Vehhabilik ve tasavvuf...

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
[FONT=tahoma,arial,helvetica,sans-serif]
VEHHABİLİK VE TASAVVUF.....
[/FONT]
reform.jpg
[FONT=tahoma,arial,helvetica,sans-serif]"İSLAM'da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir" gibi sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir. Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve bunlara asla itibar etmeyiz.

Gerçek İslâm tasavvufunun Hind'ten, Kadim Yunan'dan, şuradan buradan geldiğini iddia edenler de yalan söylüyor.

Tasavvuf İslâm'ın ahlâk, zühd, bâtın boyutudur. Gerçek tasavvuf yüzde yüz Kitab'a, Sünnete, Şeriata uygundur.

İmamı Gazalî hazretlerinin, el-Munkizu min ed-dalâl kitabında buyurduğu gibi İslâm'ı en iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, en takvalı ve kâmil Müslümanlar sûfîlerdir.

Evliyaurrahman'ın çoğu sûfîler içinden çıkmıştır. Gerçek sûfîler her asırda yeryüzünde Allah'ın şâhidleri olmuşlardır.

[/FONT]
Gerçek sûfîler Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin vekilleri, varisleri, halifeleri olmuşlar ve onun sünnetini yaşamış ve yaşatmışlardır.

Gerçek sûfîler kuru lâfla değil, hâl ile İslâm'ı tebliğ etmişler ve nice insanın hidâyetine vesile olmuşlardır.

Gerçek sûfîlere bakan onlarda İslâm'ı görür.

Gerçek sûfîler insanın en büyük düşmanı olan nefs-i emmâre ile büyük cihad yapmışlardır.

Gerçek sûfîler yalancı, aldatıcı, azdırıcı dünya tuzaklarına düşmemişler ve Müslümanları da bundan korumak için çalışmışlardır.

Gerçek sûfîler emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmışlardır.

Gerçek sûfîler İslâm'ın baş emri olan beş vakit namazı dosdoğru kılmışlardır.

Gerçek sûfîler Kur'ân'ın ve Sünnet'in askerleri olmuşlardır.

İhlâs, sıdk, vefa, seha, mürüvvet, fütüvvet gerçek sûfîlerin hasletleridir.

Tasavvuf düşmanları bazı meczubîn'in şatahatını ön plana çıkararak saldırıyor. Şathiyat örnek olmaz. Tasavvuf şathiyat değildir.

Cihan tarihinin gördüğü en büyük ve doğru devlet olan (Kuruluş ve yükseliş devrini kasd ediyorum) Osmanlı'ya bakalım. Sultan Osman Gazi Han'dan, Son Padişah Vahidüddin Han'a kadar bütün Selâtin-i Osmaniye (nevverallahu merakidehum) tasavvuf ve tarikat mensubu idiler, bir veya birkaç şeyhe intisabları vardı. Tasavvuf ve tarikat olmasaydı Devlet-i Aliyye 600 sene değil, 60 sene pâyidar olamazdı.

Osmanlı sultanları dünya sultanı olarak mâneviyat sultanlarına tâbi olmuşlardır. Onların büyüklükleri ve sultanlıkları buradadır.

Selâtin-i Osmaniye'nin çoğu büyük velidir. Bu velayete tasavvuf ve tarikat sayesinde nâil olmuşlardır.

Osmanlı devleti sadece ordularıyla değil şeyhleri ve dervişleriyle de fütuhat yapmıştır.

Gazi Sultan MehmedHan-ı Sâni efendimiz henüz 21 yaşında iken İstanbul'u, biiznillahi teala, şeyhi ve mürşidi Akşemseddin hazretlerinin dua ve himmeti ile almıştır.

Asıl bid'at, Vehhabîlerin ve diğer bazı ehl-i bid'atin tasavvufu ve tarikati inkar etmeleri, bid'at saymaları, sûfileri müşrik ve kâfir ilan etmeleridir.

Tasavvufu kaldırın, Osmanlı'dan ne kalır?

Vehhâbîlik hareketi Osmanlı İslâm devletine ve Hilafet-i İslâmiyeye karşı tuğyan ve isyandır.

