hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 55
"Ve le kad kerramna" Ayet-i Kerimesi:
İsra/70. "Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesırim mimmen halakna tefdıyla"
Meal-i Şerifi:
And olsun ki Biz, ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.
(Bir başka meali: And olsun ki Biz, ademoğlunu mükerrem kıldık. Karada ve denizde taşıdık. Ve onları temiz nimetlerden rızıklandırdık. Yaratmış olduklarımızdan çoğuna onları üstün kıldık.)
Buradaki "kerramna" yani "mükerrem kıldık" lafzına üstünlük, şan ve şeref mealini verenler de vardır.. Ancak kelime, bahsi geçen Ayet-i Kerimede asıl olarak "mükerrem", yani "keremli" "kerem sahibi" ya da "kereme mazhar" olarak zikrediliyor..
İşte, "Kerametin" kelime kökeni olarak bu ayet de geçen "kerremna" kelimesinden geldiğini ve adem oğullarına "kerametler" ihsan ettik manasında da tefsir eden Rasih Alimleri olmuştur.. Dolayısıyla, bu ayetin manalarından birinin "keramate" delil teşkil ettiğini söylemişlerdir..
Şimdi, bu Ayetin bazı Tefsirlerine göz atalım:
Tefsirul Hadis:
Allah'ın Ademoğullarına ikramından biri de gökleri ve yeri onun emrine amade kılmasıdır. Bu Lokman Sûresi'nde şöyle belirtilmektedir:
"Görmediniz mi Allah, göklerde ve yerde bulunan herşeyi size boyun eğdirdi ve size zahir ve batın (dış ve iç, görünen ve görünmeyen, bildiğiniz ve bilmediğiniz) nimetlerini bol bol verdi. Yinede insanlardan kimi var ki ne bilgisi, ne yol göstereni nede aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışır (durur)." (Lokman, 20)
Tefsir burada bitti.
Keramet, Allah'ın nimetlerinden bir nimettir ve onun yerdekiler ve göktekilerin insanoğluna boyun eğmesiyle yakından ilgisi vardır.. Öyle ya, keramet dediğiniz kainat aleminde yaratılmışların olağanüstü bir biçimde keramet sahibinin dileği doğrultusunda hareket ederek zuhur etmesidir, yer değiştirmesidir.. Mesela, öyle keramet sahiplerini gördük ki hayvanlar ile konuşabiliyorlar, onların lisanlarından anlıyorlardı.. Bu hayvanatın bir nevi insana boyun eğmesidir..
Yine, bazı doğa olayları Keramet sahibinin isteğiyle olabilir ya da durabilir.. Mesela güneşin batmaması, mesela yağmurun yağması ya da yağarken kesilmesi, mesela denizin kabarık iken sakinleşmesi gibi.. (Barbaros Hayreddin Paşa, Evliyaullahtan biriydi.. Dünya tarihinin en muazzam zaferlerinden biri olan Preveze Deniz Muharebesi esnasında, kendilerini zor durumda bırakan fırtınalı hava ve çok dalgalı denize Ayet yazdığı kağıtları atarak bir anda fırtınanın dinmesine ve dalgaların sakinleşerek asude olmasına neden olmuştur.. Bu azim zafer de bu olayın akabinde gerçekleşebilmiştir.. Keza, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, Sultan Ahmed vaazı için fırtınalı ve dalgalı bir havada Boğaz'dan karşıya geçmiş; geçtiği yerler asude olarak selametle kıyıya varmıştır.. O tarihten beridir hava ne kadar fırtınalı, deniz ne kadar dalgalı olsa da Aziz Mahmud Efendinin bu geçtiği yol (Hüdayi Yolu) öylece sukunetli ve sakin kalır; halen bilen denizciler tarafından selametle ulaşmak için kullanılır.. Bunlar meşhur hadiselerdir meşhur olan ve olmayan daha nice böyle olağanüstü haller ve yaşananlar olmuştur ve olmaktadır da..)
Razi, ise Tefsirinde:
Ayetin çeşitli anlamlarını ve tefsir irvayetlerini sıralarken der ki:
"Varlıkların en kıymetlisi, Allah Teâlâ'dır. Durum böyle olunca, bu demektir ki, Allah'a daha fazla yakın olan her varlığın, daha kıymetli ve şerefli olması gerekir. Ancak ne var ki bu âlemdeki varlıkların Allah'a en yakın olanı, kalbinin, marifetullah; lisânının, zikrullah ile müşerref; organların ve uzuvların da Allah'a tâat ile mükerrem ve azîz olması sebebiyle, insandır. ... İnsandaki yüce derece ve kıymetli sıfatların, ancak Allah'ın ihsanı ve in'âmı ile meydana geldiği sabit olmuş olur. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "And olsun ki biz, âdemoğullarınıı üstün bir izzet ve şerefe (kereme) mazhar kılmışızdır" buyurmuştur."
