Vicdan Hırkası

Leylifer

Kıdemli Üye
Katılım
7 Ocak 2011
Mesajlar
5,987
Tepkime puanı
1,626
Puanları
113
Mutsuz uyandığım sabahlarda ne yapacağımı bilemezdim eskiden.
Ya da mutsuzluğuma mutsuzluk katmak için uğraşırdı bütün nesneler ve sesler.
Üstelik mutsuz olduğumun farkına bile varmazdım.
Bu kez bu mutsuzluğu iliklerime kadar hissederek uyandım. Ciddiye almadım. Çünkü işaretler gönderiliyor bana bu ara.Neye ihtiyacım varsa karşıma çıkıyor. Bekledim..

fakir-adam.jpg


Kapı çaldı.
Evdeki inşaat işi için usta geldi. Zaman geçti biraz, sonra işini yaparken sohbete başladılar bizimkilerle.
Konuşmanın bazı kısımlarına kulak misafiri olmak durumunda kaldım.
"Sabah 6 aksam 9 çalıştığından bahsetti."Ev kira, çocuklar okuyor ve hayat zor dedi."
Konuşmanın başka bir kısmında ise "20 senedir evliyim.Eşim her sabah iki bardak çayımı ve kahvaltımı eksik etmedi." dedi.
Yoksulluğun ardındaki mutluluk.
Gözlerini göremedim amcanın bu cümleyi söylerken ama ses tonu öyle gururluydu ki ! Kızı...Kızından bahsetti.Odamdaki kitapları görünce olsa gerek,
" Onun okuması için herşeyi yapabilirim" dedi.
Ses tonu öyle güçlüydü ki ! Kızı okula diye çıkıp başka yerlere gidiyormuş.
Eğer kızıyla tanışma fırsatım olsaydı ona babasının kıymetini bilmesi gerektiğini söylerdim.
Depresyon hırkama biraz daha sarılarak kulak misafiri olmayı kestim ve düşündüm yalnızca...Depresyon beni duygusallaştırıyor..

35612.jpg


Kapı çaldı.
Genç, dikkatli baktığında güzel sayılabilicek bir kadın dilenci...
Dilenci demeye varmıyor dilim. Üzerine giyecek bir mont, çocuklarının ayağına çorap dileniyor çünkü. Minik minik iki çocuk yanında kız mı erkek mi ayırt edemiyorum. Başlarında tülbentler.
Modası geçmiş giysileri ayırdığım bir poşeti eline tutuşturuyorum kadının.
İçinden turuncu bir hırka bulup hemen üzerine giyiyor.
Benim beğenmeyip, giymeye tenezzül etmediğim o hırka için defalarca teşekkür ediyor.
Hepsinin ayakları çıplak. Çorap istiyor sonra. Gözlerim dolu dolu getiriyorum hemen.
Evin içinde kat kat hırkalarla otururken ben, ve kapıda o kirli ve soğuk ayaklarına çoraplarımdan geçirirken minicik iki çocuğun, hani nerde seçimler,özgürlükler diye düşünüyorum...
Buz gibi minicik ayakları kir içinde.
Ayaklarına dokunduktan sonra ellerimi yıkamaya utanıyorum.
Kapıyı kapatamıyorum.
Sırf fındıklı değil diye yemediğim dolapta öylece bekleyen çikolataları veriyorum ellerine. En fazla 3 yasındaki iki çocuk önce paketine bakıyor meraklı meraklı, sonra çılgınca hoplayıp zıplamaya başlıyorlar.
Bu arada kadın eski tencereniz veya salçanız var mı diye soruyor.
Minikler hoplayıp zıplarken bir çikolataya,
merdivene oturmuş tabloyu seyreden, yaşından çok yaşamış gözleri belli ve çıkmaya çalışan bıyıkları, ayakları 42 numara olmuş delikanlıyı fark ediyorum. Kadının oğluymuş o da. Halbuki kadınla aynı yaşta gibi.
Annem 37 numara spor ayakkabılarımı ona vermeye çalışıyor, küçük olduğunu bile bile denemeye çalısıyor oda. Ne hazin !
Göz göze gelmemeye çalışıyorum hepsiyle.