Vehhâbîlerin Osmanlılar gibi fütuhatı var mıdır?

Vehhâbîler, baştan beri İngiliz ve düvel-i muazzama-i Salîbiyye tarafından desteklenmiştir ve el'an desteklenmektedir.

Bugün ABD ayakta duruyorsa Vehhâbîlerin ABD bankalarında sakladıkları bir trilyon dolarla durmaktadır.

Tarih boyunca Fahr-i Kâinat Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize en büyük saygıyı Osmanlı sultanları, Osmanlı devlet ricali, Osmanlı Müslümanları göstermiştir.

Resûlullah'ın kubbesini yıkacağız, nâşını kabrinden alıp başka yere gömeceğiz, toprağını da düzleyeceğiz diyen Vehhâbîlerde Peygamber-i zîşan efendimize hürmet var mıdır?

Tarih boyunca Hulefa-i Râşidin (radiyallahu aleyhim ecmain) devrinden sonra Tevhid bayrağını en fazla yüceltmiş, en fazla fütuhat ve i'lâ-i kelimetullah yapmış devlet ve topluluk Osmanlı'dır.

Osmanlı atalarımız Din-i Mübin-i İslâm, Kur'ân, Sünnet ve Şeriat-ı garra-i Ahmediyye yolunda milyonlarca şehid vermiştir.

Bunca mü'mine, şehid, gaziye, fâtihe, din hizmetkârına, ulemaya, meşayihe, mürşitlere, evliyaullaha; müşrik, kâfir ve sapık diyenler ne kadar hayâsız ve insafsız kişilerdir.

Onlardan petro-dolarlar alıp mü'min, muvahhid, muhlis ecdadını sövenlere yazıklar olsun.

Yâ Rabbi içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme...

M. Şevket Eygi
 

13.savaşcı

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2009
Mesajlar
120
Tepkime puanı
4
Puanları
0
İslamda tasavvuf var derken tasavvuf islama uygundur mu demek istiyorsun yoksa tasavvufun kaynağı islamdır mı demek istiyorsun?
Tasavvuf islama sonradan girmiştir ama islama uygundur diyosan islami tasavvufun diğer tasavvuf ianaçlarıyla ne farkı var?
Nerlerde benzeşip hangi konuşlarda ayrılıyorlar?
Örnek olarak hristiyan tasavvufu veya yahudi tasavvufu ile karşılaştırmalar yapabilirmisin?
Seni biraz yoracağız :) Daha sonra hint tasavvufu ile farklılıklarını anlatırsınız.
Selamlar
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İslamda tasavvuf var derken tasavvuf islama uygundur mu demek istiyorsun yoksa tasavvufun kaynağı islamdır mı demek istiyorsun?
Tasavvuf islama sonradan girmiştir ama islama uygundur diyosan islami tasavvufun diğer tasavvuf ianaçlarıyla ne farkı var?
Nerlerde benzeşip hangi konuşlarda ayrılıyorlar?
Örnek olarak hristiyan tasavvufu veya yahudi tasavvufu ile karşılaştırmalar yapabilirmisin?
Seni biraz yoracağız :) Daha sonra hint tasavvufu ile farklılıklarını anlatırsınız.
Selamlar

"İSLAM'da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir" gibi sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir. Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve bunlara asla itibar etmeyiz.

Sorunuzun cevabı yazının başındaydı. :)
 

13.savaşcı

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2009
Mesajlar
120
Tepkime puanı
4
Puanları
0
AKİF İNAN: Konumuz tasavvuf. Efendim, bize önce tasavvufun menşeinden biraz bahseder misiniz? .....

HALİL NECATİOĞLU: Efendim; tasavvuf daha önceki din ve inançlara mensup kimseler arasında onların dinlerine bağlı olarak da mevcuttu. Ama sorunuz, İslam Tasavvufu ile ilgili tabii. Böyle kabul ederek sorunuza cevap vereceğim. Çünkü daha önceki tasavvuf cereyanlarını da bahis konusu etmek gerekirse, bir kere benim saham değil. Yani Hristiyanlıkta, Yahudilikte, Hint dinlerinde yahut Çin’de tasavvuf... Bunlar hakkında ihtisas sahibi değilim. Kasten suret-i mahsusada bilmek de istemem. Kendi tasavvuf anlayışımı herhangi bir şekilde karıştırıp etkilemesin diye... Hassaten, öncelikle kendi düşünce sistemime sahip olmak duygusuyla diğerlerini bilmek istemem. Benim tasavvuf sözünden anladığım, hülasaten, İslami anlamda tasavvuf...