Tefsir burada bitti.
İşte her ne kadar makbul ve tavsiye edilir karşılanmasa da Keramet de bu yüce makamlara ulaşanların sıfatlarından biridir ve Allah Zülcelal Hazretlerinin ikramlarından bir ikramdır..
Büyük Kur'an Tefsiri ise Ayeti Tefsir ederken şöyle bir ifade kullanır:
Bazıları da umumileştirerek şöyle dediler: «İnsanların kamil fertleri, ister Nebi ister Veli olsun, (meleklerden) üstündürler»
Tefsir burada bitti.
İnanırız ki Allah, Meleklerine çok azim ve büyük işler yaptırmakta; onlar bu işleri kendilerine verilen kuvvet ve beceri ile hiç aksatmadan işlemektedirler.. Mesela bazı melekler Dağların müekkilidir.. Onları yüzdürüp dururlar... Allah dilerse, müekkil melekler o dağı bir beldenin üstüne de yıkabilirler.. Bazı melekler rüzgarların ve bulutların müekklidir.. Onlar büyük fırtınalar için seferber olabilirler ve o fırtınalarla nice beldeleri harabeye çevirebilirler.. İla ahir.. Kaldı ki Nebilerin mucizeleri ve Velilerin kerametleri Meleklerin bu azim işlerinden ve Allah'tan aldıkları kudretlerinden küçük ve geri olsun! İnanmak lazımdır..
Tabi bunlar bizim Rasih Alimlerinden naklettiğimiz manayı dolaylı olarak destekleyen ve dolaylı olarak işaret eden Tefisrlerdir.. Başta verdiğimiz mana da cari ve sarihtir..
Sonuç:
Bazı konuları Kur'an'da bulamıyoruz diyenler, kendilerinin göremediklerini ilan ediyorlar.. Yoksa yaş ve kuru her ne var ise Kur'an'da Allah bize bildirmiş bulunuyor.. Gerekli ilim ve ilim ehli olmadan bunların anlaşılabilmesi ise imkansızdır.. Hele de Rasih Alimleri olmadan Kur'an'ın derin manalarına vakıf olmayı beklemek boş bir hayalden başka bir şey değildir.. Allah onları ilimde rüsuh sahibi kılmıştır ve onlara keskin bir basiret ile ince bir anlama yeteneği ihsan etmiştir..
İsra/70. "Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesırim mimmen halakna tefdıyla"
Meal-i Şerifi:
And olsun ki Biz, ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.
(Bir başka meali: And olsun ki Biz, ademoğlunu mükerrem kıldık. Karada ve denizde taşıdık. Ve onları temiz nimetlerden rızıklandırdık. Yaratmış olduklarımızdan çoğuna onları üstün kıldık.)
Buradaki "kerramna" yani "mükerrem kıldık" lafzına üstünlük, şan ve şeref mealini verenler de vardır.. Ancak kelime, bahsi geçen Ayet-i Kerimede asıl olarak "mükerrem", yani "keremli" "kerem sahibi" ya da "kereme mazhar" olarak zikrediliyor..
İşte, "Kerametin" kelime kökeni olarak bu ayet de geçen "kerremna" kelimesinden geldiğini ve adem oğullarına "kerametler" ihsan ettik manasında da tefsir eden Rasih Alimleri olmuştur.. Dolayısıyla, bu ayetin manalarından birinin "keramate" delil teşkil ettiğini söylemişlerdir..
Şimdi, bu Ayetin bazı Tefsirlerine göz atalım:
Tefsirul Hadis:
Allah'ın Ademoğullarına ikramından biri de gökleri ve yeri onun emrine amade kılmasıdır. Bu Lokman Sûresi'nde şöyle belirtilmektedir:
"Görmediniz mi Allah, göklerde ve yerde bulunan herşeyi size boyun eğdirdi ve size zahir ve batın (dış ve iç, görünen ve görünmeyen, bildiğiniz ve bilmediğiniz) nimetlerini bol bol verdi. Yinede insanlardan kimi var ki ne bilgisi, ne yol göstereni nede aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışır (durur)." (Lokman, 20)
Tefsir burada bitti.
Keramet, Allah'ın nimetlerinden bir nimettir ve onun yerdekiler ve göktekilerin insanoğluna boyun eğmesiyle yakından ilgisi vardır.. Öyle ya, keramet dediğiniz kainat aleminde yaratılmışların olağanüstü bir biçimde keramet sahibinin dileği doğrultusunda hareket ederek zuhur etmesidir, yer değiştirmesidir.. Mesela, öyle keramet sahiplerini gördük ki hayvanlar ile konuşabiliyorlar, onların lisanlarından anlıyorlardı.. Bu hayvanatın bir nevi insana boyun eğmesidir..
