Vefayla Kal Ey Can

mustafa63

Üye
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
75
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Ayrılıklar geceye benzer. Bütün yarınlar da sabaha can!

Geceye az kaldı. Ayrılık, gelini götürmeye gelen düğün alayı gibi kapımızda. Kimler ayrılmadı ki canından.

Ayrılığı, cennetten ayrıL.n Hz. Adem'e sor. Tufan'da oğlunu dalgaların pençesinde bırakan Hz. Nuh’a, Yusuf'u için inleyen Hz. Yakub’a, içindeki ejderle boğuşan Züleyha'ya, yüreğinin sesini susturmak için bileğiyle dağları oyan Ferhad'a, Şems için kavrulan Mevlâna'ya, binlerce evlâdını gurbete gönderen Anadolu'ya, en çok da Resulü'nü Medine'ye gönderen o kutsal diyâra, hasılı gidenin ardından bakıp kalanlara, ocak gibi yananlara sor.

Geride kalan, hep inleyendir ana misali, can!

Giden hep yârdır, ‘can’dan ‘can’dır. Her şeyi alıp götüren de ‘o’dur, götürdüklerinin iki mislini geride bırakan da...

Giderken arkada bıraktıklarına son bir kere bakıp da öyle gitmeli insan. Yaşadıklarını, paylaştıklarını gönül heybesine yerleştirmeli.

Paylaşılan andır, zamandır, dönüşü olmayandır. PaylaşıLan hayattır can!
Vefâlı olmalı insan. Vefânın dersini Kur'andan; âlemlerin muallimi, Gönüllerin Sultanı'ndan, O'nun nurlu ashâbından almalı.

Olmalı insan, önce kul olmalı. Olmadan evvel ölmeli, ölmeden önce olmayı tamamlamalı. Nasıl mı olmalı? Hak dostları gibi vefâ kahramanı olmalı. “Vallahi O söylüyorsa doğrudur. Ben O'nun verâların verâsından haberler getirdiğine inanıyorum.” diyen, sadakat ve vefâdan bir lâhza ayrılmayan Hz. Ebubekir gibi olmalı.

Allah Resulü’ne; “Kendisinden meleklerin bile hayâ etmekte olduğu bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?” sözlerini dedirten, an-be-an bütün mahlûkâta edebiyle vefâlı olan Hz. Osman gibi olmalı.

Vurulduğunda yarasının ağırlığıyla baygın yatan, “Eğer daha ölmediyse, onu namazdan başka bir şeyle ayıltamazsınız.” sözlerinden sonra namaza çağrıldığında küheylanlar gibi “Namaz vakti mi?” diyerek yaralı bedeniyle kan revan içinde şahlanan, namaza vefâlı Hz. Ömer gibi olmalı.

“Perde-i gayb açılsa, yine de yakînim azalmaz.” diyerek, vefâsını kâinata haykıran, evliyâlar babası, yiğitlerin şâhı Hz. Ali gibi olmalı.

Vefâ, sadece ‘has’ların vasfıdır can! Nisyan -unutmak- ise ‘ham’ların... Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan. Gönlümüzün kitabında; “Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız.” düstûru kayıtlıdır. Biz dersimizi; “Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir. İmânlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler.” diye dua eden, hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar'da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyî’den almışız. Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz.

Dostlarını daima vefâ ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefâsı olmayanın Hakk'a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda al, ellerini benden. Su gibi aksın ellerin ellerimden.

Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git.

Giderken son bir defa Hakk'ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkıL.n ben olayım.

Gülen sen ol, ağlayan ben. Yeşeren sen ol, sulayan ben. Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın. En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın.

Benim avuçlarıma bırak. Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım. Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü. Hak'tan gelene razıyım.

Sen geçmişi bana bırak can!

Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

Şimdi ayrılık vakti can! Gecenin en karanlık vakti. Vaktin Yaratıcısı, az sonra geceden gündüzü doğuracak. Vakit gitme vakti, bizden aldıklarını gitmesi gereken yerlere iletme vakti...