Esad Coşan hocaya da sorulmuş o da cevap vermemiş.

Tasavvuf islam dinine mahsus bir şey değil.Diğer dinlerdeki tasavvuf ile islami tasavvuf arasındaki benzerlikler farklılıklar üzerinde bir çalışma yapılmış mı?
Esas aradığım budur.
Selametle
 

Uzak Yollar

Doçent
Katılım
15 Eki 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
54
[FONT=tahoma,arial,helvetica,sans-serif]
[/FONT]

Yâ Rabbi içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme...

M. Şevket Eygi

Amin.Mehmet şevket eygi için mezhep bir dindir anlayışı hakimdir.
Mezhebi olmayanın dinide yoktur anlayışı hakimdir.
Bu sebebden dolayı Eyginin yazıları muteber değildir.
 

Uzak Yollar

Doçent
Katılım
15 Eki 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
54
VEHHABİLER VE İSLAM ANLAYIŞLARI

Vehhabilik, Arap Yarımadasında Necd dolaylarında yaklasık iki asır kadar önce Muhammed b. Abdulvahhâb (1115-1206) tarafından kurulmuş bir mezheptir.
Vehhabilik mezhebi bugün Suûdi Arabistan’ın resmi mezhebi durumundadır. Mısır, Hindistan, Afrika ve diğer başka ülkelerde taraftarları vardır.

Vehhabi ismi her ne kadar bu mezhebin kurucusunun adıyla ilgiliyse de, bu isim mezheplerine kendileri tarafından konmuş olmayıp, muhalifleri tarafından konmuştur. Bununla birlikte Vehhabiler kendilerine “Muvahhidûn” derler ve kendilerini İbni Teymiyye’ (Ahmed bin Abdulhalim Harrâni)nin açıkladıgı şekilde, Ahmed b. Hanbel’in mezhebini devem ettiren Sünniler olarak görürler. Zira onlar:

“Biz itikad da Selef, amelde de Hambeli mezhebindeniz, esasen Ahmed b.
Hanbel, itikad hususunda Selef mezhebinin nascı (eseriyse) kolunu temsil eder.
Onun ameldeki yolu da budur. Böylece biz amelde ve itikatta Hanbeliyiz; Vehhabi
diye bir şey yoktur. Muhammed b. Abdulvahhâb, ilmen ve fiilen bu mezhebi
yenileyen bir Şeyhülislam olmaktan baska bir sey degildir.” derler.

Kendileri, bir ehli sünnet mezhebi mensubu ve dolayısıyla Sünni olmalarına rağmen, diğer Sünniler tarafından tenkit edilmelerinin sebebi, inanç sistemlerinden kaynaklanmayıp, bazı hususlarda diger Sünni inanç sahiplerine karşı çıkmalarından dolayıdır. Yoksa onlarında inancı, Kur’an artı rivayetler eşittir
İslam ikilisine dayanmaktadır.

Diğer bir ifadeyle, rivayetler olmasaydı Kur’an İslam Dininin uygulanabilmesi için tek başına yeterli değildir inancını onlarda taşımakta olup, Kütüb-i Sitte’yi yani altı hadis külliyatını ve bu altı hadis külliyatına ek olarak ta, Mezhep imamları olarak kabul ettikleri Ahmed ibn-i Hanbel’in derledigi rivayetleri kabul etmektedirler. Altı hadis külliyatının durumunu bu konudaki kitapta bir çok örnek vererek tanıtmaya çalışmıştım.
Bunlara ek olarak rivayetlerini kabul ettikleri Ahmed ibn-i Hanbel’e ait rivayetlerden kısaca bahsedecek olursam, durum şudur:

İmam Ahmed, bir mezhep imamı olmaktan öte, bir hadis derleyicisidir. “Müsnedadlı hadis kitabında 40 bin kadar hadis vardır. Sahih-i Müslim’de tekrarlarıyla beraber 7275 hadis oldugu ve tekrarlar çıkarıldıgında 3033 hadis kaldığı düşünülürse, İmam Ahmed’in ne kadar çok hadis derlediği kolayca anlaşılır. Oğlu Abdullah’tan yapılan rivayete göre, babası “Müsned”i hadiste imam kitap olsun diye yazmıs, öyle ki “Müsned”i insanlar Peygamber Aleyhisselam'ın Hadislerinde ihtilaf edince ona müracaat etsinler amacıyla kaleme aldığını belirtmiştir.

Ayrıca “Müsned” bizzat İmam Ahmed tarafından kaleme alınmış olmayıp, bıraktığı dağınık cüz müsveddelerinden ölümünden sonra oğlu Abdullah tarafından kitap haline getirilmiştir. Bugün şu iddia edilmektedir ki, Müsned’teki hadisler İmam Ahmed tarafından rivayet edilen hadisler olmayıp, oğlu Abdullah’ında ilave rivayetlerini içermektedir.

Çok tenkide uğramış olan bu rivayetler için oğlu Abdullah’tan şöyle nakledilmektedir:

“Abdullah anlatıyor: << Babama, Rıb’i b. Hırasın Huzeyfe’den rivayet ettigi Hadise ne dersin? dedim.>> Abdülaziz b. Ruvâdın rivayet ettiğimi dedi? Evet, dedim. Hadisler ona aykırı, dedi. Sen onu Müsned’e aldın, dedim. Ben Müsned’te yaygın olanları toplamayı hedef aldım. Eğer bana göre sahih olanları kastetseydim, bu Müsned’te az bir şey rivayet etmiş olurdum...”[1]

Böylece Müsned’in yazılmasında dikkate alınan husus sahih hadisler olmayıp, yaygın olarak rivayet edilen hadisler olduğu, dolayısıyla mevzu hadislerde içerdigi bizzat İmam Ahmed tarafından ifade edilmiş olmaktadır.

Diğer taraftan, Müsned’in dışında ki diğer altı hadis külliyatını kabul etmiş olmaları, Vehhabileri tipik bir Sünni topluluk yaptığı gibi, Kütüb-i Sitte’deki tüm bozukluklar onları da bağlar.

Sünni olmalarına ragmen, diğer Sünni topluluklarla inanç mücadelesine girmelerinin nedeni, bu topluluklar tarafından kabul görmüş veya kitle olarak uygulanmakta olan bazı inanç uygulamalarına karşı çıkmalarından dolayıdır.

Örneğin:


1. Esas delil, kitap (Kur’an ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz.

2. Mütesabih âyetler, muhkem âyetler gibi delildir; bunların zâhiri murad edilmiştir. Bu sebeple bunları (yaratıklar tarafından) tevil ve tefsir etmek küfürdür, bunlar zahiri manalarıyla manalandırılır.

3. İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalple tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır.

4. Tasavvuf bid’attır; tarikata girmek, mürşide bağlanmak, onu vesile edinmek, rabıta kurmak şirktir, küfürdür.

5. Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak, kabirleri ziyaret etmek, küfürdür, delalettir.

6. Kim Beytullah’tan başka bir kabri, türbeyi veya şehitligi, yahut ta başka bir yeri tazim için tavaf ederse Allah’a şirk koşmuş olur.

7. Falcılara, müneccimlere inanmak şirktir.

8. Mevlid okunmasına karşı çıkmaları.

9. Kendisi ile Allah arasına, kendisine tevekkül edeceği, onlara yalvaracağı ve onlardan yardım isteyecegi vasıtalar koyan kimse, küfre girmiştir.

10. Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünnetinde bulunmayan bir şeyi (bid’at) ortaya koyan kimse mel’undur ve ortaya attığı şey de reddedilir.