Yine, bazı doğa olayları Keramet sahibinin isteğiyle olabilir ya da durabilir.. Mesela güneşin batmaması, mesela yağmurun yağması ya da yağarken kesilmesi, mesela denizin kabarık iken sakinleşmesi gibi.. (Barbaros Hayreddin Paşa, Evliyaullahtan biriydi.. Dünya tarihinin en muazzam zaferlerinden biri olan Preveze Deniz Muharebesi esnasında, kendilerini zor durumda bırakan fırtınalı hava ve çok dalgalı denize Ayet yazdığı kağıtları atarak bir anda fırtınanın dinmesine ve dalgaların sakinleşerek asude olmasına neden olmuştur.. Bu azim zafer de bu olayın akabinde gerçekleşebilmiştir.. Keza, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, Sultan Ahmed vaazı için fırtınalı ve dalgalı bir havada Boğaz'dan karşıya geçmiş; geçtiği yerler asude olarak selametle kıyıya varmıştır.. O tarihten beridir hava ne kadar fırtınalı, deniz ne kadar dalgalı olsa da Aziz Mahmud Efendinin bu geçtiği yol (Hüdayi Yolu) öylece sukunetli ve sakin kalır; halen bilen denizciler tarafından selametle ulaşmak için kullanılır.. Bunlar meşhur hadiselerdir meşhur olan ve olmayan daha nice böyle olağanüstü haller ve yaşananlar olmuştur ve olmaktadır da..)
Razi, ise Tefsirinde:
Ayetin çeşitli anlamlarını ve tefsir irvayetlerini sıralarken der ki:
"Varlıkların en kıymetlisi, Allah Teâlâ'dır. Durum böyle olunca, bu demektir ki, Allah'a daha fazla yakın olan her varlığın, daha kıymetli ve şerefli olması gerekir. Ancak ne var ki bu âlemdeki varlıkların Allah'a en yakın olanı, kalbinin, marifetullah; lisânının, zikrullah ile müşerref; organların ve uzuvların da Allah'a tâat ile mükerrem ve azîz olması sebebiyle, insandır. ... İnsandaki yüce derece ve kıymetli sıfatların, ancak Allah'ın ihsanı ve in'âmı ile meydana geldiği sabit olmuş olur. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "And olsun ki biz, âdemoğullarınıı üstün bir izzet ve şerefe (kereme) mazhar kılmışızdır" buyurmuştur."
Tefsir burada bitti.
İşte her ne kadar makbul ve tavsiye edilir karşılanmasa da Keramet de bu yüce makamlara ulaşanların sıfatlarından biridir ve Allah Zülcelal Hazretlerinin ikramlarından bir ikramdır..
Büyük Kur'an Tefsiri ise Ayeti Tefsir ederken şöyle bir ifade kullanır:
Bazıları da umumileştirerek şöyle dediler: «İnsanların kamil fertleri, ister Nebi ister Veli olsun, (meleklerden) üstündürler»
Tefsir burada bitti.
İnanırız ki Allah, Meleklerine çok azim ve büyük işler yaptırmakta; onlar bu işleri kendilerine verilen kuvvet ve beceri ile hiç aksatmadan işlemektedirler.. Mesela bazı melekler Dağların müekkilidir.. Onları yüzdürüp dururlar... Allah dilerse, müekkil melekler o dağı bir beldenin üstüne de yıkabilirler.. Bazı melekler rüzgarların ve bulutların müekklidir.. Onlar büyük fırtınalar için seferber olabilirler ve o fırtınalarla nice beldeleri harabeye çevirebilirler.. İla ahir.. Kaldı ki Nebilerin mucizeleri ve Velilerin kerametleri Meleklerin bu azim işlerinden ve Allah'tan aldıkları kudretlerinden küçük ve geri olsun! İnanmak lazımdır..
Tabi bunlar bizim Rasih Alimlerinden naklettiğimiz manayı dolaylı olarak destekleyen ve dolaylı olarak işaret eden Tefisrlerdir.. Başta verdiğimiz mana da cari ve sarihtir..
Sonuç:
Bazı konuları Kur'an'da bulamıyoruz diyenler, kendilerinin göremediklerini ilan ediyorlar.. Yoksa yaş ve kuru her ne var ise Kur'an'da Allah bize bildirmiş bulunuyor.. Gerekli ilim ve ilim ehli olmadan bunların anlaşılabilmesi ise imkansızdır.. Hele de Rasih Alimleri olmadan Kur'an'ın derin manalarına vakıf olmayı beklemek boş bir hayalden başka bir şey değildir.. Allah onları ilimde rüsuh sahibi kılmıştır ve onlara keskin bir basiret ile ince bir anlama yeteneği ihsan etmiştir..