Al can! Bu heybe senin. Sol yanımdan bir parça kopardım senin için; tâ özümden, tâ közümden...

Birazdan sabah olacak; yağmur yağacak... Ardından gökkuşağı, sonra güneş... Sıcacık, apaydın, pırıl pırıl... Hep böyle oldu, tarihte hep karanlık yenilgiye teslim oldu, güneş kazandı.

“Birazdan son melodi çalacak,
Yıldıza, Ay’a ve İbrahim'in Rabbi'ne kasem ederim ki,
Birazdan bulutların ardından Güneş doğacak...”

Güneş bütün gecelerden güçlüdür can! Çünkü güneş vefalıdır, gizlemez sevgisini.

Vefâlıdır; en çok o getirir kâinata sevgilinin sesini, neşvesini. Yırtıp atar karanlığın kasvetli perdesini... En vefâlı delildir o sevgili adına...

Uğurlar olsun can!

Beni kışta bırakıp yeni bir diyara gittiğinde baharı bekleyeceksin. Baharı beklemek ne güzeldir, baharda toprağı parçalayan kır çiçeklerini gözlemek...

Ben de seni bir ayrılık sonrası baharı gözlerken kucağıma almıştım. Küçücük ellerinle toprağın bağrını parçaladığında karşılamıştım. Ve senin için ne çok savaşmıştım seninle.

Sen benim kır çiçeğimsin can, sen benim aşk çiçeğim. Sen benim yüreğimsin.

Vasiyetim olsun sana. Bir gün öldüğümde, kabrimi mutlaka ziyarete gel. Ama yalvarırım yalnız gelme. Baharda derlediğin yüzlerce kır çiçeğiyle gel. Ve başucumda onlara sevgiyi anlat, dostluğu, vefâyı, hakîki ‘Dost’a vefâlı olmayı anlat.

Çünkü ben kır çiçeklerinin sesinden uzak kalmaya dayanamam. Çünkü ben bir an bile tomurcuklarımdan ayrılamam. Sonra el ele tutuşup yanıbaşımda eskiden birlikte yaptığımız gibi, ince bir ezgiyle seslenin bütün insanlara. “Sevda nedir bilir misin?” diyerek, sevdayı söyleyin.

“Demet demet sevgi ellerinde
Billur billur yaş gözlerinde
Sevdan ebedî, yüreğinde,
Olmadan olmaz, bu iş olmaz
Sonra bütün bir âlemi Yunus'ça,
Sevmeden olmaz, bu iş olmaz.”

Mısralarıyla sevgisiz bu işin olmayacağını anlatın .

Hep ama hep vefâlı ol. Emanete sahip çık, atana vefâlı ol. İdealine sarıl, evlâda vefâlı ol. Ömrü hakkıyla yaşa, hayata vefâlı ol. Düşmanlıkları unut, dostuna vefâlı ol. Öfkeyi, kini unut, ruhuna vefalı ol...

Bunları unutursan; zaman maddî mânevî bütün yaralarının, dertlerinin yok olmasına vesile olur. Eğer unutmazsan, zamanla bunlar seni yok eder. Unutkanlıklar karşısında kimseyi suçlama. Sen ‘unutma’ tuzağına düşüp, unutmaman gerekenleri unutma. Unutulmaması gereken güzellikler karşısında arslan kesil kendi içinde. Âsi bir kartal gibi yırt karanlıkların çirkin yüzünü, meydan oku karanlıklara. Çılgın bir küheylan gibi vefâyla meydan oku fırtınalara...

“Yarasaların gözleri kamaşacak diye, Güneş doğmaktan vazgeçmez.”

En büyük vefâ, Hakk'a götürecek fırsatları yakalamaktır. Bulduğun her fırsatı zamanında değerlendirmektir. Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, Kâlû Belâ'ya vefâsız olma! “Fırsatlar bulutlar gibidir, gelir ve geçer.” Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, kaybetme bedbahtlığıyla yok olma.

Vasiyetim olsun:

Vefayla kal can!
 

hasretlik

Paylaşımcı
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
159
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Diyarbakır
Vasiyetim olsun:

Vefayla kal can!



uzun ama çok anlamlı bir yazı. yazanın yüreğine, eline, emeğine sağlık...


