Rasulullah efendimizin Sahabesi arasında
taşla, hurma çekirdeğiyle ya da tesbih tanesi gibi başka nesnelerle zikir, tesbih, tekbir yapılmasına itiraz edip böyle yapmayı (
dikkat ediniz tesbih ve zikir etmenin kendisini değil, sayan aletini) bid'at olarak görenler olmuştur. Tarikat, Şeyh ve zikirle başı hoş olmayanların, aslında Sahabe sözüne kail oldukları pek görülmemekle beraber, bu hususta Sahabe sözüne sarıldıklarına şahit olmaktayız. Güya, tarikatı, emirle zikri, toplanarak zikri batıl göstermek için sarıldıkları bu rivayetler, ilmi teknik olarak ve mahiyetiyle kendilerini haklı çıkarmayacağı tersine kendilerini çürüteceği gibi, işin aslını bilmeyenlerin içini bulandırabilir. Bu nedenle, toplu halka zikriyle ilgili yazılardan sonra, itirazların haksız olduğunu gösterebilmek için, meselenin bu yönüne de bakmak lüzumlu olmaktadır.
Aşağıdaki alıntı yazıda, meselenin bu yönü gayet açık ve itiraza mahal/mecal bırakmayacak şekilde açıklanmıştır. Manasına dokunmamak üzere, yazı sahibinin kimi cümleleri alınmamış, bazı cümleleri de tarafımdan kısaltılmıştır.
Bir Yazının Tenkidi
Beşikteyken şeyh olup hala beşikten kalkamayan ve haliyle hakiki şeyhlik ile beşik şeyhliğini karıştırdığı için hakiki şeyhliği inkar eden biri, bakınız özet olarak ne diyor:
”Nakşilikte, Hatm-i Hacegan’da (belli sayıyı korumak maksadıyla) taşlar kullanılmaktadır. Hasan Sabbah’ın, devleti yıkmak için örgütlediği eşkıya çetesi de, devlet güçlerinin baskını anında halka olup taşlarla zikir yapıyor gibi oluyorlardı. Öyleyse Hatm-i Hacegan, Hasan Sabbah ve eşkıya çetesinden alınmadır.” (Son)
Şuradaki kimin rızası içün (!) yapıldığı besbelli olan muazzam ispiyon ve jürnalcılığı görebilmek için zeki olmaya ihtiyaç yoktur; biraz akıllı olmak yeterli. Böyle bir zekaya, sekiz yaşındaki bir çocuk bile şu sualleri sorabilir:
A: Şu hususta tarihi, değil herhangi bir delil, basit ve zayıf bir ipucu ve karine var mıdır, varsa nedir? Biz diyoruz ki, yoktur; çünki böyle bir delile çok muhtac olmasına rağmen bunu kendisi de getirememiştir. Öyleyse delilden doğmayan mücerred bir imkan ve ihtimal akıllılarca mu’teber olamayacağından, şu iddia bir deli saçması veya sarhoş hezeyanından başka bir şey değildir. Eğer şunlara göre mücerred imkan ve ihtimal delil olmak için yeterli olabiliyor ise, kendileri, muhtemelen İslam düşmanlarından biridir veya onların bir ajanıdır yahud uğursuz takımındandır. Çünkü bunlar da birer imkan ve ihtimaldir.
Ama biz böyle demiyoruz. Çünki biz hislerini, ihtimallerini ve aklını İslami delillere kurban etme anlayışında olan mü’minleriz. Kaldı ki şu usulün Hasan Sabbah’dan değil de Selef’ten alınma olduğu hadis kitablarına aşina olanlarca bilinen bir şeydir.
Nitekim İmam Darimi, Sünen’inde yaptığı bir rivayette, Ebu Musa’l Eş’ari, Mescidde ellerinde küçük taşlar bulunan insanlardan meydana gelen bir zikir halkası görmüştü. (Birisi), Yüz defa tekbir getirin, diyor, yüz defa
tekbir getiriyorlardı. Sonra yüz defa la ilahe illellah deyin diyor, onlar da yüz defa
la ilahe illallah, diyorlardı. Yüz kerre
sübhanallah deyin diyor, onlar da yüz defa sübhanellah diyorlardı. Ebu Musa el Eş’ari bunu hayırlı bir iş, İbn-i Mes’ud da bid’at olarak gördüklerini söylüyorlardı. (
Sünen: 1/79, H: 204’den kısaltarak ve özet olarak)
Yine Sahabe radiyellahu anhum’dan bir çokları Kuran’ı toplayıp mushaflaştırmayı (kitap halinde toplamayı) da Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından yapılmadığını ileri sürerek bid’at kabul ediyorlardı. Nitekim İmam Buhari rahimehullah, Sahih’inde, Zeyd b. Sabit radiyellahu anhu’dan şöyle rivayet etti:
(Müseylemetü’l Kezzab’ın öldürüldüğü Beni Hanife kabilesiyle harb edildiği, Yemende bir yer olan)
Yemame ahalisiyle muharebe edildiği senede, Ebu Bekr Sıddik bana haber gönderdi (ve beni yanına çağırdı). Gittiğim zaman bir de ne göreyim! Ömer b. Hattab radiyellahu anhu O’nun yanında duruyor. Ebu Bekr şöyle dedi:
Ömer bana geldi ve dedi ki,
Yemame gününde Kur’an okuyucularda (hafızlarda) ölüm, şiddetli ve çok oldu. Ve ben gerçekten değişik yerlerde Kur’an okuyanların öldürülmelerinin çoğalmasından ve böylece Ku’an’dan büyük bir kısmın zayi’ olmasından endişe ediyor ve korkuyorum; Kur’an’ın toplanmasını emretmeni (münasib ve lüzumlu) görüyorum. Ömer’e
Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in yapmadığını nasıl yapacaksın? dedim. Ömer,
bu -vallahi- hayırdır, dedi. Ömer bana sürekli müracaat etti ve nihayet Allah celle celalühu bu hususta gönlümü genişletti ve ben de bu hususta Ömer’in kanaatine sahib oldum.
