Varlığın Gayesi

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Herşeyin varlığının gayesi o şeyin illetidir. Herhangi birşey gayesini yitirdiği an tardedilir. Herşey gayesine hizmet ettiği müddetçe ona itibar olunur. Gayesine hizmet etmeyen şey atılır.
Ağacın meyvesini odundan bilmek “odun” olmaktır. Odun ise iki cihandada yanar.
Hz. Sevban (r.a.) Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Obur kimselerin yemek çanağına üşüştükleri gibi, milletlerin birleşip ellerinizdekini almaları uzak değildir.”
Bir Sahabi, “Biz o günlerde azınlıkta mı olacağız ki, böyle olacak?” diye sordu.
Peygamberimiz, “Hayır, çoğunlukta olacaksınız. Ancak, sel üstündeki köpük gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinde size karşı duydukları korkuyu kaldıracak; sizin de kalbinize gevşeklik verecekir” buyurdu.



Orada bulunanlardan birisi tekrar, “Ya Resulallah, gevşeklik nedir?” diye sordu.



Peygamberimiz (s.a.v.) “Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamaktır” cevabını verdi.



Ehlullah şöyle der:



‘‘... Bizi maddi cephede mağlup edemeyen düşmanlarımız, son yüzyılda cephe değiştirmiş, bizi üstün yapan değerlerden uzaklaştırmak suretiyle manevi gücümüzü kırmışlardır. Lozan Antlaşmasından sonra. “Neden Türklerin hakimiyetini tanıdınız?” diye Avam Kamarasından (İngiliz Parlementosu) yükselen itirazlara Lord Gürzon, şu cevabı vermişti:

“Merak etmeyin! Bundan sonraki Türkler, bir daha eski güçlerine hiçbir zaman ulaşamayacaklardır. Çünkü, biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.’’

Evet, ondan sonra bize şart koştukları şekilde maneviyatımızı ve kendi yürüyüşümüzü terk etmiş, başkalarını da taklit edememiş, iki arada bir derede kalmıştık. Halen bir şaşkınlığı, bir ikilemi yaşıyoruz.”

"Merhum Üstad Bediüzzaman Said Nursi, umumî harpte Ruslara esir olmuştu. Rus kumandanı esirleri teftiş esnasında Üstad kumandanın selâmını almıyor, yerinden bile kalkmıyor. Bu hareketten kumandan hiddetleniyor. 'Belki görmemiştir' diye tekrar önünden geçer. Fakat Üstad yine yerinden kalkmayınca, kumandan tercüman vasıtasıyla, 'Herhalde beni tanımadılar' diyor. Üstad 'Hayır!' diyor. "Tanıyorum, kumandan Nikola Nikoloviç!'

"Kumandan, 'Şu halde Rus Ordusuna ve dolayısıyla Rus Çarına hakaret ediyorsunuz.' Üstad, 'Hayır' diyor. 'Hakaret etmedim. Ben bir Müslüman din âlimiyim. İmanlı bir kimse Cenab-ı Hakk'ı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh, ben sana kıyam edemem.'

"Bunun üzerine Üstad'ı divan-ı harbe verirler. Subay arkadaşları neticenin vehametini takdir ederek, Üstad'ın özür dilemesini istirham ederler. Fakat Üstad kat'iyyen kabûl etmez. Kemâl-i izzet ve şehametle şöyle der:

"Bunların idam kararı, ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir."

"Nihayet divan-ı harb idam kararı verir. Hükmün infaz edileceği sırada Üstad, namaz kılmak için müsaade ister. Vazife-i diniyesini ifadan sonra atılacak kurşunlara göğsünü gereceğini beyan eder. Tam o sırada Rus kumandanı yetişerek, 'O hareketinizin mukaddesâtınıza olan bağlılığınızdan ileri geldiğine kanaat getirdim. Tekrar tekrar rica ederim, beni affediniz' der ve idam hükmünü geri alır."

Evet... Cenab-ı Hakkı tanımayan Rus kumandanı mukaddesata olan bağlılığın ne anlama geldiğinin idraki içinde. Biz ise dünyevileşme sarhoşluğundan bir türlü ayılamamışız. Aklımız, vicdanımız, basiretimiz, ferasetimiz bu işlere eremez olmuş. Rus kumandanı af dileyip idam hükmünü geri alıyor...

Ya biz? Biz istişaremizi kimlerle yapıyoruz?

Ehlullah der:

“Doğru yolda yürümeyi, kolaylığı ve dengeli olmayı iman esasına dayanan bir hayat sağlar. Allah’a dayanan yıkılmaz. Allah’ın koyduğu ilahi kanunlara, dine, emir ve yasaklara karşı gelip, alternatif uydurmaya çalışmak, zorluktur, ikide bir tökezleyip düşmektir, sapıklıktır.



Ötede sıratı rahat geçecek olanlar burada sırat-ı müstakîm üzere bir hayat yaşayanlardır.Buradaki sorumluluklarına önem vermeyenler, vazifelerini aksatanlar berzahta ve sıratta aksayarak, seke seke yürürler.



Bizim Allah’la irtibata karşı gösterdiğimiz hassasiyetten daha önemli herhangi bir amacımız, beklentimiz olmamalı. Allah’la irtibatı olmayan bir kimsenin doğru dürüst bir çizgide yürüyeceğine ihtimal verilemez. Allah’a sığınınca çözülemeyecek hiçbir problem kalmaz.”



İnci arayan denizin dibinde aramalıdır. Sığ yerlerde ancak çer çöp bulunur. Makam, servet, şan, şöhret, mal, mülk, para, pul kaygısında olmak çer çöpün peşinde olmak demektir. Oysa anlamsız şeyler için hareket etmek hayvanlara mahsus bir iştir.



Ancak nur narı söndürür. Dünyevileşerek, şuursuzca bin sene yaşamaktansa, duyarak, hissederek, Rabbini razı etmeye çiz alışarak bir dakika yaşamak daha evlâdır.

Filiz Konca​
 

SeTTaR

Profesör
Katılım
1 Eyl 2009
Mesajlar
1,148
Tepkime puanı
135
Puanları
63
Konum
Biryerlerde
Dünyevileşerek, şuursuzca bin sene yaşamaktansa, duyarak, hissederek, Rabbini razı etmeye çiz alışarak bir dakika yaşamak daha evlâdır.

Rabbimize ne kadar şükretsek azdır
 
Üst