11. Nazar değmemesi için nazar boncuğu taşımak, muska takınmak, ağaç, taş ve benzeri şeyleri kutlu saymak, Allah’tan başkası için kurban kesmek, Allah’tan başkası için adak adamak, belânın, hastalığın yok olması için boncuk, ip, hamaylı ve benzeri şeyleri takınmak, yıldız falı ve benzeri şeylere inanmak, salih kişilere saygı gösterip onlardan dua yoluyla yardım dilemek, şirktir.

12. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır. Namazı terk eden kimse kafirdir ve onlar hakkında dinden çıkmış (mürtet) hükmü verilir.

13. Kur’an ve Sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve anlaşılır. Bu mânada müteşabihler de delildir; ancak zâhiri ile ele alınır, ona göre mânalandırılır. Bu işte aklı ve tevili işe karıştırmak bid’attir, küfürdür.

14. Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili Kuran’ı Kerim’de geçen âyetler, olduğu gibi
alınmalı; ister muhkem ister Müteşabih olsun, zahirlerine göre mânalandırılmalıdır. Te’vil bid’at ehlinin işidir.
 

Uzak Yollar

Doçent
Katılım
15 Eki 2009
Mesajlar
569
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
54
Diğer Sünni gruplarla, Vehhabiler arasındaki belli başlı ihtilaf noktaları yukarıda bahsi geçen hususlardır. Bu hususların Kuran’a uygun olup, olmamalarından bahsetmeden önce, İmam olarak kabul ettikleri Ahmet ibn-i Hanbel’in, Kur’an, Hadis ve İslam anlayışından, konunun daha iyi anlaşılması için bahsetmekte yarar vardır. Şöyle ki:

İmam Ahmed, Kur’an’ın zahirini (açık manasını) alıp sünneti terk edenlere red için kitap yazdı. O kitabın mukaddimesinde (ön sözünde) söyle der:

“Kur’an’ı Kerimin zâhiri, batını, özeli, umumisi, mensuhu, nasihi, kitabın kastettikleri var. Kitabın delâlet ettigi manaları Peygamber (sünnet yoluyla) açıklar, tefsir eder, bu hususta onun yanında olanlar, Allah’ın ona dost ettiği ashabıdır. Onlarda ondan naklettiler” der. [1]

İmam Ahmed’in bu sözleri dört şeye delalet etmektedir:

1-[FONT=&quot] Kur’an’ın batını (yani gizli öğretisi) vardır.[/FONT]

2-[FONT=&quot] Kur’an’ın zahiri (yani açık öğretisi) sünnete takdim edilemez, başka bir ifadeyle[/FONT]
sünneti iptal edemez. Kur’an’ın manasını açıklayıp tefsir eden Peygamberdir.

3-[FONT=&quot] Başkası onu tevil edemez, çünkü onun beyanı sünnettir. Başka yoldan beyan[/FONT]
edilemez. Böylece Peygamber sünneti adı altında, Kur’an üzerine kendi
hakimiyetini kurmak istemektedir.

4-[FONT=&quot] İbni Teymiyye, Zemahşeri ve başkalarının yaptığı gibi, Kur’an’ın reyle[/FONT]
anlaşılmasını inkar etmektedir.

Onun görüşüne göre Kur’an’ın açık manası ile sünnet red olunmaz, onun mana ve delaletini sünnet tayin eder. Sünnet beyan bakımından Kur’an’a hakim sayılır. Kur’an sünnete hakim değildir. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar:

[ „Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, kitap (Kur’an) hakim değildir,

çünkü Kitabın, iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır. Sünnet gelir, bu ihtimalden
birini tayin eder, böylece sünnete müracaat olunur, kitabın muktezası belli olur,
yine bazen kitabın zahiri bir emir olur, sünnet gelir, onu zahirinden çıkarır... Nasıl
ki, kitabın mutlakını takyid, umumunu tahsis eyler, onu zahirinden başka bir
manaya hamleder. Kur’an eli kesme hükmü getiriyor. Sünnet bunu, nisab
miktarı, muhafaza olunan malı çalana tahsis ediyor. Kur’an bütün zahirdeki
mallardan zekat almayı emrediyor, sünnet bunu belli mallara tahsis ediyor.
Kur’an: Nikahı haram olanları saydıktan sonra <<Bunlardan başka kadınlar size
helaldir>> diyor. Sünnet bir kadını halası veya teyzesiyle birlikte nikahlamayı
bunlardan çıkarıyor“][2]

Ayrıca, Namaz ve Haccın, sünnet olmadan Kur’an esas alınarak uygulanamayacagını iddia etmektedirler. Zira onlara göre, Peygamber namazın beş vakit olduğunu, rekatların adedini, mukim iken, seferde iken nasıl kılınacağını, haccın usulünü bildirip beyan ettiğini, bu suretle sünnet Kur’an’ın beyanı oldu derler.