 

Hanne

Doçent
Katılım
3 Kas 2006
Mesajlar
1,366
Tepkime puanı
1
Puanları
0
...Al can! Bu heybe senin. Sol yanımdan bir parça kopardım senin için; tâ özümden, tâ közümden...


Harika bir yazı ...Elinize emeğinize sağlık Allah razı olsun....
 

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Vefayla Kal Can...

VEFAYLA KAL CAN...​


Ayrılıklar geceye benzer. Bütün yarınlar da sabaha can!

Geceye az kaldı. Ayrılık, gelini götürmeye gelen düğün alayı gibi kapımızda. Kimler ayrılmadı ki canından.

Ayrılığı, cennetten ayrılan Hz. Adem'e sor.

Tufan'da oğlunu dalgaların pençesinde bırakan Hz. Nuh’a,

Yusuf'u için inleyen Hz. Yakub’a,

içindeki ejderle boğuşan Züleyha'ya,

yüreğinin sesini susturmak için bileğiyle dağları oyan Ferhad'a,

Şems için kavrulan Mevlâna'ya,

binlerce evlâdını gurbete gönderen Anadolu'ya,

en çok da Resulü'nü Medine'ye gönderen o kutsal diyâra,

hasılı gidenin ardından bakıp kalanlara, ocak gibi yananlara sor.

Geride kalan, hep inleyendir ana misali, can! Giden hep yârdır, ‘can’dan ‘can’dır. Her şeyi alıp götüren de ‘o’dur, götürdüklerinin iki mislini geride bırakan da...

Giderken arkada bıraktıklarına son bir kere bakıp da öyle gitmeli insan.

Yaşadıklarını, paylaştıklarını gönül heybesine yerleştirmeli. Paylaşılan andır, zamandır, dönüşü olmayandır. Paylaşılan hayattır can!
Vefâlı olmalı insan. Vefânın dersini Kur'andan; âlemlerin muallimi, Gönüllerin Sultanı'ndan, O'nun nurlu ashâbından almalı.

Olmalı insan, önce kul olmalı. Olmadan evvel ölmeli, ölmeden önce olmayı tamamlamalı. Nasıl mı olmalı?

Hak dostları gibi vefâ kahramanı olmalı. “VALLAHİ O söylüyorsa doğrudur. Ben O'nun verâların verâsından haberler getirdiğine inanıyorum.” diyen, sadakat ve vefâdan bir lâhza ayrılmayan Hz. Ebubekir gibi olmalı.

ALLAH (c.c.) Resulü’ne; “Kendisinden meleklerin bile hayâ etmekte olduğu bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?” sözlerini dedirten, an-be-an bütün mahlûkâta edebiyle vefâlı olan Hz. Osman gibi olmalı.

Vurulduğunda yarasının ağırlığıyla baygın yatan, “Eğer daha ölmediyse, onu namazdan başka bir şeyle ayıltamazsınız.” sözlerinden sonra namaza çağrıldığında küheylanlar gibi “Namaz vakti mi?” diyerek yaralı bedeniyle kan revan içinde şahlanan, namaza vefâlı Hz. Ömer gibi olmalı.

“Perde-i gayb açılsa, yine de yakînim azalmaz.” diyerek, vefâsını kâinata haykıran, evliyâlar babası, yiğitlerin şâhı Hz. Ali gibi olmalı.
Vefâ, sadece ‘has’ların vasfıdır can! Nisyan -unutmak- ise ‘ham’ların...

Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan.

Gönlümüzün kitabında; “Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız.” düstûru kayıtlıdır.

Biz dersimizi; “Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir. İmanlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler.” diye dua eden, hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar'da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyî’den almışız.

Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz.
Dostlarını daima vefâ ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefâsı olmayanın Hakk'a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda al, ellerini benden. Su gibi aksın ellerin ellerimden.

Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git.

Giderken son bir defa Hakk'ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkılan ben olayım.