Zeyd, Ebu Bekr bana,
sen itham etmeyeceğimiz akıllı bir delikanlısın; Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e vahiy yazıyordun. Kur’anı araştırıp topla, dedi …. (Zeyd), Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in yapmadığını nasıl yapacaksınız? dedim, dedi… (Ebu Bekir) o
-vallahi- hayırdır dedi ve devamlı bana müracaat etti. Nihayet Allah celle celalühu kalbimi Ebu Bekr ve Ömerin kalbini genişlettiğine (Kur’anı toplamanın hayırlı bir iş olduğuna) genişletti…. (
Buhari, Sahih, Kur’an’ın toplanması babı, 2/745, Pakistan baskısı)
Görüldüğü gibi, sonunda Kur’an toplandı ve bu toplama işi bid’at olarak görülmedi. İyi de yapıldı.
Taşlarla toplu zikretmeyi bir Sahabi güzel ve hayır diğeri de bid’at ve şer görmüştür.
B: Kimi alimlerden Sahabi kavlini hüccet görmediği rivayet edilse de İslam alimlerinin Cumhuru onu delil görüp bağlayıcı kabul ederler.
Hanefiler de onlardandır. Hatta bazı rivayetlerde, bunu, İslam alimlerinin sadece Cumhuru değil, hepsi kabul eder. Yalnız, bir Sahabi kavline ters başka bir Sahabi kavli varsa,
tercihe gidilir; birisi alınır. (Geniş bilgi için
Menar ve şerhlerine, mesela,
Fethu’l- Ğeffar’a: 347- 348 ve İ’la mukaddimesi Kavaid Fi Ulumi’l- Hadis [85, 86, 87]’ye bakılsın.)
C: Sufiyye de burada Sahabe’den bir çoklarının fiilini ve Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin takrirlerini esas alarak, başka birisinin sözünü almamıştır. Başka bir çok delilden istifadeyle
Abdullah İbn-i Mes’ud’un değil de, Ebu Musa radıyallahu anhu’nun kanaatini seçmişlerdir. Evet, Abdullah İbn-i Mes’ud’un Sünnet’i muhafazadaki hassasiyeti her türlü takdirin üstündeydi; lakin öte yanda
Rasulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in takrirleri (susarak onaylamaları) ve Sahabe rıdvanullahi teala aleyhim’den taşlarla tesbih edenler de vardı.
Nitekim bu taşlarla zikir hususunda İmam Celaleddin es Süyuti müstakil bir risale de yazmıştı. Ondan istifadeyle aşağıya birkaç rivayetleri alıyoruz:
Birinci Rivayet: Timizi, Hakim ve Taberani Safiyye radıyallahu anha’dan rivayet ettiler:
Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdi; önümde tesbih etmekte olduğum dört bin hurma çekirdeği vardı.
Nedir bunlar ey Huyey’in kızı? dedi. Onlarla tesbih ediyorum, dedim.
Başında dikildiğimden beri bunlardan daha çok tesbih ettim buyurdu. (Onu) bana (da) öğret, ey Allah celle celalühu’nun Resulü dedim.
Sübhane adede ma min şey’in / Allahı, yarattığı şeyler adedince tesbih ederim, buyurdu. Bu hadis de sahihdir. (
Süyuti).
Burada taşlarla tesbih yasaklanmadığına göre, onlarla tesbih edilebileceğine dair bir Takriri Sünnet vardır.
İkinci Rivayet: Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbn- i Mace, İbn- i Hibban ve Hakim Sa’d İbn- i Ebi Vakkas radıyallahu anhu’dan rivayet etmişler, bu rivayetin Tirmizi Hasen, Hakim de Sahih olduğunu söylemişlerdir:
Sa’d ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir kadının yanına girmişler, kadının önünde de hurma çekirdekleri veya küçük taşlar vardı; tesbih ediyordu. Bunun üzerine Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem,
bundan daha kolay veya (ravinin tereddüdü) daha efdal olanı sana haber vereyim mi? buyurdu….
Burada da inkar bulunmayıp takrir vardır.
