın yollarını gösteriyorlardı.

Hastalığının had safhaya ulaştığı zamanlarda bile insanlara sohbet eden hakka hizmetten hiçbir zaman geri durmayan bu Hak Dostunu nasıl anlamalıyız? Dertleri, tasaları neydi efendim?

Evet hastalığının arttığı zamanlarda bile insanlara hakkı ve sabrı tavsiye ve telkin etmekten geri durmayan bir hayat tarzını iyi tahlil etmek gerek. Dertleri ve arzuları neydi ki, bir ömür boyunca bıkmadan usanmadan bu yolda feday-ı can eylediler. Kanaatimi izhar ederken, İznik’te medfun bulunan Eşrefoğlu Rumi Hz.lerinin bir sözünden istifade etmek istiyorum. Eşrefoğlu Rumi (ks) “veli”yi tarif ederken şöyle der: “Veli, Allah’ı kullarına, kulları da Allah’a sevdirmeye çalışan kişidir.” Evet, zat-ı alilerinin derdi, bizlerin Allah’a güzel bir kul olmamızdı. Rabbimiz olan Allah Teala’yı bize tanıtmaya, anlatmaya çalıştı bir ömür boyunca… Bizim de rabbimize güzel kullar haline gelmemizdi tüm dertleri ve arzuları… Şu sözlerini hiç unutmadım: “Evladım! Allah’a güzel kul olun ki, biz de sizi sevebilelim.”

Kendilerinin farklı karakter, farklı meşrep ve farklı bölgelerdeki insanlar üzerindeki birleştirici kardeşlik ilkesini yaygınlaştırıcı yanından bahseder misiniz?

Sohbetlerinde sık sık işlediği konuların başında “müminlerin kardeş oldukları” mevzuu gelirdi. Evet, insanlar madenler gibidir. Altını da var, bakırı da... Aslolan insandaki güzel tarafları görerek onu eğitmek ve potansiyelini en üst sınırına kadar kullanmasına yardımcı olmaksa eğer, merhum Hacı Hasan Efendi Hz.leri bunu en güzel şekilde yapmaya çalışan ve bu konuda da muvaffakiyete nail olan bir şahsiyetti. Yurdun dört bir yanından kendisini ziyarete gelenlerin şahsiyetlerini yitirmeden kendilerini geliştirdikleri, Allah için güzel şeyleri yapma arzusu ve azmiyle yanlarından ayrıldıkları bir manevi eğitimle terbiye etmekteydi sevenlerini… Birleştirici, bütünleştirici özelliğine ise bugün manevi eğitimini almış binlerce gencin olgun ve ağırbaşlı tavırları herhalde en güzel örnek olsa gerek…

Çok teşekkür eder, hayırlı çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz…

Bilmukabele efendim…
 

rainbow

Asistan
Katılım
18 Nis 2007
Mesajlar
239
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
İstanbul
"KALEMDAR'IN DİLİNDEN" Seyr fm 102.2

"KALEMDAR'IN DİLİNDEN" Yahyalı'lı Hacı Hasan Efendi Hz.leri​
haci_hasan_hocaefendi.jpg
(Her sabah saat 07:15'te
tekrarı yatsı ezanından sonra)

Onlar,görüldüğü zaman Allah hatıra gelen Hak dostlarıdır...

Onlar,"Alimler Peygamberlerin varisleridir" hadis-i nebevisine muhatap olan bahtiyar kullardır...