Gülen sen ol, ağlayan ben. Yeşeren sen ol, sulayan ben. Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın. En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın.

Benim avuçlarıma bırak. Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım. Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü.

Hak'tan gelene razıyım.
Sen geçmişi bana bırak can!
Vefa nedir, bilir misin?
Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.
Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır.

Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

Şimdi ayrılık vakti can! Gecenin en karanlık vakti. Vaktin Yaratıcısı, az sonra geceden gündüzü doğuracak. Vakit gitme vakti, bizden aldıklarını gitmesi gereken yerlere iletme vakti...

Al can! Bu heybe senin. Sol yanımdan bir parça kopardım senin için; tâ özümden, tâ közümden...

Birazdan sabah olacak; yağmur yağacak... Ardından gökkuşağı, sonra güneş... Sıcacık, apaydın, pırıl pırıl... Hep böyle oldu, tarihte hep karanlık yenilgiye teslim oldu, güneş kazandı.
“Birazdan son melodi çalacak,

Yıldıza, Ay’a ve İbrahim'in Rabbi'ne kasem ederim ki,
Vefayla Kal Can...

Güneş bütün gecelerden güçlüdür can! Çünkü güneş vefalıdır, gizlemez sevgisini.
Vefâlıdır; en çok o getirir kâinata sevgilinin sesini, neşvesini. Yırtıp atar karanlığın kasvetli perdesini... En vefâlı delildir o sevgili adına...
Uğurlar olsun can!

Beni kışta bırakıp yeni bir diyara gittiğinde baharı bekleyeceksin. Baharı beklemek ne güzeldir, baharda toprağı parçalayan kır çiçeklerini gözlemek...
Ben de seni bir ayrılık sonrası baharı gözlerken kucağıma almıştım. Küçücük ellerinle toprağın bağrını parçaladığında karşılamıştım. Ve senin için ne çok savaşmıştım seninle.

Sen benim kır çiçeğimsin can, sen benim aşk çiçeğim. Sen benim yüreğimsin.
Vasiyetim olsun sana. Bir gün öldüğümde, kabrimi mutlaka ziyarete gel. Ama yalvarırım yalnız gelme. Baharda derlediğin yüzlerce kır çiçeğiyle gel. Ve başucumda onlara sevgiyi anlat, dostluğu, vefâyı, hakîki ‘Dost’a vefâlı olmayı anlat.

Çünkü ben kır çiçeklerinin sesinden uzak kalmaya dayanamam. Çünkü ben bir an bile tomurcuklarımdan ayrılamam. Sonra el ele tutuşup yanı başımda eskiden birlikte yaptığımız gibi, ince bir ezgiyle seslenin bütün insanlara. “Sevda nedir bilir misin?” diyerek, sevdayı söyleyin.
“Demet demet sevgi ellerinde
Billur billur yaş gözlerinde
Sevdan ebedî, yüreğinde,
Olmadan olmaz, bu iş olmaz
Sonra bütün bir âlemi Yunus'ça,
Sevmeden olmaz, bu iş olmaz.”
Mısralarıyla sevgisiz bu işin olmayacağını anlatın .

Hep ama hep vefâlı ol. Emanete sahip çık, atana vefâlı ol. İdealine sarıl, evlâda vefâlı ol. Ömrü hakkıyla yaşa, hayata vefâlı ol. Düşmanlıkları unut, dostuna vefâlı ol. Öfkeyi, kini unut, ruhuna vefalı ol...

Bunları unutursan; zaman maddî mânevî bütün yaralarının, dertlerinin yok olmasına vesile olur.

Eğer unutmazsan, zamanla bunlar seni yok eder. Unutkanlıklar karşısında kimseyi suçlama. Sen ‘unutma’ tuzağına düşüp, unutmaman gerekenleri unutma. Unutulmaması gereken güzellikler karşısında aslan kesil kendi içinde. Âsi bir kartal gibi yırt karanlıkların çirkin yüzünü, meydan oku karanlıklara. Çılgın bir küheylan gibi vefâyla meydan oku fırtınalara...
“Yarasaların gözleri kamaşacak diye, Güneş doğmaktan vazgeçmez.”