Ayrıca: “İmam Ahmet birçok sözlerinde bildirmiştir ki, Kur’an’ın bilgisi sünnet yoluyla olur. Bu din sünnet yoluyla ögrenilir. İslam fıkhının en kestirme ve en işlek yolu sünnetten geçer. Sünnetin beyanından yardımlanmaksızın sadece kitaptan ögrenmeye çalışanlar dogru yolu şaşırırlar, Hak yolu bulamazlar.[3]

Daha bunu gibi birçok söz ve iddiaları vardır. Ve bu iddialarının neticesinde, sünnetin Kur’an ayetlerini nesh yani iptal edebileceğini, fakat Kur’an’ın sünneti nesh edemeyeceğini, zira Sünnetin Kur’an’a hakim olduğunu, fakat Kur’an’ın sünnete hakim olmadığını dini öğretilerine esas alırlar.
Sünnetin tamamına yakınının Kur’an’a aykırı olduğunu kendileri de itiraf etmelerine rağmen, bu görüşlerinde diretirler. Bu hususta, örneğin:

[„İbni Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: “Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden (yani, Kur’an’ın açık manasından) anlayışına göre Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri reddolunacak olursa, o zaman sünnetin çogu reddolunur ve sünnet batıl olur.” derler.][4]

Vehhabi adını, kendi adından dolayı almış oldukları, mezheplerinin kurucu önderi durumundaki Muhammed b. Abdulvehhab’ın din anlayışına bir örnek teşkil etmek üzere resim konusunda ki görüşüne yer verirsem, şöyle der:

[“Ebu Hüreyre (r.a)’den Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “
“Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
“Benim yaratıklarım gibi yaratıklar yapmaya kalkışanlardan daha tecavüzkar kim
olabilir? Haydi öyleyse bir zerresini yaratsınlar yahut tek bugday veya arpa
tanesini yaratsınlar.”

Aişe (r.a.)’den Resûlullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü en şiddetli azaba çarptırılacak olanlar: Allah’ın yarattıklarının
benzerini yapanlardır.“
İbn Abbas (r.a.’dan Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Her tasvirci ateştedir. Tasvir ettiği her suret için kendisine ayrı bir can verilerek
cehennemde azaba terk edilir”.
İbn Abbas (r.a.’dan Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Kim dünyada bir suret tasvir ederse, kendisinden ona ruhunu da vermesi istenir
ki, hiçbir zaman veremeyecektir...][5]

Bu sözlere ait dayanagı Kur’an olmayıp Kütüb-i Sitte’deki rivayetlerdir.
Böylece, resim yapanların cehennemde ebedi kalacaklarını savunmuş olmaktadırlar. Hal bu ki, Kur’an esas alındığında değil resim yapmak, heykel yapmanın dahi İslam dininde günah olmadığını, Cinlerin, Süleyman Peygambere süs olarak heykel yapmalarından kolayca anlayabiliriz. İslam dininde, resim veya heykel yapmak suç degildir, heykel veya resimlere tapmak veya gayri ahlaki resim ve heykel yapmak günahtır. Bu konuyu daha önce birinci ciltte işlediğimden daha fazla izahatta bulunmadan, Vehhabilerin Kur’an’ı dikkate
almayarak, rivayetleri esas aldıklarını ve diğer inanç sahiplerinden bu konuda inançlarının farklı olmadığını vurgulamak istedim.
Hatta Muhammed b.Abdulvehhab, Tevhid isimli kitabında söyle demektedir:

[“Güya bir kimse Rasûlullah (sav)’in getirdiği şeylerle amel etse, fakat bu
sayılanlardan birini inkar etse kafir olmazmış! Böyle bir sonuca şaşmamak elde
degildir.” ayrıca “Rasûlullah (sav)’in getirdiği şeylerin bir kısmını tasdik edip de
bir kısmını yalanlayan kişi bütün alimlere göre kafirdir. Kur’an’ın bir kısmına iman
edip bir kısmını yalanlayan kimse de böyledir.”][6]

Bu sözleriyle, sünnetten herhangi bir şeyi kabul etmeyip red etmenin, Kur’an’ın bir kısmına iman edip bir kısmını yalanlamayla aynı şey olduğunu, dolayısıyla böyle bir kimsenin kafir olduğunu iddia etmektedir. Rasûlullah’ın sünnetinden kast ettigi de, Kütüb-i Sitte de ki rivayetlerle, bunlara ek olarak Ahmed İbn-i Hanbel’in “Müsned” isimli kitabında naklettigi rivayetlerdir. Kütüb-i Sitte de ki Rivayet ögretisinin ne durumda oldugunu, yazmış olduğum birinci kitapta bir çok örnekle gösterdim.

Kendileriyle diğer Sünni gruplar arasında ihtilaf konusu olan hususlara gelince:


1- “Esas delil, kitap (Kur’an ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz”, demeleri.

Bu ifadeleri gerçegi yansıtmamaktadır, Esas delil yalnız Kur’an’dır, sünnet ise Kur`ana bağlı ve onun onayladığı konuları Peygamberimizin açıklamasıdır. Yani Sünnet tek başına bir delil olmak durumunda değildir. Sünnetin Kur`anın içeriğini ters konular beyan etmesi kabul edilemez.
Zira Kur`an öyle bir kitaptır ki bütün misalleri ihtiva ettigi gibi, öğretide batını (gizli) yönü olmayan açık ve kolay anlaşılabilen bir kitaptır. Bu konuda Kur’an’dan mealen:

- Andolsun biz bu Kûr’an’da, insanlara her çesit misâli türlü biçimlerde anlattık,
ama insanlardan çogu küfürde direttiler. (17/89)

Görüldüğü gibi, Kur’an’da bütün misaller mevcut olup, aksini iddia etmek, Kur’an’da noksanlık olduğunu söylemektir. Böyle bir iddia ise Kur’an’ı inkar etmekten başka bir şey degildir. Kur’an’ı inkar ise islam dinine göre küfrün ta kendisidir.
Kur’an’la yetinmeyenler hakkında ise Kur’an’da şöyle denmiştir, mealen:

- Bilmeyenler dediler ki: “Allah bizimle konuşmalı, ya da bize bir âyet (mûcize) gelmeli degil miydi?” Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik (2/118)

Gerçekleri iyice bilmek isteyenler için, Kur’an’ın apaçık ayetleri yeterlidir. Kur’an, Allah’ın kelamı oldugu gibi, en üstün mucizenin kendisidir.

Kur’an kolay anlaşılır bir kitaptır. Bu hususta Kur’an’dan mealen:

- Andolsun biz Kur’an’ı ögüt almak için kolaylastırdık. Ögüt alan yok mudur? (54/22)

Akıl delil olmaz demelerine gelince, yaratıkların aklıyla din konmaz zira dini koyan
Allah’tır. Ancak akıl dini anlamak için şarttır. Aklını kullanmayanlar hakkında Kur’an’da söyle denmiştir, mealen:

- Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanamaz ve (Allah) pisligi (azâbı ve rezilligi), akıllarını kullanmayanlara verir. (10/100)

1-Kaynak: Prof. Muhammed Ebu Zehra, Ahmed _bn-i Hanbel, Sayfa 240, Hilal Yayınları 1984 )
[2] (Kaynak: Prof. Muhammed Ebu Zehra, Ahmed ibn-i Hanbel,
Sayfa 242, Hilal Yayınları 1984 )

[3] (Kaynak: Prof. Muhammed Ebu Zehra, Ahmed _bn-i Hanbel, Sayfa 250, Hilal
Yayınları 1984 )


[4] (Kaynak: Prof. Muhammed Ebu Zehra, Ahmed ibn-i Hanbel, Sayfa 247, Hilal Yayınları 1984 )

[5] (Muhammed b Abdu’l-Vehhab, Çeviren Harun Ünal, Sayfa 134 Cilt II, Tevhid
Yayınları.)