Üçüncü Rivayet: Ahmed İbn-i Hanbel, ez- Zühd’de Yunus İbn-i Ubeyd’in anasından şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Safiyye’yi -ki O Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabındandı ve komşumuz idi-
küçük taşlarla tesbih eder(ken gördüm i)di.
Bu rivayet benzer bir lafızla, Hilal el Haffar’ın Cüz’ünde, Beğavi’nin el Mu’cemu’s Sahabe’sinde ve İbn-i Asakir’in Tarih’inde dahi mevcuddur.
Dördüncü Rivayet: İbn-i Sa’d ve İbn-i Ebi Şeybe el Musannef’de, Sa’d İbn-i Ebi Vakkas’dan,
taşlarla tesbih ettiğini rivayet etmiştir.
Beşinci Rivayet: Ahmed İbn- i Hanbel de ez Zühd’de, Ebu’d Derda’nın
hurma çekirdekleriyle tesbih ettiğini rivayet etmiştir. (
İmam Celaleddin es Süyuti, el Minha fi’s Sibha, - el Havi li’l Fetava içinde- : 2/37- 38)
Rivayetleri daha da çoğaltmak mümkin ise de, bizce bu, şurada lüzumsuzdur.
Bütün bunlar, Sahabe rıdvanullahi teala aleyhim’in tatbikatıdır.
Bu rivayetler göz önünde bulundurularak, Sufiyye’ce, topluca ve tek başına taşlarla zikretmenin bid’at olduğu tarafı değil de, hayır olduğu tarafı tercih edilmiştir. Şu halde taşlarla zikir Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in takrirleri ve Sahabe rıdvanullahi teala aleyhim’in amelinden alınma
bir Sünnettir; müfteri kezzabların dediği gibi, Hasan Sabbah’dan alınma değildir. Biz, davamıza dair delil getirdik, şu iddia sahiblerinde eğer zerre kadar şeref ve haysiyet varsa, onlar da kendi davaları için delil getirsinler. Ama delil olsun… Bekliyoruz…
D: Hatm-i Hacegan’ın halka şeklinde olması ise, Sünnet’te yer alan ilim ve zikir halkalarıyla alakalı nice hadisden alınmıştır. Mesela:
(
Bir): Ebu Vakıd el- Leysi şöyle dedi: Biz Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberken bir de ne görelim ki, üç kişi uğradı.
Onlardan biri, halkada bir aralık buldu ve oturdu. [
Muvatta (Selam: 4), Ahmed (5/219), Buhari, (İlim: 8, Salat: 84), Ebu Davud (Edeb: 14), Tirmizi (Edeb: 12, İstizan: 29],
Mu’cem: 1/503)
(
İki):
Cennet bahçelerine uğrarsanız, (orada) otlanın. Cennet bahçeleri de nedir? dediler. (Cennet bahçeleri) “
zikir halkalarıdır” dedi. (
Ahmed: 3/150), Mu’cem: 1/5 )
(
Üç):
Halkanın ortasına oturanlara lanet olsun. [
(Ebu Davud, Edeb, Halkanın Ortasına Oturmak Babı: 17), Münziri, bu hadisi Tirmizi de rivayet etmiş ve
Hasen Sahih olduğunu söylemiştir. (Avnu’l- Ma’bud:13/172, )]
E: Hem, canları istemediğinde ve hevalarına uymayan bir çok yerde, hadisleri, hatta ayetleri bir tarafa fırlatmaktan çekinmeyenler, ne zamandan beri Sahabe rıdvanullahi teala aleyhim’in aralarında ihtilaflı olan bir kavlini delil görüyor, hatta, onunla mü’minlere müşriklik sıfatını yakıştırabiliyorlar?!
F: Şu mübtezel iddialarındaki delil veya karine mücerred/salt kısmi benzerlikler ise, İbn-i Sebe, Kuzman ve Abdullah İbn-i Ubeyy, İbn-i Selul ve benzeri gizli kafirler olan münafıkların kendilerini mü’minlerden gizlemek için namaz kılmaları, oruç tutmaları, zekat vermeleri ve bazen cihad etmeleri, İslam’a ve Müslümamlara göre birer farz olan şu ibadetlere gölge düşürür mü? Elbette düşürmez, değil mi? Öyleyse, mü’minlerin yaptığı güzel bir işi kafirlerin kötü maksadlarla yapması, güzel olmaktan çıkarmaz. El verir ki yapılan şey dine uysun veya ters düşmesin. Şu halde, böylesi bir delil getirme usulü -af buyurunuz- karın şişini indirmekten farksız...
G: Böylesi bir kara kucak, şap yalap bir delil getirme “yöntem”i hangi “ilmi” esaslara dayanmaktadır? Hiçbir ölçüye dayanmamakta, Cübbeli hocanın deyişiyle, duvara dayanaraktan... Böylesi bir delillendirme yöntemi, nerde varsa gösterebilen göstersin.
Heyhat…
Kaynak: ilgili Yazının 101. Dipnotu
(Maalesef, biz bu dipnotu aldıktan sonra linki ölmüş. Fakat derginin adı ve sayısı linkte yer aldığından, link yine de verilmiştir)