En büyük vefâ, Hakk'a götürecek fırsatları yakalamaktır. Bulduğun her fırsatı zamanında değerlendirmektir.
Sakın ha!
Fırsatları kaçırıp da, Kâlû Belâ'ya vefâsız olma! “Fırsatlar bulutlar gibidir, gelir ve geçer.” Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, kaybetme bedbahtlığıyla yok olma.
Vasiyetim olsun:

Vefayla kal can!

Nurgül ÖZCAN

alinti

 

hiba_nur

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
774
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git.

Yüreginize sağlık...
:clap2:
 

Leyl...

Profesör
Katılım
17 Eyl 2007
Mesajlar
893
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Süper bi Siir..
Bunun seslisini dinledim bi kac kez, ama maalesef okadar aradim bulamadim:(
Ablacim iyiki hatirlattin, ben seslisini mutlaka bulmam lazim..
Bulursam sizinlede paylasirim elbet..

Dua ile....
 

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0


Davetimi Kabul Et

Gel sultanim davetime GEL!
ALLAH'tan baska asklar bize olsun el
Yelken acma vaktidir simdi
Ebedi ve büyük sevgiliye GEL!


Bu sandal ile varacagiz gercege
Tut ellerimi ve saril özlemle
Resulullah s.a.v. bizi bekler ahiretde
Ask sarabini sunuyorum sana icsene

Birlikte Allah icin yapalim herseyi
Sarilalim SIMSIKI tipki bir yumak gibi
Olalim Peygamberimizin s.a.v. iyi bir ümmeti
Gel kabul et sen benim davetimi

Hakiki huzur burda, bu sandalda
Yalniz degiliz biz olamayizda
ALLAH bizimle sakin unutma
GEL SULTANIM; gel davetime durma...


anonim/alinti
 

hasret-yolcusu

Asistan
Katılım
13 Tem 2006
Mesajlar
836
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
Kayıp sehir..!
Yamaçlarımızın Gülü: Vefa...
...

Hatırlar mısın, neydi vefa? Ya neydi onun zülfünün kıvrımına tutunup kalan firkat?
Neydi kâğıdı sırılsıklam eden hicrân?
Vefa bir sevda, vefa bir dost tesellisi…
Vefa, hicran içindeki gönle merhem, çöldeki son yeşile âb-ı hayat…
Vefa, ızdırap yangınına düşen rahmet..
Mecnûn misâli Leylâ’dan geçip Mevlâ’ya hicret…

Hatırlar mısın, neydi vefa?
Ezelde verilen söze, Haşr’e kadar sadakat miydi?
Karasevdalı birinin, kar ve boranın kucağında yüreğiyle ısıttığı bir kardelen mi?
Kupkuru çölleri cennete çeviren Gül’e sevdalı olmak mı?...


Dikenlerin batmasına aldırmadan, güle vuslat arzusuyla kanayan bülbül bilir vefayı.
Nuruna hasret olduğu Mübarek Yüz’e bir zarar gelmesin diye bütün hünerini ortaya koyan
mağaradaki örümcek bilir vefayı...

Vuslat kokulu uykusuz gecelerde Yâr arzusunun adıdır vefa.
Sevda bülbülünün kanı damlayınca karanlık bir geceye,
vefa nağme kesilip çınlar seherler boyunca...
Yüreği oldukça büyük yaralarla baş etmeye çalışan kadîm bir dostun
bilinmeyen adresine gönderilmiş mektupların adıdır vefa…
Belki de bir daha açılmayacak olan dost kapısını terk etmeyişin
sırrına ermektir vefa…


Vefasız gülüşler serpildi kanayan yaralara…
Vefanın bahtına vuslat yerine gurbetler düştü.
Beklentisiz sevmeler maziye karıştı, yapılanlar karşılık bekliyor artık.
Yıldızların sızısı her gece biraz daha artıyor Samanyolu’nda.
Şimdi geceler vefasızlıkla bölünmede…
Ayın on dördünde sema,
şimdilerin vefasız dostlarına nazar edip ağlamakta.