[6] (Bak: Muhammed b Abdu’l- Vehhab, Çeviren Harun Ünal, Sayfa 149-175 Cilt I, Tevhid Yayınları. )
 

13.savaşcı

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2009
Mesajlar
120
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Anladığım kadarıyla Kuran bugün inmiş gibi.Adeta 1400 yıldır kapağı açılıp bakılmamış.

sünnetin Kur’an ayetlerini nesh yani iptal edebileceğini, fakat Kur’an’ın sünneti nesh edemeyeceğini, zira Sünnetin Kur’an’a hakim olduğunu, fakat Kur’an’ın sünnete hakim olmadığını dini öğretilerine esas alırlar.

Bunu bir müslüman nasıl söyler buna nasıl inanabilir aklım almıyor.:confused1:
 

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
uzak yollar ve 13.savaşçı sizin amacınız içinde peygamberin olmadığı bir din neydana getirmek ama maalesef bunu islam dininin mensublarına yutturamazsınız....zira sünneti çıkarıp sadece kuran kalsın diyenleride gene o yüce peygamber 1400 yıl önce bildirmiş idi...yani biz sizin ne olduğunuzu çok iyi biliriz....
 

ukubat

Profesör
Katılım
9 May 2007
Mesajlar
1,942
Tepkime puanı
103
Puanları
0
Konum
istanbul,fatih
Web sitesi
www.ismailaga.org.tr
ingilizler osmanlı devletini ve islam hilafetini yıkmak için tek yolun ehli sünnet ve tasavvufu yıkmak olduğunu anladılar.ve bu sebeble ellerindeki maddi imkanların ve istihbarat ağının sayesinde islamın içine öyle bir mikrop şırınga ettilerki o mikrop bugün 100 çeşit kola ayrıldı ve dünyanın heryerine yayıldı...elhamdulillah dünya müslümanlarının ekserisi hala ehli sünnettir...ama maalesef bu mikrop hala dış mihrakların desteği ile yaşamını sürdürüp müslümanları zehirliyor...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
ingilizler osmanlı devletini ve islam hilafetini yıkmak için tek yolun ehli sünnet ve tasavvufu yıkmak olduğunu anladılar.ve bu sebeble ellerindeki maddi imkanların ve istihbarat ağının sayesinde islamın içine öyle bir mikrop şırınga ettilerki o mikrop bugün 100 çeşit kola ayrıldı ve dünyanın heryerine yayıldı...elhamdulillah dünya müslümanlarının ekserisi hala ehli sünnettir...ama maalesef bu mikrop hala dış mihrakların desteği ile yaşamını sürdürüp müslümanları zehirliyor...

İslâmın ve müslümanların içinde öyle dapkın ve şaşkınlar varki, ehlisünneti ve tasavvufu yıkmak için ayrıca İngilizlere ve başka düşmanlara hiç ihtiyaç bırakmıyorlar ! Acaba aramızda kendisine <Ehli sünneti ve tasavvufu savunmak sana mı kaldı ? dedirtmeyecek kaç kişi var ?
 

genç

Üye
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
95
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
malatya
Uzak Yollar gardaş yolları yakın etmişsiniz. Eklentileriniz bilgisiz olanlar içinde özellikle iyi olmuş. Bazı kendini KAZ dağının efesi zannedenlerilik elbetteki olacaktır.
millet vehhabilik diyerek kendi fikirlerinin reklamlarını yapmaya adamış kendiciğinin. heç umurumda değil. mezhep milliyetçisi guruha selamlarımı gönderiyorum
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
alıntı: ukubat
...EVLİYÂ ve sahabe düşmanlarına fırsat vermesin...

Hımmmmm! Evliyâ düşmanlığı .... Bazı duâlarımızı kendimize bedduâ mı şekline mi sokuyoruz nedir ?
:blink:
 
Üst