Onlar,insanların buhranlarla geçen dünya hayatını aydınlatan nur kandilleridir..
 

rainbow

Asistan
Katılım
18 Nis 2007
Mesajlar
239
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
İstanbul
İki Şey Doymaz (Kalemdar)

Rasûl-i Kibriya, “Allah’ın kudret ve yardımı cemaatle beraberdir.” -Cemaatten ayrılmayın, birleşin, toplanın, Allah rızası için bir araya gelin.- buyurmaktadır. Sami Efendimiz (k.s.) kendilerini bir ziyaretimizde, “Aman Hasan Efendi! Tefrikaya düşmeyelim.” buyurdular. Kişinin başına çok cemaat toplaması riyayı mucip olur; şeytan da ona daha fazla musallat olmaya başlar. Abdülkadir Geylanî (k.s.)’nin ihvanı, sağlığında azdı, vefatından sonra evlatları yüz binlerce oldu, çoğaldı. Üstadımız (k.s.), kendine hasım olan şeytan çoğalmasın diye, “Bana bin kişiden, ihlâslı bir kişi daha yeğdir.” buyurdular. Bu sebeple, başımıza çokça insan toplamaya çalışmayalım, var olan kardeşlerimizle sohbet edip onlarla aramızdaki muhabbeti artıralım. Bu vesileyle, “Kişi sevdiğiyle beraberdir." (Buharî, Edeb; 96) sırrına mazhar oluruz.
-İnşâallah-
Bizler emirlere riâyet etmez, istikâmetten ayrılırsak kalplerimizde Hâlik-ı Zülcelâl’in azameti kaybolur ve O (c.c.)’nu zikreden dillerimiz, artık zikredemez olur. İbâdet ü taatten ayrıldığımız zaman şu tehdîd-i İlâhî ile karşılaşırız: “Kim de Beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve Biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. O: ‘Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!’ der. (Allah) buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!” (Tâ-Hâ, 20/124-126) Allah Teâlâ, “Her kim Benim namazım -çünkü namaz bir zikirdir- ve orucumdan ayrılır ve bir çok nimet kendisine verildiği hâlde hâlâ tamah sahibi olursa; Ben onları âmâ olarak haşrederim.” buyuruyor. Önceleri ekmeğinin yanına katığı zor bulan adam, bugün nimet, başından dökülür de kanaatsiz olduğu için aç gibi yaşar. Bir arabası ve evi varsa, ikincisi sanki olmazsa olmaz; ikincisi olduğunda üçüncüsünü ister, bu böylece devam eder.
Hadis-i Şerif’te beyan edildiği üzere iki şey doymaz. Birincisi Cehennem. Âyet-i Kerime’de, “O gün cehenneme ‘Doldun mu?’ deriz. O da ‘Daha var mı?’ der.” (Kaf, 50/30) buyrulur. İkincisi insanın içindeki tamahtır: Kanaat etmedikten sonra, ne verirsen ver, yine de, “Daha da isterim!” der. Böyle kimseler âhirette âmâ olarak haşredilecektir. Bir kadın tâdîl-i erkâna uyarak namazını kılarsa, Ramazan orucunu tutarsa, kendisini muhafaza eder, namusunu korur; kocası ticarete gittiğinde malını malı gibi korur, zevcine de itaat ederse azab görmeksizin cennete dâhil olur. Ehl-i namus, güzel ahlâk sahibi erkekler de böyledir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Şerif’leri dinlerken gafil olmayalım. Kur’an, Rabbimizin; Hadis-i Şerifler, Rasûl-i Kibriya’nın mektubudur bizlere. Yüksek makamda bulunan birinden bir mektup gelse, bir mecliste okunacak olsa herkes o mektuba kulak kesilir. Cemaat, o kişi, ne haber göndermiş, neler yazmış bilmek ister. Bizler de, Hadis-i Şerifleri, bizzat Râsûl-i Zişan’dan duyuyor gibi dinleyelim, anlatandan değil.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, Allah Teâlâ katındaki kıymetini şu âyetlerden okuyalım da, O (s.a.v.)’na itaatımızı, muhabbetimizi artırmaya gayret edelim: “Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, Seni onların başına bekçi göndermedik!” (Nisa, 80) “Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salavât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab, 33/56) Âyet-i Celîle’de geçen emir gereği hem çokça salavât getirelim hem de, Sultanımız (s.a.v.)’ın üzerine getirilen salavâtların faziletine dâir bir hadis okuyalım: Ebu Talha (r.a.)’dan gelen bir rivayette şöyle denilmektedir: "Bir gün Rasûlullah (s.a.v.), yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine: ‘Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz!’ dedik. O (s.a.v.), Bana melek geldi ve şu müjdeyi verdi, buyurdular: Ey Muhammed! Rabbin diyor ki: "Sana salavât okuyan herkese Benim on rahmette bulunmam, selam okuyan herkese de Benim on selam okumam Sana (ikram olarak) yetmez mi?" [Nesai, Sehv 55, (3, 50)]
Sallû alâ Rasûlinâ Muhammed. (Allâhümme Salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.)
 