Hatırladın mı, neydi vefa?

Vefa, bahta düşen cefâ da olsa, safâ libası giymektir.

“Vefa, bizim yamaçlarımızın gülüdür.”

...
..
.
Sumeyye Aydin​
 

.şüheda.

depresif polyanna
Katılım
18 Mar 2008
Mesajlar
2,149
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Konum
Şehr-i Yâr
vefayla kal can

Ayrılıklar geceye benzer. Bütün yarınlar da sabaha can!
Geceye az kaldı. Ayrılık, gelini götürmeye gelen düğün alayı gibi kapımızda. Kimler ayrılmadı ki canından.
Ayrılığı, cennetten ayrılan Hz. Adem´e sor. Tufan´da oğlunu dalgaların pençesinde bırakan Hz. Nuh’a, Yusuf´u için inleyen Hz. Yakub’a, içindeki ejderle boğuşan Züleyha´ya, yüreğinin sesini susturmak için bileğiyle dağları oyan Ferhad´a, Şems için kavrulan Mevlâna´ya, binlerce evlâdını gurbete gönderen Anadolu´ya, en çok da Resulü´nü Medine´ye gönderen o kutsal diyâra, hasılı gidenin ardından bakıp kalanlara, ocak gibi yananlara sor.
Geride kalan, hep inleyendir ana misali, can! Giden hep yârdır, ‘can’dan ‘can’dır. Her şeyi alıp götüren de ‘o’dur, götürdüklerinin iki mislini geride bırakan da...
Giderken arkada bıraktıklarına son bir kere bakıp da öyle gitmeli insan. Yaşadıklarını, paylaştıklarını gönül heybesine yerleştirmeli. Paylaşılan andır, zamandır, dönüşü olmayandır. Paylaşılan hayattır can!
Vefâlı olmalı insan.
Vefâ, sadece ‘has’ların vasfıdır can! Nisyan -unutmak- ise ‘ham’ların... Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefâdan. Gönlümüzün kitabında; “Bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız.” düstûru kayıtlıdır. Biz dersimizi; “Kabrimize gelip, bir defa Fatiha okuyanlar kıyamete kadar bizimdir. İmânlarını kurtarmadan ölmesinler, ömürleri boyunca fakirlik görmesinler.” diye dua eden, hâlâ büyük bir vefayla Üsküdar´da dostlarını ağırlayan Aziz Mahmut Hüdâyî’den almışız. Nice vefâ kahramanının mânevî huzûrunda hürmetle, edeple selâma durmuşuz.
Dostlarını daima vefâ ile hatırla can! Arayan sen ol, bulan sen; tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen. Kula vefâsı olmayanın Hakk´a vefâsı olmaz. Git ki, vefanın ter ü tâze hüküm sürdüğü yeni bir hayata başla... Haydi daha fazla durma karşımda. Kurşun gibi bir anda al, ellerini benden. Su gibi aksın ellerin ellerimden.
Yüreğini yüreğimde, gözlerini gözlerimde bırak da git. Beklemeden, bir kelime bile etmeden git. Canımı canımdan kopar da git.
Giderken son bir defa Hakk´ın selâmını esirgeme benden. Arkada kalanın gözü yaşlı olur, yüreği yufka, gönlü ince. Ben, içimdeki korla, bağrımdaki volkanla, öylece dağ gibi arkanda kalayım. Yapayalnız hecelerde kaybolan ben olayım. Sen sağlam adımlarla yarınlara yürürken, yıkılan ben olayım.
Yeşeren sen ol, sulayan ben. Bana saplansın paslı mızrakların ucu, sana dokunmasın. En çılgın isyanlarını, savaşlarını, sırlarını gittiğin diyarlara götürme. Kötüye dair ne varsa benim yanımda kalsın. Benim avuçlarıma bırak. Ben onları dua dua ak kanatlı kuş gibi göklere uçurayım. Benim payıma; ilâhî dergahtan, ayrılık sahillerinde anıların gönüllü bekçisi olmak düştü. Hak´tan gelene razıyım.
Sen geçmişi bana bırak can!
Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. Şimdi ayrılık vakti can! Gecenin en karanlık vakti. Vaktin Yaratıcısı, az sonra geceden gündüzü doğuracak. Vakit gitme vakti, bizden aldıklarını gitmesi gereken yerlere iletme vakti...
Al can! Bu heybe senin. Sol yanımdan bir parça kopardım senin için; tâ özümden, tâ közümden...
Birazdan sabah olacak; yağmur yağacak... Ardından gökkuşağı, sonra güneşBirazdan bulutların ardından Güneş doğacak...”
Güneş bütün gecelerden güçlüdür can! Çünkü güneş vefalıdır, gizlemez sevgisini.
Vefâlıdır; en çok o getirir kâinata sevgilinin sesini, neşvesini. Yırtıp atar karanlığın kasvetli perdesini... En vefâlı delildir o sevgili adına...
Uğurlar olsun can! Yarasaların gözleri kamaşacak diye, Güneş doğmaktan vazgeçmez.”
En büyük vefâ, Hakk´a götürecek fırsatları yakalamaktır. Bulduğun her fırsatı zamanında değerlendirmektir. Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, Kâlû Belâ´ya vefâsız olma! “Fırsatlar bulutlar gibidir, gelir ve geçer.” Sakın ha! Fırsatları kaçırıp da, kaybetme bedbahtlığıyla yok olma.
Vasiyetim olsun:
Vefayla kal can!