Dilencilere çok yüz vermeye gelmez diyor içerden bi ses.
O kadın ve çocuklar bu tabloyu belki bir çok kez, birçok farklı kapıda yaşamıştır bilemem.
Ancak ben ilk kez yaşıyorum durumu hissederek.
Sahip olduklarım ağır geliyor omuzlarıma...


Odama gelip işime yarayan veya yaramayan ne varsa onlara vermek istiyorum. Ancak kadın tencere, çorap, ve salça istiyor.
Hem zaten ne verebilirim? Mp3 player mı? Parfüm mü? Kitap mı?
Elimden yalnızca bu yazıyı yazmak geliyor.


Kapıyı kapatıyorum. Karşı komşumuz da küçük kızının giysilerinden veriyor.
Bir süre hallerinde ki heyecanı izliyorum delikten.Gidiyorlar sonra...


Depresyon hırkamı çıkarıyorum utanarak...Onun yerine 'vicdan hırkamı' giyiyorum. Eskimiş dolapta dura dura...


O kadın belki de iyi niyetimizi kullanıyor. Bir şeyler verdikçe yenisini istiyor. Kızmıyorum kızamam... Olsa olsa utanırım. Ben hayatın neredeyse bütün nimetlerini kullanırken o benim iyi niyetimi kullanmış çok mu...
Evet belki de her türlü kötülüğü yapabilir o kadın, bizim yüzsüzlük dediklerimiz onun umrunda olmaz. Bu güçtür işte.!
Öğrenilmiş çaresizlik belki de kadının yaşadığı.Bilmiyorum.


Bir çikolataya sahip olunca çılgınca dans eden bir çocuk, büyüdüğünde ne kadar sevebilir yazgısını...? Hepimizden çok...
"Sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur." sözü aklıma geliyor. Hayatta sahip olmak istediği tek şey sağlık olsa insanın mesela...
Bazen diyorum tek derdim karnımı doyurmak ve soğuktan korunmak olsa...Lakin bambaşka şeyler ile uğraşıyorum.
Tek bildiğim başka hayatları da hesaba katıyorum.Birileri yok saysa da.
Ben umursuyorum,önemsiyorum.Birileri küçümsese de.
Ben ceplerime dolduruyorum usul usul gördüklerimi.Birileri kaybetsede.
Ben tamamlanabiliyorum başka hayatlarda.Birileri yapamasa da bunu...
Anlayamazsınız bambaşka birşey bu...
Dağılıp gitmekten ödüp kopuyor.Bu yüzden her yorgun ve mutsuz uyandığım sabah kalemime sarılıyorum...
Hiçbir şey için değil, sadece düşünebiliyor muyum hala diye bilmek için muhtaç kalıyorum yazmaya.
Kendime biraz vicdan dileniyorum.
Vasat olmak önemli değil ki.Önemli olan heveskar olmak...
Herkesle aynı yolculuğa çıkıp derinlere inebilmek...
Vurgun yeme ihtimaline rağmen üstelik...

Hafızamın hiçbir şeyi unutmayacak kadar güçlü oluşu ne kötü...
Öyle eziliyor ki içim hüzün desem değil,keder desem yetmez.
Gözyaşı döksem gecelerce sönmez yangınım...
Ve yangının ne kadar hasar verdiğini görmek için küllere bakmak gerekir.
Bir romanın son cümlesini okuyan okuyucu kadar yorgunum sadece...
Karanlık içinde göremiyorum hayatı.
Başa dönsek hiçbirini tekrarlamam diyorum.
Bir atsam kendimi aydınlığa hepsi yok olacak...
Kırılmaktan kendini kurtarabilmiş olanları görünce saygı duyuyorum.

Ne olur hayat bir kez olsun beni haklı çıkarmasın!


Şimdi ben acıyı öğreniyorum.
Yepyeni gözlerle bakıyorum hayata.
Hiçbir acının tazeliğini koruyamasamda ağzıma dolanmış,bende alışkanlık yaratmış sözcükler dökülüyor durmadan...
Fırtına öncesi sessizlikte değilim.Fırtına sonrası yani büyük bir kaybın ardından düşülen tehlikeli sessizlikteyim sanki.
"Bir hayat kendisinin neresinde durur? ve
" Bir hayat bir hayatın neresinde durur?" sorularını çarpıyor kafama yazar...
Ve diyor ki " Ben neyim! Ben neyim, diye gelmedimse de dünyaya,belli; ben neyim, diye gideceğim."


ALINTI
 
Üst