rainbow

Asistan
Katılım
18 Nis 2007
Mesajlar
239
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
İstanbul
güncelleme..

Bu akşam tv 5 ssat 21:30 ta Hacı Hasan Sultanımızı anma programı var.. İzleriz inş...
 

battalgazi

Üye
Katılım
1 Eyl 2009
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
onu anlatacak kelimeleri bulmak çok zor ancak bir kaç kelime söyleyeyim
samimiyet, doğallık, ihlas, şefkat, istikrar, sebat, sabır hepsi vardı.onu tanımak şerefine erişdiğim için şükür ediyorum.Onun gibiler dünyada o kadar az ki
 

hazan yeli

Üye
Katılım
6 Eyl 2007
Mesajlar
70
Tepkime puanı
7
Puanları
0
DSC01203.JPG

Gül'den Demetler

Yediğiniz taam helâl olsun. Yerken de nimeti vereni düşünerek yiyin.
Namazı huzurla kılın. Kimin huzurunda durduğunuzu bilin.
Kur’an-ı Azîmüşşânı mânâsını düşünerek okuyun
Cenâb-ı Hakk’ı layıkıyla zikredin.
Sâdık ve sâlih insanlarla beraber olun.

*

Allâhımızın rızası 4 şeydedir:
Rızkınızdan emin olun.
İhlâslı olun; her yaptığınızı yalnız Allâh rızası için yapın.
Şeytanı düşman bilip dediklerini tutmayın
Ölümü yakın bilip hazırlıklı olun.

*

Efendimiz s.a.v. “Bana 6 şey hakkında yürekten söz verin, ben de size cenneti söz vereyim buyuruyor:
Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin. Yalan ile iman bir arada bulunmaz.
Vaadettiğiniz zaman onu yerine getirin.
Emanete riayet edin.
Namusunuzu haram fiillerden koruyun
Gözlerinizi kötü nazar etmekten koruyun.
Ellerinizi şer’an caiz olmayan şeylere dokundurmayın.

*

Müminin 4 düşmanı vardır, uzak durun:
Şeytân-ı mel’un
Nefs-i emmâre
Kötü arkadaş
Dünya muhabbeti

*

Sadakayı çokça veriniz. O, sahibine şöyle söyler:
Ben kıymet bakımından küçüktüm, beni feyiz ve bereketçe büyüttün.
Önce sana düşman idim.Çünkü zekâtı verilmeyen mal ahırette yılan olup dilini sokacak. Ateşten çivi olup vücuduna çakılacak. Şimdi beni kendine dost ettin.
Dünyaya sarf edilmekle fani olacaktım. Allâh için vermekle beni baki kıldın. Seninle cennete beraber gireceğiz
Elinde oldukça sen beni muhafa edecektin. Şimdi ben seni koruyup muhafaza edeceğim. Çünkü sadaka beâları def eder ve ömrü uzutır...

Hacı Hasan Efendi (KS)


burda önemle üzerinde durulan,dünya ve ahiret selametimiz için verilmiş öğütlerden kaçına uyabiliyor,kulağımıza küpe yapıyoruz acaba,rabbim hatalarımızı,günahlarımızı affetsin.
 

ahmedifaruk

Asistan
Katılım
12 Nis 2007
Mesajlar
275
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
59
Konum
YAHYALI
orda olmayı isterdim ama oldukca uzak kayseri nere ankara nere BOL FEYZLİ BİR TOPLANTI OLUR İNŞALLAH
 
Üst