(alıntı)
 

muğlakgölge

Profesör
Katılım
19 Nis 2008
Mesajlar
997
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
42
Zamanın derinlemesine indikçe kayboluyor ve adını koyamadığım dehlizlerde boğuluyorum.
Bir ses yükselir gibi oluyor ''GEL'' .Ve gitmek istiyorum o ''gele ''bu diğer adı pislik olan dünyadan.
Sonra bir el tutuyor elimi yakama yapışan bir dost eli susuyorum.Gitmekle felahı bulamayacağımın delili olarak kabul ediyorum onun gelişini. O gidememişliğimin zaferini kutluyorken bir hücrede ben ağıtlar yakıyorum...

Harlı bir ateşin üstündeki kara bir kazan gibi yanıyorum, cayır cayır ...Ve sonra bir dost eli yapışıyor yakama her sirkeleyeşinde ''O rahim sıfatıyla kuşatır seni '' diyor susuyorum.
Ve kuşatılmayı bekliyorum...Canımın yandığını hissediyor ve dudaklarımı sıkıyorum. Kan yürüyen dudaklarımla ALLAH azze ve cel'i zikrediyorum. On'u zikrettiğim an sanki cennetden bir kapı aralanıyor hissine kapılıyorum hasta vücudumun sıhhati yerine geliyor sonra altın bir kap içinde.


Ve ben utanıyorum....Ondan gayrısına tutulan bu yüreğimi çıkarıp atmak istiyorum.Ve her kahkaha attığımda ''cennetlemi müjdelendin'' sesi ile irkiliyor sukuttan yana oy kullanıyorum. Susuyorum ...Ağlıyorum...Ağıtlar yakıyorum...

Gafletin kancasına sıkışan elimle özgürlük işareti yapıyorum ve nefsimin esareti altında olduğumu kısa bir süreliğinede olsa ört bas ediyor bu .Kendimi oyalıyorum...
Ve bu oyalanmış olmak kısa sürüyor canımın yandığını biliyorum ama söyleyemiyorum...
CAN YANIYOR CAN...Başımı dayadığım bir mescid duvarında kısa süreliğine uykuya dalıyorum puslu bir şafakta bana doğru gelen yemyeşil bir gövde ve bende siyah bir gül olarak ona ilerliyorum ve uyanıyorum
Canım yanıyor uyanmışlığıma darılıyorum...
Bütün bu kayboluşlarda yakama yapışan dost eli ile kendime geliyorum.Kuşatılmayı bekliiyorum onun dediği gibi kuşatılmayı...
 
Üst